Next Step | Kim Seungmin

By adoyyakli

18.5K 3.1K 4K

"Yol ne kadar uzun olursa olsun ilk adımı atmaktan çekinme." Kim Seungmin, stajyerlik yapacağı şirketin sahib... More

☆.𓋼𓍊 1 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 2 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 3 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 4 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 5 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 6 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 7 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 8 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 9 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 10 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 11 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 12 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 13 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 14 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 15 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 16 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 18 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 19 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 20 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 21 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 22 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 23 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 24 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 25 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 26 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 27 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 28 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 29 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 FİNAL𓍊𓋼𓍊.☆

☆.𓋼𓍊 17 𓍊𓋼𓍊.☆

705 119 149
By adoyyakli

Aşka düştüğünüz için yerçekimini suçlayamazsınız.
-Albert Einstein

𓍊𓋼𓍊

Az önce duyduğum şey, hayatımda aldığım en iyi tekliflerden biri olabilirdi. Stajyerlikten ekip şefliğine geçmek, çoğu insanın isteyeceği türden bir yükseliş biçimi. Ama benim için hiçbir anlam ifade etmiyordu. Birincisi, Anna Hanım ve arkadaşlarımdan uzak bir yerde asla çalışamazdım. İkinci olarak ise hak etmeden yükselmek asla bana göre değildi. Daha önce de Bay Hangwoo'nun erken staj bitirme ile ilgili teklifini reddetmiştim. Böyle şeyler uymuyor bana.

Bang Rok-Hee'nin teklifinin ardından hepimiz ufak çaplı bir şok yaşarken Anna Hanım sinirden yumruklarını sıkıyordu. Benden bir cevap bekleyen Rok-Hee, cevabını Anna Hanım'dan almıştı.

"Sırf sen istiyorsun diye insanlara bu kadar büyük pozisyonlar veren babanın bir iş ahlakı olmadığı kesin. Ama bu çocuk oyuncağı değil! Öyle kafana göre gelip buradan birilerini alamazsın."

Ortamın havası iyice gerilirken Rok-Hee'nin gülen yüzü de düşmüştü.

"Senin karışmaya hakkın yok-"

"Tabii ki var!" Anna Hanım sertçe kesti sözünü, "Ben onun patronuyum. Onu ya da bir başkasını yükselme bahanesi ile kandırmana izin veremem. Şimdi defol git buradan!" elimden tuttuğu gibi ilerlemeye başladı. Mecbur ona ayak uydururken Rok-Hee arkamızdan bağırınca hepimiz durmak zorunda kaldık.

"Onları manipüle ettiğini babama söyleyeyim mi?"

Rok-Hee'ye döndüğümüzde, yüzündeki kendinden emin gülümseme hoşuma gitmemişti. Birkaç adımla tekrar bize yaklaştı.

"Çalışanlarının hayatlarına karıştığına, onları manipüle edip onlar adına kararlar verdiğini duyurursam ne olur Anna? İş dünyasındaki adın lekelenir. Ah, ayrıca babamın iş ahlakı hakkında söylediklerini de unutmamak lazım. Babam buna çok öfkelenir. Rok-Hee Teknoloji'yi karşına almak istemezsin sanırım."

İyice gerilirken Anna Hanım elimi bırakıp Rok-Hee'nin üzerine doğru bir adım attı, "Sen kim oluyorsun da beni tehdit ediyorsun? Yirmi yaşını bile doldurmamış bir çocuktan korkacağımı mı sandın?"

Rok-Hee güldü, "O halde neden sözü Seungmin'e bırakmıyorsun?"

Jungkook hyung araya girdi, "Ne Seungmin ne de bir başkası babanın tekliflerini umursamıyor Bang Rok-Hee. Olayları daha fazla kızıştırmadan git!"

Ağzımı açmama bile gerek kalmadan beni savunan patronlarım sayesinde rahatlamış hissediyordum. Ama Rok-Hee yine bir hamle yapmıştı.

"Sizden sadece bir gün istiyorum o zaman."

Anna Hanım çattığı kaşları ile, "Ne gününden bahsediyorsun sen?"

"Seungmin'e bir günlüğüne Rok-Hee Teknoloji'yi ziyaret etmesi için izin verin. Oradaki iş hayatını gözlemlesin ve kendi kararını kendisi versin. Eğer hala istemiyorsa ben de bu işin peşini sorunsuz bırakırım."

Bu kız kendini çok zeki zannediyordu. Ama orada geçirdiğim on saat, kararımı değiştirmezdi. Rok-Hee Teknoloji'yi severdim işlerinden ötürü, fakat bu TecDesingner'ı bırakacağım anlamına gelmiyordu.

Anna Hanım, "Kabul etmezsek?"

"İş dünyasında yerle bir olmaya hazırlanın derim."

Chan hyung sinirle gülerek bir adım öne geldi, "Alenen tehdit ediyorsun! Suç bu, asıl bizim seni şikayet etmemiz gerekir!" diye çıkıştığında Jungkook hyung onu durdurdu ve sakin olmasını söyledi.

Rok-Hee, "Muhatabım siz değilsiniz." bana baktı, "Seungmin?"

Diğerlerinin de bakışları beni bulduğunda zorlukla yutkundum. Daha önce bu kadar ilgi gördüğüm bir an olmamıştı, çok baskı vericiymiş.

"Kabul edersem TecDesingner'ı rahat bırakacak mısın gerçekten?"

"Elbette bırakacağım! Yüzsüz gibi peşinden koşamam, sadece reddettiğini senin ağzından duymak istiyorum. Bir gün Seungmin... Bir gününü Rok-Hee Teknoloji'de geçir ve kararını öyle ver. Fikrini değiştireceğine eminim."

Alayla gülerek bir adım öne geldim, "Ceoluk da teklif etsen, TecDesingner'ı bırakmayacağım. Sırf bizi zora sokma diye kabul ediyorum ama bil ki orada gördüğüm hiçbir şey fikrimi değiştiremez."

Şımarıkça güldü, "Bunu göreceğiz. O halde yarın görüşürüz!"

Arkasını dönüp pahalı arabasına ilerledi ve dakikalar içinde gözden kayboldu. Anna Hanım sinirle şirkete ilerlediğinde hep birlikte peşinden gittik.

Odasına girip kapıyı çarptığında durup diğerlerine döndüm, "Siz girmeyin isterseniz, patlayacaksa en azından sadece birimize patlasın." tereddüt etseler de mecburen durdular, ben de odaya girdim. Anna Hanım bir o yana bir bu yana gidiyordu.

Bir eli alnında, bir eli belinde ve şimdiye kadarki en kızgın haliydi.

"Kendini ne zannediyor anlamıyorum! Beni ne hakla tehdit eder?!"

"Anna Hanım sakin olun lütfen-"

"Suratının ortasına bi' tane çakmalıydım!"

Derin bir iç çekerek bana döndü, yanıma yaklaştı, "Ya gerçekten fikrin değişirse? Neden kabul ettin ki?!"

"Ne? Anna Hanım siz ciddi misiniz? Beni tanımıyor musunuz?" ses tonumun yükselmesine engel olamamıştım ve bu umurumda değildi. Gerçekten fikrimin değişeceğini düşündüğüne inanamıyorum.

"Ben sizi korumak için kabul ettim o teklifi! Nasıl aksi bir duruma ihtimal verebilirsiniz?"

Odadan çıkmaya yeltendiğimde kolumdan tutup durdurdu, "Bekle! Bekle... Üzgünüm. Fikrinin değişmeyeceğini biliyorum tabii ki. Sadece... Ne bileyim korkuyorum işte! Aslında oraya gidip o kızla yan yana gelmeni bile istemiyorum. Oradaki hiçbir çalışanla yan yana gelmeni istemiyorum şu an!"

Bir nefes aldım ve tamamen ona döndüm, "Korkacak bir şey yok, oraya sadece reddettiğimi söylemek için gideceğim. Mesai saati bitene kadar kalmam bile."

Omuz silkti, "Yine de seni oraya göndermek içime sinmiyor."

Gülümsememek için kendimi zor tuttum ama ne kadar başarılı olduğum tartışılır. Çok sevimliydi. Duyan da kurtların arasına kuzu gönderiyor sanardı.

Kolumu tutan elini, iki elim arasına aldım. O kadar güzel bakıyor ki, içimdeki heyecan kendini kalp çarpıntısı ile belli ediyordu.

"Söz veriyorum, ondan da Rok-Hee Teknoloji'den de kurtulacağız. Tıpkı JBroz'dan kurtulduğumuz gibi; Daesun Denizcilik meselesini hallettiğimiz gibi, Park Doohan'ı kurtardığımız gibi... Bunun da üstesinden geleceğiz. Biz birlikte çok şey atlatmadık mı Anna? Bunu da sorunsuz atlatacağız."

Gözleri parlarken avuçlarım arasındaki elinin ısındığını hissedebiliyordum.

Kafasını salladı, "Haklısın." derin bir nefes aldı, "Herhangi bir sorun olursa beni ara, tamam mı? O çatlak kızdan da olabildiğince uzak kal."

Sesli güldüm ve elini bırakıp onu kollarımın arasına aldım, "Tamam tamam." o da kolları belime sardığında bu aramızdaki şeyin ismi olmadan bile ilerlediğini anlamıştım. Beni kıskanıyor, benim için endişe ediyordu. Bense ona rahatça sarılabiliyordum. Ne o, ne de ben herhangi bir rahatsızlık duymuyorduk.

Sadece anın tadını çıkarırken gereksiz düşünceler kafamızda yoktu.

𓍊𓋼𓍊

|Anlatıcı Bakışı|

Yemekten dönen Lu Yi'nin yüzüne bakınca canının sıkkın olduğunu anlayan Aryeol, elindeki işleri bırakıp sandalyesini onun masasına sürükledi.

"Unnie? Yemekte bir sorun mu çıktı?"

Lu Yin iç çekerek Aryeol'e baktı. Felix gittikten sonra Aryeol'un eski enerjisinin, mutluluğunun kalmadığını ilk anlayanlardan biri Lu Yin idi. Ve ona koşulsuz destek olmuştu. Birlikte fazla vakit geçirmişlerdi. Böylece sadece iki iş arkadaşı değil, abla-kardeş gibi olmuşlardı. Bu yüzden birbirlerinin her şeyini bilir ve bir sorun olup olmadığını hemen anlarlardı.

"Keşke gitmeseydim. Azul beni davet edince bana ihtiyaç olduğunu falan sandım ama orada resmen hayalet gibiydim. Min Ho yüzüme bile bakmadı ya da benden herhangi bir şey istenmedi. Gerçekten neden beni davet ettiler ki? 'HowFar?' projesine katkım bile yoktu."

Aryeol tebessüm etti, "Azul seni Min Ho oppa için çağırmıştır. Sanırım senin de canının sıkıldığı kısım bu; seninle ilgilenmemiş olması."

Lu Yin omuz silkti, "Galiba artık beni sevmiyor, o da vazgeçti."

"Unnie!"

"Gerçek bu, Aryeol. Benimle göz göze gelmedi bile. Önceden arada bir de olsa konuşmaya çalışır, çaktırmadan bakardı. Şimdi umurunda değilim. Ya benden vazgeçti ya da artık bir başkasını seviyor..."

Aryeol hızla kafasını iki yana salladı, "Bu mümkün değil! Min Ho oppa senden başkasına bakmaz. Belki de sadece seni test etmeye çalışıyordur, sonuçta bunca zamandır kovalayan taraf hep oydu." Aryeol best shipinin yok olmasına izin veremezdi.

Min Ho ile Lu Yin, Aryeol için Eunsang ile Kim Tan'dan farksızdı. İlk ve en özel ship.

Lu Yin, "Anna Hanım ile şu projenin maddi hesabını yapıyorlardı, yani meşguldü o esnada. Ama ondan önce veya sonra yine bakmadı bana. Benim görmediğim bir anda baktığını da düşünmüyorum, öyle olsa hissederdim."

"Bilemezsin unnie... Bunlar değişik varlıklar, ne düşündükleri belli değil, ne yaptıkları belli değil! Ben anlamaya çalışmayı bıraktım artık."

Aryeol'un ses tonuna eklenen öfkeden aklına Felix'in geldiğini anlamıştı Lu Yin. O da onların barışmasını her şeyden çok istiyordu.

"Hep beni konuştuk, sende durumlar nasıl? Felix ile konuştunuz mu hiç?"

"Şu Dooha meselesini anlatmışım sana, Anna Hanım'ın dedikleri çok dokundu. Felix'e biraz daha ılımlı bakmak istiyorum ama sanırım ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. O da hala konuşmadı benimle. Yani anlayacağın durumlar karışık... "

Lu Yin sıkıntılı bir nefes vererek arkadaşına sarıldı. Aryeol de Lu Yin'e sarılıp TecDesingner'ın dramatiklik ihtiyacını sonuna kadar karşılayan bir manzara oluşturmuştu.

𓍊𓋼𓍊

Şirketin kapısından içeri girdiğimden beri etrafımdaki insanlar bana cumhurbaşkanıymışım gibi davranıyorlardı, ve bu beni sadece güldürüyordu. Çünkü yapmacık olduklarını anlayabiliyordum. Rok-Hee herkesi tembih etmiş anlaşılan. Gözümü bunlarla boyayabileceğini zannediyor olması komikti.

Bay Bang'in asistanı olan adam bana ilk katı gezdirdikten sonra birlikte asansöre binmiş ve ikinci kata çıkmıştık. Dinliyormuş gibi yaparken umursamadığımı belli etmemek elde değildi. Zaten Rok-Hee Teknoloji'nin nasıl bir yer olduğunu biliyordum, öğrencilik zamanımda buraya gelen insanların vloglarını izlemiştim. Yani bugün benim için sadece zaman kaybıydı.

"Burası da çalışanlarımızın mola vermek için geldikleri balkon bölümümüz." balkon mu? TecDesingner'ın giriş katı kadardı burası. Ellisine merdiven dayamış eski kafalı bir yetişkin gibi görünmek istemem ama bu balkon bana tamamen fuzuli masraf gibi gelmişti. Bunun yerine yapılabilecek daha yararlı şeyler vardır bence.

"Bir şeyler içmek ister misiniz? Kafeteryamızın şefi Afrika kökenlidir ve eli oldukça lezzetlidir; orijinal kahve fikirleri sayesinde yeni tatlar üretiyor."

"Hayır, teşekkür ederim. Bay Bang ile ne zaman görüşebilirim?"

Adam benden fazlasıyla bıkmış olmasına rağmen zoraki gülümsemeye devam etti. Geldiğimden beri yüzüm gülmediği için beni huysuz olarak kodlayacağına emindim. Tabii onların beklentisi Rok-Hee Teknoloji'nin her bir köşesine hayran kalmış bir Seungmin idi. Benim aklım ise sadece TecDesingner'da ve içindeki insanlardaydı. Bir an önce buradan defolup gitmek istiyorum.

Adam derin bir nefes aldı, "Odasında olmalı, üst kata çıkalım."

Asansör ile iki kat daha çıktık. Kocaman ve ferah bir yere gelmiştik. Bay Bang kendi odasının olduğu katı diğer katlara nazaran daha boş bırakmıştı. Birkaç çalışan haricinde fazla insan ve eşya yoktu. Güzel ama fazla göz yoran bir dekoru vardı. Büyük kapılı odaya ilerlerken yan taraftaki bir kapı açılmış ve Rok-Hee heyecanla dışarı fırlamıştı. Sanki burada çok iş yapıyormuş gibi bir de kendisine ait odası olması komikti.

"Seungmin-ah! Ben de seni bekliyordum." adama döndü, "Sen gidebilirsin." adam benden kurtulmanın verdiği rahatlıkla derin bir nefes alıp hızla yanımızdan ayrıldı.

Rok-Hee koluma girerek, "Ee? Nasıl buldun Rok-Hee Teknoloji'yi?" gülümseyerek ve doğrudan gözlerimin içine bakarak sormasına aldırış etmeden kolumu ellerinden çektim.

"Gereksiz şeylerle dolu bir beton yığını olduğunu söylersem çok mu kırılırsın?"

Anında yüzü asıldı, "Muhtemelen." kaşlarını çatarak, "Gerçekten bu kadar çok mu nefret ettin?"

"Düşüncelerimi en başından biliyordun Rok-Hee, buraya ne için geldiğimi de biliyorsun. Bu senin için bir sürpriz olmamalı."

"Geldikten sonra fikrin değişir diye düşündüm, baksana buraya fazlasıyla yakıştın! Neyse, hadi gidip babamla konuşalım. Belki maaşı duyduktan sonra kararın değişir."

Kendimi tutmak için dişlerimi birbirine bastırdım. Beni paraya önem veren biri sandığı için ona ağzıma geleni saymak istiyorum. Ama yapamam. Tek yapmam gereken; Bay Bang'a teklifini reddettiğimi söyleyip buradan ayrılmak.

Rok-Hee'nin beni çekiştirerek babasının odasına götürmesine izin vermiştim. Bay Bang cam kenarında ayakta durmuş şehir manzarasını izliyordu. Bizi görünce filmlerdeki babacan karakterler gibi gülerek yanımıza geldi, "Meşhur Seungmin sensin demek! Memnun oldum."

Eğilip selam verdim. Uzattığı elini sıktım ve hiç beklemeden, "Buraya Rok-Hee'nin ısrarları üzerine geldim efendim. Ama sizinle bizzat görüşmek de iyi oldu."

"Elbette öyle! Kızım biraz inatçı bir arkadaş olduğundan bahsetti ama sanırım iş dünyasında yeni olduğun için gidişatı pek bilmiyorsun. İyi vie yazılımcı olarak Jeon'ların verdiği paradan daha fazlasını hak ediyorsun bence. O halde imzaları atalım, hm?"

Sinirlerim iyice bozulurken sessizce güldüm, "Hepinizin düşünce yapısı aynı... Para ile her şeyi yaptırabileceğinizi mi sanıyorsunuz gerçekten?"

"Pardon, genç adam? İş görüşmesinde paradan konuşmanın neresi yanlış?"

"Bu bir iş görüşmesi değil Bay Bang! Rok-Hee'ye de söyledim ama illa buraya gelip sizinle konuşmamı söyledi, ki kendisi de sizin gibi maaşı duyunca fikrimi değiştireceğimi zannediyordu. Buraya sadece teklifinizi reddettiğimi söylemek için geldim. Çünkü aksi takdirde kızınız TecDesingner'ın adını lekelemek ile ceomuzu tehdit etti."

Rok-Hee utançla babasına bakarken Bay Bang'in bunlardan haberi olmadığını anlamıştım, kızına hayal kırıklığı ve öfke ile bakmıştı çünkü. İyi ki söyledim diye düşündüm.

"Şimdi aranızdaki mevzuyu kendi başınıza halledin ve bizden uzak durun. Bir daha karşı karşıya gelmemiz durumunda polise haber vermekten hiç çekinmem, bilginiz olsun. İyi günler."

Daha fazla vakit kaybetmeden odadan çıktım. Asansöre ilerlerken tanıdık bir ses adımı söyleyince şok içerisinde oraya döndüm.

"Anna Hanım?!"

Saklandığı yerden çıkıp hızla yanıma geldi, "Ne konuştunuz?" diye heyecanla sordu ama burada asıl bir cevap alması gereken kişi bendim, "Sizin ne işiniz var burada?"

Ofladı, "Dayanamadım gizlice geldim işte! Teklifi reddettiğini söyledin değil mi? Ne tepki verdiler? Sana bir şey yaptılar mı?"

Art arda sorular gelirken omuzlarından tuttum, "Durun... Bi' nefes alın."

"Çok merak ettim, o adama da kızına da zerre kadar güvenmiyorum. Böyle adi insanlar olduklarını bilseydim o seminere gitmezdim, zaten seni de ben soktum bu işin içine."

Gülümsedim, "Endişe edecek bir şey olmadı."

Bay Bang'in odasının kapısı açılıp içeriden gözyaşları içinde Bang Rok-Hee çıkınca Anna Hanım'ı refleks olarak daha sıkı tuttum, "Her an olabilir ama..."

Kaşlarını çattı, dönüp Rok-Hee'ye baktığında hızla onu çekerek asansörlerin yan tarafında bulunan ara koridora soktum ve dar mavi kapılı odaya soktum. Ofis malzemelerinin olduğu bu dar odada ne kadar saklanabiliriz bilmiyorum ama Rok-Hee asansörün önünde durup telefonla konuşmaya başlayınca biraz sabretmemiz gerektiğini anladım.

"Anne! Babam beni azarladı! Hem de saçma sapan bir şey için... Çok kötü hissediyorum! Hayır! Benim suçum değil! Anne şu tatil işini biraz erkene alsak? Buradan bir an önce gitmek istiyorum... Okul falan umurumda değil!"

Anna Hanım'ın göz devirmesi ile bakışlarımı kapıdan çekip ona sabitledim.

"Şımarık veledin teki gerçekten, umarım tatile dünyanın öbür ucuna gider!"

Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. O sırada hala omuzlarından tuttuğumu ve onu duvara bastırdığımı fark ederek ellerimi hızla indirdim. Biraz geriye giderek arkamdaki raflara yaslandım, yine de aramızdaki mesafe fazla değildi.

O da bunu fark edince yutkunmuş, bakışlarını kaçırmıştı. Konuşmamız gereken şeyler olduğunu biliyordum, şuradan bi' çıkalım da onu da hallederiz... diyeceğim ama bu kız hala telefonda annesine ağlıyor. Sanki dünyanın sonuydu. Ben de babamdan ara sıra azar işitirdim ama ortalığı bu kadar ayağa kaldırdığım bir zaman olmamıştı.

Bazı insanlar hayatı dramatize etmek için varlar resmen...

"Akşam konuşacak bir şey yok anne! Ben çocuk değilim, bana öyle bağıramaz. Önemsiz insanlar yüzünden beni kırdı! Eve geliyorum şimdi, valizimi toplayacağım!"

Dudaklarım hayret içerisinde aralanırken 'hah' diye bir nida çıktı ağzımdan, "Önemsiz insanlar mı? Şirkette çalışmam için ayaklarıma kapanmak üzereydin!" diye şikayetlendim kapıya bakarken.

Anna Hanım kaşlarını çattı, "Ne oldu? Çok mu bozuldun?"

Ona döndüm, "Hayır ama benden önemsiz diye bahsetmesi hiç hoş değil, Anna Hanım!"

"Yah! Sana ne bundan? Rok-Hee veledinden bahsediyoruz burada. Onu neden takıyorsun?"

Ses tonundaki sitem adeta 'KISKANÇLIK' diye bağırıyordu. Gülmeden edemedim, bu onu daha çok kızdırdı.

"Niye gülüyorsun sen?"

Az sevimliymiş gibi bir de şöyle kaşlarını çatması yok mu..?

Kollarımı arkasındaki duvara yasladım, "Asla gizleyemiyorsunuz."

"Neyi? Gizleyecek bir şeyim yok."

"Kıskandığınızı."

Gözleri kocaman açıldı, "Ne?! Daha az saçmala istersen Kim Seungmin! O şımarık kız çocuğundan seni neden kıskanayım? Hiçbir konuda rakibim olamaz o benim!" kollarımı sertçe iterek indirmemi sağladığında omuz silktim, "Aksini iddia etmiyorum, sizin rakibiniz henüz doğmadı bence."

Bakışları değişti; derinleşti.

Başını öne eğip sessizce bir nefes çekti, "Bir rakibim var."

Merakla, "Kimmiş?" diye sordum. Başını kaldırıp tekrar gözlerime baktı. Topukluları sayesinde eşitlenen boylarımız, bu durumda bana hiç yardımcı olmuyordu. Onunla bu kadar yakın olmak, konuya odaklanmamı engellemeye yetiyor.

"Sensin."

Kaşlarım çatıldı, "Ben mi? Ben... Nasıl sizin rakibiniz olabilirim Anna Hanım?"

"Sen hayatıma girmeden önce robot gibi bir insandım. Şimdiyse duygularımla savaş veriyorum, senin yüzünden." buruk bir tebessüm sundu, "Ve galiba kaybetmek üzereyim."

Söyledikleri, aklımı başımdan alırken sesim zar zor çıkmıştı, "N-ne?"

"Sana kapılmamak adına verdiğim savaşı kaybediyorum."

Bu bir savaş mıydı, emin değilim. Benim için zor değildi belki ama o en başından beri duygularından kaçan, kaçmak isteyen taraf olmuştu. Onun için kapılmak demek kaybetmek demekti. Benim içinse kazanmaktı ama onu kazanmak. Yani bu bir savaş olamazdı.

Elini arkamdaki rafa yasladı, sırtını duvardan ayırdığında aramızdaki mesafe tamamen kapanmıştı. Başını hafif yana eğip dudaklarıma kapandığında içimde bir şeyler hareketlenmeye başladı. Bunu beklemiyordum işte...

O gözlerini kapattığında ben birkaç saniye şaşkınlıktan öylece kalmış, sonra ben de gözlerimi kapatmıştım. Karşılık verecek cesareti kendimde bulamazken hakimiyet ona daha çok yakışmıştı. Diğer elini yanağıma koyup öpücüğü derinleştirdi. Kalbim yerinden fırlamak üzereydi.

Yanağımdaki elinin baş parmağı ile yanağımı okşayarak geriye çekildi. Kafamın içinde, bildiğim bütün aşk şarkıları çalıyor.

Alnını alnıma yasladı, güzel gözleriyle benimkilere bakıyordu. Nefes almak benim için her geçen saniye daha da zorlaşıyordu.

"Sana kaybettiğim için mutluyum, hiçbir rakip bu kadar güzel hissettirmemişti."

Bir şeyler söylemeli miyim? Yapmam gereken bir şey var mı? Hiçbir şey bilmiyorum... Darmadağın hissediyorum. Konuşursam, hareket edersem her şeyi birbirine katabilirmişim gibi geliyor.

Anna ise her zamanki gibi ne yapması gerektiğini en iyi bilen kişiydi.

Elini yanağımdan ayırmazken, diğer yanağıma uzanıp tatlı bir öpücük daha hediye etti. Dudakları orayı süsledikten sonra başını çevirip yanağını yanağıma yasladı, biraz öyle kaldık. Put gibi dikilmeyi bırakıp yapabileceğim maksimum hareket olarak sağ elimi beline koydum. Sarılıp sarılmadığımız bile belli değildi ama sadece böyle durmak bile güzeldi.

Derin bir iç çekerken ciğerlerim çok acımıştı, nefesim titrekti. Anca konuşabildim.

"A-Anna Hanım... Yani Anna, b-bu yaptığın..." ama devamı gelmemişti.

Tatlı gülüşü kulaklarıma doldu, "Ani oldu, biliyorum." başını çekip tekrar gözlerime baktığında belindeki tutuşumu sıkılaştırdım.

"Ama daha fazla inkar etmeyelim bence, sen de sıkılmadın mı?"

Yutkundum, "Şey... Öyle."

Güldü, "Seungmin-ah, ben seviyorum seni. Bunu açık açık söyleyebileceğim kadar beni değiştirdiğin için teşekkür ederim."

Duyduklarıma hala inanamazken tüm bunların gerçek olduğu düşüncesi içimi kıpır kıpır yaparken güldüm, diğer kolumu da beline dolayıp ona sıkıca sarıldım. Çok farklı, çok başka bir hismiş. Karşılıklı sevmek, hiçbir zaman kaybetmek olmazdı gerçekten. Çünkü en iyi hissettiren şeylerden biriydi.


Yedim ben bu çifti ♡﹏♡

Sınır; 65 oy

Luv u all!
ฅ^•ﻌ•^

Continue Reading

You'll Also Like

219K 21.8K 32
Ülkesine dönen delta ve kendi halinde takılan sessiz bir omega bir gece birlikte olur.
8.6K 379 55
Canım çok sıkılıyo ne yapmami istersin
473K 54.8K 33
alfa jungkook, en yakın arkadaşının kardeşi olan omega taehyung'a deliler gibi aşıktı.
13.2K 1.4K 26
Jeongin'in uzun yıllardır, bir tilkinin sahip olabileceği en önemli şey olan tilki boncuğu kayıptı. Boncuğunun liseli bir kızda olduğunu öğrenen genç...