efgan | bxb

By zeansia

388K 27.9K 8.6K

[tamamlandı] Yarım olan bendim, huzuru veremeyeceğini düşünen oydu. . "Bu zamana kadar hep ayağa kalkmaya iht... More

1. Bölüm: Berdel
2. Bölüm: Tutsak
3. Bölüm: Kan
4. Bölüm: Alışveriş
5. Bölüm: Evlilik
6. Bölüm : Sigara
7. Bölüm: Karan
8. Bölüm: Düğün
9. Bölüm: Kitap
10. Bölüm: Özelimiz
11. Bölüm: Kavga
12. Bölüm: Yardım
13. Bölüm: Kırık
14. Bölüm: Ahi
15. Bölüm: Kriz
16. Bölüm: Çiçek
17. Bölüm: Nefes
18. Bölüm: Endişe
19. Bölüm: Huzur
20. Bölüm: Nazlı
21. Bölüm: Bırakmam
22. Bölüm: Benimle Gel
23. Bölüm: Antalya
24. Bölüm: İlk
25. Bölüm: Ameliyat
26. Bölüm: Sen Benimsin
27. Bölüm: Gözlerin
28. Bölüm: Şirket
29. Bölüm: Otel
30. Bölüm: Hasta
31. Bölüm: Doğduğum Gün
32. Bölüm: Tebessüm
33. Bölüm: Geçmiş ve Gelecek
34. Bölüm: Korku
35. Bölüm: Teni Tenime
36. Bölüm: Seninle Bir Ömür
37. Bölüm: Aile
Final
veda

38. Bölüm: Benim Canım

3.5K 330 118
By zeansia

profilimde yeni yayınladığım 'her veda sarılmayı hak eder' kitabına bakabilirsinizzz.

ilk 12 bölümü yayında.

Başımı nezarethanenin soğuk demirine yasladığımda içim içimi yiyordu. Başımı demirden kaldırmadan çevirip Umut'a baktım. Halinden hiç memnun değilmiş gibi durmazken oturacak yeri olmasına rağmen yere çökmüş başını da dizlerinin üzerine yaslamıştı.

Şu iki gün hem canımdan can gitmiş hem de sinirlerime bir türlü hakim olamamıştım. Bir gece yarısı Umut'un babasının fenalaştığının haberini almış ve evden hızlıca çıkmıştım. Çıkış o çıkış ki iki gündür ne oğlumu ne de kocamı görebilmiştim. Sadece birkaç kere telefonda konuşabilmiştik. Boran'ın işlerinin çok ve acil olması yüzünden Alpay'ı da yengemlere bırakmıştı. Okan ve Ayşe Betül yengenin oğluma çok iyi bakacağını bilsem de yine de merak ediyordum ve içim içimi yiyordu.

Bugün sonunda Umut'un evinden ayrılıp eve gidecekken kendimi saçmasapan bir kavganın ortasında bulmuş ve üstüne üstlük de çeneme iki üç kere yumruk yemiştim. Amına koduklarımı ayırmaya çalışırken ortada patlayan ben olmuştum yani. Sonrası polisler, karakol, nezarethane derken hızlı gelişmişti ama zaman bir türlü geçmiyordu.

Başım inanılmaz derecede ağrırken bir de çenemin ağrısı tutuğunda Umut'a sövmemek için kendimi zor tuttum. Morardığına emin olsam da burada yapabileceğim bir şey yoktu. Çocuk da babasını yeni toprağa verdiği için bir şey diyemiyordum.

Kaç saattir ayakta olmanın verdiği yorgunlukla kendimi yere bıraktığımda buradan çıktıktan sonra hasta olmazsam kendimi tebrik edecektim. Bizi burada bu salak yüzünden tutarlarken iyi ki üstümüzden bir şey çıkmamıştı çünkü karşı tarafın cepte ne ararsan vardı. Benim gördüğüm bir kelebek ve iki üç gram esrardan başkası olmasa da polisler çok sıkıntı yaratmış hızlıca ilk olarak onları almışlardı.

Boran'ın numarasını vermiştim gelip beni alması için ama bir saat geçmesine rağmen kimseden ses soluk yoktu. İyice meraklanırken Umut'un bana baktığını fark ettim. "Kusura bakma," dedi dalgınlıkla. "Senin de başını belaya soktum."

O kelebek götümüze girseydi de böyle konuşur muydu merak ediyordum. "Sen iyiysen sıkıntı yok," dedim kaşlarımı çatarak. "Ama kavgayla dövüşle bir yere varamazsın Umut. İki dakika yalnız bıraktım ortalığın amına koymuşsun be oğlum."

Serzenişime bir şey demeden durgunca başını eğdiğinde mahcup olduğunun farkında olarak üzerine çok gitmedim. "Bana bak, sakın eskiye dönmüyorsun duydun mu?"

"O ne demek," dedi sanki anlamamış gibi. Biz o işleri bırakalı çok olmuştu fakat Umut'un bu iki gün içinde dilinden düşmeyen tek şey kafa yapmaktı.

"Beni yeme şimdi, yok dedim kimseden de gidip istemeyeceksin. Kürşat'a söylediğim gibi olacakları tahmin edersin bence." Tehdidime karşı bir süre gözlerime bakıp başını salladı. Kanlanmış gözleri şimdi daha durgundu. Elinin üzeri yumruk atmaktan tahriş olmuşken bedeni olduğu yerde o kadar küçülmüştü ki onun bu haline üzüldüm. "Uyuşturucu yok anladık."

"İyi anladıysan."

Bir süre sessizliğin ardından bulunduğumuz yere doğru gelen ayak sesleriyle yerimden kalktım. Her yerim uyuşmuş ve ağrıyordu. Sanırım eve gittiğimde büyük bir azardan sonra Boran'a masaj yaptıracaktım. Boynumu kütletirken gelen polis memuru bir süre bize bakmış "Çıkıyorsunuz," dedikten sonra elindeki anahtarı kilide geçirmişti.

Boran'ın azabından korkuyordum. Hem de fena şekilde. Dudaklarımı dişlerken Umut'un kolunu tutup o basık yerden kendimle birlikte onu da çıkardım. Biraz haşlandığı için topallayarak yürüyordu.

En sonunda ışık görmenin verdiği ferahlıkla etrafta işiyle olan polislere bir bakış atıp önümüzdeki polisin bizi yönlendirdiği odaya girdik. Gördüğüm kişiyle ayaklarım benden bağımsızca duraksadı. Odanın içinde, pencereden dışarı bakan abimi görmeyi asla beklemiyordum. Zorlukla yutkunarak kendimi dizginleyerek bir koltuğa oturdum.

Abim sesimizle birlikte bize dönüp gözlerimin içine bakmıştı. Sikeyim, değişmişti. Onu iki yıldır görmüyordum ve bıraktığı sakal onu biraz yaşlı gösterse de dinçleşmiş gibiydi. Hayatından benim gibi bir bela çıktığı içindi belki de.

Abim baba olmuştu. Hem de iki defa. Elif o mükemmel duyguyu abime yaşatmıştı ve ben büyüğü birkaç defa görmüş olsam da yeni doğanı henüz hiç görmemiştim. Amca olmuştum. Bunun sevincini hep içimde yaşayacak olsam da onları hiç göremeyecek olmak bir tık üzüyordu beni. Abimi görmemekten daha çok.

Ama sanırım alışmıştım. Boran hiçbir hâlde bana başkasının yokluğunu hissettirmemişti. O bana her şey olmuştu.

"Şurayı imzalamanız yeterli. Daha sonra eşyalarınızı alıp gidebilirsiniz." Ondan öncesinde nasıl bir konuşma geçmişti aralarında bilmiyordum, sadece duyduğum ve algıladığım cümleler bunlardı. Umut arada bana tedirgin bakışlar atsa da yüzümdeki donuk ifadeyi bozmadan söylenen yere imza attım.

Eşyalarımı verdiklerinde kemere varana kadar üzerime geçirdikten sonra gömleğimin yakasını düzeltip polise teşekkür ettim ve kendimi dışarı attım.

Boran neredeydi?

Hızlıca telefonumdan numarasını tuşladığımda direkt meşgule düştü. Gözlerimi devirirken bu gecenin karanlığında ne yapacağımı düşündüm. Aklım hâlâ pek yerinde değildi. Karakoldan çıktığımda yolun kenarına varmıştım.

"Kaan!" Arkamdan bağırışı sinirlerimi daha çok bozdu. Arkamı dönüp yüzüne sorgularcasına baktım. "Efendim?"

"Selam sabah yok, hayırdır?" Gülmemek için yanağımın içini ısırdım. "Abim hoş geldin sefalar getirdin! Nasılsın?" Dalga geçercesine söylediğim sözleri umursamadan dibime kadar gelip kollarını etrafıma doladı. Bir süre bana sarılı kalırken "Özlemişim," dediğini duydum.

"Ne yapıyorsun abi," dedim sessizce. "Arkanda bıraktığım her şeyi geri döndüğünde aynı şekilde bulabileceğini mi sanıyorsun?"

Laflarımdan sonra bir süre duraksayıp benden ayrıldı. "Öyle deme be oğlum, hepimiz zor şeyler yaşadık. Toparlayamadık. Zannetme ki seni özlemedim hiç. Yokluğunu o kadar hissediyorum ki bir yanım eksik sanki lan." Kardeş olmak bunu gerektirmez miydi zaten? Abimin çocukları nasıl onun canıysa ben de diğer yarısı değil miydim?

Şu dört senede, zor günümde kimin yanımda olduğunu çok iyi biliyordum. Aktan benim abimdi. Abi gibi hissettiren kişi oydu. Bu karşımdaki adam değil.

"O eksikliği çocuklarınla doldur abi, şimdi müsadenle oğlumun yanına gideceğim." Gözlerine bir süre daha baktıktan sonra arkamı dönerek ilerlemeye başladım. Gecenin ayazı suratıma çarpıyordu. Arkamda Umut'u da bırakmıştım ama onu Kürşat'ın alacağını bildiğim içindi bu.

"Yeni ailenle mutluluklar o zaman!" diye bağırdı arkamdan. "Sildin beni, anılarımızı ama öyle olsun Kaan! Senden gelen her şeye eyvallah kardeşim."

Onu duymamaya çalıştım. Söyledikleri umurumda değildi. Nefeslenerek ilerlediğimde sonunda boş bir taksi bulup bindim. Okan abimin evinin adresini verip arkama yaslandım. Oğlumun kokusu burnumda tüterken evin kapısını açılana kadar sabırsızlıkla parmaklarımı kıtlattım.

En sonunda kapı açıldığında uyku mahmuru yengem karşımda belirdi. "Kusura bakma yenge rahatsız ediyorum. Boran telefonunu açmıyor da Alpay'ı aldı mı evdeler mi biliyor musun sen?" İlk buraya gelmemin sebebi Boran'ın bu aralar çok yoğun çalışmasıydı. Belki de şirkette önemli bir sorunu çıkmıştı.

"Boran da Alpay da burada yengem, geç içeri hadi." Uykulu ifadesi dağılıp bana minik bir tebessüm sundu. Ayakkabımı çıkarırken "Kusura bakmayın," dedim. "Sizi de bu saatte rahatsız ediyoruz."

"Şşt o ne demek öyle, geç hadi. Aç mısın yemek ısıtayım?" Bana bir abla gibi yaklaşması ona daha çok bağlanmamı sağlıyordu. "Yok yengem sağ ol."

Kolumu sıvazlayıp beni içeri yönlendirdi. "Boran soldan ikinci kapıda, Alpay da yanında uyuyor." dediğinde başımı salladım. "Hadi sen git yat teşekkür ederim."

Başını sallayıp usul usul merdivenleri çıktı. Hızlıca odaya girdiğimde Okan ile karşılaşmayı beklemiyordum. Duraksayıp ona bakarken "Hayırdır birader yerimde gözün mü var," diye sordum göz kırparak. Bana gözlerini devirip oturduğu koltukta biraz daha yayıldı. Yatakta yatan iki bebeğimin yanına gidip ilk Alpay'ın alnını öpüp saçlarını sevdim. Daha sonra Boran'ın dudaklarına bir buse kondurdum. Ne hikmetse uyanmamıştı.

"İçeri sızıyorum Kaan, yokluğundan istifade." Okan'a ters bir bakış atıp kendimi yorgunlukla bir koltuğa attım. "Ne oldu senin çenene? Yatak fantezileriniz çok gelişti sanırım."

"Dalga geçme lan," dedim kaşlarımı çatarak. "Bu dediğini Boran duysa ağzına sıçar." Özel hayatımızla ilgili şakayı kaldıramıyordu çünkü. Arada bir Okan bu şekilde yoklayınca tepkisi bir tık sert oluyordu.

"Ciddiyim şimdi, söyle bakalım kimden dayak yedin?" Gerçekten ciddileşmiş ve suratıma delici bakışlarını yollamıştı. "Çok mu kötü duruyor, Boran'a göstermeden kapatsam?"

"Bazen zekânı sorguluyorum, seni bir IQ testine yollasak mı la?" Omzuma vurarak dediği şeye göz devirdim.

"Tamam kavgaydı ama benim bir suçum yoktu. Yumruk bile atmadım." diyerek ellerimin üstünü gösterdim. Bir çizik bile yoktu. "Az daha göte kelebek yiyeceğimizi saymazsak az hasarla kurtulduk."

"Ayıp ediyorsun ben ne güne duruyorum? Bir telefon etseydin dayak yememiş olurdun." Alayla güldüm dediğine. "Ciddi ciddi kavganın ortasında aklıma sen geldin."

Gururla tebessüm etti. "İşte böyle," diyerek saçlarımı karıştırdığında aklıma abim düşmüştü. Hafifçe tebessüm ederek nefeslendim. Başımı da koltuğa yasladığımda dalgınlıkla yatakta yatan Boran'a bakmıştım. Her sese uyanan adam şimdi mışıl mışıl uyuyordu. Büyük ihtimalle çok yorulmuştu. Alpay zaten top atsan uyanmazdı.

"Senin canın neye sıkkın?" dedi bir süre sonra Okan. Dikkatle yüzüme bakıyor olduğunu o zaman fark etmiştim. "Kavga ettiğimizde bizi karakola aldılar. Boran'ın numarasını vermiştim gelir diye ama ulaşamadılar sanırım. Bir baktım abim orada."

Kaşları çatık bir şekilde beni dinlediğinde "Ne dedi de canını sıktı o piç?" dedi. "Bir şey demedi Okan. Hiçbir şey olmamış gibi geldi sarıldı, özledim seni dedi ve gitti."

Hiçbir şey demediğinde içimdekileri kusmak istercesine serbest bıraktım. "Neden böyle oldu anlamıyorum. Ben onun için hayatımı sildim, hiç tanımadığım bir adamla evlenmeyi kabul ettim. Ondan öncesinde her şey çok iyiydi, hiçbir sorun yok gibiydi Okan. Ama şimdi fark ediyorum. Hep abimin peşinde dolaşan, ona yakın olan benmişim. O hiç bana gelmemiş. O dağ evinde bile vurulduğunda ben gittim ona. Her şeyi bile bile beni bu hayata kendisi sürükledi o telefonu bana açarak."

Abim aramıştı ve saçma sapan şeyler zırvalamıştı. Dağ evinde olduğunu söylediğinde yanına gitmiştim. Şu an yanımda oturan adam, Okan, vurmuştu onu. Kendi sırtımda taşıyıp hastaneye yetiştirmeye çalıştığım adam ilk olarak beni hayatından siliyordu. Sonra da varlığını sürekli hatırlatıp duruyordu.

"Evliliğimizin ilk zamanları.. abim benim yanıma gelmedikçe Boran'a sarıp duruyordum. Onu çok kırdım, kızdırdım, asla onun istediği gibi biri olmadım ama şimdi her şey o kadar güzel ki. Bana öyle bir hayat verdi ki kimsenin yokluğunu hissetmiyorum. Her şeyim oldu benim."

"Beni unutmayalım lütfen. Kaç defa yumruk yumruğa kalmıştık senin salaklıkların yüzünden."

Ona dik dik baktığımda "Tamam tamam, biraz benim de suçum vardı." diye kabullendi.

Bir süre sessizliğin ardından "Bak bu dediklerimi bir kırk yıl daha demem değerimi bil ve dikkatli dinle." dediğinde ne diyeceğini merak ettim. "Boran sen gelmeden önce kötüydü Kaan. Onu ne yaparsam yapayım tam anlamıyla asla mutlu edemiyordum. Hep bir yanı eksik hissediyordu ve onu anlıyordum. O eksik yanının tamamlandığını ise sana doğru attığı ilk adımlardaki sevincinde gördüm. Onu her şekilde kabul edeceğinin bilincinde ama yine de sana doğru adım attığı için mutlu. Ona benim veremediğim aileyi verdin ve o evden kurtulmasını sağladın. Biz bir aileyiz. Senin de o piçe ihtiyacın yok. Boran var. O yoksa ben varım. Yengen var. Oğlun var en önemlisi. Anladın?"

Bir elimi bacağına koyup hafifçe sıktığımda başımı sallamıştım. Okan'dan okkalı laflar yemeye o kadar alışmıştım ki bu kadar ciddi konuşması garip geliyordu. Yine de aramızdaki bağın o ilk günlerdeki gibi olmadığının bilincindeydim. Çok fazla göstermesek de birbirimize değer veriyorduk.

"Hadi ben yatmaya gidiyorum, karımı özledim." diyerek ayaklandı ve arkasına bakmadan kapıdan çıkıp gitti. Ben de daha fazla durmadan oğlumun yanına kıvrılarak yattım. Boran'ın üstünü biraz daha örtüp Alpay'a sarıldığımda kendimi rahatlamış hissediyordum.

.


Yatakta kaba bir hareketlilik hissedince homurdanarak gözlerimi araladım. Boran yine kaşlarını çatmış bana bakıyordu. Gözleri yanağımda oyalanırken elini uzatıp acıyan kısma biraz güç uyguladı. Sızlanarak çenemi elinden kurtarıp geri çekildim. "Nasıl oldu bu? Yine kavgaya mı karıştın sen?"

"Sana da günaydın bebeğim." İki gündür onu görmediğim için çok özlemiştim. Kokusunu içime çekmek istiyordum bir an önce. Uyuyan oğlumun üzerinden atlayıp Boran'ın kucağına çıktım. Başım anında göğsünü bulurken hâlâ yorgun olduğumu hissediyordum.

Başımı öpüp yapışık bedenlerimizi ayırdı. Gözlerime bakmaya çalışırken uykum olduğu için ve dağılmaması için gözlerimi kapattım. "Bir şey söyleyecek misin artık? Yüzün dağılmış bildiğin." Sesinde endişe kırıntıları duyunca onu endişelendirmemek için gözlerimi açtım.

"Birtakım anlaşmazlıklar oldu ama hallettim. Yemin ederim ben kavgaya falan karışmadım." Ellerimi gözüne sokmak istercesine havaya kaldırdığımda eklem boğumlarımda bir çizik bile görmemesi doğruyu söylediğimin kanıtıydı.

"Kim yaptı bunu?" Sesindeki sertlikle yutkundum. "Tanımıyorum hayatım. Bir anda oldu zaten ben de anlamadım." Sıkıntıyla nefeslenip nazikçe ağrıyan yeri okşadı. Biraz canım acısa da sesimi çıkarmamıştım. Başımı göğsüne bastırdığında saçımda dudaklarını hissettim.

"Bazen beni ciddi manada korkutuyorsun. Yıllar önce konuştuklarımızı unutmadın değil mi?" Ağır ağır başımı salladım. Kötü alışkanlıklarıma veda etmiştim. "Ben bir tek sana ve oğluma bağımlıyım." Sigarayı saymamalıydım.

"Aferin benim güzelime." diyerek bir süre beni sevdi. "Saat kaç? Evimize gitsek iyi olur."

"Siz neden burada kaldınız, eve geçseydiniz ya Alpay ile."

"Yorgundum, Alpay'ı almaya gelince de yemek falan yedik eve gidecek halim yoktu." Sıkıntıyla nefeslenip başımı kaldırarak ona baktım. Bir elim çoktan yanağına çıkmış ve bulunduğu yeri okşamaya başlamıştı.

"Kendine çok fazla yüklendin bu sıralar. Ne kadar kaldı şu projenin bitmesine?" Yüzüne hafif bir tebessüm kondurdu. "Dün onu bitirdik işte. Bugün işe gitmeyeceğim o yüzden." Başını boyun girintime sokarak boynuma sert ve kokulu bir öpücük bıraktı.

"Baba?" Alpay'ın minik parmaklarını elimin üzerinde hissettiğimde hemen ona baktım. Yeni kalktığı için sersem gibiydi ve gözleri de birazcık şişmişti. Bu haliyle o kadar tatlıydı ki onu kucağıma çekip yanağını ısırmadan rahat edemedim.

"Babaaa!" Bağırarak yanağını kurtarınca kucağıma yayılıp başını göğsüme koydu. "Söyle oğlum." Gözleri kapalı bir şekilde kucağımda uyuklarken bir eli gömleğimin ucunu sıkı sıkıya kavramıştı. "Gittin sandım. Yoktun hiç."

"Gider miyim ben hiç bir tanem? İşlerim vardı o yüzden geç kaldım. Gece birlikte uyuduk hem." Son cümleyi kurmamla başını kaldırıp gözlerime baktı. "Hissetmedim ama."

"Bugün de birlikte uyuruz o zaman tamam mı?" Yüzüne kocaman bir gülümseme kondurup seyrek dişlerini önüme serdiğinde alnına dudaklarımı bastırdım.

Gözleri yanağıma kaydığında "Aa," dedi. "Yüzün niye moy?" Boran'a bir bakış attığımda onun da hâlâ gözlerini yanağımdan çekmediğini görmüştüm. Bu iş hiç de şu an kapanmış gibi durmuyordu ama ses etmedim. "Yakışmamış mı mor bana?" diye sordum gözlerimi kısarak.

"Yakısmış ben de istiyom," dediğinde ne diyeceğimi bilemedim. "Ama.." Ne diyeceğimi düşünürken Alpay yüzüme yaklaşarak morluğa dokundu. Küçük parmaklarını sürterken baskı uyguluyordu ve ister istemez canım acıyordu. Boran Alpay'ın parmaklarını tutup dudaklarına götürdü ve küçük parmakları öptü. "Sen böyle daha yakışıklısın oğlum."

Alpay şirince sırıtırken üzerimde gerinerek kendini yatağa atmıştı. Boran'ın bir sözüne tav olmasına gıcık oldum. "Hadi kalkalım artık, evimi özledim."

Boran kucağındaki bedenimi nazikçe yatağa bırakıp ayaklandı. "O Umut ile arkadaş olmandan hiç memnun değilim ama neyse." diye ağzının içinde geveleyerek koltuğun kenarındaki eşyalarını alıp odadan çıkmıştı.

Şimdi şöyle ki.. bir bakıma haklı olabilirdi. Umut ile ne zaman bir araya gelsek illaki bir vukuatımız oluyordu. Alpay hayatıma girdiğinden beri arkadaşlarımı biraz geri plana itsem de bu nadir anlarda Boran'ın çıldırdığına kaç defa şahit olmuştum.

Evliliğimizin ilk zamanları Umut'u biraz olsun sevdiğini düşünsem de şu anlarda gıcık olduğunu açıkça belli ediyordu. Ama onun anlamadığı şey arkadaşımı zor gününde yalnız bırakamazdım.

Aklıma abim geldiğinde dalgınca ayaklandım. Saçma sapan şeyler düşünmemeliydi. "Baba ben acıktım," diyen Alpay'ın kıyafetlerini değiştirirken alnına dudaklarımı bastırdım. "Hmm canın ne istiyor peki, bugün istediğin bir şey serbest."

Normalde olsa çok takmazdım ama bebekliğinden beri düzenli beslenmemiş ve anne sütünden mahrum kalmıştı. Şimdi ise gerçekten sağlıklı beslemeye zorluyordum onu. Fakat sağlığa alerjisi var gibiydi, sebze yese bile severek yemiyordu.

Ama tosun gibi yapmıştım paşamı şu birkaç ayda. "Muj," dedi esneyerek.

Küçük elini ağzına götürdüğünde parmaklarını ısırmamak için zor tuttum kendimi. "Muzu istediğin zaman yiyebilirsin zaten, başka?"

"Hmm," diye düşüncelere dalarken "Pideye ne dersin," diye sordum. "Tavuklu?"

Gözlerinin parladığını gördüğümde hızlıca başını salladı. "Oradan bir tatlıcıya gideriz ekler alırız.."

"Evvettt," diyerek ayaklandığında pantolonunun fermuarını çekip tişörtünü düzelttim. "İşte buu beğ!"

Fast food yemekten kurtardığım için kendimi tebrik ederken onu kucağıma alıp dışarı çıktım. O sırada da karşı taraftaki banyo kapısı açılmış Boran çıkmıştı. Alpay'ı ona verip işlerimi halletmek için ben girdim banyoya.

Evde ses olduğundan diğerlerinin de uyandığını anlamıştım fakat kendimi hâlâ yorgun hissediyordum. Bir an önce eve gidip bir duş alıp kendime gelmeliydim. Akşama doğru da hep birlikte dışarı çıkar Alpay'a verdiğim sözü yerine getirirdik.

.

Yengemlerde olan kahvaltıdan sonra eve geçtiğimizde her şey normal seyrinde ilerliyordu. Alpay ve Boran televizyon karşısına geçmiş en sevdiği çizgifilmi izlerken ben mutfakta Boran ile ikimize türk kahvesi yapıyordum.

Kahveleri fincanlara boşalttığımda ılıklaşması için önceden dolaptan çıkardığım portakal suyunu bardağa koyup yanına da küçük çikolatalardan koydum. Alpay fıstıklı çikolataya bayılırdı.

Elimde tepsiyle içeri geçtiğimde gözlerindeki yorgunluğa rağmen oturup oğlumuzla çizgifilm izleyen Boran'ın ensesine dudaklarımı bastırdım. Koltuğun arkasından dolanıp tepsiyi ortadaki masaya koyduğumda Alpay'ın dikkatini anında çikolatalar çekmişti.

Hemen bir tanesine uzanacakken bana yavru kedi bakışları atıp "Alim mi?" diye sormuştu. Başımı salladığımda almış ve paketini Boran'a açtırarak büyük bir iştahla yemeye koyulmuştu.

Boran'a baktığımda elimden tutup beni koltuğa, yanlarına çekti. "İyi misin biraz daha, acıyorsa bir doktora gidelim."

Birkaç yumruk yedim diye doktora gidersem yıllar önceki Kaan bana gülerdi. Okan'dan bıçak yediğimde bile kendi kendime pansuman yapmış, kanama durmayınca bir sağlık ocağına gitmiştim. Şimdi ise bunun acısına katlanırdım.

"İyiyim, takılma artık."

"Birisi eşimin canını yakıyor ve takılmayayım mı?" dedi sinirli bir şekilde. Beni göğsüne çekip sıkıca sarıldığında diğer tarafında da Alpay vardı. Boran'ın göğsüne doğru yaslanmış elindeki çikolatayı emerek yiyordu.

"Canım yanmıyor ki birtanem, bunun için daha fazla üzülmeni istemiyorum sadece."

Bir süre gözlerime bakıp nefeslendi. "Siz benim canımsınız," dedi. "Bana bir şey olsa koymaz ama sizin kılınıza zarar gelse.."

Dudaklarına bir öpücük kondurup geri çekildim. "Lütfen," dedim böyle konuşmaması için. Onun yanında bu kadar nazik olabilmeyi nasıl başarıyordun bilmiyordum. Halbuki içimde bir öküz yatıyordu benim.

"Bakma bana öyle Kaan. Zaten hiçbir şey anlattığın yok."

"Ne anlatmamışım, söyledim işte olanları."

"Niye moralinin bozuk olduğundan başlayabilirsin mesela?" Gözlerime dik dik bakınca ne diyeceğimi şaşırmıştım. Hiçbir şey gözünden kaçmıyordu. "Geçenlerde de sormuştum geçiştirdin beni. Canını sıkan şey neyse birlikte hallederiz, aileyiz biz."

"Biliyorum yatak odamızda konuşuruz."

"Baba," diyen sese döndük ikimiz de. Ağzı ve burnu çikolata olmuş Alpay parmaklarını yalıyordu. "Onu da yiyim mi?" diye sorduğunda gülümseyerek başımı salladım. Boran bu yemek konularında asla karışmıyordu Alpay'a. İstediği her neyse direkt yapıyordu fakat bunun yanlış bir davranış olduğunu çok yerde okumuştum.

Arada Alpay'ı benden kaçırarak yedikleri hamburgerleri hatırlayınca içimden homurdandım.

O saatleri huzurlu bir şekilde ailemle geçirmiştim. İşin ilginç tarafı bu yaşımda çizgifilm bana bile ilgi çekici gelmişti. Daha sonra hep beraber hazırlanıp akşam yemeği için dışarı çıktık.

.

bayağıdır bölüm tamamlanmış duruyor ama devamını getirememiştim, şu an kesip öyle atıyorum.

hızlı hızlı bölüm yükleyip final yaparım inşallah. çok uzadı gibi..

23 Ocak 2024 tarihinde yayımlanmıştır.

Continue Reading

You'll Also Like

261K 19.4K 23
Tamamlandı... Ali adında bir çobanın ve Tekgözlü bir devin hikayesi. Fantastik bir hikaye. Hikaye iki erkeğin arasında geçmektedir ona göre okuyun. b...
173K 15.9K 30
Duygularından korkan kalbine sahip çıkamaz. {TAMAMLANDI}
292K 17.6K 37
[TAMAMLANDI] Hakkarinin küçük bir köyüne tayini çıkan genç bir doktorla senelerdir orada görev yapan sert ve otoriter bir komutanın hikayesi... EŞCİ...
696K 54K 76
"Gidip müdürünle konuş ufaklık,ben devamlı müşteriyim."diye yanıtladı onu susturan esmer sinirle. "Tamam."dedi adresi yazmayı bırakıp sinirle yumrukl...