Demir saygı...
Düşünüyor bir sonuç bulamıyordum.
Parçlanmıştık,hepimiz farklı bir yerde hüzünler içinde boğluyorduk.
Ben üçe belki de dörde bölünmüştüm.
Ama hiçbirinin yanında olamıyordum.
Ne günlerdir yoğun bakımın önünde yatıp kalkan yağızın ne de kendini odaya kapatıp kendini sevdiği kadının katili olarak adlandıran çağanın.
En çok canımı yakan ise yaşayıp yaşamadığını bilmediğim kardeşim dediğim kişinin nasıl olduğunu bilmemek.
Ne bir haber,ne bir ses. Haftalardır ondan haber alamıyorduk.
Ölmüş müydü?
Belki de yaşıyordu?
İyi miydi?
O adam ona eziyet çektiriyor muyudu?
Oflayarak bir nefes verdim.
Bir cevabı yoktu düşüncelerimin.
Belki de bulamayacaktım da.
Artık eskisi gibi hissetirmeyen o eve girdim.
Eve bir göz atınca önceden gördüğüm evi görmediğimi fark ettim.
Ev bom boş kalmıştı.
Mutfakta bize yemek yapan leya yoktu.
Sallanan koltukta kitap okuyup her fırsata bize laf sokan Tuana yoktu.
Odanın ortasında oturup o çirkin sesiyle şarkı söyleyip makyaj yapan ülkü yoktu.
Birlikte saatlerce oyun oynadığımız kenimden çik sevdiğim,çocukluğumu geçirdiğim o üç adam yoktu.
Her şekilde hile yapıp bizi yenen ve ardadan saatlerce küfür yiyen çağan yoktu.
Yenilgini kendine yedirmeyip çağana söven ve çağanın hile yaptığını kanıtlamaya çalışan arda yoktu.
Onların kavgalarını siklemeyip sevgilisinin yanına giden yağız yoktu.
Kavga etmeleri için ikisine de gaz veren ben bile yoktum.
Hepimiz ayrı,ayrı farklı yerlerdeydik.
Dağılan ortalığa bakılırsa ülkü ve arda yine tartışmış olmalılardı.
Sürekli tartışıyorlardı.
Arda hem kardeşini bulmaya çalışıyor hemde ülküye yetmeye çalışıyordu ama olmuyordu.
Ülkünün kabusları bitmiyordu her gece onların kanlı bedenini görüyordu.
Birbirlerine yetemiyorlardı muhtemelen yakında ayrılacaklardı onlar bile yarım kalacaktı.
Odama gidip üstümü değiştirdim.
Kıyafetlerimi çalan tuanayı hatırlayınca tekrar bir iç geçirdim.
Odadan hızla çıkıp çaprazımdaki odaya yaklaştım.
Demir:kardeşim.
Diye seslendim cevap gelmedi.
Haftalardır hiç konuşmuyordu ki.
Demir:uyuyor musun?
Uyumaya korkuyordu.
Demir:haftalardır yemek yemiyorsun öldüğünü düşüneceğim.
Sabah bıraktığım kahvaltı tepsisi diğerleri gibi yine içeri alınmamıştı.
Demir:yüzünü hatırlamıyorum aç şu kapıyı artık.
Dinlediğinden bile emin değildim.
Demir:çağan sen tek değilsin biliyorsun değil mi?
Derin bir nefes sesi geldi.
Demir:hep yanındayım. İstediğin zaman gelebilirsin sana sarılırım, konuşmak istersen seni saatlerce dinlerim,ağlamak istersen omzumun birini sana ayırmış olurum. Ben hep yanındayım.
O hep en gizemli olanımızdı.
Kendini en çok yanlız hissedendi.
O çağandı üzülmedi,kırılmazdı insanlar böyle sanıyordu ama onun da duyguları vardı. Sadece göremiyorlardı.
Cevap vermeyeceğini anlayınca gitmeye yeltendim.
Demir:yağızın yanına gideceğim.
Diye söyledim.
Demir:hala leya için bir umut varmış ama ne zaman uyanacağını bilmiyoruz.
Tekrar bir iç çekme sesi ve bu kadar.
Haftalardır çağanla olan iletişimimiz bu kadardı.
Yapabileceğim başka bir şey kalmayınca evden çıktım.
Yorgundum ve deli gibi uykum vardı tehlikeli olduğunu bildiğim halde arbaya bindim.
Keşke içmiş olmasaydım.
Trafik yoğun değildi gerçi sabahın köründe olduğu için olmalıydı ama neyse.
Bir saat sonra kendimi hastane koridorlarında buldum.
Nefret ediyordum artık bu yoldan.
Geçerken her yere nefretle bakıyordum.
Yoğun bakım ünitesinde doğru ilerledim.
Artık hergün gelmeme alışmış olan doktorlar başıyla selam verdi.
Yerde oturmuş elindeki sigarayla duran yağıza baktım.
Sigara içmek yasaktı ama onun için küçük bir istisna gerçekleştirmiştik.
Demir:yağız?
Dedim yanına ilerlerken.
Başını kaldırıp bana baktı ama cevap vermedi.
Demir:durumu nasıl?
Diye sordum yanına oturup.
Yağız:daha çok ölüyor.
Dedi sadece.
Yağız:gitikçe daha da iyi olduğunu söylüyorlar ama yaşadığını söylemiyorlar.
Dedi öfkeyle.
Yağız:kalbi atıyor ama nefes almıyor!
Dediğinde başı güçsüzce omzuma düştü.
Yağız:bu haksızlık.
Dedi iç çekerek.
Yağız:Tuana yüzünden o ölmemeliydi.
Dediğinde bir an öfkelendim ama cevap veremedim.
Yağız:hem kendisiyle beraber onu da öldürmemeliydi.
Tuanayı suçluyordu.
Ona göre leyanın o odada olmasının tek sebebi oydu.
Demir:onun bir suçu yok.
Dedim ama beni dinlemeyeceğini biliyordum.
Yağız:doğması en büyük suç.
Dediğinde öfke kanıma karıştı.
Demir:anal artık Tuananın bir suçu yok!
Dediğimde bana alaylı gözlerle baktı.
Demir:suçlu o değil, eğer leya o gün gitmeseydi belki Tuana da burda olacaktı.
Dediğimde biraz gerçekleri görmesini istedim.
Yağız:ne demek istiyorsun?
Diye sorduğunda ayağa kalktım.
Demir:o orusbu çocuğunun tuanaya takıntılı olması Tuananın suçu değil. Leyanın ölecek olması Tuananın suçu değil! Tuana da ölüyor,belki de öldü bu onun suçu değil!
Öfkeyle ne kadar bağırdığımım farkıda değildim.
Demir:Tuana leya için armadı mı onuru? O leyayı kurtarmak için ölmedi mi? belki de Tuananın orda olmasının suçlusu leyadır ha?
Bana nefretle baktı ama sustu.
Biraz gerçekleri görmesi gerekiyordu.
Kendine gelmesi gerekiyordu.
Tek başıma onları toparlayamazdım ama onlar daha çok dağlıyordu.
İlk önce tuanayı bulmam gerekiyordu.
Ama yaşaması da gerekiyordu.
Bu haksızlıktı eğer ölecekse bu böyle olmamalıydı.
Çağan efe ak...
Karanlık...güneş tepede ama gördüklerim sadece koca bir karanlık.
Neden bu kadar karanlık?
Ses yoktu,koca bir hiçliğin içinde tek başımaydım.
Kimse yoktu ışıkta yoktu.
Tek kalmıştım karanlığın içinde.
Karanlık ilk defa beni bu kadar korkutuyordu.
Yürüyordum ama bir yere ulaşamıyordum.
Hata koşuyordum.
Dudaklarımdan haykırışlar çıkıyordu ama kendimi duymuyordum.
Kendime sağır olmuştum.
Ağlıyor muydum?
Ne için?
Karanlık beni daha çok içine çekiyordu Sanki.
Ama bir şeyler görüyordum da.
Karanlıktan az da olsa uzaklaşmıştım.
Biri vardı önümde bir sandelyeye bağlı duruyordu karnı gözüküyordu sadece ama morluklar içinde.
Çığlık sesini duydum sanki.
Sonra bacaklarını gördüm.
Çizikler ve yanık izleri...
Sırtını gördüm ve tekrar çığlık sesi.
Kemer izleri vardı hep.
Boynunu gördüm sonra da el izi biri tarafından boğlumuş...
Kolarını gördüm. Koları havadaydı.
Kolarında aynı izlerden vardı ve kan akıyordu.
Daha da yukarı çıktı ve ellerini gördüm.
Bir zincire bağlanmış havada asılı duruyordu.
Simsiyah saçları omzuna kadar yamuk yumuk kesilmişti.
Çenesinde derin bir kesik izi.
Dudakları patlamış.
Yanaklarında kızarmış.
Anlında kızgın bıçakla yazılan bir yazı senin sayende Ç.E.A
Ölmüş ama hala eziyet çekiyor.
Kadın ölmüş ama adam hala hırsını alamamış.
O kadar kin beslemişki leşine dahi saygı duymamış.
Kadının bedeni havada asılı ve yaralı.
Her yerinde izler var. Kesikler, kızgın demir yaraları, bıçak, yumruk, tekme. Cansız bedeni kum torbası görevi görmüş.
Adam yaptığı eserle gurur duyuyor gibiydi. Kadının vücudundan sınırını atmış ve izliyordu.
Yere oturmuş elindeki birayı yudumluyor yüzünde iğrenç bir gülümseme
Peki kim bu kadın.
Tuana?
Ç.E.A=çağan efe ak.