Next Step | Kim Seungmin

By adoyyakli

18.6K 3.1K 4K

"Yol ne kadar uzun olursa olsun ilk adımı atmaktan çekinme." Kim Seungmin, stajyerlik yapacağı şirketin sahib... More

☆.𓋼𓍊 1 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 2 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 3 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 4 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 5 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 6 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 7 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 8 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 9 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 10 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 11 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 12 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 13 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 14 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 16 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 17 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 18 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 19 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 20 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 21 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 22 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 23 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 24 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 25 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 26 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 27 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 28 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 29 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 FİNAL𓍊𓋼𓍊.☆

☆.𓋼𓍊 15 𓍊𓋼𓍊.☆

661 97 81
By adoyyakli

Aşk, tümüyle bir çılgınlık değildir, ama çılgınlıkla birçok ortak yanı vardır.
-Thomas Carlyle

𓍊𓋼𓍊

Mesai bitimine yakın soluğu Anna Hanım'ın odasında aldım. Aryeol ve Felix konusunda bana yardım edebileceğini düşünerek onunla konuşmaya karar vermiştim. Odasına girer girmez masasının önündeki siyah koltuğa geçtim, "Anna Hanım sizinle çok önemli bir şey konuşmam lazım!"

Şaşkın bakışları yerlerini alırken bilgisayarını kapatıp kenara itti ve kollarını masaya koydu, "Sakin ol, kötü bir şey mi oldu?"

"Bir şeyler yapmazsak olacak, mesela Felix kafayı yiyecek."

Kaşları çatıldı, "Felix mi? Kodlama departmanına ki çocuk mu?" diye sorduğunda kafamı salladım, "konu nedir?"

"Şöyle ki; Felix LG'ye gitmeden önce Aryeol ile... flört gibi bir şeylermiş. Bu yüzden Aryeol onu affedemiyor, Felix de birkaç gün önce ona aşık olduğunu fark etti. Uzun lafın kısası: onları barıştırmamız lazım."

Çok mu hızlı anlattım acaba? Kadın  hayatının şokunu yaşıyor gibi bakıyordu. Detay vermeden sadede geleyim derken tekerleme söyledim resmen...

Kafasını iki yana salladı, "Bir dakika, bir dakika... Yani benim asistanım olan Aryeol ile kodlamacı Felix'in belirsiz bir ilişkisi vardı ve şimdi ciddiye bindiğini fark ediyoruz. Öyle mi?"

"Daha güzel özetlenemezdi."

"Peki benden ne istiyorsun?"

"Aryeol uzun zamandır sizin asistanınızmış, Anna Hanım. Onu en iyi tanıyanlardan biri sizsiniz, ne yaparsak Aryeol, Felix'e karşı yumuşar siz bilirsiniz diye düşündüm."

Bir süre düşündü, "Yani... Aryeol'u iyi tanırım evet ama bana soracak olursan biz bu işin dışında kalmalıyız. Onlar yetişkin insanlar, ne yapmaları gerektiğini kendileri bilirler."

Bu cümleleri ile yüzüm asıldı, "Bilmedikleri için şu an sizden yardım istiyorum Anna Hanım. Dedim ya, Felix kafayı yemek üzere. Öte yandan ailevi sorunları da var. Arkadaşım için endişe ediyorum."

Bakışları derinleşirken gülümsedi, "Çok mu seviyorsun arkadaşını?"

"Tabii ki seviyorum. Felix benim için çok şey yaptı, Jungkook hyunga beni öneren de oydu. Okul yıllarımızda da her konuda yanımdaydı. Bu yüzden ben de onun için bir şeyler yapmak istiyorum, sorunlarını çözmek istiyorum."

Derin bir nefes alarak arkasına yaslandı.
"Pekala, size yardım edeceğim. Ama baştan uyarayım, Aryeol net bir kızdır; onun için hayır hayırdır. Yani eğer yaptıklarımıza rağmen Felix'i affetmezse elimden gelen başka bir şey olmaz."

"İşte ben de bunu öğrenmek istiyorum. Aryeol'un kişiliği, nelerden hoşlandığı, ne ile mutlu olabileceğini... Ona öyle bir sürpriz hazırlamalıyız ki Felix'in ne kadar pişman olduğunu anlayıp affetsin."

Kol saatine baktı, "Mesai bitmek üzere, eğer bir işin yoksa bir saat kadar ofiste bekle. Ben de şu işlerimi halledeyim, sonra birlikte çıkar neler yapabileceğimi düşünürüz."

Gülümseyerek kafamı salladım, "Tamam, sizden haber bekliyorum o zaman." o da gülümsedi. Heyecanlı bir şekilde odasından çıktığımda arkamdan güldüğünü duymuştum. Bazen böyle şefkat dolu olduğu anlar oluyordu, sanırım en sevdiğim hallerinden biriydi.

𓍊𓋼𓍊

"Seungmin? Uyan... Seungmin-ah..."

Kafamın içinde belli belirsiz bir ses dönüyordu. Saçlarımda bir gıdıklanma hissiyatı vardı, ardından yanağımda sıcak bir baskı hissettim ve gözlerimi araladım. Anna Hanım yüzündeki şaşkın gülümseme ile bana bakıyordu. Elini yanağımdan çekince kafamı masadan kaldırdım.

"Anna Hanım? B-ben uyuyakalmışım."

Güldü, "Çok yorulmuş olmalısın. Ben de işlerimi bitirdim şimdi, hazırsan çıkalım diyecektim."

"Hazırım hazırım." sandalyenin başına astığım kot ceketimi giyerek masanın üzerindeki telefonumu aldım. Şirketten ayrıldık, otoparka inip arabaya bindikten sonra hala uykulu olduğum için gözlerimi ovaladım. Arabadaki klimalar beni iyice mayıştırırken ayılmak için kafamı iki yana salladım. Anna Hanım arabayı çalıştırdı, yola çıktık.

"Şuradaki kahveciden sert bir kahve alalım, senin ayılacağın yok."

"Niye böyle oldu ben de anlamadım, dün gece iyi uyumuştum aslında."

Kahveleri aldıktan sonra devam ettik. Acı olmasına rağmen birkaç yudum hızla içtim, uykumun açılması için bu asfalt gibi kahveyi bitirmekten başka şansım yoktu.

"Nereye gidiyoruz?"

"Aryeol'un evine. Onunla bir de ben konuşmayı deneyeceğim, eğer hala affetmezse o zaman bahsettiğin sürpriz aşamasına geçeriz."

"Ama bu şekilde daha kötü olmaz mı? Felix'i affetmezken bir de sizi işin içine karıştırmamız hoşuna gitmeyebilir."

"Bundan Felix'in haberi yok, bu yüzden bir suçu da yok. Aryeol beni anlayacaktır."

Omuz silktim, "Siz öyle diyorsanız..."

Bir süre sessizliğin ardından yalandan öksürük ile boğazımı temizleyerek, "Ehm... Ben gittikten sonra aileniz ile herhangi bir sorun olmadı değil mi?"

Gülümsedi, "Hayır, olmadı. Niye, endişe mi ettin?"

Bakışlarımı kaçırdım, "Ettim tabii ki..." diye mırıldandım, "Canınızı sıkacak bir şeyler söylemişlerdir falan, merak ettim."

"İlgilendiğin için teşekkür ederim, ama bir sorun yok. Olsa da alıştım artık onların diretmelerine. İşimi ve hayatımı çok seviyormuşum gibi davranmak onlar için çok normal."

"Sevmediğiniz hiçbir şeye alışmak zorunda değilsiniz. Bulacağız... İlgi alanınızı bulacağız, o zaman sadece kendi istediğiniz hayatı yaşayacaksınız."

Tekrar tebessüm etti, "Bulalım bakalım."

Sonrasında fazla bir şey konuşmadan Aryeol'un yaşadığı siteye gelmiştik. Arabadan inince Anna Hanım'ı takip etmeye başladım. Blokların ortak yolunda ilerletip bir binanın önünde durduk ama Anna Hanım etrafa bakıyordu.

"Burası mıydı ki?"

"Bildiğinizi sanıyordum."

"Sadece bir kere gelmiştim, onda da içeri girmedim yani kapının önünde bekledim Aryeol'u. Hem bu evlerin hepsi birbirinin aynısı."

"E site çünkü Anna Hanım. Neyse, şansımızı deneyelim." zil isimlerine baktık, Park Dooha yazısını görünce Anna Hanım'a işaret ettim, "Aryeol'un soyadı Park değil mi? Belki budur. Babasının adını biliyor musunuz?"

"Bilmiyorum, ama bu zili çalmaktan başka şansımız yok gibi görünüyor."

Haklıydı, mecbur zili çaldım. Aryeol'un ailesinden biri değilse bile komşusuydu, tanıyordur muhakkak. Kapı açılınca binadan içeri girip merdivenleri çıktık, neyse ki birinci kattaydı. Sol tarafın kapısı açılmış ve yaşlı bir kadın karşılamıştı bizi. Hemen saygı selamı verdik.

"Merhaba efendim."

Gözlerini kısarak şüpheyle bakarken Aryeol'un annesi olamayacak kadar yaşlı olduğunu fark ettim, belki babaannesi falandır diye düşündüm ama kadın bir tuhaftı.

"Siz kimsiniz?"

Anna Hanım, "Ben Aryeol'un patronuyum, evdeyse onunla görüşmek istiyoruz."

Bizi dikkatlice süzdükten sonra kapıyı tamamen açtı, "İyi, girin içeri."

Doğru yere geldik o halde? De... Kadın gerçekten tuhaf. Aryeol'un böyle biri ile yaşarken bir de TecDesingner'ın ceosunun asistanlığını yapıyor olması fazlasıyla yorucu bir hayatı olduğunu düşündürttü bana.

İçeri girip salona geçtik. Evin koridorları ışık almıyordu, boğucuydu çünkü perdeler sonuna kadar kapatılmıştı. Salon ise tam tersi olarak ferah ve büyük pencereleri sayesinde yeterince ışık alıyor, beyaz mobilyalar insanın içini açıyordu. Evin oturmaya müsait tek odası burasıydı herhalde. Geniş, beyaz koltuğa geçtik. Kadın da tekli koltuğa oturup yine o tuhaf bakışlarını gönderdi bize.

"Niye buradasınız?" hayda... Alzehimer olmalı bu.

"Söyledik ya teyzeciğim, Aryeol ile konuşmaya geldik. Evde yok mu?" soruma karşılık kaşlarını çattı, "Yalancılar!"

Anna Hanım ile birbirimize baktık. Kadın sinirli bir şekilde devam etti, "Beni götürmeye geldiniz yine, değil mi? Söyleyin o babanıza, ben evimden ayrılmam!"

Anna Hanım'ın kulağına doğru yaklaştım, "Hasta olmalı, Aryeol ile dışarıda mı konuşsak acaba Anna Hanım?"

Kadın bana daha kızgın bakıp, "Ne fısıldıyorsun sen? Hain planlar yapıyorsunuz değil mi?! Beni kandıramazsınız!" bir hışımla ayağa kalkıp salonun kapısına ilerledi ve kapıyı kapatıp kilitledi, tekrar bize o sert bakışlarını yollamaya başlayınca bir şeyler söylemek için ağzımı açmıştım ki Anna Hanım bacağımı sıktı. Ona döndüm. Yüz ifadesini düz tutmaya çalışıyordu ama tedirgin olduğu belliydi. Çaktırmadan konuştu.

"Yanlış evdeyiz Seungmin."

"Ne? Nereden anladınız?"

"Şu fotoğraflara bak." salondaki fotoğraflara bir göz gezdirdim. Oğlu olduğunu tahmin ettiğim adamla bir iki fotoğrafı vardı. Onun dışında eşi ve torunları ile. Sadece iki tane torunu vardı ve bunlardan biri kesinlikle Aryeol değildi. Ona zerre kadar benzemiyordu.

"O zaman bizi niye eve aldı..." diye mırıldandım. Anna Hanım gözlerini kadının üzerinde tutmaya devam ederken kafasını iki yana salladı, "Bilmiyorum ama hemen bu evden çıkalım, bu kadın normal bakmıyor."

İkimiz de ayağa kalktık. Kadın bize yaklaştı.

"Özür dileriz ahjumma, biz size daha fazla rahatsızlık vermeyelim-"

"Hiçbir yere gidemezsiniz!" üstümüze yürüdüğünde Anna Hanım'ı arkama aldım, bu kadın korku filmlerinden fırlamış gibiydi! Demin salonun ferah ferah olduğundan söz etmiştim değil mi? Unutun, kesinlikle ürkütücü bir ev burası.

"Ahjumma sakın olun! Biz yanlış geldik zaten, hemen gideceğiz."

"Yine o adamları getireceksiniz kapıma! Beni huzur evine yatırmanıza izin vermem! Sizin gibi torunlar olmaz olsun!"

Yandık... Kadın bizi kendi torunları sanıyor.
"Bizi karıştırıyorsunuz! Bakın, kimseyi getirmeyeceğiz. Çekilin de geçelim."

Kadın hiçbir şekilde sakinleşmezken iyice zıvanadan çıkmış bir şekilde masanın üzerinde ne işi olduğunu anlamadığım maket bıçağını alarak bize doğrulttuğunda Anna Hanım koluma tutunmuş, ben ise çaresizliğin çıkmazına girmiştim. Resmen saniyeler içerisinde başımıza bela açmıştık!

"Kal orada sahtekar yalancı!" diye bağırdı, "Babanla ablan gibi senin de tek derdin benim paramı yemek! Sizi polise vermediğim için buradan gitmeliydiniz. Altı ay sonra çıkıp gelince sizi tanımayacağımı mı sandınız?!"

Yaşlı kadın bıçağı üzerime doğru sallayınca iyice geriye gittik. Anna Hanım ağlamasını durduramıyor, bana sıkıca tutunuyordu. Onu güvende tutmaktan için bir kolumu arkadan ona sararken, diğer kolumu kadına karşı havada tutuyordum. Böyle olmayacak, bu kadın bizim onun torunları olmadığımıza ikna olmuyor.

Anna Hanım'a hafif dönerek fısıldadım, "Jungkook hyunga konum atın."

Tekrar kadına döndüm, "Büyükanne... Özür dileriz."

Kadının bakışları değişirken derin bir nefes aldım, "Hatalıyız, biliyorum. Ama bugün sadece özür dilemek için geldik."

Titrek bir nefes verdi, "Y-yalan söylüyorsun yine... Beni yere atacaksın!"

"Hayır! Ben... Ben çok pişmanım, beni affet. Artık paranı değil, sevgini istiyorum."

Kadının gözleri dolmuş hatta bir damla yanağına süzülmüştü. Ona kzımıyordum, bu yaptığı şey ile kendini korumaya çalışıyor sadece. Kim bilir bu beyaz yüzünün kırışıklıklarında hayatın ne acıları vardı. Oğlu ve torunları tarafından çok canı yanmştı.

İşte olmaktan korktuğum kişi buydu. Böyle olmamak için çalışıyordum.

"Biz seni seviyoruz büyükanne."

Ağlaması devam ederken birden çığlık attı, refleks olarak Anna Hanım'a gitti elim. Kolunu tuttum.

"Bunların hepsi yalan! Aylardır beni yalnızlığa terk ettiniz siz!" üzerimize doğru hızla geldiğinde kendimle birlikte Anna Hanım'ı da salonun diğer tarafına sürükledim. Geniş yemek masasının etrafından dolanınca kadın yorulmuştu, tekli koltuğa tutunarak nefeslerini düzenlemeye çalıştı.

Ona doğru ilerlemek istediğimde Anna Hanım elimi tuttu, "Bırak şu kadını, kapıyı açıp çıkalım buradan."

"Bekleyin biraz." kadına döndüm, "Şu haline bakın, üzülmüyor musunuz?"

"Seungmin kadında bıçak var!"

Biraz düşündüm. Ne olursa olsun onu böyle bırakmak istemiyordum. Dışarıdan bakınca korkunç şeyler yaşıyorduk evet ama kadının gözlerine bakınca ne hissettiğini anlamıştım. Ona onu sevdiğimizi söylediğimde göz bebekleri titredi.

"Bakın, ben onu oyalarken siz kapıyı açıp çıkın ve yardım çağırın."

Hızla kafasını iki yana salladı, "Seni burada tek bırakmam!"

"Başka şansımız yok Anna Hanım! Şimdi çıkarsak dış kapıya ulaşana kadar peşimizden gelir. Dediğimi yapın, lütfen..."

Yutkundu, mecbur kafasını salladı ve yavaşça kapıya ilerledi. Ben de yaşlı kadına yaklaştım.

"Büyükanne, bak babam burada değil. Sadece biz geldik, senin için. Hatamızı düzeltmek istiyoruz."

Kafasını kaldırıp bana baktı, hala nefes nefeseydi. Gözlerinden nefret akıyordu adeta.

"Siz babanızdan çok daha kötüsünüz..."

Ona o kadar kötü şeyler yapmışlar ki, torunlarının yüzlerini unutmasın rağmen berbat karakterlerini unutamıyor.

"Ama artık düzeldik. Bak, karşındayım  ve seni sevdiğimi söylüyorum. Hadi ver o bıçağı bana, güzelce konuşalım."

"Altı ay önce ölmemi istediğini söylüyordun! Şimdi ne oldu? Ah, parayı özlediniz siz, değil mi? Beni huzurevine kapatıp bu evi satacaksınız!"

"Hayır büyükanne, lütfen inan bize-" kapının oradaki Anna Hanım'ı fark edince gözlerini kocaman açıp yaslandığı yerden ayrıldı, "SEN NEREYE GİDİYORSUN?!!" o tarafa koştuğunda peşinden gittim. Anna Hanım korkuyla bağırarak kapıya yaslandı. Kadına yetişemediğim için yaşanan felakete engel olamamıştım.

"Anna!!"

Maket bıçağını önüne bakmadan savuran kadın, Anna'nın  kolunu uzunca çizmişti. O acı çığlıkları eşliğinde yere çöküp kolunu tutarken kadını sertçe geriye çekip yanına oturdum.

"Anna bana dön, bi' bakayım!" onu kendime çevirip koluna baktım. Çok kötü yaralanmıştı. Siyah kazağının yırtılan yerinden akan kan yavaşça tüm kolunu kaplamaya başlıyordu. Hızla kravatımı çıkarıp koluna sardım ve sıkıca bağladım.

"Tamam... Korkma, sakın korkma. Bir şey olmayacak."

Deli gibi ağlarken göğsüme sokulduğunda ona sıkıca sarıldım. Keşke gitmemizi söylediğinde onu dinleseydim. Benim aptal merhametim yüzünden yaralanmıştı...

Kadını unuttuğumuzu fark edip ona baktım. Elindeki kanlı bıçağa ve Anna'ya şok içinde bakıyordu. Birden bıçağı yere atıp bize yaklaştı. Anna'yı daha çok kendime çektim. Anna da korkuyla kadına bakarken kadının yüzündeki o ürkütücü bakışlar gitmiş, yerini endişeye bırakmıştı.

Yanımıza çöküp elini Anna'nın saçlarına götürdü, "Dooha, güzel torunum... Sana bunu baban mı yaptı yoksa?"

Dooha mı? Dooha onun adı sanıyordum...
Ayrıca tekrar unutmuştu.

"Ağlama bir tanem, büyükannen seni koruyacak."

Anna ile dehşet içinde birbirimize baktık. Bunlar nasıl bir aileydi böyle..?

"Anna! Seungmin!"

Jungkook hyungun sesini duyunca hızla ayağa kalkıp kapıyı açtık. Yanında Aryeol, Chan hyung ve birkaç polis vardı. Jungkook hyung Anna Hanım'ın yaralandığını görünce onu kendine çekti, "Neler oldu burada!"

Kuzenini görünce daha fazla dayanamamış, az önce yaşadıklarımızın verdiği tüm korkunun etkisiyle hüngür hüngür ağlamaya başlamıştı. Polisler yaşlı kadını alırken derin bir of çekerek duvara yaslandım. Bugünü dünyanın en berbat günü ilan ediyorum...

𓍊𓋼𓍊

Hemşire kadın, Anna Hanım'ın koluna pansuman yapmayı bitirdikten sonra gerekli ilaçların yazılı olduğu reçeteyi bana uzattı, "Kesik derin değil ama maket bıçağı fazla keskin olduğu için derinin iyileşmesi zaman alabilir. Dikişler kendi kendine düşer, siz sadece pansumanı ihmal etmeyin. Yara suyla temas etmesin ve üzerine sıkı bir şey giymesin. Geçmiş olsun."

"Anladım, çok sağ olun."

Hemşire çıktıktan sonra Anna Hanım'ın yanına oturdum. Odada Chan hyung ve Aryeol de vardı, Jungkook hyung ise bizimle aynı hastaneye getirilen yaşlı kadının doktoru ile konuşmaya gitmişti. Kolunun acısından ziyade yaşadıklarımız yüzünden kötü hisseden Anna Hanım'ın durgun bakışları ile buluşturdum gözlerimi.

"Daha iyi misiniz?" diye sorduğumda bana baktı, "Evet, bomba gibiyim."

Derin bir iç çektim. Elbette iyi değildi, uzun süre de olmayacaktı.

Chan hyung bize doğru yaklaştı, "Artık o kadının evinde ne işiniz olduğunu açıklayacak mısınız?"

Sorusu ile gözlerim Aryeol'u buldu. Durumdan haberdar olan Aryeol -ona da ben kısaca anlatmıştım- suçlulukla başını öne eğdi. Tüm bunlara sebep olanın kendisi olduğunu düşünüyordu. Ama onun hiçbir suçu yoktu. Felix'e olan kırgınlığının konuyu buralara getireceğini bilemezdi.

Chan hyunga döndüm, "Sonra konuşsak? Anna Hanım hala iyi de-"

"Gayet iyiyim ben." Anna Hanım'a döndük. O ise Aryeol'e bakıyordu. Aryeol geride dururken birkaç adım öne gelerek Chan hyungun yanına geçti ve ellerini önünde birleştirdi, "Anna Hanım, ben çok üzgünüm. Ne söylemem gerektiğini bilmiyorum ama gerçekten size karşı çok kötü hissediyorum."

Bu cümleler Anna Hanım'ın daha çok kaşlarını çatmasına sebep oldu, "Ne için üzgünsün? Sen yanlış ne yaptın ki?"

"Ben..."

"Duruşunu düzelt Park Aryeol, karşımda suçu olmadığı halde ezilen bir kadın görmek istemiyorum. Oraya geleceğimizi bilemezdin, evleri karıştırmak da benim suçum. Sen sadece tek bir konuda hata yaptın."

Aryeol merakla kafasını kaldırıp Anna Hanım'a baktı.

"Biz seninle Felix hakkında konuşmak için gelmiştik, bunu biliyorsun. Onu affetmen gereken konular olduğunu da biliyorsun."

Aryeol başını salladı, "Bu yüzden kötü hissediyorum efendim, bizim meselemiz yüzünden siz zarar gördünüz."

Anna Hanım derin bir nefes aldığında dolu gözlerini fark etmiştim. Bugünkü olan bende olduğu gibi onda da büyük bir etki bırakmıştı.

"Bak Aryeol, o evine gittiğimiz kadın oğlu ve torunları tarafından hak ettiği değeri görmemiş zavallı bir kadındı. Bizi korkutmasına rağmen ona o kadar acıdım ki, şimdi anlıyorum bu kolumdaki yaranın o kadının yüreğinde yara kadar acımadığını."

Çok güzel betimlemişti.

"Asıl terk edilen kişi o. Ailesi tarafından terk edilmiş. Felix'in yaptığı şey seni terk etmek değil, geçerli sebepleri vardı gitmek için. Şimdiyse tüm kalbiyle yanında olmaya hazır. Bugün sana bunu anlatmak için geldik ama çok büyük bir ders aldık biz de." gözleri beni buldu ve ekledi, "hayatın sana sunduğu fırsatları kaçırma."

Gülümsedim. O fırsatın kendisi olduğunun farkında mıydı acaba?

İçeri Jungkook hyung girince hepimiz ona döndük. Jungkook hyung, Anna Hanım'ın yanına yaklaştı. Elini omzuna koyarak, "İyi misin?"

"İyiyim. Bir şey öğrenebildin mi?"

Jungkook hyung iç çekti, "Kadın bir yıldır yalnız yaşıyor, artık bunamaya da başlamış. Kaç gündür ilaçlarını almadığı için bu hale gelmiş. Şimdi odada dinleniyor."

"Ailesi?"

"Kocası bir sene önce ölmüş, zaten onun ölümü ile ilerlemiş bu hastalık. Oğlu ve torunları rezil insanlar. Ölse de parasını yesek diye gün sayıyorlar. Kadını huzurevine kapatmak için ellerinden geleni yapmışlar. Sizi de torunları sanmış."

"Ama hyung, kadın Anna Hanım'ın yaralandığını görünce onun için endişe etti ve ona kendi adıyla seslendi. Üstelik babasından koruyacağını falan söyledi."

"İşin en acı kısmı bu ya... Kadın geçmişe gidip geliyor. Torunları küçükken yani aralarına para mevzuları girmeden önce onları çok seviyormuş. Kız torununa da kendi adını vermiş zaten. Ama gel gör ki o torun büyüyünce böyle berbat biri olmuş. Baba küçükken çocuklarına şiddet uyguluyordu demek ki, kadın kendi yaptığını unutup Anna'yı yaralayanın oğlu olduğunu sanmış resmen."

Chan hyung halimize acıyla güldü, "Hayata bak; sen torununu küçükken baba şiddetinden koru. Torunun büyüyünce o babayla bir olup senin malına göz diksin."

Kafamı iki yana salladım, "İğrenç, gerçekten çok iğrenç."

Anna Hanım, "Siz hangi evde olduğumuzu nasıl anladınız? Konumda sadece sitenin adresi çıkıyordu."

"Bana sadece konum attığında bir sorun olduğunu anladım çünkü sen genelde anlamsız mesajlar atmazsın. Şirketten panikle çıkarken Chan ile karşılaştım, ona seni sordum belki bir bilgisi vardır hala şirkette olduğuna göre. O da senin Seungmin ile çıktığını söyleyince birlikte adrese gittik. Sitenin girişinde de Aryeol ile karşılaştık, orada yaşadığını falan o an anladık işte. Sonra evden çığlık sesleri gelince o tarafa geldik. Aryeol o evde yaşlı kadının kaldığını söyleyince taşlar yerine oturdu."

"Biraz daha geç kalsaydık her şey daha kötü olabilirdi." dedi Chan hyung.

Aryeol, "Peki şimdi ne yapacağız? Kadından şikayetçi olacak mısınız?"

Anna Hanım'a baktığımda hızla kafasını iki yana salladı, "Asla. O kadının bir suçu yok. Hatta doktoru ile konuşun, hastane masraflarını ben üstleniyorum. Bence asıl odaklanmamız gereken o iğrenç ailesi."

"Ailesini bulmak zor olmaz da, ne yapacağız onlara?"

"Onlarla muhatap bile olmam. Kadını koruma altına aldıracağım. Ne parasına ne de evine el uzatamayacaklar."

İçimdeki hayranlık kendini yine belli etmiş, kalp atışlarım hızlanmaya başlamıştı. Jeon Anna her durumda, her koşulda en doğru şeyi yapmayı başarıyordu. Onun gibi biriyle tanışmak hayatımdaki en büyük fırsattı, aynen onun dediği gibi.

Ve bu fırsatı kaçırmayı düşünmüyorum.

canım kızçem Anna Hanım


Bu da benn ehehehe (detaylara dikkat)

Continue Reading

You'll Also Like

94K 4K 21
Yabani dizisinden tanıdığımız Asi ve Alaz'ın muhtemelen hiç yazılmayacak anlarına dair tek veya birkaç bölümden oluşacak hikayelerdir.
8.7K 379 55
Canım çok sıkılıyo ne yapmami istersin
13.2K 1.4K 26
Jeongin'in uzun yıllardır, bir tilkinin sahip olabileceği en önemli şey olan tilki boncuğu kayıptı. Boncuğunun liseli bir kızda olduğunu öğrenen genç...
23.8K 2.2K 11
Nasıl anlatılır? Çok yakınımda sanki, ama dokunmaya kalksam aramıza uçurumlar girecekmiş gibi hissediyorum. Çok uzak, ama bi' elini tutsam her şey ta...