Efeslilerin Byzantium Masalı

By EmreAkpek

1.1K 46 8

Efes, Roma İmparatorluğu M.S. 262 yılı Efes'in en parlak altın günlerinde Roma İmparatorluğu krizlerle boğuşu... More

I
II
III
IV
Efes'in Kadınlarına
VI
VII
VIII
IX
X
XI
XII
Prometheus'un Mahkemesi ve Rüya
XIV
XV İsis Tapınağı- Garip Ayin
Hayat, Sen de Alçak bir Rüyasın...
İki Diri Kaç Ölüm Eder?
Pergamon Vakti
Geçmişin İzleri, Zeugma'nın Düşüşü ve Bir Kitap
...XXI...
Mağlubiyet. Zeugma'da Son Gün
XXIII
XXIV
Pergamon'a Ayak Bastık: İki Hasta bir Leydi...
XXVI

Uğursuz Pan, Bilge Medusa... Kaderim Rüyalar...

33 2 0
By EmreAkpek


Ayakta duran birini fark ettim, "Bak, bak orada elinde kavalı olan bir keçi duruyor, Ayçiçeklerle konuşuyor," dediğimde leylek, "Keçi değil o, elinde kavalı efendi Pan. Yarı insan yarı keçidir. İnsan yüzlü keçi boynuzlu sakallı efendi. Ulu haberci Hermes'in oğlu," dedi.  Bizi duyuyor olamazlardı. İçim ürperdi. Çiçekler, Efendi Pan yüzlerini bize çevirdiler.

Kuşların gölgeleri düşünce ayçiçeklere, çoktan gitti haber efendileri Pan'a. Tarladan tepeye tırmanan Pan kavalını üfleyince, fırtınalı rüzgârlar gönderdi havadaki davetsizlere. Kanadını çırpamayan leylek ve turna, alçalmaya mecbur kaldılar. Alçaldıkça çaldı kavalını. Nihayet Pan'ın dibindeydiler. Sinirle turna ve leyleğe döndü,

"Kurtarmışsınız zavallı ineği, Kuyruğundan boynuzundan tutup çekerek göğe. Anlattı bana ihtiyar Ceviz Nasıl da cesurca kurtardığınızı... Olmamalıydınız orda, gömecektik oracıkta Bitecekti başlamadan muhasebe..." dedi.

Her sözde, efendi Pan toynaklarını kayalara daha da sert vurarak kavalını çalıyordu. Çaldıkça kararıyordu gök, bastığımız taşlar yerinden oynuyordu. Turna Pan'ın kavalı çalarak onları büyülediğini anlamış olmalı ki göz ucuyla bana kavalı işaret etti. Hesaba çekiliyorken sakinliğimizi koruyoruz. Kaçamayacağımıza göre, konuşmak en iyisi gibi geldi. Leylekle kafamızı eğmiştik. Hesaplaşmaktan çok anlatmak ister halde,

"Muhtaçlara, zayıflara yardım ettik. Vicdanın sesini duyan kimse onu öyle görüp de bir başına bırakıp devam edemezdi. Ne istiyorsun bizden?" diye sordum.

Efendi Pan duyduklarından hoşlanmamıştı, mutsuzdu. Öfke içindeydi. Böbürlenerek tok sesle, "Ne zamandır gözlerim üzerinizde, vadi yoluna girişinize engel olmalıydım. Boynundaki tüyün hatırına, bırakacağım sizleri. Şimdi gidin yolunuza. Ben bilirim size yapacaklarımı. Korkun, kaçıp gidin buradan." dedi kavalını çalarak uzaklaştı. Uzaklaştıkça gün normale dönmekteydi. Durduk yere lanetine karışmıştık. Sertçe esti rüzgâr, gözümü kapadım. Tüm sesler yok oldu. Kavalı duymuyordum da. Gözümü açtığımda kendim, Amosis olarak o tarlada çömelmiş halde uyandım. Leylek ve her şey yok olmuştu, dörtnala koşan beyaz bir ineği gördüm.

Korkudan bağırmaya başladığımda zorla kafamı suya daldırılmış gibi hissettim. Panikleyerek öksürmeye başladım. Eli ağır âdem var gücüyle sırtıma vurdu, "Kaç gündür susuz kaldın?" deyip elimdeki kadehi aldı. Defalarca derin derin öksürdüm. Meğerse içtiğim su boğazıma kaçmış. Az kalsın boğuluyordum. Ya da öyle sandım. Kafamı kaldırdığımda karanlık loş dev bir mahzende kendimi buldum. Aklımı oynatmış olmalıyım. Yüzlerce belki de binlerce insan eğleniyordu. Zevk çığlıkları duyuluyordu. Kendimi rezil bir eğlencenin ortasında buldum.

Yanımda oturan adam, "İzle bu yılanları, varacaksın salihe. Götürecekler seni, yeraltındaki sahile," dedi ve masada duran vazoyu elindeki asayla kırdı. Vazoyu kırdığı asasını yere bıraktı. İki yılana dönüştüler. Tek yaptığım düşünmeden yılanları takip etmekti. Alakasız duvara doğru koşuyorduk. Düz duvarda biz yaklaştıkça belirginleşen dev kapıyı gördüm. Oraya doğru koşuşumuzun nedenini anladım. Mahzenden gürültüler geliyor, yer sallanıyordu. Kubbeden tozlar dökülüyordu. Yerden gelen uğultu o kadar ürkütücüydü ki ayaklarım kitlendi. Yere yuvarlandım.

Yılanlar tıslayarak, "İzle bizi ruhu küçük, götüreceğiz seni Medusa'ya," dediler. Daha çok beklemeden kıvrıla kıvrıla ilerlemeye başladılar. Yılanları görenler çekiliyor, görünmez eller kalabalığı ikiye yarıyordu. Ayağa kalkıp tüm gücümle tekrar kapıya koşmaya başladım. Sağda solda korkudan perişan olmuş insanlar yere kapanmışlarken, kimileri de olanı biteni fark etmemiş eğlencelerine devam ediyordu. Üç adım kala kapı açıldı ve daha fazla koşamayarak kendimi içeriye bıraktım. Yerde yuvarlanırken etrafımda yılanların sayısı gitgide artıyordu. Önüm arkam meran(*1) seliydi. Koridor boyunca beraber gittik. Geçide girdiğimde hızla sondaki ışığa ilerledim. Geceydi. Tavandaki koca oyuklardan yıldızlar seçiliyordu. Bir yer altı mağarasına varmıştım. Ay'ın cılız ışığı ilerdeki nehre vuruyordu. Bir aydınlık bir kızıl bir karanlık derken tekrar aydınlık bastı. Çimler, kayalar başı sonu olmayan bir yer altı diyarındayım. Benden sonra gelen tüm yılanlar da giriş yaptıklarında geçide kocaman bir taş düştü. Sessizlik çökünce ne yapacağımı bilemedim. Yapayalnız kalmıştım.

Çok uzaktan bana doğru gelen bir şeyi fark edince oturduğum yerden ayağa kalktım. Medusa'nın yavaş yavaş süzülerek bana doğru geliyordu. Korku içinde gözlerimi sımsıkı kapadım. Yaklaştıkça yılanların tıslama sesi artıyordu. Sesini iyice duyuyordum. Yanıma gelmişti. İstemsizce can korkusuyla titriyordum. Dizlerimi sımsıkı sarmalamış küçüldükçe küçülmeye çabalıyorum. Bana dokunup, "Evladım, korkma. Hiçbir şey olmadan, kim dost kim düşman? Daha sen bilmeden benim sana gelmem vakitlice olmazdı. Vaktinde söylenmeyen sözlerin tesiri az olur. Lakin gerçek öyle kolayca canlara vuku olmaz. Meşakkatli ve hazin bir yoldasın. Dünya da öyle bir şeydir zaten. Istırap kavuracak seni, böyle böyle vuslata ulaşacaksın. Yaşamaktan çekinme içindeki aşkı sevgiyi. Bu vadi aşk vadisidir. Öyle ya da böyle sana verilen kısmetin neyse bir durumda sen de her can gibi onu alıp gideceksin bu diyardan. Şimdi zihninde salondaki feryatları dolaştırma. Hepsi gafletten olanları hak ettiyse sonları öyle olacaktır. Sana gelince taş kesilmeyeceksin. Gözlerimin içine uzun süre bakma yeter," dedi. Soğuk elini bedenimde gezdirmeyi bıraktı. Nefesini hissetmiyordum. Yine de çok uzaklaşmadığını biliyordum. Korkarak gözlerimi kafamı kaldırmadan açtım. Ayağımın dibindeki topraktan bakışlarımı bir anlığına bile kaydırmıyordum. Orada olup olmadığından nasıl emin olabilirdim ki? Sikkesini parmakları arasında yuvarlarken tırnaklarına çarparken çıkan ses içimi ürpertti. Duyduğumu fark edince dibime sokuldu, yanımdan geçerken omzumu dokundu. Başıma bir şey gelmeden onu sessizce takip etmeye koyuldum. Her ne kadar ona bakabileceğimi söylemiş olsa bile bunu şansa bırakmak aptallık olur. Taş kesilip ölmek istemem. Ona yetişmeye özen gösterdim. Zira kafasını çevirip arkasına bakmak üzere olduğunu görmüştüm. Elindeki sikkeyle oynamaya devam ederken, "Avarelik etmeyeceksin izleyeceksin beni. Vereceğim sana kurtuluşun bu sikkeyi. Kayıkçıya sandalda bu sikkeyi vereceksin," dedi. Ağır ağır yer altı ırmağı kıyısına gidiyorduk. Medusa'nın saçları yılanlar ve teni de bembeyaz ışıl ışıldı. Tüm bedeni sanki ipekti. Yarı göbeğine kadar insan gerisi yılandı. Sesi insanı sakinleştiriyordu. Ağzından çıkan sözler direkt kana, akla işliyordu.

Sersemliğimi atmaya çalışıyorum. Mağaranın duvarlarındaki mozaikler gözüme çarptı. Birçok mozaik vardı. Durup dikkatle baktığımda bunların benim anılarım olduğunu fark ettim. Mozaikler şimdiye kadar yaşadıklarımdı. Öyle bir yere geldim ki sanırım geleceğime bakmaya başlamışken yılanlar mozaikleri örtmeye başladılar.

Medusa kafasını bir sağa sola salladığında tüm yılanlar tısladı,

"Bilsen de demezsin her şeyi. Kadim duvarlar eskidir, yoktur yeni. Bilsen her şeyi, gidemezdin ileri... Anlayıp bulacaksın kendini," dediğinde korkularımdan sıyrılmaya başladım.

Olanların ne olduğunu anlamasam da kabul edermişçesine başımı eğerek yürümeye devam ettim. Yılanların örttüğü duvarın altında belirsiz mozaikler de biraz görünüyordu. Medusa bir tanesine yaklaşıp elini uzatınca bir ayna duvarda belirdi. Bu kadar net kendimi daha önce hiç görmemiştim. Kendimizi bakıyorduk. Anlamadığım şekilde Medusa ve ben önünde yokmuşuz gibi ayna biz hariç her şeyi yansıtmaya başladı.

Medusa aynaya bakarak, "Aynalar türlü türlüdür. Yüzünü görmek isteyen cama bakar, ruhunu görmek isteyen cana bakar. Aşk da öyledir. Olması başka, sende görünmesi bambaşkadır. Senin hikâyen bu aynalardan yansıdıkça izlerini bırakacak," dedi. Sanırım bu kader mozaiğinin sırrını söylüyordu.

Birden hırçınlaştı ve arkama dolandı. Yine kendimizi görmeye başladım. Şaşkınlıktan onunla göz göze gelmemem gerektiğini unutmuşum. Göze göze geldik. Şimşek gibi aklıma gelince korkuyla gözlerimi kapadım. Boynumdan tutup havaya kaldırdı. Boğulacak gibiyim. Elindeki sikkeyi ağzıma sokup beni sinirle yere attı. Dehşet içinde ağzımı ve gözlerimi sıkıca kenetledim. Bir yandan da sikkeyi tükürmemeye çalışıyorum. Tek derdim onu daha fazla öfkelendirmemekti. Yapayalnız kalmışım gibi ses çıkmaz oldu. Acaba gittiler mi? Gözlerimi İsis Tapınağı'nda açıverdim. Sikke yoktu. Tüm gücümle iki elimi ağzıma soktum. Sikke falan yoktu. Yerde debelenirken keşişler kollarımı tutup nefes almamı sağladılar. Birkaçı daha ayaklarımı tutmaya koyuldu. Sakinleşene kadar tek yaptığım nefes alabilmekti. Neydi bu gördüklerim? Kendime ve olanlara inanamıyorum. Ölümüne inanmış imanlıların arasında artık Tanrıların dokunduğu biriyim. Yıllardır aradığım mantıksal kanıtın tam ortasındayım.

İstemsizce kolumu elimi savurduğumu fark ettim. Uyuşukluğunyıkımını yaşıyordum. Yıllarca koşmuş kadar halsizdim. İonnia'nın kucağınayaslanmış yatıyordum. Ağlamaktan gözleri kızarmış mahvolmuş haldeydi. İsisbebek Horus'u kucağında emziriyordu. Heykele bakmaktan kendimi alamıyorum. Ayağakalkacak gücüm yok. Dostum yüzüme su çarpıp alnımı sıvazlayarak yüzümü yıkadı. İkimiz de harap haldeydik. Bu anaşahit olmak için keşişler, rahipler hatta hizmetlileri bizi çembere almışlardı.İonnia nefes alabileceğimiz birkaç adımlık mesafe bırakmaları için onlarıuyarıp duruyordu. Aralarında birileri çıkıp önüme diz çöktü. Yüzümü, ellerimive bedenimi sıvazlayıp terimi yüzlerine sürmeye başladılar. Alnımı hafifçeovalıyorken, "Şimdi sadece yat ve gördüklerine odaklan. Birazdan her şeyi tümdetaylarıyla tek tek anlatacaksın, sonra tek parça halinde buradan ayrılacağız.Ben önlemimi aldım. Çok sürmez, biz çıkmazsak korumalar kapıyı kırıp içeriyegireceklerdir," dedi İonnia. Uyuşuk halde ancak kafamı kaldırıp yüzüne baktım.Tek yapabildiğim gözlerimi kırpmaktı. Bol bol limonlu su içirmeye başladılar.Nefes aldıkça açılıyordum.

(*1) meran :  yılan

Continue Reading

You'll Also Like

4K 223 36
Bir tekfur kızı ve Beyoğlu
AŞK-I DERUN By 👑

Historical Fiction

5.8K 488 15
Büyük bir sevda ile bir araya gelen iki gönlün büyük imtihanları. Kuruluş Osman karakterlerinden alınmıştır. Algon sevdasını birde kendi hikayelerimi...
Algon By defnetheshipper

Historical Fiction

53.9K 1.9K 24
Kuruluş Osman - Alaeddin ve Gonca Alaeddin Gonca'nın ihanetini öğrendikten 3 yıl sonrası
144K 6.1K 40
Sesiz bir ağıt yaktı genç kız yaşamına ve yaşayacaklarına. Onun adı olmuştu zaten uğursuz ama kızın bir suçu yoktu ki onun kaderi böyleydi. Adam içi...