Love Killa / ChanBaek

Door mokyooo

2.3K 290 196

gangster x yakuza içerir. Meer

Karakter tanıtımı
1
2
3
4
5
6
7
8
9
11

10

119 12 5
Door mokyooo


''Bay Byun!'' Orta yaşlı, üzerinde benimkine benzer takım elbise olan adam başını hafifçe eğerek Baekhyun'u selamladığında dişlerimi sıkmaya başladım. Burada olmamalıydı, arabada söylediğim sözleri çiğneyerek buraya kendi isteğiyle gelmeyi kabul etmemeliydi. Tedirgin olduğunu hatta korkudan bakışlarını bir yere sabitleyemediğinin farkındaydım ama o öyle olmadığını iddia edercesine gülümsedi. Burada olmak onun için tehlikeliydi.

Aslanın kafesine kendi isteğiyle girmiş olması mantıksızdı.

''Bay Oh sizi bekliyor. ''

''Gidelim.''  Gözleri yüzümde dolaştı birkaç saniyeliğine de olsa. Onaylamadığımı biliyordu, anlamıştı ancak yine de buna rağmen o adamı görmek için çabalıyordu. Bunun sonucunda eline hiçbir şey geçmeyeceğini, burada olduğu her an duyduğu ve gördüğü şeyler yüzünden uykusuz kalacağını ona bağırarak söylemek istedim. Baekhyun, Oh Sehun'un kaldığı odaya ulaşmak için o adamla birlikte asansöre doğru yürümeye başladı. Yanımda yabancı yüzler vardı, halledemeyeceğim kadar kalabalık değillerdi ancak şimdilik Baekhyun'u dinlemeye karar verdim onların ardından ilerlemeye başlamadan önce. Telefonda ona ne söylemişti bilmiyordum ancak Baekhyun onu görmek için ısrarcıydı. Bu ısrarın onu kötü sonuca, uğursuzluğa götürmemesini dileyerek onun sağ tarafında yerimi aldım. Orta yaşlı adamla arasında keskin bir gölge gibi duruyordum aslında durmam gereken yer Baekhyun'un arkasıydı ancak burada kimseye güvenmiyordum. Arkada kalırsam bir şeylere daha geç yetişebilirdim.

''Babanız için üzgünüm. Böyle bir sonu kesinlikle hak etmiyordu.''

Gözlerim birkaç santim uzağımda duran adamı hızlıca buldu. Yüzü aşağıdaydı, doğruca üzgün olduğunu göstermek yerine duygularını saklıyordu. Karnının biraz altında kavuşturduğu elleri birbirini sıkıca tutuyordu uzaklaştırmak istemiyor gibi. Üzgün değildi. Öyle görünmek için kendisini zorluyordu. 

''Babamla tanışıyor muydunuz?''

''Net olarak değil. Sadece adını çok kez duydum. Kore'nin en nüfuzlu çetesine sahip tek kişi. ''

Baekhyun başını sağa yatırdı neredeyse göğsüme yaslandığını düşünecektim ama ince bir ses kulaklarıma doldu o anda. Birkaç yağmur damlasının ıslattığı omuzları titriyordu. 

''Neden güldüğünüzü öğrenebilir miyim efendim?''

Baekhyun elinin üstünü dudaklarına bastırdığında daha da sesli gülmeye başladı. Neredeyse kahkaha atıyordu. Başı önce göğsüme daha sonra kolumun iç tarafına hafifçe sürttü, başını kaldırıp doğruca arkamda duran adama baktığında gerçekten gülmediğini anlayabilmiştim.

Nefretle bakıyordu o adama.

Onu her an burada öldürebilirmiş gibiydi.

Sorusunu yanıtsız bırakmayı tercih etti ve asansörün kapısı açılana dek tek bir kelime söylemedi, bakışları bir kez daha o adamı bulmadı. Oh Sehun'un Baekhyun'u kendi evinde ağırlamayacağını biliyordum ancak beş yıldızlı bir otelin kral dairesinde onunla buluışacağını asla düşünmezdim. Genellikle çeteler arasındaki güveni sağlamak ve devamında bir anlaşma yapmak için bu yöntem izlenmezdi. Elbette Oh Sehun, her ne kadar burada olmak istemese bile inadını aşamamış Baekhyun'un nerede yaşadığını hatta odasının evin hangi bölümünde olduğunu bile biliyordur. Onun hakkında birçok şeyi bildiğini göz ardı edemezdim her ne kadar böyle olmamasını istesem bile Baekhyun şu anlık onun avucunun içindeydi. Sözde buluşmanın asıl konusunu bilmiyordum Baekhyun ne kadar ısrar edersem edeyim bir şey söylememeyi tercih etmişti ancak o andan itibaren bir şeylerin değiştiğinin farkındaydım. Aptal değildim, Baekhyun'un kızgın olduğunu görebiliyordum.

Asansörün kapıları iki yana açıldığında yanımdaki orta yaşlı adam kabinden dışarı çıkıp eliyle işaret verdi. Baekhyun ağır adımlarla koridora ayak bastığı anda kabinin içindeki iki koruma hareketlenmiş onun arkasında yerlerini almışlardı.

''Ne oluyor?''

''Üzgünüm Bay Park ama daha fazla ilerleyemezsiniz. Bu andan itibaren Bay Byun'a ben ve diğerleri eşlik edeceğiz.  Bizi lobide bekleyebilirsiniz.''

''Aklınızı mı kaçırdınız?''  Baekhyun'un iki yanında duran adamları çekiştirerek geçmeye çalıştığımda ilk başta bana izin vermemişlerdi. Boyları benden biraz kısaydı ancak oldukça güçlülerdi. Kolumu tutan adamı hızlıca uzaklaştırıp Baekhyun'un sol tarafına geçtim, diğer koruma aldığı göz işaretiyle birlikte beni çekiştirmeye başlamıştı asansörün kapılarına doğru. 

''Tuhaf!'' Baekhyun'un sakince konuştuğunu duyana dek beni çekiştiren korumayla uğraşıyordum. Silahımı çıkarıp alnının ortasına dayayamazdım bu işleri başlamadan kötüleştirmekten başka bir halta yaramazdı aynı zamanda onları yumruklayamazdım şiddetin ufak bir kırıntısı bile Baekhyun'un başına bela açabilirdi. ''Ondan bu kadar çok korktuğunuzu asla tahmin edemezdim. ''

''Düşündüğünüz gibi bir şey yok efendim. Bay Park güvenlik nedeniyle-''

''O, benim şahsi korumam. Ondan bir şey istemedikçe yerine getirmeyeceğini, sessiz bir şekilde yanımda duracağını unuttunuz mu? ''  Gözleri iki kolumdan da beni çekiştiren adamları bulduğunda çaresiz bir şekilde ona bakıyordum. Böyle olmaması gerekiyordu, ondan yardım isteyen kişi olmamam gerekiyordu. ''Bu olay hiç gerçekleşmemiş gibi davranacağım. Ellerinizi onun üzerinden çekin!''

Gözleri kısıldığında kollarımı sıkıca tutan adamlar hızlıca iki yanımdan ayrıldı ve geriye çekildiler. Üzerimi düzeltirken Baekhyun'un bakışlarının yüzümde dolaştığını hissedebiliyordum. Bana nasıl bakıyordu acaba? Acıyor muydu, kızgın mıydı, çaresiz olduğumun farkında mıydı? 

Onun sol tarafına geçtiğimde bir şey söylemedi ve yürümeye devam etti. Küçük bedeni nedense şimdi devasa gibi görünüyordu gözüme, buradaki her şeyi kolayca yok edebilecek tek insan o gibiydi. Adımları tok sesler çıkarıyor, yapmıyor olsa bile kafama vuruyormuş gibi hissetmemi sağlıyordu. Daha ilk anda onu koruyamayı başaramayan, sözümü kimseye geçiremeyen ve bunu yaparken oldukça küçük bir duruma düşen neden ben olmuştum?  Diğer oda kapılarına benzemeyen ve önünde bir korumanın durduğu kral dairesine doğru yürürken orta yaşlı adam tekrar konuşmaya başladı.

''Bay Oh bulunduğu otelin konumunun gizli tutulmasını rica ediyor umarım onu anlayışla karşılarsınız.''

İki kanatlı geniş kapı açıldığında Baekhyun onaylarcasına başını salladı ve doğruca içeri yürüdü. Başlıyoruz, diye geçirdim içimden. Yüksek tavan, ihtişamlı görseller, pahalı içkiler... Ardımda duyduğum ses ile bakışlarımı açık renkli koltuklardan çektiğimde birkaç adım uzağımda duran ve alışık olduğum tavırların dışında gülümseyerek bizi selamlayan genç bayanı tepeden tırnağa süzmeye başladım. Ellerinin arasında olan dosya hafifçe göğsüne dokunuyordu, orada olan belgeler her ne ise bize göstermek istemiyormuş gibi iki eliyle sıkıca tutuyordu. Üzerinde silah ya da kesici bir alet olmadığını anlamam için onu soymama gerek yoktu, bakışları nazik ve bulunduğu duruma alışkın olduğunu açıkça belli ediyordu. 

''Bay Oh toplantı odasında sizi bekliyor. Lütfen beni takip edin.'' Avuç içi sol tarafı işaret ettiğinde elimi Baekhyun'un sırtına yasladım ve hafifçe onu ittim. Birkaç dakika öncesinde olduğu gibi kendinden emin bakmıyordu. Yumruklarını sıkıp duruyordu cesaretini toplamaya çalışırcasına ve o an bir kez daha anladım. İlk anda işleri berbat ederek ona hiçte yardımcı olmamıştım. Baekhyun önümden yürümeye başladı adımları bu kez o sesi çıkarmıyor aksine bir hayaletmiş gibi süzülmesini sağlıyordu.  Siyah ahşap kapıyı açmadan önce bir kez daha gülümsedi genç bayan ve hemen ardından geçmemiz için kenara çekildi. Baekhyun'un titrek bir nefes aldığını duydum, yumruklarını sıkmıyordu artık ama endişeli olduğunu belli edercesine ensesi terlemiş yumuşak saçlarını nemlendirmişti. Açıkçası bu anı yaşayacağını hayal bile etmemiştim, bir gün Baekhyun babasının yerine geçtiğini ve her şeye rağmen güçlü görünmeye çalışırken ona kabuslarını yaşatan başkarakter ile yüz yüze görüşebileceğini asla düşünmemiştim. Gerçek olamayacak kadar hızlı gelişiyordu her şey ve neye, nasıl, ne zaman ayak uyduracağım konusuna net bir şekilde alışamamış, karar verememiştim. 

''Sonunda...'' dedi, hafızamdaki yüzü hala canlıydı. Sürekli alay eden ifadesi karşımda duruyordu. Oturduğu koltuktan kalktı ve Baekhyun'un gerçekten ona sarılabileceğinden eminmiş gibi kollarını iki yana açtı coşkuyla. Gülümsüyordu. Dişlerini tek tek sökmek istediğim gerçeği umurunda değilmiş gibi kocaman gülümsedi ve hadi dercesine iki yana açtığı ellerini salladı. ''Bana sarılmayacak mısın tatlım? Yoksa insanlara yaklaşmaktan hala korkuyor musun?''

Baekhyun olduğu yerde kaldı. İçeri girmeden önce aldığı titrek nefes ne yazık ki cesaretini parçalamış, onu kendi zihniyle başbaşa bırakmış gibi öylece durdu. 

''Buraya size sarılması için gelmediğinin farkındasınız öyle değil mi?''

Çatılmış kaşlarım onu memnun etmiş gibiydi kollarını aşağıya indirirken. Bir şey hatırlamış gibi dudakları aralandı, başını aşağı- yukarı salladı ve Baekhyun'un kim olduğunu umursamıyor gibi koyu kahve rengindeki deri koltuğa geri oturdu. İşaret parmağı hatırladığı şeyi söylemeden önce birkaç kez havada sallandı hala gülümsüyordu.

''Sen o'sun. Bay Byun'un korumalığını yapan yetim çocuksun. Seninle daha önce karşılaştım ama görünüşe göre beni hatırlamıyorsun. Adı neydi? Sahi adı neydi? Ah, Yun-Mi Byun'un cenazesinde oradaydım ve Bay Byun'un cenazesine de katıldım, beni kesinlikle görmüş olmalısın.''

Kıkırdadı hiçbir şey umurunda değilmiş gibi. Baekhyun annesinin adı geçtiği için yerde olan bakışlarını doğrudan karşısındaki adama çevirmiş dik dik ona bakmaya başlamıştı. Şu an içinde olduğumuz durum kesinlikle iki çetenin alışveriş için anlaşma yoluna gitmesinden farklıydı. Bilinçli bir şekilde Baekhyun'a saldırıyor ve onu rahatsız hissettirmek için elindeki her yolu deniyordu. Önce insanlara yakınlaşma korkusu, şimdi de annesi. Sırada ne vardı? 

Tekrar araya girip Baekhyun'un burada bulunma nedeninin bu olmadığını söylemek üzereyken Baekhyun aniden sağ tarafa doğru ilerledi ve ona meydan okuyormuş gibi  karşısına oturdu. İşaret parmağı koltuğun kolçağına vuruyorken çıkan ses karşısındaki adamın kıkırtılarına karışıyor, huzursuz ortamı alevlendiriyordu. 

''Evet, oradaydın.'' Baekhyun yerde gezinen bakışlarını sonunda ona diktiğinde derin bir nefes alıp karşılıklı halde duran dört koltuğun olduğu kısma doğru ilerlemeye başladım.  ''Belki o görmemiş olabilir ama ben gördüm, korumalarının arasında durmuş sinsice etrafı izliyordun. Neden orada olduğunu anlayamadım ilk başta çünkü annemin cenazesine gelmen için bir neden yoktu. Ortaklık, arkadaşlık ya da iyi niyet yoktu aramızda. Babam... İçinde gizlendiğin çetenin birinci sıradaki düşmanıydı, onu alt etmek için adice oynamaktan başka çareniz de yoktu. Daha sonra neden orada olduğunu anladım komik bir şekilde iyi niyetli olduğunuza ve taziye dilemek için orada bulunduğunuza inanmak istedim. ''

''O zamanlarda sen çok küçüktün Baekhyun. Kendini koruyamayacak kadar küçüktün.''

''Evet, kendimi koruyamayacak kadar küçüktüm. Peki ya sen şimdi kendini koruyabiliyor musun? Metres hayatın bitti, şeytani sözlerinle avucunda oynatabileceğin bir patronun yok. Uzun zamandır burada mı saklanıyorsun?''

Tuhaf bir şekilde Sehun ona kızmamıştı. Bakışlarını iki kelime ile tarif edebilirdim, hayranlık duyuyordu. Sanki karşısındaki genç onunla atışmıyormuş gibi söylediklerinden zevk aldığı her halinden belliydi. Parmakları çenesine dokundu, düşünüyormuş gibi başını hafifçe sağa yatırdı. 

''Aslında kendimi koruyabiliyorum. O yaşlı bunağa ihtiyacım bile yokken birçok şeye katlanmamın sonucu olarak iyi bir hayat yaşıyorum. Yanlış düşünmeni istemem bu otelde ve bu odada yaşamıyorum, sadece sana güvenmediğim için bu gecelik buradayım. ''

''Neden benimle görüşmek istedin?''

''Geçen onca yılın ardından seni görmek istedim diyelim. Aslında yaptığım kusursuz planın mucizevi bir şekilde işlediğini sana da anlatmak istedim.''

Ne planı yapmıştı dahası bu planın Baekhyun ile ne ilgisi vardı? Odanın kapısı açıldığında biraz önce Baekhyun ve bana eşlik eden bayanın ve tanımadığım birisinin girdiğini gördüm. Elinde sıkıca tuttuğu dosyaları Sehun'a uzattıktan sonra hızlıca aralık bırakılmış kapıdan çıkıp gitti ancak onunla birlikte içeri giren adam önce kapıyı kapattı daha sonra ağır adımlarla ilerleyip Sehun'un arkasında durdu. Üzerinde siyah gömlek ve onunla maskelenen siyah bir takım vardı. Siyah saçları biraz olsun gözlerini gizliyordu, elleri belinin üzerinde birleşmeden önce Sehun'un omuzlarına hafifçe dokunmuştu. Sanki Sehun onun burada olduğunu görmüyormuş gibi hissettirmişti kendisini ona. Afalladım, gözleri bizim üzerimizde -özellikle de benim- olması gerekirken doğruca Sehun'a bakıyor, onun bir şeyler söylemesini bekliyordu.

Sahibinin sözünü dinleyen bir tazı, diye söylendi iç sesim. 

Ondan çok farklı olduğumu anlamıştım çoğunlukla Baekhyun'un sözünü dinlemiyor aksine onu sözümü dinletmekte ısrar ediyordum. Başta her şey güzel gidiyor olsa bile değişen ve bu değişkenlik sürerken beni zorlayan pek çok durum olmuştu. Baekhyun net birisi değildi, kendi içinde çatışırken onu anlamaya çalışarak zamanımı geçiriyordum, ne istediğinden daha çok benim ne istediğime odaklandığı da oluyordu. Koruma olarak yanlış düşüncelere ve hareketlere yönlendiğimin o da farkındaydı ancak beni durdurmuyordu. Neden beni hiçbir zaman durdurmuyordu? 

Dosyanın içinden çıkardığı fotoğraflara bakmaya başladı Sehun, dudakları çocuksu bir şekilde bükülmüştü. Ne düşündüğünü ya da şu an neyin fotoğrafına bakarken böylesine üzgün göründüğünü anlayamıyordum. Seçtiklerinin arasından bir tanesini ortadaki küçük, yuvarlak, ahşap masanın üzerine attığında gördüğüm şeyle birlikte Baekhyun'un gözlerini kapatmak istedim. Ellerim ileri doğru uzandığında Sehun bir fotoğrafı daha masanın üzerine attı. Parmaklarım deri koltuğa tutunuyordu hepsini aynı anda masanın üzerine atıp alkışlamaya başladığında. Masanın üzerindeki fotoğraflardan bazıları Baekhyun'un kucağına bazıları ise yere düşmüştü. Yapma, demek istedim. Baekhyun parmak uçlarıyla ters dönmüş fotoğrafı çevirdiğinde bir kez daha onun elinden almak istedim. 

Fotoğrafta o vardı.

Derin dondurucunun içine bırakıldıktan sonra ağzını bantlarlarken çekilmiş bir fotoğraftı.

''O yaşlı bunağın aklında babanı çetenin başından indirmekten başka bir şey yoktu. O kadar çok babana odaklanmıştı ki beni delirtmeye başladı. Babana zarar verse sonucunda başına gelebilecekleri bilmiyormuş gibi onu öldürmeye çalışmaktan bahsedip duruyordu. Bir gün dayanamadım ve ona kusursuz bir planımın olduğunu söyledim. Babana zarar vermenin ilk adımının sen olduğunu söyledim, eğer seni ortadan kaldırırsak Bay Byun'un işlerini düzgünce takip edemeyeceğini ve her yerde seni arayıp duracağını anlattım. Güzel bir plandı ve o gün her şey yolunda gitti. ''  İşaret parmağı dudağına dokundu bunu yaparken gülüyordu utanmaz bir tavırla. ''Gerçi sen o gün neler olduğunu benden daha iyi biliyorsun sonuçta o günü yaşayan sensin. Nasıldı? Baban her yerde seni ararken o adamlar tarafından işkenceye maruz kalmak nasıl hissettirdi?''

''Kapa çeneni!''  Baekhyun'un elindeki fotoğrafı alıp parçalara ayırırken gözüm karşımda duran adamdan başkasını görmüyordu. Bir adımda aramızdaki boşluğu kapatıp yakasına yapıştığımda kıkırdadı, elleri teslim oluyormuş gibi başının hizasında iki yandaydı. ''Saçmalamaya devam edersen seni burada öldürürüm! Onun ve ailesinin hakkında ya da o  iğrenç gün hakkında tek bir kelime daha edecek olursan seni öldürüm!''

Duymaya alışkın olduğum sesin hemen ardından başımın üzerinde hissettiğim soğuklukla birlikte dişlerimi sıktım. Oh Sehun'un koruması , sağ kolu, silahını başıma bastırırken yakasına yapıştığım adam alay edercesine ellerini iki yana salladı.

''Neden bu kadar kızıyorsun? Eğer Baekhyun o günü yaşamamış olsaydı şu an olduğum konumda asla olamazdım. Ona teşekkür borçluyum ve eğer üzerimden çekilirsen ilk iş olarak ona teşekkürlerimi sunacağım.''

Bir elimi yakasından çekip boğazına bastırdım. İnce boynu avucumun içinde her an kırılacak gibiydi, parmaklarımın altında atan nabzı bana güç veriyordu. Her ne kadar öyle değilmiş gibi görünse bile korkuyordu. Onu burada öldürebileceğimden korkuyordu. 

''Sana ne söylediğimi unuttun mu?''

''Chanyeol!'' Endişe doluydu sesi. ''Chanyeol bırak onu, lütfen!''

Başıma yaslanan ağırlığın arttığını hissettim o anda. Göz ucuyla görebildiğim yüz bu hareketimden endişelenmiş ya da gerilmiş görünmüyordu sanki bunu hep yaşıyor, her dakika patronunun boğazına birisi yapışıyor gibi sakin ve ciddi duruyordu. 

''Geri çekil! Bir kez daha uyarmayacağım.''

''Chanyeol lütfen...''

''Evet Chanyeol sahibinin sözünü dinleyip geri çekil. Bak onu üzüyorsun!''  Sahte tavrına karşılık boğazını daha sert sıktım, konuşabilecek enerjisi kalmayana dek saniyeler boyunca onu boğdum.

''Ben iyiyim, sorun yok Chanyeol. Lütfen onu bırak!'' 

Parmaklarımı yavaşça gevşettim Sehun'un kızarmış yüzü, dolan gözleri ve nefes almak için çabalaması hoşuma gitmişken kendimi onu bırakmak için zorladım. Baekhyun iyiyim diyorsa ona güvenmekten başka çarem yoktu. Geri çekildiğimde Baekhyun gözlerimi bile ayırmadan yüzüme bakıyordu onu tekrar kızdırdığımı hatta utandırdığımı anlatmasına gerek yoktu inci tanesi gibi parıldayan gözlerinden her şeyi görebiliyordum. Tekrar yerime geçtiğimde soğuk parmakları Sehun'u boğazlayan kaba elime dokundu, ona inanmamı istiyormuş gibi minik bir gülümseme vardı ince dudaklarında. 

''Gerçekten bilmek istiyorsan sana anlatayım, asla hayal edebilemeyeceğin kadar çok acı çektim. Başta olayı tam olarak anlamamıştım ne de olsa on üç yaşında bir çocuktum bana söyledikleri gibi babamın beni almaları için gönderdikleri adamlardan birkaçı olduklarını düşündüm. Her gün eve beraber döndüğüm kişiler yerine bu kez başka adamlarını göndermiş olabileceğini düşünerek arabaya bindim. Beni kullanılmayan, leş kokulu bir depoya götürdüklerinde ağlayarak onlara yalvarıyordum beni bırakmaları için. Olan biteni babam da dahil kimseye söyleyemeyeceğimi, arkadaşlarımla birlikte oyun oynadığım için eve geç kaldığım yalanına babamın inanacağını milyonlarca kez söyledim ama beni dinlemediler. Beni bir sandalyeye oturtup ellerimi ve kollarımı bağladılar, bir süre sessizce beklediler ama bir saat geçtiğinde ve istediklerini elde edemeyeceklerini anladıklarında beni dövmeye başladılar. Ağzımın içinde kan yüzünden konuşamıyordum bile onlar beni döverken kusup durdum bunun için bana daha çok kızdılar. Pantolonunu ve ayakkabısını mahvettiğimi söyledi birisi ve dudaklarının arasındaki sigarayı kolumun üzerinde söndürdü.  Daha sonra diğerleri de bunu yapmaya başladı ve üç gün boyunca beni dövdüler. Bir ara öldüğümü düşündüler vücudum şoktaydı, parmağımı bile kıpırdatamıyordum. Beni öylece bırakıp gideceklerini düşündüm ama onlar ölmediğimi neredeyse bayıldığımı anlamışlardı. Uvuzlarıma ince kesikler attılar ve o kesiklere su ile karıştırdıkları tuzu bastırdılar. Saatlerce bunu yaptılar. En sonunda bir işe yaramayacağımı ve babamın çeteyi bırakmak yerine beni aramaya devam edeceğinden emin oldular, kalın asla açamayacağım iplerle ellerimi ve ayaklarımı bağladılar. O fotoğrafta gördüğün gibi ağzımı bantlayıp, başıma poşet geçirdiler ve beni yerel pazardaki kasap dükkanının dondurucusuna bırakıp kaçtılar. ''

Sehun ayağa kalkıp alkışlamaya başladığında sakin kalmak için çabalıyor, ona vurmamak için tırnaklarımı avucuma batırıyordum. Nasıl bu kadar kötü olabilirdi aklım almıyor doğrusu. Bildiği ve birçoğuna tanık olduğu şeyleri onun ağzından dinlerken gerçekten hiç üzülmemiş miydi? Bir anlığına bile onun için üzülmedi mi?

''Gerçekten duygulandım.'' Sahte gözyaşlarını silerken bir yandan alkışlamaya devam etti. Benim aksime Baekhyun o an duygularını gizliyor gibi değildi, gerçekten sakindi. Olayı bile sesi titremeden ve bir an bile duraksamadan anlatmıştı.  ''Hayata bu kadar sıkı sıkıya tutunduğun için teşekkür ederim Baekhyun. Byun ailesi sen olmasan ne yapardı? Nasıl yaşamaya devam edebilirlerdi?''

''Beni buraya yaşadığım olayları anlatmam için çağırmadın öyle değil mi? Yoksa burada geçirdiğim dakikalar için üzülmeye başlayacağım.''

''Elbette hayır.'' Sehun diğer dosyayı Baekhyun'a uzattıktan sonra koltuğuna oturdu, bu kez durumdan rahatsızmış gibi parmaklarını iç içe geçirdi, ciddi göründüğü tek andı diyebilirim.  ''İkimiz de aynı kişinin peşindeyiz. Birlikte hareket edebiliriz diye konuşmak istedim.''

''Neden seninle ortak olayım? Bunun gerçekleşeceğini de nereden çıkardın? O kadar olaydan sonra her şeyi birdenbire unutacağımı ve senin yanında olacağımı gerçekten düşündün mü?''

''Onu kendi başına bulamazsın Baekhyun. Hadi ama! Baban patronken odandan bile dışarıya çıkmayan, kimseyle konuşmayan, evdeki korumalarından bile korkan birisin sen. Birkaç gün içinde hepsi geride kalmış ve artık o kişi değilmişsin gibi davranmana gerek yok. Buradayken, yanımdayken kendini güçlü biriymiş gibi göstererek vaktini harcamana gerek yok. Kimseyi tanımıyorsun değil mi? Ortak olduğun kişileri ya da düşmanlarını bile bilmiyorsun. O saklandığın odadan yeni çıktın bu yüzden bana ihtiyacın var.''

''Aslında sana ihtiyacım yok.''

''Ne?'' 

Baekhyun hafifçe öne eğildi ve masanın üzerindeki fotoğrafları parmağının ucuyla yere attı. Geçen her saniyede Sehun bir ona bir de yere düşen fotoğraflara bakıyor, oturduğu yerde durmakta zorlanıyordu. Masanın üzerinde üç tane fotoğraf kaldığında Baekhyun sağ tarafta olanı alıp ortadakinin üzerine bıraktı. Parmağı fotoğraftaki bir adamı gösteriyordu.

''Kim Jongdae yedi yıl önce beni kaçıran grubun içindeydi, tabii o zaman kullandığı isim bu da değildi. O zamanlarda ikili oynayan bir casustu, asıl mesleği ise polislikti. Birilerini döverek, iş yerlerine çökerek cebine koyduğu para daha tatlı gelince polislikten istifa etti ama sızdığı grup babam tarafından yok edildiğinde istifasından pişman oldu. Gidebilecek bir yeri yoktu, babam o gruptan kaçmayı başaranların her zaman peşinde olduğu için yeni bir kimlik yaratıp başka bir çeteye sığınmak onun için zor olmuştu. Ah, hiçbir şey bilmediğime gerçekten emin misin? ''

''Bunları...'' dedi, tekleyerek. Yüzünde dakikalar boyunca orada olan alaycı ifadenin yerini şaşkınlık almıştı artık. Gerçekten Baekhyun'un bunları bildiğine inanmıyordu ancak her şey birbiriyle uyuşuyor olduğu için istemese bile ona inanıyordu. ''Bunları nereden biliyorsun?''

''Bütün gün odama kapanmış bir halde dururken yaptığım şeyin insanlardan saklanarak ağlamak olduğuna kendini inandırmışsın Oh Sehun. Konuşacak bir şeyimiz kalmadığına göre ...''

Baekhyun koltuktan kalktığında Sehun'da aynı şeyi yaptı. Neredeyse ayağa fırlamıştı. 

''Bunu bir kez daha düşün Baekhyun. Her şeyi biliyor olsan bile ona ulaşamazsın, sahip olduğum şeyler senden daha fazla. Adamlarını nasıl kullanman gerektiğini biliyor musun?''

Buraya geldiğimizden beri Baekhyun ilk kez bu kadar rahattı, gülümsüyordu ona bakarken ancak ona acıdığını gözlerinde görebiliyordum. Bu zamana dek aptal, çocuk, bir işi başaramayan olarak anıldığını biliyordu artık öyle birisi olmadığını kendi başına kanıtlamaya başlamanın mutluluğunu yaşıyordu. 

''Sana ihtiyacım varmış, sen olmadan onu bulamazmışım gibi konuşuyorsun ama neden asıl bana ihtiyacı olan senmişsin gibi ısrar ediyorsun. Onunla aranda ne oldu?''

''Hiçbir şey olmadı.''

''Pekala. O zaman onu araman için bir nedenin de yok öyle değil mi? Teklifin için teşekkürler ama sen olmadan onu bulabilirim hem de düşündüğünden daha kısa sürede.''

Baekhyun koltuğun etrafından döndü ve kendinden emin adımlarla yürümeye başladı. En az Sehun kadar şaşkındım çünkü o fotoğrafta Kim Jondae'nin bulunduğunu, çetenin içindeki casus olduğunu ve devamında gerçekleşen olayların hiçbirini bilmiyordum. Aslında bunun kimse tarafından bilinmediğine de emindim Baekhyun söylediği gibi odasına kapandığında kitap okuyup, ders çalışmak dışında başka şeyler de yapıyor olmalıydı. Kapının kolunu kavradığım anda duymak istemediğim ses odanın içinde yankılandı.

''Dur!'' Sessizce küfür etti ardından. Baekhyun'dan yardım isteyen birisi olmak istemediği açıktı ve şimdi bu duruma düştüğü için kendisinden utanıyor olmalıydı.  ''Onu bulmak zorundayım.''

''Neden? Aranızda hiçbir şey olmadığını söyleyen sen değil miydin?''

''Yalan söyledim. Onu senden daha önce bulmak zorundayım ve bu yüzden sana ihtiyacım var.''

Dişlerini sıkıyordu cümlesini bitirdiğinde aynı zamanda sağ eli titriyordu. Başını kaldırıp Baekhyun'a bakmak için zorladı kendini artık acınası olan tarafın o olduğunu kabul etmişti. 

''Son kez soracağım.''  Oh Sehun onu her bir nedenden dolayı arıyor olabilirdi. Sonuçta Kim Jongdae eski bir polisti bu da onun korku duymasına neden oluyordu. Hakkında birçok şeyi bildiği için onu ihbar edebilir hatta yeni çetesinin bir sonraki hedefi olarak onu işaret edebilirdi. Ancak Oh Sehun kıvrak zekalı bir adamdı, ihbar edilip gözaltına alınsa bile elini kolunu sallayarak karakoldan çıkardı. Bu işte daha derin ve karanlık bir şey saklandığını anlayabilmiştim. Oh Sehun'u bu denli korkutup Baekhyun'a ihtiyaç duymasına neden olacak şey her ne ise bu kadar basit ve kolay çözülebilecek bir şey değildi.  ''Onu neden bulmak istiyorsun?''

Bıkkın bir nefes verdi Sehun, söylemezse Baekhyun'un öylece çekip gideceğini ve bir daha şansı olmayacağını biliyordu. Tüm bunlara rağmen söylemek istemediği de açıktı, dudakları mühürlenip duruyordu.

''Söylemeyecek misin? Peki!'' Baekhyun kapıyı açmam için işaret verdiğinde Oh Sehun patladı.

''Çaldı!'' Alt çenesi titriyordu sinirden. İşaret parmağıyla yeri gösterip durdu birkaç kez ve hızlıca parmağını geri çekip elini yumruğa dönüştürdü.  ''Benden çok değerli bir şey çaldı.''

''Üzgünüm, ona bir şeyini kaptırmış olman senin problemin. Seninle ortak olmayacağım ve dediğim gibi onu kendi başıma arayıp bulacağım.''

Sehun bir şey söylemek üzereyken Baekhyun onun için açtığım kapıdan çıkıp gitti. Oh Sehun'un korumaları onu selamlarken hızlıca onun kaldığı odayı terk etti. Adımlarına yetiştiğim anda Baekhyun bakışlarını bana çevirdi mutlu olacağını düşünmüştüm ancak biraz önce yaşadığı ve neredeyse Sehun'un sinirden ağlamaya başlayacağı olay onu tatmin etmemiş gibi görünüyordu. Solgundu bakışları, asansörün kapısı açıldığında kaçarcasına kendini kabinin içine attı. 

''Baekhyun, sen iyi misin?'' Aynanın üzerinde kalan solukları sıklaştığında hızlıca ona yaklaştım tepkisini umursamadan elimi sırtının ortasına bastırdım. Yavaşça sola dönüp bana yaklaştı, yüzünü omzumun üzerine bastırdığında diğer elimi saçlarının arasına gömdüm. Yumuşak saçları parmaklarımın arasından kayıp giderken Baekhyun ağlamaklı bir ses çıkardı. ''Shh... Orada çok iyiydin Baekhyun. Onun karşısında gerçekten cesurca durdun.''

Kollarıma sıkıca tutunduğunu ve hatta bana daha rahat yaslanabilsin diye iki büklüm durduğumu aynadan görmüştüm. Saklamaya çalıştığı yüzünü yarım yamalak görebiliyordum ama o bunun farkında bile değildi. Aldığı sık nefesler normale dönmüştü, güzel gözleri kapalıydı, burnunu ceketime sürtüp duruyordu yavru köpek gibi.

''Onu neden aradığını araştırır mısın? Özel bir şey her şey olabilir bunu lehime kullanabilirim.'' Gideceğimiz katın düğmesine bastım, asansör hareket ettiğinde Baekhyun yavaşça kollarımın arasından çıktı ve köşeye doğru ilerledi.  ''Ayrıca Bang Yongguk ile görüşmemi ileri bir tarihe erteler misin? Şu an tanımadığım birisine ve alışık olmadığım ortama ayak uyduracak kadar iyi hissetmiyorum.''

''Tamam. Benden yapmamı istediğin bir şey var mı?''

Gülümsedi ne kadar tatlı göründüğünün farkında bile değildi. Parmak uçları hafifçe dağılmış saçlarıyla ilgileniyordu, aynadan izlediği şeyin kendisi olmadığını gördüğümde duruşumu dikleştirdim. Doğruca bana bakıyordu sanki zihnimde neleri gizlediğimi bulabilirmiş gibi.

''Beni evine götüreceğine dair bir söz vermiştin, hatırlıyor musun?''

''Evet.'' diye mırıldandım asansörün kapıları açıldığında. Baekhyun kabinden çıkıp yürümeye başladığında onu takip ettim, otelin giriş kapısına doğru yürüyorduk. ''Kim Jongdae'nin polis olduğunu nasıl öğrendin? Eminim kimse bu bilgiye sahip değildir.''

''Evden dışarı çıkmayan birisi olduğum için bunu öğrenmiş olmama inanamıyorsun değil mi?'' Kıkırdadı kendince bana omuz attıktan sonra alaycı tavrına devam ederken alt dudağını büktü. Kızmasını bekliyordum ama bu duruma aldırış etmiş gibi görünmüyordu. Sevimli bir ifade ile bana baktığında derin bir nefes aldım onun hakkında olan düşüncelerime dur diyebilmeyi çok isterdim şu anda. 

''Demek istediğim bu değil. ''

Açıklamaya devam etmeden önce vale arabayı getirmişti. Böylesine önemli bir konuyu otelin girişinde herkesin gördüğü ve herkesin her şeyi duyduğu yerde sürdürmek pekte iyi bir fikir değildi zaten. Baekhyun ön koltuğa oturduktan sonra kapıyı kapatıp arabanın arkasına doğru yürüdüm. Valeden arabanın anahtarı alıp şoför koltuğuna geçtim ve kontağı çalıştırdım, Baekhyun ise sessizliğe uyum sağlayarak emniyet kemerini taktı. Gerginlik ve endişeyle geldiğimiz otelden onun gülümsediğini görerek ayrılmak bana büyük bir huzur ve güç vermişti. Geçirdiği en kötü günü onu ezmeye çalışan birine gözlerini bile kırpmadan anlattıktan sonra böylesine mutlu görünmesi onun hakkında düşündüğüm bazı şeyleri değiştirmeme neden olmuştu. Gördüğüm ve hissettiğim kadar güçsüz değildi aksine cesaret doluydu sadece bunu nerede göstereceğini tam olarak bilmiyordu.

''Sahte bir hesapla Seul Emniyet Birimi'nde çalışan polis ile konuşmaya başladım. Uzun zaman oldu diyebilirim. Ondan birçok şey öğrendim, Kim Jongdae bunların başında geliyor. Psikolojik sorunları olan narsist bir polisi kimse çekemezdi ve bu koza oynamaya devam ettim.  Baş ağrısı olan davayı diğer ekip arkadaşları kötü bir şekilde etkilenmesin diye olabildiğince hızlı kapatmışlar çok kişi bu konuyu biliyor olsa bile açıkça konuşan polis sayısı oldukça az. Bana Kim Jongdae'nin fotoğrafını gönderdiğinde sen ve diğerleri hatta halam bile bu konudan çok uzak olduğumu düşünüyordunuz. Bu ülkede paranın yapamayacağı hiçbir şey yok Chanyeol. ''

''Buna inanamıyorum.'' Şaşkınlığım sesime yansımıştı. Baekhyun gülümseyerek başını iki yana salladı.

''Acıktım, hızlıca evine sürsen iyi edersin.''


















Ga verder met lezen

Dit interesseert je vast

62K 3.1K 42
Komşunuz Barış Alper Yılmaz olursa ne mi olur?
878K 70.4K 14
arkadaşlarıyla birlikte orduya katılan jungkook, ilk görüşte etkilendiği komutan kim taehyung'a cinsel içerikli mesajlar atmaya başlar. taekook, tex...
392K 36K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
68.7K 5.1K 30
jungkook kendisine takıntılı eski kız arkadaşından kurtulmanın tek yolunu eşcinsel olduğunu ileri sürmekte görüyordu ve bunun için taehyung'tan yardı...