GÜVENLİK (Tamamlandı)

By cokdeger

28.1K 7.3K 2.8K

Battal ailesinin güvenliğini sağlayan ekibin başına gelen umulmadık olayla hayatları değişir. Bu değişime aya... More

Tanıtım
Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
.Bölüm 16.
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25

Bölüm 8

1K 291 118
By cokdeger

Balın'ın en zor ilk gününün ardından bir hafta da zorlu geçse de zamanla sorular azalarak bitmişti. Normal okul hayatına geçebilmenin huzuru ile gidiyordu. İlk doktor ziyareti de sandığından daha iyi hissettirmişti. Tüm duygularını açıkça ortaya döktüğü için o da doktoru da görüşmeleri devam ettirmeye karar verdi. Başta on beş günde bir sonradan ayda bire düşüreceklerdi. İstediği her an arayabileceği güvencesini de vermişti tecrübeli adam.

Evin içinde sıradan bir hafta sonu geçiyordu. Herkes kendi halinde oyalanıyordu. Sabah Tarık'la beraber spor yapan Cüneyt duşunu aldı. Bornozunu giyip odasına geçtikten sonra çamaşırını giydi fakat müzik dinlemek için yanına aldığı telefonu banyoda unuttuğunu fark etti. Evin sessizliği yalnız hissi verince düşünmeden odasından çıktı.

"Cüneyt! Bu ne hal?"

Donla yakalanmak beklediği bir durum değildi.

"Banyoda telefonumu unuttum da"

"Giyinemedin mi?"

Ela'nın gözleri açılmış, adamın vücudunda hızlı bir taramaya geçmişti. Gerginlikle tüm kasları kendini belli ediyordu. Hafif nemli vücudu parlak ve ağız sulandırıcı bir görünümdeydi.

"Giyiniyordum da... Of Ela! Evde iki kadınla yaşamak ne kadar zor biliyor musun?

En iyi savunma saldırıdır taktiği ne kadar etkili olabilirse kullanmaya başladı.

"Nesi zormuş?"

"Kirli sepetini açıyorum karşıma sutyen çıkıyor. Dolabı açıyorum kafama pet poşeti düşüyor. Makyaj malzemeleri her yerde. Alışık değilim."

"Maşallah tepeden tırnağa şikâyetçiymişsin Cüneyt. Petten girdin rimelden çıktın"

"Donla bile gezemiyorum"

Ela işaret parmağını yukarı aşağı bedenini işaret ettirerek oynattı "Kravatını getireyim de işe gitmeye hazır ol" dedi ve arkasını dönerek gitti.

"Ben niye kaybedeceğim savaşa giriyorum ki?"

O esnada Balın tartışmayı duymuş, omzunu odasının kapısına yaslayarak onları izliyordu. Cüneyt kaşlarını çatarak "Sen neye bakıyorsun?" dedi.

"İnsan vücudunun mükemmelliğine bakıyorum. Acaba tıp mı okusam?"

"Gir kız içeri, edepsiz" diyen Cüneyt ardından gelen gülme sesine aldırmadan olaya neden olan telefonunu alıp giyinmeye gitti. Tarık akşam film gecesi yapmayı önermişti. O saate kadar mümkün olduğunca Ela'nın gözüne gözükmemeye dikkat etti.

Tarık'la beraber mısır patlatıyorlardı. Tarık omuz atıp "Ne oldu?" dedi. Her ne kadar Cüneyt duygularını belli etmeme konusunda uzman olsa da çocukluk arkadaşından saklamazdı.

"Ela'ya donla yakalandım"

"Fena mı kızın gözü gönlü açılmıştır"

Tarık her zamanki rahat ve eğlenceli tavrındaydı. Konu Ela ve Cüneyt olunca pek bi keyifleniyordu.

"Hedef tahtasına döndüm"

"Oo... Ayrıntıyla incelendin yani. Bu daha iyi"

"Kadını bedenimle etkilemek gibi bir derdim yok Tarık. Ben Ela'dan çok hoşlanıyorum, söyleyemiyorum."

"Ah Cüneyt! Böyle giderse ev arkadaşlığının bir adım ötesine geçemeyeceksiniz. Bak anlıyorum ortalık karışık, acılar çok taze, yeni hayatınıza alışmaya çalışıyorsunuz ama esas böyle zamanda iyi duygulara, sevgiye ihtiyacımız olmaz mı? O kadın sevgiyi hissederse daha güçlü olmaz mı? Bir düşün bakalım"

Ela yardım için kapıdan girdiğinde iki arkadaşın ciddiyetle baş başa vermiş konuştuğunu gördü. "Şey..." dedi kendini belli etmek için ve iki çift göz ona döndü.

"Yardım lazım mı diyecektim"

Tarık onu mutfağın içine itekleyip kendisi çıktı. Cüneyt patlayan mısırları ufak kâselere bölüştürmeye başlamıştı. Yanına gidip sıradaki boş kâseyi uzattı.

"Özür dilerim"

"Ne için?"

"Donla yakalandığım için"

"Ha... Sorun değil, sende haklısın. Senin için zor olduğunu anlamam gerekirdi. Bazen bende yakalanmamak için banyodan odama koşturuyorum"

"Ve ben bunu hiç yakalayamadım mı?"

Ela gözlerini kısıp dudaklarını büzüştürdüğünde Cüneyt gülerek ağzına mısır tanesi attı. Durumu eşitlemek için daha dikkatli olmalıydı.

Balın'ın seçtiği filmi izlemek üzere koltuklara yayıldılar. Balın, Tarık abisine yaslanarak oturdu. Tarık'ın kucağındaki kâseden yiyorlardı. Ela ve Cüneyt de diğer koltuğu paylaşmak zorunda kaldılar. Ela ortalarına kâseyi koyarak sınır çizgisini çekmişti. Hala kötü bakıyordu. Cüneyt'in ise bu durum hoşuna gitmiş arada sırıtıyordu. Filmin sonunu göremeyen iki kişi vardı. Balın ve Ela uyuya kalmıştı. Tarık ne yapalım der gibi bakınca Cüneyt ayağa kalkıp derin bir nefes aldı ve "Kucaklıyoruz" dedi.

"Benim omzum sakat"

"Kuş kadar kızı mı kaldıramayacaksın? Ne yapayım? İkisini birer omzuma atıp mı götüreyim? Mağara adamı mıyım ben?"

"Hay dilim kopsun! Tamam be adam!"

Kızları kucaklayıp kendi evlerine geçtiler. Tarık hala arkasında sessizce konuşuyordu.

"Sırf Ela'yı kucaklamak için yaptın dimi?"

"Evet, uyusun diye de ayağımda salladım Tarık!"

"İyi ki Ela uyuyor. Şu huysuz halini görse ardına bakmadan kaçardı. Çekilecek çile değilsin"

"Balın'ı yatır git zıbar Tarık!"

Orta noktaya geldiklerinde odalara ayrıldılar. Cüneyt, Ela'yı yavaşça yatağına yatırıp üzerini örttü. Sokak lambasının loş ışığının izin verdiği kadar yüzünü görebiliyordu. Derin ve huzurlu bir uykudaydı. Özgürce yüzünü izledi. Dış kapının kapanma sesini duyduğunda fark etti fazla zaman geçirdiğini. Odadan çıkıp Balın'ı kontrol ettikten sonra kendi odasına geçti.

**

Ercüment hafta sonu olmasını umursamadan evde çalışıyordu. Azmettiricilerin araştırması sürerken geride kalan holding işleri vardı ki hiç kolay değildi. Tüm servet Balın'a kalmıştı fakat reşit olana kadar teyzesi idare edecekti. Jülide'nin yurt dışında olması ve holdingin işlerine hâkim olmaması nedeniyle tüm vekâleti Ercüment'e vermişti. Bazı işlerin acilen bitirilmesi gerekiyordu. Arada partinin genel başkanı ve başsavcı arayarak son durum bilgisi alıyordu. Onlar da davanın bir an önce sonuçlanmasını istiyordu. Gerekli olduğu takdirde herkesi devreye sokmaya hazırdı. Ercüment aldığı bu güvenli destekle tüm imkânlarını devreye sokmuştu zaten.

"Jülide Hanım'ın oyunculuk dersi aldığını biliyor muydunuz?"

Karşı koltukta kendisi gibi koltuğa ayaklarını uzatıp bilgisayarı kucağında olan Duru'ya baktı.

"Hayır..."

"Garip... Doktor önerdi galiba"

"Ne doktoru? Neyi? Duru neden söz ediyorsun?"

"Altı ay düzenli psikoloğa ödeme yapılmış ama ilk dört ay bir doktor sonraki iki ayda üç farklı doktor ismi geçiyor. Sonra oyunculuk dersleri başlamış, bir sene kadar düzenli devam etmiş. Bu esnada da iki defa psikoloğa gitmiş"

"Jülide'nin kolay bir hayatı olmadı. Farklı ülkelerde yaşamak zorunda kaldı. Yardım alması çok normal. Belki hobi olarak oyunculukla ilgilenmiştir"

"Belki de... Neyse..." diyen kız bilgisayarının ekranını kapatıp "Acıktınız mı?" diye sordu.

"Anca mı aklına geldi Duru? Öldüm acımdan burada"

"Onu da siz düşünseniz. Bu kız misafirim, aç mı tok mu deseniz"

"Çok güzel bir şarabım var desem"

"Hala mantarını çıkarmadınız mı?"

Ercüment gülerek bilgisayarı sehpaya bırakıp kalktı. Duru dolapta hazır bekleyen yemekleri ısıtmaya başlamışken Ercüment de önceden soğutulmuş şarabı açmaya koyuldu. Isınan yemekleri sohbet eşliğinde yediler. İş dışında da iyi anlaşan bir ikiliydi. Duru otuz yaşında akıllı ve yetenekli bir kadındı. Ercüment kırk dört yaşında, Duru'ya göre daha sakin ve olgundu. Bu zıtlık onları uyumlu yapmıştı. Duru ilk işe başladığında işinin yoğunluğu geç saatlere kadar çalışması ailesini huzursuz etmişti. Bunu Ercüment'e söylediğinde ilk yaptığı Duru'nun babasını arayarak görüşme talep etmişti. İki adam karşılıklı oturup siyasetten, spora pek çok konu konuşmuşlardı. O günden sonra Duru'nun ailesi için sorun kalmamıştı. Kızlarının güvenli ellerde olduğuna emin olan baba, Ercüment'e saygı duyuyor ve güveniyordu. Zaman içinde de bu güven duvarları üst üste tuğlalar ekleyerek büyümüştü.

Yemeğin ardından son kalan şarabı da kadehlere pay edip bilgisayarlarının karşısına geçtiler. Ercüment aynı dinçlikte çalışıyordu fakat Duru'nun esnemeleri arttı. Gözlerini ovuşturmaya başladı.

"Uykun mu geldi?"

"Gözlerim isyan bayrağını çekti. Gitsem iyi olacak"

"Misafir odasında yatabilirsin. Nasıl olsa yarın yine geleceksin"

Duru söz dinleyen çocuklar gibi misafir odasının yolunu tuttu.

"İyi, babama mesaj atıp beni esir aldığınızı ve misafir odasında kilitli tuttuğunuzu söyler misiniz?"

"Hayır, baban beni sevmeye devam etmeli"

"O da bir garip. Şimdiye nefret etmesi gerekiyordu"

Duru konuşurken gözen kayboldu. Ercüment arkasından bolca güldü. İlgisi dağılmıştı, saat geç olmuştu. Bilgisayarını kapatıp uyumaya karar verdi. Yarın yeni bir gün ve yeni gelişmelere gebe olacaktı.

Duru uykusunu almış fakat hala tam olarak ayılamamış salona girdiğinde Ercüment'i bilgisayarın başında bulmayı beklemiyordu. Kaşları çatık ki bu en dikkatli olan haliydi, yanında taze dumanı üstünde tüten kahve bardağı ile ekrana kilitlenmişti.

"Hiç uyumadığınızı söylemezsiniz umarım"

"Doktorların isimlerini versene Duru"

"Hangi doktor?"

Ercüment ekrandan kafasını kaldırıp Duru'ya baktı. Kendisi uyku mahmuru olmak nedir bilmezdi, hemen ayılıp güne başlayabiliyordu fakat Duru'nun kendisi gibi olmadığı açıkça görülüyordu. Duru kırpıştırdığı gözleri ile boş bir şekilde bakıyordu.

"Yüzünü yıkadın mı?"

"Tabii ki yıkadım"

"İyi... Jülide'nin gittiği doktorlardan söz ediyorum"

"Haa... Tamam" diyerek masanın üzerinde duran bilgisayarını açtı. Yanındaki not defterine doktorların isimlerini yazdı ve Ercüment'e uzattı. Ercüment tebessümle kâğıdı kızın elinden aldı.

"Kahvaltı yapabiliriz"

"Ben hazırlarsam yapabiliriz anladığım kadarıyla zira ortada hazırlanmış bir masa göremiyorum"

"Yatağa kahvaltı beklediğini bilmiyordum, kusura bakma"

Duru, Ercüment'in rahat, sırıtan hali karşısında şok geçirdi. Özel alanında bu kadar rahat olduğuna ilk defa şahit oluyordu. Topuklarının üzerinde arkasına dönüp tek kelime etmeden mutfağa ilerledi. Tepsiye yerleştirdiği minik kahvaltılıkları salona getirdiğinde Ercüment telefonla konuşuyordu. Az önce kendisinden isimlerini istediği doktorlar hakkında olduğunu duyunca dikkat kesildi. Ercüment konuşmasını bitirip telefonu koltuğa attı. Ellerini başının üzerinde kenetleyip pencereden dışarı bakmaya başladı. Sıkıntılı olduğu her halinden belliydi. Duru yanına gittiğinde ellerini indirip kızın yüzüne düşünceli bir halde baktı.

"Sorun ne?"

"O kadar çok sorun var ki Duru... Hangisinden başlayayım?"

"Şu doktorlara olan ilginizden başlayın"

"Bilmiyorum... İpucu arıyorum ama bir şey beni çok huzursuz ediyor."

"Ne olduğunu bulamadan da rahat edemeyeceksiniz."

Kızı kolunun altına alıp hazır olan masaya yürüttü.

"Beni iyi tanıyorsun"

"Neredeyse kendimi daha az tanıyorum"

Ercüment gülerek "İstediğinde ben sana anlatırım" dedi. Duru da gülümseyip kahvaltısına başladı. Ercüment dikkatli ve analizci bir adamdı. Beş senedir neredeyse hiç ayrılmadan beraber çalışıyorlardı. Özellikle Ercüment'in boşanmasından sonra adam onu yanından ayırmaz olmuştu. Birbirlerinin hayatına tam anlamıyla hâkimlerdi. Özel hayatlarını baltalayacak kadar beraberlerdi.

**

Tarık'ın teyzesini ziyaret edeceğini öğrenen Ela, Ahmet öğretmenini görmek için beraber gitmeyi teklif etti. Uzun zamandır olan olaylar yüzünden gidememiş ve kendini huzursuz hissediyordu. Onlar huzurevine gittiklerinde Cüneyt ve Balın da baş başa zaman geçirdiler. Beraber yemek yaptılar, Müjgân ile görüntülü konuştular. İki kızın anlaşmasına Cüneyt de memnun oldu. İki kız kardeşi olmuştu. İkisi de canıydı. Gözlerine baktığında, sarıldığında içi titriyordu.

Bir de içini titreten biri daha vardı ki o başka âlemlere götürüyordu Cüneyt'i. Onunla sohbet etmeyi seviyordu, ev işlerini paylaşmayı seviyordu. İşten yorgun geldiğinde attığı acındırıcı bakışlara bile hayrandı. O an eriyip giderdi. Baş başa kalma fırsatı pek yakalayamadıkları için aralarındaki mesafe kapanamıyordu. Balın hayatlarının çoğunu kaplıyordu. Dikkatlerini kızın üzerinden çekmek istemiyorlardı. Onun iyi olması için ellerinden ne geliyorsa yapmaya hazır iki insandı ama duygular vardı işte. Açıklanamayan, yüreğe yük olan...

"Abi!"

Cüneyt, Balın'ın isyankâr haykırışıyla oturduğu koltukta sıçradı. Aklına Ela düşünce dalıp gitmişti.

"Ne oldu?"

"Pes! Hangi kuyuya indiysen duymuyorsun beni. Teyzem diyorum, bir haftalık tatilde yanıma gel diyor"

"Neden?"

Balın göz devirip "Tatil olduğu için" dedi. Cüneyt iki parmağıyla gözlerini ovdu. Balın haklıydı. Ne zaman Ela'yı düşünse dünyadan kopuyor, tüm ilgisi dağılıyordu. Buna bir çözüm bulmalıydı. Kendini toparlayıp Balın'a döndü.

"Gitmek istiyor musun?"

"Yani... Ne evet ne de hayır ama şimdi gitmezsem teyzem üzülecek."

"Nasıl istersen"

Balın başını öne eğip tırnaklarıyla oynamaya başladı. Cüneyt başını eline yaslamış dikkatle ona bakıyordu. İçindeki sıkıntıyı birazdan dökecekti ki beklediği oldu.

"Hala buradan uzaklaşınca kaybolacakmışım gibi hissediyorum. Kendimi o kadar büyümüş hissetmiyorum. Belki... Gitmeselerdi, yanımda olsalardı..."

Gözünden bir damla yaş süzüldü. Cüneyt kızın kucağında duran ellerini kendi büyük ellerinin arasına aldı, öptü.

"Ne kadar güçlü de olsak, ne kadar büyüsek de bazen hepimiz senin gibi hissederiz Balın. Kendi içimizde kaybolmaktan korkarız. Böyle zamanlarda kendini en güvendiğin yerde tut, gücünü topla ve gerekeni yap. Hayattan asla korkma güzelim. Hayat iyi kötü çok oyun oynamayı sever ama biz de bu hayata kafa tutacak özelliklerde yaratılmışız. Düştüğün zaman her zaman gülümseyerek kalk. Bu seni bir sıfır öne geçirir. Unutma bunu"

Balın burnunu çekti ve gülümsedi. Abisinin gözlerinde gördüğü güven bile toparlanmasını sağlıyordu. O sadece abi değildi, baba da olmuştu.

"Seni çok seviyorum"

"Ben daha çok seviyorum ve bu konu tartışmaya açık değil can kız"

Balın kıkırdayarak yanına sokuldu. Girdiği olumsuz ruh halinde sıyrıldı.

"Ben yokken belki öğretmenimle de..."

Cüneyt bir anda gerildi. Sanki altında batan bir cisim vardı. Balın başını kaldırıp bilmiş gözlerle sırıtması da yardımcı olmuyordu. "Ne olacak öğretmeninle Balın?" derken bile başarısız bir kıvırma olduğunun farkındaydı.

"Bence öğretmenim de sana karşı boş değil"

Balın rahat ve kendinden emin konuşuyordu. Azıcık tüyo almanın ne zararı olacak?

"Nereden anladın?"

"Yani... Mesela geçen ellerinizi birleştirdiğimde elleri terledi sonra kaçamak bakışları var. Senin ki gibi"

"Yok canım... Sana öyle gelmiştir." Dedikten sonra başını eğip kızın yüzüne bakarak "Emin misin?" dedi. Balın şimdi daha çok gülümsüyordu.

"Cüneyt abim... Tamam, suratsızsın falan ama kalbinin iyiliğini öğretmenim de görüyor. Eh bir de heykel gibi vücut eklenince kadın nasıl kapılmasın?"

"Çok edepsiz bir kız oldun Balın, biliyorsun dimi?"

"Az sende edepsiz olsan ne iyi olacak. Öğretmenim de faydalanır"

Balın kahkahayı patlattı. Cüneyt hem sıkıştırıyor hem gıdıklıyordu. Arada söylenmeyi de ihmal etmedi. Dışarıdan bile anlaşılan bir ilgi varsa üzerine gitmeliydi. Doğru zaman olmadığını kendine söyleyip duruyordu. Tarık'ın sözleri aklına geldi. Savaş zamanı bile büyük aşklar yaşanmıştı. Yaşadığı duygusal savaşa son verecekti. Onay alma arzusuyla dudağını kemirip Balın'a baktı. Biraz mahcup biraz utangaçtı.

"Balın... Ela öğretmenle birlikte olsak... Yani olursa... Mutlu olur musun?"

Balın hızla kalkıp dönerek dizlerinin üzerinde oturdu. Resmen ışıldıyordu.

"Biliyordum! Öğretmeninden hoşlandığını biliyordum!"

"Onu ilk gördüğümden beri..."

"Ya bu harika! Bak şimdi, ben teyzemin yanına gidiyorum ve sende öğretmenimi tavlıyorsun"

"Öyle kolay değil can kız"

Balın bayılmış gibi kendini koltuğa attı.

"Allah! Yedin bitirdin beni Cüneyt abi."

"Of tamam ya! Kapat konuyu, kapat!"

O saatten itibaren Balın sürekli sırıtır halde dolaşırken Cüneyt ekşi limon yemiş gibi dolandı. Ela geldiğinde ikisinin haline bakıp garipliği hemen fark etti. Tamam, Cüneyt çok gülmezdi ama bu defa farklı geldi. Cüneyt'i yalnız yakaladığında karşısına geçti.

"Ne oldu?"

"Hiç"

"Nasıl hiç? Yüzün sirke satıyor"

Cüneyt'in ağzı açılıp kapandı. Balın'la konuştuklarını anlatamazdı. Ela'nın dik bakışlarından kurtulmanın bir yolunu bulmalıydı.

"Balın tatilde teyzesinin yanına gidecekmiş"

"Can kızından ayrılacaksın diye mi üzüldün?"

"Evet"

"Bende fırsattan istifade üç günlüğüne annemlere giderim"

Cüneyt eski bir bina gibi yıkıldığını hissetti. Ama Balın yokken o Ela'yı tavlayacaktı. Ela da kaçmıştı elden. Bütün kızlar terk ediyordu onu. Çaresizlikle "Ben ne yapacağım?" dedi.

"Çalışıyorsun ya Cüneyt. Önceden biz mi vardık?"

"Artık varsınız"

"Fena mı üç gün pet poşetleri, rimeller ve sutyenler olmadan rahat edersin"

Ela saçlarını savurup arkasını dönerek Balın'ın yanına gitti. İçinden 'ben sizi tam paket seviyorum' dedi ama kime.

**

Ercüment geniş masasının başında oturmuş keskin gözleri pencereden dışarı dikmişti. Elindeki dolma kalemin arkasını ritmik bir şekilde masaya vuruyordu. Hemen önünde oturan Tarık ve Cüneyt bakışıp ne olduğunu anlamaya çalıştılar. Bir süredir Ercüment fazla düşünceliydi. Gelişmelerden her an haberdar olan ikili bilmedikleri bir şey olduğunu düşünmeye başladılar. Ercüment başını hızla Cüneyt'e çevirdi.

"Balın ne zaman dönecek?"

"Dört gece beş gün kalacak. Cuma öğleden sonra burada olacak"

Adam başını sallayıp bakışlarını tekrar dışarıya çevirdi ancak kısa süre sonra yanında duran telefonu alıp oğlunu aradı ve hoparlörü açtı.

"Oğuzhan, Balın'la konuştun mu?"

"Evet"

"Tamam. Her sabah Balın'ın günlük programını öğrenip bana bildiriyorsun"

"Benim bildiğim milletvekilleri halkın isteklerini karşılar. Halk, milletvekilinin isteğini yapmaz"

"Benim de bildiğim bir şey var bay ukala, çocuklar babaları ne derse onu yapar!"

"Diktatör müsün sen baba?"

"Oğuzhan!"

"Tamam, şaka yaptım. Sen beni seviyorsun, ben seni seviyorum. Bay"

Ercüment bir süre burun kemerini sıkarak durdu. Tarık ve Cüneyt her ne kadar sessiz olmaya çalışsalar da boğazlarından kaçan gülme sesine engel olamadı.

"Gülün gülün... Sizin de başınıza gelecek"

"Sayın vekilim sizi huzursuz eden nedir?"

"Araştırmaların ilerleyişi... Eğer bu ilerleme öngörülerim doğrultusunda giderse hiç güzel şeyler olmayacak"

"Sanırım kesin olmadığı için söylemiyorsunuz"

"Elimde net bilgi olmadan konuşmak istemiyorum Cüneyt. Emin olun elimden geleni yapıyorum. Tüm kaynakları sonuna kadar kullanıyorum. Bu benim arkadaşlarıma karşı borcum."

Her zaman olduğu gibi arkadaşlarım derken sesi titremişti. Kendini tutmakta zorlansa da başarıyordu. Bu duygusal zorluğun yanında hem azmettiricileri bulmaya çalışan ekibi yönetiyor hem de geri de kalan holding işlerini düzenlemeye çalışıyordu. Kendini unutacak kadar yoğundu. Yorgunluğun ne olduğunu unutmuş, kendi özel hayatını rafa kaldırmıştı.

Duru hızla odaya girip elindeki telefonu Ercüment'e uzatarak "Başsavcı sizinle görüşmek istiyor" dedi. Ercüment telefonu alırken diğerleri odayı terk etti. Tarık, Duru'nun burnunu sıkıp "Ne ettin Duru kız?" dedi.

"Aman ne ettiğimi ben biliyor muyum Tarık?"

Tarık ve Duru sohbete dalmışken Cüneyt, Ela'ya mesaj attı.

'Nasılsın?'

Cevap gelene kadar gözünü ekrandan ayrılmadı ki beş dakika boyunca tek bir noktaya baktı. İşaret maviye döndüğünde onunda içi gökyüzü gibi mavileşti.

'Adettendir, iyiyim'

Cüneyt'in kaşları çatıldı. Ailesinin yanındayken gerçekten iyi olması gerekirdi.

'Sorun ne?'

'Sorun yok Cüneyt'

'Ama öyle konuşmuyorsun Ela. Endişelendiriyorsun'

'Babamın bitmeyen soruları biraz yordu. Sen nasılsın?'

'Yalnız'

Ela gülücük atarak 'Kıyamam sana' yazınca Cüneyt de gülümsedi. Minik bir ilgi bile hoşuna gidiyor kalbini hızlandırıyordu. Gülüşü Tarık'ın dikkatini çekti. Arkadaşından yediği dirsekle kendine geldi. Güldüğünün farkında değildi. Arkadaşını geçiştirdi. İyi yolda gittiğini düşünüyordu.

Ertesi gün de aynı rutinde geçti. Sabah erkenden Ercüment'i alıp ofise geldiler. Adamın yoğun çalışmasına yardımcı olmuşlar. Duru'nun yetişemediği yerde devreye giriyorlardı. Kendi işlerinin dışında da çalışıyorlardı. Cüneyt'in teknolojiye yatkınlığını fark eden Ercüment farklı görevler vermeye başlamıştı.

Cüneyt eve gittiğinde ilk iş Ela'ya mesaj atmak oldu. Mesaj gitti ancak görülmedi. Biraz bekledikten sonra üzerini değiştirmek üzere odasına gitti. Ara ara telefona baksa da mesajın hala görülmemiş olması canını sıktı. Dayanamayıp aradı. Ela'nın sesini duymak için heyecanla beklerken karşıdan duyduğu tok erkek sesi ile irkildi.

"Evet"

"Ben Cüneyt, Ela'yı aramıştım"

"Biliyorum kim olduğunu, ekranda yazdı. Ben babasıyım. Neden aradın kızımı?"

"İyi akşamlar efendim. Nasıl olduğunu merak ettim"

"Ailesinin yanında olduğu için iyi. Annesiyle ev alışverişine çıktı. Artık evde ne kadar çok eksiği varsa hala bitirip dönemediler"

Cüneyt şaşkınlıkla adamı dinliyordu. Tanışma fırsatı olmadığı babanın karşısında mahcupluğu yaşarken bir yandan da evde ne eksik olduğunu sorgulamaya başladı.

"Ben evde bir eksik olduğunu bilmiyordum"

"Sordun mu hiç?"

"Yok, sormadım"

"O zaman bilemezsin. Neyse Ela gelince arar o zaman sorarsın"

"Tamam efendim, teşekkür ederim"

Cüneyt telefonu kapattığında omuzları çöktü. Başını kaldırıp sanki tüm evi görecekmiş gibi gözlerini etrafta gezdirdi. Gerçekten de evde ne eksik olduğu hakkında bir fikri yoktu. Düşüncelerle duşa girip çıktı. Şu anda tek eksik evin kızlarıydı çünkü rahatlıkla çamaşırlarıyla ortalıkta dolaşabiliyordu. Telefonun sesini duymasıyla odaya koşturdu.

"Selam, nasılsın?"

"Ela evimizde ne eksiğimiz var?"

"Anlamadım"

Hatır sormayla başlamasını beklediği konuşmanın bir anda ev eksiğine nasıl geldiğini anlayamadı kadın.

"Baban öyle dedi"

"Ne! Sen babamla mı konuştun?"

"Seni aradım o açtı. Suçladı beni Ela"

Cüneyt şikâyet eden çocuk gibi sızlanıyordu. Gücendiği ses tonundan belliydi.

"Ah babam ya! Annem Balın'a hediye almak istedi, ben de ev için değişik bir şey bulursam alırım dedim ama babam sana takmış olduğu için konuyu hemen sana bağlamış"

"Ne yaptım ben babana?"

"Kızıyla yaşamaya başladın"

Ela kıkırdamaya başlayınca Cüneyt'in tüm küskünlüğü yok oldu. Ela ertesi gün dönüyordu. Cüneyt geliş saatini öğrenip karşılayacağını söyledi. Kavuşmaya bir gün kalmıştı. Karşılıklı olarak söylenmeyen bir özlem ve heyecan vardı.

Ertesi gün Tarık'ı ve Yamaç'ı görevlendirip kendisi Ela'yı karşılamaya gitti. Ela eve girince derin bir oh çekti. Burası yuvasıydı ve girince huzur buldu. Çantasını koltuğa bırakıp gülümseyerek Cüneyt'e baktı.

"İnsan evinden uzaklaşmamalı"

"Bence de... Uzaklaşma bir daha"

Ela eşyalarını yerleştirmek için odasına geçti. Cüneyt boş yuvasının ısındığını hissetti. Ela elinde elektrik süpürgesi salona girdi. Cüneyt gelir gelmez temizlik yapacağını düşünmemişti.

"Hayırdır?"

"Süpürüp sileyim dedim"

"Ben süpürüp silerim sen başka iş yap. Çabuk biter"

Planları arasında temizlik yapmak olmasa da Ela'yla yapacağı her şey özel geliyordu. Dediği gibi önce her köşeyi süpürdü ardından da sildi. Etrafa bakıp memnun olarak kendiyle gurur duydu. Ela silinen alana adım atıyordu ki hiddetle durduruldu.

"Dur! Sakın basma! Yeni sildim"

"Mutfağa gitmem lazım. Uçamam ya"

Cüneyt halı boyunca yürüdükten sonra büyük bir adımla taşa basmadan Ela'nın yanına geldi. Ela bilmese de o çözümü biliyordu. Eğilip Ela'yı kucakladığı gibi sırtına attı. Ela hem kahkaha atıyor hem de düşmemek için sıkıca tutunuyordu. Cüneyt tekrar büyük bir adımla halıya geri döndü. Mutfakla bulunduğu yer arası biraz daha uzundu. Cüneyt bile şüpheyle baktıysa da geçemeyecek kadar uzun değildi. Ela'nın kahkahaları kesilmeden devam ediyordu.

"Ela popomu beğendiğini fark ettim ama mıncıklama artık"

"Mıncıklamıyorum, tutunuyorum. Tutacak başka yerim yok"

"Düşürmem ama sevdiysen..."

Poposuna yediği şaplakla kahkaha attı ve büyük adıma mutfağa geçti. Ela sonunda düz duruma geçti. Dağılmış saçlarını düzelttikten sonra da Cüneyt'in kolunu tokatladı.

"Rezil adam! Ne vardı yere bassaydım"

"Olmaz! Sildiğim yere basılmasından nefret ederim. Benim takıntım da bu"

"Takıntıların varsa mıncıklanmaya da razı olacaksın"

O saatten sonra da gülüşerek şakalaşarak beraberce yemek yaptılar. Üç gün bile birbirlerini özlemişlerdi. Baş başa vakit geçirmek ikisine de iyi geldi. Akşam olduğunda Balın'la konuşup odalarına çekildiler. Saat geç olmasına rağmen Cüneyt'i bir türlü uyku tutmadı. Balın'ın odasından aldığı kitap da ilgisini çekmemişti. Dışarıdan gelen tıkırtıya başını kaldırınca Ela ile göz göze geldi. İnce geceliğinin üzerine takımı mini sabahlığını giymiş elinde su bardağı ile duruyordu.

"Şey... Uyuyamadım"

"Gelsene"

Ela çekingen adımlarla Cüneyt'in odasın girdi. Daha önce bu odanın içine kadar girmemişti. Kapıdan tabii ki görmüştü fakat ilk defa Cüneyt'e ait bir alanda bulunuyordu. Odanın ortasındaki büyük yatakta oturan adam Ela içeri girince ayaklarını toplayıp bağdaş kurdu. Ela yatağın ucuna oturdu ve Cüneyt'in elindeki kitabı işaret etti.

"Balın'ın odasından aldım ama ilk gençlik çağı hikâyeleri bana göre değilmiş"

Ela gülerek "Keşke benden isteseydin. Benimkiler daha ileri yaş için"

"Sende mi uyuyamadın?"

"Balın olmayınca ev boş geldi. Gündüz anlamadım ama yan odamın boş olması hoşuma gitmedi galiba"

"Şimdi beni daha iyi anlamışsındır. Üç gün, benim yanımdaki iki oda da boştu"

Ela bardağından bir yudum su alıp başını salladı. Cüneyt hemen yanına eliyle vurarak gelmesini istedi. Ela istekli fakat çekingen yanına oturarak ayaklarını uzattı Cüneyt başucu çekmecesinden çıkarttığı ufak albümü Ela'nın kucağına bıraktı.

"Bunu gördüğünü sakın Tarık'a söyleme, canıma okur"

Ela "Neden ki" derken albümün kapağını açtı ve nedenini hemen anladı. Cüneyt ve Tarık'ın çocukluk ve ergenlik resimleriyle başlayan bir albümdü. O sayfaları çevirdikçe Cüneyt her bir fotoğrafla ilgili komik anıları anlatıyordu. Öyle ki arada gülmekten Ela'nın gözünden yaş geldi.

"Bak bu spora başladığımız ikinci gün. Daha on beş yaşındayız. İkinci günden kaslarımızın çıktığını sanıp poz vermiştik"

"İnanamıyorum! Şu anki halinizle arada dağlar kadar fark var"

"Evet, ikimiz de çubuk gibiydik. Uzun ve ince"

"Bende o yaşlardaki halimi hatırlıyorum da çok çirkindim"

Cüneyt başını çevirip Ela'nın gözlerine baktı. Yüzleri çok yakın değildi ama uzak da denilemezdi.

"Ben senin çirkin olabileceğini hiç sanmıyorum"

"Bende bu resimleri görmesem seni ince ve uzun hayal edemezdim"

"Sen çok güzel bir kadınsın"

Cüneyt gözlerini Ela'nın dudaklarından alamıyordu. Ela da aynı şekilde adamın dudaklarına takılı kaldı. Cüneyt biraz daha yaklaşırsa dayanamayıp kalan açığı kendi kapatacaktı.

"Ela..."

"Hı..."

"Hani biz aslında evliyiz ya..."

"Hı hı..."

"Hani evli insanlar..."

Kelimeler taneyle dudaklarından dökülürken her bir tanenin ardından biraz daha yaklaşıyorlardı. Gözlerini zorla pembe dudaklardan kurtarıp kadının gözlerine baktığında onun da kendi dudaklarında takılı kaldığını fark etti. Odadaki tek istekli kendi değildi. Cümlesini tamamlama gereği duymadan usulca buluşturdu dudaklarını. Masum bir başlangıç olmuştu fakat öyle devam etmesi mümkün değildi artık. Kendisinden kopmasını istemez gibi elini kadının yanağı ile ensesinin arasına yerleştirdi. Ela kaslı kalın kola sıkıca tutundu. Susamışçasına öpüştüler.

Dudakları ayrıldı, alınları birleşti. İkisi de nefes nefese kalmıştı.

"Konuya evlilikle girmem doğru oldu mu bilmiyorum"

"Bence oldu"

"Bu gece yanımda yatar mısın?"

Ela gözlerini açıp tebessümle bakınca Cüneyt "Sarılırım" dedi.

"Sıkıca sarıl ama"

"Tamam"

Yatağın içine kapıp dediği gibi sevdiği kadını güçlü kollarının arasına aldı.

"Şimdi huzurla uyuyabilirim"

"Emin misin?"

"Konuyu kurcalamazsan, evet"

Gülüşerek ve birbirlerini daha da sıkı sararak gözlerini kapattılar.

Continue Reading

You'll Also Like

13.5K 1.5K 15
Baekhyun uçan balonun ipine dileğini bağladı ve annesine gülümseyerek gökyüzüne saldı. Balon ,o sırada gökyüzü diyarında babasından azar yiyen, kana...
1.7K 306 11
"İtiraz etseydin Akasya. Evlenmek istemediğini söyleseydin." Genç kız kahkaha attı. "Bu ne kadar da zekice bir fikir hiç de aklıma gelmemişti. Murat...
1M 61.6K 34
GSA Serisi 5. Kitap. ✨ Kitap içinde yer alan kurum ve kuruluşlara dair yazılanlar, çalışma sistemleri ve ortamları tamamen hayal ürünüdür, gerçeğiyl...
3.3M 98.7K 75
Ada: Son bir defa gör beni Ada: Son bir defa duy Ada: Son bir defa sarıl bana Ada: Son bir defa ellerimi tut Ada: İmkansız biliyorum Ada: Ama son bi...