GÜVENLİK (Tamamlandı)

By cokdeger

27.8K 7.3K 2.8K

Battal ailesinin güvenliğini sağlayan ekibin başına gelen umulmadık olayla hayatları değişir. Bu değişime aya... More

Tanıtım
Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
.Bölüm 16.
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25

Bölüm 7

962 273 87
By cokdeger

O sabah zor günlerden birine gözlerini açtılar. Balın okula başlamadan anne ve babasının mezarını ziyaret etmek istemişti. Geniş güvenlik önemleri içinde mezarlığa gittiler. Kışın soğukluğu bile yüreklerinin yanında sıcak kalıyordu. Balın iki yanında en güvendiği insanlarla toprak yolu yürümeye başladı. Çevreye dağılmış güvenlik görevlileri suskun ve dikkatliydi. Hüzün çökmüş geniş alanda yan yana duran iki mezarın başına geldiler. Balın öne çıkarak elinde tuttuğu kendisine benzeyen bebeği iki ismin arasına yerleştirdi. Bebeğin saçlarını ve elbisesini düzeltti. Solmuş çiçek demetlerini toplayıp bir kenara bıraktı. Ela'nın elinde duran koca demedi toprağın üzerine koydu. Gözlerini mezar taşlarında gezdirdi. Derin bir nefes aldı. Onun için yabancı bir ortamdı. Eskiden ismi bile korkutucu gelen yer şimdi daha yakın daha tanıdıktı. Oturduğu yerden dolu gözleriyle arkasına baktı.

"Konuşsam beni duyarlar mı?"

Cüneyt gözlerini kapatıp açarak evet dedi. Balın tekrar önüne dönüp titrek bir nefes aldı.

"Çok özledim sizi..."

Ela gözyaşlarına engel olamasa da elini ağzına kapatıp hıçkırıklarının çığlıklarını durdurmaya çalıştı. Cüneyt elini kadının omzuna atıp hafifçe sıktı. Dayanılması zor bir manzaraydı. Balın okula başlayacağını anlattı. Gelecek için birçok söz verdi. Hem ağladı hem anlattı. Üçü dua okuduktan sonra geldikleri yavaşlıkta geri döndüler. Arabanın başına geldiklerinde çevreye dağılan güvenlik de onlara yaklaştı. Önce Yamaç ardından da diğer görevliler ceplerinden birer küçük çikolata çıkartıp Balın'a uzattılar. Şefkatli tebessümlerini de eksik etmemişlerdi. Balın'ın güneş gibi parlayan gülümsemesi içlerini ferahlattı. Can kızı mutlu etmeyi görev edinmişlerdi.

"Kızlar, biraz temiz hava almak ister misiniz?"

"Eve gitsek abi... Ben yorgun hissediyorum"

Cüneyt başını sallayıp kapıyı açtı. Arabanın diğer tarafında duran Ela'yla göz göze geldiler. Oldukça sarsılmış görünen kadın için ne yapacağını bilemedi. Sessizce arabaya binip yola çıktılar.

Güne hüzün çökmüştü ve dağıtması oldukça güçtü. Balın hemen her gün teyzesiyle konuşuyordu. Yine onunla konuşmak için odasına gitti. Ela'nın da rahatlamaya ihtiyacı vardı. Duş alacağını söyledi. Cüneyt hangisini nasıl toparlasam düşünceleriyle mutfağa gitti. Çekmeceleri karıştırıp puding buldu ve yapmaya başladı. Balın'ın ailesiyle konuşmasını düşündü. Okuluna başlayacağını, geri kaldığı zamanı telafi edeceğini söylemişti. Dereceyle mezun olacağı sözünü vermişti. İnatçıydı Balın, kafasını koyduğunu yapardı. Üniversitede ne okuyacağına karar vermemişti ama yakın zamanda o işi de çözeceğini söylemişti. Bunları ailesini gururlandırmak için borç olarak mı yapıyor yoksa kendi için mi emin olamadı Cüneyt. Her şekilde sonuç başarı olacaktı ama mutlu bir başarı olmasını tercih ederdi. Puding pişmiş, eşit şekilde kâselere dağıtmıştı. Ela gelen tatlı kokuyu takip ederek yanına geldi.

"Sana puding yaptım. Belki yüzün güler"

Ela önce göz devirdi ardından gülümsedi.

"Çocuk muyum ben?"

"Çocuk büyük fark etmeksizin çikolatanın kadınlar üzerinde iyi bir etkisi olduğunu şu an anladım. Bak gülüyorsun"

Ela gülümsemesini genişletip çekmeceden tatlı kaşığı aldı. Hala hafif akışkan olan pudingin tam ortasına kaşığını sapladı.

"Sıcak, soğumadı"

"Böyle daha lezzetli. Denesene"

Gözlerini kadınınkilerden ayırmadan kâseden koca bir kaşık alıp ağzına attı. Gözlerini sıkıca kapatıp dudaklarını birbirine bastırdı.

"Haksız mıyım?"

"Bilmiyorum, dilim yandı."

Ela haline gülüp pudingini yemeğe devam etti. Dili bir yana yüreği yangın yeri adam da ona eşlik etti.

"Bu güzel koku da ne?"

Onlar birbirine dalmışken Balın ortamda belirdi. Pudingi görünce gözleri parlayarak bir kâseyi eline aldı.

"Çok sıcak Balın. Soğumasını bekle. Ben öğretmene uydum, yandım"

"Nereni yaktı öğretmenim?"

"Son kâseyi Tarık'a götüreyim"

Ela'nın gözleri dolapların cıvatalarında dolanırken Balın kaçan abisinin ardından keyifle gülüyordu. Vardı bunlarda bir kıpırtı ama yakalayamamıştı. Tarık abisine söz ettiğinde o da "Yokla bakalım" diyerek gazı vermişti. Kendilerine yandaş bulmanın mutluluğuyla abi kardeş sık sık baş başa verirlerdi artık.

Hafta sonu Tarık ve Yamaç da onlara katılmıştı. Tarık zaten kardeşti. Yamaç işte en güvendiği adamlardan biri olmasının yanı sıra eğlenceyi çok seven ve eğlenirken kendisi de çocuk gibi olan bir adamdı. Bu nedenle Balın, Yamaç'ı çok seviyordu. Onun yaramaz abisiydi.

Çekişmeli kâğıt oyununda kimse elini belli etmiyordu. İfadesiz yüzler ki bu üç adam için olağan bir haldi, takınılmış, kâğıt saymaya odaklanmışlardı. Cüneyt önde olduğu için keyfi yerindeydi. Yamaç bedenini geri çekip tepeden Tarık'ın eline bakıp Balın'a söylüyordu. Tarık fark ettiğinde masa altından sağlam bir tekme yedi. Balın verilen tüyo ile o eli aldı.

"Yamaç! O gözlerini söker başka bir yerine yapıştırırım"

"Ben ne yaptım Tarık abi?"

"Lan! Elime bakıp durma!"

"Küçücük kıza yenilmeyi hazmedemedim demiyorsun da bana suç buluyorsun"

Yamaç bir tekme daha yedi ki bu öncekinden çok daha sertti. "Ah!" diye kıvranmaya başladı. Cüneyt sakinlikle kartları karıştırıyordu.

"Yamaç rahat durmazsan Tarık'tan sonra ben de o dilini kopartacağım"

Sanki başını okşayacağım der gibi rahattı.

"Ne ayıp ya! Şurada iki güzel hanımefendi var siz benim gözüme dilime yer değiştirtiyorsunuz. Çok ayıpladım çok"

Cüneyt karıştırdığı kartları düzenledi, masanın ortasına bıraktı. Masadan destek alarak yavaşça ayağa kalktı. Tarık yavaşça sandalyesini arkaya itip ayağa kalktı. Tabii bu tehlikeli yavaşlık Yamaç'ın kaşlarını da havaya kaldırdı. Yerinden ok gibi fırlayarak koltuğun üzerinden atlayıp salonun uç kısmına geçti. Koca adamdan beklenmeyecek bir atiklikti.

"Tarık kardeşim omzunu zorlama, ben önden başlayayım"

"Çok düşüncelisin Cüneyt kardeşim, buyur lütfen"

Cüneyt ve Tarık tehditkâr adımlarla Yamaç'a yaklaşıyorlardı. Yamaç ise Türk filmlerinin bi çare kalmış çocuk karakteri bakışları atıyordu. Yamaç'ın acınası bakışları Ela'yı şaşırttı. Onlarla baş edebilecek güçteydi sonuçta.

"Bir doksanlık adamsın Yamaç, korkulur mu?"

"Öğretmenim tabii sen bunlardan birinin altında kalmadığın için uzaktan konuşmak kolay"

"Edepsiz"

Balın'ın kahkahalarla Yamaç'a siper olmasıyla bu seferlik paçayı yırttı.

"Sen can kızıma dua et"

"Kulun kölen olayım can kız" diyerek Balın'a sarılan Yamaç, kızın sokaklara taşan kahkahalarına neden oldu.

**

Balın'ın bir süre ara verdiği okuluna başlayacağı gün geldi. Tertemiz, ütülü okul formasını giydi. Ela'nın da ilk iş günüydü. O da işine uygun etek, gömlekten oluşan bir takım ve topuklu ayakkabılarıyla kıyafetini tamamladı. Balın biraz endişeli Ela hem endişeli hem de heyecanlıydı.

Tarık ve Cüneyt dışarıda onları bekliyordu. İkisi de takım elbiselerini giymişti. Balın'ın karşılaşacağı acımasız, can yakıcı sorularla nasıl baş edeceğini konuşuyorlardı. Ela her an yanında olamazdı. Bazı şeyler engellenemiyordu. Okul müdürü ve öğretmenler önceden uyarılmıştı. Öğrencilerinin psikolojisinin özellikle ön planda tutulması istenmişti. Siyah araç okul kapısının önünde durdu.

"Balın, iki görevli yine etrafta olacak. Ela öğretmenin okulda. Ben de bir telefon uzağındayım. Endişe etme ve derslerine odaklan abim. Tamam mı?"

"Tamam"

Kızın sesi rahatlıktan çok uzak, bugün nasıl geçecek endişesi doluydu. Daha bahçeye adım atmasıyla meraklı bakışlar üzerinde toplanmaya başladı. Fısıltılı konuşmalar uğultu gibi kulaklarına doluyordu. Ela elini kızın sırtına yerleştirip hafifçe sıvazladı. Yanında dim dik duruyordu. Oğuzhan onları uzaktan görüp koşarak yanlarına geldi. Ela'nın bir güvencesi de bu çocuktu. Geçirdikleri süre boyunca Balın'a çok yardımı dokunmuştu. Ela'ya selam veren çocuk hemen Balın'a döndü.

"Nasılsın?"

"İyi gibi"

"İyi olacak tabii kızım, ben yanındayım"

Balın omuz silkerek "Hıh!" dedi. Oğuzhan şaşkınlıkla önden yürüyen Balın'a baktı.

"Yanlış bir şey mi dedim öğretmenim?"

Ela, oğlanın kulağına eğildi.

"Güçlü kızlar korunmayı severler ama belli etmezler"

"Hee... Anladım."

"Aferin sana. Ben öğretmenler odasına gidiyorum. Sende görev başına"

Oğuzhan koşarak Balın'a yetişti. Oğuzhan yanındaki sırayı ona ayırmıştı. Daha sınıfa girmeleriyle Balın üzerinde sabitlenmiş gözlerden rahatsız oldu. Önemsememeye çalıştı. Çantasını sandalyeye astı, paltosunu çıkartıp askılığa astı. Yanına gelip baş sağlığı dilediklerinde sesinin titremesine engel olarak teşekkür etti. Boğazına oturan yumru ne kadar yutkunsa da gitmiyordu. Bugünün zor olacağını biliyordu, dayanmalıydı, geçecekti. Gün içinde derse giren öğretmenlerinin bazıları baş sağlığı dilemiş kimisi konuyu açmadan sadece başını okşamıştı. Teneffüs olmasa sadece ders olsa Balın daha mutlu olacaktı. Öğretmenlerini dinlerken tek düşündüğü anlatılan konu oluyordu ve zaman kolay geçiyordu. Ne zaman ki zil çalıyor işte o zaman saçma sapan birçok soruya maruz kalıyordu. Neden teyzesiyle gitmediğini soran, seni sosyal hizmetler mi aldı diyen, sen şimdi okulun parasını nasıl ödeyeceksin diyen ve daha niceleri. Oğuzhan da çok yardımcı olamamıştı. Birini püskürtse diğeri geliyordu. Arada elini tutup "Boş ver onları" diyordu. Çıkış zili çaldığında şişmiş, her an patlayacak gergin bir balon gibiydi. Arabaya kadar Ela'nın konuşma çabalarına yanıt vermedi. Cüneyt kapıda onları bekliyordu. Daha karşıdan bile yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu anladı. Kapıyı açmasıyla Balın içeri girip oturdu. Kapıyı kapattıktan sonra Ela'ya döndü.

"Ne oldu?"

"Sorular... Biraz zorlamış"

"Bunu bekliyordum."

"Bu sessizlik iyi değil Cüneyt"

"Eve gidelim"

Cüneyt'in şu an üreteceği çözümler havada kalacağı için konuşmadı. Duruma göre hareket edecekti. Arabayı kullanırken sık sık dikiz aynasından kıza baktı. Başını dışarı çevirmiş sadece yola bakan Balın'ın aklından neler geçtiğini merak etti.

"Bugün nasıl geçti Balın?"

"İğrenç"

"Dersler mi sıkıcıydı?"

"Teneffüsler"

Sorun iyice netlik kazandı. Evde de gerekli olmadıkça konuşmayan kız erkenden yattı. Cüneyt ve Ela salonda baş başa kaldılar.

"Senin ilk günün nasıldı? Soramadım"

"Derslerle ilgili sorunum olmadı. Yeni olduğum için biraz yadırgadı çocuklar ama alışırlar"

"Sen iyi bir öğretmensin"

"Nereden biliyorsun? Sana hiç ders vermedim"

Cüneyt her konuşmalarında olduğu gibi direk kadının yüzüne bakıyordu.

"Farkında değilsin belki ama çok ders verdin. İngilizce değildi sadece"

"Bak sen... Neler yapmışım ben"

"Bazen bilerek yaptığını düşünüyorum"

"Dersi hak etmişsin demek ki. Sen ne yaptın bugün? Yeni bir haber var mı?"

"Ercüment Bey'in yanındaydık. Her yeri, herkesi didik didik aratıyor. Polisin dışında da araştırmalar sürüyor. İlla bir sonuç çıkacak"

"Yapan kişi tespit edildi demiştin"

"Evet ama esas yaptıran önemli çünkü bu tek başına olacak iş değil. Biri ya da birileri yönlendirmiş olmalı"

"Bulunur mu?"

"Umudumuz o yönde. Ercüment Bey bunu dostlarına bir borç bilmiş. Gece gündüz çalışıyor"

"Onun içinde çok zor olmalı"

Balın'ın çığlığı ile yerlerinden fırladılar. Cüneyt ikinci soluğunu kızın odasında aldı. Hızlıca odanın içinde gözlerini gezdirerek dış bir tehlike olmadığına emin oldu fakat karşısındaki görüntü içeride fırtınaların koptuğunu açıkça ortaya seriyordu. Balın yatağında oturmuş hıçkırarak ağlıyordu. Hemen yanına gidip yatağına oturduğunda Balın kurtarıcısı gelmişçesine boynuna sarıldı. Hıçkırıkları bedenini sarsıyor, gözlerinden akan yaşlar sağanak yağmur gibi iniyordu. Cüneyt saçlarını okşayarak biraz sakinleşmesini bekledi. Ela yatağın başucunda duran sürahiden bir bardak su doldurup Balın'a uzattı. Elleri öyle titriyordu ki çalkalanan su neredeyse yatağa dökülecekti. Cüneyt, Ela'nın elinden bardağı aldı. Balın sık soluklarının arasında anca bir yudum içebildi.

"Çok... Çok kalabalıktı. Etrafımı sardılar. Hiç susmuyorlardı. Uğultu gibi sesler sorular soruyor ve durmadan sıkıştırıyorlardı. Çok korktum abi, çok korktum. Nefes alamadım. Bağırmak istedim olmadı. Sonra... Sonra yer yarıldı. Düştüm..."

"Tamam, bir tanem geçti. Kötü bir rüyaydı sadece"

Balın yüzünü Cüneyt'in göğsüne saklamış ağlamaya devam ediyordu. Ela ile göz göze geldiler. Kadının endişesi her mimiğine yansımıştı. Uzanıp Ela'nın elini tutan Cüneyt hafifçe sıktı. Ela onun destek olmaya çalıştığını anlıyordu. Gözlerini kapatıp açtı. Sözsüz anlaşmayı öğreniyorlardı.

Balın, Cüneyt'in yakasını sıkıca tutuyordu. "Gitme" dedi yalvarırcasına.

"Buradayım kızım, yanındayım"

Balın'ı yatağına yatırıp yanına uzandı. Balın, abisinin göğsüne iyice sokuldu. Cüneyt bir kartal gibi kanatlarının arasına aldı onu. Saçlarını öpüp sevdi. Ela yorganı ikisinin üzerine örterek sessizce çıktı odadan.

Gece boyunca Cüneyt'in gözüne bir damla uyku düşmedi. Balın arada ağlıyordu. İçini dökerken kalplerini kanatan cümleler kuruyordu fakat ilk defa böylesine sarsıcı, büyük bir patlama yaşamışlardı. Ailesi öldüğü gün yanlarında olan doktor arada onu görmek istediğini söylemişti. Buna ihtiyacı olduğunu bilse de kararı Balın'a bırakmıştı. Bir ikna konuşması yapmanın zamanı gelmişti.

Saat sabah altıyı geçerken mutfaktan tıkırtılar geldi. Tüm gece başını okşadığı kız masumca uyuyordu. O rüyadan sonra uyanmamış, derin bir uykuya dalmış olması iyiydi. Dikkatle yataktan kalktı. Bedenini esnetip odadan çıktı. Ela çayı demliyordu. Dalgındı, elleri işliyordu ama aklı başka yerlerdeydi.

"Ela"

"Cüneyt... Ses mi yaptım?"

"Yok, hiç uyumadım. Galiba sende uyumamışsın"

Uykusuzluktan kızaran gözleri kendini ele vermişti. Başını sallayarak onayladı. Yanına gidip çenesini tutarak kendisine bakmasını sağladı.

"Öğretmenim gözler fena durumda"

"Senin ki farklı sanki. Ne yapmayı düşünüyorsun?"

"Onu doktora götürmeliyiz. Bu bizim üstesinden gelebileceğimiz bir durum değil. Belki yanlış yapıyoruz. Uzman biri bize de yol gösterir"

Ela derin bir nefes aldı. İçi o kadar daralmıştı ki aldığı nefeslerle açmaya çalışıyor fakat başarılı olmuyordu.

"Ela... Beraber bir yola çıktık ve her ne olursa olsun devam edeceğiz. Sen düştüğünde ben elini tutacağım, ben düştüğümde de sen. Anlaştık mı?"

Ela dudaklarını kabartarak "Tamam" dedi. O da biliyordu ama duymaya ihtiyacı vardı. Cüneyt'in sözleri tam zamanında ilaç gibi geldi. Cüneyt karşısında kabartılmış dudaklara baka kaldı. Bir derin nefese de onun ihtiyacı vardı ama o ne olacaksa olsun diyerek kadını omuzlarından tutup kendine çekti ve sarıldı. Olumsuz bir tepki geleceğini sanırken ince kollar tarafından sarıldı. Ela yanağını göğsüne yasladı. Evdeki kadınlar sevmişti bu geniş göğsü.

"Günaydın, bende aranıza katılabilir miyim?"

Ela, Cüneyt'in kollarından çıkıp Balın'a sarıldı. Balın bir kolunu açıp Cüneyt'i de yanına çekti. Mutfağın içi bir anda huzur, mutluluk, güven gibi olumlu birçok duyguyla doldu.

"Hadi kahvaltı yapalım sonra hazırlanalım"

"Nereye?"

"Okula"

"Bugün gitmek istemezsin sanıyordum"

"Bir avuç geri zekâlının lafıyla derslerimden olamam öğretmenim. Kıt akıllarına gelen tüm soruları sormuşlardır zaten"

Ela şaşkınca bakarken Cüneyt'in bir kaşı havalandı ve dudağının bir yanı yukarı kıvrıldı. Balın güçlü bir karakterdi. Bu yaşta bu kadar sağlam durmayı başarabiliyorsa ilerisi oldukça berraktı. Kahvaltı masası hazırlandı. Cüneyt çayından bir yudum alarak ufak tabağına geri koydu.

"Balın... İyisin daha da iyi olacaksın bunu görebiliyorum ama arada şu doktora gitmeye ne dersin abicim? Yardımı olur."

Balın ağzındaki lokma bitene kadar düşündü. Önce Cüneyt'in elini tuttu sonra Ela'nın elini tuttu. İkisinin elini masanın ortasında hava birleştirip parmaklarını birbirine kenetledi. Kendi elini de onların kenetli ellerinin üzerine yerleştirdi.

"Siz böyle birlikte iyi bir takım oldunuz. Yanınızda olduğum için çok şanslıyım. Sizin düşünceleriniz benim için değerli. Eğer doktora gitmem gerektiğini söylüyorsanız bende giderim"

"Sen bize şans oldun can kız"

Ela'nın elleri önce ısındı ardından da terlemeye başladı. Cüneyt'in uzun kemikli parmakları arasında duran eli yüzünden neredeyse bayılacaktı. Ayıramıyordu da, öylece kala kaldı. Cüneyt'in gizlediği kaçak tebessümü de yakalamıştı. "Elimi verin de kahvaltımı bitireyim" diyerek kurtulabildi.

"Yalnız abimin eli ne kadar büyük dimi öğretmenim?"

"Hıı..."

"Daha önce hiç tutmuş muydun?"

"Neden tutayım abinin elini Balın ya?"

Sabahın yedisinde de sıkıştırılmamalıydı. Zaten tüm gece uykusuz kalmış ardından bir sarılma bir el ele tutuşma derken sakinleşmeye çalışan ruhu iyice çalkalanmıştı. Balın da son tuzu ekiyordu.

"Ben bulsam böyle heykel gibi adam, tutarım yani"

"Balın!"

Amacına ulaşan Balın sırıtarak kahvaltısına devam etti. Cüneyt kendini soyutlamış ne konuşmalara katılmış ne de yorum yapmıştı. O tabağındakilerle ilgilenmenin şu an için daha güvenli olduğunu düşünüyordu.

**

Ercüment ofisinde bilgisayarına kilitlenmiş olarak çalışıyordu. Her gün önüne düşen verileri itinayla analiz ediyordu. Ufacık bir ipucunu bile kaçırmamak için tüm duyularını bu işe odaklamıştı. Duru ise sehpaya koyduğu bilgisayarının başındaydı. Siyaset bilimi okumuş, milletvekili yardımcısı olmuş şimdi de dedektiflik kariyeri yapıyordu adeta. Önüne gelen isimlerin hayatını delik deşik etmişti.

"Ercüment Bey..."

"Efendim Duru"

"Size hamamcılar odası plaket vermeli"

Ercüment gözlerini ekrandan çekip Duru'ya baktı. Bu kız ne saçmalıyordu acaba? Merakı da uyanmıştı. Duru işaret parmağını ekranın üstünden altına doğru kaydırırken diğer elinin parmaklarıyla hesap yapıyordu.

"O nedenmiş?"

"Ben hayatımda bu kadar düzenli hamama giden görmedim"

"Sen benim ekstremi mi inceliyorsun?"

"Önüme düştü"

"Onu kapat başka şeyler düşür Duru. Ayrıca hamam sağlıklıdır"

"Vekilliğin tanımında halkla iç içe olmak var ama burası hamam olmamalı"

Duru kıkırdamaya başlayınca başını ekrandan yana kaydıran Ercüment de güldü.

"Sen yorulmuşsun kaytaracak yer arıyorsun belli. Söyle de kahve getirsinler. Ben de biraz mola vermiş olurum"

Sabahtan beri oturduğu koltuk bedenine yapışıp, bir uzvu olmadan kalktı. O kadar uzun saatler aynı pozisyonda oturunca bacakları uyuşmuş, beli ağrımıştı. Ayağındaki ufak topuklular yüzünden yalpalayarak kapıya gitti. Ercüment ardından haline gülmeye başladı. Zehir gibi bir kızdı, onu anlıyordu, çok çalışkandı ama arada arıza verebiliyordu. Bunu da en güzel az önce olduğu gibi alakasız konular ortaya atarak yapıyordu.

Kahve molası ardından çalışmaya devam ettiler. Bazen odaklanılan konudan uzaklaşıp mola vermek gözden kaçan ayrıntıları yakalamada kolaylık sağlıyordu. Ercüment'e de şu an bu oldu. Gözlerini kısarak dikkatini daha çok verdi. "Duru" dediği anda ses tonundan kız bir şey olduğunu anladı.

"Kadının babası bir sene önce ameliyat olmuş. Özel bir hastanede ve oldukça yüksek bir fiyatla"

"Yani"

"Çok para... Nereden buldular bu parayı?"

"Kredi çekmişlerdir"

"Hayır"

"Yastık altında vardı belki ya da eş dosttan borç almışlardır"

"Hayır" dedikten sonra telefonu eline alıp ezbere bildiği numarayı tuşladı.

"Araştırmayı iki sene geriye kadar uzatıyoruz. Tüm telefon görüşmeleri, banka kayıtları, her şey..."

Duru yanına gelip Ercüment'in ekranına baktı. Gördüğü rakam dudak uçuklatıcıydı.

"Buradan bir şey çıkacak mı?"

"Buradan değil ama bu sonun başlangıcı olacak. Göreceksin"

Duru usulca başını sallayıp gözlerini tekrar ekrana çevirdi. Ercüment iyi bir iz sürücüydü. Duru onun öngörülerine her zaman güvenirdi. Ne var ki araştırmalar istedikleri kadar hızlı gitmiyordu.

Continue Reading

You'll Also Like

3.5M 129K 71
Berdel'e kurban gitmiştim. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir adamla evlendiriliyordum... "1 yıl, sadece 1 yıl sonra burdan herkesin seni bir ölü olarak...
31.8K 5.7K 41
Ortak kahkahalarımız vardı oysa bizim; aynı anda, ritimli...
Meneviş By ⠀ོ

Short Story

123K 7.9K 31
Kasabaya tanıdık bir yabancı geldi, bir menekşeyi hoyrat rüzgârıyla yeşerdiği kayalıktan söküp yolunun üzerine düşürdü. İlk yayım 11Haziran2021 Bitiş...
3.6K 880 19
ASİL KAN Hikayesinin devamı niteliğindedir. Kraliçe Katren krallıklar içinde uzun zaman sonra çoklu doğum yapan ilk kraliçeydi. ancak doğumda bebekl...