ASTERYA

By acikyarada

52.8K 1K 1.5K

❝Sana istediğin her şeyi veririm, Asterya. Ama seni veremem.❞ DİZİLİM SERİSİ. More

ASTERYA
1. ŞEYTAN VE DÖRT BÜYÜK GÜNAH

2. PERSUS SAPAĞI

4.9K 254 636
By acikyarada



ASTERYA




❝Şeytanlar, asla uyumaz.❞


𓃭


Bad Things, Cults


2. PERSUS SAPAĞI

Kaybetmek.

Vücudumu ele geçiren, boğazıma yumru gibi oturan dokuz harfti. İlk önce babamı kaybetmiştim, gitmişti. Vazgeçmişti bizden, benden. Bu yüzden kalana daha zordur işte. Giden gitmişti, kalan ise.. Sadece kalmıştır.

O günden beri, babasının minik kızı değil, Asterya'yım.

Annem, anımsarım bazen hasta olmadan önce yaptığı salçalı makarnaları. Bayılırdım, kokusuna, tadına. Ama en çokta annem yaptığı için severdim. Sırrı ise içine salçadan çok sevgi koymaktı. Sevgi koyuyorum anne, çokça koyuyorum ama güzel olmuyor. Seninkiler kadar güzel olmuyor anne. Bilmiyorum, belki de sorun makarnada değil bendedir. Ben yanlışımdır. Hatalıyımdır.

Belki de.

Bazı zamanlar, kendini ait hissetmediğin vakitler olur; dizginleyemediğin düşünceler, gece yarısı seni ele geçiren düşünceler, uyutmayan duygular. Ama hepsinin kontrolünü ellerin arasına alman gerekir. Böylece hiçbir şey düzeninden çıkmaz. Yerli yerinde, rayında devam eder.

Şeytan, tanrı kılığına bürünmüş bir varlıktı. Peki onu ilahlaştıran ateşi miydi, yoksa arkadasında sakladığı intikam duygusu muydu? Eğer, şeytanın arkasında durduğu intikam dolu kapıları açarsanız, sizi üşüten ateşle karşılaşırdınız.

Bak Asterya, diyorum kendi kendime; bastır yarana bandı, bitmesin içindeki intikam ateşin. Harlansın gün geçtikçe, yükselsin alevlerin. Korkma. Kimseye eğme başını. Bir daire çiz ortaya, hapset kendini o noktaya. Ve sana yapılanları sakın unutma. Daima hatırla. Acılarını taze tut, unutma. Hatırladıkça harlansın alevin. İntikam ateşin büyüsün.

Derince nefes alırken her zamanki gibi düşüncelerimle dolup taşıyordu zihnim. Bu sırada elimdeki içki bardağını kaç defa sarı bezle sildiğimi farketmemiştim bile.

"Yeter ulan, canını çıkardın bardağın." Cengiz elimdeki bardağı çekip alırken gözlerim onu buldu.

"Dalmışım."

"Anladık onu, Asterya Hanım. İşe odaklan. Bugün patronlar geziyor her yeri. Bir dalarlar sana, görürsün dalmışımı." dedi bilmiş bilmiş, gözlerimi devirirken başka bir bardak aldım elime. Bana kimse bir şey yapamazdı. Derince nefes alırken gözlerim etrafı kontrol etti. Gitmemiz gereken bir masa yoktu. Şu anlık.

Derin bir nefes alarak ve ilgisiz tavrıma devam ederek "Eee?" diye mırıldandım. "Şimdi ne olacak bu Damon denilen herife? Baya ünlendi burada. İyi konuşuluyor."

"Valla dehşet konuşuluyor herif," dedi alaycı bir sesle. Sonra gözlerinin beni bulduğunu hissettim, ona döndüm. "Etkilenmedim değil."

Hafifçe kaşlarımı çattım. Etkilendim mi?

Kaşlarım havalandı "Şaka?"

Sırıttı kocaman. "Üzgünüm canım, tamam sende fena değilsin ama benim yönelimim farklı. Damonseksüelim kızım ben." Dayanamayıp gülecekken gülümsemem dudaklarımda asılı kaldı. Kapının önünden bir adam ilerliyordu buraya doğru. Ki, eğer gözlerim beni yanıltmıyorsa bu adamı çok iyi tanıyordum. Damon T.

İyi insanda iyi lafın üstüne gelir, bizde tam barmen arkadaşımın nasıl sana takıntılı olduğunu konuşuyorduk. Sende katılmak ister misin?

Üzerinde siyah deri bir ceket vardı. Geri kalan her şeyi dahil o da siyahtı. Şu an ondaki siyahtan farklı tek şey beyaz teniydi. Gözleri bile siyahtı adamın. Ürkütücü oluyordu, tüyleriniz ürperiyordu resmen. "Allah'ım! Sen ne büyüksün! Başka bir şey isteseymişim.. 7. Masa bende güzellik." Diyerek çıkmak için yöneldi. Önlüğünün ipinden tutarak onu geriye çektim. "Rüyanda görürsün. Bardakları temizlemeye devam." Elimle alnına vurdum, fırladım masalara doğru. 7. Masaya oturmuştu, izin veremezdim onunla yakınlaşma şansını Cengiz'in almasına. Cengiz'in yüz ifadesine bakmak için başımı çevirdim. Sırıttım.

Araştırmıştım. Bilgisiz ona yaklaşmaya çalışacak kadar aptal değildim. Bugüne dek bir kere sevgilisi olmuştu. Fazla fotoğrafı yoktu, İnstagram hesabında ise yalnızca siyah-beyaz postlar ve storyler vardı. Aktif olarak kullanmıyordu da üstelik. Yüzüme hafifçe bir gülümseme yerleştirirken masasına geldim.

"Ne alırsınız?" diye sordum, gözlerim onu bulurken. Vuslat, umursamazca telefonundan bir şeyler yapıyordu. Hemen cevap vermedi.

Piç herif.

Dişlerimi sıkarken ne kadar süre bekledik, bekledim bilmiyordum. Kıl bir herifti. "Ne önerirsin?" Elindeki saate bakarak konuştu.

"Sen ne istersin?" dedim inatlaşarak. Biliyordum, suyuna gitmeliydim. Ama elimde değildi. Gülümsemeye çalışarak başımı hafif yana doğru düşürdüm. Ardından gözleri beni buldu. Zift hareleri. Karanlık düşünceleri. Ve zihni. Üşüdüm. O an göğüsüme karlar hücum etti.

"Sert bir şeyler," dedi kalın ve soğuk sesiyle. Zifiri gözleri gözlerimeydi. Gözlerim bir süre gözlerinde duraksadı, sonra utanmış gibi yaparak kaçırdım gözlerimi. "Chivas Regal var, denemişsinizdir zaten. Rahatlatır sizi efendim. Ağır bir içkidir."

"Güzel," diye mırıldandı. "Bana zihnimdekileri unutturacak bir şey olursa iyi olur, sarışın."

Bok iç.

"Hemen getiriyorum içkinizi." dediğimde gözleri telefonunu yeniden buldu. Tezgaha geri döndüğümde adamın içkisini hazırladım. Cengiz'in kötü bakışlarına maruz kalmıştım. Ciddi ciddi etkilenmişti adamdan. Tezgahın arkasından yeniden çıkıp masasına geldim, içkisini önüne bıraktım. O sırada gözlerim telefonuna kaydı, birisiyle mesajlaşıyordu. Fazla okuyamasamda anladığım kadarıyla birisiyle arka çıkışta buluşacaktı. Boğazımı temizledim, geri çekilirken göz göze geldik. "Bir isteğiniz var mı?" dedim sesimi yumuşatarak. Nolur anlamamış ol, nolur.

Süzdü beni umursamaz bir şekilde. Önüne döndü. "Cık, gidebilirsin." dedi metalik sesiyle. Başımı sallayıp uzaklaştım. Bir şekilde o ayaklandığı an, peşinden çıkmam gerekiyordu. Etrafta yöneticiler cirit atıyordu, işim biraz zor olacaktı. Ama imkansız değildi. Hemen kendime gelip, toparlanmaya çalıştım. Derince nefes aldım, birkaç siparişle daha ilgilendikten sonra ellerimi önüme doğru sildim. Cengiz'e baktım. Boğazımı temizledim, işe yeniden odaklandım. Ama gözlerim sürekli Vuslat'ın üzerindeydi. İçimden bir ses bütün cevaplarımın onun üzerinden geçtiğini hissediyordu.

Öyleydi de.

Aradan biraz zaman geçince adamın ayaklandığını farkettim. İşte başlıyorduk. Saçımı hızla bir atkuyruğu yaptım, Cengiz'e döndüm. "Sigara molası. İdare et beni." Mırıldandım, bar bölümünden çıkan Vuslat'ın peşinden gittim sessizce. Arka çıkışa gitmenin iki yolu vardı. Biri normal bir yolken diğeri yalnızca personellerin kullanabileceği bir bölümdü. Adımları hızlandırdım, sol tarafa doğru ilerledim o düz ilerlerken. Arka çıkışa doğru hızla yürürken arkamda birisinin beni takip ediyor hissiyatına kapıldığım için iki dakikada bir arkama bakıyordum.

Mavisel'deyseniz eğer sırtınızda bile gözleriniz olmalıydı. Tetikte olmalıydınız. Bu bir hayatta kalan tavsiyesiydi. Ses soluk olmadığı için arka çıkışın kapısını açtım. Görünürde kimse yoktu. Alt dudağımı dişledim, büyük bir çöp kutusu vardı. Genelde içi içki şişeleriyle dolu olurdu. Saklanmak için iyi bir yer olabilirdi. Adımlarımı hızlandırarak çöp kutusununun arkasına geçtim. Hafifçe çöktüm.

Derince nefes aldım. Ben çöpün arkasına varıp saklandığımda kulaklarımı adım sesleri doldu. Birisi ıslık çalıyor, yavaşça yakınlaşıyordu buraya doğru. Yüksek olasılıkla o mesajdaki kişiydi. Başımı hafifçe dışarıya çıkarak gelen kişinin suratına bakmaya çalıştım, ışık arka tarafından geldiği için onun yüzüne karanlık çarpıyordu. Tek anlayabildiğim saçlarının üçe vurulmuş olduğuydu.

Elinde tuttuğu telefonu döndürüyordu, diğer elindeyse sigarası vardı. Telefonu açarken sigarayı içine çekti, bir süre karşısındaki kişiyi dinledi. "Geldim ben," dedi, yine biraz dinledi telefondaki kişiyi. Vuslat Akkor muydu konuştuğu kişi? Acaba? "Peşine falan sakın kız takayım deme amına koyayım." Dedi muzip bir çocuk gibi. "Bekliyorum." Telefonu kapattı. Sigarasını son kez içine çekti, yere atarak ayağıyla ezdi.

Nefesimi tuttum. Alevin tutuşturduğu sigara ateşi akşamın karanlığında sönüverdi. Boğazımı temizledim, pekâla. Bir süre sonra kapının açılma sesiyle beraber Vuslat'ın geldiğini anladım.

"Eee," diye homurdandı yabancı adam, "Geldim. Ne isteyeceksin? Çektin mi şu Ivan denen lavuğun dikkatini?"

"Herifin ilgisini çekmek çocuk oyuncağı, inan bana." dedi derince nefes alırken. "Sadece Tekin piçi zeki çıktı amına koyayım. Soyunu sopunu siktiğimin piçi..." Ofladı Vuslat. Demek Tekin denen herif açık açık ondan şüphelendiğini belli ediyordu.

"Şu büyük Serter'e anlatmasın seni? Neydi ismi?" Düşündü biraz. "Milan mı ne..."

"Marvin Kurşun" mırıldandı. Kimdi bu herif? İsimler karışmıştı resmen zihnimde. "Cık, o kadar göt yok onda. Söylemez. İçlerine sessiz sedasız sızıp dosyalara erişmemiz lazım. Persus'dan bir hamle bekliyor herkes."

Diğer adam yalandan öksürdü. "Tabii, Persus'un kurucusu ve aynı zamanda lideri olmak kolay değil. Taşşaklardan yürüyemiyorsun Akkor." dedi cıvık bir sesle.

Siktir. Siktir. Siktir.

Kocaman bir hassiktir.

Persus'un kurusucucu mu? Damon T. mi? Yok artık. Şaka yapıyorsun.

Dudaklarım şaşkınca aralanırken öylece kalakaldım. Elim şaşkınlıktan aralanan dudaklarımı kapatmıştı. Gözlerimi kırpıştırdım. Bir an bile o herifin bu gizli örgütlere bağlı olduğunu düşünmemiştim, ama Asi kişilerin başı olacağı asla aklıma gelmemişti. Yani, Mavisel'in her taşın altına bakarak aradıkları adam, aynı zamanda Mavisel'in içinde rahat rahat gezip dolaşıyordu. Hala içimdeki şaşkınlığı atamamıştım. Bu kadar yaklaşmıştı, birde Ivan denen herif, başa Vuslat'ı koyacaklarını söylemişti.

Hah.

Kendime gelmeye çalışırken önüme döndüm. Bence yeterince bilgi öğrenmiştim, o adama gerçekten ihtiyacım vardı. Kapının önünde, bir süre dikildiler bir müddet. Ben sessizce ayrılmalarını beklerken bir ses kulaklarını doldurdu. Mesela, telefonumun arama müziği olabilir. Elini sikeyim, Deniz.

Hızla telefonu cebimden çıkarıp telefonu sessizce almaya çalıştım. Bir sessizlik olurken gözlerimi sımsıkı kapattım. Elimde tuttuğum telefonu sıkı sıkı kavramıştım. Bekledim öylece, bir süre boyunca kimseden bir ses çıkmayınca görmemiş olduklarını düşünerek gözlerimi aralamama kalmadan birisi kolumdan sertçe tutarak beni kaldırıp çekti. "Sen kimsin?" kolumu tutarak beni kendine doğru çekmesiyle "Bırak!" diye yükseldim ama tabii ki umrunda olmadı. Bacağının arasına tekme atmak için harekete geçtim ama kendi benden önce davranıp bacaklarını bana yaslayıp buna engel oldu. Bakışları oldukça keskindi ve dipsiz. Bir nefes kadar yakındı. Siyah, koyu renkteki gözlerini bir an olsun çekmedi gözlerimden. Alkış sesi kulaklarımı doldururken ikimizde aynı anda başımızı sağ tarafıma çevirdik. O adam ikimizide alkışlıyordu şimdi yüzü daha netti işte. Saçları üçe vurulmuştu, kalın ama kavisli kaşları vardı, kaşının tekinde çizik vardı. Kirpikleri uzun ve gür olan bir adamdı. Yeşil gözleri vardı. İtiraf etmek gerekirse yakışıklıydı. Gerçekten yakışıklıydı.

"Bu anı bölüyorum ama etkilendim, şu ajanlı filmlerdeki çiftlerin yan çar hali gibisiniz. Ayakta alkışladım." Kaşlarım garip bir şekilde havalandı. "Ben Ezhel bu arada. Ezhel Katrantar." Kendini hemen tanıtırken Vuslat'ın kolumu daha da sıkmasıyla yüzümü buruşturarak ona döndüm.

"Bırak be!"

"Ne arıyorsun burada?"

Kaşları çatıktı. Böyle soğuk ve korkunç görünüyordu ki. Bir an, canımı almaya gelen ölüm meleği bile sanabilirdim onu. Sessiz kalırken bacaklarının baskını arttırdı. Karanlıktı. Gözleri karanlıktan daha da karanlıktı. Bir şeytanı andırıyordu, gerçekten de.

"Sende garip bir şeyler olduğunu biliyordum, söyle bana. Kime çalışıyorsun!?"

"Kimseye çalıştığım falan yok! Bırak kolumu!"

"Söyle dedim!" diye hırıldadı. Gözlerim belki bana yardım eder umuduyla Ezhel denen herife kaydığında bizi film izliyormuş gibi izlediğini farkedince gözlerimi devirdim.

"Sen... Mavisel'den falan değilsin." zorlukla konuştum. Gözlerimi kapatan kişi ben oldum. Çünkü fena baskı uyguluyordu, canım yanıyordu. "Ajansın!" Vuslat'ın konuşmasını beklerken bizi Ezhel'in sesi böldü. "Bırak oğlum kadını, konuşsun işte." Omuzundan ittirdi Vuslat'ı. Kaşları çatık, bakışları sertti. Gözlerimi ondan çekerek Ezhel'e baktım.

"Adın ne?" diye sordu gayet sakin bir sesle.

"Neden bunu—"

"Adın ne dedik?" Aynı soruyu Vuslat sordu bu sefer. Daha sert ve daha metalik bir sesle. "Uzatma."
"Söylemeyeceğim," dedim kafamı kaldırarak. Vuslat bıkkınca mırıldandı, sol göğüsüme eğilerek orada yazan ismimi okudu. Her çalışanın ismini yazıyordu. "Asterya, demek ha?"

"Neden bizi dinledin?" diye konuştu sert bir sesle, "Kim var senin arkanda? Tekin Serter mi?" sesi tehditkârdı, tahammülü yoktu sanki artık. Boğazımı temizlerken ikisine baktım. Teninden yükselen alkol ve sigara kokusu çok yoğundu. Bunun bir yanında yüksek bir nane kokusu da hissediyordum. Kesinlikle Chivas Regal'i fazla kaçırmıştı.

"Kimse," dedim "Kimse yok. Gerçekten."

Parmak uçları birden çenemi kavradığında çenemi iyice havaya diktim. O siyah gözlerine korkusuzca baktım. Benim kaybedecek hiçbir şeyim yoktu. İş birliği istiyordum yalnızca. Yaşama amacım intikamdı. Çenemi kavrayarak beni kendine çekti. "Ve bende bunu yedim. Hadi dökül, sarışın. Ne istiyorsun?"

"İntikam," dedim. Nefesi bana o kadar yakındı ki, benimki de ona. Konuştuğumda nefesim ona çarpmıştı. "İntikam istiyorum. Burayı bitirmem gerekiyor. Senin gibi. Sizin gibi."

"Hm..." diye mırıldandı. "Öyle mi?"

"Evet."
Sertçe tuttuğu çenemi ve kolumu bırakırken kolumu sıvazladım. Koyu siyah gözleri üzerimde dolandı, bakışları çelikten, sesi metaldendi. Duyguları yoktu sanki. Karşımdaki adam, korkunçtu. Yutkundum. Gözleri yanımızda hala bizi izleyen Ezhel'e gitti. Göz göze geldiler ikiside, sanki gözleriyle bakışarak konuştular.

"Hızlı koşuyor musun sen?" dedi Vuslat.

Temkinli bakışları yüzümü süzüyordu şimdi. Gözleri iki de bir yanımızda aptal gibi dikilen Ezhel'i buluyordu. Kaşlarım çatıldı, gözlerim kısıldı. Bir şeyler oluyordu. Bir şeyler dönüyordu.

Geri geri ilerledim. Oradan hızla uzaklaşacakken bir el beni aniden kavradığında, çığlık atacak zamanı bile bulamamıştım. Kim olduğunu göremediğim adama vurmaya çalılırken, burnuma bastırılan bez parçasının yelkovanı bilimcimin on ikisine vurdu. Görüş alanım bulanıklaşırken ve giderek kararırken bütün vücudum hissizleimişti. Birinin kollarına yığılmadan önce gördüğüm son şey gözleriydi.

Dipsiz bir kuyu olan gözleri.



Kafamın içindeki sesler o kadar güçlüydü ki, susmuyorlardı. Kızgınlardı, acı çekiyorlardı.
Kabuslar pençelerini zihnime geçirmiş, düşüncelerimi deşiyordu. Bazen zihnimde saklanan düşünleceler beni korkutuyordu. Kapalı odalar arkasına sakladıklarım beni yıkmak için an kolluyorlardı.

Başımın altındaki yastığa daha da sarıldım, gözlerimi sıkıca yummaya çalıştım. Kirpiklerim sızlıyordu. Başımda felaket bir ağrı vardı ve giderek artıyordu. Midem bulanıyordu.

Beni rahat bırakmayan o ses kafamın içinde kendini gösteriyor yine. Susturmaya gücüm yetmiyordu. Kafamın içi şimdi bir harp meydanı, düşünceler birbirini katletiyor. Kulaklarımdan bir çığlık yankılanıyor, annemin ninnisi. Anne. Al bu sesleri benden. Hızla doğrulurken nefes nefeseydim, Göğüsüm hızla kalkıp inerken bir an oksijenin dudaklarımda sıkışacağını düşündüm. Elim boynuma gitti.

Geçti Aster, alışıksın sen kabuslu gecelere. Saat üç ve beşlere. Üstelik yatağın altındaki öcülere.

Nefes alışverişimi düzenlemeye çalışırken etrafa bakındım. Burası benim odam değildi. Ne olmuştu en son? Dün gece hatırladıklarım oldukça bulanıktı, hatırladıklarım ise cehennemin tavsiri gibiydi. Bacaklarımı yataktan sarkıtarak etrafa bakındım. Gözlerim hemen komidindeki mum ışığına daldı. Burası onun kaldığı yer olması muhtemeldi. Onu duyduğumu anlamıştı. Ama beni öldürmek varken neden buraya getirmişti? Ağzımdan Mavisel ile ilgili bilgiler mi almaya çalışacaktı yoksa? Boğazımı temizledim, korkulacak bir şey yoktu, çünkü kaybedecek bir şeyim yoktu. Ayaklandım. Uzun süredir yatıyor olmuş olacağımki gözümün karardığını hissettim yine de mumu altındaki tabaktan tutarak ilerledim. Etraf karanlıktı. Dışarıdan yağmur sesleri duyuluyordu, şimşekler çakıyor ve adım attığım parkeler gıcırdıyordu. Karanlıktı. Her yer karanlık.

Neredeydim ben?

Hayır, gerçek anlamda sormuyordum. Bunca zamandır çabaladığım şeyler neredeydi? Ve şu an başlangıçtan öteye kaç adım gidebilmiştim ki? Hiç.

Odadan çıktığımda ışıkları açmaya çalıştım, fakat bir şey olmadı. Elektrikler kesilmişti. İlerledim. Yutkundum. Hayır, kalbim ağzımda atıyordu. İlerkedim, sonrasında adımlarım yavaşladı, ardından duraksadı. Kapının önünde, merdivenlerin başında dikildim bir müddet. Bir ses duyduğumu hissettim, ensemde hissettim.

Buradaydı.

Yanımda.

Hemen arkamdaydı.

"Asterya Ramona, 23 yaşındasın, anne hayatta değil, baba yok, liseden mezun olduktan sonra okumayı bırakmışsın ve Mavisel'de barmaid olarak işe başlamışsın, ." dedi enseme yakın sıcak nefesini üfleyen sesi. Korkuyla arkamı dönüp geri çekilirken elimdeki mumla ona baktım. Beni araştırmıştı. Gözleri karanlıktan daha karanlık bakıyordu. Sesi çeliktendi. Aralık dudaklarla yüzünü izledim. Kesin hatları ve ölümcül bir uzunlukta çene kemiği vardı. Hafif kirli sakallara ve bembeyaz bir tene sahipti. "Beni..." dedim, boğazımda bir yumru takılı kalmıştı. Bu yüzden kaşlarımın çatılmasına engel olamadım. "Neden öldürmedin?"

Nefesimi tuttum. Mumun ışığı onun yüzüne çarpıyordu, yalnızca ikiniz aydınlanıyorduk kahrolası bu gecede. "Benden ne istiyorsun..?" diye sordum gerilerek.

"Benden bir şey isteyecek olan sensin. Yaşamın benim elimde." dediğinde şaşkın şaşkın ona baktım. " Aslında tam olarak öyle değildi, seni etkileyip bir şekilde bazı şeylerin cevaplarına kendin ulaşacaktım. Ama bir antlaşma öneriyorsan onada vardım Akkor. Emin ol yaşamak umurumda bile değil, bana istediklerimi açık bir sandıkta önüme koyuyorsun.

"Sen benden..." Ne isteyeceksin?

Gözlerim hala onun yüzündeydi. Onu dikkatle inceliyordum, elimde değildi. Gözlerim gözlerinde duraksadı. "Eğer yaşamak istiyorsan... Benim dediklerimi kulağını açarak dinlemeye hazır ol. Çünkü bu geceden sonra benim isteklerimden bir adım bile öteye gidemeyeceksin, sarışın."

İsteklerimden bir adım bile öteye gidemeyeceksin. Gidemeyeceksin. Ne isteyecek?

Güm.... Güm... Güm....

"Korkum yok, sen... Kimseden yok!" Gururlu kız rolleri. Gerçekten yoktu. "Beni serbest bırak, kimseye söylemeyeceğim hiçbir şey lütfen..." Sesimi çatallaştırarak konuşmuştum.

"Seninle asla birlik olmam," Dudakları yana kıvrıldı. "Asla Mavisel'e ihanet etmem!"

Sırıtarak bana baktı. O an, içindeki Asterya deli gibi kahkahalar atıyordu. Kartlarını kapalı oynayacaktın, hayatta kalmayı böyle öğrenmiştim. Sıradaki hamleni kimse bilmeyecekti. Kimse.

"Beni bu oyuna dahil edemeyeceksin.. Asla!" Biraz daha üzerine eğildi, nefesi yüzüme çarparken kalbimin hızlanmasına engel olamadım.

"Cık cık cık," Dudaklarını ıslatarak güldü. "Hala numara yapıyorsun. Ama aslında bana ihtiyacı olan sensin, intikam istiyorsun. Her şeyi biliyorum sarışın. Her şey..." Parmakları kafasına gitti. "Burada."

İntikam istiyordum.

Adil'i biliyordu.

Dişlerimi sıktım. Dişlerimi sıkmaktan çenem kasıldı. Bütün bedenim yorulmuştu ve her yerin ağrıyordu. Zihnim dahil. Açtım. İntikama açtım. Kardeşimin intikamını almak istiyordum, herkesten hesap sormak istiyordum. Daha çok küçüktü. Haketmiyordu... "Bırak..."

Gözlerini yüzümde gezdirdi.

"Seninle iyi anlaşacağımızı hissediyorum, Asterya. Çünkü birbirimizde eksik olan her şeye sahibiz. Sen bana cevaplarımı vereceksin, bende sana intikamını. Bu bir teklif değil, bu bir yol. Başka bir seçim şansın olmadığı."

Bir teklif değil, bir yol.

Kabul etmekten başka çarem de yok.

İntikam istiyordum. İntikama susamıştım, intikama açtım. Ve sonunda intikama çıkan her kapının önünde Vuslat Akkor vardı.

Gözlerine baktım. O da bana bakıyordu. Gözlerimi kapattım.

Gülüşü işittim.

"Ben kimseyle hareket etmem." Nefesinin soğukluğunu boynumda hissettim. "Kimseye güvenmem." Fısıldamama engel olamadım. Ürpermiştim.

"Yalancının mumu yatsıya kalmadan söner. Biz o yalancılarız. Ve mumu sadece beraber hayatta tutacağız." dedi.

Yavaşça gözlerimi araladım.

Onu ararken o beni bulmuştu.

Aranan kişi oydu.

"Benimle bir ladese girmek zorundasın, sarışın." Gözlerimiz birbirlerine saplanmıştı.

Derince nefes aldım.

"Kabul ediyorum," başımı salladım. "Kabul ediyorum, bitirelim Mavisel'in işini. Alınan bütün canların bedelini ödetelim. Herkesin, kimsesiz bütün çocukların intikamını alalım. Masum herkesin..."

Yüzünde kocaman bir sırıtış belirdi.

O gece yazıldık birbirimize.
Kırmızı bir kalemle hemde.

Continue Reading

You'll Also Like

81.8K 824 8
Its very, and imean VERY ✨spicy✨. Draco & George love triangle.😺 It was very fun to write this story, its something that happend to my friend whi...
702K 17.9K 51
Under major editing. #45 in romance on 15/12/18 It is one in a million chance that a small town girl collides with an extremely rich and handsome man...