GÖLGE KANI

Od yzrperest12

226K 19.9K 11.7K

Eleanor için kurt adam, vampir ve büyücülere inanmak kolaydı. Sonuçta o, anne ve babasının kurt adamlar ve va... Více

BÖLÜM 1: IŞIK
BÖLÜM 2: DELİLİK
BÖLÜM 3: MASUMLUĞUN RENGİ
BÖLÜM 4: SÖZLER
BÖLÜM 5: YARANIN YARASI
BÖLÜM 6: KIZ ÇOCUĞU
BÖLÜM 7: HIÇKIRIK
BÖLÜM 8: KATİL
BÖLÜM 9: YARATIK
BÖLÜM 10: SAF NEFRET
BÖLÜM 11: YANSIMALAR
BÖLÜM 12: ACIMASIZLIK
BÖLÜM 13: BİLİNMEZLİKLER
BÖLÜM 14: SATRANÇLAR ve OYUNLAR
BÖLÜM 15: AKIL OYUNLARI
BÖLÜM 16: MERCAN
BÖLÜM 17: GÜÇ
BÖLÜM 18: KARANLIĞIN GÖLGELERİ
BÖLÜM 19: BAKMAK ve GÖRMEK
BÖLÜM 20: SİYAH ve BEYAZ
BÖLÜM 21: KİBİR
BÖLÜM 22: BELALAR
BÖLÜM 23: BİR DAMLA
BÖLÜM 24: İMKÂNSIZLAR
BÖLÜM 25: KALP KALBE
BÖLÜM 26: KARŞILIK
BÖLÜM 27: GÜLÜMSEMELER
BÖLÜM 28: YABANCILAR ve YALANCILAR
BÖLÜM 29: AV
FİNAL: ZAAFLAR
S2-BÖLÜM 1: CANAVARLAR
S2- BÖLÜM 2: BAŞLANGIÇLAR
S2- BÖLÜM 3: ZAFERLERİN KARANLIĞI
S2- BÖLÜM 4: İPLER
S2- BÖLÜM 5: DÜŞÜŞLER ve KALKIŞLAR
S2- BÖLÜM 6: DÖNGÜ
S2- BÖLÜM 7: FERYAT
S2- BÖLÜM 8: GEÇMİŞİN KÜLLERİ
S2- BÖLÜM 9: PUSU
S2- BÖLÜM 10: TUTSAK
S2- BÖLÜM 11: İÇİNLER
S2- BÖLÜM 12: OLANLAR ve OLACAKLAR
S2- BÖLÜM 13: DELİLİĞİN OYUNLARI
S2- BÖLÜM 14: HESAPLAR
S2- BÖLÜM 15: YÜKLER
S2- BÖLÜM 17: KARTLAR
S2- BÖLÜM 18: RİSKLER
S2- BÖLÜM 19: DELİLİĞİN SINIRLARI
S2- BÖLÜM 20: UMUTLAR
S2- BÖLÜM 21: KAN GÖLETİ
S2- BÖLÜM 22: FIRTINANIN İZLERİ
S2- BÖLÜM 23: ÇARESİZLİK
S2- BÖLÜM 24: ŞÜPHELER
S2-BÖLÜM 25: İHTİYAÇLARIN YARALARI
S2- BÖLÜM 26: PARADOKS
S2- BÖLÜM 27: AÇIK KALAN YARALAR
S2- BÖLÜM 28: ÇIĞLIKLAR

S2- BÖLÜM 16: KİRLİ RUHLAR

1.8K 218 190
Od yzrperest12


Heelllooooooooo!!

Nasılsınız bakemmm???

Gününüz nasıl geçiyooorrr??

Ummmarımm güzel mi gizle bir gün geçiriyorsunuzduuurr!!!!!!

Minnoşlarımızı aydınlatsak mıı???

İyi okumalar dilerimmmm!

🌜🌚🌛
 
"Çalınan gülüşler vardı, parlaklığı yitirilen göz vardı, kana dolanan eller vardı. Ve dahası kirlenen ruhlar vardı. "

🌜🌚🌛

  Huzur neydi tam olarak? Bu sorunun cevabını verebilen birine daha rast gelmemiştim. Bunu belki benim asosyal olmama da bağlayabilirdik ama gerçekten huzuru ölmeden kaç kişi tadıyordu?

Hayatım boyunca sürekli bir mücadelem vardı. Sürekli bir savaş döngüsü içindeydim. Tüm bu döngüye girmeden önce normal hayatlar içinde anormal bir hayatım vardı. O zaman o insanların arasında kendime güçlüyüm diyebiliyordum. Çünkü kendimi korumayı biliyordum ama şu an... Mesele güç olunca aklıma sadece dövüş veya fantastik güçler gelmiyordu. Aklıma kontrol geliyordu. Kontrol sizdeyse bir şeyleri başarırdınız. Bay Canavar çok güçlü değildi belki ama kontrol ondaydı. Diğer Temsilciler için de aynı şeyi söyleyebilirdim. Sahi tek suç Bay Canavar'da mıydı? Diğerleri? Onlar kötü değil miydi?

Kontollü müydüm? Hayır. Kontrol bende değildi. Ama öğreniyordum, öğrenmek zorundaydım. Dik durmak değildi mesele, mesele eğilseniz de düşseniz de yeniden karşı koyabilmekti. Dik veya değil, tekrardan ayağa kalkmak, kırık bir şekilde durmaktı mesele. Her zaman dik kalamazdık ki. Bazen kötü de olmak gerekiyordu. Kötü olmadan iyiden haberimiz olmazdı.

Marcus'un sinir krizini Danny anlatmıştı ve kendimi kötü hissediyordum. Ama bir inancım vardı, bir yolum vardı ve bu yolda kötü de hissedecektim, düşecektim de. Ama yine ayağa kalkacak, yine gülecektim. Eğer şartlar bunu gerektiriyorsa yapardım, en iyisiyle.

Başım ağrıyordu. Boğazım tahriş olmuştu ve aynı zamanda üzerimde yoğun bir halsizlik vardı. Bunun nedeni kurt boğan ve mine çiçeğiydi.

Kural 1: Zarar verilen her şeyi koza çevir.

Zaaf diye bir şey yoktu. Algılar vardı. Beni düşüren şey beni daha güçlü yapabilirdi. Bay Canavar bunu atlıyordu işte. Caleb'ı benim zaafın olarak görüyordu ama ben onun için baş kaldırıyordum. Zaaf dediği şey beni daha güçlü kılıyordu. Beni Marcus'un zaafı olarak görüyordu ama Marcus benim için ona baş kaldıracaktı. O, bizim güç aldığımız şeylere zaaf diyordu ama asıl gücün kalpten geldiğinden bir haberdi.

Aynadaki dudağım dudağımın kıvrılması ile aynı anda kıvrıldı. Bazen sadece aynaya bakmaya ihtiyacım oluyordu. Yüzüme değil, ruhuma. Kendime bakmak istiyordum. Kendimle tartışmak, kendime hatırlatmam gerekiyordu. Ela gözlerimin ardındaki kişinin hâlâ Eleanor olduğunu görmeliydim. Ben oradaydım, ben gelişiyordum ama ben değişmemeliydim. Sahi ruhum değişmeyi kaldırabilir miydi?

Yüzümde bir gülümseme yoktu. Gülmek her zaman ruhuma bir ferahlık saçmıştı. Bana ne olursa olsun günün sonunda gülebileceğimi hatırlatıyordu. Karanlığın sadece kötülüklerle değil iyiliklere de gelebileceğini hatırlatıyordu. Göğsüm şiddetle inip kalktı. Geçirdiğim tüm kötü her şey göğsümde birikmişti sanki ve ben her nefes alışımda onlara karşı direniyorum sanki. Çok kötü günler geçirdiğimi biliyordum. Ama şunu da iyi biliyordum ki, kötü olan her şeyin sonunda bir iyilik de gelirdi. Bu günler de geçecekti. Hep geçerdi.

Önemli olan benim bu kötülüklere karşı direnmemdi.

Gözlerimin önüne Marcus'un titreyen yüzü geliyordu. Karanlığın salındığı ve çaresizliğin köklerini yaydığı gözleri geliyordu. Ona öyle bakmak istememiştim, ona o sözleri söylemek istememiştim ama iyi şeyler için kötü şeylerin de olması gerekiyordu. Eğer işin ucunda biz birbirimize gülerek bakacaksak ağlamaya razıydım.

Dün ben gittikten sonra olanları Danny bana bildirmişti. Marcus esmişti, ama bu güçsüz bir esişti. Herkesin dilinde Marcus'un öfkesi ve babasına baş kaldırışı vardı belki ama ondan daha çok Marcus'u neyin durdurduğu merak konusuydu. Marcus'un bana karşı olan hisleri elbette yayılmıştı. Benim ona karşı olan hislerim de aynı doğrultuda yayılmıştı. Marcus elbette durdurulacaktı, eğer her şey Marcus'un babasına saldırmasıyla bitecek olsaydı daha kolay olurdu tabii ama o Lionel Russel'dı. Ve dahası burada onu desteklemeyen kadar destekleyen de vardı. Mesele sadece Lionel Russel da değildi. Meclis o yokken de vardı. O yok olduğunda olacaktı. Mesele Meclis'ti. Meclis neden kurulmuştu?

Asıl soru buydu. Her şey bu doğrultuda yer alıyordu.

Gözlerimi kapadım. Gözlerimin ardındaki karanlıkla bakıştık. Gözlerim kapalıydı ve ben kendimi içimdeki karanlığa teslim etmiştim. Ve hep kötü şeyler yoktu. Karanlık içinde iyi şeyleri de saklayabilirdi değil mi? Marcus gibi.

Tüm her şey bittiğinde bu sefer ben onu yanağından öpecektim, tam çizgi hâlinde olan gamzelerinden. Tam göz çizgisinden.

Dudaklarıma sonunda bir gülümseme yayıldı. Çok şaşıracaktı. Belki çokça da kızacaktı ama işin sonunda birbirimize gülümseyerek bakabilecektik. Bu düşünce ile yüzüme daha geniş bir gülümseme yayıldı.

Dünya çok mükemmel değil ama o kadar da kötü değil.

Aklıma doluşan Alev Benjamins'in İf We Have Each Other şarkısı ile gülümsemem daha da genişledi. Kapının tıklatılması ile hızla banyodan çıktım. "Gir." dedim meraklı bir ses tonuyla. Kapının aralanması ile görüş açıma ilk önce açık kahverengi saçlar ve ardından bir çift soluk mavi göz girdi. Kaşları havalandı. "İçimden bir ses rahatsız ettiğimi söylüyor."

"İçindeki sesin doğru söyleyesi tutmuş." dedim gülerek. İçeri tamamen girip kapıyı kapadıktan sonra elini kalbine koydu.

"Bir an seni rahatsız etmedim sandım." Başını iki yana salladı. "Bir korkmadım değil."

"Vay canına!" dedim abartılı bir ifade ile. Elimi ağzıma götürüp, "Senin bir şeyleri düşünecek beynin mi vardı tam olarak?" dedim. Dudaklarını birbirine bastırdı.

"Senden hâllice, Prenses."

"Zekâm tartışmaya açık değil."

Dudak büktü. "Olsaydı şu an karşımda olmazdın herhâlde." Başını iki yana salladı. "Bunu en başından anlamıştım zaten."

"Anlaman..." dedim dudak bükerek onun gibi. "O da bir gelişme. Ama yine de bana laf sokacak kadar ilerlememişsin daha Dandikler Dandiği Danny."

"Seni bu cümlelerin kurtarmayacak ama." dedi gözlerini kısarak. "Hazır olduğunu vaysayarsak iyisin demek herhalde bu." İfadesi ciddileşmişti.

"İyi olmamak gibi bir şıkkım dahi olsaydı Danny, ben sırf yüzümün düşmesini bekleyenlerin inadına iyi olurdum." Göğsüm yeniden şişti. Bir kez daha meydan okudum tüm sorunlarıma. "Ama yakında iyi görünmeyi planlıyor değilim." Kaşları anında çatıldı.

"O ne demek?"

"Dikkatler çok üstüme çekildi. Maddy ve Liona üst üste geldi. Gaza basacağım derken tozunu gösterdim. Benden şüphelenenler var. Bunu kesmekle yükümlüyüm."

Ağzı açıldı. "Bizi duyan..."

"Kimse yok." diye yanıtladım onu. "Başka şeyler duyuluyor. Büyüyü bir saat önce koydum. Dikkat çekmemesi için önceden yapılması gerekiyor." Kaşları havalandı.

"Kendini gerçekten çok geliştirmişsin."

"Daha yeteri kadar değil. Ki geliştirsem de tek tabanca olarak sadece demir parçası olurum. Benim kurşunlara ihtiyacım var."

"Hanry gibi." Duraksadı. "Benim gibi." Başımla onu onayladım.

"O zamana kadar tek bir toz taneciğim dahi kimsenin gözüne kaçmamalı. Mesele sadece Lionel Russel'ı aşalı çok oldu."

"Bunu fark etmen güzel. Ne istiyorsun benden?"

Yüzüme geniş bir gülümseme yayıldı. "Ben sahaydayken zihnime saldıracaksın." Gözleri ardına kadar açıldı.

"O niye?"

"Dedim ya." dedim başımla kendimi onaylayarak.

Kaşları havalandı. "Hadi ya! Bana ne olacak?"

"Mesele şu an sen misin sence?"

"Elbette benim." dedi ellerini iki yana sitemle açarak. "Senin zihnin mayın tarlası, Prenses. Bana zarar gelir."

"Zihnine saldırılacak kişi benim biliyorsun değil mi?"

"Zihni anormal üstü güçlü olan kişi de sensin. Kızım sen insan kontrol edebiliyorsun!"

Kollarımı göğsümde kavuşturdum. "Yalnız siz insan değilsiniz." dedim aynı onun bana dediği gibi. Başımı da beraberinde sallıyordum.

"Ya! Öyle mi?!" diye sordu benim gibi başını sallayarak ama o daha hızlı sallamıştı. Karşımdaki görüntü dudaklarımdan gür bir kahkahanın dökülmesine sebebiyet verdi. Başımı iki yana salladım.

"Ban zarar gelecek merak etme!" dedim gülerek. "Ayrıca bana olan sevgin gözlerimi yaşarttı!"

"Asıl senin bana olan sevgin benim gözlerimi yaşarttı!" Öylece kocama gözleriyle bana bakıyordu. "Fark ederler bir kere!"

"Bir kere ben istemedikçe kimse fark edemez. Zihnim mayın tarlası ya!" dedim göz kırpıp.

"Ben yapamam!" dedi dişlerinin arasından.

"Birbirimizi kandırmanın lüzmü yok, Danny." Onu baştan aşağı süzdüm. "Kara büyü yapabilen biri bunu pekâlâ yapabilir."

Tüm yüz ifadesi bir an duruldu. "Sen bunu nereden biliyorsun?"

"Bay Canavar'ın yanında hayrına dikilmiyordun herhâlde." Gözlerini kaçırdı. O günlerinden utandığı barizdi. "Bana saldıracaksın Danny ve bu saldırı öyle bir saldırı olmayacak. Canım çok yanacak belki ama bu gerekiyor. Ve işin içine kan da bulaşacak."

Alt dudağını ısırdı. "Ben de orada olacağım."

"Çıkmanın bir yolunu bulacaksın o zaman. Bu bir şaka değil, Danny. Bu gereken bir şey." Bir süre yere baktı. Sonra başını dikleştirip bana baktı.

"Tamam." Yüzüme bir gülümseme yayıldı.

"Ne kadar hoş!"

🌜🌚🌛

Alana düşük bir yüz ifadesi ile girmiştim. Yanımda yürüyen Danny'nin ise yüzü ifadesizdi. Görüş açıma giren Bay Canavar, Bay Jaxsen ve Bay Ambrose ile kaşlarım havalandı. Bay Canavar'ın yanında Darian duruyordu. Bay Ambrose'un yanında tanımadığım bir büyücü ve Bay Jaxsen'ın yanında da Sally duruyordu. Dümdüz yaptığı saçları açık ve kırmızıya çalan gözleri ile korkutucu bir görüntü oluşturuyordu. Darian'ın ifadesi aç bir kurtla ifadesiz bir yüz ifadesi arasında gidiyordu. Marcus'a karşı olan hıncını benden çılarabileceği için mutluydu kesinlikle. Ama benden çıkarmasına izin verecek kişi bendim.

Onunla hesaplaşacaktık.

Onunla da güzel bir oyun oynayacaktım.

Gözlerim kenarda duran Marcus, Alissa, Watson, Lauren, Carlos, Matthew, Barton, Sarah, Hanry, Clark, Bayan Claudia, Jack, Casey ve Elena'da gezindi. Marcus tamamıyla ifadesizdi ama gözlerindeki karanlığı görebiliyordum. Bu yolda Marcus'u biraz kullanmam gerekiyordu. Ve bundan nefret ediyordum. Ama inandırıcı olması için buna ihtiyacım vardı.

"Karşılama komitesi diye yorumladım." dedim hepsine göz atarak. Bay Canavar keyifliydi. Bu keyfini bana da yansıtacaktı elbette. Darian, Sally ve tanımadığım büyücüye baktım. "Dayak yemeyi günlük rutinim hâline de getirebilirim tabii."

"Getirmesen iyi olur." dedi Bay Ambrose.

"Duyduğumuza göre sen zorunda kalmak istiyormuşsun." Gözlerim kısıldı.

"Ve siz de beni böyle mi terbiye edeceksiniz?" Bay Canavar'ın yüzüne dişlerini göstermeyen bir gülümseme yayıldı.

"Kanın değerli olabilir Eleanor ama onu değerli kılam güçlerin. Olduğun şekilde hiçbir şeysin." Dudak büktüm.

"Haklısınız." deyip başımı sallayarak onu onayladım. Başımı hafifçe eğdim. "Ama güç istemiyorum." Marcus'a doğru bir bakış attım. Bakışımı gözleyen bedeni tamamen gerildi, bakışları keskinleşti. "Güçlü olanları da gördüm." Gözlerimi yeniden Bay Canavar'a çevirdim. "Hiçbir anlamı yok." Sarah'ın kaşları havalanırken Matthew'ın kaşları çatıldı, başı hafifçe eğildi. Dünün gerçekliği zihnine daha fazla yatıyordu. Gözlerimiz kesiştiğinde sert bir bakış atıp gözlerimi yeniden Temsilciler grubuna çevirdim.

"Ona anlam kazandıracak olan sensin." dedi sertçe Bay Jaxsen. "Başkaları değil."

"Anlamı olması gereken hiçbir şey kalmadı." dedim tane tane, gözlerinin içine bakarak. "Hepsi şu an acı içinde. Veya ölü." Kulağıma sonunda çizgiden çıkan bir kalp atışı sesi doldu; Alissa. Gözlerim ona doğru çevrilmek için yer arasa da öylece onlara bakmaya devam ettim.

"Unutma ki ölüler yeniden doğabilir."

"Doğmasının artık hiçbir mânâsı yok." dedim sona doğru titreyen sesimle. Titrek bir nefes doluştu kulağıma, Marcus'un nefesi. "Güç gibi. Gücün hiçbir anlamı yok. Benden sadece elimdekileri alacak. Dayak yemek daha mantıklı geliyor." deyip sertçe yutkundum.

"Sana öyle bir seçenek sunmadık." dedi sertçe Bay Ambrose. Etrafta kimse yoktu. Bugünün bana özel olduğu barizdi. Ne kadar hoş.

"Seçenek bırakmadınız."

"Bu cesaret..."

"İltifat için teşekkürler, Bay Jaxsen. Ama hayatımda artık bazı şeyler daha net, ölüler gibi." Ve ekledim. "Beceriksizlikler ve ihanetler gibi." Bay Canavar beni baştan aşağı süzdü.

"Akılının var olduğunu düşünmeye başlıyorum, Gölge."

"Veya tamamen yok olduğu." diyen Matthew'ın sesi tüm kulağımda can buldu. Gözlerim ona çevrildi. Başını eğmiş, dudak bükerek beni izliyordu. "Bu düşünceler..."

"Eleanorluk değil mi?" diye devamını getirdi Danny. "Nişanlımın gözleri açıldı artık, Matthew." Gözlerini alayla Marcus'a çevirdi. "Gerçeklerin ve gereksizliklerin farkına vardı.

"En azından güçleri dışında." diye devamını getirdi adını bilmediğim büyücü. "Kaç aydır gölge olduğunu biliyorsun, Eleanor?" Kahve gözleri tüm dikkatiyle bendeydi.

Zaman tüm ihanetini kustu. "7 aydır." diye cevapladım onu. Yüzündeki küçümsediğini belli eden bir mimik belirdi.

"7 mi? Ve tek tük şeyler dışında hiçbir şey yapamıyorsun öyle mi?" Nefesini alayla verdi. "Sözde en güçlülerleydin, en prestijli okula gidiyordun. Ve bir hiçsin." Şeytan diyor al şunu bir duvardan diğerine çarp. Neyse ki ben şeytana uymuyordum. O günler de gelecekti.

"Kimi aşağıladığına dikkat et, Bride." dedi Lauren sert sesiyle. "Kulaklarımda hâlâ kanın damlama sesi çınlıyor."

"Seninle konuştuğumu kim söyledi, Stewart?"

"Şu anda konu siz değilsiniz. Çenenizi kapatın." dedi Bay Jaxsen. Bride denilen gereksiz beni baştan aşağı süzdü.

"Sahaya çıkıyorsun, Eleanor. Ve istersen orada kan içinde süzül ama oradan bana artı bir şey vermeden inmeyeceksin." Bay Canavar'ın gözleri kısıldı. "Ve ölmeyeceğine emin olabilirsin."

"Bilincimi kaybedersem?" dedim kaşlarım havalanırken.

"Bizde çare tükenmez, Eleanor." diye yanıtladı beni Bay Ambrose. Başıyla işaret verdi. İçime derin bir nefes çekip ringi tırmandım. İşte şimdi başlıyorduk.

🌜 Matthew Sariana🌛

Marcus'a yandan bir bakış atmadan edemedim. Gergindi, sinirliydi ve üzgündü. Dün yaşananları ben de duymuştum. Marcus'un Eleanor'un eğitiminden sonra yarattığı kaosu duymayan kalmamıştı herhalde. Mahzendekiler hariç.

Biz vampirler hiçbir zaman kurt adamlardan hoşlanmamıştık. Sizi avlaması için üretilen bir türden kim hoşlanırdı ki? Normal kurt adamlar zaten bir dertti ama kara kurt adamlar çok daha büyük bir dertti. Güçlülerdi, oldukça. Her türden hem de. Marcus gibi biri bir gölgeyle eş değer güce sahip olabilirdi. Ve işte onları zirveye taşıyan da buydu.

Kurt adamların yoğunluğu eskiden daha fazlayken gölgeler azaldıkça onların da varlığı düşmüştü. Ama kara kurt adamlarının aynı zamanda büyü güçleri de vardı, kara büyünün desteği ile. Meclis'te onları tepeye taşıyan buydu. Peki Meclis'i tepeye taşıyan neydi?

Öyle veya böyle uzun süredir yaşıyordum. Kendimi de toparlayabilmiştim ve Eleanor'un da bunda katkısı çoktu. İşte sorunun cevabı buydu; Eleanor, namı diğer gölge. Meclis her şeyden önce türleri hizaya sokmak ve güçle oynamak için kurulmuştu. Peki güç neydi? Güç gölgeydi. Ve Meclis kendinden üstün hiçbir şeye tahammül edemezdi. Tıpkı şu an ringte karşısındaki üçlüye sakince bakan Eleanor gibi.

Değişiyordu, ona hak veriyordum. Kim bu yaşananlardan sonra değişmezdi ki? Ama o tek başına değişmiyordu, bu belliydi. Danny'nin ona yardımcı olduğu barizdi. Danny dudağının ucundaki kıvrımla sahadaki nişanlısına bakıyordu. Dudağıma samimiyetten uzak bir gülümseme yayıldı. "Herhalde nişanlın dövülecek diye mutlusun, Shepard?" Başını bana çevirdi.

"Kendini geliştireceği için mutluyum." Marcus'a bir bakış attı. "Sonunda." Marcus'un tüm ifadesi gerildi. Tüm damarları atmaya başladı. Bakışlarını Danny'e hızla çevirdi.

"Ben senin dilini yerinden sökmeden önce sus, Shepard." Danny gülüp başını iki yana salladı.

"Eleanor kesinlikle haklı. Sen sözünü tutabilen bir adam değilsin." dedi bariz bir şeyden bahseder gibi. Ve burnun kırılma sesi ile nefes kesilmesi bir oldu. Gıyabında kolu da kırılmıştı. Marcus kıvrılan dudağı ile Danny'e bakıyordu. Gözleri tamamen siyaha gömülmüştü ve bundan zevk aldığı aşikardı. Lionel Russel, oğluna bunu yapmak için çok uğraşmıştı.

"Marcus!" dedi Watson koluna dokunarak. Gözleri ringe doğru kaymıştı. Benim de gözlerim Eleanor'a çevrildi. Kocaman olmuş gözleriyle Marcus'a bakıyordu. İçindeki o kızdan bir işaret bekledim; bir umut, bir haykırış. Oyun oynadığını gülerek söylemesini bekledim ama o ne güldü ne de dehşet doluşan bakışlarını Marcus'tan çekti. Nefesi titriyordu, korkuyordu ve gözlerinde kesinlikle söylemek istemeyeceğim bir ifade vardı. O gülmedi. O direnmedi.

Bakışları beni alıp götürdü. Onda hep kendimden bir parçayı görmüştüm ama ilk defa benzerliğimiz bu kadar gözüme çarpıyordu.

Ellerim titriyordu, çenemde derin bir sıcaklık vardı. Sadece ellerim titremiyordu. Her tarafım titriyordu. Üşümüyordum. Artık üşüyemiyordum. Artık tek bir gayem vardı. Onu gerçekleştirmiştim. Yapmıştım ama... Ama... Çok korkunçtu. Sadece muhtaçtım. Gerçekten yapmak istememiştim.

Dilimle kuruyan dudaklarıma yöneldi ama dilime gelen metalik tatlı tatla irkildim. Bunu istemiyordum, hiçbir zaman istemeyecektim. Ama istemiştim. Ellerimi havaya kaldırdım. Başımı iki yana doğru salladım. Kan her yerdeydi. Kan ellerimdeydi, kan ağzımdaydı, kan boğazımdaydı, kan göğsümdeydi, kan yüzümdeydi, kan midemdeydi. Kan ellerimdeydi...

Yutkunmak istedim, tüm metalik tadı yeniden tatmak istemedim. Ama neden hâlâ bir yanım bunun için çırpınıyordu ki? Hayır sadece bir yanım değil, aç ve doyumsuz tüm benliğim istiyordu bunu.

Başımı aşağı çevirmek istemiyordum, gözlerim yere çevrilmemeliydi. Tüm ruhumun kiriyle karşılaşmak istemiyordum.

Başımı sola doğru çevirdim ve odadaki aynayla karşılaştım. Üzerimdeki arkası uzun smokinin beyaz gömleği tamamen kana bulanmıştı. Yüzümde yer yer kan varken ağzım tamamen kanla kaplıydı. Ellerim kanın tadını almıştı. Sarı saçlarım bulaşan kanla birleşmişti. Gözlerim istemsizce aşağı yöneldi ve ilk önce yerde yarısı ısırılmış kalple karşılaştı. Sonra da yerde kalbi sökülmüş, kansız adama dolandı. Hızla gözlerimi yukarı kaldırdım. Şok her yerdeydi. Korku her yerdeydi. Tiksinti her yerdeydi.

Aynadaki gözlerimle karşı karşıya geldim. Tiksinti, korku ve şok. Yüzümde neşeli bir gülüşüm yoktu. Alınmıştı...

Kim tarafından mı? Tartışmaya açıktı.

Yüz ifademi korumak için çaba sarf ettim ama kimse fark etmedi. Kimsenin olduğuna inanmadığı ruhum titredi. Öldü sanılan kalbim yerini titrek bir nefese devretti. Zihnimin bana hazırladığı bu tuzaklar Eleanor ile daha fazla artmıştı. Bundan nefret etmiyordum. Bana bir zamanlar hâlâ insan olduğum anılarımı da sunuyordu çünkü.

Gözlerim yeniden gerçekliği algılarken hâlâ Eleanor'a bakıyordum. O gün o evden çıkarken bıraktığımız kız değildi o. Gülümsemesi yoktu yüzünde, parlaklık yoktu gözlerinde, duruşu bozulmuştu ruhunun. Çalınan gülüşler vardı, parlaklığı yitirilen göz vardı, kana dolanan eller vardı. Ve dahası kirlenen ruhlar vardı.

Aynaya baktığımda bunları görüyordum ve ne acı ki Eleanor da artık bunu görüyordu.

Marcus'un kaşları çatıldı, gözleri sevdiği kıza çevrildi. Tüm yüzü şokla çarpıldı bir saniyeliğine. Ardından tüm ifadesini topladı. Eski Marcus olsa, Eleanor ile tanışmamış Marcus, tek bir saniyeyi geç tek bir salise es vermezdi. Şimdiyse koca bir saniyeyi geç dakikalarca gömülüyordu o kıza. Gözlerim yanımda duran arkadaşıma, can yoldaşıma kaydı. Carlos gerilmiş ifadesi ile Eleanor'u izliyordu. Marcus umurunda bile değildi. Çenesi kasılmıştı, tüm hiddeti gözlerinde geziniyordu. Ama onun hiddetini göstermeye dahi hakkı yoktu.

Hayat buydu işte. Birileri acısını bile dolu dolu yaşayamıyordu.

"Lanet girsin!" diye inledi Danny. Kaynaşan kemiklerinin sesini duyabiliyordum. Burnundan ve ağzından akan kan eşliğinde başını kaldırıp Marcus'a nefretle baktı.

"Başlayın!" Sesi geldi hiçbir şeyi umursamadan. Gözlerim hemen sahaya çevrilirken ileri atılam Sally Eleanor'un karnına tekme atarak onu ringin korkuluklarına geçirdi. Kaşlarım çatıldı. Bride Eleanor'un üstüne bir büyü darbesi yollarken Eleanor kendini yere attı. Nefes nefeseydi. Dudağının kenarından kan sızıyordu. Darian hızla atılıp üzerine başka bir büyü atarken Danny inleyerek ayağa kalkıp çıkışa yöneldi. Eleanor yuvarlanarak darbeden kaçsa da Sally kadar hızlı değildi. Sally Eleanor'un ne olduğunu çözmesine izin vermeden kolunu kırdı. Eleanor çığlığı yankılanırken yüzüm kırıştı.

Carlos ileri doğru adım atarken Marcus ondan daha hızla davranmıştı. "Kesin şunu!" diye kükredi. "O hâlâ bir gölge!"

"Sesini kes!" dedi Bay Ambrose hiddetle. "Bir şeyleri başarmak zorunda. Görmeye dayanamıyorsan git!" Marcus'un hiddetli nefesi kulağıma çalındı Eleanor'un keskin nefesinin hemen ardından. Enerjisini yönlendirerek kendini iyleştirirken yine inledi. Marcus'un bakışları hemen ona çevrildi.

"Sen karışma." dedi keskin bir ses tonuyla. Yandan yandan bakıyordu. Bu kızın bu kadar kötü bakabildiğini bilmiyordum doğrusu. "Gerek yok." dedi daha büyük bir inançla. "Artık yok." Ellerinden destek alarak yeniden ayağa kalktı. Önüne döndü. Bride sıkılgan bakışlarla ikisini izliyordu.

"Bir gölgenin sahip olması gereken keskinlik budur işte." dedi Elena bilmiş bir ifade ile. Eleanor omuzları düşük bir şekilde dikildi bu sefer karşılarına.

Onay beklemeden saldıran taraf Darian oldu. Gözlerinden gri ışık geçerken elinde bir büyü dalgası oluşturdu. Eleanor'a fırlattı. Eleanor kaçmayı reddetti. İnleyerek ringe çarpacakken Sally engel oldu. Havada onu saçlarından yakalarken sertçe yere geçirdi. Elleriyle kendini korusa da sırtından gelen çatlama sesi ile yeniden çığlık attı. Bride acısını dindirmesine izin vermeden büyüsüyle onu havalandırdı. "İmpinuanata." Eleanor'un çığlığı tüm hücrelerimi sarsarken Carlos beklemeden vampir hızıyla ileri atıldı. Marcus öyle diklmiş sahaya bakıyordu. Carlos hızla Bride itip ringe yapışmasını sağlarken havada çığlığı yankılanan Eleanor yere düştü. Carlos o tam düşmeden onu tuttu.

"Yeter bu kadar! Ab..." Bir anda kaşları çatılırken gözlerini sıkı sıkı yumdu. Vampir hızımla hemen arkadaşımın yanına gittim. Gözlerim ağzı kıpırdayan Darian'ı buldu. Hızla boğazına davranırken o elimi tutup ters çevirdi. Daha acıyı hissetmeden kafamı sertçe o güzel çenesine geçirdim. Çenesinin kayma sesinin gıyabında çatlama sesi de geldi. Enerjisini üzerime yönlendirmek için davranırken etrafa ondan önce kavurucu bir enerji yayıldı.

Enerji bedenimi sarsıp beni sendeletirken Darian'a aradan bir tekme atmayı da ihmal etmemiştim. Hadi ama! Kim bir kurt adam kıçını tekmelemeyi sevmezdi ki! Üstelik bu tam da Eleanor'a zarar veren biriyse... Zevktir. "Tatlı kurt kendini her zamanki gibi çok üstün görüyor." dedim yüzümdeki dişlerimi göstermeyen gülümseme ile.

"Onun tek bir saç..."

"Keşke bu sözlerin yerini bulabilse, Russel." diyen kişi pürüzlü sesiyle Eleanor'du. Sahte gülümsemem yavaşça düştü yüzümden. Yerde ağzından süzülen kanla Marcus'a bakan Eleanor ile Marcus'un hiddetli gözleri Eleanor'u buldu. İlk önce eridi karanlık sonra da kendini ifadesizliğe bıraktı. "Keşke o bıçak karnıma saplanmadan önce tutabilseydin sözlerini." Gözleri küçümseyerek ben de dahil hepimizde gezindi. "Hiçbiriniz yapamadınız." Sesi suçlayıcıydı dahası yaralayıcıydı.

"O ne demek?" diye sordu çatık kaşlı Sarah.

"Aynaya ve olduğun yere bak her şeyi anlarsın Sa..." Bir anda kaşları çatıldı. Bir saniyenin ardından gözleri ardına kadar açıldı. Nefesi kesildi.

"Ne oluyor?" Temsilciler hemen ringe yönelirken Marcus ifadesiz bir şekilde orada dikiliyordu. Ağzı açılırken hızla kirpiklerini kırpıştırdı. Yere dayalı olan eli havalanıp başına yöneldi. Carlos kolunu tutarken ben de yanında belirmiştim. 

"Eleanor?" diye mırıldanıp koluna dokundum.

Bir anda eli başına yapıştı. Bir gün içerisindeki en güçlü çığlığı duyuldu. Tüm boğazı parçalanıyordu sanki. Elini tüm gücüyle başına geçirirken tüm kasları gerilmişti. "Şu Liona'ya saldıranlar olmasın?" demişti Claudia Roth. Eleanor'un kocaman açılmış gözlerinden damla damla kan süzülmeye başlarken ağzım açılıp kapandı. Kan kokusu tüm ciğerlerimi dolduruşsa da kendimi kontrol etmeyi uzun zaman önce öğrenmiştim.

"Yine bir zihin saldırı vakası." dedi duygusuz bir şekilde Eleanor'u izleyen Sally.

"Onun zihni çok güçlü." diyen Alissa ringin merdivenlerini tırmanıyordu ki yanımıza çömelen Lionel elini uzatarak onu durdurdu. "Olduğunuz yerde kalın."

Eleanor nefessiz kalarak iki eliyle başını sıkıştırdı. Gözlerini sıkı sıkıya yumarken ona yeniden uzandım. Zihinde ben de iyiydim. Belki acısını azaltabilirdim. "Siz geri çekilin." dedi Bay Jaxsen tepemde dikilerek. Başıyla çekilmem için işaret verirken dudağımın ucunu kıvırarak ona baktım. Kim ona onun sözünü dinlediğimi söylemişti?

Biri beni kolumdan tuttuğu gibi çekti. "Sen şu anda oldukça ge..." Eleanor'un kulağımı delen çığlığı ve onun ardından gelen güç darbesi bir oldu. Güç dalgası Lionel de dahil hepimizi Eleanor'dan uzaklaştırdı. Bir iki adım değildi bu. Elimi hızla başımın önüme getirdim. Sırtım sertçe ringe çarparken hemen ayaklarımın üzerien dikildim. Sadece Marcus Eleanor'dan bir kaç adım ötede duruyordu. Lionel, Jaxsen ve Ambrose ise hepimiz gibi ringe yapışmasa da geriye doğru sürüklenmemişti. Marcus hızla tek dizinin üzerine çöküp Eleanor'un yüzünü ellerinin arasına aldı. Kanları silerken elleri titriyordu. Bu çocuk iyice tatlı mı oluyordu yoksa bana mı öyle geliyordu?

Eleanor gözlerini kırpıştırırken Marcus dikkatle bir şekilde elleriyle görüşünü bulanıklaştıran kanlı kirpiklerini temizliyordu. Eleanor titrerken kanla karışık dolan gözlerini Marcus'a çevirdi. Çenesi titriyordu. Kalbime bir ok saplandı.

Elimdeki şişeyi bitirip karşı duvara atmıştım. Kulağıma gıy gıy gelen bir keman sesi vardı. "Korkun burnumu kırıştırıyor." dedi yabancı bir ses.

O ses şimdilerde en yakınımdı. Bakışlarım Carlos'a çevrildi. Öylece ikisini izliyordu. Kalp atışları düzenini bozmuştu. Gözlerindeki titrekliği okuyabiliyordum, tıpkı bir zamanlar onun da benimkini okuyabildiği gibi.

"Git!" dedi pürüzlü ses. "Git!" dedi daha kuvvetli bir sesle. Gözlerim yeniden Eleanor'u bulduğunda Marcus'un ellerini itiyordu. Marcus iki dizinin üstüne düşerken kaşları çatılmıştı. "Benden..." Elleri titriyordu. Gözlerinin elindeki kanı görmesiyle tüm vücudunun titremesi bir oldu. "Uzak durun!" Gözlerinden kanın yer edindiği damlalar süzüldü.

"Ne oldu?" diye sordu sert sesiyle Bay Ambrose.

"Yine saldırdılar tamam mı?!" diye bağırmaya çalışsa da sesi yüksek çıkamamıştı. Çatlıyordu.

"Onlar mı?" diye sordum ılımlı bir sesle. Her zaman Eleanor ile aramızda bir bağ olduğunu düşünmüştüm. Ona kötü davrandığımı düşünmüyordum.

"Bilmiyorum." dedi gözyaşlarını tutmak için çabalarken. "Belki de evet. Sizin başarısızlıklarınız yüzünden ben acı çekiyorum!"

"Bizim başarısızlıklarımız?" diye sordu Sarah merdiveni tırmanıp.

"Evet." dedi acımadan. Gözlerini yumup başını eğdi. Yüksek ihtimalle hâlâ beyni çınlıyordu. "Sizin yüzünüzden!"

"Bizim yüzümüzden mi?" dedi Carlos şokla. Gözlerini açtı ve hedefini vurdu.

"Sizin yüzünüzden!" dedi tükürürcesine. Yutkundum.

"Ne yaptık ki?" Bu soruyu sormam gerekiyordu.

Ne yapmadık ki?

Neler yapamadık?

"Yapamadıklarınız yüzünden." Dolu gözleriyle gözlerime baktı. "Sözde çok güçlüydünüz!" Histerik bir şekilde gülüp kanlı elelriyle kendini gösterdi. Kana dolanan eller... "Şu hâlime bak Matthew! Bir çöpten hâlliceyim!"

"Sence suçlu biz miyiz?" diye sordu Alissa kaşları havalanırken.

"Siz onu korumayı dahi beceremediniz." dedi Casey alayla.

"Haklı." dedi Eleanor tükürürcesine. "Aylarca bir kere bile koruyamadınız beni." Bu sefer gözleri Marcus'u buldu. "Kendinizden bile."

Marcus'un nefesi kesildi. Göğsü durdu. Gözleri bir an parladı ama ışıkla falan değil, yaşla. "Gittikçe doğru konuşmaya başlıyorsun." dedi Elena kollarını göğsünde kavuşturarak.

"Sen sesini kes!" diye gürledi Sarah. Başını hiddetle Eleanor'a çevirirken ben öylce olanları izliyordum. Haklıydı. O kadar haklıydı ki yıllardır susmayan dilime lâl kilitleri vuruyordu cümleleri. "Biz mi seni koruyamadık?! Sen asıl senin için düştüğümüz hâle bak!" Ayağa kalktı, kalkarken sendeledi.

"Düştüğünüz hâl mi?" Yüzüne buruk ve suçlayıcı bir gülümseme yerleşti. "Hayatı kalmayan biriyim ben, Sarah. Her şeyi solan biri." Ona doğru bir adım attı. "Ne zaman biliyor musun? O odada, o müdürler beni size emanet ettiği gün benim tüm hayatım çalındı!"

"Bunun suçlusu biz değiliz." dedi keskin bir dille Alissa. Ama gözlerinde gerçek parlıyordu.

"Sizi suçladığım için özür dilerim Alissa ama bunu bana eziyet ettiğiniz günlere sayabilirsiniz." Alayla güldü. "Tabii artı olarak borcunuz da kalır."

"Gölge olman bizim suçumuz değil." dedi Lauren.

"Evet ama o gün hepiniz beni elde etmek istediniz. Çünkü her zamanki gibi güç size tatlı geldi." Lauren'a doğru döndü. "Siz Lauren, arkadaşınızı dahi kurtarmaya çabalamıyorsunuz! Siz sırf size zarar gelecek diye Caleb'ın aşağıda acıyla boğuşmasına izin veriyorsunuz!"

"Sakın!" diyen Alissa Eleanor'a doğru bir adım atıp işaret parmağını bize doğrulttu. "Sakın bizi bunun için suçlama!"

"Suçlamıyorum Alissa." dedi buz gibi sesiyle Eleanor. "Ben sadece olanları söylüyorum. Söylesene bu aylar içinde benim için en yaptınız? Ne gibi bir çaba verdiniz? Ben neden şu an kimseye karşı çıkamayacak kadar güçsüzüm? Ben söyleyeyim çünkü siz biz çok güçlüyüz, bize kimse karışamaz demekle ve dahası her şey için beni suçlamakla meşguldünüz! Beni eğer biraz eğitmiş olsaydınız ben en azında şu salakların elinden kaçabilirdim! Şimdi... Şimdi ise her gün geliyorum ve tüm hayattan nefret ediyorum." Marcus'a doğru döndü. "Sözde hiçbir düşman sizi karşısına alamazdı." Marcus iki ayağını üstüne kalkmış olsa da bir an irkildi. "Şimdi yüzüme bakıp bunu da diyemiyorsunuz. Çünkü yüzüme bile bakamıyorsunuz."

"Haklısın." dedi anında Marcus. Sesi dümdüzdü. Titremiyordu. Şimdi anlıyordum Lionel'in bizi niye hep beraber istediğini. Bunun olabileceğini biliyordu. Eleanor'dan bir sinir krizi beklediği aşikârdı ve bize görün demek istemişti. Vazgeçti. Sizden de kendinden de. Hepinizden umudunuzu aldım ve hiçbir şey yapamazsınız diyordu.

"Keşke o gece o sokakta eliniz sıkmak yerine kaçsaymışım." dedi Marcus'un gözlerinin içine bakarak ve ringten aşağı doğru inmeye başladı.

Eleanor'u bizimle hiç tanışmamasını istettirecek kadar kendimizden nefret ettirmiştik.

Bak bu da tanıdık gelmişti.

🌜🌚🌛

Gözler yaşlı...

Eleanor'un oyununu nasıl buluyorsunuz?

Sizce daha neler yapacakkk???

Matthew bakış açısını nasıl buldunuzzz??

Alissa'nın mı bakış açısı yoksa Matthew'ın mı bakış açısı??

Danny- Eleanor ilişkisi hakkında ne düşünüyorsunuz?

En sevdiğiniz sahnee??

Eleanor'un herkese çıkışması hakkında ne düşünüyorsunuz??

Ummarım bölümü sevmişsinizdirrr!

Oylar ve yorumlar hep bizimle olsunnnn!

Huzurlu, sağlıklı ve mutlu günler dilerimmmm!!

Pokračovat ve čtení

Mohlo by se ti líbit

3.8K 465 53
~Öteki Diyar serisi 1. kitap~ 💜🌿 Lavina, annesinin anlattığı Öteki Diyar hikâyeleri ile büyümüş ancak hiçbir zaman onların gerçek olabileceğine iht...
119K 10.2K 47
Zaman hızlı akıyor demiştim ya hani. Hissetmiyordum artık zamanın aktığını, nasıl geçtiğini. Artık korkmuyordum mesela kendimden. Yaptıklarım, yapaca...
2.4M 207K 99
Açelya, Casper lakabının hakkını verecek kadar silik bir kızdı. Ta ki dünyaca ünlü rock grubu Argo'nun solisti ile yolları kesişinceye dek... Narin y...
623K 7.1K 5
İstanbul'da yetimhanede küçük bir kız çocuğudur Luna.. Kimsesiz olduğunu sanan, ama aslında Kral'ın kaderini yaşayan.. Büyülü, sihirli kocaman bir dü...