KÜÇÜK HANIMEFENDİ 🌠(TAMAMLA...

By BursaliGelin

365K 37.4K 8.4K

(...) More

🌠2.Bölüm🔧
🌠3.Bölüm🔧
🌠4. Bölüm🔧
🌠5.Bölüm🔧
🌠6.Bölüm🔧
🌠7.Bölüm🔧
🌠8.Bölüm🔧
🌠9.Bölüm🔧
🌠10. Bölüm🔧
🌠11.Bölüm🔧
🌠12.Bölüm🔧
🌠13. Bölüm🔧
🌠14.Bölüm🔧
🌠15.Bölüm🔧
🌠16. Bölüm🔧
🌠17.Bölüm🔧
🌠18. Bölüm🔧
🌠19.Bölüm🔧
🌠20.Bölüm🔧
🌠21. Bölüm🔧
🌠22.Bölüm🔧
🌠23.Bölüm🔧
🌠24.Bölüm🔧
🌠25.Bölüm🔧
🌠26.Bölüm🔧
🌠27.Bölüm🔧
🌠28.Bölüm🔧
🌠29.Bölüm🔧

🌸İlkBölümdenHallice🌸

35.7K 1.6K 176
By BursaliGelin

*Bu kitap Orhan Gencebay şarkılarından esinlenerek yazılacaktır... 📻
Berhudar ol Orhan Baba 📼🤎


🌠- K Ü Ç Ü K  H A N I M E F E N D İ -🌠
______________________________________________________

Korkulu rüyam,
Gülen bahtımsın
Sen benim...
Sen benim...
Dünyamsın!

Tamirhanenin duvarları teyipten çalan müzikle yankı bulurken yattığı arabanın altından çıkıp hışımla kenardaki koyu mavi lekeli beze uzanmıştı delikanlı. Ellerine bulaşan motor yağını düşünce dolu gözlerle silmiş, bakışları duvarda asılı duran saate kaymıştı. Vakit gece yarısını çoktan geçmişti. Lakin yine çıkıp eve gitmeyecekti. Ne anasının nede gelip gelip başında tır tır eden ablasının söyledikleri umrunda değildi. Soluksuz hissettiği o çatının altına sığamıyordu. Hem nesi vardı yazıhanenin ? Uyumak için bir döşeği, ısınmak ve çay demlemek için küçük bir tüpü, hacet gidermek için ise helası vardı. Daha ne olsundu? Sabah olduğunda yine tulumu çeker, bir çay suyu koyup karşıki bakkaliyeden dumanı tüten bir somunla ufak bir kalıp peynir alıverirdi. Eh zeytin, domates, biber de alırdı canım yanında! Maksat sofrada çeşit olsundu!

İçine kederli bir soluk çekerken takımların durduğu tezgaha doğru adımlamış, dolduralı ne kadar olduğunu unuttuğu zift gibi çayından iri bir yudum çekmişti içine. Damağına değen acı tatla suratı buruşmuş, ince belli ufak bardağı gözü görsün istemez gibi bırakıvermişti çay tabağını üzerine. Akşamüstü yediği ekmek arasından sonra kaç demlik bitirmişti Allah bilir. Ustası eve gittikten sonra daha çalışırım diyerek bir tane daha, bir tane daha demleyivermişti. İçi dışı çay olmuştu resmen! Esasında böyle anlarda eve gidip de anasının elinden bir tas çorba içesi gelmiyor değildi. Ama yok! Babası öldüğünden beri kendini o evde sığıntı gibi hissetmişti. İlkokulu bitirdiği gibi çalışmaya başlayıp para kazanmıştı ama yine de o his içinden gitmemişti. Şimdiyse bambaşka vaziyetler binmişti o sığıntılık üstüne. Başka dertler, başka mihnetler, başka ısrarlar...

Elini cebine atıp tablasını çıkarmış, tezgaha yaslanarak dudakları arasına sıkıştırdığı cigarasını yakmıştı. Beyaz duman sicim gibi süzülüvermişti tamirhanenin tavanına. Derken bir anlığına teybin sesi gidip gelmiş, delikanlının kaşları adeta damar yoluyla aldığı Orhan Baba sesinden mahrum kalacağım korkusuyla çatılmıştı. Teyp ufak bir tekleme ardından çalmaya devam ederken dışarıdan onun sesini dahi bastıracak bir şimşek çakıvermişti. Öyle ki ışıkları loş aydınlıktaki dükkanın kapalı kepenklerinden içine dek sızmıştı. Az buz değildi. Sabahtan beri durmak bilmeyen yağmur git gide hızını arttırmıştı. Şimdiyse ufak bir kıyamet kopuyordu dışarıda. Çatık kaşlar altındaki umarsız gözler kapalı kapılara doğru kaymış, içinden dışarıda kalanlar için Allah'tan yardım dilemişti.

Tam da o anda bir şimşek daha çakmış, bir anda teyp susmuş, tamirhanenin sarı lambaları sönüvermişti. Kısık sesli küfürler savurarak cigarasını dudakları arasına sıkıştırıp arkasına dönmüştü genç adam. Elektrikler kesilmişti. Olacak şey miydi şimdi bu? Taksirat gidip yatacak, uykusu olmadığı için kederle duman tüttürerek şimşekleri sayacaktı. Halbuki sabahın ilk ışıklarına dek çalışmayı kafaya koymuştu bu gece. Tezgahın ufak çekmecesini el yordamıyla bulmuş, açıp ezbere hareketlerle içindeki el fenerine uzanmıştı. Her ihtimale karşı bu cebinde dursa iyi olacaktı.

Cigarasını tüttürerek çevirmişti yüzünü arka tarafa doğru. Tüm tablasını tüttüreceği  sabaha cigarasız kalacağı belliydi. Bari bakkaliye erken açılsaydı da alsaydı sabah. Yoksa katiyyen kimseyle konuşmaz, afyonu mümkünsüz patlamazdı. Ağır adımlar atıyordu beton zeminde. Derken bir şimşek daha çakmıştı. Ama ne şimşek! Gözleri yuvalarından fırlayacak gibi açılmış, kısık sesle söverken bir yerlere yıldırım düştüğünden emin olmuştu. Gidip şarterleri de indirse iyi olacaktı. Bu gecenin bir mihnet geçireceği içine doğmuş gibiydi. Girdiği niyetle hareketleri hızlansa da henüz yazıhaneye giremeden dışarıdan duyduğu gürültüyle bir an duruvermişti. Bu ses gök gürültüsüne benzemiyordu. Üstelik tam da dükkanın girişinden geliyordu. Yoksa kopan kıyamet birinin sebebi mi olmuştu? Yahut da inat etmeyip bari bu gece eve gelsin diye ısrara mı gelmişti anası?

Yazıhaneye gitmekten cayıp merakla dış kapıya yönelmişti. Çıkıp bir kontrol etmeden olmayacaktı anlaşılan. El fenerini yakmış, cebinden çıkardığı anahtar ile demir kapıyı açıp kepenkleri altından geçebileceği kadarcık kaldırmıştı. Attığı ilk adımda yağmurun tulumunu aşıp atletine varması saniyeler almıştı. Arnavut kaldırımlı dar sokağın ortasından dere akar gibiydi. Delikanlı yağan yağmurun altında sağına solun bakınmış, sokakta kimseleri göremeyince daha fazla ıslanmamak için içeri girmeye meyletmişti. Derken aynı gürültü bir kez daha duyulmuş, bu kez yakından duyduğu sesle hemen arkasına dönüp dükkanın köşesinde kalan büyük çınara doğru merak dolu bir adım atmıştı. Feneri eliyle yağmurdan korumaya çalışarak havaya kaldırmış, ağır adımlar atarak sesin geldiği tarafa yürümüştü.

-Kim var orada?'diye seslenmişti yoğun şakırtılar arasından. Yüzünden akıp çenesinden sızan damlalar ile kaşlarını öfkeyle çatmıştı. 'Ses ver ulan kimsin?'

Yalnızca ay ışığının aydınlattığı sokakta yağmurdan başka ses duyulmazken nihayet el fenerinin ışığı çınar ağacı ve dükkan kepenkleri arasına vurmuş , genç adamın gözleri belli belirsizce gördüğü suretle o tarafa yürümüştü. Biri olduğuna emindi! Ve doğru tahmin etmişti. Muhtelemen yağmurdan kaçan biri ağacın altına sığınmak istemişti. Lakin bu tehlikeliydi. Üstelik böyle üst üste şimşekler çakarken sokakta durulur muydu? Nitekim gecenin de körüydü. Bu saatte sokakta olan ya hırsızdı, ya uğursuz. Yine de merakla el fenerini tutarak yaklaşmıştı.

Fenerin parlak ışığı evvela beyaz bir kumaş parçasına değmişti. Ardından ıslak betona basan bir çift küçük ve zarif ayaklara. Delikanlının irisleri gördüğü şeyle istemsizce irileşirken ışığı hafifçe havaya kaldırmıştı. Ve o anda görmüştü ağaç gövdesinin içine girmeyi ister gibi yaslanan genç kızı. Şaşkınlık dolan gözleri çıplak ayaklarından başlayarak kızı hızlıca süzmüştü. Buz kesen ıslak betona değen kızarmış çıplak ayakları, yer yer koyu kırmızı lekeleri olan beyaz bol elbisesi, sırılsıklam halde belinden aşağı doğru sarkan uzun saçları... Kimdi bu kız? Ne işi vardı gecenin bu saatinde burada? Üstelik de bu vaziyette? Korktuğu ve üşüdüğü zangır zangır titreyişinden belliydi. Yüzünü ıslak saçlarıyla örtmüş, ağaca tastamam yaslanmıştı. Kollarıysa kucağındaki beyaz kumaş topağına sımsıkı sarınmıştı. Delikanlı yaşadığı şaşkınlığı atlatmaya çalışırken elini havaya kaldırıp zararsız olduğunu beden diliyle anlatmak istemişti.

-Ki..kimsin?'demişti kızı korkutmak istemeyip feneri ağaç gövdesine doğru çevirirken. 'Kimsin sen? Ne arıyorsun bu saate buralarda?'

Genç kızın ıslak saç telleri arasından genç adama bakan korku dolu gözleri tek bir an kırpılmamaktaydı. Göğsüne bastırdığı kollarıyla zangır zangır titriyordu. Üşüdüğü için mi titriyordu? Yoksa korkudan mıydı? Delikanlı kızın yanına gidip gitmemekte kararsız kalmıştı. Niyeti yardım etmek olsa da vaziyeti öyle fenaydı ki bunu yanlış anlayabilirdi. Derken yerleri titreten bir şimşek daha çakmış, genç kız hazırlıksız yakalandığı bu gürültüyle tiz bir çığlık atarken zayıf bedeni salınıvermişti boşluğa.

Kızcağızın baygınlık geçirdiğini saliseler içinde fark ederken genç adam tereddütsüz atılıvermişti bir anda. Ağaç ve kepenkler arasında kalan narin bedeni henüz havadayken tutmuş, el feneri kızı tutmak isterken şap diye düşüvermişti kaldırım kıyısındaki su birikintisine. Şaşkınlık ve endişe dolan bakışları kolları arasına yığılıp kalan ufacık kızın solgun suratında dolaşmış, irisleri kızın bayılmasına rağmen hala sıkıca tuttuğu kumaş topağına kaymıştı. Kıpırdayan kumaş topağına... Kaşları yaşadığı bir şokla daha havalanırken boşta kalan elini ürkekçe uzatmış, kumaşları geriye çekmişti. Bir bebek! Kumaşlar arasında minicik, pembe suratlı bir bebek vardı! Suratını buruşturup kafasını sağa sola doğru kıpırdatmaya çalışmaktaydı. Bu kız... Bu bebek... Tüm bunlar hakikat miydi? Yoksa cigarasını bitirmeden uyuduğu döşeğinde bir tarafını örtmeyi mi unutmuştu? Derken bir anda gelen elektrikle aydınlanıvermişti sokak lambaları. Genç kızın yüzü tastamam ortaya çıkmıştı. Ve dükkanın aralık kapısından dışarı, elektrik gelince orta yerinden çalmaya başlayan kasetten bir Orhan Baba sesi sızmıştı.

-Sendin! Dünyama düşen o yıldız! Sendin! Hem gecesiz hem sabahsız! Sendin, kaybolan o yıllarımda her an aradığım o günahsız...!''

_______________________________________________________________________

Ben bi'halt yedim :) Ama hep Maysa_58'dan ötürü! Ne yaparsan arkandayım abla dedi 🥺🤏 ona göre yani 🙌

Çok yakında 🎠🌸🥺🤞

Continue Reading

You'll Also Like

3M 161K 40
Heja güzelliği ve cesaretiyle Amed'e nam salmış kadın. Ağir yakışıklılığı ve bastığı yeri titreyișiyle Amed'in saygı duyulan ağası... Kadın çok sevd...
1.2M 59.5K 46
Alaz hızla yanından uzaklaşan genç kıza baktı. Belki bırakması gerekiyordu kızı ama yapamadı. Birkaç büyük adım atıp kızı kolundan yakaladı ve kendin...
Asım By m

Romance

6.7K 974 14
Nesteren beni sevmiyor. Hiç sevmedi. Bana bakan gözleri hep bir duvara bakar gibi ifadesizdi. Kulakları hiçbir zaman ona anlattıklarımı önemseyerek...
242K 9.6K 67
********** LÜTFEN KİTABINIZIN REKLAMINI YORUMLARDA YAPIN.********** Ben Zijan, kalbi kara , taş olmuş kadın, umudunu bir resme bağlamış kadın, güna...