Arkadaş Değiliz | Yarı textin...

By bahar__ak

717K 41.1K 11.8K

Alperen: Hem senin benimle konuşmak ile alakalı o 'düşünce'lerine ne oldu? Alperen: Gerçekten yazmadığımı gör... More

1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
FİNAL

29

16.4K 1K 595
By bahar__ak

"Fıstık?" Duyduğum keyifli ses ile başımı telefonumdan kaldırıp kapıdan bana bakan Samet'e döndüm. Yüzündeki büyük gülümsemeye engel olamayarak ayağa kalktım ve onun yanına gittim. Elindeki abur cubur ile dolu olan poşetleri ortadaki sehpaya bırakıp kollarını hazır halde bekleyen bedenime sardı.

"Gün geçtikçe daha da mı özlüyorum seni, bana mı öyle geliyor?" Farkında olmayarak karnımdaki yaraları zorlayacak şekilde beni sıksa bile ona karşılık vermekten bir an geri durmadım.

"Bende seni çok özledim bu sefer. Kesin büyü falan yaptın bana başka açıklaması yok." Yüzü boyun girintime gömülüyken kıkırdadı. Bende bundan huylandığım için onu ittirdim.

"Diğerleri gelmedi mi hala?"

"Girip çıkarken birinin görme ihtimaline karşılık onlara biraz daha geç gelmelerini söyledim."

"İyi yapmışsın. Bizde bir şeyler atıştıralım bari."

Sözünü dinleyip daha demin kalktığım koltuğa oturdum. O da yanımdaki yerini alınca ikimizinde gelmeden önce aldığı abur cuburların paketlerini açmaya başladık.

"Paranı niye harcadın?" Hafif öfkeli bir sesle konuşması beni yine gülümsetti.

"Diğerleri buraya sanırım ilk kez geliyorlarmış. Onlara almalarını söylemek biraz yanlış geldi. Bu seferliğine ikimiz ağırlayalım onları diye düşündüm." Ağzıma halka şeklindeki jelibonlardan birini atarken konuşmuştum.

Burası bizim iki yıl kadar önce tesadüfen keşfettiğimiz bir karaoke mekanıydı. Ama mekan toplu olarak şarkı söylenen bir yer değil, salonlara ayrılmış haldeydi. Saatlik olarak kiralıyor, arkadaşların ile kurulu sistem üzerinden kendi kendine şarkı açıp eğleniyordun. Kimse girip çıkarak sizi rahatsız etmiyordu. Ya da yabancılar olmadığı için bir şeyler söylerken gergin olmuyordunuz. İki saat boyunca kötü seslerimizi bağıra bağıra birbirimize duyuruyor en sonunda da dış kapıda satılan atıştırmalıklar ile karnımızı ağrıtacak kadar şekeri vücudumuza alıyorduk.

Sezen Aksu söyleme sebebimizi ise asla hatırlamıyordum. Kendi kendine geleneğe dönüşmüştü. Ama kim, neden başlatmıştı... En ufak bir fikrim bile yoktu.

"Üniversitede böyle ortam yok." Samet burnunu kırıştırırken hiç hoşnut değilmiş gibi bana baktı. "Değerini bil." Ardından özene bezene düzleştirerek şekil vermeye çalıştığım ama beceremediğim için epey elektriklenen saçlarımı elleriyle karıştırdı.

"Sebebi neydi ki?" Diye bağırdığımda ise başını arkaya yatırarak büyük bir kahkaha patlattı. Bende ona katılsam bile sinirlendiğimi görmesi için ciddileşmem uzun sürmedi..

"Süslü geldin gözüme. Ondan..."

"Bunda yanlış ne var?"

"O Alperen sana iltifat falan eder şimdi. Kalbim kırılmasın."

"Ya, ne alaka acaba?" Kaşlarımı çatıp omzuna güçsüz yumruğumu vurdum.

"Ne alaka mı?" Gerçekten şaşırmış gibiydi. "Günümüzde kimse babasının hayrına birine bu kadar yardımcı olmaz. Senden etkilendiği ya da hoşlandığı bariz. Bunu benden uzak bir köşede, ötede bir yerde belli etsin."

"Ha yani onu destekliyor musun?"

"O da ne demek?" Benim gibi kaşlarını çatmıştı.

"İlk başlarda konuşurken ona dikkat etmem gerektiğini söyleyip duruyordun. Geçmişimi bilmediği için öğrendiğinde vereceği ihtimalleri unutmamam gerektiğini..."

"Hala öyle düşünüyorum. Karşındaki kişi ben bile olsam bu devirde dikkatli olmak lazım." Uzanıp çubuk krakerden bir kaç tanesini ağzına sıkıştırdı. "Ona da dikkat etmelisin. Ama ben senin yanında olamazken o oldukça ciddi bir süre senin yanında oldu. Okulundan çıkıp evine kadar geldiği gün bile olmuş. Ya da sana yiyecek bir şeyler almak için erken uyandığı zamanlar... Bilmiyorum. Belki bende safça düşünmeye başlamışımdır. Ama onun kötü niyetli olduğunu sanmıyorum."

Sözleri beni bir anlığına o kadar etkilemişti ki dalıp gitmekten kendimi alamadım. Arkama yaslanıp jelibonumu yemeye devam ederken benim için yaptığı her şey teker teker gözümün önünden geçti.

"Yine de..." Samet ağzının içinde mırıldanddı. "Yine de bir gün ona karşı bir şeyler hissettiğinden emin olursan taaa, evlenirken falan haber ver bana. Hala alışamıyorum bu fikre... Kalpten falan gitmeyeyim."

"Saçmalama... Kalpten gitmek falan." Uzanıp onun beline sarıldığımda o da kolunu omuzlarıma dolamıştı.

"Hep benden bahsettik." Dedim konuşmayacağını anlayınca. "Söyle bakalım sen ne yaptın? Şu sarışın kız ile bir daha görüşmeye başlamıştın en so-"

"Bir daha sarışın lafını duymak istemiyorum." Sesi zehir gibiydi.

Aniden bedenimi ondan uzaklaştırıp dehşetle gözlerine baktım.

"O da ne demek?"

"Kalbim üç hafta içerisinde ne kadar kırılabilirse o kadar kırıldı demek. Artık sarışınlar kadar nefret ettiğim bir şey yok. Bu yüzden bırak sarışın birini görmeyi, duymak bile istemiyorum."

Lafa nereden gireceğimi, kendimi nasıl açıklaaycağımı kara kara düşünürken elimden tek gelen yutkunmaktı. Gözleri o kadar korkunç gözüküyordu ki ona Sude'den bahsettiğim an, daha diğerleri gelmeden buradan çıkıp gider gibiydi. Ve ben onunla görüşmemizin üzerinden çok zaman geçmemesine rağmen onu fazlasıyla özlemiştim.

Çenemi kapattım.

Birazdan bana kötü kötü bakacağını bilmeme rağmen sessiz kaldım.

"Neden peki? Ne oldu?" Havadan sudan konuşur gibi rahat olmaya çalıştım.

Öfkeli öfkeli soluduğu nefesler kulaklarıma ilişti.

"Daha önce ilişkimiz olmasa bile bir flört döneminde olduğumuzu söylemiştim sana. Daha sonra onu o partide nasıl bir halde gördüğümü de anlatmıştım... Yine de hiçbir şeyi umursamadan onunla görüşmeye devam ettim. Ama katlanılmaz bir hal aldı. Hareketleri bile batar hale gelmişti."

"Nasıl yani?"

"Basbaya..." Son hecesini uzatarak başını yana eğdi. "Aldığı nefes, yaptığı şakalar, laubali espriler, gereğinden rahat hareketler..." Sayıdığı her madde ile mümkünmüş gibi endişem katlandıkça katlandı.

E bu baya Sude'yi anlatıyordu.

"Her sarışın aynı olacak değil ya..." Gülmeye çalışsam bile titrer gibi bir hareket yapması ile tüm umutlarım uçtu gitti. Pek iyi anlaşamayacaklarını şimdiden tahmin etmek zor değildi.

"Her neyse. Bu konuyu boşver. Senin ayağın nasıl oldu?"

"Fena değil. Üç hafta oldu zaten çatlayalı. Muhtemelen iyileşmiştir. Ufak tefek sızısı var sadece." Onunla konuşurken bir yandan da öne eğilmiş ayak bileğimi yokluyordum.

Bu sırada kapı açıldı. Başımı kaldırdığında göz göze geldiğim ilk kişi Alperen oldu. Gergin bir gülümseme vardı yüzünde. Ama beni öne eğilmiş halde görünce bir anda gülümsemeyi kesmiş aceleci adımlarla yanıma gelmişti.

"Ağrın mı var? Ne oldu?" Bir elini arkamdan belime dolamış diğer elini de önümde eğilerek, bileğimi tutan elime götürmüştü.

"Y-yok. Yok bir şey. İyiyim ben." O kadar şaşkına uğramıştım ki kekelemekten kendimi alamadım.

"Doğruyu söyle." Dedi biraz sinirlenmiş gibi.

"Gerçekten iyiyim. Samet nasıl olduğumu sordu da bende ağrım var mı diye bir yokluyordum sadece." Sonunda bu bahanemi inandırıcı bulmuş olacak ki rahatlayıp, tekrardan gülümseyerek ayağa kalktı.

"Alperen ben." Hemen arkamda duran ve konuşmamızın bitmesini bekleyen Samet'e hitaben elini uzattı.

Başımı o tarafa çevirdiğimde Samet'in bir bize bir de hala kapının girişinde kalan Sude'ye baktığını gördüm... Gözleri kısa bir anlığına bana ilişince ilk başta sinirliydi. Ama onun bu konudaki takıntılarını bilemeyeceğim için beni suçlamaması için omuz silkmem gözlerini devirmesine sebep oldu.

Alperen'in hala havada duran elini fark edince ise panikle ayağa kalkıp elini uzattı.

"Samet ben de. Şüheda'nın liseden arkadaşım."

"Biliyorum. Şüheda Bir keresinde bahsetmişti." El sıkıştıktan sonra geriye çekilmiş tanışmaları için Emir ve Sude'nin önünü açmıştı.

"Emir bende kanka." Emir uykusuzluktan morarmış gibi gözüken gözleri ile sonunda bize doğru bir kaç adım atmış, Samet ile hızlıca selamlaşmıştı.

"Haaa..." Samet'in gözlerinde şeytani bir parıltı belirdi. "Şu çanta olan Emir..."

Sude içten bir kahkaha patlatırken Alperen ve ben gülmemek için oldukça büyük bir çaba sarf ettik.

"Herkese mi anlattın lan?" Emir bir anda yanımda bitip beni kolunun altına almış ve saçlarımı karıştırmaya başlamıştı.

"Saçlarımı rahat mı bıraksanız artık?" Aniden hareket ettiğim için sırtımda hissettiğim ağrı ufak bir inleme şeklinde dudaklarımdan çıktı.

"Dur be oğlum." Alperen resmen onu ensesinden tutarak benden uzaklaştırdı. "Yeni tanışıyoruz şurada. Korkutmayalım hemen adamı."

"Bende Sude bu arada." Tam Alperen ve Emir'in didişmelerine gülüyordum ki duyduğum cıvıl cıvıl ses ile başımı çevirmek zorunda kaldım.

Sude her zamanki enerjisi ile kocaman gülümsemiş elini Samet'e uzatıyordu. Samet korktuğumun aksine kızın elini havada bırakmadı ve kırılacak bir şey tutarmışçasına nazikçe elini parmakları ile sardı.

"Samet." Dedi sadece de.

"Eh, biliyorum. Söyledin ya..." Sude ona aynı bize davrandığı gibi dalga geçercesine bir hareket sergileyince, Samet'in gergin olan iplerinin kopacağından endişelenerek aralarına girdim.

Elleri birbirinden ayrıldığında hafifçe gülümseyerek Sude'yi yönlendirdim.

"Hadi oturalım önce biraz. Biz atıştıracak bir şeyler aldık."

"Bize de söyleseydiniz ya..." Alperen ortamdaki gerilimden bir haber ağzının içinde homurdandı.

"Hadi hadi... En sevdiğin abur cuburlar burada. Gereksiz yere ağırbaşlılık gösterme." Emir daha deminin acısını çıkaracak şekilde onun ensesine vurup boş koltuklardan birine geçti. Önüne çektiği cips paketine sadece gülerek baktım.

"Söylemeye ne zaman başlayacağız?" Sude hevesli hevesli yüzüme baktı.

"İstediğin zaman. Seni tutan yok ya..." Samet muhtemelen kimsenin duymayacağını düşünerek mırıldandı.

"Pekala..." Sude onun bu davranışına doğal olarak bir anlam veremeyerek son hecesini uzata uzata önüne döndü. "O halde ben başlıyorum."

"Ne söyleyeceksin?" Dedim biraz olsun sohbet edebilmek adına.

Sude bilgisayar sistemine yürürken omzunun üzerinden güldü.

"Delikanlım."

"Ne?!" Samet'in çığlığı onu duraksattı.

"Ne, ne?"

"Sezen Aksu gecesinde Yıldız Tilbe mi söyleyeceksin?"

"Pekala..." Deminkine benzer bir ifade takındı. "Bilgisayarda Sezen Aksu şarkıları hariç şarkı yok mu?"

"Var ama..."

"O halde ben bir sorun göremiyorum." Sude bir kez daha kuş gibi şakıdı.

"Hayır hayır hayır." Samet yavaşça ayağa kalktı. "Buraya gelirken sadece Sezen Aksu şarkıları söylenileceğini biliyordun."

"Aslında teknik olarak hayır." Sude bu ona söylenmemiş olacak ki kaşlarını çatmış biraz sinirli bir hale bürünmüştü. "Ama söylenseydi bile istediğim şarkıyı söyleyebileceğimi düşünüyorum."

"Ama ama ama ama..." Samet çaresizce bana döndü ve eliyle Sude'yi şikayet eder gibi işaret etti. Gergindim ama bu hali gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırmama sebep oldu.

"Hayır normal bir şarkıcı da değil ki..." Bir şey yapamayacağımı anlayınca yine ona döndü. "Bir de Yıldız Tilbe!" Utanmasa çığlık çığlığa bağıracaktı. "Sezen Aksu ile yirmi yıldır kavgalı onlar."

"Eee, sanat ile özel hayatı birbirine mi karıştıralım şimdi?" Sude asla altta kalmayarak ona laf yetiştirmeye devam etti.

"Kaliteli bir şarkı söylemeyi tercih edebilirdin mesela!" Samet tekrardan kalktığı koltuğa otururken 'ne yaparsan yap' der gibi elini sallamıştı.

Başımı diğer ikiliye çevirdiğimde bir tenis maçı izler gibi sırayla onlara baktıklarını gördüm. Samet, Sude'ye çıkıştığı için öfkeli gözükmüyorlardı. Muhtemelen son ana kadar da dalga geçiyorlar sanmışlardı. Sonunda bu ufak atışma bittiğinde ise şaşkınlıkla birbirlerine baktılar.

"Neyse..." Sude yine üzerine bastıra bastıra konuştu. "Ağlama diye ilk şarkımı Sezen Aksu'dan söyleyeceğim."

Sude'nin bu sözleri Samet'i o kadar kışkırttı ki yüzünün aldığı ifade inanılmazdı.

Hala ayakta durduğumu fark edince Samet'in yanına acele ile oturup elimi onun dizine bastırdım.

"Çok gericisiniz. Eğlenmeye geldim ama kavga edeceksiniz diye rahat bile edemiyorum."

"Ama..." Tam şikayetleneceğinde Sude'nin açtığı müzik odanın içinde yankılanmış, onunda sesini bastırmıştı.

Sude olağanüstü bir  özgüven ile elindeki mikrofonu çevirince düşündüğümden de iyi söyleyeceğini anladım.

Şarkıya girmeden hemen önce ışıklarla biraz oynamış ortama kırmızı, loş bir ışık hakim olmuştu. Göz yorucu bile olsa şarkıyla uyumu görmezden gelinecek gibi değildi.

Sude'nin seçtiği, günün ilk şarkısı 'kaçın kurası'ydı.

Emir sonunda hala gergin olan havayı dağıtmak ve şarkıya eşlik etmek için ellerini birbirine vurmaya başlayınca derin bir nefes aldım ve ona katıldım.

Sude daha demin yaşanılan konuşma hiç yaşanmamış gibi bir anda dans etmeye başlayınca ağzım bir kez daha açık kaldı.

"Gönül gözüm kapalı
Bilerek sana yazılıyorum.
A penceresi aralı,
Her yerine bayılıyorum."

Arkasını dönmüş hepimizin gözlerine, omzunun üzerinden tek tek bakarak kalçasını ritimle sallamıştı.

İlk şaşkınkığımı üzerimden atabilince bende oturduğum yerde canımı acıtmayacak şekilde omuzlarını sallamaya ve Samet'in üzerine doğru yatmaya başladım.

Keyfi hala kaçık bir şekilde beni ittirdiğinde kahkahama engel olamadım. Sude'ye olan hayran bakışlarının farkında değil gibiydi.

"Yavrum baban nereli?
Nereden bu kaşın gözün temeli?
Sana neler demeli?"

Sanki laf çarpmaya devam ediyormuş gibi Samet'in yüzüne bakarak tekrardan önüne dönmüş, alaycı bir ifade ile gözlerini kısmıştı.

"Ay, seni çıtır çıtır yemeli."

Abartılı mimikleri ile birlikte her hecenin üzerine bastırması bir anlığına şaşkınlıkla dudaklarımı kapatmama sebep oldu. Samet'e baktığımda ise arkasına yaslanmış bir eli ile çenesini sıvazlıyordu. Gözlerini bir an olsun Sude'nin ona bakan gözlerinden çekmezken göğsünün sertçe kalkıp indiğini muhtemelen sadece ben görmüştüm.

Hadi ama! Aralarındaki çekimi sadece ben görüyor olamazdım değil mi?

"Anam babam aman kaçın kurası bu
Ne baş belası bu, Gönül kirası
Anam babam aman kaçık kurası bu
Ne baş belası bu, Gönül kirası. Ah..."

Sesi beklediğimden de iyi olan Sude sonunda Samet'ten uzaklaşıp diğer iki arkadaşına yönelmiş omuzlarını sallaya sallaya dans etmişti. Sahneyi kullanma şekli göz ardı edilemeyecek kadar iyiydi. Kırmızı ışık altında parıl parıl parlayan teni ve altın sarısı saçları ise nefes kesiciydi. Bana göre biraz cilveli olan şarkıyı ise dansıyla başka bir noktaya taşımıştı. Dışarıdan onu izleyen birinin etkilenmemesi imkansızdı. Aynı Samet gibi...

En sonunda bana yaklaştığında elini kalkmamı ister gibi uzattı. Ama dans etmek o kadar da kendime güvendiğim bir konu olmadığı için yalnızca oturduğum yerden ona katıldım.

"Aman bize nasip olur inşallah
Boyuna da posuna da bin maşallah.
Senden gelecek cefalara nazlara sözlere sazlara Eyvallah."

Koltuğun yan tarafına oturup üzerime eğildiğinde parmaklarımı dudaklarıma götürerek yüksek perdeden bir ıslık çaldım. Alperen ile Emir yan koltuktan bize ritim tutarken diğer yanımdaki Samet tüm suratsızlığı ile üzerime yatan Sude'ye bakıyordu.

Pekala. Bu kadar eğlenebileceğimi beklemiyordum. Özellikle ilk şarkılarda gerginliğin tüm ortamı ele geçireceğine eminken. Ama Sude'nin seçtiği şarkı ile birlikte gösterdiği performans hepimizi çoktan coşturmuştu.

Tekrar kalkıp sahneye döndü ve şarkının kalanını da orada söyledi. Sonunda nefes nefese kalmış bir şekilde kollarını iki yana açtığında çığlıklar ata ata onu alkışlamıştık. Samet bile ellerini zayıfta olsa birbirine vurmaktan kendini alamamıştı.

"Çaldığınız bir yer var mı hanımefendi?" Emir sahte bir sırnaşıklık ile ayağa kalkıp onun yanına oturdu. "Gelip bir de orada dinlemem lazım sizi."

"Mekan ücretini karşılayabilir misiniz emin değilim ki?" Sude soğuk su şişesini tepesine dikmeden önce ona acıyan bakışlarla baktı.

Emir gözlerini devirerek ayağa kalktı ve direkt bilgisayara yöneldi.

"Sakın moda girmemize izin verme ama..." Diye söylenmeyi de ihmal etmedi.

Sude onun arkasından yalnızca omuz silkmişti.

"Şimdiden sesim için özür dilerim." Emir ışıkları değiştirerek daha parlak bir sarı tercih etmişti. "Ayrıca Sude'den hemen sonra çıkma cesareti gösterdiğim için bir alkış bekliyorum. Hiçbiriniz bu kadar rezil olmayı istemezdiniz çünkü." Ellerini davetkar bir şekilde iki yana açınca gülerek onu alkışladık. 

Ardından o bilindik melodi yavaşça kulaklarımıza doldu. İster istemez bir sağa bir sola bedenlerimiz hareketlenirken Samet beni nazikçe kolunun altına çekmişti.

"Unuttun mu beni, her şeyimi?
Sildin mi bütün, izlerimi mi?"

Bana göre en ağır Sezen Aksu şarkısı olduğu için göğsümü saran sıkıntıyı şimdiden hissedebiliyordum.

"Bu çocuğun bakışlar bakış değil." Samet'in sesini bir anda kulağımda hissedince irkilerek başımı kaldırdım.

"O da ne demek?" Kimse duymasın diye bende onun kulağına uzanmıştım.

"Alperen diyorum... Elinde olsa beni bir kaşık suda boğacak gibidiyorum." Keyifli keyifli güldü. Bahsettiği şeyi görebilmek için önce normal bir şekilde önüme döndüm. Gözucu ile çaktırmadan yan tarafıma baktığımda Alperen'in sahneye değil gerçekten de bize baktığını fark ettim.

Samet için kötü bir şeyler hissetmesini aslında hiçbir nedeni yoktu. Samet benim olmayan abim gibiydi. Ama anlaşılan o bundan oldukça bir haberdi.

Geri çekilmek istemedim. Çünkü Samet'in de benim için ne anlama geldiğini az çok anlamasını istiyordum.

Bir yumruğunu dudaklarına götürüp sertçe ısırdığında ben başımı çevirmiş şarkıya çoktan başlayan Emir'e vermiştim dikkatimi.

Sesi en baştan da söylediği gibi pek iyi sayılmazdı. Ama kendini şarkıya kaptırmayıp düz bir şiir okur gibi az bir ritimle söylemesi oldukça iyiydi. Bu işin altından olabilecek en iyi şekilde kalkıyor gibiydi.

"O sahil o ev o ada...
O kırlangıçta mı küs bana?
Sanırdım ki aşklar ancak...
Filmlerde böyle..."

Bir elini kaldırıp havada sallarken gözlerini kapattı. İşte o an aslında onları hiçte tanımadığımı fark ettim. Emir mesela... Nasıl bir hayatı vardı ve de bu şarkıyı böylesine söylemesine sebep olan biri hayatında mıydı istemsizce merak ettim.

En sonunda nakarata girdiğinde Samet sanki inadına yapar gibi başını çevirerek yüzünü saçlarımın arasına gömmüş, dans eder gibi usul usul sallanmaya devam etmişti.

"Ben hala dolaşıyorum avare.
Hani görsen enikonu divane...
Ne yaptıysam olmadı ne çare?
Unutamadım gitti."

Samet'in karnına görünmeyecek şekilde dokunarak geri çekilmesini sağladım. Aptalın yapacağı bir şaka yüzünden Alperen ile aramın bozulmasını istemiyordum çünkü.

Samet gülerek geri çekilirken Emir şarkısını söylemeye devam etmiş, bende ne söyleyebileceğim üzerinde bir kaç saaniye de olsa düşünmeye başlamıştım.

Biten şarkı ile birlikte Emir beklemediği kadar büyük, dört kişi ne kadar büyük olabilirse elbette, bir alkış sesi ile karşılaşmıştı.

Keyfi yerine gelmiş gibi bir kaç kez öne eğilerek ünlü edalarıyla selam vermiş, normalde oturduğu yere değil Sude'nin yanına da oturuvermişti.

Halka jelibonlar bitince yılan şeklinde olanların paketini açtım.

"Karnın ağrımasın?" Samet ben yemeye başlamdan önce nafile bir çaba olduğunu bilmesine rağmen elimi havada yakalamıştı.

Ona genişçe gülümsedim ve yemeye devam ettim.

"İçecekleri mi yenilesek ne yapsak?" Alperen içtiği son kola şişesini de çöp kutusuna gönderince 'sen bilirsin' der gibi ona baktım.

"Ben almaya giderim." Sude vücudunu esneterek ayağa kalktı.

"Ben-" tam Samet'te konuşmaya başlıyordu ki Sude'nin konuştuğunu duyunca sessizleşti.

"Ben giderim." Dedim elimi onun omzuna koyarak. Cüzdanımı ve telefonumu alıp Sude'nin peşine takıldım.

"Bugün herkes bir tuhaf mı bana mı öyle geliyor?" Dışarı çıktığımız an ona dert yanmam gülmesine sebep olmuştu.

"Herkesi bilmem ama senin arkadaşın oldukça enteresan. Sezen Aksu dışında şarkı söylememek nedir ya?" Hala inanamıyorum gibi gözlerini genişletmişti.

"Sezen Aksu kırmızı çizgisidir maalesef. Ama en büyük darbeyi arkadaşından yiyecek sanırım." Sude sözlerimden ne yapacağımı anlamış, şimdiden keyifli bir kahkaha patlatmıştı.

İçecekleri alırken ister istemez Samet'in bana fazla kızmamasını umdum.

***

Alperen'den.

Emir ile aramda geçen imalı bakışmadan sonra derin bir nefes almış ve tüm cesaretimi toplayarak ayağa kalkmıştım. Telefonu ile ilgilenen ve daha demin oldukça korkunç şeyler hissetmeme sebep olan Samet'in yanına oturduğumda bir şeyler söyleyeceğimi anlamış başını kaldırmıştı.

"Bizim Şüheda ile ilgili bazı endişelerimiz var, Samet." O bana sormadan ben direkt konuya girdim. Uzatmanın ve Şüheda dönenene kadar vaktimiz olan bu az süreyi riske sokmanın bir anlamı yoktu.

Samet anında ciddileşmiş, yayılarak oturduğu koltukta dikleşmişti. Kaşlarını çatmış ne diyeceğini bilemiyor gibiydi. Nereden başlamam gerektiğini bilemedim. Çünkü ne kadar samimi de gözükseler Samet'in tam olarak neyi bildiğini bilmiyorduk.

"Hangi konuda?" Sessislik gereğinden fazla uzayınca bizi konuşturmak için sorusunu sordu. Derin derin nefes aldım ve fazla düşünmemeye çalışarak konuştum.

"Geçen yıl belli ki bir şeyler olmuş kardeşim. Şüheda bize bir şey anlatmadı biz de onu anlatması için zorlamadık zaten. Ama anladığımız kadarıyla yaşanılan şeylerin izleri hala hayatında kendini gösteriyor."

"Ne oldu?" Dedi direkt olarak. Bu her şeyi az çok bildiğini gösterir nitelikteydi.

"Geçen gün babası ile..." Ne diyeceğimi, nasıl tamamlayacağı bilemedim. "Babası sanırım-"

"Yine mi amına koyayım?" Samet bir anda sesini yükselterek sözümü kesmiş söylemek üzere olduğum şeyden beni kurtarmıştı.

Neyse ki ses izolasyonu olan bir odadaydıkta dışarıdan duyulmayacağına emindim.

Samet burnundan öfkeli nefesler alırken bir kaç küfür daha savurdu.

"Ne yapmamız gerektiğini bilemedik. Gazi meselesi yüzünden zaten benimle dışarıya çıkamıyor bile. Ama bu şekilde de onu akşamları yalnız göndermek çok riskli geliyor." Şüheda ve Sude her an odaya girebilirmiş gibi aceleyle endişelerimden bahsettim.

Samet düşünceli bir halde öne eğildi ve başını ellerinin arasına aldı.

"Bilmiyorum. Zaten ondan uzakta olmak yeterince zor... Ah..." Başını kaldırdı ve bir medet umar gibi gözlerimize baktı. Ama aradığı şeyi bulamadı. Sonuçta bize yardımcı olacak olan kişinin o olduğunu düşünerek başlamıştık bu konuşmaya.

Anlaşılan buna Samet'in de bir çözümü yoktu.

"Aranızda bir şeyler olduğunu anlamak için kahin olmaya gerek yok." En sonunda açık açık konuşmaya karar vermiş direkt olarak gözlerime bakmıştı. Ama kurduğu cümle yüzünden ensemden vücuduma yayılan sıcaklık başımı eğmeme sebep olmuştu. "Hala araftasınız sanırım. Ne sen bir şey söyledin belli ki ne de o... Önce bu belirsizliği gider. Yanında olduğunu biliyor ama bunu tescillenmiş bir şekilde duymaya ihtiyacı var. Gazi işinin ise önünü alamayız. Babasından dolayı sırtı epey pek. Başına bir şey gelmeyeceğini bildiği için kendine oldukça güveniyor. Onları elimizden geldiğince uzak tutalım. Ben Gazi'nin programını bir şekilde öğrenir sana atarım. Sende ona göre belli belirsiz Şüheda'yı yönlendirirsin."

Elini uzattığında neyi istediğini anında anlayıp telefonumu uzattım. Hızlıca numarasını girip kendini çaldırdı.

"Seninde sınav senen olduğunu biliyorum. Ama bu sene o kızın son şansı. Belli ki sen bir çok kez hazırlanırsın bu sınava. Bu yüzden elimizden geleni yapıp moralini yüksek tutalım. Yani en azından gerçekten ona hissettiğini düşündüğün şeyleri hissediyorsan bana yardım edersin."

"Ama babası..." Emir ürkek bir sesle, iç çekerek araya girmişti.

"Babası ile olan şeyleri Şüheda kendi çözmek zorunda. Daha doğrusu kendisi kaçmak zorunda. Babası uzun zamandır işsiz yani ne zaman evde olup olmayacağı belli değil. Ama Şüheda'nın odasına girmek isteyeceğini sanmıyorum. Yani Şüheda ona bir adım atmaya çalışmadıkça onunla ilgili sorun çıkmaz."

Şüheda'nın odasına girmek isteyeceğini sanmıyorum.

Kurduğu her cümle yaptığı her plan içimi bir nebze de olsa ferahlatmış ama korkunç derecede de canımı yakmıştı. Bunları yapmak zorunda olduğumuz için onu bu duruma düşüren herkesten nefret ediyordum.

"Geçen yıl ne oldu?" Dedim düşüncelerime engel olamayarak. Samet telefonunu tekrar eline alırken omuz silkti.

"Bunu sana Şüheda anlatır. Anlatmadan zaten seni kabul etmez..." Kendi kendine düşünür gibi mırıldanmış kapı açılmadan hemen önce dikkatini telefonuna vermeyi başarmıştı.

"Artık fakirim. Şüheda hiçbir şey ödemek istemedi." Sude yalandan burnunu çekerken Şüheda şaşkınlıkla ona baktı.

"Ortak alalım dedim. Kabul etmedi. Yemin ederim!" Gözlerimize bakarak ona inanıp inanmadığımızı anlamaya çalışıyordu. Bu hali bir dakika önce konuştuğumuz can sıkıcı şeyler rağmen gülümsememe sebep oldu.

O kadar tatlıydı ki. O kadar güzeldi ki...

"Neyse neyse. Hadi şarkılarınızı söyleyinde evimize gidelim." Emir yalnızca bir şarkı söylemesine rağmen oldukça yorulmuş, koltuğa iyice yığılmıştı. Sude onun yanına oturup yemesi için ağzına bir şeyler tıkıştırırken Şüheda yerine oturduğum için boş koltuğa geçmişti.

"Ben söylemeyeceğim." Samet ilgsizce mırıldanmış, telefonuna bakmaya devam etmişti.

"Ne?" Şüheda şaşkınlıkla bağırdı. "Sen dedik diye geldik buraya. Kalk hadi."

Samet'in ağzından basit bir 'cık' ses döküldü. "Keyfim yok vallahi. Söylemek istemiyorum."

Şüheda onu ikna etmek için tam bir kez daha dudaklarını arakayacaktı ki ben araya girdim.

"Ben söylüyorum o halde şimdi." Samet bir kez daha omuz silkmiş, Sude ile Emir tek kelime etmemiş Şüheda ise söyleyeceğimi duyduğu an merak kesilerek gözlerini bana çevirmişti.

Gergin bir şekilde ayağa kalkıp bilgisayarın başına gittik. Önce ışıkları ayarladım. Beyaz ama oldukça az bir ışıktı. Ortalığı aydınlatmıyor sadece birbirimizi belli belirsiz seçmemize yardım ediyordu.

Ardından mikrofonu elime alıp vazgeçmemek adına günlerdir çalıştığım şarkıyı başlattım.

Önce kendi arkadaşlarıma sonra da hala telefonuna bakan Samet'e göz gezdirdim. Ama ışığı düşündüğümden de fazla kapatmış olacağım ki hiçbirini adam akıllı seçemedim. Bu işime geldi. Direkt olarak Şüheda'ya baktım. Tam olarak görmesemde göz göze olduğumuzu bir şekilde biliyordum.

Sezen Aksu'nun arkadan desteklediği şarkı sonunda çalmaya başladı.

"Hayat bazen öyle insafsız ki,
Küçük bir boşluğundan yakalar.
Hissettirmez en zayıf anında,
Seni taa yüreğinden yaralar."

Kötü olmadığını umduğum sesimle şarkıya eşlik ederken içimin titrediğini hissettim. Söylediğim şarkı, gözlerinde kaybolduğum kız... Tek kelimeyle mahvolmanın eşiğindeydim.

Bu kız beni mahvetmenin eşiğindeydi. Hemde daha aramızda hiçbir şey yokken...

Bunun sebebi ise basitti.

Canının her yandığını hissettiğimde benim canım daha çok yanıyordu. O gün, yanımda uyuduğu gün... Yarım saat boyunca sessiz sessiz onun için ağlamak korkunçtu. Onun için ağlamak istemiyordum.

Artık onu istiyordum. Ona sarılmak istiyordum. Yanımda uyumasını istiyordum. Hiç canının yanmamasını istiyordum. Ben... Onu öpmek istiyordum.

"Ellerin, kolların bağlansa da,
Başında kasırgalar kopsa da,
Sen tüm gücünle karşı koysan da,
Seni acımasız sevda yaksa da."

Şarkının büyük bir kısmının onu anlattığını düşünüyordum. Ama şarkıdaki bazı sözler bana kalırsa bizim için hiç söylenmemeliydi. Yine de sırf bütünlüğü bozmamak için söyleyecektim. Şüheda'nın yanlış anlamayacağını biliyordum. Söylemek istediğimin o olmayacağını bildiğini biliyordum.

Şüheda'nın beni gördüğünü ve artık ne hissettiğimi bildiğini biliyordum. Bu yüzden bugün ona söyleyecektim. Her şeyi. Hissettiğim her şeyi ona söyleyecektim.

"Sende benim kadar gerçekleri görüyorsun,
Beraber olamayız benim gibi biliyorsun,
Bir başka dünyanın insanısın yavrucağım...
Sen kendi dünyanın toprağında büyüyorsun."

Gözlerinin parladığını buradan görebiliyordum. Burnunun ince ince sızladığını, ağlamamak için yanağının içini ısırdığını göremesemde biliyordum. Ve onun ağladığını düşünmek bir anlığına boğazımı sıktığı için ikinci nakaratı atlamak zorunda kalmıştım.

Kalbim... Yine korkunçtu. Yine ve yine Şüheda için çok kötü bir ritimde atıyordu. Ve bugün biz konuştuktan sonra Şüheda beni kabul etmezse diye bir anda duracak gibi oluyordu.

Kabul etmeliydi... En azından benim için şuan başka bir ihtimal yoktu.

Silkelenerek yeni dörtlük için hazırlanmaya çalıştım.

"Haklısın biraz geç karşılaştık,
Oysa hiç konuşmadan anlaştık.
Bazı şeyler varki söylenmiyor,
Biz senle sözleri susarak aştık."

Mikrofonu indirerek şarkının kalan kısmını yalnızca kendi sesimle söylemiştim.

Emir ve Sude şarkının sözlerinin anlamını en azından bir kısmında anlamış bana eşlik etmek için bağırmışlardı. Ama şarkı bitene kadar Şüheda'dan tek bir tepki bile almamıştım. Ama oradaydı. Beni dinliyor beni görüyordu. Bir şey söylemese de önemli değildi.

Şarkı bitince ve hepimiz sonunda rahat bir nefes alabilince ışıkları açmak için acele etmedim.

Bir kaç dakika sonra parlaklık arttığında gözlerim direkt onu buldu. Tam da düşündüğüm gibi yanakları kızarmış, gözleri cam gibi parlak yaşlarla dolmuştu. Gözgöze geldiğimizde burnunu çekerek başını eğmiş, yüzünü kollarına kurulamıştı.

Ona karşın olan sarılma isteğimi zar zor bastırdım. Diğerlerinin yanında onunla o şekilde samimi olmak istemiyordum.

Samet'in yanındaki yerime otururken Şüheda vakit kaybetmeden ayağa kalkmıştı.

Bu sırada söylediğim şarkının herkesin moralini düşürüdüğünü, Samet'in boş boş yere bakmasına sebep olduğunu fark ettim.

Ama dikkatimi Şüheda'ya çevirmem uzun sürmedi.

Hepimiz gibi önce ışıkları ayarlamak istedi. Ama bununla uğraşmadı. Düğmeye basarak tüm ışıkları kapattı.

İçerisi zifiri karanlık olurken seçtiği şarkıyı ölümüne merak ediyordum.

Bir kaç dakikalık sessizlik onun kulağıma ulaşan cılız nefesleri ile bölünüyordu. Ağlamamak için çabalıyordu.

Alt dudağımı sertçe dişledim.

En sonunda Sezen Aksu'ya ait olmadığını bildiğim parça kulaklarımıza ilişti. Sesi giderek arttı ve Ajda Pekkan başlangıç naakaratını geriden geriden söylemeye başladı.

Yanımda oturan Samet buna sadece içten bir şekilde gülmüştü.

"Hiç rahat yok mu bana, şu yalancı Dünya da?
Kimin ne hakkı var ki karışır hayatıma?
Hesap sormaz bana, kim çıkarsa karşıma?
Kimin ne hakkı var ki karışır hayatıma?"

Tir tir titreyen sesiyle başaldığı şarkıyı oldukça güçlü bir şekilde devam ettirdi. Sesi belki mükemmel değildi. Ama şimdiye kadar bu kadar güzel bir şarkı dinlemediğime emindim.

Sözlerindeki sitemi duymamak imkansızdı. Öfkeliydi. Ama öfkesi kime karşıydı emin değildim. Bir diğer farkında olduğum şeyse oldukça üzgün olduğuydu. Çokça üzgün olduğu. Kalp ağrım şiddetlendi...

"Hür doğdum hür yaşarım. Kime ne kime ne?
Köle miyim sana ben? Sana ne sana ne?
Zararım kendime... Kime ne kime ne?
Sen bak kendi derdine. Sanane sana ne?"

Sesi bir kez daha içimi titretirken sertçe yutkundum. Bu karanlık odada sadece onun sesiyle bile ağlayacak gibi oluyordum. Ve bu hale ne zaman geldiğimle ilgili en ufak bir fikrim yoktu.

"Duyuyorsun değil mi?" Samet bir anda kulağıma eğilmişti. Nakaratı söyleyen Ajda Pekkan'a karşılık Şüheda şuan sessizdi.

"Neyi?" Diyebildim zar zor.

"Çığlıklarını."

"Bu kalp benim değil mi severim severim...
Canım nasıl isterse gezer eğlenirim.
Her günüm mutlu benim. Kim ne derse desin.
Canım nasıl isterse gezer eğlenirim."

"Yardım için bas bas bağıran o çığlıkları..." Samet'in sesi gittikçe kısıldı.

Burnumu çekerken yüzümü kolumun içine gömdüm. Daha fazla dayanamayarak en azından şarkı bitene kadar ağlamak istedim. Şüheda ile birlikte ağlamak istedim. Onu bir an olsun yalnız bırakmamak istedim.

Şarkının bitmesine daha olsa bile Şüheda'nın ağladığı için titreyen sesiyle söylediği son dörtlüğü dinledim. Kalan kısımda Ajda Pekkan hepimize biraz zaman vermişti.

Ağlamamız için, sakinleşmemiz için. Birlikte bu karanlık odada olmamız için. Birbirimizin çığlıklarını duymamız için.

"Hür doğdum hür yaşarım, kime ne kime ne?
Köle miyim sana ben? Sana ne sana ne?
Zararım kendime. Kime ne kime ne?
Sen bak kendi derdine. Sana ne sana ne?"

***

"Daha iyi misin?" Serin caddede yürürken sessizliği bozan ben oldum.

Söylediği şarkının etkisinden bir türlü çıkamayan Şüheda ise şiş gözlerini benden saklayarak başını eğdi ve beni yavaşça onayladı.

Ellerini montunun ceplerine sokmuş yine de tir tir titriyordu. Karaokeden çıktıktan sonra ilk başta ayrı ayrı gitmeye karar vermiştik.

Ama Samet'i arayan biri acilen gelmesini söyleyince Şüheda'yı bu saatte yalnız göndermek tehlikeli gelmişti gözüme. Binbir uğraşla kabul ettirebilmiştim birlikte gitmeyi.

Gazi'nin bizi görmesi ihtimalinde babasına yine laf gideceğini biliyor, biliyorduk. Ama böylesine bir geceden sonra çok korkmuyor gibiydi.

"Bir şey söyle lütfen. Endişeleniyorum."

"Boğazım ağrıyor da..." Ağlamaktan kısılmış sesiyle beni cevapladı. Elimden tek gelen dudağımı öne bükmekti.

Evlerinin olduğu caddeye hala üç sokak vardı. Bu yüzden biraz tedirgin bir halde de olsa kolumu onun omzuna attım. Üşümesine daha fazla katalanamamış ona sarılmak istemiştim.

"Acilen pazartesi olmalı." Dedim ona sarılma isteği ile yanıp tutuşurken.

"Öyle sanırım..." Ne dediğini bilmeyerek mırıldandı.

Yalnızca iki sokak kalmıştı...

"Şüheda, sana söylemem gereken şeyler var." Aniden toparladığım bir cesaretle. Heyecandan sesimin titremesine engel olamamıştım.

"Dinliyorum." Dedi dalgın dalgın.

"Ben sadece son zamanlarda yaşadıklarımızı biraz düşünme fırsatı buldum. Aslında epey bir düşünme fırsatı buldum. Çünkü ders çalışmama bile engel olacak kadar aklım uzun zamandır sende..."

Durmadı. Yürümeye devam etti.

Bir sokak... Acele etmeliydim. Evlerine çok az kalmıştı. Onunla bu konuşmayı bugün yapmalıydım. Çünkü yarın ya da sonraki gün cesaret edebilir miydim emin değildim.

"Seninde benim için olumsuz düşündüğünü düşünmüyorum. Ve ben..."

"Alperen..." Caddeye çıkmadan önce sokağın başında duraksadı ve beni de durdurdu. Bedenini yavaşça bana çevirerek kolumun altından çıkmıştı. Yüzü dağılmış, oldukça yorgun gibiydi. Şişmiş gözleri ise belli belirsiz göz pınarlarımın sızlamasına sebep oldu.

"Söylediğin ve söyleyeceğin her şeyde haklısın." Dedi öncelikle. Uzun, derin bir nefes dudaklarımın arasından firar etti.

Bu... Bu açıkça...

"Ama şimdi olmaz." Sesi netti.

"Neden?" Çaresizlik içinde aceleyle tepkimi verdim. Sanki konuşmasam beni bırakıp evine gidecek gibiydi.

"Seni buna bulaştıramam çünkü. Hayatım hakkında hala çok bir şey bilmiyorsun ve sen..." Omuzları sarsılınca ağlamaya başladığını anladım. Öne uzandım ve onu kollarımın arasına almakta acele ettim. Duvarın dibine kadar ilerleyerek kimsenin bizi görmemesini umdum. "Sen belki de her şeyi öğrenince beni istemezsin."

"Bırak buna ben karar vereyim, Güzelim."

Acı içinde mırıldandım.

"Seni görüyorum. Acını da görüyorum ve artık buna tek başına katlanmama dayanamıyorum." Saçlarının üstüne dudaklarımı arka arkaya bastırdım. "Bu sahte olamaz. Her ne yaşandıysa senin suçsuz olduğunu biliyorum. Bu yüzden sakın bunu bahane ederek benden kaçmaya çalışma."

"Ama..."

"Aması yok." Kendimden emin durmak için epey çabaladım. "Senin yanında durmak istiyorum. Senin için çabalamak istiyorum. Her ağladığında her düştüğünde aklına ilk ben geleyim istiyorum."

"Zaten öyle sayılır..." Hıçkırıklarının arasında mırıldandı.

"O halde, güzelim..." Bir elimi çenesine götürüp başını göğsümde çekerek biraz arakaya yatırdım. Gözlerine bakmak istiyordum.

Dudaklarımı söyleyeceğim şeyin ağırlığı ile yaladım. Ve sonunda itiraf ettim.

"Seni seviyorum."

Hıçkırıkları şiddetlendi. Omuzları endişe verecek kadar sert sarsılırken yaşlar birbiri ardına gözlerinden döküldü.

"Bana daha demin söylediğim ve söyleyeceğim her şeyde haklı olduğumu söyledin. Ve ben seninde bana aynı şeyleri hissettiğini düşünüyorum."

Uzanıp gözyaşlarının bıraktığı izleri uzun uzun uzun öptüm.

"Bu yüzden şimdi yapacağım şey yüzünden beni itmek istersin belki. Saygı duyarım. Sakın zorunda hissetme kendini. Ama... Ben şansımı deneyeceğim, Güzelim Benim."

Son kez yüzüne bktım. Diğer elimi de kaldırarak çenesine yerleştirdim. Yüzü avuçlarımın arasındaydı. Ver bu bir hayal gibiydi...

Ne yapacağımı anlayınca kolları usulca belimi buldu. Bu bir nevi kabullenişti. Bu yüzden gülümsememe engel olamayarak nefesimi tutup üzerine eğildim.

Dudaklarım dudaklarına çarpınca beni kabul eder gibi başını yana eğdi ve üst dudağımı dudakları arasına aldı.

Beceriksiz hareketler ile onu öpmeye başladım. Ne de olsa bu benim için bir ilkti. İlk kez birini öpüyordum. Ve bunu böylesine derin duygular beslediğim birine karşı yapıyordum.

Siktir.

Şüheda'yı öpüyordum. Ve Şüheda bana karşılık vermek için elinden geleni yapıyordu.

Karaoke sırasında yediği jelibonların tatlı tadı dilime gelirken bu tatlılığına gülmemek için kendimi zor tuttum.

Nefesim kesilince, ilk öpücük için oldukça uzundu çünkü, yavaşçaa geri çekildim. O da beni taklit etti. Alınlarımız birbirine yapışırken aldığımız nefesler birbirlerine çarparak karıştı. Ne ben gözlerimi açabildim ne de o tek kelime söyleyebildi.

Omuzlarım hala heyecandan aldığım sert nefesler yüzünden sarsılırken burnunu çektiğini duydum.

Telaşla gözlerimi açtım.

"İyi misin?! Özür dilerim." Ne söylediğimden bir haber sadece aklıma gelenleri dillendiriverdim.

Bu sefer ise histerik bir şekilde güldü. Ani ruh hali değişimleri beni bir tık korkuturken hala belimde olan kollarını daha da sıkılaştırdı ve yüzünü boynuma gömdü.

"İyiyim. Bu yüzden ağlıyorum sanırım bilmiyorum." Bir kez daha hıçkırdı. "Sana her iyiyim dediğimde içimde bir şeyler eksik olurdu. Tam olarak iyi olmazdım yani. Ama ağız alışkanlığı ya... Öyle diyip dururdum. Ama şimdi..." Başını aşağı yukarı salladı. "gerçekten iyiyim."

Sözlerinin beni ne kadar mutlu edebileceğinden bir haber kelimelerini sıraladı. Kalbim yine hızlandı ve ben yine gülümsedim. Uzanıp yine saçlarından öptüm.

Bir şeyler söylemek zorunda hissederek dudaklarımı araladığımda ise tüm sokak yüksek bir sesle yankılandı.

"Şüheda!"

Şüheda beni o kadar beklenmedik ve o kadar hızlı ittirdi ki az daha yere düşecektim.  Sesin geldiği yöne doğru ikimizde panikle dönerken otuzlu yaşlarının sonunda gibi duran iri kıyım bir adam sokağın ilerisinden bize doğru koşarcasına adımlarla geliyordu.

"Alperen, git." Başım aniden Şüheda'ya döndü.

"Ne?"

"Bu her şeyi daha karışık hale sokacak. Seni görmesin. Uzaklaş. Ve ne görürsen gör geri dönme tamam mı?"

Şüheda kendi evlerinin olduğu tarafa yürümeye başladı. Adam artık iyice hızlanmış neredeyse koşarak ona yaklaşıyordu.

"Git hadi!" Dediğinde bilinçsizce arkamı döndüm. Her şey daha karışık hale gelecek dedi için ise endişe ile telefonumu çıkarırken koşmaya başladım.

Çok geçmeden daha demin yan yana durduğumuz yerden bir çığlık gelince tüm ikazlarına rağmen durdum ve o tarafa döndüm.

"Baba!" Şüheda yerde, saçlarından tutan adama, babasına bağırarak elinden kurtulmaya çalışıyordu.

Adamın bu sırada dudaklarından dökülen ve akla hayale sığmayacak küfürlerini buradan bile duyabiliyordum. Ama ona odaklanamayacak kadar başka bir sorunum vardı. Şüheda...

Evlerinin önüne geldiklerinde onu tutup yerden kaldırdı ve iterek ilerletmeye başladı. Binanın içine girince gözden kaybolmuşlarıdı.

Ne yapacağımı gerçekten bilemeyerek ilk önce Samet'i aradım. Sadece bir saat önce yan yana olduğumuz için ve benim Şüheda'yı bırakacağımı bildiği için telefonu ilk çalışta açtı.

"Ne oldu?" Dedi direkt olarak. Bu cümle beni beynimden vurulmuşa çevirdi.

Şüheda'nın evine doğru iki sarsak adım attım.

"Ben Şüheda ile caddedeydim. Ben... Ben-"

"Ne oldu?" Dedi kendime gelmem için daha net bir sesle. Bu sırada arka taraftan gelen kapı kapanma seslerini duyuyordum. Daha ne olduğunu bile bilmiyordu ama belli ki yola koyulmuştu.

"Babası geldi Şüheda'nın. Bizi görünce kızı yaka paça eve götürdü."

Bir iki saniyelik sessizlik bana yıllar gibi gelirken gözümde devleşen binaya şaşkın şaşkın baktım.

"Nasıl gördü sizi? Ayrıntı versene amına koyayım ya!"

"Öpüyordum!" Diye itiraf ettim. "Onu öpüyordum."

Bir ölüm sessizliği aramıza hakim olurken her geçen saniyenin bizim için önemli olduğunu o an kavradım.

"Koş!" Beni harekete geçiren Samet'ti. "Babası onu yaşatmaz. Evlerine koş. Ben ambulans ve polis gönderiyorum oraya. Sen git ve babasını engellemeye çalış." Samet'in titreyen sesi ile kurduğu cümleler bedenimin buz kesmesine sebep olurken dediğini bir şekilde yaptım.

Koştum.

Basamakları üçer üçer atlarken en üst katta olan dairelerine ulaşmam bir ömür sürmüş gibiydi.

Kapı açıktı.

İçeriden 'çıt' bile çıkmıyordu.

Kapıyı ittirip içeri daldım.

Görmem gerekeni de zaten orada, giriş kapısının hemen karşısındaki oturma odasında gördüm.

Caddede gördüğüm adam dizlerinin üstüne çökmüş oturuyordu. Yerde uzun bir sopa vardı. Elleri ve üstü kan içerisindeydi.

Şüheda onun hemen önünde, hareketsiz bir şekilde, yerde yüzüstü yatıyordu.

Başından ve boynundan oluk oluk kan akıyordu.

Parmağı bile kımıldamıyordu.

Hayat işte tam olarak o an durmuştu.

***

Continue Reading

You'll Also Like

SARKAÇ By Maral Atmaca

General Fiction

1.4M 88.8K 7
"Delilerin sevdası hoyrat bir fırtına gibidir. Günün başında seni sarsan fırtına, gecenin şafağında ılık bir esintiye dönüşüp kaburgalarının arasına...
669 224 29
Birbirlerine düşman olduklarını bilemeyecek kadar küçük olan iki müzisyen. Kalbinde ona karşı bir burukluk taşıyan kemanist ve asla bu burukluğu fark...
3.2K 329 65
Bir kutuya bir çocuğa aşk dolu bakışlar atarken çocuk fileye doğru ilerledi. "Böyle kaçak şeylere bir daha bulaşmam haberin olsun. Afiyet olsun bu ar...
995K 55.1K 24
"Benim adım yok Narin, gölgem yok, ayak izim yok." dedi umutsuzca. "Olsun!" dedim omuz silkerek. Onun aksine umarsız çıkıyordu sesim. "Adını dilim...