Gece'nin Karanlığı

By iremyldm4444

483 16 54

••••• Ölü olan ruhunu diriltmeye çalışan güçlü bir kadının hayat hikayesi. Yaşamaya çalışan küçük bir kız. Ya... More

•GİRİŞ•
1. Bölüm
3. Bölüm
Duyuru !!!

2. Bölüm

73 3 6
By iremyldm4444

'Ne istediğimi kendim de bilmiyordum; hayattan korkuyordum, hayattan kaçıp uzaklaşmak istiyordum, ama gene de hayattan bir şeyler bekliyordum.'

~Tolstoy • İtiraflarım~

*****

Bölüm şarkıları:

Berkan Cesur • Resonance

Meghan Trainor • NO

Oy verip yorum yapmayı unutmayın.

Umarım beğenirsiniz.

Keyifli okumalar!

12.05.2024     20.00

*****

Dicle Hanım ve Yasin Bey yerlerine oturdu. Yasin Bey hepimizin üzerinde gözlerini gezdirdi ve ellerini masanın üzerinde birleştirdi. "Kızlar yeni ekibinizle aynı evde kalacaksınız hepinizin odaları orada hazır zaten. Eşyalarınızı yerleştirin ve iyice dinlenin yarın akşam ilk göreviniz başlıyor."

Eliyle kapıyı gösterdi. "Bugün iyice dinlenin, siz testteyken bavullarınız eve götürülmüştü. Aşağıda sizin için bir araç bulunuyor direkt eve gideceksiniz."

Ev deyince aklıma Sirius gelmişti. Test sırasında tamamen unutmuştum. Tam Yeşim'e dönüp soracaktım ki kapı açıldı. İçeri Nil ve arkasından da Mert girdi fakat Sirius'u görememiştim.

Nil boğazını temizledi, "Efendim, Mert Bey geldi kendisi diğer saha ajanımız size geç geleceğini önceden bildirdiğini söyledi." Mert birkaç adımda yanımıza geldi. Kumral saçları her zaman olduğu gibi özenliydi. Üzerinde siyah kargo pantolonu ve aynı renkte tişörtü vardı. Kahverengi gözleri Dicle Hanım ve Yasin Bey'in üzerindeydi.

Dicle Hanım başını salladı. "Evet, Nil haberimiz var sen çıkabilirsin." dedi ve Nil küçük bir hareketle başını öne eğerek odadan çıktı.

"Merhaba Mert, ben Yasin ve yanımdaki de ortağım Dicle sen gelmeden önce kızlar yeni ekibiyle tanıştı ve testlere girdi. Onlar yeni evlerine yerleşmeye gidecek ve sen de testlere gireceksin ardından yeni ekibinle tanışman için seni eve göndereceğiz." diyen Yasin Bey Yağız'a döndü. "Çıkabilirsiniz Yağız." dediğinde Yağız başıyla onayladı ve bize döndü.

"Hadi çıkalım."

"Siz çıkın benim Mert ile konuşmam lazım." dediğimde Yağız başını onaylar şekilde salladı ve hepsi dışarı çıktı. Önce Mert'e sıkıca sarıldım. "Hoş geldin."

Sarılışıma karşılık verirken, "Hoş buldum." dedi. Mert'ten ayrıldığımda "Sirius nerede?" diye sordum. "Nil Hanım'ın yanındaydı."

Yasin Bey'e döndüm. "Yasin Bey rica etsem Nil'e söyler misiniz Sirius'u toplantı odasına getirebilir mi?"

Yasin Bey cebinden telefonunu çıkardı, birkaç tuşa bastı ve kulağına koydu. Beş saniye sonra konuşmaya başladı. "Nil, Sirius'u toplantı odasına getirebilir misin lütfen? Tamam bekliyorum." Bize döndü. "Birazdan burada olurlar."

"Teşekkür ederim."

Uzun bir süredir oğlumu görmediğim için heyecanlanmıştım. İki dakika sonra içeriye Nil ve yanında bir adam girdi. Adam Sirius'un tasmasını tutuyordu. Hiperaktif bir köpek olduğu için büyük ihtimalle Nil zapt edememiş ve yardım istemişti.

Oğlum beni görünce üstüme atlamak için hamle yaptı fakat tutulan tasması onu engellemişti. Adama bırakmasını işaret ettim ve yere dizlerimin üzerine çöktüm. Oğlum hemen üzerime atladı ve beni yalamaya başladı. Bir yandan kıkırdıyor bir yandan da sarılmaya çalışıyordum.
"Ben de seni çok özledim bebeğim." Bunu söyleyince tekrar yanağımı yaladı. "Tamam, bu kadar yeter." dediğimde yalamayı bıraktı ve oturdu.

Ben de ayağa kalktım ve tasmasından -her ne kadar kullanmayı pek sevmesem de- tuttum.

"Tamam, Gece Sirius da geldi. Sen artık çık çocuklar aşağıda seni bekliyorlardı. Mert testten geçince ayrı bir araçla gelecek." "Tamam efendim. Gel bebeğim çıkalım biz." Mert'in yanından geçerken omzuna küçük bir yumruk attım. "Bol şans ortak." Sırıttı. "Sağ ol ortak."

Kapı içeriden otomatik olarak açıldığı için hızlıca çıktım ve asansöre bindim. Sirius bacağıma sürtünüyordu en az benim kadar o da beni özlemişti. Asansörün kapıları açıldı ve beraber asansörden çıktık. Nil masasında oturuyordu ona küçük bir baş selamı verdim. Dışarı çıkınca kapısı açık olan büyük simsiyah bir minibüs ile karşılaştım.

Neşe ve Duru kapı tarafında oturuyorlardı fakat beni görmemişlerdi çünkü araçtakilerle sohbet ediyorlardı. Sirius önce benim geçmem için bekledi.

Araca bindiğimde hepsi sohbet etmeyi bırakmıştı Neşe ve Duru'nun yanına oturdum. Ilgım oturduğu yerden bana döndü. "Hoş geldin, biz de sen yokken kızlarla kaynaşıyorduk." diyerek gülümsedi. "Hoş buldum Ilgım." Kapının dışında benim çağırmamı bekleyen oğluma döndüm. "Gel oğlum." dediğimde Kuzey şaşkınlıkla bana dönmüştü. "Oğlum der-" daha cümlesini tamamlayamadan Sirius araca bindiği için laf ağzına tıkılmıştı.

Yağız şoföre seslendi. "Çıkabiliriz." Şoför arabayı çalıştırdı ve araç ilerlemeye başladı.

Araçta ben, Neşe ve Duru şoför koltuğunun hemen arkasında bulunan koltuklardaydık. Sağ tarafımızda pencereler ve yine koltuklar vardı orada dört kişilik bir alan vardı ve Yağız, Utku, Kuzey, Tuna vardı. Tam karşımızda yine dört koltuk vardı ve orada, Ceren, Yeşim, Ilgım ve Güney vardı. Sirius'a döndüm kafasını okşamaya başladım. Fakat Sirius bana değil Tuna'ya bakıyordu.

"Adı ne?" diye soran Tuna'ya döndüm.

"Sirius."

"Kaç yaşında peki?"

"Altı yaşında."

"Sevebilir miyim?"

"Tabii ki. Ama tasmasını sıkı tut olur mu?" Bir anda aracın içinde yaygara koparmasını istemiyordum. Hiperaktif köpek sorunları işte...

"Tamam. Gel bakalım buraya Sirius." diyerek tasmasını elimden aldı. Sirius patilerini Tuna'nın dizine yasladı. Tuna yavaşça kafasını okşamaya başladı. Fakat bir anda Sirius Tuna'nın ceplerine yöneldi ve koklamaya başladı. Bir süre sonra partileriyle ceplerini eşelemeye başladı.

Tuna anlamaz gözlerle bana döndü. "Cebinde sigara mı var?" "Evet, neden ki?" Gözlerimi Tuna'dan çekip Sirius'a döndüm. "Bende sigara olduğu zaman da böyle yapıyor o yüzden çok fazla sigara kullanmıyorum." dedim.

Anladım dercesine kafasını salladı ve tekrar Sirius'a dönüp kafasını okşamaya başladı. Bir yandan da pantolonunun cebinden sigarasını çıkardı ve Güney'e fırlattı. Güney havada yakaladığı paketi cebine koydu.

Sirius yine Tuna ile ilgilenmeye başlayınca önüme döndüm. Ilgım, "Gece sen gelene kadar kızlarla biraz sohbet ettik. Az çok daha yakından tanıdık bir sen kaldın biraz kendinden bahsetsene bize." deyince ne diyeceğimi bilemedim.

"Şimdi öyle sorunca ne diyeceğimi bilemedim siz sorun ben cevaplayayım olur mu?" Ilgım gülümseyerek konuşmaya başladı.

"Ben sorayım o zaman. Kaç yaşındasın?"

"26 yaşındayım."

Diğer soru Tuna'dan gelmişti. Sirius ise Tuna'nın yanında oturan Yağız'a kendini sevdirmeye çalışıyordu. Bunun üzerine Yağız elindeki telefonu cebine koydu ve Sirius ile ilgilenmeye başladı.

"Dövüş sporlarıyla ilgileniyor musun?"

"Evet, hepsinden ders almıştım. Ama hepsinde mükemmel değilim geliştirmeye çalışıyorum."

Tuna göz kırparak gülümsedi. "Çalışmak istersen söylemen yeterli."

Ben de gülümsedim. "Tamam, o zaman uygun olduğun zamanlarda çalışırız."

"Hobilerin neler?" diye soran kişi ise Güney'di. "Hm yemek yapmak, spor yapmak, kitap okumak ve müzik dinlemek."

Kuzey'den ise beklemediğim bir soru gelmişti. "Sevgilin var mı?"

"Hayır, yok."

"Sirius ne zamandır seninle?" Bunu soran kişi ise Yağız'dı. Bir yandan Sirius'un çenesini okşuyordu. "Annesinden ayrıldığından beri benimle, daha yavruyken yanıma almıştım." Sohbet böyle uzayıp gitmişti Utku da dâhil hepsi soru sormuştu arada ben arada kızlar cevap verdik ve sohbetimiz yol boyunca sürdü.

Konuştukça daha fazla kaynaştığımızı hissediyordum. Hatta sohbete o kadar çok dalmıştık ki eve vardığımızı bile fark etmemiştim.

Sonunda araba yolculuğumuz bitmişti. Şehir merkezinden çok uzakta ormanlık bir alana gelmiştik. Geldiğimiz ev iki katlı güzel bir yerdi. Evin etrafındaki uzun ağaçlar gizlenmesini sağlıyordu.

Evin dışı simsiyah duvarlardan oluşuyordu buradan görünen sadece iki balkon vardı ve onlarda camdandı. Aslında evin birçok yeri camlardan oluşuyordu evin dışında bahçeden eve doğru çıkan merdivenler griydi. Merdivenin köşelerinde ve evin etrafında çeşitli bitkiler vardı. Hava hafif kararmaya başladığı için evin dışındaki küçük loş ışıklandırmalar açılmıştı ve hepsi evle bütünleşince ortaya muhteşem bir görüntü çıkıyordu.

Araç evin önünde durdu kapılar açıldı. Kapı tarafına en yakın ben olduğum için önce ben indim. Hemen arkamdan Sirius ve diğerleri indi. En son Ilgım da inince araç evden uzaklaştı.

Evin dışı çok hoş duruyordu hava hafif kararmaya başladığı için ev fazla görünmüyordu. Duru ise adeta büyülenmişti. Evlere karşı aşırı bir ilgisi vardı. Hatta Almanya'daki evi de Duru seçmişti.

"Kızlar sanırım ben âşık oldum." diyen Duru'ya Kuzey gülerek cevap verdi. "Daha dışını görünce böyleysen içeri girince bayılırsın herhalde." Duru elime yapıştı ve çekiştirmeye başladı. "Hadi girelim. Daha fazla dayanamam içeriyi görmem lazım." "Duru bir çekiştirme ya kolum koptu." desem de dinlemedi. Hızlı bir şekilde elimdeki tasmayı Yeşim'e uzattım ve Sirius'u bırakıp Duru'nun beni çekiştirmesine izin verdim.

O önde ben arkada kapıya kadar beni sürükledi. Merdivenlerde az kalsın düşüyordum fakat Duru bunu umursamadan çekiştirmeye devam ediyordu. İçeriye giremedi kapıda şifre vardı, Duru arkasına döndü diğerleri de yavaşça arkamızdan geliyorlardı. "Şifre ne?" Tuna cevap verdi. "150195." Duru şifreyi girdi ve beni içeri sürükledi.

İçeri girdiğimizde uzun ve geniş bir koridor vardı yan tarafta montları ve ayakkabıları koymak için aynalı bir dolap vardı. Duru hemen ayakkabılarını çıkardı ve ben de ayakkabılarımı çıkarınca tekrar elimi tuttu ve koşturmaya başladı. Koridoru geçtiğimizde karşılıklı kapısız olan iki oda vardı. Sağ tarafta gayet geniş bir mutfak sol tarafta ise salon bulunuyordu. Karşımızda ise yukarı çıkan merdivenler vardı. Önce sol tarafa döndük ve salona girdik.

Oda resmen alt katın yarısını kaplıyordu. L şeklinde geniş gri bir koltuk, iki tane tek kişilik gri koltuklar, siyah cam bir sehpa karşısında neredeyse duvarı kaplayan bir televizyon köşede orta büyüklükte bir şömine vardı. Şöminenin olduğu tarafta siyah armut koltuklar, yere konmuş gri yastıklar ve kirli siyah renginde minderler vardı. Şöminenin yan tarafında küçük bir kitaplık vardı. Onun dışında odanın farklı yerlerinde küçük saksılarda sarmaşıklar ve süs bitkileri vardı. Tavanda ise içe gömülmüş küçük LED ışıklar bulunuyordu.

Biz burayı incelerken arkamızdan diğerleri içeri gelmişti bile. Ilgım merakla bize bakıyordu. "Ee nasıl buldunuz?" Duru beklemeden cevapladı. "Harika tasarımına bayıldım kim yapmışsa zevki güzelmiş."

Kuzey'den bir öksürük sesi geldi. "Teşekkür ederim tasarlarken uğraşmıştım. Beğenmene sevindim." Duru'nun gözleri şaşkınlıkla açıldı. "Gerçekten sen mi yaptın?" Kuzey sırıttı. "Tabi ki ben yaptım. Süs bitkileri ve diğer bitkiler falan Ilgım'ın fikriydi. Onun dışında her şey bana ait." Duru dudaklarını vay be dercesine büktü.

Tuna araya girdi. "Hadi burada çok oyalanmayalım. Daha gezdireceğimiz yerler var ve odalarınıza da yerleşeceksiniz." Hepimiz onayladıktan sonra Yeşim Sirius'u salona bıraktı. Sirius salondaki minderlerden birine uzandı salondan çıktık. Odada kapı olmadığı için koridorun diğer tarafında kalan mutfağın bir kısmı gözüküyordu. Utku, Yağız, Güney ve Kuzey koltuklara yerleşmişlerdi.

Mutfağa girdik sanırım benim evlerde en sevdiğim kısım yatak odasından sonra mutfaktı. Yemek yapmaya bayılırdım yeni tatlar, yeni yemekler düşüncesi bile mutfağa girme isteğimi arttırırdı.

Almanya'da kızlarla yaşarken kahvaltı dışında bütün yemekleri ben hazırlardım. En büyük nedeni ise gece yarısı görevlere çıkıp sabah saatlerinde görevden gelmemdi bu yüzden arada kahvaltı hazırlasam da çoğunlukla kalkmadığım zamanlar da olurdu.

Mutfağa odaklandığımda burası da salon kadar şıktı. Mutfak tezgâhı bir duvarı kaplıyordu ve ortada bir tezgâh daha vardı etrafında birkaç bar sandalyesi bulunuyordu. Fakat ev kalabalık olduğu için pencere tarafında da yuvarlak bir masa ve sandalyeler vardı. Mutfak tamamen gri renkten oluşuyordu fakat bar sandalyeleri ve diğer sandalyeler beyaz renkteydi.

Duru bana döndü. "E artık marifetlerini burada gösterirsin." Arkamızda duran ekibe gülerek seslendi. "Arkadaşlar akşam yemekler Gece'den."

Ceren atladı arkadan. "Valla ben okeyim iki haftadır aralıksız göreve gitti yemeklerini özledim." Gerçekten de öyleydi buraya gelmeden önce iki haftalık bir göreve gönderilmiştim neyse ki çok uzun sürmemişti daha uzun görevlerimde oluyordu. "Tamam, o zaman bugünlük yemekler kızlardan." diyen Tuna'ya Ilgım kaş çattı. "Neden sadece kızlar yapıyor herkes yardım edecek ayrıca kızlar yeni geldi bütün işi sadece biz kızlar yapmayacağız siz de yardım ediyorsunuz."

Tam itiraz edecekti ki Ilgım sözünü kesti. "İtiraz etme yoksa Güney'e çikolata zulasını senin yediğini söylerim." deyince Tuna elini ağzına hayali bir fermuar çekiyormuş gibi hareket ettirince hepimiz güldük. Sanırım Tuna bu küçük sırrının öğrenilmesini istemiyordu.

Burayı da inceleyince bu sefer üst kata çıkmak için merdivenlere yöneldik. Tuna "Ilgım size odaları gösterir ben içeri giriyorum." dediğinde hepimiz onayladık ve kızlarla yukarı çıkmaya başladık.

Ilgım ise bir yandan bize evi anlatıyordu. "Alt katta sadece salon ve mutfak var. Üst kat ise iki tarafa ayrılıyor sol tarafta erkekler, sağ tarafta ise ben kalıyorum. Güney ve Kuzey aynı odada kalıyorlar diğerlerinin odaları ayrı. Ayrıca herkesin odasında küçük bir giyinme odası ve banyo var. Fakat bu katta odalardan bağımsız bir banyo daha var orayı da kullanabilirsiniz." Merdiveni bitirdik ve sağ tarafa döndük.

"Eğer spor ve antrenman yapmak istiyorsanız da arka tarafta yani garaj tarafında aşağı inen bir kapı var."

İlk kapıyı geçtik ve ikinci kapının önünde durduk. Ilgım kapıyı açınca içeri girdik.

Oda gayet temiz ve ferahtı hava alması için pencereleri açık bırakmışlardı. Odaya girince sol tarafta lamba için tuşlar bulunuyordu sanki bir koridor gibi beş adımlık duvarı vardı. İçeri tamamen girince ilk olarak karşınıza bir makyaj masası çıkıyordu, tam karşısında ise iki kişilik geniş bir yatak vardı. Yatağın iki yanında küçük komodinler vardı. Örtüsü bordoydu aynı şekilde perdeler de siyah ve bordodan oluşuyordu. Yatağın tam karşısında makyaj masası vardı ve o da bordo-siyah karışımıydı. Yatağın sol tarafında pencereler, sağ tarafında ise iki tane kapı vardı bunlar banyo ve giyinme odası olmalıydı.

Bordo oda benim tarzım olmadığı için bu odayı eledim fakat Duru kırmızı ve bordoyu odasında severdi onun alacağını tahmin ediyordum ki beni yanıltmayarak konuştu. "Ben bu odayı beğendim burada kalabilirim."

"Beğenmene çok sevindim. Zaten bavullar aşağıda bizimkilerden yardım iste yukarı taşırlar sen yerleşirken biz de diğer odalara bakalım." dedi Ilgım.

Duru merdivenlerden inerken biz de Duru'nun odasının yanındaki kapıyı açtık. Buranın da tasarımı aynıydı fakat renkler farklıydı yatak örtüsü ve perdeler mit yeşiliydi. Onun dışında pencerenin önünde küçük sarmaşıklar ve bitkiler vardı. Sarmaşıkların bir kısmı pencerenin kenarından içeri taşıyordu. Bu oda kesinlikle Yeşim'in tarzıydı.

Ilgım bize döndü. "Kızlar bu odayı kim almak ister?" Yeşim önce bize baktı, her zamanki gibi önceliği bize bırakıyordu. Odayı beğenmesine rağmen eğer biz istersek üçümüzden birine verecekti. Fakat bizden herhangi bir ses çıkmayınca, "Ben alırım." dedi böylelikle Yeşim'in de odası seçilmişti. Yeşim'i orada bıraktık ve diğer odalara bakmak için çıktık.

Sıradaki odaya girdiğimizde krem renklerinin hâkim olduğu oda bizi karşıladı. Yatak örtüsü, perdeler, makyaj masası hepsi krem tonlarındaydı. Bu oda asla bana göre değildi çünkü böyle açık renkler kullanırken fazla titiz davranırım. Bu yüzden bu odayı günde belki iki kez temizlerdim, bana koyu renkli bir oda lazımdı.

Ceren, "Ben beğendim." Ceren'in de odası tamamdı. Sadece benim ve Neşe'nin odası kalmıştı. Umarım kalan iki odada açık renkli örtüler ve eşyalar yoktu, varsa sanırım Duru'ya küçük bir oda değişimi teklifinde bulunabilirdim ya da Yeşim'e.

Kızlarla iki odaya da baktık bir oda kahverengi-karamel karışımıydı o odayı Neşe aldı bana ise şükürler olsun ki siyah-gri tasarımlı bir oda kalmıştı. Eşyalarımı almak için aşağı indim.

Salona girdiğimde hepsini koltukta sohbet ederken buldum.

"Yeşim benim eşyalarım nerede?"

Yeşim daldığı sohbetten odağını kesip bana döndü. "Benim odama götürmüştüm. Orada olması gerekiyor. Bulamazsan beni çağır."

"Tamam." diyerek öpücük attım ve yukarı çıktım. İlk iki kapıyı geçtim ve üçüncü olanın kulpunu aşağı çekerek içeri girdim.

Oda o kadar güzel kokuyordu ki içeri girdiğinizde sanki odaya değil de çiçeklerle dolu bir seraya giriyordunuz. Hızlıca yatağın üstündeki küçük bavulu aldım ve odanın kapısını kapatarak çıktım.

Kendi odama geldiğimde küçük bavulu yatağımın üzerine bıraktım ardından aşağı inmek için kapıyı kapatıp merdivenlere yöneldim.

Hepsi bıraktığım gibi yerlerindeydi ve sohbetlerine devam ediyordu. Boş yer var mı diye bakınırken armut koltuklardan birine yerleştim.

Eğlenceli sohbetlerine ortak olurken aralarında en komik olanının Kuzey olduğunu fark etmiştim.

Güney ise komik olmasına rağmen sırf ikizi olduğu için Kuzey'i sürekli bozuyordu. Sirius benim oturduğum armut koltuğa gelmiş ve kafasını ayaklarımın üstüne koymuştu.

Kuzey bir anda sessiz bir şekilde ayağa kalktı ardından kızlarla konuşan Ilgım'ın arkasına geçti.

Ne yapacağını anladığım için, "Sakı-" demiştim ki daha tamamlayamadan Kuzey yüksek sesle tiz bir çığlık attı. Evet, bunu gerçekten yaptı. Ilgım'ın yüksek desibelden korktuğu belliydi. Öyle ki çığlığı duyduğu anda oturduğu koltuktan ışık hızıyla fırladı. Ağzından çıkan küçük çığlığa engel olamamıştı.

"Kuzey! Yeter bıktım şu saçma sapan şakaklarından, gerçekten elimde kalacaksın ya." diyerek odadan hızlı adımlarla çıkarken kızlar da arkalarından ayaklandı. Göz ucuyla mutfağa girdiğini görebilmiştim.

"Oğlum kızın korktuğunu biliyorsun neden daha fazla korkutuyorsun?" Güney konuşunca Yağız da onu destekledi. "Gerçekten bu sefer Ilgım seni çiğ çiğ yiyecek kardeşim benden söylemesi." Utku kaşlarıyla Sirius'u işaret etti. "Baksanıza Ilgım'dan önce bence başka biri onu çiğ çiğ yiyecek."

Sirius ise Kuzey'e hırladı, bunu neden yaptığını anlamadığım için kaşlarımı çattım. Normalde asla böyle yapmazdı. Fakat şimdi bıraksam Kuzey'in üstüne atlayacak gibi duruyordu.

"Ne oldu Sirius'a?" Tuna'ya bilmiyorum dercesine baktım. "Daha öncede böyle yapmamıştı ben de anlamadım."

Utku, "Bence Ilgım'ı sevdi. Güney onu korkuttuğu için böyle yapıyor." Olabilirdi, Sirius çok çabuk insanlarla kaynaşırdı fakat bazılarıyla da asla anlaşamazdı.

"Olabilir, ama bunun olmamasını diliyorum yoksa Kuzey'in başı belada demektir." Güney, "Niye öyle dedin ki?" deyince kıkırdadım.

"Bazılarına çok çabuk alışır, tıpkı Ilgım'da olduğu gibi. Fakat bazılarına asla alışamaz ya da bazı yaptıklarına sinirlenir peşini bırakmaz. Mesela Neşe Sirius'a bir hafta fazla mama vermişti. Ben de bunu öğrenince mamasını azalttım. Sirius maması bittiğinde Neşe'ye gitmişti, Neşe ona mama vermeyince önce bütün evde onu kovaladı. Neşe bu yüzden üç gün odasında kaldı fakat Sirius da üç gün kapısının önünde bekledi. Yani demek istediğim Ilgım'ı korkuttuğun için sana sinirlendi. Bu yüzden huyuna gitmeye çalış yoksa kurtulamazsın." dediğimde erkeklerin hepsi gülmeye başladı, Kuzey hariç çünkü o Sirius ile bakışmakla meşguldü.

"Yani şimdi o-"

"Evet, her an seni bütün evde koşturabilir." Sirius hâlâ hırlamaya devam ediyordu ve bu Kuzey'in daha tedirgin olmasını sağlıyordu. Sonuçta bir Doberman'ın ne yapacağını kestiremezdiniz, eğitimli olsa bile...

"Iıı benim odamda biraz işim vardı. Ben onları halledeyim." Koşarak odadan kaçan Kuzey'in arkasından kahkaha attım. Kahkahamı durdurduğumda başımı iki yana salladım.

İçimden bir ses bu ekiple çok eğleneceğimizi söylüyor.

*****

En son Kuzey'in yukarı kaçmasının üzerinden on-on beş dakika geçmişti. Bu sürede Sirius'u hala yerleşemediğim odama çıkarmış ve kapıyı kapatmıştım. Ayrıca Mert de tesisten ayrılıp eve gelmişti. Tuna da ona evi gezdirmiş ve odasını göstermişti.

Şu anda ise Duru, Ilgım ve Mert dışında bütün ekip salonda oturuyorduk. Saat 19.22'ydi. Duru'yu en son odası için eşyaları yukarı taşırken görmüştüm Kuzey yardım ediyordu. Ondan sonra ise Ilgım ile yukarı çıkıp eşyalarını yerleştireceğini söylemişti. Tabii ki Ilgım'ın nasıl bir manzarayla karşılaşacağından haberi yoktu.

O bavulları boşaltmak yarın öğleye kadar sürerdi çünkü Duru çok kararsız bir insandır. Bir şeyi bir yere koysa iki dakika sonra yerini değiştiren birinden bahsediyorum.

Allah Ilgım'a sabır versin.

Mert ise bütün gününün çok yoğun geçtiğini ve eşyalarını yerleştirdikten sonra dinleneceğini söylemişti.

Uzun bir sessizlikten sonra ilk konuşan kişi Kuzey'di. "Ben çok acıktım ya siz acıkmadınız mı?" Ceren başını salladı. "Ben de çok acıktım bir şeyler mi hazırlasak?"

Bu söylediğine güldüm çünkü Ceren yemek yapmayı beceremezdi. "Siz oturun ben hazırlarım." dediğimde Ceren itiraz etmedi. O sadece ayıp olmasın diye beraber yapalım demişti. "Tamam, o zaman sen hazırla."

Güney oturduğu L koltuktan Ceren'e döndü. "Neden sadece Gece yapıyor? Hep beraber yapalım." Ceren başını olumsuz anlamda salladı ardından kaşlarıyla beni işaret etti. "Ben mutfağa girince çıldırıyor. Ayrıca mutfaktayken yanında fazla insan görmeyi sevmiyor emin olun onu kızdırmak istemezsiniz."

Kaşlarımı çattım. "Çünkü yemek yapmayı bilmiyorsun Neşe de öyle mutfağa girdiğinizde her yer berbat oluyor bir de onları toplamakla uğraşıyorum."

Sırıttı. "Yeşim ile yapıyorsunuz işte biz yapsak ne olur yapmasak ne olur ayrıca bizi mutfağa sokan sensin ne olmuş mutfağı dağıtıyorsak sen bizi çağırarak kendin kaşınıyorsun."

Kaşlarımı alayla yukarı kaldırdım. "Bir şeyler öğrenin diye çağırıyor olabilir miyim? Hadi diyelim Yeşim ve ben başka ekibe gönderildik ya da başka bir görev için uzun süreliğine ayrı kaldık. O zaman ne bok yemeyi düşünüyorsunuz acaba? Siz üçünüz biz olmasak üç günden fazla yaşayamazsınız."

Ceren L koltuktan kalkıp şöminenin yanındaki oturduğum siyah armut koltuğa yaklaştı. Gülümseyerek bana sarıldı ve yanağıma sulu bir öpücük kondurdu. "İşte bu yüzden iyi ki varsınız. Ayrıca ne ayrılması mezarlarımız bile yan yana olacak bizim ayrılmak yok bize. Biz nereye siz oraya, siz nereye biz oraya."

Elim ile yüzünü kendimden uzaklaştırdım ve kaşlarımı çatarak yanağımı sildim. "Yılışma hemen." Ayağa kalktım ve hepsine baktım. "Herhangi bir yiyeceğe alerjisi olan var mı?" Yağız bana baktı. "Benim mantara alerjim var." "Tamam. Ben mutfağa gidiyorum." Parmağımı tehditkâr bir şekilde salladım.

"Mutfağa geleni doğramaktan çekinmem." dedim ve mutfağa girerken son duyduğum şey Ceren'in "Yapar valla." diyen sesiydi.

*****

20 dakikadır mutfaktaydım ve şu anda bitirdiğim havuç taratoru tezgâhın köşesine bıraktım. Telefonum ise başka bir köşedeydi kablosuz kulaklığımı bağlayıp müzik açmıştım: Meghan Trainor- NO

Bir yandan şarkıya eşlik ediyor bir yandan da pilav için bezelye ve küçük doğradığım havuçları haşlıyordum.

I think it's so cute and I think it's so sweet
How you let your friends encourage you to try and talk to me
But let me stop you there, oh, before you speak

Nah to the ah to the, no, no, no
My name is no, my sign is no, my number is no, uh
You need to let it go, uh
You need to let it go, uh
Need to let it go, uh
Nah to the ah to the, no, no, no
My name is no, my sign is no, my number is no
You need to let it go, uh
You need to let it go, uh
Need to let it go, uh
Nah to the ah to the, no, no, no

Müziğin ritmine göre kalçamı ve ellerimi havada sallıyordum. Pilavın malzemeleri haşlanırken fırından çıkardığım patlıcanları ortadan kestim ve içine malzemeleri yerleştirip tekrar fırına koydum. Bir yandan dans edip bir yandan yemek yaparken çok eğleniyordum, ayrıca yemeklerin kokusu mutfağa hafif hafif yayılıyordu.

First you gonna say you ain't runnin' game
Thinking I'm believing every word
Call me beautiful, so original
Telling me I'm not like other girls
I was in my zone before you came along
Now I'm thinking maybe you should go
Blah, blah, blah
I be like nah to the ah to the no, no, no

All my ladies, listen up
If that boy ain't giving up
Lick your lips and swing your hips
Girl, all you gotta say is

Dolaptan yapacağım mevsim salatasının malzemelerini çıkarmak için arkamı döndüğümde yüzüm sert bir şeye çarptı. Gözlerimi kırpıştırdım sert ve kaslı bir göğse tam anlamıyla toslamıştım.

Burnum acımıştı. Burnumu buruşturarak kafamı yukarı kaldırdığımda Yağız ile göz göze geldim. "Özür dilerim, su almaya gelmiştim."

"Sorun değil." dedim kaşlarını yukarı kaldırdı. Kısa bir bakışmanın ardından sessizliği bozdu. "Bırakacak mısın?" Ne dediğini anlamadığım için çok kibar bir tepki verdim. "Ne?"

Kaşlarıyla ellerimi işaret etti. "Ellerin diyorum çekmeyecek misin?" Ellerime baktığımda kollarını tuttuğumu fark ettim, çarpmanın etkisiyle refleks olarak tutmuştum. Ayrıca onun da elleri benim belimdeydi o da ani bir refleksle elleriyle belimi kavramıştı.

Boğazımı temizleyerek ellerimi çektim o da ellerini belimden çekti. "Pardon refleksle şey ettim ben." Allah aşkına Gece şey ettim ne ya?

Dudağının kenarı yukarı kıvrıldı ve başını aşağı yukarı salladı. "Anladım, şey ettin sen." Koluna yandan bir şamar çaktım. "Dalga geçmesene." Beyaz dişleriyle daha geniş gülümsedi bunu yaptığı anda yeşil gözleri kısılmış ve ona karizmatik bir hava katmıştı. Daha fazla benimle dalga geçmesin diye arkasına geçtim ve onu musluğa doğru ilerlettim. "Hadi iç suyunu da çık işim var benim."

Musluğun önüne geldiğinde dolabı açtı ve su bardağını alıp suyunu doldurdu. Ardından bana dönüp kalçasını tezgâha yasladı. "Ne, beni kovuyor musun?" Kollarımı göğsümün altında birleştirdim. "Su içmene izin verdim işte hem kovsam böyle yapmazdım emin ol." Kaşları havalandı. Bu adam bayağı benimle eğleniyordu neyim ben palyaço mu?

"Hm, nasıl kovardın anlatsana biraz." diyerek suyunu içti ve boşalan bardağı tezgâha bıraktı ardından o da benim gibi kollarını birleştirdi. "Emin ol öğrenmek istemezsin benim çok farklı bir yapım var. Küçücük şeylere bile aşırı tepki veririm ben." Konuşurken dolabın yanına gelmiştim, kapağını açtım ve içinden salata için malzemeleri aldım.

Hepsini tezgâhın altındaki dolaptan bulduğum kaba koydum ve yıkamak için musluğa yöneldim. Ama önümde büyük bir engel vardı Yağız'ın iri cüssesi. "Çekilir misin?" Başını omzuna eğdi, "Neden?" Elimdeki kabı biraz yukarı kaldırdım. "Ne demek neden? Kör müsün sebzeleri yıkayacağım." Kenara çekildi fakat bu sefer de tezgâhın yanındaki beyaz bar sandalyelerden birine oturdu. "Hep böyle kaba mısındır?"

Sebzeleri iyice yıkıyor ve çıkardığım diğer temiz kaba koyuyordum. Kibar olduğunu düşündüğüm bir cevap verdim. "Sana ne. Sen suyunu içip gitmeyecek miydin? Niye hâlâ buradasın?"

"Yardım edeyim diyecektim içeride aç bir kurt sürüsü var ve hemen doymazlarsa birbirlerini yiyebilirler." Haklıydı Duru tam oburdu, Ceren desen onun kayıp ikizi, Neşe'yi hiç saymıyorum o hiç doymaz çünkü. "Az kaldı zaten pilav ve salatayı da yapayım masayı kuracağım."

Sandalyeden kalktı ve yanıma gelip yıkadığım sebzeleri tezgâhın üzerinden aldı. "İstersen yardım ederim daha çabuk biter." dedi aslında mutfakta insan sevmezdim fakat dediği gibi içeride bir kurt sürüsü vardı ve doymaları gerekiyordu o yüzden başımı salladım.

Önce ellerini yıkadı. O arkamdaki tezgâha yönelirken ben de ocaktaki pilava yönelmiştim. Yemek yaparken genellikle dışarıya kendimi kapatırdım ve müzik açardım. Fakat Yağız buradaydı ve benim saçma danslarımı görmesine gerek yoktu. Aslında bir bakımdan bu yüzden mutfaktayken yanımda kimseyi istemezdim çünkü kendimi her şeyden soyutluyordum burada.

Düzgün kesiyor mu diye bakmak için arkamı döndüm fakat tek gördüğüm şey siyah vücuduna oturan tişörtünün altından belirgin olan kaslı sırtı, geniş omuzları ve eşofmanından hafif belli olan şekilli kalçasıydı. Ne?! Gece kendine gel ne kalçası! Dön önüne hemen! Hemen kafamı iki yana salladım ve önüme döndüm.

Pilav iyice kıvam alınca ocağın altını kapattım. Yağız'a bakmadan hemen dolaba yöneldim bir şişe kola ve bir şişe de ayran çıkardım onları da tezgâhın üstüne taratorun yanına koydum. "Bitirdin mi?" Bana döndü ve salatayı önüme bıraktı. Güzel doğramıştı ben yapamaz ve onunla dalga geçerim diye düşünmüştüm. Hayallerim yıkık... Neyse moral bozmak yok başka bir olayda dalga geçeriz ve o 'şey' mevzusunu eşitleriz.

"Eline sağlık." diyerek ağız ucuyla söylendim. Hemen anladı tabii, "Ne oldu yapamam diye mi düşündün." Alayla sorduğu soruyu umursamazca cevapladım. "Yo, ne alakası var?" Omuzlarını kaldırdı. "Bilmem belki dalga geçmek istemişsindir diye dedim." Ona alınmış gibi baktım. "Oradan bakınca öyle bir insan gibi mi duruyorum?" Çok net bir cevap verdi. "Evet." Tamam, haklı olabilirdi ama bunu yüzüme vurmasına gerekte yoktu yani.

"Neyse seninle daha fazla muhatap olmak istemiyorum masayı kuracağım." Ona arkamı dönerek tezgâhın üst tarafındaki dolaplardan birini açtım içinde servis tabakları vardı fakat bayağı yukarıdaydı parmak ucuma yükseldim ama nafileydi. "Yardım etmemi ister misin?" Sesinden gülmemek için zor durduğunu anlamıştım. "Gerek yok ayağımın altında dolaşma yeter."

Biraz daha uğraştım fakat ulaşamıyordum. Birkaç saniye sonra arkamda bir nefes hissettiğimde irkildim. Ferah nefesi saçlarımın arasına vuruyordu. Damarlı eli kafamın yanından dolaba uzandı servis tabaklarını tek tek aldı ve tezgâha indirdi. Bu süre içerisinde hiç kıpırdamamıştım sadece anın etkisiyle donmuş şekilde damarlı elini izliyordum. Eli hoş duruyordu. Kafamı iki yana salladım. Kendine gel Gece!

Tabakları indirdikten sonra arkamdan çekildi. Yağız'a bakmadan tabakları aldım ve pilav tenceresinin yanına geldim. Pilavları tabağa koyduktan sonra yeni pişen karnıyarıkları bez yardımıyla fırından çıkardım. Tezgâha koyduktan sonra salataları da soslayıp küçük kâselere koydum. Karnıyarığı pilavın yanına yerleştirdim ve en son da havuç taratoru yanına koydum. Mutfağı yemek kokusu sarmıştı ve emindim ki Neşe ve Ceren birazdan kokuyu alırdı.

Tabakları teker teker iki masaya da yerleştirdim. Yağız da bardakları yerleştirdi. Çekmeceden çatal, kaşık çıkarıp yerleştirdim ve Yağız da bardaklara su doldurmuştu. Ne yalan söyleyeyim bana yardım etmesi hoşuma gitmişti daha çok hoşuma gidense bana sormadan ya da ben söylemeden her şeyi yapmasıydı. Genelde Yeşim hariç kızlarla mutfağa girdiğimde bana sormadan bir şey yapamıyorlardı ya da ben söylemeden. Bu yüzden de çok sinirlenip 'Bir kere de ben söylemeden bir şey yapın.' diyerek milli Türk annesi modumu açıyordum.

İşimiz bittikten sonra iki masaya da kısa bir bakış attım ve Yağız'a döndüm. "Teşekkür ederim." Hafifçe gülümsedi. "Rica ederim." Tam bu sırada tahmin ettiğim gibi kızlarım yemeğin kokusunu almıştı içeriden sesleri geliyordu, biraz kısıktı ama ne dedikleri duyuluyordu. "Ceren, kokuyu sende alıyor musun?" Ardından Ceren'in sesi duyuldu. "Alıyorum Neşe, bizim melek yine döktürmüş. Koş!"

Sonra birkaç koşuşturma sesi ve işte karşınızda benim obur çocuklarım. Ceren yanıma geldi ve yanağıma sulu bir öpücük bıraktı. "Eline sağlık meleğim yine döktürmüşsün." Sadece gülümsedim.

İkisi de tezgâhın yanındaki bar sandalyelerine yerleşti fakat yemeği yiyecekleri sırada ikisini de durdurdum. "Bekleyin diğerleri de gelsin hep beraber başlayalım." Diğerleri de kapıdan içeri girince sadece Duru, Ilgım ve Mert kalmıştı. Erkekler pencere tarafındaki masaya yerleşince Yeşim de Ceren ve Neşe'nin yanına geçti. "Ben kızları ve Mert'i çağırıp geliyorum siz başlayın." dedim çıkarken arkamdan Yağız'ın sesini de duymuştum. "Mert'in odası en sondaki."

Merdivenleri bitirdim ve önce Duru'nun odasına geçmek için sağa dönüp üçüncü kapıyı açtım. Keşke açmasaydım... Duru bütün bavulları boşaltmış ve hepsini yere dökmüştü ilk başta girdiğimiz odayla alakası yoktu. Ilgım makyaj aynasının önüne ve çekmecelerine malzemelerini yerleştiriyordu fakat Duru yoktu.

"Kolay gelsin diyeceğim ama pek kolay geleceğini düşünmüyorum." dedim Ilgım'a fısıldayarak Duru büyük ihtimalle ya giyinme odasında ya da banyodaydı. Ilgım ise bıkmış şekilde makyaj malzemelerine bakıyordu o da benim gibi fısıldadı. "Yemin ederim makyaj malzemelerinden soğudum. Ayrıca hayatımda Duru kadar kararsız bir insan görmedim."

Eliyle makyaj malzemelerini gösterdi. "Önce markalarına göre düzenledim, beğenmedi. Sonra renklerine göre düzenledim onları da beğenmedi. Ben de baktım olmuyor elime ne geçerse onu yerleştiriyorum."

Kıkırdadım, Duru gerçekten çektirmişti. "Şimdi ne yapıyor?" Bıkkınlıkla nefesini verdi. "Bakım ve banyo malzemelerini yerleştiriyor ve başladığımızdan beri sadece bunları yaptık bu gidişle üç yıla anca biter bunlar."

Elindeki malzemeleri alıp aynanın önüne bıraktım. "Tamam, sen in aşağıya yemek hazırladım. Ben de Duru'yu alıp geliyorum senin tekrar gelmene de gerek yok ben yardım ederim Duru'ya." Resmen işkenceden kurtulmuş gibi sevindi ve yanağıma küçük bir öpücük kondurdu. "Ya, sen kraliçe misin be kadın. Şimdiden ellerine sağlık ben aşağı iniyorum o zaman."

"Çabuk git." dedim. "Neşe ve Ceren yemek bırakmaz sana." Göz kırptı. "Kaçtım ben o zaman." Ilgım aşağı inince ben de yerdeki kıyafetleri yatağın üstüne kaldırdım ve banyoya girdim.

Kapıyı açtığımda beklediğim görüntüyle karşılaşmıştım. Duru yerde oturmuş ve bakım malzemelerini ayırıyordu daha doğrusu ayırmaya çalışıyordu. Kapı açıldığı için dikkati bana yönelmişti. "Gece? Ne oldu niye geldin?" Elimle yerleri gösterdim. "Yemeğe çağıracaktım ayrıca buranın hali ne? Yani düzenli şekilde yerleştirip bıraksan olmuyor mu? Zaten tekrar dağıtıyorsun haftada bir temizlik gerekiyor."

Yemek sözünden sonrasını duymamıştı hatta yemek dediğim anda gözleri parlamıştı. "Sen mi hazırladın?" Kollarımı göğsümün altında birleştirdim ve kapının pervazına yaslandım.

"Şüphen mi var? Hadi koş yoksa kızlar bitirecek." Hemen ayağa kalktı. "Ya niye ilk çağırmıyorsun onlar yemek bırakmaz şimdi."

Tam yanımdan geçerken kalçasına şaplak attım. "Koş o zaman yetiş çünkü onları tutamadım." Hızlıca odadan çıktı. Başımı iki yana sallayarak gülümsedim gerçekten çocuk gibilerdi.

Banyoya son bir umutsuz bakış attım ve Mert'in odasına geldim kapıya tıkladım. Ses gelmeyince birkaç defa daha tekrarladım ve sonunda Mert'in uykulu sesini duydum. "Girebilirsin." kapıyı açtım ve içeri girdim.

Odanın içi bizimkilerle aynıydı. Çoğunlukla gri renkler kullanılmıştı burada. Mert'e baktığımda yatağında oturmuş tek gözünü ovuşturuyordu. Kapıyı kapatıp yanına gittim ve yatağa zıpladım. "Sen benden de beter çıktın nedir bu uyku sevdası." Gözünü ovuşturmayı bırakıp bana baktı ve gülümsedi.

"Merak etme seni kimse geçemez ayrıca bugün fazladan iş yaptım ondan hâlâ yorgunum." Yataktan kalktım ve elinden tutup Mert'i de çekiştirip ayağı kaldırdım. "Tamam, sen bir elini yüzünü yıka sonra aşağı gel. Yemek hazırladım." Banyoya girerken seslendi. "Sen mi yaptın?"

"Tabii ki ben yaptım."

Önce su sesi geldi ardından tekrar sesini duydum. "Bana fazladan ayır."

Dışarı çıkmak için kapıyı açarken sesimi yükselttim. "Kızlar bitirir çabuk gel ayıramayabilirim." Aşağı indim koridordan mutfağa yaklaşırken içeriden sesler geliyordu.

Tuna, "Şu taratordan biraz daha versene Utku." dedi ardından Utku'nun ters sesi duyuldu. "Kalk kendin al lan kölen mi var burada? Yalnız karnıyarık efsane olmuş."

Mutfağa girdiğimde kızlar tezgâh tarafında erkekler de pencere tarafındaki masada oturuyordu ve hepsi de derin bir sohbet içerisindeydi. "Afiyet olsun." dediğimde hepsi bana bakmıştı.

Hepsi bana yemeklerin çok güzel olduğunu söylerken ben de aldığım övgülere küçük gülümsemem ve teşekkürlerimle karşılık verdim. Ardından ben de yerime geçtim Ilgım ile Ceren'in arasına oturmuştum.

Tam karşımda Yeşim vardı onun sağında Duru solunda Neşe vardı. Benim ise Ceren solumda Ilgım sağımda oturuyordu.

Mert içeri girdi. "İyi akşamlar herkese." Biz de 'iyi akşamlar' dedik o sırada Mert yanıma geldi ve başıma küçük bir öpücük kondurdu.

"Güzellik yine döktürmüşsün." Gülümsedim. "Afiyet olsun." dedim Mert yerine geçti ve herkes kendi arasında derin bir sohbete girdi.

Ben de önümdeki tabaktan yemeye başladım fakat aklım görevdeydi çünkü ben genelde göreve gitmeden bir hafta önce hazırlıklara başlardım fakat biz yarın akşam göreve gidecektik ve bu canımı sıkıyordu. Her şeyin yolunda gideceğinden emin olmak istiyordum fakat bunları bir günde halletmem çok zordu.

*****

Merhabalar efenim nasılsınız?

Bölümü beğendiniz mi?

En beğendiğiniz sahne hangisiydi?

Buraya hanımlar için beyaz kalp bırakır mısınız? 🤍

Buraya da beyler için siyah kalp 🖤

Instagram Hesabı: geceninkaranligiofficial

Bu Instagram hesabını takip ederseniz yeni bölümlerden haberdar olabilirsiniz.

Yeni bölümde görüşmek dileğiyle...

🌙

Continue Reading

You'll Also Like

23.7K 1.1K 18
إن كُتِب قدر شخصين معاً فسيتقاطع طريقهما ذات يوم حتماً ليحوما حول الدنيا إذا ارادا للعثور على بعض وليختبئا للهروب من البعض وهجنا وثابتنا دكاترنا ا...
179K 4K 29
𝐎𝐫𝐩𝐡𝐚𝐧𝐞𝐝 𝐚𝐭 𝐚 𝐯𝐞𝐫𝐲 𝐞𝐚𝐫𝐥𝐲 𝐚𝐠𝐞, 𝐘/𝐧 𝐡𝐚𝐝 𝐭𝐨 𝐡𝐢𝐝𝐞 𝐡𝐢𝐬 𝐬𝐭𝐫𝐚𝐧𝐠𝐞 𝐚𝐫𝐦 𝐟𝐫𝐨𝐦 𝐨𝐭𝐡𝐞𝐫𝐬. 𝐁𝐮𝐭 𝐚𝐟𝐭𝐞𝐫...
50.6K 1.8K 94
Coming Into Your World I Fell In Love With You| "I'm...In love with someone who's in a TV show?! And he's not even in the show he's supposed to be a...
69.6K 1.4K 16
lance can go home for a week but the paladins send a small drone like camera after him to see what he will do in that week without him knowing. And...