YASAK +18

By randoma999

40.7K 801 405

*** "Devran," diye fısıldadım, dudaklarımı ıslattım. "Devran bu kapıdan çıkıp gidebilirsin, bu yakınlığı unut... More

Bölüm 1
Bölüm 3

Bölüm 2

9.9K 216 76
By randoma999


Yorumlarınızı eksik etmeyin tepkilerinizi merak ediyorum

Bu arada önceki etüt sahnesi Devranın dershaneye gelmesinden bir hafta sonraydı

O bir haftayı kapsamlıca anlatmak istemedim

İyi okumalar bebeklerim

« buradasın benimlesin »

Arabanın klimasından üfleyen sıcak hava kısa sürede beni ısıtmıştı. Arabanın sıcaklığı iyice uykumu getirmiş ve mayıştırmıştı. Bindiğimizden beri ikimiz de tek kelime etmemiştik. Başta kabul etmeyecek gibi olsam da biraz da emrivaki ile arabasına binmemi sağlamıştı. Neyseki yol çok da uzun değildi. Uykumun gelmemesi için radyoya uzanmadan önce ona baktım.

"Açabilirsin," dedi tok bir sesle. Klasik bir müzik duyulduğunda hemen değiştirdim, evren de uyumamı istiyordu sanırım. Yavaş ritimli bir yabancı şarkıda durduğumda saati de üstte görmüştüm. 8'i biraz geçmişti.

Evde beni bekleyen bir ailem olsaydı şimdiye aramışlar ve nerede kaldığımı sormuşlardı. İkisi de Yunanistan'da işlerinin başındaydı. Bazen, hatta çoğu zaman Türkiye'de hâlâ bir kızları olduğunu unutuyorlardı. Alışmıştım.

Devran "Daldın yine düşüncelere?" diye sorarken kafamı koltuğa yaslamış ön camdan dışarıyı seyrediyordum. Başımı ona doğru çevirdim. Kapandı kapanacak gözlerimi fark etmiş olmalı ki yumuşak bir ifadeyle tebessüm etti. Son duyduğum, "Ah Irmak, ah küçük kız," demesiydi.

Gözlerimin aralanmasıyla "Şş, bir şey yok bebeğim," sesini duydum. Kafamın sert bir göğse yatırıldığını ve bedenimin havalandığını hissettim. Gözlerimi açamıyordum resmen, bilincim yerinde değildi. O yürümeye devam ederken kucağında daha da küçüldüm ve göğsüne sırnaştım.

Sabahın ilk ışıklarıyla uyanırken yatakta iyice gerildim ve kocaman esnedim. Yatakta doğrulurken evimden başka bir yerde olmanın farkındalığıyla kalbim korkuyla çarptı. Çığlık atacakken kendimi tuttum. En son arabada Devran yanımdaydı. Olabilir mi diye düşündüm, gerçekten uyanamamış ve onun beni kendi evine getirmesine sebep olmuş muydum?

Avcumu alnıma vurmak istedim, nasıl bir salaktım ben.

Hızlıca ayağa kalktım ve üzerime baktım. Sadece altımdaki pantolonum gri bir eşofmanla değiştirilmişti. Bir dakika, ne demek değiştirilmiş? Lütfen düşündüğüm şey olmasın! Ben kocaman olmuş gözlerle yere bakarken kapı açıldı ve içeri Devran girdi. Gülümseyen yüzüne ayrı bir şaşırdım, nereden geliyor bu rahatlık yani.

"Günaydın asi kız," dedi sönmeyen gülümsemesiyle. "Uyanmışsın bakıyorum."

Yok canım uyuyorum ben hala. Sinirle soludum. "Beni neden evine getirdin?" Evet fazla asice söylemiştim ama haklıydım. Kollarını göğsünde birleştirdi.

Göğsüne başımı yaslamış kabanımı ve atkımı çıkarmasını seyrediyordum. Bir eliyle belimden beni desteklerken bir eliyle onları askılığa asıyordu. Aklıma dolan anılarla sertçe yutkundum.

"Dershanenin başlamasına 1 saat var. Kahvaltı hazır, istersen yiyip birlikte geçelim." Derken odadan çıkmaya yönelmişti. Hiddetle "İstemiyorum!" dediğimde ise "Aşağıda bekliyorum," demiş ve odadan çıkmıştı.

O çıktığında "O zaman neden soruyorsun ya?" diye bağırarak beni duyduğundan emin olmuş ve uyurken dağıttığım yatağı bir kez daha dağıtmıştım. Sabah sabah atmıştı tepem. Ne olurdu sanki uyandırıp evimi sorsaydı, dünden razıymış gelmeme.

Komodinin üzerine bırakılmış çantamdan telefonumu bulup kontrol etmek için açtım. 0 mesaj, 0 arama. Hayal kırıklığıyla sıkışan kalbime ağırlık çöktü sandım. Benim için endişelenecek kimsem yoktu. Neden kimin evinde olduğumu sorun ediyordum ki, beni önemseyen yoktu. Arayıp soran da yoktu.

Kimsenin umrunda değilsin Irmak.

Koltukta gördüğüm pantolonumu giydim ve hızlı adımlarla aşağıya inen merdivenlere yürüdüm. Aşağı indiğimde soldaki mutfağı görmüştüm. Evin dekorasyonu sade ve çoğunlukla siyah renkteydi. Zaten hassas bir haldeyken siyahın beni daha da kararttığını hissettim. Mutfakta kapıya arkasını dönmüş bardağa portakal suyu döken bir Devran vardı.

Seni kimse aramıyor Irmak.

Aldığım derin nefesle yüzüme bir gülümseme kondurdum ve omzuna dokunarak geldiğimi göstermiş oldum. Gülümseyen yüzümle neredeyse afallamıştı. On dakika önceki asi halimden sonra ben de şuan delirdiğimi düşünebilirdim. "Hadi hadi hızlıca yiyelim, geç kalmak istemiyorum." Dedim hiçbir şey yokmuş gibi. Sandalyeye oturmuş ve ona da çaprazıma oturmasını işaret etmiştim.

Senin için kimse endişelenmiyor Irmak.

Yerine geçti ve tabağına bir şeyler koyduktan sonra benimkine de yaptığı omletten koydu. Kısa süreli sessizliği bozan o olmuştu. "Burada olmayı sen istedin." Dediğinde şaşkınlıkla ona döndüm. Sormama gerek kalmadan devam etti. "Sana evini sordum ama evde seni bekleyen kimse olmadığından ve gitmek istemediğinden bahsettin. Ben de seni öylece bırakmadım ve evime getirdim. Yine de senin rızan olmaksızın yaptım, kusura bakma." Kibarlığına ayrı, benim eve gitmek istememiş olmama ayrı şaşırmıştım.

"Anladım. Sorun değil, uykuluyken ne dediğimi bilmiyorum." Hafifçe öksürerek portakal suyundan bir yudum aldım. Taze sıkılmış gibi lezzetliydi.

"Bu arada ailene haber ver istersen, senin için endişelenmişlerdir." Çatal ellerim arasından kaydı ve tabağa düştü. Düşünceler yine beynimi ele geçirmeye başlarken ona baktım. "Bir sorun mu var, yanlış bir şey söylemedim umarım?" dediğinde başımı iki yana salladım.

"Yoklar," dedim titreyen sesimle. "Annem ve babam yıllardır Yunanistan'da. Onlarla en son ne zaman konuştum hatırlamıyorum."

Bakışlarına üzüntü çöktü, sandalyemden tutarak beni kendine çekti ve başımı göğsüne yasladı. Kolları bedenimi sarmalamıştı, elleriyse beni rahatlatmak ister gibi sırtımda dolaşıyordu. "Irmak, bilmiyordum. Üzgünüm. Sorun yok, buradasın, benimlesin."

Bir yabancının kolları arasındaydım. Aradığım sevgiyi bulmak istiyordum. Ben de şefkati tatmak istiyordum. Benim için de endişelenen biri olsun, benimle de ilgilenen biri olsun istiyordum. Yanlışlar ilk kez o an umrumda olmadı.

***

"Hocam bakar mısınız? Bir soruyu anlayamadım." dediğimde yanıma yaklaştı. Masaya bir elini koyarak sıraya eğildi. Yakınlığı şimdiden nefesimi kesmişti. "Göster bakalım küçük kız," dedi fısıldayarak. Hızla etrafa baktım. Neyseki bakan da duyan da yoktu.

Utanarak "Şurası," diye mırıldandım. Elimle bolca işlem yapılmış soruyu gösteriyordum. Yanında çözmek için hala biraz boşluk vardı.

Kalemimi kemikli parmakları arasında döndürdü. Ardından burnunu saçlarıma değdirerek derin bir nefes aldı. "Bebek kokulu kız," demesiyle içime titrek bir nefes çektim.

Elimle bacağımı daha sıkı sıktım. Tanrım, bu adam beni delirtiyordu. Başımı kaldırıp ona bakmaya korkuyordum, o yakınlıkta daha da dikkat çekerdik. "Hocam," dedim zorlukla.

Hafifçe güldü, "Sakin ol, daha hiç bir şey yapmadım." Daha derken? Bu adamın aklından neler geçiyordu kim bilir. Daha sonra soruya ciddiye dönmüş ve tane tane anlatmıştı. Ben de mantığı çözdüğümde teşekkür etmiş ve gözlerinin içine bakarak ona bir gülümseme bahşetmiştim.

İlerleyen saatlerde soru çözüm dersleri devam etmiş ve dershane bitmişti. Bugün kalmayı düşünmüyordum eve gidip yemeğimi yapıp dinlenecektim. Tam çıkacakken yanıma yaklaşan Devran'la giden öğrencilere baktım. Beni boş bir dersliğe çektiğinde "Ne oldu?" diye sordum.

"Benim güzel öğrencim bugün benimle birebir dersi olduğunu unutmuş." Dediğinde aklıma gelen şeyle elimi alnıma çarptım. Bugün ders arasında müdür Ahmet abi beni çağırmış ve konu eksiklerimde yardımcı olması için Devran'la birebir ders ayarlamıştı. Eve gidip dinleneceğim hayaline öyle kapılmıştım ki aklımdan çıkmıştı.

Üzülerek "Ama ben bugün eve gidip dinlenmeyi düşünüyordum." dedim. Sesimden bile bu duruma sitem ettiğim belliydi.

Kaşlarını kaldırdı, "O zaman birebir dersimizi evine taşımamızda bir sorun yoktur?" dediği şeyin şokuyla ona baktım.

"Nasıl yani? Siz bana evimde mi ders vereceksiniz?" Dershanedeki hocalar mesaisi bitsin diye ortalıkta boş boş dolanırken, o ders vermek için evime kadar gelecekti yani? Burada bir fırsatçılık seziyorum.

Elinin ters yüzeyini saçlarımda gezdirdi. Yumuşak dokunuşu dudaklarımın aralanmasına sebebiyet verdi. "Evet asi kız. Evinde bir günlüğüne beni misafir etmek istemez misin yoksa?" dedi, istediğimi o da biliyordu.

Etkisine kapılarak "Tamam," dedim. "Tamam gidelim."

İstediğini almış gibi gülümsedi. Palto ve atkıyla durduğum için ekstra sıcaklarken belimden kavrayarak beni kapıya yönlendirdi. Kimse kalmamış gibi görünse de bir adım geri çekilerek öyle yürüdüm. Dışarı çıktığımızda arabasına bindik. Ellerimi bacaklarım arasında sıkıştırırken "Ne kadar soğuk," diye mırıldandım kendi kendime.

"Bu kış sert geçecek diyorlar," dedi kısaca bana bakıp. Arabayı çalıştırdıktan hemen sonra eli klimaya gitti ve çok geçmeden arabaya sıcaklık yayıldı. Bedenim sıcaklığın etkisiyle gevşerken başımı koltuğa yaslayıp camdan dışarıyı izledim.

"Aç mısın?" diye sormasıyla kafamı kaldırıp ona baktım. Dershanede otomattan aldığım kurabiye ve sıcak çay dışında bir şey yememiştim. Hava da kararmaya başlıyordu. Lafın kısası gerçekten acıkmıştım.

"Evet biraz." Biraz falan değildi cidden açtım. Eve gidersek makarna yapabilirdim. Evde yalnız yaşadığım süre boyunca yemek yapmaya o kadar da önem vermemiştim. Karnımı doyurduğum sürece ne yediğim sorun değildi. Bu yüzden hep pratik tarifler yapardım.

"Yakınlarda güzel bir restoran var, oraya gidebiliriz." Teklifini düşünmemin üzerine başımı onaylayan bir ifadeyle salladım.

"Çok iyi olur aslında." Sonra aniden onun ve benim kim olduğu aklıma geldi. Aramızdaki bu yakınlık dershaneden biri tarafından görülürse yanlış anlaşılırdı. Bir yakınlık olduğundan emin bile değildim ama sonuçta baş başa yemeğe gidiyorduk. Risk almamalıydık. "Biri görebilir gitmeyelim," dedim hemen sonra.

Kaşları belirsiz bir şekilde çatılırken bana baktı ve sonra bakışlarını tekrar yola çevirdi. "Kim görecek Irmak, ayrıca kim ne diyebilir? Endişelenme."

Bir ona bir yola bakmaya devam ederken gerginliğim devam ediyordu. Parmaklarımla oynamaya başladığımda elini elime yaklaştırdı ve tutarak parmaklarını sardı. "Bir sorun olmayacak bebeğim. Güven bana olur mu?" dedi bu sefer daha yumuşak bir sesle.

"Peki tamam..."

Radyodaki şarkı arabadaki sessizliğe ses katmaya devam etti. Araba yaklaşık on dakika sonra açık otoparka girdiğinde yanımızda kalan restorana bakma şansı elde etmiştim. Burayı daha önceden görmüş ve duymuştum ama ilk kez gelmiştim. Arabayı park etmeden bıraktığında vale arabanın anahtarını teslim almak için bekliyordu. Kemerimi çıkarıp arabadan çıktım ama çıkar çıkmaz esen sert rüzgar içimi titretti.

Devran yanıma doğru yürüyerek elini belime koyduğunda ona baktım ve daha ben bir şey demeden gülerek elini geri çekti. "Senin istediğin gibi olsun güzelim."

Güzelim demesi içten içe hoşuma giderken "Irmak," diye düzelttim.

"Güzel Irmak," diyerek beni kızdırmaya devam ederken çocuk gibiydi. Yan yana restoran kapısından içeri girdiğimizde girişte bekleyen adam bizi boş bir masaya yönlendirdi. İçerinin sıcaklığı hemen bedenimi sarmalamıştı.

Arka taraflarda kalan boş masaya ilerlerken Devran arkamdan geliyordu. İki kişilik masaya geldiğimizde etraftaki insanların konuşmaları kulağa uğultu gibi geliyordu ama rahatsız edici değildi. Kabanımı çıkarıp sandalyemin arkasına astım. Devran da üzerindeki kabanı çıkarıp astığında kaslarını belli eden siyah kazakla kalmıştı.

Onun bakışları bendeyken ben inat etmiş gibi ona bakmıyor etrafa göz gezdiriyordum. "Daha önce buraya geldin mi?" diye sorduğunda yenilerek ona baktım.

"Hayır gelmedim," derken aynı zamanda başımı iki yana sallamıştım.

Bu onu anlam veremediğim bir şekilde gülümsetti. Sinir bozucu gülümsemesine karşılık yine asi bir tavırla "Ne sırıtıyorsun karşımda?" dedim.

Bu sefer kaşları havalandı ve masaya yaklaştı. "Öğretmenindim hani. Öğretmeninle böyle mi konuşuyorsun sen yaramaz öğrencim?" dedi keyifli bir ses tonuyla.

Ona cevap veremeden yanımıza genç bir garson geldi ve menüleri önümüze bıraktı. Devran menüye bakma gereği duymadan siparişini verirken ben hala menüye bakıyor ne yiyeceğime karar veremiyordum. Çorbalar kısmında gördüğüm çorba ismiyle birlikte duraksadım. Bu duraksama beni eski anılara götürüp getirirken garsona baktım. "Avgolemono çorbası istiyorum."

"Başka bir isteğiniz var mı?" dediğinde başımı iki yana salladım. Devran müdahale etmezken garson gittikten sonra "Doyacak mısın çorbayla?" diye sordu.

Bu sorusu bana komik geldiğinde hafifçe kıkırdadım. "Doyarım, çok doyurucu bir çorbadır." Bu çorba yunan mutfağına aitti ve büyükannemin yanında kaldığım seneler boyunca en sevdiğim çorbası buydu. Çok lezzetli yapardı ve içmeye doyamazdım. Şimdi o çorbayı görmemle anılarım birbir aklıma dolmuştu.

"Orayı özlüyor musun?" diye sorduğunda onun gibi kollarımı masaya yasladım.

"Nereyi?" Neyi kastettiğini biliyor olsam da ondan duymak istemiştim. Belki biraz da gıcıklık yapmaktı amacım.

"Yunanistanı." Yunanistan'da geçmişti benim çocukluğum. Burada doğmuştum evet ama çocukluğum oraya aitti. Büyükannemin yanına taşınmıştık bir süreliğine. Başlarda benim için yabancıydı orası ama ikinci bir evdi. Ev dediğim Yunanistan değildi, ev dediğim orada yaşanmış anılardı. Büyükannemdi ev, ailemdi, sevdiğim yemekler ve κλαδί sokağında akşama kadar oyunlar oynadığım arkadaşlarımdı.

"Özlüyorum," dedim ve içimdekileri ona dökmek istedim. "Büyükannemi, aylardır beni aramayan ailemi, arkadaşlarımı, sokaklarını..." Fısıldayarak devam ettim. "Çocukluğumu."

Bakışlarımı masaya düşürdüm, yüzüm anlattıklarımın etkisiyle asılmıştı. "Yalnız kaldım burada. Burası da evim evet ama ev demek aile demek değil midir? Benim ailem başka bir yerdeyken ben burada yapayalnızım. Yapayalnız  kaldım evimde," diyerek bitirdim sözlerimi.

"Ev aile değildir. Ev insanlardır güzel kızım. Evin gibi hissettiren birini bulduğun zaman anlayacaksın bunu. Yine özleyeceksin evet ama kopacaksın artık onlardan. Evini bulacaksın."

Bakışlarımı kaldırıp onunkilerle buluşturdum. Gözlerinden geçen anlamları çözmeye çalışırken aslında o kadar da zor olmadığını anladım. O anlamları çözmeye çalışmama gerek yoktu çünkü Devran kendi başına bir anlamdı. Benim için anlamlıydı çünkü beni anlıyordu.

Yemeklerimiz geldiğinde garson önce çorbayı, sonrasında Devranın sipariş verdiği biftek ve kırmızı şarabı bıraktı. Çorbanın kokusu burnuma dolarken yüzüme bir gülümseme yayıldı. Hemen bir kaşık alıp içerken ağzıma yayılan tadı ne kadar özlediğimi o an fark etmiştim. Devranın bakışlarıyla karşılaşınca gülümseyerek çorbadan bir kaşık daha alarak bu sefer ona uzattım.

Başını yaklaştırıp kendi kaşığımdan çorbayı yudumlarken geri çekildi. Tepkisini merak ederek ona bakmayı sürdürdüm. Kaşları memnuniyetle havalanınca "Güzelmiş," dedi.

Tadını sevmesi hoşuma gitmişti. "Tabiki, benim damak tadım çok iyidir."

"Ona ne şüphe yavrum." Bu adamın ani hitapları beni kalpten götürebilecek kadar vurucuydu. Yine de bu düşüncemi dışa yansıtmadan çorbamı içmeye devam ettim. Önündeki şaraptan bir yudum aldığı esnada bakışlarımı fark ederek gözlerini kıstı.

"Ne oldu öyle meraklı meraklı bakıyorsun?" dedi şarap bardağını tekrardan masaya bırakarak.

Ona yakalandığım için kendime kızarken omuz silktim ve kaşığı çorbaya daldırdım. "Hiç ne bakacağım ben senin şarabına." Gülmesiyle pot kırdığımı anladım çünkü Devran şarabına baktığımı söylememişti bile.

"İçmedin mi daha önce?" diye sordu ılımlı bir sesle. Sesi alay etmekten uzaktı, gerçekten merak ediyordu. Başımı iki yana salladım. "Merak ediyorsun ama." Bu seferde aşağı yukarı salladım. Başımı sallayarak cevap vermiştim resmen. Şarap bardağını bir kez daha eline alıp bana uzattı.

"Denemeni istiyorum." Dene dese itiraz edeceğimi biliyormuş gibi direkt yapmamı istemişti. Dudaklarımı itiraz etmek için aralayacakken "Hadi bebeğim," diyerek ısrar etti.

Bardağı elinden alıp "Beni kötü yola sürüklüyorsunuz hocam," dedim onu kızdırmak isteyerek. Hocam dememin hoşuna gitmeyeceğine emindim ama o tam tersini yaparak sırıttı. "Sürüklenmek istiyorsun."

"İstemiyorum." Konu çoktan şaraptan çıkmış gibiydi.

"İstiyorsun."

"Nereden biliyorsun?"

"Belli ediyorsun," diye fısıldayarak son noktayı koydu. Onunla bu yola sürüklenmek istediğimi belli ediyordum ve bunu biliyordu. Bakışlarımı kaçırarak dudaklarımı bardağa yasladım ve şarabın son yudumlarını kafama dikerek bitirdim.

"Sevdin mi?" diye sordu şarabın ıslaklığı kalmış dudaklarıma bakarak. Dudaklarımı ıslatarak "Sevdim," diye karşılık verdim. Dudaklarının kıvrıldığını görmemle odağımı yeniden çorbama çevirdim. Dakikalar sonra biten tabaklarımız garson tarafından kaldırıldı.

"Kalkalım mı?" dediğinde başımla onayladım. Ben kabanımı giyinirken Devran garsonu çağırmış ve hesabı ödemişti. Buna karşı diyebileceğim bir şey yoktu. Beni yemeğe davet eden kendisiydi ve neden sen ödüyorsun diye karşı çıkacak değildim.

Nihayetinde restorandan çıktığımızda vale tarafından getirilen arabaya bindik ve ikinci bir yolculuk başlamış oldu.

Bölüm sonu

Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi buraya bırakınn

Sizce bir sonraki bölüm neler olacak 🤭

Continue Reading

You'll Also Like

184K 8.6K 21
"ya siz kafayı mı yediniz çocuk daha o çocuk iki gün önce papucu yırtıldı diye ağlayan kızı gelmiş bana koynuna al diyorsunuz o yetmezmiş gibi bid...
205K 11.6K 38
"Kuş öttü, kurt uludu. Yüksek dağlarda gür bir mermi sesi duyuldu. Kuşu hedef alan acımasız kurşun kurdun yangını oldu. " ** Kurgunun tüm hakları sak...
itiraz By .

General Fiction

15.2K 1.3K 21
Sıkı kurallara ve iyi bir disipline sahip olan Komutan'ın, kurallarına karşı gelerek düzenini işgal eden askerin hikayesi. * Gerçekte kurguda bulunan...
BERDEL By Ayan Bela

General Fiction

72.8K 2.1K 84
{Önemli bir duyuru paylaşmak istiyorum. Kitabım yetişkinler içindir. 18 yaşın altındakilere önermiyoruz..} Sevgili dostlar.. BERDEL Hikayesi herkesi...