Annemin Hikayesi

By zeeyneep41

66.5K 7.3K 2.8K

Kız gördü adamı içi sızladı... Adam gördü kızı yüreği yandı... "Evime hoş geldin hanımağam. Umarım bu bir sü... More

Kapak Tasarımları
Tanıtım
Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38
Bölüm 39 (Finale bir kala)
Bölüm 40 (Final)
Duyuru

Bölüm 29

1.1K 112 1
By zeeyneep41

Oy vermeden geçmezseniz sevinirim.

Keyifli okumalar dilerim.

Sevgilerimle...

~~~~~~~~~~

"Görüşürüm ama ben yokum diye üzülme. Ben yokum ama Bahar var. O benim kardeşim gibi. Baba, onun okumasına yardım et. Benimle ne yapmak istiyorsan onunla yap ya da ailesi onu yaşamasını iste... Bahar'a bana bakmak isteyeceğin kadar iyi bak. Ben seni affediyorum ve arada gel!" diyerek abisinin yanına dönerek gitti.

***

Ömer duyduklarına daha da dayanamayarak ayağa kalkmıştı. Sağa sola yürüyerek sakinleşmeye çalışmıştı. Ateş'e ve Mehmet ağaya kızıyordu. Nasıl görmez veya duymazdılar. En çokta Ateş'e kızıyordu. Nasıl sustu diye...

Ömer biraz sakinleştiği sırada kadınının elinden tutarak kaldırmıştı. Sımsıkı sardığı kadının anlattıkları öyle kolay ve basit değildi. Tüm bunlara rağmen neden hala onları korumak için kendisini durdurduğunu anlayamıyordu.

"Ömer bana Fidan ablayı bulur musun? Gerçi hakkında pek bir şey bilmiyorum ama Bir köyde yaşadığını hatırlıyorum. Gerçi çokta emin değilim ama belki sen..." Ömer Zeynep'i susturmuştu.

"Tabi! Ben onları bulurum ama sen ne yapacaksın ki Fidan Hanımı? Bir şey mi oldu?" Ömer ağa karısını korumak için gerekeni yapmak istiyordu. Fidan'la görüşmesindeki nedeni de anlamaya çalışıyordu.

"O gün onu affettiğimi söyleyemedim. Ben hesabımı rabbime bıraktım. Ben sadece mutlu olmak ve seninle yaşamak istiyorum. Onu bulursan ona onu affettiğimi söyleyeceğim ve bu yükten de kurtulacağım."

Ömer Zeynep'in söyleyemediklerini yük ettiğini sezmiş ve Zeynep'in yüklerinden kurtulmadan iyileşmeyeceğini düşünüyordu. Zeynep'in iyileşmesi için tüm yüklerinden kurtararak onun kendine gelmesini istiyordu.

Adamlarına Fidan için talimat verdikten sonra Zeynep'i biraz olsun kendine getirmek için atların yanına doğru ilerlemişlerdi. Ömer işaretiyle atların hazırlanmasını istemişti. Zeynep'i beyaz olana, kendisi de siyah olan ata binmişti.

Ömer ağa karanlıktı ve kendi kadar siyah bir atın üzerinde, yavaş yavaş köyün içine doğru ilerliyordu. Zeynep ise Ömer'in hayatına ışıktı. Kendi gibi ışık saçan bembeyaz ata da kadınını oturtmuştu.

Birlikte köye doğru ilerlemiş biraz tur atmışlardı. Bir süre sonra boş bir arazinin ortasında görünen ağaca baktı Zeynep. Zeynep uzun süredir binmediği atın üzerinde güzel gezdiği için kendine güveni gelmişti.

"Ömer yarış yapalım mı? Karşıdaki ağaca kadar!" Ömer ağa gülümsemeye başladı. Ömer tabi ki çok iyi at binerdi. Birlikte beş yüz metre kadar ileride ki ağaca odaklanarak atları sürmeye başladılar.

Zeynep, Ömer her yere araçla gittiği için atla hızlı gidemeyecek gibi hissediyordu. Kendini geçtiğini gördüğünde de morali bozulmuştu. Ömer ağa hemen arkasından gelen Zeynep'in kazanmasını istediği için ağaca yaklaşırken atını şaha kaldırmıştı.

Zeynep geçmenin sevincini yaşarken, Ömer ikinci kez şaha kalkan atın üzerinden sevdiği kadına bakıyordu. Zeynep onun bu haline büyülenmiş gibi bakarken kendi şaha kaldırmayı bilmediği için attan inmişti. Bu sırada araziye koyun otlatan çobanın yanına doğru ilerlemeye başladı.

Zeynep küçükken Mardin'de birçok kez koyun yakalamaya çalışmıştı ama her seferinde kaçıyorlardı. Koyunların arasından kendini belli eden bembeyaz sakallı keçiler, Zeynep'in çok hoşuna gidiyordu.

Peşinde koşturduğu koyunların, kuzuların ve keçilerin kaçmasına neden oluyordu. Çobanında yardımıyla bir tane kuzuyu sevmeye başlamıştı. Kucağına almayı istiyordu ama korkuyordu.

Ömer'in de yardımı ile kucağına aldığı kuzuyu Zeynep'le sevmeye başladılar. Bir süre sonra Zeynep, artık kendini daha iyi hissediyordu. Hayvanların sakinleştirici etkisi, içi kararmış insanlara bile iyi geliyordu.

"Beylerbeyim!" Çobanın konuşmak istediğini belli eden nidasına Ömer dönmüştü. Çoban ise ilk kez yakından gördüğü Ömer'den hem korkuyor hem de konuşmak istiyordu.

"Kuzum yeni doğmuştur. Bir hafta oldu. Affınıza sığınarak size düğün hediyesi olarak vereyim bu kuzuyu. Hanım ağam çok sevdi!" Zeynep hızla dönerek çobana bakmıştı. Çok sevinmişti ama almayacaktı.

"Teşekkür ederim ama bunu benim için siz bakın. Annesinden ayrılmasın!" Zeynep'in gözleri dolmuştu. Çoban kendini kötü hissederek özür dilemeye başladığında da Ömer sorun olmadığını belirtmişti.

Çobanın duaları eşliğinde atlara doğru ilerlediler Zeynep ve Ömer. Ömer, Zeynep'i önüne oturtmuş diğer atı da getirmelerini istemişti. Birlikte giderken hızlanarak at sürmekte ne kadar iyi olduğunu belli etmek istemişti.

Sonunda çiftliğe geri geldiklerinde, bahçede çay içerek muhabbet etmeye başladılar. Artık yorgunlukları kendini gösterdiğinde, yavaş yavaş odalarına doğru ilerlemeye başladılar.

***

Gün yine Zeynep için erken başlamıştı. Zeynep duşa girmiş ve günlük rutinlerini yaparak mutfağa gitmişti. Güne kahve ile başlamak ve erken kalkmak, artık kurtulmak istediği lanet gibi hissediyordu.

Kahvesini alarak bahçeye çıkmış ve golden köpeğini de kucağına alarak kahvesini yudumlamaya başlamıştı. Bir süre sonra yanına gelen Ömer ağayla sabah muhabbetlerinin ardından Kahvaltıya oturmuşlardı.

Çalışanlara piknik hazırlattığı malzemeleri arabaya göndermiş ve Murat'a hazırlıkları yapması için talimat vermişti. Ömer ağa kendisini dışarda atları izlerken bekleyen kadınının yanına doğru ilerlemişti. Zeynep'in piknikten haberi yoktu ve sürpriz olmasını istiyordu.

Zeynep'in daldığını ve kendisinin geldiğini bile fark etmediğini anlamıştı. Arkasına geçerek kollarını beline dolamış ve başını boynuna gömmüştü. Zeynep gülümseyerek kendine sarılan adama dönmüş ve kollarını boynuna dolamıştı.

Birlikte atlara binerek dışarıya çıkmışlardı. Ömer ağa yavaş yavaş ilerliyor ve Zeynep'in savrulan saçlarını izliyordu. Bir süre dolandıklarından sonra Ömer ağa piknik yapacakları alana gitmişti.

Birkaç ailenin de piknik yapmak için geldiği yerde Zeynep ve Ömer'in de piknik alanı vardı. Kamp sandalyesi ve masasında hazır olduğunu görünce Zeynep fazlasıyla şaşırmıştı.

Birlikte kendileri için hazırlanan alana gittiklerinde etraftaki insanlar biraz korkmuştu. Ömer'in bulunduğu yerde bulunmak alışık olmadıkları bir durumdu. Sonunda Zeynep çocuklarla birlikte oyun oynamaya gitmişti. Birlikte birkaç oyun oynayarak onların rahatlamasını sağlamıştı.

Ömer'de bu sırada kadınını izliyordu. Çocukla çocuk olan eşinin çok güzel bir anne olacağı aşikârdı. Anne olmadan önce tüm yüklerinden kurtularak yaralarının sarılmasına ihtiyacı vardı.

Bir süre sonra Zeynep Ömer'in yanına gelerek oturmuş ve bir bardak su içmişti. "Afacanlar çok fenalar. Hiç yorulmak bilmiyorlar ama çok güzeller. Gerçekten!" diyerek eşine dönmüştü.

Ömer kendine gülümseyerek bakıyor ve onu onaylıyordu. Bir süre muhabbet ederek güzelliklerin tadını çıkarmaya başladılar. Bir süre sonra bir şeyler atıştırarak muhabbetlerine devam eden iki aşığın muhabbeti Ömer'in çalan telefonuyla bölünmüştü.

Akşam için Savaş ve Demirhanlı ailesini çiftliğe davet ederek birkaç günü çiftlikte geçirmek istemişlerdi. Akşamında duy duyabilirsen, monopoly gibi oyunlarla eğlenerek geçirmişlerdi.

Akşam kahveleriyle anılara dolan Demirhanlı'lar, Zişan Hanımın çocuklarıyla anlattıkları hikâyeler geçiyordu. Ömer'in çocukken bile büyük tavırları, Zeynep'in en çok dikkatini çekendi.

Savaş ve Zeynep'in anlatacak hikâyeleri pek güzel değildi. Savaş gülümseyerek hayali anısını anlatmaya başladığında herkesin yüzünde gülümseme oluşmuştu.

23 yıl önce

Savaş beş yaşlarında rüya gibi hatırladığı bir analarını hatırlamaya çalıştı. Bu konağa geleli bir yıl olmuştu ve kendisini daha özgür hissetmişti. Samyeli konağında kırdığı vazonun karşılığında kendisine vurmaya gelen babaannesinin, kendisi yerine önüne geçen annesine vurmalarını hatırlamıştı.

Bu konakta onların olmaması, Savaş'ın mutlu olma sebebiydi. Bu konakta kırdığı bir şey olduğunda annesi kızmak yerine korkuyordu. Çünkü o kırıklar vücuduna batabilirdi. Annesi hep çocuklarının iyiliğini düşünen bir kadındı.

Annesi ile oynadığı saklambaç oyununu, kadın hali ile top oynamaya çalışması ve Zişan Hanım. Onun bu konak anıları bu kadardı. Dışarı çıktığında bile onunla oynamak istemezlerdi.

Bir veremliden kaçar gibi, Savaş'tan kaçardı tüm çocuklar. Ömer bebekti ve kaçmamıştı. Tek arkadaşı Ömer'di. Zeynep'e tüm bunları anlatmak yerine güzel anılar anlatmaya çalıştı. İçlerinden birkaç güzel anılar bularak onları anlatmaya başladı.

Ömer'e yürümeyi öğretmek isterken, altı aylık çocuğun oturmuş haline yaklaştı. Dünyadaki hayatının altıncı ayında olması bile Savaş için uzun bir zamandı.

"Bak Ömer! Önce bu ayağımı kaldırıyorum ve biraz ileriye atıyorum. Arkamda kalan adımımı da kaldırıp, bu ayaktan ileriye atıyorum. Böyle yaparsan yürürsün!" diye anlatırken iki kadın onun bu halini izliyordu. Savaş'ın bu çabasına çok gülmüşlerdi.

"Önce ayağa kalkmayı da öğrenmen lazım. Şimdi yerdesin" diyerek yere oturmuştu. "Şimdi seni Zişan Teyzem yere koyunca önce şöyle dizlerinin üzerine durarak ellerini koltuğa tutarak bir dizini kaldırıp ayağını yere koyacaksın..." söylediklerini uygulamalı olarak gösteriyordu.

"Sonra koltuk ve yere değen ayağından destek alarak, kendini yukarıya kaldıracaksın. Aslında çok kolay ama senin ellerin ve ayakların küçük. Benimki kadar büyük değil. Ben daha uzun zamandır yaşıyorum!" diyerek büyük olduğunu da ima ediyordu.

Ömer ise bu sürede ona bakıp gülücükler saçmıştı. Saçtığı gülücüklerle konuşmaya çalışma halleri çok komikti. Savaş, bu seferde konuşmasını istemişti ve ona kendi ismini söylemesi için direktif veriyordu.

"Hadi Ömer! Savaş de bakalım. Sa-Vaş..." Diyerek heceledi. Birkaç tekrarın ardından Ömer sadece aguluyordu. Annesine ve Zişan teyzesine bu durumdan bahsederek ne zaman kendi adını söyleyip, ne zaman yürüyeceğini soruyordu.

Ömer'in büyümesini bekleyerek kendisini avutuyordu. Ömer büyüyecekti ve kendisi ile oyunlar oynayacaktı. Belki o zaman canının sıkılması geçebilir diye düşünmüştü. Bazen annesinin aldığı atari ile oyun oynuyordu. Annesi de ona eşlik ediyordu.

Bu konak onlara çok iyi gelmişti. Anne oğul olarak vakit geçirebiliyorlardı. Samyeli konağında ise oyunu sadece odasında oynayabiliyordu. Annesi ile işlerle meşguldü ve akşam yorgunlukla çoğu oyuna enerjisi kalmasa da oynamaya çalışıyordu ama odası küçüktü. Çoğu oyun için yeterli değildi.

Hem çok sesli oyun bile oynayamazdı çünkü sesten dolayı Ateş korkabilirdi. Ateş'in annesi ona kızardı ve asla bunu istemiyordu. Annesi bu süreçte onu korurken, evdeki kadınların şiddetine maruz kalıyordu.

***

Ömer, Zeynep'in hikâyesinde öğrenmediklerini de öğrenmek istiyordu. Bir an önce bütün yüklerinden kurtulması için her şeyi bilmesi gerekiyordu. Gerçi çoğu yaşadıkları aşikârdı ama yine de öğrenecekleri vardı.

Ömer ne yapsa bu iki kardeşin annelerinin boşluğunu doldurmaya çalışmak beyhude bir çaba olacaktı. Geçmişleriyle barışarak annelerinin boşlukları ve acıları biraz olsun hafifleyecekti.

Mardin'de ise bir kesimde hala Fidan aranıyordu. Bir konakta çalışan kişinin taşınması kolay bir olay değildi. Fidan'ın ailevi durumu çok iyi olmaması ve kocasının öldüğü gün apar topar Mardin'den gitmesi ve izini kaybettirmesi...

Ömer ağa bugün duyduklarını aklından çıkaramıyordu. Burnuna kötü kokular geliyor ve bu durumu çözmek istiyordu. Akşamın sonuna geldiklerinde artık herkes odasına giderek geceyi güzel bir uyku ile sonlandırmıştı.

***

2 Hafta Sonra

Zeynep ve Ömer artık evliliklerine alışmıştı. Zeynep Demirhanlı konağındaki herkesle güzelce anlaşıyordu. Zişan Hanımla arasında oluşan bağ bile bir farklı geliyordu gözüne.

Zişan Hanım onu destekliyor ve onun yanında oluyordu. Zeynep en bu hayatta çektiklerinin kefareti gibi gördüğü Demirhanlı'ların arasında, mutlu mesut yaşıyordu. Ömer ağanın o gece ilk defa işleri uzayacak ve gerekirse şehir dışına çıkacaktı.

Akşam yemekleri yenilmişti. Zeynep, Dicle'nin derslerine yardım ederken Berfin'de elinde kahvelerle geliyordu. Dicle odasına ders yapmak için giderken Ahmet ve Fırat'ta gelmişti.

Akşam muhabbeti yapan aile bireyleri konuşurken Zeynep'in dikkatini Berfin'in durgunluğu çekmişti. Savaş on gün önce İstanbul'a dönmüş ve artık oradaki işlerle ilgilenmeye başlamıştı.

Yoğun geçen günlerin sonunda erken uyumuş ve Berfin'in canı sıkılmıştı. Eskiden hayran olduğu adamla sevgiliydi ama mesafeler ona ağır geliyordu. Neyse ki aynı gökyüzüne bakıyor ve aynı aile için bir araya gelebiliyorlardı.

Savaş, biriken işlerini toparlamak için şehir şehir dolaşıyordu. Bu on günde deli gibi çalışıyor ama içindeki o boşluğu dolduramıyordu. Eskiden onu bekleyen bir kardeşi olduğu için eve giderdi ama şimdi...

Şimdi onu bekleyen, eve gittiğinde mutlu olan ve boynuna sarılan kimse yoktu. Savaş artık tamamen yalnız kalmıştı. Sevgili kardeşinin artık bir ailesi vardı. Her akşam, her sabah arasa da, o artık oraya aitti.

Savaş Mardin'e kızgındı. Ona memleket olamamıştı. O kadar insan yaşıyor ama bir tek savaşı yaşatamıyordu. Savaş'ın öyle ağalık derdi de yoktu ki! Varsın Ateş ağa olsun. Savaş yalnızca bir ailesi ve mutlu bir hayatı olsun istiyordu.

Söylerken bile bir satırı doldurmayan isteği, koca bir hayatı da dolduramıyordu. Yalnızdı ve yalnız kalmaya mahkûm gibiydi. Berfin'i düşünmeye başlamıştı. İlk gördüğü ve heyecanlandığı günü hatırladı.

Berfin'in ilk gülüşünü hatırladı. Büyülü bir melodi fısıldamıştı kulağına rüzgâr. İlk üzüldüğü zamanı hatırladı. İçinde paramparça olan bir vazo vardı. Göz göze geldikleri zamanları hatırladı. Hatırlarken bile kalbinin çarpmasına sebep olan.

Savaş bir süre sonra kendisini uykuya kaptırmıştı. Bu saatte uyumak ona göre değildi ama on gündür tüm işlerin peşinde koşturuyordu. En azından bu gece erken uyuyarak dinlenmek istemişti.

Demirhanlı konağında ise Ömer'in geri gelmesi uzun sürecekti. Zeynep ise yalnız kalmaya alışkın olmasına rağmen Berfin ile konuşmaları gerekenler olduğunu biliyordu. Biraz halsiz olsa da Berfin'in isteğiyle bu geceyi onunla geçirmek istiyordu.

İki kız odaya geçtiklerinde, Berfin içindekileri dökmeye başlamıştı. Zeynep ise dinliyor ve kendince tavsiyelerde bulunuyordu. Savaş'ı iyi tanıdığı için Savaş'ı anlatıyor ve onun zor bir insan olduğunu Berfin'e açıklamaya çalışıyordu.

Savaş; İzmir, Rize, İstanbul ve Antalya olmak üzere dört tane otelle ilgileniyordu. Dayısının vefatıyla Rent a car bayileri de Savaş'ın sorumluluğuna kalmıştı. Birde annesinin küçük bir Mimarlık Ofisi vardı.

Kızına bir hediye gibi bıraktığı ofis, Zeynep'in okulu bitene kadar Savaş'ın sorumluluğundaydı. Savaş'ın fazlasıyla yükü ve sorumluluğu vardı. Berfin'in yoğun olmasında ki sebepleri anlaması için hepsini tek tek açıklamıştı Zeynep.

Sonunda iki kız yorulmuş ve artık uyumak için yatağa yatmıştı. Zeynep ve Berfin gelin görümceden ziyade iki arkadaş gibi birlikte uyuyacaktı. Her zaman birlikte ve birbirine destek olacak bu iki arkadaşın en zor gecesi bu gece olacaktı.

Bölüm Sonu

Oy ve yorum ile destek olabilirsiniz.

Continue Reading

You'll Also Like

50.5K 2.7K 15
"Aysima olmuyor, anlamıyor musun? Bir heves uğruna evlendik ama yürütemiyoruz işte." "Bir heves uğruna mı? Yaşadıklarımız bir heves miydi senin için...
11.7K 79 8
KURGUDUR...
70.5K 7.2K 16
Mardin'e Tutsak kitap karekterlerimizin whatsapp konuşmaları
1.9K 460 28
GERÇEK HIKAYELERDEN DERLENDI!!!! Üniversiteli genç tesettürlü bir kadın. Yedi kızkardeş arasında sevgiyle büyüdü. Üniversiteyi kazanıp okumaya gitti...