GÖLGE KANI

By yzrperest12

226K 19.9K 11.7K

Eleanor için kurt adam, vampir ve büyücülere inanmak kolaydı. Sonuçta o, anne ve babasının kurt adamlar ve va... More

BÖLÜM 1: IŞIK
BÖLÜM 2: DELİLİK
BÖLÜM 3: MASUMLUĞUN RENGİ
BÖLÜM 4: SÖZLER
BÖLÜM 5: YARANIN YARASI
BÖLÜM 6: KIZ ÇOCUĞU
BÖLÜM 7: HIÇKIRIK
BÖLÜM 8: KATİL
BÖLÜM 9: YARATIK
BÖLÜM 10: SAF NEFRET
BÖLÜM 11: YANSIMALAR
BÖLÜM 12: ACIMASIZLIK
BÖLÜM 13: BİLİNMEZLİKLER
BÖLÜM 14: SATRANÇLAR ve OYUNLAR
BÖLÜM 15: AKIL OYUNLARI
BÖLÜM 16: MERCAN
BÖLÜM 17: GÜÇ
BÖLÜM 18: KARANLIĞIN GÖLGELERİ
BÖLÜM 19: BAKMAK ve GÖRMEK
BÖLÜM 20: SİYAH ve BEYAZ
BÖLÜM 21: KİBİR
BÖLÜM 22: BELALAR
BÖLÜM 23: BİR DAMLA
BÖLÜM 24: İMKÂNSIZLAR
BÖLÜM 25: KALP KALBE
BÖLÜM 26: KARŞILIK
BÖLÜM 27: GÜLÜMSEMELER
BÖLÜM 28: YABANCILAR ve YALANCILAR
BÖLÜM 29: AV
FİNAL: ZAAFLAR
S2-BÖLÜM 1: CANAVARLAR
S2- BÖLÜM 2: BAŞLANGIÇLAR
S2- BÖLÜM 3: ZAFERLERİN KARANLIĞI
S2- BÖLÜM 4: İPLER
S2- BÖLÜM 5: DÜŞÜŞLER ve KALKIŞLAR
S2- BÖLÜM 6: DÖNGÜ
S2- BÖLÜM 7: FERYAT
S2- BÖLÜM 8: GEÇMİŞİN KÜLLERİ
S2- BÖLÜM 9: PUSU
S2- BÖLÜM 10: TUTSAK
S2- BÖLÜM 11: İÇİNLER
S2- BÖLÜM 12: OLANLAR ve OLACAKLAR
S2- BÖLÜM 13: DELİLİĞİN OYUNLARI
S2- BÖLÜM 15: YÜKLER
S2- BÖLÜM 16: KİRLİ RUHLAR
S2- BÖLÜM 17: KARTLAR
S2- BÖLÜM 18: RİSKLER
S2- BÖLÜM 19: DELİLİĞİN SINIRLARI
S2- BÖLÜM 20: UMUTLAR
S2- BÖLÜM 21: KAN GÖLETİ
S2- BÖLÜM 22: FIRTINANIN İZLERİ
S2- BÖLÜM 23: ÇARESİZLİK
S2- BÖLÜM 24: ŞÜPHELER
S2-BÖLÜM 25: İHTİYAÇLARIN YARALARI
S2- BÖLÜM 26: PARADOKS
S2- BÖLÜM 27: AÇIK KALAN YARALAR
S2- BÖLÜM 28: ÇIĞLIKLAR

S2- BÖLÜM 14: HESAPLAR

2.1K 223 79
By yzrperest12

 
Hellooooovvv!!

Sizi biraz beklettim biliyorum ama... Benim de özel hayatım şu sıralar oldukça yoğun.

Nasılsınız bakalımmmmm?????

Ummarım iyisinizdirr!

Girmeden önce birkaç konuya açıklık getirmek istiyorum; Hep aynı olaylar oluyor mesajlarına topluca cevap vereceğim. Arkadaşlar ilk 10 bölüme bir şey diyemem, onda haklı olduğunuzu da söyleyebilirim ama şu son 2-3 bölüm aynı ilerlemiyor. Eminim fark etmişsinizdir. Çünkü Eleanor ne kadar kendini göstermeden olsa da ciddi bir şekilde saldırıyor. Biliyorum siz Eleanor şıp diye herkesin karşısında dursun istiyorsunuz ama Eleanor kendine müttefik toplamadan en fazla 2 gün falan dayanır. Ki unutuyorsunuz ama onun kanında bir lanet de var. Ve başka bir yanıt daha; Evet, arkadaşlar dayak yiyecek, kitap boyu. Bunun hıncını da bol bol alacak ama. Kitapta direkt bir güç gösterisi yazamam. Fantastik yazsak da bir olay örgüsü çerçevesinde planlayarak yazıyorum. Öyle baştan savma bir şekilde de değil. İlk kitapta ikinci kitapa dair birçok konu bıraktım ki üçüncü kitabın çoğunluğunda orada değindiğim ama kimsenin fark etmediği bir konu yer alacak. Bu kadar uzun bir açıklamayı da artık bir açıklık olsun diye yapıyorum. Eleanor bu kitapta zihniyle işleri yürüyecek. Sizin istediğini o güç gösterileri ikinci kitap sonu ve üçüncü kitapı kapsıyor. Wattpad'den yazıp ara vererek attığım için size çok uzun sürüyor gibi gelse de aslında böyle değil. Anlayışla karşılarsanız sevinirim.

İyi okumalar dilerim!

🌜🌚🌛

"Hiçbir şey kimsenin yanına kalmayacaktı. Ödenmesi gereken hesaplar vardı."

🌜🌚🌛

        Sadece gözlerimi kapamak ve her şeyin geçmesini istiyordum. Sona geldiğimi, kazandığımı ve bu savaşın bittiğini. Ve bazen bunlar hiç yaşanmamış olsaydı ne olurdu diye düşünüyordum. Bunların yaşanması gerektiğini biliyordum. Ama olurdu ya... Her şeyin eskiye dönmesi. Sanki ben buradan çıkacaktım ve eski bakım evine gidip Caleb'ın bacaklarına kafamı koyup yatacaktım. Ama olmuyordu.

Bunların yaşanması gerektiğini biliyordum ve bazı yönlerden de iyi ki yaşanmış diyordum am ya farklı bir yolu daha vardıysa ve biz o yolu kendimiz harcadıysak? Bilemiyordum. O kadar bilemiyordum ki canım yanıyordu.

Olaylar dönüyordu ama sanki... Sanki içinde ben yoktum.

Ya da fazlaca ben vardım ve kör olup kendimi göremiyordum artık.

Gözlerimi öylece karşıya dikmiştim. Mutlu değildim. Ve bu sanki hiç mutlu olamayacakmışım gibi hissettiriyordu. Bu sanki hiç başaramayacakmışım gibi hissettiriyordu. Ama başaracaktım. Tüm her şeye hatta kendime inat başaracaktım.

"Sen," diye başladı Bay Canavar. "Kanını akıttığım an daha önce ne yaptıysan onu yapacaksın. Bu bir rica değil." dedi sanki arkasında iki gövde asılı değilmiş gibi. "Bir emir. Tabii sen bilirsin." Gözlerim ruhsuz ve çaresiz bir biçimde ona çevrildi.

"Bilmiyorum."

"Bilene kadar olur o zaman." dedi gözlerimin içine bakarak. "Ben sana kendimi çok iyi anlatamadım galiba, Eleanor. Bu senin sandığım gibi bir oyun değil. Sen de bir çocuk değilsin artık."

"Beni neden daha çocukken yanına almadın?" dedim cevabını bildiğim bir soruyu dile getirerek. "Neden Caleb'ı yanıma yolladın?" Arkadaki Temsilciler de gerildi. Bay Canavar'ın yanağı seğirdi.

Cevabını merak ediyordum. Kendine ne gibi bir bahane sunacaktı acaba. Benden korktuğunu, olabileceğim şeyden korktuğunu nasıl dile getiremeyecekti merak ediyordum. "Belirsiz bir kimliğe sahip birini yanıma alamazdım." dedi kendini cevaplamak zorunda hissederek. Buna kendi psikolojisi zorlamıştı. Öylece gözlerine bakmaya devam ettim. Gözlerimiz savaşıyor sanıyordu, o kazandı sanıyordu. Ben daha bu savaşa yeni adım atıyordum. "Eğer bu Marcus'un kulağına giderse onlarla vedalaşman gerekecek." dedi başını omzuna doğru eğil arkasını işaret ederek. O tarafa bakmadım. Sadece gözlerine baktım.

Çok yakında.

Çok yakında ikisi de kurtulacaktı.

"Kanımın değerli olduğunu sanıyordum."

"Sen değerli değilsin." Kaşlarım havalandı.

"İlk defa gölge olduğumu öğrendiğimde el üstünde tutulacağımı sanmıştım. Önemli ve değerli olduğumu düşünmüştüm ama sonra gölge olduğumu bilmelerine rağmen kimse bana iyi davranmadı. Değerli biri gibi hissetmedim. Herkesin hedefi gibi ve nefet edilen biri gibi hissettim." dedim gözlerinin içine bakarak. "Son gölgeye neden böyle davrandıklarını anlayamıyordum. Kanımı geç enerjim dahi onlara güç veriyordu. Ama varlığım onlar için eziyetti sanki, Marcus için bile." Dudağımın ucu hafifçe ama burukça kıvrıldı. "Meğer hiç kimse bir gölgeyi istemiyormuş. Soyları tükense bile. Çünkü herkes sizin gibi daha güçlü bir şeyi istemiyormuş."

"Sen güçlü değilsin." Belki daha önce değildim ama şimdi bir gölgeydim.

Ve güç kesinlikle tartışmaya açıktır.

Sadece gözlerine baktım ve gözlerim bir saniyeliğine arkadaki ikiliye kaydı. Gözlerim anında dolarken göğsüm şişti. "Ve biz bu güçsüz gölgenin nasıl öylesine bir meziyete sahip olduğunu merak ediyoruz." dedi Bay Ambrose. Gözlerim ona kaydı.

"Enerji en önemli şeydir, Eleanor." dedi Bay Jaxsen. "Ve sen bunu bizden saklayabildin. Yüzyıllardır yaşıyorum. Birçok gölge tanıdım. En güçlüleriyle tanıştım ama hiçbiri bunu yapamıyordu. Biz bile yapamıyoruz."

"Nasıl yaptığımı bilsem emin olun ilk önce buradan kurtulurdum."

"Buradan kurtulamazsın." dedi arkamdaki Brendon. "Bunu Marcus dahi sağlayamadı." Ona kulede kurtarılmayı bekleyen bir prenses değil, kulenin ejderhasını yönten bir prenses olduğumu söylememeyi tercih ettim. Kraliçe değil.

Susmayı tercih ettim. Beni buraya getirmişti çünkü neler yapabileceğini ve dahası her an canımı yakabileceğini göstermek istiyordu.  Ama o benim neler yapabileceğimi bilmiyordu.

"İçimden bir ses Eleanor," dedi Bay Ambrose gözlerini kısıp beni süzerken. "Bunu nasıl yapabildiğini bildiğini söylüyor." Bay Canavar ona doğru yandan bir bakış attı.

"Herkesi kontrol ettiniz." dedim sakin bir sesle. Ne kalp atışlarım yükseldi ne de terledim, kontrol etmeyi öğrendiğim şeyler her geçen gün daha da büyük bir lütuf oluyordu.

"En sonki Maddy olayı da seni pek desteklemiyor." dedi Clark kollarını göğsünde buluşturmuş bir şekilde. Gözlerimi onun açık kahve gözlerine çevirdim.

"Maddy'nin zihnini bizzat Bay Canavar kontrol etti." Gözlerimi Bay Canavar'a çevirdim. "Hangimizi yükseltip hangimizi küçültüyorsunuz?" Ve bingo! Kibir! Size her yerde çelme takabilirdi.

Bay Canavar düz bir ifade ile bana bakmaya devam etti. "Şuna bakın." dedi aşağılayıcı bir sesle. "Sizce bu kadar yeteneksiz ve güçsüz biri Maddy'nin zihnine girebilir mi? O kızı bizzat ben eğittim." Bizzat beraber yerle bir olacaksınız.

"Bence de." diye destekledi Hanry, Bay Canavar'ı. "Daha vampir hızını bile kullanamıyor. Acaba bir gölge olduğuna emin miyiz?" Acaba?

Alayla kıvrılan dudağına, mimiklerine baktım. İyi bir yalancıydı. Yoksa oyuncu mu? "Eğer öyle bir şey yapabiliyor olsaydım ilk işim arkada eziyet ettiğiniz iki arkadaşımı kurtarmak olurdu." dedim gözlerim arkaya kayarken. Çok daha perişan hâldelerdi. Her yeri kesiklerle kaplıydı, ağır ve derin yaraları vardı. İkisini ayırt edebilmem pek olası değildi. İkisinin de saçını kazımışlardı ve başları bile kanla kaplıydı. İniltileri dahi yoktu. Sadece oradaydılar. Titrek nefeslerini duymasam kesinlikle ölüler sanardım. Hangisi Caleb'tı? Hangisi Aiden'dı? Çenemi titrememesi için tutarken gözlerimi onlardan ayırdım. "Hangisi Caleb?" dedim elimde olmadan bir damla yaş sağ gözümden süzülürken.

Bay Canavar düşen gözyaşıma baktı. "Sana ilk önce neyi öğretmeliyiz biliyor musun?" dedi gözlerini gözlerime kaldırmadan hemen önce. "İnsan olmamayı. Çok zayıfsınız. Ve sen bir gölgesin." Burnunu çektim.

"Acaba?" dedi arkamdaki Brendon. Yüzünü görmesem de dudağındaki kıvrımı hissedebilmiştim. "En son söylediği kelime ne biliyor musun?" Nefesimi tuttum. "Eleanor." Bir damla daha süzüldü. "Onu bu hâle düşüren kişinin adıydı son kelimesi." Son kelimesi.

Nefesimi tuttum. "Yaşıyorlar değil mi?" Bay Canavar hafifçe o tarafa döndü.

"Evet." diye yanıtladı duygusuz bir sesle. "Ama yaşamaya devam ederler mi?" Bana döndü. Kaşları hafifçe çatıldı, başını sola doğru yatırdı. "Sana bağlı." Yaşlı gözlerim onun duygusuz gözleri tamamen zıttı. Gözleri Brendon'a doğru kalktı.

Brendon elimi tutup elindeki ufak bıçak ile avucumda derin bir kesik açtı. Acı karşısında dişlerimi sıktım. Bir an gözlerimi kapadım ve ne yaptıysam o an yaptım. Gölge mi istiyorlardı?

Ben buradaydım.

Liona'nın zihnime olan bağlantısına uzandım. Bu bağlantı çoktan gizlenmiş ve tek yönlü bir bağlantıydı. Zihnine sızdım ve tüm kontrolü elime aldım. Bir anda zihninde iki zihin, kalbimde iki kalp hissettim. Görüşüm ikiye bölündü. Gözlerimi açtım. Liona'nın kendi zihnindeki çığlığı benim zihnime sıçradı. Etrafa bakındım. Eğitimi salonunda önümdeki boks torbasına bakıyordum. Ellerindeki sargılara baktım. Birkaç damla kan sızmıştı. Kafayı yiyor olmalıydı. Zihnine bulaşılmıştı. Kimdi bilmiyordu. Hiçbir şey yapamıyordu. Bir bilinmezlik havuzunda yüzüyordu.

Aman çok üzüldüm.

Başımı dikleştirip bir adım geri çekildim. Etraftaki insanlara uzandı gözlerim. Dilimle dudaklarımı yaladım. Başımı iki yana doğru çıtlattım. Arkama dönüp yürümeye başladım. Merdiveni tırmanmaya başladım. Liona'nın çığlığı ve baskı yapan enerjisi beni zorlasa da devam ettim.

Brendon elimden akan kanı parmağına aldı. Gözleri parlıyordu. Ne de olsa ben her ne olursa olsun onlara güç verecek bir kana sahiptim. Bay Canavar'ın kontrolcü gözleri ile kendini topladı. Kalbim hızlı atıyordu. Terliyordum ve gözlerim hâlâ sızlıyordu. Yutkundum. Brendon eline bulaşan kanı peçeteye sildi. "Yeterince stres ve korku altında olduğunu umuyorum."

"Liona?" dedi başka biri. Zihin bölünmesi yaşıyordum ve bu kesinlikle güzel bir şey değildi. Gözlerim sesin geldiği tarafa çevrildi. Tanımadığım bir kız kaşları çatık bir şekilde Liona'ya ,bana, bakıyordu.

"Ne var?" diye sertçe yanıtladım kızı.

"Ne olduğu bilmiyorum." diye yanıtladım Bay Canavar'ı. Umarım cümleler birbirine karışmazdı!

"Öyle olsa iyi olur." dedi Bay Canavar.

"Sadece su mataranı unutmuşsun." deyip siyah matarayı uzattı. Mataraya bir bakış atıp elime aldım. Teşekkür etmeden önüme yeniden döndüm. Matarayı elimde döndürürken gülümsedim. Başımı iki yana sallayıp biraz daha ilerledim. Tüm salonu görüş alanıma aldım. Ellerimi iki yana uzattım. Ve onun repertuvarındaki sözleri çaldım.

"İnnediana virsitiana," Diğer elimle avucuma kum saatine benzeyen ama biraz daha değişiği olan bir işaret çizdim. "Evverrrina antunia kristan. Crumtu. Eriya xriah driwn crow." Avucuma çizdiğim hayali işaret avucunda bir yara açtı ve sanki bir şeylerin koptuğunu hissettim. Tam olarak hissettiğim savunulamazdı ama biliyor gibiydim. Kara büyünün etkisiydi bu. Kan damla damla havalandı. Birkaç kişinin gözü çoktan çevrilmişti.

Brendon kanımı doldurduğu küçük şişeyi Bay Canavar'a uzattı. Bay Canavar şişeyi kavrayıp dudaklarına götürdü.

"İnnneviana!" demem ile kan damlaları yandı. Onunla beraber salondaki tüm kum torbaları da yanmaya başladı. Bu kimsenin söndürebileceği bir ateş değildi. Liona sağ olsun, bu büyü sadece yapan kişinin öz büyüsü ile sönebilecek bir kara büyüydü. Ve bu büyü tamamen Liona'nın büyüsüyle yapılmıştı.

Zihnimi ondan tamamen geri çektim. Bay Canavar kanı yorumlayamadan kaşları hızla çatıldı. Bay Ambrose ve Clark hariç hepsinin kaşı anında çatılmıştı. "Bu ne?!" dedi Bay Canavar dişlerinin arasından.

"Neler oluyor?!" dedi aynı tonda Bay Jaxsen. Bay Ambrose'un da kaşları çatıldı.

"Ne oldu?"

Bay Canavar hiddetle başını Bay Ambrose'a çevirdi. "Senin cadın şu an ulu orta kara büyü yapıyor!" Birilerine zarar gelmesi umurumda değildi. Sadece otoritesi çiğnenmişti ve bunu önemsiyordu.

"Ne?" dedi şaşkınlikla Bay Ambrose. "Kim?"

Bay Canavar bana baktı. Kaşlarım çatılmış olanları anlamak için çabalıyordum. "Hanry, Clark ve Brendon burada kalın." Ve hızla ilerledi.

"Clark benimle gel." dedi Bay Ambrose Bay Jaxsen ve Bay Canavar'ın ardından.

"Lanet Roth cadıları!" diye mırıldandı Brendon. Tamamen gittiklerinde emin olduktan sonra ayağa kalktım. "Yerine otur." diyen Brendon kolumu tuttu. Ona bakmadan zihnine adımladım. Bir anda kaskatı kesildi. Zihni güçlüydü ama benimki kadar değildi ve artık onların zihnine girmek çok daha kolaydı.

Elini kolumdan çekmesini sağladım. Kaskatı yerinde dururken kendi dünyasına dalmış durumdaydı. "Vay be!" dedi Hanry hayret içinde. "Onu sen mi yaptın?" Ona yandan bir bakış attım.

"Elbette." Kaşları havalanırken ağzı aralanmıştı.

"Senin içinden bunun çıkmasını beklemezdim."

"Doğrusu ben de beklemezdim." Karşımdaki manzara yüzünden yutkundum. "Şimdi başkaları girmeden işimi hâlletmem gerekiyor." Kalbimin ritimlerini tutmadım. Onlar yokken bunu yapmak istemiyordum. Sanki bunu yaparsam insanlığımdan uzaklaşacaktım.

Hâlâ kanayan avucuma baktım. İçime derin bir nefes çekip Caleb ve Aiden'a doğru yürüdüm. Titrek nefesleri kalbime bir bıçak saplıyordum ve bu bıçak ruhuma değin ilerliyordu. Alt dudağımı dişleyip ilk önce görünüşte daha kötü olana diğru yürüdüm. Hangisi hangisiydi bilemiyordum bile. Avucumdaki kanı kanlı dudağına doğru götürdüm. "Acıklı bir sahne." dedi Hanry duygusuz bir sesle.

Kanlı dudakları kanlı avucumla buluştu. Dudağının aralanmasını bekledim ama hiçbir şey olmadı. Bir damla gözyaşı beklemeden aktı gitti. Nefesi o kadar azdı ki... Avucum dibindeyken bile zar zor hissediyordum. Avucunu biraz daha ittirdim ağzına. Kanımın diline değmesini bekledim. Biraz daha ittim ve ilk defa bir tepki verip biraz daha getirdi kafasını. Hafifçe gülümsedim ve gözyaşım gülümsememe düştü. Adem elması hareketlendi. Soluğu yavaşça güçlendi.

Daha fazla beklemeden diğerine yöneldim. Burnumu çekip avucumu kanlı dudaklara götürdüm. Gözlerimi kapadım. Avucumda dilini hissetmem ile biraz daha ittirdim. Gözlerimi nefesim biraz daha kuvvetlenmesi ile araladım. "Eleanor." diyen fısıltı tüm zihnimde çınladı. Başım hemen o tarafa döndü. Gözlerim kanlı yüzün arasındaki yeşil gözlerle buluştu. Dudağım titrerken Aiden'a baktım. Onunda dudağı titriyordu. Birazcık kıpırdandı ve inledi.

"Hareket etme." dedim korkuyla. Canı daha fazla acımasındı.

"Özür dilerim." dedi zayıf sesiyle. Sesi boğuktu, hırıltılıydı ve acı doluydu. "Çok özür dilerim." dedi daha kuvvetli bir sesle. Burnumu çektim.

"Dileme." dedim nefesimi verirken. "Ben özür dilerim." Alt dudağımı ısırdım. "Bunu hak etmiyorsunuz." Sadece gözlerini kırptı ve bir damla sol gözünde süzülüp kanlara katıldı. İçim titredi. Üşüdüm ama yanıyordum.

Gözlerim yanımdaki hareketlenme ile hemen Caleb'a çevrildi. Kirpikleri titreşerek açıldı bir inlemenin ardından. Deniz gözlerinin etrafı kanlıydı. Yüzü yoktu çünkü sadece kandı. Saçları yoktu, o saçlarını çok severdi. Bir hıçkırık gözlerimizin buluşması ile dudaklarımdan kaçtı. O benim arkadaşımdı. O benim dostumdu. Hatalar yapmıştı, yapmıştık ama o... O Caleb'tı... Benim 19 yaşına kadar tek ailemdi. O benim her şeyimdi. Biz birbirimizin her şeyi olmuştuk. O şimdi bir hiç olamazdı.

Nefes sesi kulağımda bir kelebeğin kanat sesi gibiydi, huzurluydu. "Ağlama." dedi hırıltılı bozuk bir sesle. Bir hıçkırık daha koptu ağzımdan. İnledi. Gözleri çok yavaş gezindi üzerimde. Ne demeliydim? Elimden ağlamaktan başka bir şey gelmiyordu. "İyisin."

"Kötüsün." diye yanıtladım onu. Dudaklarım titrerken konuştum. "Benim yüzümden."

Dudağı kıvrıldı ama bu onu hemen sonra bir inilitiyle yanıtladı. "Senin için, Eleanor." dedi titreyen sesiyle. Başımı iki yana salladım. Nefesim boğazıma dikildi. "Kurtul. Ne yap et kurtul, güzelim." dedi nefes nefese. "Beni boş ver. Sadece kurtul." Başımı iki yana salladım kararla.

"Buradan üçümüz beraber kurtulacağız." Gözlerim Aiden'a da dokundu. "İkinizi de buradan çıkaracağım. Sadece biraz daha dayanın."

Caleb bayık gözlerle bana bakmaya devam etti. "Sakın." diye mırıldandı.

"Kötü haberi vermek istemem ama Bay Canavar gitmemizi istiyor." dedi Hnary arkada. "Mesaj kesin."

Başımı dikleştirdim. Elimle gözyaşlarımı sildim. Akmaya devam ettiler umarsızca, tekrar silerdim. "Sizi şimdi uyutacağım, hiçbir acıyı hissetmeyeceksiniz. Kanım sizi birkaç gün idare eder." İçime derin bir nefes çektim. "Sizin için bir dahaki sefer geldiğimde buradan çıkacağız." Ve gözlerimi kapadım. Zihinlerinde süzüldüm. İkisini de bilinçaltına uğurladım. "Essnetiana." diye mırıldanıp büyümü mühürledim. Zihnim garip bir büyü akışındaydı.

İçime derin bir nefes çekip gözlerimi açtım. Arkamı dönmeden önce son gözyaşlarımı döktüm. Elimle hızlıca yüzümü kuruladım. Arkamı dönüp Hanry'e doğru yürümeye başladım. Brendon'ın zihni bir anda uyandı. Gözlerini kırpıştırıp beni kolumdan tutan Hanry'e baktı. "Orada dikilmeye devam mı edeceksin?" diye sordu Hanry normal bir sesle. Hayır, o da onlar kadar acı çekecek.

Hiçbir şey kimsenin yanına kalmayacaktı. Ödenmesi gereken hesaplar vardı.

🌜Marcus Alaric Russel🌛

Düşünceleri beynimde bir tilki misali dolanıyorlardı. Beynimin algılayamadığı şeyler oluyordu, ne yapmam gerektiği kadar karışmıştı kim... Canım yanıyordu, içim kanıyordu, Eleanor yoktu.

Eleanor benim yanımda değildi ve ruhum acı çekiyordu.

Eleanor mutlu değildi ve kalbim bu gerçekle atmak istemiyordu.

Eleanor acı çekiyordu ve içimdeki canavar bu gerçekle herkesi mutsuzluğa gömmek istiyordu.

Gözlerimi diktiğim duvardan aldın. Ara sıra zihnim bulanıyordu. Ne olduğunu anlamıyordum, çözemiyordum ve bu beni daha da sinirlendiriyordu. Beynimin içinde sanki bir fırtına vardı. Zihnim allak bullaktı. Bunu neye bağlamam gerektiğini bilmiyordum. Sadece... Şu sırlara iyi olmadığımı biliyordum.

Sadece şu sıralar değildi.

Eleanor içten bir şekilde gülmediği her saniye iyi değildim.

Hayatımın çoğunluğu kötü olmakla geçmişti zaten ama onun kötü olması bana kendimi bir hiçmişim gibi hissettiriyordu. Gözlerimi kırpıştırıp burnumdaki sızıyı yok etmek istedim. Ve bu sızının yok olması için tek çarenin kim olduğunu biliyordum.

İçime yeniden derin bir nefes çekerken yutkundum. Bir anda bir enerji etrafa dalga dalga yayıldı. Tüm duyularımı açtım. Kulağıma tanıdık bir fısıltı doluştu. Liona kara büyü yapıyordu. Hızla ayağa kalkıp kapıya yöneldim. Hızla koridorları geçip merdivenlerden indim. Eğitim alanına geldiğimde ,daha çok çalışılan bir alandı, etrafta yanan kum torbalarını gördüm. Kalbim tüm kontrolünden çıkıp hızla atmaya başladı. Gözlerim etrafta gezinirken başımı bir o yana bir bu yana çevirdim. Tanrı'm eğer oralarda bir yerdeysen... Nolur o iyi olsun!

Bir çığlık sesi kulaklarımı çizdi. Kalbim titredi, ruhum alev alev yandı. Gözlerim korkarak çığlığa çevrildi. Liona korkulukların arkasında geri geriye giderken çığlık atıyordu. Elleri titrerken başına hızla vurdu. Alevlere aldırmadan hızla merdivenleri tırmandım. Danny ve Matthew benden önce yanına varmışlardı. "Sen ne halt ediyorsun?!" diye kükredi Danny. Alevler sıçramaya başlıyordu. Kontrolü kaybediyordu. Liona kendi ayağına takılıp düşerken gözlerim kısıldı. Kara büyü yapmıştı ve bundan korkmuş muydu?

"Ne yapıyorsun sen?!" diye bağırdı başka biri.

"Derhâl şu büyünü geri çek gerzek!" diye bağırdı Elena.

"Ben yapmadım!" diye bağırdı. Sesindeki korku muydu?

"Ne demek sen yapmadın?" dedim ciddi bir sesle. Başını iki yana salladı.

"Bir şey bedenime girdi!" Kaşlarım havalandı.

"Bedenine mi girdi?" diye tısladı başka bir kız. Herkes ya kaçıyordu ya da üste tırmanıyordu.

"Ben ruh değiştiriyorum de de tam olsun, Roth!" dedi Elena dişlerinin arasından. "Tüm Meclis'i yakacaksın!" Yakamazdı belki ama yine de zarar verirdi. O kadar kolay olsaydı ilk ben denerdim.

"Ben yapmadım diyorum size!"

"Kontrol et şunu!" diye bağırdı Danny.

"Hemen şuna bir çözüm getir, Cadı!" dedi Matthew sert bir sesle. "Amacın hepimizi öldürmekse tatlım emin ol onu daha önce yaşadım, bir defa daha olsun istemem."

"Benim kontrolümde değil!" dedi elleri titrerken.

"Elbette senin kontrolünde aptal!" dedim aşağılar bir biçimde. "İddia ettiğin gibiyse bile büyü senin büyün." Çenesi titriyordu. Gözleri kocamandı ve terliyordu. Endişesi her yere parça parça sıçramıştı. "Kontrol senin. Yok et şu büyünü." Buğday teni daha da sararmıştı. "Çabuk ol!" dedim sesimi yükselterek. Titreyen ellerini öne uzattı. Avucundaki işaret parlayarak etrafa dalga dalga yayıldı ve bir dalga büyünün yapılmasından daha kuvvetli bir şekilde içimizden geçerek Liona'nın avucunu buldu. Geriye doğru yapıştı ve sırtı duvarı buldu. Yüzü kırıştı. Kapı hiddetle açıldı. Gözlerini sıkı sıkı yumdu. Gerçekten korkmuş gibiydi. Ama sonuçta o bir Roth cadısıydı, onlara asla güven olmazdı.

"Liona!" diye bağıran Claudia'nın sesi duyuldu. Kimse Liona'ya saldıramıyordu bile. Şimdiye çoktan ölmesi gerekirdi ve ne yazık ki kimse hareket edemiyordu çünkü karar sevgili Temsilcilerindi.

Claudia'dan önce Bay Jaxsen aramıza katıldı. Gözlerimle vampir hızını takip ettim. Liona'nın boğazına yapışıp onu kaldırarak duvara bastırdı. Gözlerinden yayılan aleve baktım. Kara büyü herkesin hassas noktasıydı, yasaktı. Tabii onlar hariç. "Sen ne yaptığını sanıyorsun?!" Bağırışı tüm kulakları çınlattı. Claudia geldi ama hiçbir şey yapamadı. Göğsü şiddetli inip kalktı. Korkuyla yeğenine baktı

"Bu ne had?!" diye kükredi sevgili(!) babacığım. Gözleri bir saniye bana kaysa da hemen Liona'ya geri yöneldi. "Sen hangi hadle kara büyü yapıyorsun?!" Liona başını hafifçe hareket ettirmeye çalışsa da boşa bir çabaydı.

"Kızın boğazını bırak." dedi buz gibi sesiyle Bay Ambrose. "Bırakalım kendini açıklasın. Eminim herkesin ortasında kara büyü yapacak kadar aptal değildir." dedi sonlara doğru dişlerinin arasından. Kalabalık kenara doğru çekilmeye başladı. Bay Jaxsen Liona'yı kıpkırmızı bir hâlde bıraktı. Yerde dizlerinin üzerinde öksürmeye başlarken Claudia hemen yeğenin yanına çöktü. Korkuyla dizlerinin üstüne çökmüştü. Bay Jaxsen bir adım geri çekildi.

"Açıkla." dedi keskin bir sesle. Liona hâlâ öksürmeye devam ediyordu. Eliyle boğazını tutarken titreyen bakışlarını yukarı kaldırdı.

"Yemin ederim ben değildim." Sesi pürüzlüydü. Gözleri dolu doluydu. Alt dudağı titriyordu. "Biri sanki bedenimi ele geçirmişti. Ya da zihnimi. Bilemiyorum. Hiçbir kontrolüm yoktu." Danny bir adım geriledi. Yüzünden şaşkınlık ve şüphe akıyordu. "Ve aptal değilim. Kara büyü yapmam." Birkaç kişi çoktan hadi oradan bakışı atmıştı. Ben de dahil. "Yapacak olsam bile ulu orta yapacak kadar aptal değilim." Yalvaran gözlerle Bay Ambrose'a baktı. "Gerçekten."

"Bu saçmalık." diye yanıtladı Bay Lionel onu buz gibi bir ifade ile.

"Kanım üzerine yemin ederim." dedi titreyen sesiyle. Halasına baktı. Gözleri yalvarıyordu çünkü bu işin sonunu biliyordu. "Zihnime birileri saldırmıştı zaten." Birileri?

"Zihnini aç." dedi Bay Ambrose sert bir ifade ile. Liona hızla başını sallayıp gözlerini kapadı. Yine de kirpikleri titriyordu. Birileri Bayan Roth'u çok pis korkutmuştu.

Sakin bir ifade ile Liona'yı izledim. Tüm yüz kasları gerilmişti. Kaşları hafifçe çatılırken ürperdi. Kalbinin atışı ve nefesinin hızı attıkça arttı. Gözlerim Bay Ambrose'u buldu. Kaşları çatıldı. Gözleri odaktan çıkıp küçüldü. Gözleri ilk önce Bay Lionel'i sonra da Bay Jaxsen'a kaydı. "Doğru söylüyor." Babam şüpheyle arkadaşına(!) baktı. Gözlerini çevirip Liona'ya baktı. Birkaç saniye sonra işi bitmişti. Bay Ambrose'un titreşen gözleri ve göz çevresindeki kasları göz devirme isteğini gösteriyordu.

"Bu nasıl olur?" Liona hızla başını ilk yana salladı. Açıkçası bunu yapan kişiyle bizzat tanışmak isterdim. Çok iyi anlaşacağımıza emindim.

"Enerjisi bile yok." diye mırıldandı Liona korkuyla. "Onu hissedemedim bile." Fısıltısı dahi titriyordu. Kendi bedeni elinden alınmıştı. Hakkı vardı. Etraftaki fısıltılar arttı. Matthew titreşen dudakları tüm duygularını ifade ediyordu.

Bay Lionel cebine uzanıp telefonunu eline aldı. Hızla bir şeyler tuşladı. Eminim ki Eleanor'u yanına çağırmıştı. Gözlerim Danny'e kaydı. Onun Eleanor ile beraber olması gerekmiyor muydu? Gözlerim kısılırken gözlerim iki gereksizin yokluğunu daha fark etti. Hanry yoktu. Brendon yoktu. Kalbimi bu defa hizada tuttum.

"Herkes dağılsın." dedi Bay Lionel düz bir ifade ile. İki kelimesi yayıldı ve herkes emre itaat etti. Gözleri bana kaydı.

"Bu konuyla bizzat ilgilenmeni istiyorum, Marcus." Öyle mi? Ben hiç istemiyorum ama, onu ne yapacağız? Kaşlarım havalandı. "Bir emir." dedi dişlerinin arasından.

Buz gibi bir ifade takındım. Başımı dikleştirip içime derin ve sert bir nefes çektim. "Bu kim olabilir ki?" diye mırıldandı Claudia.

"Sizin düşmanlarınızı saymak mümkün değil maalesef." dedi Matthew gülerek.

"Sen kaybol." dedi Bay Jaxsen. Matthew gülüp başını iki yana salladı. Bana bir bakış atıp vampir hızıyla gitti.

"Bunu kim yapabilir?" diye döndü Bay Lionel Bay Ambrose'a.

"Hiçbir fikrim yok."

"Kimin fikri olmalı?" diye sordu Bay Jaxsen keskin bir sesle. "Bu öylesine bir beceri değil. Bir kara büyü. Çok büyük bir kara büyü. O kadarını biliyoruz."

"Bence saldırılar kişisel değil." dedi Clark kaşları çatık bir şekilde. "Liona sorunlu biri tıpkı Maddy gibi. Ortalığı karıştırmak için seçilen kişiler."

"Biri Maddy'nin zihnindekileri saklamış olabilir." dedi Danny Liona'yı süzerken.

"O imkânsız." diye yanıtladım Danny'i. "Maddy hatırlıyorsa zihnindeki hiçbir şey saklanamaz. Zihin Maddy'nin." Gözlerime ifadesiz bir şekilde baktı. "Anlamışsındır umarım."

Gözleri kısıldı. "Tabii."

"Bu durumda Maddy deli oluyor." Clark kaşlarını çatıp Liona ve Claudia'ya baktı. "Düşman çıtalanız çok yüksek." Claudia ayağa kalkıp herkese baktı.

"Dertleri tek biz olamayız." dedi salonun boşaldığına emin olduktan sonra. "Salonu yakmaya çalıştılar. Bu Meclis'e bir saldırı."

"Aracısı da senin yeğenin." diye cevapladım onu. "Ne ilginç bir aracı."

"Size bir inadı olduğu kesin." Danny ikisine de alaylı bir bakış attı. "Kime ne yaptınız acaba?"

"Sadece bize olan bir saldırı olmadığı kesin." diye yanıtladı Claudia. "Gölge için bile olabilir."

Kapının açılma sesini duydum. Sevgili(!) babacığımın gözleri bir saniyeliğine oraya kaydı. Benim de gözlerim salonda yürüyen üçlüye kaydı. Brendon Eleanor'u kolundan tutmuş yürütüyordu. Hanry de ellerini cebine sokmuş ikisinin yanında yürüyordu. Eleanor kaşlarını çatarak Brendon'a baktı. Brendon ona yandan bir bakış atıp bakışlarını bizden tarafa çevirdi. Eleanor'un bıkkın nefes sesini duydum.

Bize doğru geldikçe Eleanor'un kokusu güçlendi, kendi kanıyla ıslanan kokusu. Kaşlarım sertçe çatıldı. Gözlerim ilk önce onu baştan aşağı taradı. Bir yerinde bir yara ya da kan izi yoktu ama kokusuna kan kokusu da bulaşmıştı. Gözlerim sertçe Bay Lionel'e çevrilmişti. Burayı yakardım. "Kan kokuyor." dedim sertçe, buz gibi bir sesle. Tüm yüz ifadem gerilmişti. Yine. Yine zarar vermişler. Eleanor'a. Hep böyle duracak mısın? Onları kendi kanları ile ödüllendir! Yeter bu kadar oyun!

Gözlerin bana çevrildiğini biliyordum ama umurumda değildi. Gözleri Eleanor'a çevrildi. "Evet."

"Bu bir cevap değil." dedim kasılmış ifademle. Maddy kanını akıtmıştı ve cezasını çekiyordu. Cezasını ben bile vermiş olsam, ben yapamıyordum. Ve bu beni üzüyordu.

"Kimse sana cevap vermek zorunda..."

"Kes sesini." dedim normal bir sesle Bay Jaxsen'a. Gözlerim Bay Lionel'de sabitti. Başını dikleştirdi. Kendince otoritesini belli edip kendini koruma altına alıyordu. Koruyabilecekmiş gibi.

"Ona sor o hâlde." dedi meydan okuyan bir ifade ile. Çenem kasıldı. Bana iki seçenek sunuyordu. Onunla özgürce konuşabilirdim ya da onunla konuşabilirdim. Gerçeğj anlamayacağımı mı sanıyordu? Yarattığı canavarı göremiyordu bile.

Biraz daha onda oyalandıktan sonra gözlerimi ışığa doğru çevirdim. Eleanor meraklı bir ifade ile beni izliyordu. Gözlerimiz buluşunca ifadesini düzeltmeye çalıştı. Hızlanan kalp atışları kulaklarımda çınladı. Bir an için tüm her şey gözlerinde son buldu. Tüm öfkem ruhumu ve bedenimi terk etti. "Neden kan kokuyorsun?" dedim sert bir ifade ile.

Bay Lionel'e kaydı gözleri ve kalp atışları daha fazla arttı. Yüz ifadesi gerildi. "Burnum kanadı." Kaşlarım daha da çatıldı. Gözleri Liona'ya doğru kaydı. "Büyüsü yüzünden." Yalan söylediği o kadar barizdi ki... İyi bir oyuncuydu ama yalancı... O konuda kötüydü. Ya da ben konu o olunca çok iyi oluyordum.

Başımı eğip bakışlarımı beraber gelen üçlüye çevirdim. "O kadar acemi değilim, beyler."

"Eleanor doğruyu söylüyor." diyerek Eleanor'a doğru ilerledi Danny. Bana yandan temkinli bir bakış atmıştı.

"Kimse sana danışmadı."

Gözlerimin içine baktı. "O benim nişanlım." Tek bir ifadem dahi değişmedi belki ama ruhuma saplanan oka bir oyuk daha eklendi. Eleanor'un gözleri yüzü gibi yere çevrildi.

"Konumuz bu değil." diyerek kesti tüm her şeyi Claudia. "Saldırı var ve hiçbiriniz bunu önemsemiyorsunuz!"

"Siz Roth cadılarının hep düşmanı olmuştur." diye alayla güldü Hanry. "Hiçbirimiz buna şaşırmayız."

"Böyle bir düşmanı daha önce görmedik. Yeğenimin tüm kontrolünü eline almış!" Kaşları havalandı. Temsilcilere göz gezdirdi. "Bu çok güçlü bir kara büyü. Bilinen kaynaklara göre uzun yıllar önce..."

"Birkaç gölge bu yeteneğe sahipti." dedi Bay Ambrose. Gözler Eleanor'a saplandı. "Öylesine bir kara büyüyü fark ederdik. Bu doğuştan gelen bir yetenek olmalı."

"Beni suçlamaya çok hazırsınız." Çünkü senden korkuyorlar. Gözleri Liona'ya kaydı. "Onunla bir sorunum yok. Bana kötü davranıyor belki ama..." Göğsü şişip indi. "Kimseye bu çaresizliği yaşatmam." dedi umutsuz bir ifade ile. "Kapana sıkışmışlık ne demek biliyorum." Gözleri Liona'daydı. Zihnim bir an çınladı. Dişlerimi sıktım.

"Zayıf." dedi Clark başını iki yana sallayarak. "Güçlüyse bile bunu gösteremeyecek kadar güçsüz. Bu işte başka bir iş var."

"Başka bir gölge daha hayatta olabilir mi?" diye konuştu Danny şüpheli bir ifade ile. "Neden soylarının tükendiği hâlâ bir muamma. Kim öldürdüyse illa birilerini kaçırmıştır." Omuz silkti. "Sonuçta Eleanor hâlâ hayatta."

"Gölge olduğu ilk zamanlar bilinmiyordu." dedi Claudia. "Bu nasıl oldu bence o daha fazla merak konusu." O ana doğru gitmek istedim ama sadece bulanıklık vardı. Ne olduğunu hatırlamıyordum. Nasıl? Beynime başka bir çınlama girdi. Dişlerim birbirine daha fazla girdi.

Gözlerim babacığıma yöneldi. "O yüzden kan kokuyor, değil mi?" dedim dişlerimin arasından. "Bunu nasıl yaptığını öğrenmek istiyorsunuz."

"Sana hesap vermiyoruz, Marcus." dedi Bay Ambrose.

"Gerekirse verirsin." dedim karamel rengi gözlerime bakarak.

"Bilmiyorum." diyerek kesti bizi Eleanor. Kalp atışları hâlâ kulağımdaydı. "Ama öğrenmek isterim." Gözlerini üzerimde hissetmem ile gözlerimi ona çevirdim. Kendi kanını kendi izniyle dahi akıtamazdı.

"İstemezsin." dedim sert bir sesle. Bunu gerçekten inanarak söylemişti.

"Konumuz o değil." diyen Bay Lionel'in sesi katı ve sertti. Gözlerim ona çevrilmeden önce herkeste gezindi. Bh kadar insanın hepsi Eleanor'a olan zaafını biliyordu. Dilimi ısırarak susmak zorunda kaldım. Bu konu burada kapanmamıştı. "Bunu yapan çok güçlü bir gölge olurdu. Her türlü hissedilirdi."

"Kara büyü de hissedilirdi."

"O şeyin enerjisini dahi hissetmiyorum. Sanki sadece ben buradayım dedi ve gitti." Danny alayla güldü.

"O yalnızca ben buradayım demek değildi." Liona'yı baştan aşağı süzdü. "O, ben buradayım ve kendinize dikkat edin demekti."

"Kime bu kadar kötü bir şey yaptınız ki?' dedi Eleanor anlamayan bir ifade ile. "Bu çok kötü bir şey. Birini bunu yapacak kadar neden kızdırdınız?"

"İlk olarak birinin bunu yapması için ille de bir sebebe ihtiyacı yok." dedi Calaudia küçümseyen bir ifade ile. "İkinci olarak da tandığımız biri bunu yapacak kadar güçlü olsaydı bilirdik."

Eleanor Liona'ya baktı. Gözlerindeki acımayı gördüm. "Umarım gölgelerle bir sorunu yoktur."

"Danny Eleanor'u al ve buradan gidin." dedi Bay Lionel. "Bu konu böyle ulu orta konuşulacak şey değil." Gözü herkeste gezinmeye başlarken Danny eliyle Eleanor'a yolu gösterdi. Eleanor herkese bakıp ilerlemeye başladı. "Liona, Temsilciler ve Yandaşlar 1 saat sonra odamda olun." Liona'ya son bir kez daha bakmadan Danny ve Eleanor'un yolundan gitti. Gözlerim kısılır gibi oldu.

İki taraf da tam olarak ne karıştırıyordu?

Ve dahası benim zihnime kim dolanmıştı?

🌜🌚🌛

Huzurlu, sağlıklı ve mutlu günler dilerimmmm!

Continue Reading

You'll Also Like

919K 20.9K 56
"Madem çok ısrar ettiniz, o zaman artık bey diyebilirim." deyip gülümsedim, bandı yapıştırdıktan sonra yutkundu. "Boşver beyi." deyip dudaklarıma yap...
3.8K 465 53
~Öteki Diyar serisi 1. kitap~ 💜🌿 Lavina, annesinin anlattığı Öteki Diyar hikâyeleri ile büyümüş ancak hiçbir zaman onların gerçek olabileceğine iht...
202K 15.2K 20
Bir kız düşünün. Onu yaşıtlarından ayıran tek özelliği farkındalığının yüksek olması. Bu farkındalığın ona hissettirdiklerini tahmin edin bir de. Düş...
2.4M 207K 99
Açelya, Casper lakabının hakkını verecek kadar silik bir kızdı. Ta ki dünyaca ünlü rock grubu Argo'nun solisti ile yolları kesişinceye dek... Narin y...