red ;; lia + lee know

By duestrade

2.2K 377 209

Kasanın kenarında duran sigara kutularına kaydı gözüm. İnceledim onları. Üzerinde bir sürü kendinden iğrendir... More

0.1
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
final

0.2

191 29 15
By duestrade

Asansörden indiğim gibi hızlıca doktorun yolunu tuttum. Elimdeki kağıtlardan hastanın ismine tekrar baktım ve doktora yapacağım açıklamayı kendi içimden tekrar etmeye başladım.

Koridorun sonuna varmıştım ve tam karşımda aile hekiminin odası duruyordu. Kartımı okutup içeri hızlıca girdiğimde doktorun odasında tek başına olduğunu farkettim.

"Merhaba."

Gülümsedi. Neyse ki iyi birine benziyor. "Merhaba?"

Elimdeki kağıtları önüne koydum doktorun. "Lee Seunmin isimli hastanın-"

"Lee Minho girebilir!"

Doktorun yanında duran yardımcıya gözucuyla baktım. Lafımı bölmesini bir kenara bırakmam gerekiyordu çünkü daha önemli bir durum vardı ortada. Son kelimeyi tekrar ettim. "... hastanın raporları bir başka hastanınkinden kopyalandığı için reçete yazıldı ve vitamin ilaçları yazıldı. O reçeteyi hemen kaldırmamız gerek."

Cümlemin bittiği anda içeri bir hasta girdi ve dönüp kapıya baktım. İçeri giren polis memuruna takıldı gözüm. Aşağıdan yukarıya süzdükten sonra en son gözlerim suratına varmıştı ve tanımıştım onu. Bir katil vardı odada ve bunu sadece ikimiz biliyorduk. Suratıma bakarak gülümsedi ve doktora bakmaya başladı.

"Reçeteler internet üzerinden anlaşmalı eczaneye yollanıyor zaten hemen reçeteyi siler bir açıklama yazarım internet postası üzerinden, sorun yok."

Kafa salladım. Az önce bu polis memurundan bakışlarımı çekip alan şey doktorun bu gayet sakin şekilde dile getirdiği cümlelerdi. Tam kapıya ilerleyecektim ki tekrar seslendi. "Hemşire hanım birkaç saniyenizi ayırırsanız eğer..."

Kafa salladım tekrar ve kenara çekildim. "Merhaba, sadece kan örneği alınmıştı değil mi? İdrar örneği...?"

Polis memuru -artık Lee Minho diye mi bahsetmeliyim emin değilim ama- cevap verdi bu sefer. "Evet, sadece kan örneğiydi."

"Anladım, kan değerleriniz düşmüş bir de D vitamini eksiğiniz var. Size bir reçete oluşturacağım şimdi, onu hemen çaprazdaki eczaneden temin edebilirsiniz. Ama eğer oradan almayacaksanız internetten reçetenizi başka bir eczaneye de gösterebilirsiniz."

Biraz uzağında ve arkasında sayılabilecek konumda olduğum için sadece belirginleşen sol elmacık kemiğini ve kısılan sol gözünü farkettiğim için gülümsediğini tahmin ettim o an. "Teşekkür ederim, iyi günler."

"Size de iyi günler."

Lee Minho odadan çıktı ve ben tekrar dikkatimi doktorun üzerinde topladım. "Birkaç seferdir raporlar karışıyor, sanırım yeni stajyer gelmiş. Sana güvendiğimi bilirsin hemşire hanım, lütfen göz kulak ol. Tabii bu bir rica, işim değil diyip yapmayadabilirsin. Böyle bil bunu olur mu?"

Kafa salladım. "Peki doktor bey, elimden geldiğince ilgileneceğim."

Baş selamı verip odadan dışarı çıktığımda koridorun duvarına yaslanmış halde tam karşımda buldum Lee Minho'yu. Önüme bakıp yürümeye başladığımda yanıma yetişti. "Hemşire hanım sanki tesadüfen mi oluyor bu yoksa kader mi?"

Sorusunu sorduğu anda kaşlarımı çatarak yürümeyi durdurdum ve ona döndüm. "Anlamadım?"

"Bence anladınız."

"Hayır anlamadım."

Evet, anlamıştım. Ama bu tip cümlelerde genellikle daha açıklayıcı olunmasını beklerim. Çünkü eğer ben anladığım halini söylersem ve karşımdaki "Neler düşünmüşsün! Onu kastetmemiştim! Senin ben de gözün mü var?" gibi bir savunmaya geçerse açıklama yapamam diye her zaman bu tip cümlelerde tabiri caizse salağa yatarım.

Kaldı ki daha geçen sabah gözümün önünde birini öldüren, ondan sonraki günlerde kan aldığım ve şimdi de sanki uzun süredir karşılaşıyormuşuz gibi bir anlam çıkarmaya çalışması gerçekten garip.

"Yani diyorum ki, bir şeyler bizi bir araya mı getiriyor?"

"Siz ne belirti göstererek geldiniz bilmiyorum ama sağlık açısından belli ki eksiksiniz. Ben de bu eksikliklere bakılsın diye kan aldım sizden ve başka birinin raporunu götürdüğüm odada karşılaştık. Bizi bir araya getiren şeyler sizde eksik olan Ferritin ve D vitamini beyefendi."

Dudağının kenarıyla güldü. Yoluma devam edeceğim sırada adımlarımı durduracak şekilde konuştu ve beni tekrar kendine baktırdı. "Tamam, çok saçma geldi size. Özür dilerim rahatsız ettiysem. Sadece ben fazla etkilenmişim, kusura bakmayın lütfen."

"Önemli değil."

Yoluma devam ettim bu sefer, bana bir şey dememesini umarak. Umduğum gibi de oldu. Hiç sesini çıkartmadı ben de rahat rahat tekrar kendi katıma varmak için asansörlere doğru ilerledim.

...

"Tamam şimdi uğrar alırım marketten. Yoldayım zaten."

Telefonun diğer ucundaki kişi annemdi ve benden -kendi bulunduğu yerde her zaman aldığımız markanın kedi maması kalmadığı için- kedi maması almamı istedi.
"Ben de seni seviyorum annecim, görüşürüz." diyerek telefonu kapattım.

Derin bir nefes aldım ve ardından da verdiğim nefesin ağzımdan çıktığı gibi ufak çaplı bir sis oluşunu izledim. Ardından bu görüntü hoşuma gittiği için de tekrar aynı şeyi yaptım.

Birkaç adım uzağımda kalan markete doğru yürümeye devam ettim. İçeri girdiğim anda kapının üzerinde sıcak hava üfleyen klimanın havası enseme vurdu ve ısınma hissiyle bir anlık bedenim rahatladı, vücudum gevşedi.

Mamaların olduğu alana ilerledim ve her zaman aldığımız o kedi mamasının son bir paketine uzandım.

Pakete tutunduğum anda tutunan bir diğer el daha vardı ve ben o eli takip ederek önce kişinin -mamayı alana kadar düşmanım kesilen o insanın- koluna sonra da suratına baktım. Daha önce hiç görmediğim bu kişi suratıma büyük bir ciddiyetle bakıyordu.

"Beyefendi almam lazım bunu çeker misiniz elinizi?"

Aslında bu bir soru değil sinirle söylenmiş bir uyarıydı. Tüm günün yorgunluğu üzerimdeyken bir de evimden iki üç sokak uzaktaki markete gitmek durumunda kalmak istemiyordum.

"Hem zaten ilk benim elim değdi buna, benim almam lazım!"

Adam elini çekmemekte ısrarcıydı anlaşılan. "Kedim bir tek bu mamayı yiyor!"

Diğer elinin parmağına taktığı anahtara gitti gözüm. Son model olmasa da en azından günümüz şartlarında araba konforunda sayılan o arabanın anahtarına baktım. "Gidin rahat rahat arabanızla diğer bir markete, oradan alın. Yaya geldim buraya ben!"

Kaşlarını çattı adam. "Akşamdan beri gezmedik market kalmadı!"

Omuz silktim. "Akşamdan beri mi? Zaten gece bile değil şu an hâlâ akşam sayılır! Beyefendi lütfen alabilir miyim?"

En sonunda sesimiz çok yükselmiş olacak ki kasiyer geldi yanımıza. Kasada bekleyen diğer müşteriler de bizi izliyordu. "Verir misiniz paketi bana?"
İkimizde elimizi yavaşça sıkmayı bırakmıştık ve kasiyer aldı elimizden paketi. Paketi biraz kurcaladıktan sonra paketin arka kısmını ikimize doğru gösterdi. "Son kullanma tarihi geçmiş bunun! İkiniz de lütfen bir daha dikkat etmeden hayvanlara mama vermeyin."

Adam ensesini kaşıdı utanarak, ben ise öyle boş rafa bakındım. Adam elini uzattı. "Kusura bakmayın, sizinle ufak bir atıştık ve saygıyı aştıysam eğer özür dilerim."

Önümde tam manasıyla dik açı oluşturur gibi eğildi ve gözüm saçlarına kaydı. Saçları çok tanıdık gelmişti.

Ben de eğildim onun gibi. Ardından da özrümü dile getirdim. İkimiz de aynı yoldan -o peşimden geliyordu tabii- marketin kapısına doğru ilerledik ve beraberce çıktık marketten.

Ben kendi sokağıma giriş yapmıştım ve evime doğru ayaklarımı izleyerek gittim. Başımı çok eğdiğimi farkederek kafamı geriye attım bu sefer, yaşlanınca duruş bozukluğu yaşamak en çok korktuğum şey çünkü.

En sonunda başım dik şekilde yürümeye devam ederken evimin hemen karşısında dikilen polis memurlarını gördüm.

Kaşlarımı çatarak yanlarına gittim. "Bir sorun mu var?"

Polislere bu soruyu sorarken de bakışlarını üzerimde toplamadan önce baktıkları noktaya göz attım. Geçen gün sivil bir adamın öldürüldüğü alandı bu. Tam olarak bu iki bina arasındaki boşlukta son nefesini vermişti.

"Anlamadım?"

Kıdemli gibi duran bu yaşlı polis memuru benim soruma dalga geçer gibi cevap vermişti. Tabii ya! Polise "Bir sorun mu var" diye soru sormak ne demek!

"Özür dilerim, sadece ne olduğunu öğrenmek istemiştim. Haklısınız."

Bugün bu kaçıncı özürümdü?

"Bir sivil öldürülmüş burada, kimsesiz ama birkaç günlük hastane randevularını hep kaçırmış. Öldürülmüş meğer."

Bu cümleleri söyleyen polis memuruna baktığımda zaten bu sese alıştığımı da farkettim. Lee Minho'nun açıklaması üzerine bir müddet gözlerine baktım. "Anladım, umarım yakında bulunur."

Derin bir iç çekti. "Umarım, hemşire hanım."

Continue Reading

You'll Also Like

882K 70.7K 14
arkadaşlarıyla birlikte orduya katılan jungkook, ilk görüşte etkilendiği komutan kim taehyung'a cinsel içerikli mesajlar atmaya başlar. taekook, tex...
223K 22K 32
Ülkesine dönen delta ve kendi halinde takılan sessiz bir omega bir gece birlikte olur.
12.1M 589K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...
22.6K 4K 12
"Başka birine aşık olmaktansa, fazlasıyla senin olmakla meşgulüm." "Bebeğim, ikimiz de biliyoruz."