Şafakta Vampir Çıkmazı (+18)

By s4deceyazar

20.6K 1K 222

Bir vampirin kucağına düştüm. Burada kalmam için her şeyi yapabilecek bir vampir... Bir gece ansızın duyulan... More

TANITIM
🕸 YANAN KABUS 🕸
🕸 İLK GECE 🕸
🕸 KAÇ 🕸
🕸 ÖMÜR BOYUNCA 🕸
🕸 SANRI 🕸
🕸 CİCİ KIZ 🕸
🕸 TURNA 🕸
🕸 ÖFKENİN GÜNAHI 🕸
🕸 PRENSES 🕸
🕸 YA SEN YA ÖLÜM 🕸
🕸 İSTİKRARSIZ AŞKLAR 🕸
🕸 KÜRKÇÜ DÜKKANI 🕸
🕸 KAN VE GÖZYAŞI 🕸

🕸 ERKEN PLAN KURAN TUZAĞA DÜŞER 🕸

1.3K 76 18
By s4deceyazar


BÖLÜM 4: ERKEN PLAN KURAN TUZAĞA DÜŞER

"Unutan iyileşir."

🕸

"Manamin, bir saniyeliğine buraya bakabilir misin?" elbisenin korsesi fena derecede canımı yakıyordu. Üzerimi değiştirdikten sonra yemeğe inecektim.

Kaçma girişiminde bulunduğumdan, koşarken saçım başım dağılmış, makyajım akmıştı. Konu hakkında kimse bir şey söylemiyordu fakat merak ettikleri şeyler olduğuna eminim.

Lafı gelmişken, bu iki hizmetçi ne kadar nazik ve anlayışlı olsa da emin olduğum bir şey varsa o da kesinlikle bana sadık olmadıkları. Zaten ne bekliyordum ki?

Burada olduğum sürece onlara sadece diğer insanlara duyurmak istediğim bilgileri verebilirim. Gerçekten güvenmek aptallık olur, daha büyük bir felakete yol açmadan fark etmiş olmakta faydama oldu.

Eminim ki saray dedikodusu her çağda olduğu gibi burada da halk arasında meşhurdur ve bu dedikoduların suyu saray çalışanlarının boğazından geçer.

Manamin elbisenin fermuarını indirip bana ne istediğimi sorar gibi baktı. "Korsenin demiri batıyor." dedim.

"Anladım hanımım, burası dik kalmış." dedikten sonra batan demir parçasını sırtımdan çekip şirince gülümseyerek tekrar fermuarımı kapattı.

Makyajım ve saçım çoktan hazırdı. Üzerimdeki elbisenin omuz kısımları kıvrımlı bir şekilde top gibi kabarıkken göğüs dekoltesi hiç olmadığı kadar açıktı. Zümrüt yeşili elbise bembeyaz tenimi daha da parlatıyor, içinde patlayacak gibi duran göğüslerimin tam sınırına dayanmış açıklığı beni oldukça tedirgin ve çıplak hissettiriyordu.

Siyah saçlarım örgülü bir topuz yapılmış küpelerimde siyah elmas, göğüsümün arasına doğru uzanan zümrüt yeşili bir gerdanlığa ev sahipliği yapıyordum.

Kendi dünyamda hiç bir tarihi figürde görmediğim kadar taşlı tuşlu elbisem ve pahalı mücevherlerimle başka bir dünyada olduğum bir kez daha kafama dank etti. Zamanda geriye falan gitmemiştim.

Calarus, "Aşağıya inelim mi hanımım?" diye sorduğunda onu hafifçe onaylayarak Manamin'in önden gitmesine izin verip peşine takıldım.

Bu sarayı artık öğrenmem, burada olduğum süre zarfınca kendimi güçlendirebildiğim kadar güçlendirmem lazımdı.

Sarayın etinden sütünden faydalanmak...

Kulağa oldukça keyifli geliyor.

Merdivenleri inmek bana kendi dünyamdaki gökdelenlerden merdivenle inmiş olma eşekliğini buram buram hissettirecek kadar fazlaydı. Malesef asansörün icadına daha epey varmış gibi görünüyor.

Girişin önünden geçip yine dev kapıları aşmış ve yine o şömineli bilmem kaç kişik yemek salonuna varmıştık.

Manamin ve Calarus kapının kenarında yanyana geçerek içeri girecek olan bana bakmaya başladılar. Gözlerim bir onlarda bir de saniyeler sonra gireceğim yemek odasının kapısında dolandı. Nefesimi tutmaktan bacaklarım titremeye başladığında hızlıca nefesler alarak fonksiyonlarımı düzene sokmaya çalıştm.

Elimde değildi.

Neredeyse üç metre, bembeyaz tenli, kocaman sivri dişleri olan, ve hatırlatıyım onlar bana giriyor, bir canavarla önce yemek yiyip sonra da onun beni yemesine katlanmak...

Öhm!

Ruh hastaları.

Derin bir nefesle göğsümü şişirdim. Memelerim daha da fırlayacak gibi olunca ondan da vazgeçip, biraz daha düşünmeye devam edersem oraya giremeyeceğimden de emin olduktan sonra hızlıca içeri adımladım.

Masadaki baş sandalyeye kurulmuştu yine fakat benim tam karşısında yani masanın diğer ucunda kurulu olması gereken yemek servisim neredeydi?

"Yaklaş."

Etrafıma bakındım son bir umut, ama hayır baya bana diyordu işte. Yemekten önce arasıcak mı olacaktım şimdi de?

Boynumu mazlumca ve çaresizce yere eğip yanına adımladım. Bu masa ne kadar uzun böyle? Tüm saray halkını mı besliyor burada ne yapıyor? Neyse ya onları da benimle beslemesin de ne yaparsa yapsın...

"Önce yemek yeseydim..." dedim. Sesimi alçak ve oldukça kibar bir incelikte tutmaya çalışıyordum ama içimde bastıramadığım ve dışarı da gayet vuran sinire engel olamıyordum. Kendi dünyalarında bulunmayan bir şeyi bulmuşlarsa bu şeye hazine gibi davranmaları gerekmez miydi?

"Başını kaldırırsan yemeğini daha kolay yersin." söylediği şey ile korka korka da olsa gözlerimi ona çevirdim, sonra yanıbaşında serili duran servise.

"Oradan buraya konuşmak yorucu oluyordu." dedi oturmam için başıyla sandalyeyi gösterirken.

Sandalyeye yavaşça geçip yerleştim, en ufak bir ani hareketimde kolumdan falan tutup yemeye başlayacak diye ödüm kopuyor.

"Sanki yorulmam çok umurunuzda da.." diye ağzımda gevelediğimde boynuna peçete seren elleri durdu.

Hay dilimi eşek arısı soksun, dayak falan yemem inşallah. Bakışlarımı hemen masaya eğip yapacağı şeyi beklemeye başladım.

"Bir daha senin iznin olmadan öyle bir şey gerçekleşmeyecek, yemeğini yiyebilirsin." İşte bunu beklemiyordum.

Duyduklarıma ağzım yüz beş milyon karış açık kaldığında yavaşça ona döndüm, sinirle bezenmiş çehresinde çatık kaşları bir sanat eseriymişcesine duran adam her bir bakışımda kendine yeni güzellikler ekliyordu.

Bana iyi davranmaya başladıkça daha yakışıklı olması bir yana hala kan içen bir canavardan ibaret. Hakkını yememek lazım medeni canavar canım... bir daha nerede bulacağım böylesini?(!)

Zaten pek tekin bir yere de benzemiyor, hazır beleş de bakıyorlar. Bir yolunu bulana kadar burada uslu uslu durabilirim sanırsam. "O zaman bu gece gelmeyecek misin?" diye sordum.

"Geleceğim, sen uyuduktan sonra da giderim. Sen isteyene kadar kanına dokunmayacağım." söylemezsem içimde kalır.

"Neden isteyeyim ki?" diye güldüğümde beklenmedik bir şekilde gevşeyen yüz hatlarıyla bana ayak uydurdu.

O kadar da korkunç bir adam değil.

"Bilemem artık." dedikten sonra elindeki peçeteyle işi çoktan bitmişti. Gümüş tutacağı olan keskin bıçağıyla tam olarak çiğ diyebileceğim bir eti kesmeye başladı.

Benim önümdeyse et bile yoktu. Enginar vardı, evet! Sen git bu ne yer diye bak o kadar seçenek içinden bunu bul!

"Beğenmedin mi?" diye sordu çatalına batırdığı çiğ et parçasını ağzına atarken. "Çok beğenemedim." dedim bende. Yine güldü, o güldükten sonra üzerime bir rahatlık çöktü. Bu rahatlık nereden geliyor bilmesem de bildiğim bir şey var, ağzıma geleni pat diye söyleyiverme huyumun meğerse baş köşeye çoktan kurulmuş olması.

Hafif bir öksürükle boğazımı temizleyip bakışlarımı ondan çektim. Kral şahısına beğenmediğim yemeği söylememe gerek yoktu sanırım.

"Ne seversin?" dediğinde gözlerim ona kaydı, umursamadan yemeğine devam eder sanmıştım. Çaktırmayın bu bana aşık.

"Et." deyip şirince gülümsedim. Aramızın iyi olması benim yararıma olurdu. Bakışları sadece eti ile ilgilenirken söylediğim şey ile beraber dudağı sola doğru hafifçe kıvrıldı. "Güzel..." diye mırıldandıktan sonra bir et parçası daha attı ağzına.

Açlıktan gebermemek adına endinarı bıçakla kesip patatesli yerinden bir lokma aldım. Havuçtan nefret ederim.

Biz sessizce yemeğimizi yiyip arada birbirimize kaçamak bakışlar atarken içeri hızla zırhlı bir asker girdi.

"Majesteleri! Önemli bir maruzatım var." dedi hazır olda beklerken dümdüz karşıya yani kralın arkasındaki duvara bakan adam. "Söyle asker." Kralımızın o azıcık yumuşayan halinden eser kalmadı. Elindeki bıçağı sakince tabağının kenarına bırakmıştı.

Yüzü ise o sakinliğe santimler bile yaklaşamadı.

"Dragon kralı X. Ramé buradalar Majesteleri!" dediğinde çoktan eriyip masanın altına akmak için fırsat kollayan ben sandalyede iyice küçülürken yanımdaki bu dev adam sakince ayağı kalktı. "Odana dön." diye hiç hayrı alamet olmayan vurguyu yaptıktan sonra büyük adımlarıyla bir hışımda yemek salonunu terk etti.

Bende arkasından öylece bakabildim. Evet bu heriften fazlasıyla korkuyordum. Kendine gel, konumuz bu değil Bihter! O adamı görmemiz lazım.

Salonun kapısından usulca başını uzatan Manamin'e şirince gülümsedim. Canım Manamin, güzel Manamin...

***

"Hanımım emin misiniz? Ya yakalanırsak?" Manamin teleşla bir şeyler anlatmaya çalışsa da dinlemedim. Daha fazla ne olabilirdi ki?

Kralımızın gittiği yer toplantı odasından başka bir yer değildi.

Normalde bir kat bile yeterince uzunken bu oda iki katın yüksekliğine sahipti, Manamin içeride dev bir kütüphane olduğundan bahsediyor. Geçen getirildiğim çalışma odası gibi değilmiş yani. Aman neyse ne! Biz de şuan o yüksekliğin iki katın yüksekliğine eşit olmasından faydalanıp ikinci kattaki koridorun tepesine açılmış ufak camlarından içeriyi dinlemeye çalışıyorduk.

Manamin'in sırtından çalışıyorum tabiki gibip merdiven taşıyacak halimiz yoktu.

"Konuşacağına sabit durur musun?! Elbise hışırdıyor duyamıyorum." diye kızdım fısıldayarak. Her kat o kadar büyüktü ki giriş katı hariç hiç bir katta başka biriyle denk gelemezdiniz sanırsam.

O yüzden oldukça rahattım, ayrıca Manamin'in omuzları da çok rahattı. O duvara iyice yaklaştığında bende pencereye yaklaşıp bir köşesinden tutunduktan sonra içeriye bakmaya başladım. Çok haşmetli kralımız çatık kaşlarıyla masasında oturuyor, hızlı hızlı nefes alıp burnundan soluyordu.

Sinirlenmiş...

Ama neye?

Az sonra alt kattan gelen bir sürü adım sesini işittik ve toplantı odasının kapısı hızla açıldı. "Kral X. Ramé teşrif ettiler!" diye bir muhafız bir kaç kişinin olduğu odaya alaya seslenir gibi seslendiğinde tüm dikkatimi oraya verdim. Kimdi bu Onuncu Ramé?

İçeriye giren yabancı askerlerden sonra ortamda çıt çıkmazken bir kaç saniye sonra ağır ağır yaklaşan adım sesleri duyuldu, ardından ses gürleşti ve Onuncu Kral odaya girdi. O dev cüssesiyle bizimkinden çok daha kaslı ve yapılıydı. Boyu bunun da muhafızlardan uzun, üç metreye yakındı muhtemelen. Arkası bana dönük yüzü haşmetli kralımıza, öylece bakıştılar bir süre.

"Görüşmeyeli uzun zaman oldu." dedi oldukça rahat bir edayla, işte ben o zaman odaki tek çatık kaşlının bizim haşmetli olduğunu fark ettim.

O ve yanındaki adamlar sinirle bakıyordu, karşı tarafsa oldukça sakindi.

"Ya.. öyle oldu.." dedi o da dev koltuğundan ayaklanırken. Ardından "Oturmayacak mısın?" diye sorup eliyle süslü püslü sandalyeyi işaret etti. Ramé nefes verir gibi güldükten sonra onaylamaz bir şekilde başını sallayıp gösterilen yere masanın önündeki sandalyeye oturdu.

Bu adamın adını da öğrenmek lazım, haşmetli ne ya!

Tamam komik olduğu için öyle diyorum, evet dalga geçmek istiyorum onunla ama bilmek de lazım.

"Onu ne kadar yanında tutacaksın?" diye sordu Ramé. İkisi de oturmuştu ve Ramé'nin yüzündeki o umursamaz tavrın kaybolduğunu sesindeki tını belli ediyordu.

Hala yüzünü göremediğim bu adamın saçları çok parlak ve yumuşak bir sarı tonuna sahipti.

"Ölene kadar." dediğinde benim de kaşlarım çatıldı. Kim?

"Peki diğer krallıklar ne diyor bu işe?" diye sorduktan sonra bacakları aralık bir şekilde sandalyede genişçe oturmuş Ramé gömleğinin yakası çekiştirdi umursamazca.

Sinirliydi ama belli etmiyordu. Belli ettiği tek şey bunaldığıydı.

Bu hareketin arkadan bile ne kadar seksi durduğunun farkında mıydı acaba?

Ne diyorum Allahım! İyice kafayı yedim. "Diğer krallıkların içinden geçerim." dedi bizim haş- hayır demeyeceğim.

Manamin'e eğilip fısıldayarak sordum. "Bizim kralın adı ne?" Manamin sorduğum soruyla afallayarak şaşkınca bana baktı aşağıdan yukarı doğru. "Bilmiyor musunuz?" hayır demek için olumsuzca başımı salladım.

"Majestelerinin adı Krov!" dedi fısıldayarak ama isminin üzerinde biraz fazla vurgu yaptı. Biliyormuşum da hafızamı kaybetmişim gibi hatırlatmaya çalışıyordu sanki.

Şirince gülümseyip kaldığım yerden devam etmek için başımı cama uzattım. Kaçırmıştık birazını ama olsun.

Ben bir yakışıklı görmüştüm, ve bu herife tutulmuştum. Hemde yüzünü bile görmeden. İnce ve uzun elleri o kadar güzeldi ki her kıpırdayışları içimde bir şeyleri ısıtıyordu.

Ramé büyük bir kahkaha attı. Krov olduğunu öğrendiğim kralımız ise eskisinden daha sinirli bakıyordu ona. "Görebilir miyim?" deyip onay beklemeden başını arkasına çevirdiğinde ne olacağını merak ediyordum.

O tereddüt bile etmeden bana baktığındaysa kalbim oracıkta durmuştu sanki.

Burada olduğumu en başından beri biliyor muydu? İnanamayarak Krov'a baktım. Bana o kadar sinirli bakıyordu ki korkudan elim ayağıma dolaştı. Hızla kafamı eğip "İndir beni çabuk!" diye fısıldadım.

Bu saatten sonra bir işe yaramayacaktı ama olsun.

Yere adımımı basar basmaz koşar adım buradan uzaklaşmaya başladım. Manamin de arkamdan geliyordu. Bahsettiği yakalanma senaryosu bir hizmetçi yada asker tarafından gerçekleşmeyecekti, direkt kralın bunu fark edeceğini biliyordu.

Ben...

Sıçtım.

🕸

Continue Reading

You'll Also Like

10.7K 322 14
Bir kız düşünün, düşünceleri hasta ,sevme kabiliyeti yok. Sonra da bir saplantı yaptığını düşünün, ve amaçsız bir elde etme isteğini. ~~Sulu romant...
14.6K 1.8K 26
Arkadaşımla kamp yapmaya giderken ormanda girmemem gereken yere girdim girmez olaydim
2.2M 217K 31
"Hoşuma gidiyorsun ama seni öldürürüm."
131K 7.3K 33
*Laris adında bir kız tesadüf sonucu yanlış girdiği linkle oyuna benzeyen bir siteye girer. Normal bir oyundan farklı görünmeyen bu siteyi araştırdığ...