GÖLGE KANI

By yzrperest12

240K 21.1K 12K

Eleanor için kurt adam, vampir ve büyücülere inanmak kolaydı. Sonuçta o, anne ve babasının kurt adamlar ve va... More

BÖLÜM 1: IŞIK
BÖLÜM 2: DELİLİK
BÖLÜM 3: MASUMLUĞUN RENGİ
BÖLÜM 4: SÖZLER
BÖLÜM 5: YARANIN YARASI
BÖLÜM 6: KIZ ÇOCUĞU
BÖLÜM 7: HIÇKIRIK
BÖLÜM 8: KATİL
BÖLÜM 9: YARATIK
BÖLÜM 10: SAF NEFRET
BÖLÜM 11: YANSIMALAR
BÖLÜM 12: ACIMASIZLIK
BÖLÜM 13: BİLİNMEZLİKLER
BÖLÜM 14: SATRANÇLAR ve OYUNLAR
BÖLÜM 15: AKIL OYUNLARI
BÖLÜM 16: MERCAN
BÖLÜM 17: GÜÇ
BÖLÜM 18: KARANLIĞIN GÖLGELERİ
BÖLÜM 19: BAKMAK ve GÖRMEK
BÖLÜM 20: SİYAH ve BEYAZ
BÖLÜM 21: KİBİR
BÖLÜM 22: BELALAR
BÖLÜM 23: BİR DAMLA
BÖLÜM 24: İMKÂNSIZLAR
BÖLÜM 25: KALP KALBE
BÖLÜM 26: KARŞILIK
BÖLÜM 27: GÜLÜMSEMELER
BÖLÜM 28: YABANCILAR ve YALANCILAR
BÖLÜM 29: AV
FİNAL: ZAAFLAR
S2-BÖLÜM 1: CANAVARLAR
S2- BÖLÜM 2: BAŞLANGIÇLAR
S2- BÖLÜM 3: ZAFERLERİN KARANLIĞI
S2- BÖLÜM 4: İPLER
S2- BÖLÜM 5: DÜŞÜŞLER ve KALKIŞLAR
S2- BÖLÜM 6: DÖNGÜ
S2- BÖLÜM 7: FERYAT
S2- BÖLÜM 8: GEÇMİŞİN KÜLLERİ
S2- BÖLÜM 9: PUSU
S2- BÖLÜM 10: TUTSAK
S2- BÖLÜM 11: İÇİNLER
S2- BÖLÜM 12: OLANLAR ve OLACAKLAR
S2- BÖLÜM 14: HESAPLAR
S2- BÖLÜM 15: YÜKLER
S2- BÖLÜM 16: KİRLİ RUHLAR
S2- BÖLÜM 17: KARTLAR
S2- BÖLÜM 18: RİSKLER
S2- BÖLÜM 19: DELİLİĞİN SINIRLARI
S2- BÖLÜM 20: UMUTLAR
S2- BÖLÜM 21: KAN GÖLETİ
S2- BÖLÜM 22: FIRTINANIN İZLERİ
S2- BÖLÜM 23: ÇARESİZLİK
S2- BÖLÜM 24: ŞÜPHELER
S2-BÖLÜM 25: İHTİYAÇLARIN YARALARI
S2- BÖLÜM 26: PARADOKS
S2- BÖLÜM 27: AÇIK KALAN YARALAR
S2- BÖLÜM 28: ÇIĞLIKLAR
S2- BÖLÜM 29: BAŞLANGIÇLAR
S2- FİNAL: KAN YOLDAŞLARI

S2- BÖLÜM 13: DELİLİĞİN OYUNLARI

2.3K 255 210
By yzrperest12

       Heeeelüüü!!!

Nasılsınız bakemmm????

Ummarım bol bol iyisinizdir ama kötüyseniz de her zaman dediğim bir laf vardı; Kötü olmak da bir duygu ve yaşanması gerekiyor.

Kendime ben de bunu sık sık hatırlatıyorum...

İnsan kötü olmak için bile kendine izin vermeli bence, bunu hak ediyoruz.

Evet, bir anda çok depresif oldum boş verelimm siz iyi olun amaaaa!!!

Yepyeni ve iyi bir bölümle karşısınzdayımmmm!!

O hâlde hanımlar ve beylerrrr!

İyi okumalarr!!

🌜🌚🌛

"Sebep vermezseniz kimse sizi sonuca bağlamazdı. Piyonları oynatmazsanız satrançta kaybettiğiniz veziri geri alamazdınız.".

🌜🌚🌛

  Yüzüme geçen bir yumruk eşliğinde başım başım yana savruldu. Geriye doğru sendelerken alışkın olduğum gibi enerjimi yönlendirip kendimi iyileştirdim; Onların yapabildiğimi sandığı tek şey buydu.

Burnumdan akan kan kendimi iyileştirmem ile kesilse de başım biraz dönüyordu. Mine çiçeği ve kurt boğanın dozunu biraz artırmıştım. Vücudum hâlâ sarsıntıdaydı. Öyle ya da böyle mine çiçeği ve kurt boğan beni kötü etkiliyordu. Ama alışacaktım, dayanacaktım ve en sonunda kazanacaktım.

Sonuçta Eleanor Parker böyle yapar.

"Off!" diye inledi karşımdaki Maddy. "Senin melankolikliğin bize zarar veriyor, aptal. Aptal gibi olmayı kes!" dedi dişlerinin arasından. "Bir köşeye sinmeyi kes ve karşılık ver." Sinmek mi?

Ben onu en son anne ve babamın öldüğü gün bıraktım, Maddy.

Sana da öğreteceğim, zevkle.

Kaşlarım sözleri karşısında hafifçe havalandı. Gözlerimden yorgunluk ve umutsuzluk akıyordu. "Karşılık mı?" deyip yutkundum. "Karşılık verdiğim son anı hatırlıyorsundur herhâlde, Maddy." dedim titremesi için zor tuttuğum sesimle. Bıçağı karnıma sapladığı ana ithafta bulunmuştum. Gözlerime baktı bir müddet daha. Sonra göz devirerek yukarıda korkulukların ardından bizi izleyen ahaliye döndü. Bay Canavar'a baktı. Ben de gözlerimi ona çevirdim. Hemen yanında duran Marcus'a bakmadım. Gözlerim titremedi bile. Kalbim orada olduğunu bilmesiyle dahi kendini orada oraya atıyordu.

"Hiçbir işe yaramıyorsun! En azından dövüşebil." Başını dikleştirdiğinde yeşil harelerinin içine acımasızlık ve buz gibi bir ifade eklendi. "Kendin için değil tabii, onlar için. Tercih senin." Ağzım açılıp kapanırken anında dolan gözlerim Bay Canavar'a çevrildi. Duygudan ve ruhtan yoksun gözlerinde hiçbir ifade yoktu. Gözlerim çare aramak için Bay Jaxsen ve Bay Ambrose'da gezindi. İkisinde de aynı ifade olması beni dumura uğratmış gibi davrandım. Çenem titrerken kendimi ağlamamak için sıkıyormus gibi davrandım. Yüksek ihtimalle yanaklarım çoktan kıpkırmızı olmuştu.

Elimin tersiyle dudağıma kadar gelen kanı sildim. Bu kan onlara güç verirdi. Hatta şu an karşımdaki nefes israfı bile enerjimle daha güçlü hissediyordu. Ama beni küçümsüyorlardı, beni. Onların soylarının devamı için olması gereken yegane kişiyi. Aptallıkları sonları olacaktı.

Kanımı altımdaki eşofmana silip yumruklarımı yüzüme hizalayıp kaldırdım. Ayaklarımı yere daha sağlam bastım. Başımı hafifçe eğip gözlerimi Maddy'nin gözlerine diktim.  Yumruklarıma bakıp hafifçe güldü. Şeytan diyor al şu gülümsemesini ağlamaya çevir. Bu sefer diğer şeytanım uyardı; Sakin ol zamanı var.

Neyse ki ben diğerine uyacaktım.

İleri doğru atılıp yumruk atması beklendik bir hamleydi ve ben de ona benim yapmamı beklediği hamleyi vererek iki adım geri çekildim. Elini sertçe açtı ve bana bir enerji dalgası yolladı. Yerde yuvarlanarak darbesinden kaçtım. Yerdeyken tam arkasından diz kapağına topuğumu geçirdim. Öne doğru sendelemesiyle hızla ayağa kalkıp arkasına davranmaya çalıştım. Hızla arkasına dönüp havaya kalkan elimi tuttu. Elimi sertçe çevirdi. Ağzımdan bir haykırış firarda etti. Dişlerimi sıkarak acıyı reddetmeye çalışsam da nafile bir çabaydı. Ters dönüp karnıma bir tekme geçirdi ama bu öylesine bir tekme değildi, hem kurt adamlığını hem de büyü yeteneğini kullanmıştı. Arkaya doğru uçup ringe yapışırken ağzımdan dökülen kan çeneme doğru yolunu aldı, muhakkak ki üzerimdeki siyah tişörtü de ıslatmıştı. Korkuluklardan yere düşerken öksürdüm. Enerjimi tüm vücuduma yaydım.

Gözlerimi yukarı doğru kaldırıp buz gibi gözlerle üzerime gelen Maddy'e baktım. Önüme gelip dizinin üstüne çöktü. Bir elini dizinin üzerine koydu. "Arkadaşlarına özrünü iletirim. Vampir zehri kimsenin tercihi olmaz." Alev alev yanan gözlerime dudağındaki gülümsemeyle baktı.

Peki, başlıyoruz.

Beni illa içeri almak isterseniz sizi reddetmem.

Ayağa kalkıp geri çekildi. "Kalk." diye emir verdi. Gözlerinin en içine baktım. Tüm rüzgarımla girdim zihnine ama onun ruhu bile duymadı. Tüm zaman bizim için yavaşladı. Her şey aynıydı, ben aynıydım, herkes aynıydı ama yaşanan her şey onun zihnindeydi. Dolayısıyla zaman da benim elimde şekillenen bir kumdu.

Zihninde yüzümde bir gülümseme belirdi. Kaşları çatılır gibi oldu. Üzerimdeki tüm kanlar yavaş yavaş geri çekilirken ayağa kalktım. Kaşları tamamen çatıldı. Yüzümdeki gülümseme daha da genişledi. "Şaşırdın, değil mi?" Kaşlarım trajik bir şekilde çatıldı. Gözlerime şaşkınlığı ve korkuyu ektim. "Zavallı, korkak Eleanor bunu nasıl yaptı?"

"Ne saçmalıyorsun sen?!" diye tısladı dişlerinin arasından.

"Ben hiç de saçmalamıyorum, güzelim." dedim etrafında daira çizerken. "Ama sen çok saçmalayacaksın, hem de çok."

Alayla güldü. "Küçük Gölge'ye de bak sen!" deyip kibirli bir bakış attı. "Az önceki korkak, zavallı kıza ne oldu? Yine bir ceza mı istiyorsun?" Dudakları haince kıvrıldı. "Gerçi Marcus artık benim." Yüzümde herhangi bir ifade değişimi olmadı.

"Ah Maddy, ah." dedim neşeli bir sesle. "Biz seninle daha tanışmadık, sen daha Eleanor Parker'la tanışmadın." Aldığım hazla alt dudağımı dişledim. Arkasına doğru geçmem ile yavaşça arkasına doğru döndü.

"Sen Eleanor, beni arkam dönükken bile yenemezsin. Bir hiçsin, sadece kanının yararı olduğu boş bir kan bağışçısı." Beni baştan aşağı süzdü. "Arkamda dolanarak beni yenebileceğini mi sanıyorsun? Ben av değilim, güzelim. Ben avcıyım." İçimden gelen kahkaha tüm zihinde çınladı.

"Sen mi?" dedim kaşlarımı çatıp gülerek. Cıkladım. "Çok yanlış sulardasın, Maddy. Zihnin büyük yanılgılar içinde, güzelim." Soluna doğru geçtim. Onu baştan aşağı süzdüm. "Zeki olduğunu ve çoktan kazandığını sanıyorsun, değil mi?" Başımı hafifçe iki yana salladım. "Ben daha yeni oyuna giriyorum, Maddy. Sen benim olduğum yerde kaybetmeye ve bir hiç olmaya mahkûmsun." Yüz ifadesi alaya bürünse de çenesi seğirdi. "Seni kendi ailen buna mahkûm etti." Tüm yüz ifadesi duruldu. Normalde kimseyi bu yönden vurmazdım ama delilik o kadar kötü değildi.

"O çeneni kapat." dedi dişlerinin arasından. Gözlerinsen ışık falan geçmedi. Geçse de sıkıntı olmazdı. Tüh.

"Bil diye söylüyorum; Normalde kimseyi bu yönünden vurmam ama sen Maddy, sen bunu hak ediyorsun." Başımı hafifçe eğerken tam karşısına geçmiştim. Aramızda hâlâ biraz mesafe vardı. "Bundan sonra güzelim, sen benim şahsi oyuncağımsın. Ama beni suçlayamazsın. Gel dedin ve geldim. Kazandım diyorsun ama kaybetmeyi daha önce hiç bu kadar iyi tatmamış olacaksın. Bu da Eleanor Parker'ın sözü olsun."

"Sen bana, buradaki kimseye hiçbir bok yapamazsın! Marcus'a güvenmen çok boş, güzelim." dedi beni taklit ederek bana doğru bir adım attı. Kendini zor tuttuğu belli ediyordu. "Bay Lionel çoktan sizin iplerinizi yaktı." Dudağını kıvırarak başını dikleştirdi. "Senin ipin zavallı Danny ile birleşti, Marcus'unki ise benimle." Kaşlarım havalandı. Ağzım şaşkınlıkla aralandı.

"Gerçekten mi?" Gözlerimi kısarak başımı eğdim. "Gerçekten öyle mi?"

"Delilik işte. Sen kendi dünyanda yaşamaya devam et, Eleanor. Ben bu dünyanın fethi olacağım." Elimi ağzıma götürüp gülümsememi gizledim.

"Pardon, bir an cidden kötü oldum." Alt dudağımı dişledim. "Çok ciddisin ve bu çok komik." Bir adım daha atarak aramızdaki ona yaklaştım.

"Yeter artık!" diyen Bay Canavar'ın sesi duyuldu. Ama bu gerçek hayattan gelmiyordu. Ben istemiştim ve olmuştu. Kendini deli sanması eminim ki zoruna gitmezdi.

Maddy'nin gözleri omuzunun üzerinden yukarı tırmandı ve sıkılmış görünen insanlara ve öfke ile kaşlarını çatmış olan Bay Canavar'a baktı. Bana geri döndüğünde gözlerinde ciddilik vardı. "Yeter artık. Geç karşıya ve bu sefer kendini düzgün savun."

"Ailesinin bıraktığı, ölülerini dahi görmeye gidemeyen küçük bir korkaksın sen, Maddy." Ciddileştim. Tüm ifadesi buz kesildi. "Kendinden ne bekliyorsun? Sen bir canisin. Marcus seni sever mi sanıyorsun? Lionel Russel seni seviyor mu sanıyorsun? O çok önemli arkadaşların sana önem veriyor..." Hızla boğazıma doğru davranırken elini yakalayıp durdurdum. "...mu sanıyorsun? Sen Maddy bu dünyada bir hiçsin. Sen sadece bir köle, bir kuklasın." Elini tutmam ile kocaman açılan gözleri öfkeyle şahlandı. Bileğini oynatmaya çalışması ile kavradığım bileğini sıktım. "Gücün kölesi ama daha önce güçle hiç karşılaşmayan bir virane."

Bileğini çekmesine izin verdim. "Seni buraya ben getirdim! Seni ben yendim! O bıçağı karnına ben sapladım!" Kaşlarım onun yüksek desibelli sesinin aksine oldukça sakin havalandı. Dudaklarım şefkatle kıvrıldı.

"Gerçekten bana yaptıklarınızın bir bedeli olmayacağını mı sandınız, Maddy?" dedim sakin bir sesle. "Karnıma sapladığın o bıçağın, savurduğun her yumruğun, akan her damla kanımın hesabını sormam mı sandınız?" O bana doğru atılamadan ben ona doğru atıldım, vampir hızımla. Ringin korkulukları yırtıldı. Onu duvara sertçe yapıştırdım. "Marcus sevdiği birinin hesabını sordu. O onun hesabıydı, güzelim. Ben daha hesabımı sormadım. Hepiniz, tek tek akan her damla kanımın, acıyan her hücremin hesabını vereceksiniz. Caleb ve Aiden'ın yandığı kadar yanacaksınız."

"Sen," dedi kısık bir nefes sesiyle. Kıpırdayamıyordu, hiçbir hareketi yapamıyordu. "bunu nasıl yaptın?" dedi tükenen nefesiyle. Gerçekten canı yanıyordu. Ve o çok sevdiği güçleri şu an hiçbir halta yaramazdı.

"Beni bekle, Maddy." Elimi boğazından çekmemle düşmesi bir oldu. "Eleanor acaba ne yapacak diye düşün sürekli." Yüzümde geniş bir gülümseme belirirken arkaya doğru adımladım. "Eleanor o bıçağın hesabını ne zaman alacak diye düşün dur." Kıkırdadım. "Düşünürken delirmeyi unutma ama, tamam mı?" deyip göz kırptım. Gözleri kocaman olmuştu.

Yine rüzgar gibi eserek zihnini terk ettim. Gerçek dünyada saniyeler geçmişti. Bu olanlar benim gözümde dakikalar alsa da gerçek hayata bunu saniyelerle yansıtabilmiştim. Zordu ama yapardım.

Ellerim yere yaslıydı. Nefeslerim titrerken elimi çenemde akan kana götürdüm. Gözlerimi Maddy'e kaldırdım. Gözlerini kırpıştırıyordu. Ne olduğunu, nerede olduğunu anlamaya çalışıyordu. Ben de o gün böyle olmuştum.

Göğsü titrek bir nefese tabi oldu. Gözleri beni buldu. Öfkeyle çarpıldı ve gözlerinden gri ışık gelip geçti. Üzerime atlaması en fazla bir saniye sürmüştü.

Beni yakamdan tutmasıyla burnumu kıracak kadar sert bir yumruk atması bir oldu. Çığlık atıp ellerimi yüzüme mesken tuttum. Burnumdan akan kan hemen dudağımı boyadı. Neyse, iyi yanından bakalım. Ruja gerek kalmamıştı. Bu da bir şey sonuçta.

Enerjimi hemen yönlendirsem de bir yumruk daha geçirdi yüzüme. Çığlığım kuvvetlendi. Eline tüm enerjisini yansıtması ve tekrar yumruk atması ile kafam sertçe yere girdi. Gözlerim kararırken çığlığım söndü, ama bayılmadım. Kafamın altındaki yerin çatladığına dair hiç şüphem yoktu. Tekmesi tam yanıma geçti. Beni ringin diğer köşesine fırlattı. Hâlâ niye müdahale etmiyordu bu mallar?!

Enerjimi tüm vücuduma hızla yaydım. Tamam oynuyorduk da yine de acı çekmenin maksimum bir katkısı yoktu. Yanıma gelen Sally soğuk elleriyle nabızımı kontrol etti, sanki duymuyordu! Titreyerek geri çekildi. Oturan burun kemiğimin acısı ile inledim. "Sen ne yaptığını sanıyorsun?!" diye kükreyen kişi Hanry idi. Gözlerimi kırpıştırarark açsam da gözlerimim önünde siyah siyah noktalar vardı. Tabii bunda mine çiçeği ve kurt boğanın da etkisi vardı. Hızlı hızlı soluyordum. Bir el daha kolumu tuttu. Gözlerim kolumu tutan kişiye kaydı. Siyah noktalara rağmen Marcus'un simsiyah gözlerini seçebildim. Sulanan gözlerime baktı, titreyen nefeslerimi duydu, titreyen elimi hissetti. Gözlerine ekstra koyu bir hare eklendi. Dudakları titriyordu.

"Görevlendirdiğin kişi bu mu?!" diye bağıran kişi Bay Jaxsen'dı ama ben gözlerimi Marcus'tan alamadım.

"İyi misin?" diye sordu titreyen bir sesle. Gözleri her yerimi taradı ve yüksek ihtimalle kana bulanmış yüzümde gezindi.  Adem elması titredi. Dudaklarını yalayıp titreyen ellerini saçlarından geçirdi. Bunu fark etmesi ile elini sıkı bir yumruk yaptı.

"Bana sakın sesini yükseltme!" diye kükredi Bay Canavar. "Maddy bu durumu hemen açıklıyorsun!" Sesi tüm binada çınlamış olsa gerekti. İrkildim. Galiba.

"G..." Boğazımı temizledim. "Galiba." dedim titreyen bir sesle. Gözlerimin en içine bakarak bunun onayını bekledi. Titrek bir şekile başımı salladım. Yanımızda duran Sally bir insanlık belirtisi göstererek şaşkınlıkla Marcus'a baktı. Daha önce onu hiç böyle görmediği barizdi. Özür dilerim, Marcus.

Ama başarmak için bazı şeylerden ödün vermek zorundayım.

"Ben..." diyen Maddy bir an duraksadı. "Neler dediğini duymadınız mı?! Bunu hak etti!" Elini hiddetle bana doğrulttu. "Bana bunu yapamaz!"

"Sana hiçbir şey yapmadım!" diye bağırdım tahriş olmuş bir sesle. Hızlı hızlı nefes alıyordum. Marcus hışımla Maddy'e döndü.

"Geri zekâlıya yatma!" Göğsü şiddetle inip kalkarken Bay Canavar'a baktı. "Ne dediğini, ne yaptığını gördünüz! Ben... Ben sadece yapmam gerekeni yaptım, efendim." deyip kuruyan dudaklarını yaladı.

"Delirdin mi kızım sen?!" diye çınlattı kulakları Danny. "Sana hiçbir şey demedi!"

"Onun tarafını tutma! Sonunda ben kazanacağım." Hemen Bay Canavar'a döndü. "Efendim, gördünüz..."

"Ben hiçbir şey görmedim, Maddy." dedi Bay Canavar dişlerinin arasından. Maddy'nin yüzü bir anda darmadağın oldu. Vah vah.

"Sen onun yanına oturdun, salak!" dedi Clark.

"Ne?" dedi şok dolu bir sesle. "Ama... Ama..." Elini saçın attı.

"O yerdeyken sana ne yapabilir?! Sen onu dövdün!" Danny kaşlarını kaldırdı. "Delirdin mi?" Evet, Maddy. Delirdin mi?

"Hayır, hayır, hayır." Gözlerini yeniden buz gibi bir öfkeyle ona bakan Bay Canavar'a çevirdi. "Beni ailemden vurdu."

"Seninle konuşmadı bile." dedi Marcus çok normal bir şeyden bahseder gibi. Sesi çok normaldi ama ben bu normali bir defa daha duymuştum.

Saçlarını çekistirdi. "Hayır, hayır Marcus. Beni vampir hızı ile duvara çarptı. Canımın yandığını hissettim."

"Bana durduk yere saldırdığını saklamasan keşke!"

"Sen sus!" diye bağırdı tüm gücüyle.

"O sesini alçalt!" diye kükredi Marcus. Maddy, Marcus'a kocaman olmuş gözleriyle baktı.

"Gerçekten oldu." diye fısıldadı. "Gerçekti." Gözlerini kırpıştırdı.

"Gözlerimizle gördüğümüze mi yoksa sana mı inanacağız, Maddy?" dedi buz gibi sesiyle Bay Ambrose.

"Sonunda delirdi." dedi Elena hafiften gülerek. Maddy yutkunup tekrar bana baktı. Kaşları sonunda çatıldı.

"O zaman zihnime girdi!" diye tısladı dişlerinin arasından. "Evet, beni buna inandırmak istedi." Kaşlarım şokla havalandı. Diğerleri bana bakıp şüpheli gözlerle Maddy'e döndü. "Zihnime girdi!"

"Ben?" dedim elimle kendimi göstererek. "Bana deli derlerdi de sen başka bir boyutsun!"

"Daha kurt bile olamıyor!" dedi Hanry suçlayıcı bir tavırla. "Kendinden bir haber. Enerjisini bile sen ona vurduğunda direkt yönlendiremedi. Aklına senin enerjini pasif hâle getirmek dahi gelmeyen biri bunu yapamaz."

"Hepimizi kandırdığını söyledi!" Bay Canavar da dahil olmak üzere tüm gözler bana çevrildi. Şimdi tüm salonun odak noktası bendim.

"İlginç bir kafa." deyip dudak büktüm. Ağzıma kendi kanımın gelmesi ile yüzümü buruşturup elimin tersi ile kanlı dudağımı sildim. Tekrar hepsine döndüğümde bana attıkları bayık ve bu geri zekâlı mı bakışları gördüm. "Zihnine girip bakın. Ama gerçek değilse ki değil o zaman o da aynı bu muameleyi görecek." dedim yüzümü göstererek. Bay Canavar başını dikleştirip hemen Maddy'e döndü. Maddy başını dikleştirip onu içeri kabul etti.

Geçen saniyelerin ardından Bay Canavar çatık kaşları ve buz gibi bir ifade ile Maddy'e bakıyordu. Maddy ise gözlerini kırpıştırıyordu. Kaşlarını çatmış yere bakıyordu. Biri ona o anının sadece ben istediğim zaman öne çıktığını söyleyebilir mi?

Bundan sonra güzelim, sen benim şahsi oyuncağımsın.

Eğer oynamıyor olsaydım kahkahalarla bu ifadesine gülerdim. Gözlerindeki aydınlanma tüm hücrelerime zevk verdi. Ama ifademde tek bir mimik oynamadı; Korkmuş, titrek, saşkın ve anlam veremeyen bir ifade. "Sen..." Benden vazgeçip Bay Canavar'a döndü. "Efendim, yemin ederim..."

"Kes." dedi Bay Canavar elini havaya kaldırarak. "Yalanlarınla uğraşamam." Maddy'e doğru bir adım atmasıyla Maddy'nin açık yeşil gözlerin korku dalgası yayıldı. "Kimse benim gölgeme zarar veremez." "Ben söylemedikçe." alt metni okundu. "Hanry ne yapacağını biliyorsun."

Danny konunun kapanması ile yanıma doğru geldi. Marcus'a yandan bir bakış atıp Sally'njn yanında yerini aldı. "Korkunç görünüyorsun."

"Ya ne demezsin!" diye mırıldandım. Marcus'a yandan bir bakış attım. Gözlerinde hâlâ endişe kırıntıları vardı ama yavaş yavaş öfke tahtını kuruyordu. Daha bitmedi, Maddy.

Bende hakkı vardı, bırakmak olmazdı.

Sally ayağa kalkıp benden uzaklaşırken, "Marcus." diyen uyarıcı ses duyuldu. Kendi ağzıyla belayı çağırıyordu. Bana hava hoştu.  Marcus son kez bana kontrol ettikten sonra buz gibi öfkesiyle kalkıp çıkışa yürüyen babasının yanına gitti. Hanry şok olmuş Maddy'i çoktan çıkartmıştı. Danny ayağa kalkıp elini bana uzatırken tüm salon yine bize bakıyordu. Elimi avucuna bıraktım. Ayağa kalkıp etrafa baktım. İnsanlar benim sefil hâlimi süzüp aşağılayıcı bakışlar atıyorlardı. Yutkundum. Gözlerim Elena ile kesişti. Başını dikleştirip beni süzdü.

"Hadi gidelim." dedi Danny nazik bir sesle. Ona yalandan utangaç bir bakış atıp ringten indim. Çıkışa doğru arkamdaki Danny ile yürüdüm. Kapıya benden önce davranıp kapıyı açtı. Çıktıktan sonra hızla bana yetişti. Merdivenleri tırmanıp düzlüğe varana kadar ikimiz de birbirimize bakmadık ve konuşmadık. Dayanamayıp yandan bir bakış attım. Gözlerimizin kesişmesiyle dudağım boş koridorda kıvrıldı. Onun da dudağı aynı anda kıvrıldı. Bakışlarımı önüme çevirdim.

Zaman tüm rüzgarını olacaklar için estirecekti.

🌜🌚🌛

İleriyi görmek isterdim. Bu da bana keşke kâhin olsam dedirtiyordu. Ama maalesef girdiğim dünyada kâhin diye bir şey yoktu. Bilmecelerle uğraşmayı sevmezdim ama gelecek çok garip geliyordu. Bir iki sonuç dahi bana yeterdi.

Yanağımın içini nefesimi usulca dışarı bıraktım. Yeni bir gündü, yeni bir sabah daha eklenmişti hayatıma. Yine bir posta dayak yemiştim ama bu sefer Sally tarafından yemiştim bu dayağımı. Sadece bir an düşünüyordum; Şu an herkese karşılık versem ne olur ki? Ve hemen bu düşünceden vazgeçiyordum. Karşılık verirsem her şey yerle bir olurdu.

En önemlisi de o kadar yediğim dayak boşa giderdi!

Hayatımda hiç bu kadar canım yanmamıştı, hem manevi hem de fiziksel olarak. İkisi de çok koyuyordu. Ama şunlara bir tane çakamamak.... Koyuyordu be. O yüzden sık sık duvara bakıp hepsini duvara çarpa çarpa dövdüğümü hayal ediyordum. Şeytanlarım oynuyordu. Ama neyse ki ben şeytanlarıma uymuyordum!

Bir gün uyacağıma şüphe duymuyordum ama!

"Şarkı yok." diye mırıldandım bıkkın bir sesle. "Film yok. Dizi yok. Kitap yok." Gözlerimi Danny'e kaldırdım. Kaşığını ağzına götürüp yavaşça çiğnemeye başladı. "Ben nasıl olayım?"

"Ben varım ya, nişanlım." dedi lokmasını yuttuktan sonra.

"Sen olmasan da olur."

"Olmazsa olmazın olduğumu biliyorum. Bunu böyle cesurca dile getirmen beni daha fazla etkiliyor doğrusu." Ona düz bir bakış attım.

"Bir kitap getirsen ne olur ki?" diye sordum dudak bükerek.

"İzin yok."

Gözlerimi belerttim. "Ne yapabilirim ki?! Kitapla beraber plan kuramam ya!" Beni baştan aşağı süzdü.

"Şimdi senden nasıl delilikler çıkar tahmin edemiyoruz!" Kaşlarım alayla havalandı. Ama burukluğu gizlemedim. Görmek isteyen görürdü ama onlar bakmayı seçiyorlardı. Ne görmek istiyorlarsa onu görüyorlardı. Bu da benim işime geliyordu. "Lanet olsun! Tamam, yine başlama." Danny başını iki yana sallayarak önündeki yemek tabağına dönmüştü. Ben çoktan yemeğimi bitirmiştim. O çok yavaş yiyordu, benim hızımdan değildi kesinlikle.

Gözlerimi ondan çekerken gözlerim beni dikkatle izleyen, köşede yalnız başına oturan Liona'ya kaydı. Gözlerimiz kesiştiğinde başını hafifçe eğip gözlerini kıstı. Şüphe ediyordu ama imkân veremiyordu. Korkuyordu ama neyden korkması gerektiğini bilmiyordu. Bilinmezlikler içinde süzülüyordu. Pek de güzel değilmiş, değil mi Liona?

Başımı iki yana sallayıp gözlerinin içine baktım. Yanağı içe göçtü. Omzu çöktüğünde bakışları yeniden yemeğine çevrildi. Aa, daha yeni başlıyoruz ama Liona.

Ben de umursamaz bir tavırla önüme döndüm. Yanda duran, dibinde biraz su kalmış bardağı elime alıp başıma diktim. "Birazdan nereye gideceğiz?" dedim gözlerimi Danny'e kaldırarak.

O da ciddileşmişti. Arkasına yaslanıp elindeki çatalı bıraktı. "Bay Canavar seni istedi." Kaşlarım havalandı. Normalde tam şu an, "Niye?" diye sormam gerekiyordu. Ama Bay Canavar bana sorgulanmaması gerektiğini öğretmişti.

"Kimler olacak diye sorsam?"

"Soramazsın." Gözlerim bıkkınca yere sabitlendi, dilimi ısırıp gözlerimi kapadım. Yutkunup gözlerimi açtığımda kendimi sıktığımdan dolayı kızardığıma emindim. Göğsüm şişti.

"Peki, o hâlde. Hadi gidelim." Sandalyeyi hafifçe itip ayağa kalktım. Gözlerim yine Elena'yı aradı ama bulamadı.

"Marcus yok." dedi oturduğu yerden bana sertçe bakarak. "Nişanlımsın diye söylüyorum." Gözlerimin içine içine baktı. İyi bir oyuncu olduğunu kabul ediyordum.

"Korkmana gerek yok, nişanlım." deyip arkamı döndüm. Yakındaki masalar bizi duymuştu. Ve hepsinde aşağılayıcı bir bakış vardı. Halbuki soyları ve güçleri için en önemli adım bendim, bana böyle davranmaları aptallık değil miydi? Arkamdan hareketlendiğini hissetsem de bir tepki vermeden kapıyı aralayıp yemekhaneden çıktım. Arkamdaki kapıdan seri adımlara geçip yanıma geldi. "Bir lavaboya geçeceğim."

"Ben de geliyorum."

"Çüş!" dedim gözlerimi belertip ona dönerken. "Abartma istersen!"

"Kesin talimat, Prenses." Kolunu omzuma attı. "Nişanlımı bir an bile yalnız bırakamam maalesef." Ürperdim.

"Bana nişanlım deyip deyip durma!" deyip kolunu omzumdan attım.

"Ne dememi tercih edersin, nişanlım?" Dudak büktü. "Aşkım? Sevgilim? Kraliçem? Hayatım? Aklına başka bir ihtimal geliyorsa diyebilirsin." Yüzümü buruşturup lavaboya giden koridora döndüm. "Arkanı dönmen hiç hoş değil. Bu tatlı atışmalar evliliğimizin tadı tuzu olacak, nişanlım."


"Acı biberi diyelim biz ona."

"O da bir tat, nişanlım." Başımı iki yana sallayıp tuvaletin kapısını araladım. Danny de beklemeden arkamdan geldi.

Aynanın karşısına geçip yüzüme baktım. Bıkmışlık, çaresizlik ve umutsuzluk gözlerime ve yüzüme yansımıştı. Gözaltlarımı kapatıcı ile kapatmaya çalışsam da torbaların büyüklüğü göze çarpıyordu. Bunda mine çiçeği ve kurt boğanın etkisi hayli büyüktü tabii.

"Kötü görünüyorsun." Musluğu açtığımda ona bakmadan avucuma şu doldurmaya başladım.

"Teşekkür ederim." dedim sessiz bir şekilde.

"Bu hâlini bıraksan herkes açısından daha iyi olur." Avucuma doldurduğum suyu yüzüme sertçe çarptım. Yüzümde fazla makyaj olmasa da sabitleyici sıkmıştım. "Kurda bile dönüşemiyorsun. Dahası artık bunun için çabalamıyorsun bile." Yüzümden akan suları yandaki peçete rulosundan peçete alıp kuruttum.

Suyu içine çeken peçeteleri buruşturdum. Arkadaki kapıların açılması ile irkilip hemen arkamı döndüm. Elena kapının ardından bilmiş gözlerle bize bakıyordu. "Oyununuz bitti mi?" dedi sakin bir sesle.

"İnsan bir ses verir."

"Biz insan değiliz, güzelim." diyen ses tanıdıktı. Gözlerim diğer kapının ardındaki bedene kaydı, Hanry. Kaşlarım hafifçe havalandı. Gözlerim Elena'ya kaydı.

"Bana yandaş bul dedin," Genişçe gülümsedi. "Ben de sana "Yandaş" buldum."

"Espri anlayışın olduğunu bilmiyordum, Mickelson."

Başımı sallayarak Danny'i onayladım. "Garip bir anlayış." Gözlerim Hanry'e kaydı. "Buna güvenebilir miyiz peki?"

" "Bu" derken?" Kaşları havalanmış, koyu mavi gözlerinin içine kibir yerleşmişti. "Fark etmediysen diyorum, Gölge; Ben bir Yandaş'ım." Genişçe gülümsedim.

"Ne hoş!" Gözlerim Elena'ya çevrildi. "Nasıl kabul ettirdin?" Elena'nın gözleri Hanry'e çevrildi.

"Dünden razıydı. Yüzyıla aşkın yaşayan bir vampirin kibri oldukça fazladır."

"Ki ben, Lionel'in aksine bir gölgenin ne demek olduğunu bilirim." Hafifçe güldüm. Oyuncu bir gülüştü bu.

"Ben bu işe bir gölge olarak girmiyorum, Hanry. Bu işe Eleanor olarak giriyorum. Kendi kişisel isteklerim var. İşin sonunda kimseye kanımı vermeyeceğim."

"Senin kanına ihtiyacım yok." dedi sertçe. Koyu mavi harelerinin göz bebeği büyümüştü.

"Senin benim en ufak enerji kırıntıma dahi ihtiyacın var. Bunu kibir olarak algılama. Sadece artık bu netleşsin istiyorum." Kaşları havalandı.

"Daha dönüşmeyi bile beceremeyen bir kız çocuğuna göre büyük laflar bunlar, Eleanor."

"Karar ver, Hanry. Düşman mısın müttefik mi?" dedim ona doğru bir adım atarak. "Ben senin kibirliliğine vakit ayıramam. Elena seni buraya neden getirdiyse o yüzden buradasın."

"Elbett müttefiğinim. Ama emir kulun değilim." Gözleri kısıldı. "Bu yüzden buradayım. Artık bıktığım için. Bizi tükettikleri için. Ben seni seçtim, bunu unutma." Gülümsememi tutmadım.

"Senin benden başka bir seçeneğin yoktu, Hanry. Birbirimizi kandırmayalım. Ya kölelik ya da ben. Sen beni seçtin. Diğeri senin için bir seçenek değildi." Göğsüm şişti. "Benim de seçeneklerim çok değil. Sen, ben, Danny ve Elena şu an birbirimize muhtacız. Burada benim kimseye ihtiyacım yok pozları çok gereksiz."

"Pek umut vaat ettiğin söylenemez ama." dedi kaşlarını çatarak. "İyi bir oyuncu olduğunu şimdiye bakarak söyleyebilirim ama şimdiye veya geçmişe bakarak güçlü olduğunu söyleyemem. Elinde sadece şu ilginç zihin güçlerin var." Kaşlarım havalandı. O da görmek istediğini görüyordu.

"Zihin güçlerim... Orası biraz karmaşık. Bence o topa hiç girmeyelim." Zararlı çıkarsın.

"Bana bir işaret vermen gerekiyor, güzelim. Her şeyimi bir hiç uğruna riske atmam."

"Sen ne diyorsun?" dedi Elena sert bir sesle.

"Herhâlde hemen kabul edecek değilim. Müttefiğin olabilirim ama eğer işin sonunda o arkadaşların gibi olacağımı ilk sezdiğim an sizi o duruma düşürmekten bir an bile tereddüt etmem." dedi gözlerimin içine baka baka. "Şu an hiç umut vaat etmiyorsun, Eleanor. Kusura bakma. Buraya bana umut ver diye geldim." Gözlerim kısıldı.

"Vermezsem?" dedim normal bir ifade ile.

"O zaman neler olacağını ben de tahmin edemem, güzelim."

"Seni..." diyen Danny'nin sesi dişlerinin arasından gelmişti. Yüzüme geniş bir gülümseme yayıldı. Enerjimi Hanry'e doğru yaydım. Daha o ne olduğunu anlamadan vampir hızımı kullanarak boğazına davrandım. Boğazından tutup duvara yapıştırdım. Enerjim sayesinde nefesi kesildi, dahası belki de yıllar ardından ilk defa tüm güçleri engellendi.

"Öyle bir şey yaparsan Hanry," dedim boğazındaki tutuşumu serbest bırakıp. Ama elim hâlâ boğazındaydı. "Arkadaşlarımdan çok daha kötü bir duruma düşersin. Yapamaz deme, ben her zaman adaleti savunurum." Gözleri yan bir şekilde bana bakıyordu, temkinliydi. "Eğer ki ihanet etmek aklının ucundan geçsin Hanry, o zaman sana delilik neymiş gösteririm." Biraz geri çekilip gözlerinin içine baktım. Nefesleri sıktı. Göğsü titreşiyordu ve olmadığını iddia ettiği kalbi hızla çarpıyordu. "Beni sınama. Seni sınanacak duruma düşürürüm." dedim yüzümdeki gülümseme ile.

Elimi boğazından çekmem ile enerjimi de geri çektim. Ayaktaydı ama gözleri bana temkinli bir şekilde bakıyordu. "Vay be!" diye mırıldandı Danny. "Bu kadar ilerlediğini bilmiyordum." Gözlerimi Hanry'den çekip Danny'e çevirdim. Yüzümdeki gülümseme daha da genişledi.

"Değil mi?" deyip at kuyruğu olan saçımı attırdım. "Çok havalı değil miydim? Çok heyecanlandım şu an!"

"Bunu yapabildiğini bilmiyordum." dedi Elena kaşları havalanmış bir şekilde bana bakarken.

"Ben de ilk defa pratiğe döktüm." Dedem sağ olsun! Canım dedem! Dedem de dedem! "Daha neler neler yapıyorum! Pratiğe dökmedim daha ama!" Sona doğru sesimde bir hüzün peyda olmuştu.  "Bence şu an hemen tüm Meclis'e savaş açabiliriz!" deyip yumruğumu havaya kaldırdım.

"Abartma!"

"Şımarma!" dedi Danny ve Elena aynı anda.

"Tamam." deyip yumruğumu indirdim. Gözlerim Hanry'e çevrildi. Gözleri kocaman olmuş, şaşkın bir ifade ile bizi izliyordu. Kaşlarını kaldırıp indirdi.

"Az önce yenebileceğinizi düşündüm, şu an sadece oyun oynayan üç çocuk gibi görünüyorsunuz."

"Anlaştığımızı umuyorum, Maxim." dedim yüzümdeki gülümseme eşliğinde.

O da gülümsedi. "Anlaştık, Eleanor." Elena'ya baktım. Başıyla beni onayladı. Tabii ki de bu durum zihin ile bağlantılı bir anlaşma ile onaylanacaktı. Ona öylece güvenecek değildim. Az önce yaşananlar hem bir göz dağı hem de bana güvenmesi için bir işaretti. Bunu zaten tahmin ediyordum, kimse bir şey yapamadığını bildiği birinin yanına geçmezdi. Sebep vermezseniz kimse sizi sonuca bağlamazdı. Piyonları oynatmazsanız satrançta kaybettiğiniz veziri geri alamazdınız.

"Ne hoş."

"Maddy'nin gerçekten de aklına girdin değil mi?" Hafifçe güldüm.

"Varsayımlar senin, Maxim." deyip Elena'ya göz kırptım.

Zaman kumlarını olacaklar için dökmeye başlamıştı.

🌜🌚🌛

Ihım, ıhım...

Nasıl buldunuz bölümü efendilerr???

En sevdiğiniz sahneee???

Eleanor'un Maddy'nin zihnine girmesi ve gelişen olaylar hakkında ne düşünüyorsunuz??

Peki Hanry ile olan mittefiklikk??

Danny ve Eleanor'un ilişkisi hakkındaki genel görüşleriniz neler acebaa??

Eleanor sizce ne yapmaya çalışıyorr?

Marcus sizce yine olanları çözebilecek mii???

Bol bol soru sordum bakınız yanıtlarsanız ben de bol bol sevirinirmm :)))

Diyorum ki bol bol yorum...

Bol bol oy...

Lütfen emeğime bir saygı nihayetinde o minnoşumuzu aydınlatalımm!!!!

Huzurlu, sağlıklı ve mutlu günler dilerimmmm!!!

Continue Reading

You'll Also Like

631K 53.7K 42
abilerim kurgusu, erkek versiyon. Bu kurgu reenkarnasyon içerir! Yᴇɴɪᴅᴇɴ ᴅᴏɢ̆ᴅᴜᴍ ʟᴀɴ! Tᴜ̈ɴᴇʟɪɴ ᴜᴄᴜ ʙᴏᴍʙᴏᴋ ʙɪʀ ʏᴇʀᴇ ᴄ̧ıᴋᴛı! 🛸Küfür ve argo içerir.🚀 ...
216K 17.5K 43
Av oyunlarını bilir misiniz? Hani bir ormana hayvanları salarlar, en hızlı avcıyı bulabilmek için. Avcılar için bir zevk ve güç gösterisi olan bu oyu...
1.1M 27.5K 65
"Madem çok ısrar ettiniz, o zaman artık bey diyebilirim." deyip gülümsedim, bandı yapıştırdıktan sonra yutkundu. "Boşver beyi." deyip dudaklarıma yap...
31.1K 2.1K 19
Ne yani ben 1986 yılında gôtünü veren bir ibnemiydim hemde ülkücü bir adama.. Eşcinsel bir kurgudur