SOKAĞIN DANSI

Por Hadadelamor90

271K 23.7K 15.3K

Tek tutkusu dans etmek olan dansçı bir kız... Sokak lambalarının ışığının kesildiği bir gecede, tenha bir sok... Más

SOKAĞIN DANSI
1. Bölüm "Gecenin Hakimi"
2. Bölüm "Geçmişin Gölgesi"
3. Bölüm "Korkunun Girdabında Kördüğüm"
4. Bölüm "Ölüme Bir Kala"
5. Bölüm "Çaresizlik"
6. Bölüm "Kartalın Kanadında"
7. Bölüm "Zincirin İlk Halkası"
8. Bölüm "Kaybolmaya Yüz Tutan Korkular"
9. Bölüm "Ruhuma Sızan Ateş"
10. Bölüm "Zeus'un Karısı"
11. Bölüm "Bir Yudum Aşk"
12. Bölüm "Dans Kapışması"
13. Bölüm "İlk Adım"
14. Bölüm "Siyah Giyen Adamlar"
15. Bölüm "İhanet"
16. Bölüm "Gözyaşı Zaafı"
17. Bölüm "Fırtına Öncesi Aşk"
18. Bölüm "Dört Duvar Arasında"
19. Bölüm "Mahşere Kalan Düşler"
20. Bölüm "Karanlık Maskeler"
21. Bölüm "Şüphe Tohumu"
22. Bölüm "Oyunbaz"
23. Bölüm "Veyl"
24. Bölüm "Ölümle Yaşam Arasında"
25. Bölüm "1. Kitap Final ~ Kasırga"
26. Bölüm "Münferit"
27. Bölüm "Avcının Cazibisine Kapılan Av"
28. Bölüm "Umut Mahzeni"
29. Bölüm "Kartal Yuvası"
30. Bölüm "İki Ruhun Ötesinde Görev"
31. Bölüm "Aşk ve Zaaf"
32. Bölüm "Seçilmiş Yol"
34. Bölüm "Cevapsız Sorular"
35. Bölüm "Sınırın Ötesinde"
36. Bölüm "Tehlikenin Ritmi"
37. Bölüm "İki Can Bir Veda"
38. Bölüm "2. Kitap Final~Gam Rüzgarları"
39. Bölüm "Karanlığında Kandil"
40. Bölüm "Buz ve Güneş"
41. Bölüm "Geçmişin Fısıltısı"

33. Bölüm "Tutkunun Dansı"

4.7K 450 524
Por Hadadelamor90

Şarkı: Nicholas Bonnin & Angelicca - Shut Up And Listen

Yorumlarınız ve destekleriniz benim için çok önemli. Sizin sayenizde büyüyoruz. Oy vermeyi unutmayınız🤍

‼️Uyarı: Bölüm cinsellik içerir.‼️

"Ne güzel şeydir bir çift gözün içine bakarak, sen rastlantıların en güzelisin diyebilmek.."

                                                       Sabahattin Ali

‼️Bölüme geçmeden önce küçük bir duyurum olacak. Sokağın Dansı kurgumu sevmediğinizi düşünüyorum çünkü çok sessizsiniz. Yorum ile oy sayısı düşüyor ve ben kendi kendime kalıyormuşum gibi hissediyorum. İster inanın ister inanmayın ama her gece sizler için bölüm yazıyorum. Ne bir film izleme ne bir kitap okuma ne de bir aileyle keyif yapma... Hiçbirini yapmayıp aylardır sadece sizlere bölüm yetiştirmeye çalışıyorum. Uykumdan feragat edip geç saatlere kadar yazı yazıyorum ki çoğu seferinde yorgunluktan hastenelik oldum. Belki bölümler geç geliyor diyeceksiniz ama sebebi de her seferinde size daha iyisini yazabilmek için arkada uğraşmamdan dolayı geç oluyor.

Ama eğer beni biraz daha kendi başıma kalıyormuşum gibi hissettirecek, sessiz kalacaksanız Sokağın Dansı'na burada ara veriyorum. Buna bu gece yazacağınız yorumlar karar verecek. Ne zaman arkada kurguyu tamamen bitiririm o zaman burada paylaşmaya devam ederim, en azından kendimden bölümleri yetişireceğim diye feragat etmiş olmam. Sizler de yeniden bölümler geldiğinde devam etmek isterseniz kaldığınız yerden okumaya devam edebilirsiniz.

Karar vermek size uygulamaksa bana düşer. ♥️‼️

                 
                       "TUTKUNUN DANSI"

METİS

Küçüktüm...

Okul bahçesinde koşarken sürekli yere düşerdim. Bazen biri iter bazen de ayağım taşa takılır kendimi dizlerimin üzerine düşmüş olarak bulurdum.

Sonrası keskin bir acı...

Gözlerimden süzülen yaşlar, dizlerimden süzülen kana karışır, hıçkırarak ağlardım. Dakikalarca bağıra bağıra ağlardım. Acı her bir yanımı kuşatırdı ama sonunda düştüğüm yerden kalkarak koşmaya devam ederdim. Kapanmak bilmeyen yaralarıma her seferinde yenilerini eklerdim. Gözümdeki yaş dinmeden öğretmenim yanıma gelir önce biraz azarlar ardından dizlerimdeki kanı ve yaraları temizlerdi. Her defasında da dizlerine acımıyorsan annene acı, dizlerinin halini gördükçe onun canı acıyor derdi, beni durdurabileceğini umut ederek.

Ama durduramıyordu çünkü bir süre sonra dizlerimdeki yaralar öyle bir hale gelmişlerdi ki artık canım yanmıyordu sanki dizlerim acıya tepki geliştirmiş, uyuşmuş gibiydi. Tek sorun, öğretmenimin dediği gibi annemdi. Benim canım acımasa bile annemin canı çok yanar, sürekli yaralarımın etrafından öperdi.

Şimdi büyüdüm...

Ve büyürken ufuktaki şafağın dünyayı aydınlatması gibi yaşamanın hiç de küçüklüğümdeki gibi olmadığı gerçeğiyle aydınlandım. Ölüm, hızlıca koşarken birinin arkadan itmesi ya da yerdeki taş gibi sürekli pusu kuruyor her seferinde gözümdeki yaşı, tenimden akan kana karıştırıyordu.

Ama yine, tıpkı küçüklüğümde olduğu gibi korkmuyordum çünkü alışıyordum. Ferhat denilen adam karnımdan bıçakladığında da sokak serserileri tarafından omzumdan bıçaklandığımda da evimde çıkan yangında da yere vuran dizlerim gibi acıya, korkuya alışıyordum. Ölüm üzerimde dans ettikçe ben aslında ölüm korkusuna karşı çoktan uyuşuyordum.

Karşımdaki cana susamış çeteye bakarken küçükken yere düşüşlerim ve öğretmenimin sözleri yeni açılmış bir çiçek gibi hafızamda canlandı. Şimdi anlıyordum ki insan ölümle de birkaç defa burun buruna gelince bir sonrakini daha kolay daha korkusuz karşılıyormuş. Yine korku vardı, yine ölmek istemiyordum ama şu anki korkum, ölümden ziyade tıpkı annemin canının yanması gibi bana burada bir şey olduğunda Kartal'ın canının çok yanacak olmasıydı.

Kaygı, ruhumu esir aldığında üzerimden soğuk ter boşaldığını hissettim. Öyle ki sanki üzerimdeki tişört sırtıma yapışmış, avuç içlerim suyun içinden yeni çıkmış gibi sırılsıklam olmuştu. Ellerimi pantolonuma silemeden Ferman bir anda belinden silah çıkarıp adamların üzerine doğrulttu ve daha önce hiç duymadığım bir ses tonuyla, "Kıza dokunursanız tek tek derilerinizi yüzerim!" diye haykırdı.

Karşımızdaki iri kıyım adam, alay edercesine kaba bir şekilde güldü. "Sevdiceğine de kıyamazmış."

Ferman ise onu umursamadan geriye doğru bir adım attı ve onların duyamayacağı bir sesle, "Şimdi beni iyi dinle. Birlikte sağ taraftaki duvarın dibine gideceğiz. Duvarla benim aramda güvende olacaksın. Keskin nişancıyım, adamın elindeki silahını indirir indirmez duvar dibindeki yangın merdivenine koş, direkt terasa çıkacaksın. Ben bu itleri halledince seni alacağım." deyince karanlığın içinde gizlenen yangın merdivenini görmeye çalıştım.

Merdivenle aramda aşağı yukarı üç adam boyu mesafe vardı. Ferman silahını ateşler ateşlemez adamlar bana gelene kadar ben çoktan merdivene tırmanıp terasa çıkardım ama bir faydam olmayacağını bilmeme rağmen Ferman'ı onlarla yalnız bırakmak istemiyordum. Başımı iki yana salladım. "Dört kişiler. Ayrıca adamın silahını indirsen bile diğer üçü bıçaklı." Ferman bir adım daha geriye atınca aynı şekilde adımlamak zorunda kaldım. "Sana anında saldırırlar, hepsini vurmaya vaktin kalmayabilir."

Ferman kısık çıkan sesiyle, "Metis vaktimiz yok. Ne diyorsam onu yap." dedi ve vücudundan titreme geçmiş gibi irkildi. "Sana burada bir şey olduğu takdirde..." Cümlenin devamını getirmekten korkarcasına duraksadı. "Amirimin elinde ölmektense bu çetenin elinde ölmeyi tercih ederim."

Gözlerimi devirmemek için kendimi zor tuttum. Kartal'dan bahsederken Testere filminin meşhur seri katili Jigsaw gibi bahsediyordu. "Kartal'ı biraz abartmıyor musun? Duyan da onu Jigsaw sanacak."

Eli bıçaklı adamlar üzerimize doğru gelmeye başlayınca Ferman dik duruşunu koruyarak, "Testere filmi demek..." dedi ve silahının sürgüsünü çekti. "Son filmini izlemedim, buradan çıkınca izlemeye ne dersin? Mısırlar senden." dediğinde yüzünü göremesem bile sesinin tınısında gülümsediğini duydum.

Sanki karşımızda bizi öldürmek isteyen silahlı adamlar yokmuşçasına kaygısızca konuşuyordu. Ya korkudan saçmalıyordu ya da kendine öyle bir güveniyordu ki resmen ölümle alay ediyordu.

Ferman geriye doğru adımlarını hızlandırınca sırtım bir anda duvara yaslandı ve bedenim, Ferman'ın gerginlikten dolayı kaskatı olmuş sırtıyla duvar arasında sıkıştı. Gümbürdeyen kalp atışlarımın karşısında sakinliğimi korumaya çalışarak, "Mısırlar bendense kolalar da senden o zaman." diye fısıldadım.

Ferman hoşuna gitmiş gibi kıkırdayarak, "Bira tercih ederim." dedi ve birden adamlara doğru sertçe bağırdı. "Son kez uyarıyorum bir adım daha atarsanız olacaklardan sorumlu olmam!" Kendini dizginlemek istercesine küçük bir nefes alıp yeniden bana fısıldadı. "Ama sana kola alırım."

Silahlı adam da elindeki silahın sürgüsünü çekti. "Süt çocuğu çok konuşuyorsun, sinek vızıltılarını sevmem. Zorluk çıkarmadan düşün önümüze!"

Ferman'ın duruşu tuhaf bir şekilde öne doğru dikleşti. Muhtemelen nişan almıştı. Keskin fısıltısını sürdürerek, "Ben şimdi deyince merdivene koşuyorsun ve arkana bile bakmadan tırmanıyorsun." demesiyle karanlık sokağın mavi kırmızı ışıklarla ve siren sesleriyle dolması aynı anda oldu.

Eli silahlı adam korkuyla, "Hay ananızı sikeyim, nereden çıktı lan bunlar?" diye haykırdı ve üzerine doğru gelen arabanın karşısında geriye dönerek kaçmaya başladı. Arkasından da diğer adamları koşuyordu. Yakalanma korkusundan dolayı bizi tamamen unutmuşlardı.

Önümüzden polis arabaları geçerken Ferman elimden tuttuğu gibi diğer çıkışa -polis arabaların girdiği yöne- doğru koşmaya başladı. "Polisten kaçıyor süsü vermemiz lazım, acele et." Bir yandan da sesli bir şekilde gülüyordu. "Devriyeleri amirim göndermiş olmalı. Kesin onları hazır da bekletiyordu." Sesli gülümsemesinin arasından başını iki yana salladı ve ben yanında yokmuşum gibi kendi dünyasına kapandı. "Bu adamın bu stratejilerini seviyorum abi."

Ferman'ın haline gülümsemeden edemedim. Kartal'a duyduğu hayranlık ve saygı garip bir şekilde hoşuma gidiyordu.

Birkaç adım daha atmıştık ki sokağı dönmemizle birlikte telefonum çalmaya başladı. Hızlıca telefonumu çıkardığımda Kartal'ın aradığını gördüm ve koşmayı bıraktım. Yaşadığım heyecan ve stresin arasında adını görünce az daha çığlık atacaktım. Kendime güçlükle hâkim olup, "İyi insan lafının üzerinin ararmış." diyerek telefonumu cevapladığımda Kartal'ın çatlamış sesi kulaklarımı doldurdu. Muhtemelen tehlikede olduğumu öğrendiği an delirmişti. "İyi misin? Yaralanmadın değil mi?"

Koşmaktan dolayı ağzımın içine o kadar çok hava girmişti ki boğazımın kuruduğunu hissediyordum. Sesimi bulabilmek için yavaşça yutkundum ve Ferman'a doğru minnet dolu bir bakış attım. O da koşmayı bırakmış, dikkatlice etrafı kolaçan ediyordu. "Hayır, Ferman beni korudu. İyiyim. Birazdan yanındayım."

Aradığı huzuru yeni bulabilmiş gibi Kartal'ın nefesini sesli bir şekilde verdiğini duydum. Rahatlamış, teselli bulmuş, yeniden hayat dolmuş gibiydi. "Ona, Agua'da sahne alacağını söyle."

Kartal'ın hissettiklerini, kendi ruhumda hissetmiş gibi canım yandığında son söylediği cümlesini zar zor algıladım. Ferman'ın sahne alacağını mı söylüyordu yoksa bana mı öyle gelmişti bir an için emin olamadım. "Demek istediğini anlamadım." deyince Kartal gerginlikten taş gibi sert çıkan sesiyle, "O anlar. Bir an önce yanıma gel, aklımı kaybetmek üzereyim." diyerek telefonu kapattı.

Şaşkınlıkla bir telefona bir de Ferman'a baktım. Kartal'ın tüyleri diken diken eden sesindeki Ferman için söylediği sözler kafamı allak bullak etmişti.

"Noldu?" diye sordu Ferman yüz ifademi görünce.

"Kartal, senin Agua'da sahne alacağını söyledi."

"Ooo." Dedi Ferman gözleri açılmış bir şekilde. "Hemen sahile git, oradan bara geç."

"Ya sen?" dedim merakla ama asıl merak ettiğim Kartal'ın demek istediğiydi. "Kartal ne demek istiyor, ne sahnesi?"

Ferman keyifsizce yüzünü buruştu. "Ferhat itinin adamları muhtemelen seni göremedi. Peşindeki adamların sayısı artmış, her yerde seni arıyorlar, benim de ortadan kaybolmam gerekiyor demek. Görünmen lazım, sahile koş şimdi."

Bu Ferman'ın son sözleri oldu ve çıktığımız karanlık sokakta kayboldu.

Ferman ortalıktan kaybolunca bir an için kendimi aksiyon filminin içinde gibi hissettim. Sanki her yerden bela vardı etrafımda. Neyse ki Kartal şimdilik hepsini bir şekilde savuşturmayı başarabiliyordu.

Düşüncelerimin eşliğinde önce sahile oradan da bara doğru koşmaya başladım. Peşimdeki adamların yüzlerini bilmiyordum, görsem tanımazdım ama Kartal'ın planına göre beni gördüklerine emindim. Ona güveniyordum. Her ayrıntıyı, artısına eksisine kadar hesapladığını biliyordum, bana kalan yalnızca itaat etmekti.

Kartal'ın güven ve huzur bulduğum kollarına kavuşabilmek için öyle hızlı koşmuştum ki birkaç dakika içinde barın arka kapısının sokağındaydım. İçeri girmeden önce koşmayı bırakıp kalp atışlarımın yavaşlaması için soluklanmaya çalıştım.

Arka arkaya uzun soluklar aldıktan sonra kapıdan içeriye girdim. Girmemle koridora çekilmem ve dudaklarımın üzerine büyük bir elin kapanması aynı oldu. Neyse ki mengene gibi sarındığım kollar arasında tanıdık kokunun ciğerlerime dolmasıyla bana sarılanın Kartal olduğunu anladım. Deli gibi sarılıyordu bana ve sıkıştığım bedeni arasında nefes almak neredeyse imkansız hale geliyordu. "Benim." dedi sesinde zerre değişmeyen tedirginliğiyle ve çığlık atmamam için bastırdığı elini geri çekip başımın üzerinden arka arkaya öptü. "İyi misin?"

Hızlanan kalp atışlarımı yeniden yatıştırabilmek için derin nefes çektim içime. Bu geceki adrenalin kotamı fazlasıyla doldurmuştum. Bacaklarımdaki titreme de daha fazlasını kaldıramayacağımı söylüyordu. "Aklımı alman dışında iyiyim."

Kartal pişmanlığını belli ede ede, "Özür dilerim ama barda bekleyemedim amacım..." dedi fakat cümlesini tamamlayamadan ayak sesleri duyulunca beni kendisiyle beraber arkamızda kalan personel tuvaletinin içine çekti ve sessiz olmam için işaret parmağını dudaklarının üzerine bastırdığında kapının dışındaki seslere kulak kabarttı.

"Kızın barda ve iyi olduğuna emin olun yoksa patron hepinizi parçalarınıza ayırır!"

Gür ve öfkeli bir ses, kulaklarımızı doldurunca Kartal gergin bir şekilde bana döndü. Kaşları öyle bir çatılmıştı ki onu resmen zalim göstermişti. "Seni arıyorlar. Muhtemelen sana bir şey olduğu sanıyorlar. Birazdan lavabodan çık, üzerini değiştir. Barda buluşalım. Olabildiğince sakin ve kayıtsız görün." dedi sesindeki ortalığı ateşe verecekmiş gibi duran sinirle ve tuvaletinin küçük penceresine yöneldi.

Şaşkınlıkla, "Sen nereye?" diye sordum.

Kartal çattığı kaşlarını bozmadan, "Koridordalar. Şu an için beni izleyen yok ama burada birlikte görünmemiz alışveriş sonrası dikkat çeker. Ben ön kapıdan bara geçeceğim." diyerek pencereye tek sıçrayışta tırmandı ve saniyeler içinde aşağı atladı.

Onun çıkmasıyla beraber ne ara tuttuğumu fark etmediğim nefesimi yavaşça üfledim. En büyük düşmanımın ininde köşe kapmaca oynuyorduk resmen. Buradan çıkıp eve gidebilmek için can atıyordum. Titreyen ellerimi çeşmenin altına sokup suyun titremeyi almasını beklemeye başladım. Aslında ihtiyacım olan ılık bir duştu. Gerilen kaslarıma, terime, sürekli hızlanan kalp atışlarıma iyi gelebilecek tek şey duştu. Avucumda biriktirdiğim suyu birkaç kez yüzüme çarptım ardından ıslak ellerimi boynuma ve göğüs kafesime sürttüm.

Biraz olsun iyi olduğum kanısına varınca lavabodan çıktım ve kendimi koridora attım. Birkaç adım atmıştım ki koridorda uzun boylu, yapılı, siyah takım elbiseli iki adam gördüm. Beni görünce ilk etapta afallasalar da hızlıca toparlandılar.

Biri, elini kulağındaki kulaklığa götürüp yanımızdan uzaklaşırken diğeri bana doğru gelmeye başladı. Hızlı adımlarımı tedirginlikle yavaşlattım. Daha önce benimle hiç konuşmamışlardı belki de Kartal'ın planı işe yaramamıştı. Uyuşturucu satın aldığım için beni bıçaklayan patronlarına götüreceklerdi.

Adama belli etmemeye çalışarak kapıya doğru kısa bir bakış attım. Eğer kapıda dikilen adamlar yoksa buradan koşarak kaçabilirdim ama varsa beni ellerinden Kartal bile alamazdı.

Ne yapacağıma karar veremeden bir anda karşıma dikilen adam mekanik bir sesle beklediğimin aksine, "Hanımefendi iyi misiniz?" diye sordu.

Korktuğumu belli etmemek için omuzlarımı dikleştirip kaşlarımı çattım. "Siz kimsiniz?" Fakat titrek çıkan sesim korkumu ele verdi, adamın yüz ifadesi hızlıca değişti. Yırtıcı bir hayvanın iştahıyla bakıyordu yüzüme ve bunu bile bile yaptığına emindim. Ondan korkmam hoşuna gitmişti, daha da korkutarak kendince eğlenmeye çalışıyordu.

Bakışlarımı kaçırmak yerine iştahla bakan bakışlarına bakmaya devam ettim ve benimle eğlenmesine izin vermemek için geri adım atmadım. Aynı duruşla karşısında dimdik durmaya çalıştım.

Aşağı yukarı 30'lu yaşlarında esmer bir adamdı. İri vücuduna rağmen aynı zamanda çevik duruyordu ve elleri... Elleri, bir tokatla canımı alacak kadar büyüktü. Dudaklarının kenarı yukarı doğru seğirdi. "Buranın güvenlik görevlisiyim efendim. Koşarak içeri girdiğinizi görmüştüm, bir sorun olup olmadığını merak ettim. Çalışanlarımızın güvenliği iş ahlakımızın en üzerindedir." deyince yüzümü buruşturmamak için kendimi zor tuttum. Hem gözümün içine baka baka yalan söylüyordu hem de ahlaktan bahsediyordu.

Sahte bir gülümsemeyle başımı salladım. "İyiyim sadece işe geç kalmamak için koşuyordum. Daha fazla oyalanmadan bara geçmek istiyorum."

Karşımdaki iri kıyım adam alay edercesine başını yana yatırdı ve geçmem için önümden çekildi. Onu ardımda bırakarak doğruca personel odasına girdim. Üzerimdekilerden hızlıca kurtulup barmaid kıyafetlerimi giydim. Kartal'ı daha fazla merakta bırakmak istemiyordum, rahat bir nefesi ancak onunlayken alabilirdim.

Bara girer girmez Kartal'ın yüzünden bir kez daha rahatlamış bir ifade geçti ve dudaklarının arasından bir şeyler fısıldadı. O an onun gibi dudak okumayı her şeyden çok istedim. Aklından neler geçirdiğini, kendi dünyasında neler söylediğini deli gibi merak ediyordum.

Önünde bir müşterisi vardı. Doğruca yanına gittim ve sessiz bir şekilde müşteriye içki servisi yapmasını izledim. Müşteri gider gitmez, "Sakinleşmek için alkole ihtiyacım var." deyince Kartal'ın gözlerinden anlaşılmaz bir ifade geçti ardından derin bir nefes alıp tek kelime etmeden bourbona uzandı ve bardağa doldurdu. Bourbon, diğer viskilere göre daha yumuşaktı ve beni çarpmayacaktı.

İtiraz etmeden uzattığı bardağı alıp tek yudumda bitirerek geri uzattım. "Bir bardak daha."

"Son." dedi Kartal bardağı elimden alırken. "Bu gecenin üzerine daha fazlası çarpar."

Birden fazla bardak isteyeceğimi bildiği için bile bile bourbon vermişti bana. Başımı salladım ve uzattığı diğer bardağı da tek yudumda bitirdim. O sırada Kartal yanıma tabure getirdi ve kolumdan tutarak oturmamı sağladı. "Sen bu gece dinlen, ben idare ederim." Tezgâha gitmek yerine önümde diz çöktü ve gerginlikten buz gibi olmuş avuç içlerini dizlerime yasladı. "Yeter ki gözümün önünden ayrılma." dediğinde bakışlarındaki acıdan ve çaresizlikten neredeyse kalbim duracaktı.

Onu daha fazla üzmemek için sessizce başımı sallayınca Kartal yeniden ayağa kalkıp bakışlarını bir an bile olsun üzerimden ayırmadan tezgâha doğru geri geri yürüdü ardından müşterilere içki servisi yapmaya başladı.

Fazlasıyla sessizdi ama bedeni, neredeyse öfkeden haykırmak üzereydi.

Yaklaşık üç saat sonra gözlerimin önünde hareket eden elle kendime geldim ve Kartal'a baktım. Çoktan müşterilerini bitirmiş, keyifsizce bana bakıyordu. Keyifsizliğini ses tonuna da yansıtarak, "Ne düşünüyorsun?" diye sordu.

Saatlerdir süren korkum, heyecanım çoktan dinmişti fakat böyle anlarda kaybettiğim enerjimi ve umudumu dans ederek geri kazanırdım. En son, geçen hafta etmeme rağmen dans etmeyeli asır geçmiş gibi hissediyordum ayrıca Baraka'nın anahtarı da yangınla beraber kül olmuştu.

"Dans etmeyi özledim." dedim iç çekerek. "Yani dans etmek benim için tüm olumsuzluklardan kaçma, kendimle baş başa kalma, özgürleşme... Kısacası büyük bir ihtiyaç ama neredeyse bir haftadır dans edemiyorum. Ayrıca Baraka'nın anahtarı da kül oldu."

"Yarın sabah ilk işim Baraka'nın kapısını açtırmak olacak." dedi Kartal ve önümde bir kez daha diz çöktü. Gözlerinde şefkatli bir ifade vardı. Yine ne istediğimi biliyormuş, ruhumu görüyormuş gibi bakıyordu gözlerimin içine. "Bunun için üzülme, hepsini hallederim."

Parmak uçlarımı yanağındaki sakallarına sürttüm. Tenimde yarattığı gıdıklanma hissi, içimi ısıtmıştı. "O sorun değil." Ona dokundukça daha fazlasını istediğimi fark ettim ve diğer elimi de omzundan koluna kaydırdım. "Biraz dans edebilseydim kendimi daha iyi hissederdim."

Kartal, kolundaki elimi tutup avcumun ortasına sıcak dudaklarını bastırdı. Yorgun bir gülümsemeyle yüzüme baktıktan sonra elimi bırakmadan ayağa kalktı. "Hadi evimize gidelim, evde rahatlıkla dans edebileceğin bir ortam yaratacağım."

Kalbimde tanıdık, tatlı bir heyecan belirdi. "Nasıl yaratacaksın?"

Kartal sırıttı ama her zamanki gibi arsız ya da şeytani sırıtışı yoktu yüzünde. Daha çok anlayış ve şefkat barındırıyordu. "Her şeyi bana bırak."

Bazen Kartal'ın yüzüme bakarken sadece bakmadığını aslında hislerimi gördüğünü düşünürdüm ve şu an, o anlardan yalnızca biriydi. Hislerime kendi hisleriymiş gibi sahip çıkıyordu.

Bir şey demeden Kartal'la birlikte bardan çıktım ve doğruca personel odasına geçtim. Üzerimi değiştirdiğimde Kartal da kapıda beni bekliyordu. "Çok zor bir gece oldu. Bir an önce evimize gidelim."

Onayla başımı salladım. Benim de istediğim bir an önce eve gidip dans edebilmek, ılık bir duşun ardından Kartal'ın güvenli kollarında bu geceyi unutabilmekti.

Kartal beni çıkışa yönlendirdiğinde korkumla alay eden adamı görme ihtimalimize karşı etrafa dikkatlice baktım ama görünürde kimse yoktu. Rahat bir nefes verip barın arka kapısından çıktım. Neyse ki Kartal'ın motosikleti kapının hemen yanındaydı ve nihayet buradan kaçıp gidebilecektik.

Motosikletin yanına gelince Kartal kaskın birini başımdan geçirmeden önce alnımdan şefkatle öpüp öyle geçirdi ardından kendi kaskını taktı. Ne kadar sakin görünmeye çalışsa da bakışlarında gecenin yıkık dökük parıltıları vardı. Motosiklete binip bedenine sarıldığımda da kaskatı vücudu gecenin etkilerinin devam ettiğini gösteriyordu. Tüm sıkıntılarını almak istercesine sırtına iyice sokuldum.

Kartal da motosikletini çalıştırıp karnının üzerinde birleştirdiğim ellerimi, bir eliyle sıkıca kavradı ve motosikletini hareket ettirdi.

Eve geldiğimizde neredeyse gün doğmak üzereydi. 20 gün sonra sabahlamak bedenimi bir hayli sarsmıştı ayrıca gece boyunca yaşadığım adrenalin yüzünden iyice külçeleşmiş gibi hissediyordum ama içimdeki dans etme arzusu, bedenimdeki yorgunluğa başkaldırıyordu.

Odanın içine girer girmez Kartal, "Bana 2 dakika ver, burayı hallediyorum." diyerek salonu işaret etti.

Uykumun açılması için, "Lavaboya gidip geliyorum." deyince Kartal başını salladı.

Salondan çıkıp doğruca lavaboya girdim ve suya uzandım. Yüzümü yıkarken bu defa saatler öncesine göre sadece mutsuzluk hissediyordum. Biraz da boşluk... Kartal geceyle ilgili henüz konuşmamıştı benimle. Greendoordayken dinlenme ihtimalimizden dolayı ağzını bıçak açmamıştı. Şimdi de kafamı toparlamam ve hazır olmam için bana zaman tanıyordu. Muhtemelen dans ettikten sonra benimle konuşacak, önümüzü kesen çeteyi nasıl bir anda bertaraf ettiğini anlatacaktı.

Düşüncelerimin eşliğinde yeniden içeri girdiğimde Kartal işini çoktan bitirmişi. Salonundaki koltukları, sehpayı, masayı ve sandalyeleri tek bir yere toplamış, ortadaki halıyı kaldırmış, televizyonu da müziği açmam için ayarlamıştı.

Bana dans edebileceğim devasa bir alan yaratmıştı.

Yarı şaşkınlık yarı mutlulukla Kartal'ın boynuna atlayıp, "Teşekkür ederim." diye fısıldadım.

Kartal başımın üzerinden öpüp benden ayrıldı. "Teşekkür edilecek bir durum yok. Şimdi seni kendinle baş başa bırakıyorum. Ben de bir duş alırım, dansın bitince de yanına gelirim." dedi ve spiral merdivene yöneldi.

Kartal salondan çıkınca televizyondan dans edeceğim şarkıyı açtım ve Kartal'ın yarattığı dans pistinin ortasına geldim. Müzik başlayınca da kendimi ritmin kollarına bırakıp aradığım iç huzura teslim oldum.

Attığım her adım, kıvrıldığım her ritim varoluş sebebim gibiydi. Bir annenin rahminde can bulmuş gibi yeniden doğuyor, tutkunun ortasında özümü buluyordum.

Benim için dans etmek doğmaktı.

Dans etmek var olmaktı.

Ve dans etmek yaşamaya devam etmekti.

Doğmak, var olmak, yaşamaya devam etmek... Hepsi bir notanın düzensiz aralıklarında dansımla buluşuyor, benliğimde bir bütün oluyor, acı veren bir zevkle sis gibi etrafımı sarıyordu. Yaşamın nihai argümanında tüm korkulardan, kaoslardan, umutsuzluklardan ve çaresizlikten beni çırılçıplak ayırarak gerçek mutluluğa ulaşmamı sağlıyordu.

Biten enerjim beni dibe çekene kadar dans ettikten sonra sonunda kendimi yere bıraktım ve kalp atışlarım düzene girene kadar yattığım yerden oldukça yüksek görünen tavana baktım. Tavandan sarkan avize devasa görünüyordu. Bir an için üzerime düşüp içimden geçtiğini düşününce istemsizce ürperdim ve yattığım yerden doğrularak oturma pozisyonu aldım.

Popomun üzerinde sürünerek sırtım duvara değene dek geri geri gittiğimde kendi halime acıyarak gülümsedim. Kulaklarıma kadar ölüme batmışken hâlâ ölümden kaçmam trajikomikti.

Birkaç dakika kadar yerde oturmuştum ki Kartal'ı merdivenin başında gördüm. Karanlık gözlerini benden ayırmadan merdivenlerden iniyordu. Merdivenin bitimine gelince bana doğru adımlamaya devam etti. Hâlâ bakışları üzerimdeydi, gözünü bile kırpmıyordu. Sanki kırpsa yok olacakmışım gibi inatla kırpmadan gözlerimin en içine bakıyordu.

Tenimi bir anda soğuk bir ürperti sarınca ıslak bedenim yüzünden oturduğum yerde huzursuzca kıpırdandım. Terli olduğum için bana yaklaşmasını istemiyordum ama Kartal'ı da durdurmayacağımı biliyordum. Omuzlarımı yenilgiyle düşürüp kıpırdamadan yanıma gelmesini bekledim.

Tam karşıma gelince çenemi yukarı kaldırıp yüzüne baktım. Bakışlarımız buluşur buluşmaz derin, ağır bir nefes aldığında bakışlarındaki gizemli ifade, kırbaç vurmuş gibi omuzlarımı dikleştirdi. Bu defa gözlerini kıstı ve kısık gözlerinin gerisinden terli yüzümün her bir zerresini zihnine kazımak istercesine inceledi. Sonunda kısa incelemesini bitirip yanıma oturdu, omzunu bile isteye omzuma değdirdi. İrkildi. "Çok seksi görünüyorsun."

Benimle alay mı ediyordu yoksa gerçekten mi böyle düşünüyordu, anlamak için dikkatlice gözlerine baktım ama orada alaya dair tek bir kırıntı bile yoktu. "Ter içindeyim." dedim burun kıvırarak.

"Dansını kıskandım." Kartal arzu dolu bir hareketle başını hafifçe yana eğdi. Terimin ıslattığı her noktaya daha da dikkatle bakınca tenimdeki soğuk ürperti yerini kopkoyu bir sıcaklığa bıraktı. Bana dokunmasa bile bakışları, benimle sevişiyor gibiydi. "Seni bu kadar terletenin ben olmasını isterdim."

Bedenimden geçen titremeyi görmemesi için gülümsedim ve bakışlarımı ondan çekip başımı geriye, duvara yasladım. Gözlerimin önüne Kartal'la birlikte geçirdiğim seksi gecelerin görüntüsü akıyordu. Bu da içimdeki sıcaklığı daha da harmanlıyordu. "Yapmadığın şey değil." dediğimde Kartal, "Yapmaya devam edeceğim şey." diyerek cümlemi tamamladı.

Sesinin değişen tınısı yüzünden başımı kaldırıp yeniden ona baktım.  Yüzündeki arzu silinmiş yerine kasvetli bir ifade yerleşmişti. Duygu geçişleri, bir orkestra şefinin el hareketlerinin kusursuzluğunda hareket ediyordu. Tıpkı ses tonu gibi... Az önceki arzu, istek, heyecan yoktu. Yoğun bir kasvet ve kararlılık vardı. Benimle ilgili geleceğe dair umutları, bir papatya falında kopan yapraklardan ibaretti. Geleceğim koparılan her yaprakta değişiyordu. Yaşayacaktım ya da yaşamayacaktım. İkinci ihtimal, Kartal'ın belini büken tek çaresizliğiydi.

Onu daha fazla üzmemek için konuyu değiştirmek istedim. Bu geceyle ilgili bin bir soru kafamda cirit atıyordu. Her bir soru farklı bir köşede cevabını bekliyor, bulamadıkları cevapla zihnimin gerisinde karmaşa yaratacakmış gibi beni sarsıyordu. "Cevabını bulamadığım bir sürü sorum var." dedim kafamın içindeki karmaşayı biraz olsun dindirebilmek için. "Hangisinden başlayayım?"

"En merak ettiğinden." dedi Kartal kendini bana açacak olmanın verdiği rahatlamayla. Bu konularda konuşurken onu ilk kez bu kadar rahat görüyordum. Daha önce kimliğini gizlediğinden ya kaçamak cevaplar veriyordu ya da geçiştiriyordu ama şimdi... Şimdi itaatkâr bir tavırla bana istediğim her cevabı vermek için bekliyordu.

Heyecanla karışık küçük bir nefes verdim. Bardan dışarıya adımımı atar atmaz bir ip gibi uzanan yolculuğumda zihnimin bir türlü algılayamadığı soruyu düşündüm ve dilimde can bulmasına izin verdim. "Tehlikede olduğumu nasıl anladın da hemen devriye arabalarını o sokağa gönderdin?"

Kartal zihnimdeki eziyeti açıkça görmüş gibi hemen sorumu cevapladı. "Güvenliğin için seni bu gece Ferman dışında izleyen adamlarım da vardı." diyerek pantolonun cebinden telefonunu çıkardı ve saniye saniye çekilen fotoğraflarımı gösterdi. Bardan çıktığım andan beri adım adım çekilen fotoğraflarımı... Sempatik bir ifadeyle gülümsedi. "Yanında olamasam bile yanında olduğumu bil derken aslında ciddiydim. Adamlarım hem seni hem de Ferhat itinin adamlarını izliyorlardı. Sen o sokağa girdikten kısa bir süre sonra diğer uyuşturucu çetesi girince anında haberim oldu. Zaten yakınlarınızda devriye arabalarını bekletiyordum hemen harekete geçtiler." deyince devriyenin hemen gelme sebebini anlamış oldum.

Ayrıca Ferman'a ortadan kaybolmasını söylediğinde Ferhat'ın adamlarının beni aradıklarını bilmesi, aslında Kartal'ın adamlarının onları da gözetliyor oluşundandı. Kısacası Kartal yanımda olmasa bile bir nevi canlı yayındaymışım gibi beni ve çevremi izlemiş, dışarıdan hepsine müdahale etmişti.

Kartal peşimdeki adamların fotoğraflarını göstermeye başlayınca o adamların koridorda gördüğüm adamlar olduğunu anladım. Toplamda beş kişiydiler ve bana güvenlik olduğunu söyleyen adam da onların arasındaydı. Sürekli izlendiğimi biliyordum ama ilk kez o adamların yüzlerini görüyordum. Keyifsizce yüzümü buruşturdum. Bundan sonra onları rahatlıkla ayırt edebilecek, ona göre hareket edecektim. Özellikle de güvenlik olduğunu söyleyen adama karşı ayrıca dikkatli olacaktım.

Düşüncelerimden Kartal'ın nefret dolu sesiyle çıktım. "Ama kendi adamlarımı sürekli etrafında dolaştıramam eninde sonunda fark edilirler çünkü bilmediğimiz bir düşmanın daha var." Dişlerinin gıcırtısı kulağımı tırmaladı. "Ferhat itinin adamlarını biliyorum, tanıyorum. Atacakları adımları takip ediyorum ama yangına sebep olanları henüz bulamadım ve bilinmeyen düşmanın nereden darbe vuracağını şu an için kestiremiyorum."

Ruhumun ortasındaki kaygı, zihnime yeni bir aydınlatma yaşattı. "Ve bir de senin düşmanın Cengiz vardı değil mi? O da sana darbe vurmak isteyebilir."

"Düşmanı hafife almayı sevmem ama Cengiz'i çok dert etme. Onun beni izlettiğini, açığımı aradığını biliyorum ama ben de onu izletiyorum. Şu an için eli kolu bağlı. Sadece canımı sıkmaya çalışır o kadar."

Düştüğümüz duruma dayanamayıp gülmeye başladım. "Nasıl seviliyoruz öyle... Her bir yanımız düşman dolu. Hâlbuki sıradan bir hayatımın var olduğunu sanıyordum. Meğerse koca bir aksiyon filminin içindeymişim."

Kartal halinden memnunmuş gibi sırıtıp, "Aksiyonuna aksiyon katmaya ne dersin?" diyerek ayağa kalktı ve elini bana uzattı.

Kartal'ın bir eline bir de gizemli gülüşüne baktım. "O nasıl olacak?"

"Gel benimle."

Tereddüt etmeden ayağa kalkıp beni merdivenlere doğru çekiştirmesine izin verdim. Merdivenlere adım attığımızda Kartal yüzüme tuhaf bir bakış atı. "Bu arada teşekkürler."

Şaşkınlıkla, "Ne için?" diye sordum.

"Bu gece sadece alışveriş yaptığın çeteyi alacaktık ama sayende diğer çeteyi de yakalamış olduk. Yani bir taşta iki kuş vurduk."

Alayla gülümsedim. "İstemeden oldu."

Kartal parmaklarını, elimden ayırıp belime bastırdı. "Gördüğüm en güzel bela çekicisin. Belki de..." Genişçe sırıtıp bedenimi, hava bile giremeyecek şekilde bedenine yasladı. "Bela çekiciliğini maaşa bağlamalıyız, her gece bir bela çeksen muhtemelen yakın bir zamanda ülkedeki suçları en aza indirgeriz."

Kartal'ın ironisine, omzuna yavaşça vurarak karşılık verdim. "Bakıyorum da birileri artık yem olmama karşı değil."

Bir anda ayaklarımın yerle bağlantısı kesildi ve kendimi Kartal'ın kucağında buldum. "Seninle ilgili kabullenemeyeceğim tek şey bu olacak. Son nefesime kadar yem olmana karşı geleceğim."​ dedi ve adımlarını hızlandırdı.

‼️Uyarı: Bu sahneden itibaren cinsellik içerir. Rahatsız olacak okurlarım burayı es geçerek dans eden kadın resminin altından devam edebilir.‼️

Saniyeler sonra çatı katına çıktığımızda Kartal'ın banyosundaydık. Banyonun camdan duvarlarında buhardan yağmur gibi süzülen küçük damlalar vardı. Kare şeklindeki ahşap temalı küvetin içindeki su fokurduyordu. İçeride insanın içini gıdıklayan müthiş bir koku vardı. İçerinin nemi, tenlerimizi okşuyordu. Banyo; yoğundu, sıcaktı, ıslaktı ve insanı küle çevirecek kadar şehvet doluydu.

Vücudumdan ve kalbimden yayılan sıcaklıkla beraber Kartal'a döndüm. Gökyüzünde asılı kalan siyahlık gibi koyu gözleriyle tepemden bana bakıyordu ve bakışlarında, yakıcı derecede arzu vardı. Hiç acelesi yokmuş gibi yavaşça beni yere indirdi. "Bu geceyi unutmanı sağlayacağım."

Cevabını bilmeme rağmen talepkâr bir sesle, "Nasıl?" diye sordum.

Gözleri ağır ağır bedenimde gezindikten sonra yüzüme tırmandı. "Artık seni çıplak görmek istiyorum." dedi daha şimdiden tahrik olduğunu belli edercesine ve dudaklarını yaladı. "Seni çıplakken keşfetmek istiyorum."

Tahrik olmuş boğuk sesini duyunca içerideki ve içimdeki sıcaklığa rağmen titredim. "Ya sen?" diye sordum ürpertimi saklamadan. Sesindeki şehvet ve açgözlülük beni çoktan fütursuzca kendine çekmişti. "Ben de seni çıplak görebilecek miyim?"

Kartal soruma cevap vermek yerine kaba bir şekilde belimi kavrayıp ateş gibi sıcak dudaklarıyla dudaklarımı öpmeye başladı. Aslında sadece öpmüyordu... Dudaklarımı yakıyor, kokumu soluyor, tenimi okşuyor, büyük bir kuvvetle ciğerlerimi tüketiyordu. Kaybetme korkusu, sahip olma duygusu, açgözlülük, şefkat... Tüm tezatlıklar en ilkel dürtüsünde can bulmuştu.

O bu gece ruhumu istiyordu.

Nefessiz kalıp kollarında çırpınınca dudaklarımdan sertçe koptu ve düşmemem için parmaklarını sırtıma geçirdi. "Bana dayanabilir misin?"

Yüzümü yakan sıcak nefesiyle banyodaki hava iyice yoğunlaştı. "Ben..." dedim yoğun nemli havada nefes almaya çalışarak ama heyecandan kalbimin durması an meselesiydi. "İsti..." Boğazım kurumuştu, sesim bana ihanet ediyordu. Acıyı görmezden gelerek sertçe yutkundum. "İstiyorum."

Sırtım bir anda canım yanmayacak şekilde banyonun duvarıyla buluştu ve Kartal'ın sıcak dudakları, boynumu kavradı. Usulca emip geri çekildi. "Seni incitmekten korkuyorum." Tekrar boynumu kavrayıp dişlerinin izini bıraktı. "Bedenini ve ruhunu... İncitmekten korkuyorum." Parmakları beklenmedik bir şefkatle yanağımı okşadı. "Eğer rahatsız olacaksan sadece banyo yaparız. Sonra da saçlarını kuruturum ve rahat uyuman için gerekirse nefes bile almadan kollarımın arasında uyumanı sağlarım."

Kalbim; kafesteki bir kuş gibi sağa sola çarpıyor, dışarı çıkmak için can atıyordu. Kartal'ın hem sert hem de nazik hareketleri başımı döndürüyordu. Arzudan yanıyordum ve Kartal'ın, düşündüğünün aksine bedenime de ruhuma da şifa olacağını iyi biliyordum. Bir yay gibi gerilip dudaklarına uzandım ve öpmeden önce usulca ısırdım. "İncinmeyeceğim ama biraz daha beni öpmezsen işte o zaman incirim."

Kartal inler gibi gülümseyip sert bir hareketle ağzımı, ağzının içine aldı. Dudakları, dili, dişleri yıllardır bu anı bekliyormuş gibi büyük bir özlemle içime akmaya başladı. Dudaklarını ayırmadan tenimi okşayan parmakları, tişörtümü kavrayınca kollarımı havaya kaldırdım.

Kartal ağzımın içinde gülümseyip dudaklarımdan ayrıldı ve tişörtümü sökercesine üzerimden sıyırdı, aynı hızda kendi tişörtünü de üzerinden çıkarıp hayran olduğum kaslarını gözlerimin önüne serdi.

Nemden sırılsıklam olan parmaklarımı, taş gibi kaskatı göğsüne sürttüğümde Kartal'ın da sabırsız parmakları sütyenimin kopçasına ulaştı. "Hayır." dedim boğuk çıkan sesimle. Kartal duvara çarpmış gibi dururken, "Sabırlı ol." diyerek küvetin kenarını işaret ettim. "Pantolonunu çıkarıp şuraya otur."

Kartal'ın şaşkınlıkla gerilen yüzüne, kaşları da havalanarak eşlik etti ama çok geçmeden itaatkâr bir tavırla gülümsedi. "Nasıl istersen tanrıçam. Bedenim her türlü hizmetine hazır."

Kartal gözlerini ayırmadan pantolonunun düğmesini açtı ve bacaklarından ağır hareketlerle sıyırmaya başladığında yanaklarım ısındı hatta ısınmak da değildi tamamen ateşim yükselmişti.

Gözlerimi kapatıp heyecanımı dizginlemeye çalışacaktım ama bakışlarım, boxerın altındaki şişkinliğe kayınca şişkinliğin, dışarı çıkmak için önündeki kumaşı tamamen gerdiğini gördüm. Gözlerim kapanmak yerine iyice açıldı. Kumaşın yırtılması an meselesiydi.

Şişkinliğe baka baka sesli bir şekilde yutkununca Kartal'ın güldüğünü duydum. Şehvet dolu gülme sesi, banyo duvarlarından sekerek üzerime çöktü ve içimdeki ikimizi de yakacak ateşi daha da harladı.

Gözlerine baktım. Aramızda mesafe vardı ama çoktan iç içe girmişiz gibi bana bakıyordu. Yine bakışlarını ayırmadı ve geri geri giderek küvetin kenarına oturdu. "Tahtın yine seni bekliyor tanrıçam."

Aynı arzuyla gözlerine baktım ve gözlerinin içine baka baka elimi, çıplak boynumda gezdirdim. Parmaklarımın ağır hareketini bozmadan göğüs arama inip sütyenden taşan göğüslerimin üzerine sürttüm. Kartal vahşi bir yaratığın susuzluğunda elimin hareketlerini takip ediyor, sürekli dudaklarını yalıyordu.

Haz dolu bir gülümseme geçti dudaklarımdan ve elimi göbeğime kadar indirerek pantolonumun düğmesini açtım. Ağır bir nefesle pantolonumu bacaklarımdan sıyırıp tekrardan doğruldum. Şimdi Kartal'ın karşısında sadece sütyen ve külotlaydım ama daha fazla böyle kalmak istemiyordum çünkü bedenimin her bir zerresi, tatmin edilebilmek için uğulduyordu.

Kartal'ın sıcak bakışları tenimi yokladığında elimi sütyenimin kopçasına götürdüm ve tek hamlede açıp kollarımdan sıyırdım.

Uçları iyice kabaran göğüslerim gözlerinin önüne serilince Kartal gözlerini kapatıp küçük bir nefes aldı ama yetmedi tek nefes... Bir sonraki nefesini, daha derin aldı ve bir nefes daha... Gözlerini açtı. Yoğun bir yangın başlamıştı sanki gözlerinde. Güneş gibi yakıcı, zifiri karanlık gibi ürkütücü...

Parmaklarımı külotuma götürdüm. Kartal da sabırsızca içini çekip beklentiyle ellerime baktı. Bir an önce çıkarmamı, kendimi ona teslim etmemi istiyordu.

İstediğini verdim.

Külotumu bir anda bacaklarımdan sıyırıp bizden çok uzak bir noktaya attım fakat Kartal'a bakmaya cesaret edemedim. Bakışlarım yere düşen külotumdaydı. Kartal'ınsa bana baktığını biliyordum çünkü bedeninden yayılan tehlikeli sıcaklık, bacak aramı esir almıştı. Düşünceleriyle bile oraya girmişti. Sanki aramızda uzanan ateşten bir ip vardı ve Kartal o ipi kullanarak içime giriyordu.

Vücudum zonkladı ve bakışlarımı Kartal'a çevirdim. Bir bakışla yemek olsaydı, Kartal şu an beni yemişti sanırım. Sütyenimi çıkardığımda gözlerinde gördüğüm yoğun yangın, bedenini tamamen esir almıştı. Yanıyordu... En azından karşıdan ona bakarken bana hissettirdiği tam olarak buydu.

Yutkunarak Kartal'a doğru adımlamaya başladım. Attığım her adımda, beni ilk kez çırılçıplak görmesinin etkisiyle utanıyor ama utançtan garip hazla zevk alıyordum. Ona yaklaştıkça yoğun bakışları karşısında eriyordum.

Aramızda çok az bir mesafe kalınca Kartal dayanamayarak elini uzattı ve kolumdan kavradığı gibi beni önüne çekti. Burnu neredeyse göğüs ucuma değiyordu. Sertçe soluduğunda sıcak nefesi göğsümün ucundaki deriyi yaktı. "Güzel olduğunu biliyordum ama kıvrımlarının yüzüne bu kadar yakıştığını tahmin edemiyordum."

Kafasını geriye çekip çenesini yukarı kaldırdı ve gözlerimin içine baktı. "Bu gece dilime böylesine güzel bir ziyafet olacağını beklemiyordum." Yeniden başını bedenime çevirdi, eğilerek karnımın üzerinden ısırdı. "Ve dişlerime..."

Boğuk sesi ile sıcak nefesi, derimin altından geçerek her bir hücreme nüfuz etti ve beni baştan ayağı titretti. Daha fazla ayakta duracak gücüm yoktu. Titreyen ellerimi gergin omuzlarına yaslayıp bacaklarımı ayırarak kucağına oturdum ama o an Kartal'ın inlemesi ve kadınlığımın altındaki erkekliğinin zonklaması aynı anda oldu.

Aynı şekilde inlememek için kendimi zor tutup üzerinde yay gibi gerildim ve parmaklarımı omuzlarına gömerek dişlerimi kulağına sürttüm. "O kumaş parçasını çıkarmamakta hâlâ kararlı mısın?"

Kartal'ın güçlü kolları, bedenimi sıkıca sardı. "Bu gece senin gecen..." Boşa çıkardığı eliyle göğsümün birini kavrayıp nazikçe sıktı. "Elbet benim de gecem gelecek." Göğsümün üzerine eğilip parmaklarının arasında sıkışan göğüs ucumu nefesimi kesmek istercesine ısırdı. "İşte o zaman içine sayısız darbeler vuracağım."

Göğüs ucumda hissettiğim zevkten dolayı inlemeyle karışık çığlık attım ve Kartal'ın dudaklarına kapandım. Sıcak dudaklarını büyük bir açgözlülükle öpmeye başladığımda Kartal da bir eliyle göğsümü avuçluyor diğer eliyle de kuyruk sokumumu okşuyordu. Erkekliği ise sürekli zonklayarak altımda büyük bir baskı yapıyordu. Daha fazla baskısına dayanamadım ve içimde elektrik gibi çarpan bir zevkle sarsılıp Kartal'ı delirmiş gibi öpmeye başladım. Bir süre sonra öpmek yeterli gelmedi. Dudaklarını, dilini, çenesini, yanaklarını öptüm, ısırdım, çekiştirdim, yaladım. Yüzünün her bir zerresini ağzımla boğdum.

Kartal ateşli darbelerime inleyerek karşılık verdi ve bir anda benimle beraber ayağa kalkarak sırtımı yeniden duvarla birleştirdi ama şimdi, bedeniyle duvar arasında havada asılı kalmıştım. Kartal'ın elleri kalçalarımın üzerindeydi. Sertçe sıkıyordu. Bacaklarım kollarından aşağı sarkıyordu, tırnaklarım omuzlarına geçmişti ve Kartal... Kartal daha önce hiç öpmediği gibi göğüslerimi büyük bir delilikle öpüyordu. İki göğsümün arasında mekik dokuyor, dişleriyle çekiştiriyor, ısırıyor, yalıyor, zevk çığlıkları atmama sebep oluyordu.

Yetmiyordu...

Omuzlarındaki parmaklarımı, başına gömdüm ve göğüslerime sertçe bastırdım. Yetmiyordu, daha fazlasını istiyordum. Beni bitirmesini, yok olana kadar tüketmesini istiyordum. Aslında tükenmek üzereydim. Git gide zirveye tırmanıyordum. Parçalarıma ayrılıyor, dağılıyordum.

Zevk dalgası, parça parça içimden geçerken Kartal kıpkırmızı olmuş göğüslerimden kopup nefes nefese alnıma yaslandı. "Seni emmeden boşalmana izin vermem."

Şiddetle başımı iki yana salladım. "Daha fazlasına sabrım yok." dediğimde neredeyse ağlamak üzereydim. "Lütfen, şimdi..."

Ama Kartal istediğimi vermedi. Alnımdan ayrılıp doğruca küvetin kenarına geldi ve beni kenara oturtarak kendisi içine içirdi. Sürekli fokurdayan su köpük köpük olmuştu. Kartal'ın elleri bacaklarımı kavradı ve ayaklarımı suya sokarak bacak aramı ağzına gelecek şekilde kendine çekti. Şimdi Kartal küvetin içinde oturmuş, bense dizlerime kadar suyun içinde kenarda oturuyordum ve ayrık bacak aramdaki Kartal'ın yüzüne bulanık gözlerle bakıyordum.

Bacaklarımdaki ellerinin biri belimi kavradı diğeri de bacak arama girerek ıslak kadınlığıma sürtündü. "Hmm..." dedi büyük bir iştahla avını yakalayan avcı gibi ve parmağını aşağı yukarı hızlıca hareket ettirdi. "Yanıyorsun."

Boğuk bir inleme koptu dudaklarımın arasından. "Bile bile söndürmüyorsun."

Kartal alt dudağını ısırarak gülümsedi. "Çünkü kıvranmandan zevk alıyorum."

Parmağını öyle bir noktaya bastırdı ki titreyerek çığlık attım. Kartal'a sövmek, yalvarmak, itiraz etmek, ağlamak istiyordum. Onun yerine başına elimle baskı uygulayınca Kartal'ın sıcak dili kadınlığımı boydan boya yaladı. "Evet!" diye inledim ama aynı anda, "Ah hayır!" diye bir kez daha inledim. "Bu çok güzel."

"Hayır tanrıçam." dedi Kartal büyük bir hayranlıkla. "Güzel olan yalnızca bana akan bu yuva."

Saçlarını sıkıca kavradım. Konuşacak ne gücüm ne de kelimelerim vardı. Tek istediğim içimdeki yangının bir an önce bitmesiydi.

Kartal'ın dili bir kez daha kadınlığımı boydan boya yaladı ve ruhumu içmek ister gibi en derinlerimi keşfetmeye başladı. Keşfettikçe göğüslerimdeki vahşi arzusu burada da devreye girdi ve kadınlığımın üzerine, altına, yanlarına, içime binlerce yıldırım bahşetti. Isırıyor, öpüyor, çekiştiriyor, yakıyor, zevk veriyordu. Dünyamı diliyle kesiyor, ruhumu kana kana içerek son nefesimi sıcak dilinde verdiriyordu.

Can veriyordum ama karşı koyamıyordum. Aksine zevkle boyun eğiyor, daha da kendime bastırıyor, şehvet dolu çığlıklarla banyoya sığmaya çalışıyordum.

Kartal beni açgözlülükle tüketmeye devam ederken daha fazlasına karşı koyamadım ve başımı geriye atarak büyük bir zevk dalgasıyla sarsıla sarsıla kendimi bıraktım. Öyle güçlü bir titremeyle sarsılmıştım ki az daha geriye düşüyordum. Kartal benden önce davranıp belimden tuttuğu gibi beni suyun içine çekti. Kendi de geriye yaslanıp göğsünün üzerine yatmamı sağladı. Tıpkı benim gibi nefes nefeseydi. "Yüzün, kokun, tadın, bedenin, tenin, en mahrem yerin... Her bir yerin mi tapılırcasına güzel olur kadın?"

Gülümseyerek başımı göğsünden kaldırdım. Fokurdayan su gevşeyen kaslarıma masaj yapıyordu. Kartal'ın parmakları ıslak yüzüme ulaştı. "İyi misin?"

Başımı salladım. "Eğer daha önce iyiysem şu an ki hissettiğimi tarif edemem."

Kartal arsızca sırıtıp dudağımın üzerine küçük bir öpücük kondurdu. "Hizmetimden memnun kalındıysa Tanrıçam..." Bir kez daha öptü. "Yedi yirmi dört seks kölesi olmaya devam ederim."

"Hayır diyemem." Karnımın altında erkekliği bir kez daha zonklayınca dudaklarımı bükerek üzerinden kalktım. "Ama senin de rahatlaman gerek."

Kartal yan tarafıma uzanıp tepemizden sarkan duş başlığından suyun akmasını sağladı. "Ben en son. Önce seni yıkacağım, sonra da saçlarını kurutacağım."

"Ama." Diyerek itiraz etmiştim ki Kartal beni tekrardan göğsüne çekerek dudaklarımı kavradı.

Altımızda fokurdayan su, üzerimizden yağmur gibi akan su, iç içe girmiş dudaklarımız, çıplak tenlerimiz ve birbirimize karışan ruhlarımız... Biz birbirine doymayı bir türlü beceremeyen tutkulu bir aşıktık.

Ertesi sabah kahvaltıdan sonra Kartal telefonla görüşme yapmak için yanımdan ayrıldığında üzerimi değiştirmek için odaya çıktım. Kartal'la birlikte önce Baraka'ya gidecek daha sonra da Rüya'yı görmeye gidecektik.

Üzerimi değiştirdikten sonra aşağı indiğimde Kartal'ın keyifsiz yüz ifadesiyle karşılaştım. Merakla, "N'oldu?" diye sorunca Kartal canının sıkıldığını belli ede ede, "Birkaç saatliğine ortadan kaybolmam lazım." dedi ve özür dilercesine gözlerimin içine baktı. "Ben gelince Baraka'ya gideriz, çilingir de o zaman gelir." diyerek telefonuna yeniden sarıldı.

Çilingiri arayacağını anlayınca onu durdurdum. "Nasıl ortadan kaybolman gerekiyor? Kötü bir durum mu var?"

Kartal'ın duruşunda kayıtsızlık belirdi. "Bir nevi tepedekilere rapor verme durumu. Uzun zamandır görüşmemiştim. Hem..." diyerek kaşlarını çattı ve birden garip bir şekilde ürperdi. "Seninle ilgili bir durum olup olmadığını görmüş olurum."

Kartal'ın neden ürperdiğini şimdi anlamıştım. Polisin beni henüz fark etmediğini, fark ettikleri takdirde beni kullanabileceklerini, işlerine yaramadığımda da arkalarına bile bakmayacaklarını daha önce söylemişti. Tedirginlikle, "Öyle bir ihtimal mi doğdu?" deyince Kartal başını iki yana salladı ve sesi oldukça duygusuz çıktı. "Hayır ama ben yine de nabzı yoklayacağım."

Endişe ve itiraz dolu bir isteksizlikle yüzüne baktım. O yokken bu evde tek başıma kalmak, ondan haber beklemek istemiyordum. Bu sadece merakımı ve tedirginliğimi arttıracaktı. "Evde yalnız kalmak istemiyorum. Ben kendim Baraka'ya giderim, çilingir de gelsin. Daha sonra hastanede buluşuruz." diye karşı çıkınca Kartal da bana karşı çıktı. "O kadar uzun bir süre seni dışarıda yalnız bırakamam."

"Kartal sadece Baraka'ya gideceğim oradan da hastaneye."

Kartal kararlı bir duruşla kollarını göğsünde bağladı ve tek kaşı anında kavislendi. "Birkaç gün önce evinde yangın çıkarılarak öldürülmeye çalışıldın."

Aynı kararlılıkla kollarımı göğsümde bağladım. "Dün gece beni izleyen adamların olduğunu söyledin hem mafya da peşimde, bilinmeyen düşman bana yanaşamadan ya senin adamların ya da mafyanın adamları ona ya da onlara müdahale ederler."

Tuhaf bir koruma kalkanı oluşmuştu etrafımda. Madem hepsi benim rızam dışında oluşmuştu öyleyse ben de onları kendi çıkarlarım için kullanma hakkına sahiptim.

Kartal sıkıntıyla nefes alıp kollarını serbest bıraktı. Tavrı biraz da isyan eder gibiydi. "O zaman Müge de seninle gelsin."

Müge'nin benimle gelmesinde bir sakınca yoktu ama son zamanlarda her işime koşturması istemsizce rahatsız ediyordu. Kıza yük oluyormuşum gibi hissediyordum. Başımı iki yana salladım. "Olmaz Kartal."

Kartal yüzünü buruşturup istemeye istemeye, "O zaman Eftalya gelsin." deyince inanamayan gözlerle suratına baktım. "Eftalya ile birbirimizi öbür tarafa daha çabuk yollayalım diye mi baş başa kalmamızı istiyorsun? Eftalya polis olduğuna göre silahıyla beni daha önce gönderme ihtimali benden çok daha yüksek."

Kartal'ın çenesindeki damarı sertçe seğirdi. "O işler o kadar kolay değil."

Bıkkınlıkla, "Kartal sadece birkaç saat." diyerek ona yanaştım ve kollarımı boynuna sardım. "Muhtemelen ben oraya varamadan çilingir gelmiş olur, çilingir gidince içeri girip kapıyı kilitlerim. Taksi yeniden gelince de hastaneye geçerim."

Sanki dünya yanıyormuş Kartal da bu dünyadan kaçmak istiyormuş gibi başını geriye attı. "Taksi olmaz." Keyifsizce oflayarak nefesini saçlarımın üzerine verdi ve dümdüz bir sesle, "Arabamın camları kurşungeçirmez, o zaman arabamla git." Dedi.

Kabullenişi, ılık bir rüzgar gibi tenimi sardı ve parmak uçlarımda dudaklarına uzandım. "Seni çok sevdiğimi biliyorsun değil mi?"

Kartal söylediklerimden hoşlansa da yüzüme hoşnutsuzca bakıyordu. "Seni çok sevdiğim için kıyamadığımı ve ondan tamam dediğimi biliyorsun değil mi?"

Bu defaki çaresizliği yüzümde gülümseme yarattı. "Huysuz sevgilim." dedim ve dudaklarından usulca öpüp geri çekildim. "Anahtarları alabilir miyim?"

Kartal'ın yüzündeki huysuzluk, gözlerinde tehlikeli parıltıları olan bir avcıya döndü. "Ama bu ufak öpücüğe kanmam işte, daha fazlasına ihtiyacım var." diyerek dudaklarıma kapandı ve ayaklarımı yerden kesmeyi başardı.

Yaklaşık 45 dakika sonra Baraka'ya geldiğimde oraya geçmeden önce eve bakma isteğiyle doldum ve arabanın direksiyonunu kırıp evin olduğu sokağa saptım. Kartal'a verdiğim sözden döndüğümün farkındaydım ama evimi görmeden yokmuş gibi davranamazdım.

Hüzünle çarpan kalp atışlarımın eşliğinde evin olduğu mahalleye girdiğimde eve yaklaşmadan bile apartmanın son katının siyah duvarlarını gördüm. Pencereler tamamen yanmış, içerinin simsiyah görüntüsü tüm karanlığıyla gece gibi çökmüştü.

Arabayı durdurdum ve inip kaputuna yaslanarak eve bakmaya başladım. Yıllardır bu evde yaşıyordum. Rüya ile birlikte en güzel günlerim bu evde geçmişti. En büyük korkumu da sevinçlerimi de acılarımı da gözyaşlarımı da bu evde yaşamıştım. İlk kez bu evdeyken âşık olmuştum ve ilk kez bir adamın sıcak kollarında bu evde uyanmıştım.

İçimde hüzün, hayal kırıklığı, yarım kalınmışlık, çaresizlik... Tüm duyguların karmaşası vardı. Kime ne yapmıştım bilmiyordum ama sürekli bir bedel ödüyordum ve bu bedel, büyük bir ihtimalle canım alındıktan sonra son bulacaktı.

Kartal'a verdiğim sözden dolayı daha fazla oyalanmak istemedim ve çilingirci gitmeden ona yetişebilmek için yeniden Baraka'ya doğru yol aldım. Yol kısa olduğundan çabuk varmıştım. Çilingirci de çoktan gelmiş, kapının kilidini değiştirmekle meşguldü. Yanına gidip, "Kolay gelsin." dediğimde gülümseyerek başını salladı. "Sağ ol kızım."

Yaklaşık 10 dakika kadar çilingirin işini bitirmesini bekledim. İşi bitince de kapıyı açıp elindeki anahtarı bana uzattı. "Artık girebilirsiniz."

Sıcak bir tebessümle, "Teşekkür ederim, borcum ne kadar?" diye sorduğumda çilingir, "Ödeme yapıldı kızım. İyi günler." diyerek yanımdan uzaklaşınca arkasından sessizce bakmak zorunda kaldım. Anlaşılan Kartal adamı hem çağırmış hem de parasını ödemişti.

Küçük bir nefes çekip kapıya tam dönmüştüm ki arkamdan tedirginlik dolu tiz bir ses duyunca başımı geriye çevirdim ve bana doğru gelen siyah kep, siyah gözlük takmış kadına baktım. "Metis!"

Kim olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu ama açıkçası hızlı yürüyüşü ve tedirgin duruşu ürkmeme sebep olmuştu. Bir an için içeri girip kapıyı kilitlemeyi düşünsem de bu fikrimden çabuk vazgeçtim. Araba yakındı ve olası durumda kendimi kadına karşı savunur, arabaya atladığım gibi buradan uzaklaşırdım.

Kadın yanıma gelince nefes nefese siyah gözlüklerini çıkarıp, "Merhaba Metis." dedi hüzünle bir gülümsemeyle. "Beni tanıdın mı?"

Kadına dikkatlice baktım. Yüzü tanıdık geliyordu ama ne yazık ki çıkaramıyordum. Başımı iki yana sallayıp, "Hayır." dedim dürüstçe. "Tanıyamadım."

Kadının tedirginliği hâlâ devam ediyordu. Etrafına ürkekçe bakış atıp Baraka'yı işaret etti. "İçeride konuşalım mı? Burası güvenli değil."

Kadının, tehlike sinyalleri çaldığını belli eden isteği karşısında bir adım geriye attım. Kartal'ın dediği gibi tam anlamıyla bela mıknatısıydım. "Kimsiniz ve güvenli olmayan ne?"

Kadın sesindeki zayıflığı saklamadan, "Adım Tanya. Dün gece karşılaşmıştık. Çiçekçideki kadınım ben." deyince gözlerim fal taşı gibi açıldı.

Karşımda ürkekçe duran kadın, dün gece alışveriş yaptığım çetedeki kadındı. Sarı uzun saçları ve kırmızı bandanasının yerini siyah, kısa saç peruğu almıştı. Romanmış izlenimi veren kıyafetlerinin yerinde kavak yelleri esiyordu. Tamamen spor giyinmişti. Gözüne taktığı siyah gözlüklerle de dün geceki halinden eser yoktu.

Cayır cayır yanan öğle güneşine rağmen üşüyormuş gibi ellerini kollarına sardı. "Dün gece sen gittikten biraz sonra polis baskını oldu. Benim dışımdaki herkesi yakaladılar, ben o sırada lavaboya gitmek için ayrılmıştım, polisleri görünce de kaçıp saklandım. Nereye gideceğimi düşünürken sahilde koştuğunu gördüm. Sen de polislerden kaçıyordun değil mi?"

Ani sorusu karşısında diyecek bir şey bulamayınca panikle başımı salladım. Anlaşılan o ki Kartal'ın planı istediği gibi gitmişti. Tam da polisten kaçıyormuşum görüntüsü yaratmıştım.

Tanya düşüncelerimden habersiz korkuyla konuşmaya devam etti. "Polislere görünmeden peşinden geldim ve Greendoor'a girdiğini gördüm. Daha sonra da bara çıktın. Yanına gelecektim ama yanındaki barmenden çekindim. Ot kullandığını bilmiyor olabilir diye seni zor durumda bırakmak istemedim, yanına gelemedim. Ayrıca bar saklanmak için iyi bir fırsat oldu. Çıkışa kadar seni bekledim ama yanındaki barmenle ayrılınca izini kaybettim. Bu sabah yeniden Greendoor'a gittim ve oradaki barmenden buralarda yaşadığını öğrendim."

Şaşkın bakışlarımın ardında Tanya'nın söylediklerini sindirmem zaman aldı. Soracağım onca soru vardı ama en çok sabahçı barmenden evimi öğrenmesine şaşırmıştım. Daha doğrusu ihanetine... "Çalışanların bilgileri, izinleri dışında paylaşılmaz. Nasıl oldu da adımı ve adresimi size söyledi?"

Kadın bilmiş bilmiş sırıttı ama dokunsam ağlayacak kıvamdaydı. "Yüklü bir bahşinin konuşturmayacağı adam yoktur ama tam adres vermedi. Tek bildiğim bu mahallede yaşadığın, normalde kapı kapı dolaşırdım fakat dün geceki baskından dolayı ortalarda pek görünmek istemedim." dediğinde üzerime sinir dalgasının yayıldığını hissettim. Karşımda uyuşturucu satıcısı olmasına rağmen garip bir şekilde barmenin ihanetine takılmıştım. "Barmenin adı ne, hangisi konuştu?"

"İnan bana adını sormadım, senin adınla daha çok ilgileniyordum çünkü bana yardım edebileceğini umdum." Ağlamakla gülmek arasında bir ses çıkardı ve parmak uçlarını burun deliklerine götürdü. "Kusura bakma cesaretimi toplamak için biraz ot çektim de..."

Yer ayaklarımın altından kayıyormuş gibi hafifçe sallandım. Tanya'nın şu an hapiste olması gerekiyordu ama tam karşımda durmuş benden yardım bekliyordu. Benden... Başkomiserin sevgilisi Metis'ten...

Kuruyan boğazımı ıslatmak için yutkundum ve ayaklarımı yere daha sağlam basmaya çalıştım. "Ne gibi yardım? Sana nasıl yardım edebilirim?"

Tanya bir kez daha Baraka'nın içini işaret edince Kartal'ın adamlarını görmek umuduyla etrafıma bakındım ama kimse yoktu. Olsa bile tanıyamayacağım için etrafıma bakmaktan vazgeçip başımı salladım. Kapıyı kapatmadığım sürece tehlike aza inecekti. Kapının önünden çekilip, "Öden buyur." dedim.

Tanya'nın içeri girmesine izin verdiğim için Kartal'ı çok kızdıracaktım.

Tanya tereddüt etmeden içeri girdi ve doğruca tozla kaplanmış banka oturduğunda Kartal'ın korkusu yüzünden küçük bir nefes alıp arkasından girdim. İçerisi havasızdı ve yoğun bir toz kokusuyla rutubet vardı. Bir an için rutubet kokusunu özlediğimi anımsadım. Tanya olmasa bir süre bu koku eşliğinde dans eder, yanmış evimi gördüğümde üzerime çöken hüznümü atmaya çalışırdım.

İçimdeki dans etme özlemini bastırarak bakışlarımı Tanya'ya çevirdim. Pür dikkat beni izliyordu. Yanına oturmak yerine açık kapıya yakın durarak karşısına geçtim. "Seni dinliyorum."

Tanya sahte bir öksürükle genzini temizledi ve yalvarırcasına gözlerimin içine baktı. "Biliyorum oradan bakınca hiç tanımadığın birinden yardım istemek çok saçma geliyor ama cidden muhtacım. Son umudum sensin."

Aslında yardım isteme sebebi açıkça belliydi. Dün geceki baskında arkadaşları yakalanmıştı. Yakalanma korkusundan dolayı onu saklamamı istiyordu. Gözlerimi devirmemek için büyük bir çaba sarf ettim. Kim bilir dün geceden beri gittiği kaçıncı kişiydim?

Bilmiş biraz da kibirli bir tavırla, "Polisten kaçıyorsun ve saklanacak bir yer mi arıyorsun?" diye sorunca Tanya başını iki yana salladı. "Hayır, tek istediğim patronunun beni de yanına alması. Ona çalışmak istiyorum."

İşte bunu duymayı hiç beklemiyordum. Ayrıca patron olarak kimi kast ettiğini de anlamamıştım. Kartal, Türker ya da beni bıçaklayan adam? Açık kalan ağzımı zor toparladım ve tek kaşımı sorgularcasına kaldırdım. "Patron?"

Tanya acı içinde kıvranıyormuş gibi kollarını karnına doladı. "Büyük avcı." Omuzlarını yenilgiyle düşürüp bedenini daha da sardı. "Farkındayım o adamla çalışmak bir yerde ölüm fermanımı imzalamak demek ama mecburum, onu bir türlü hapisten çıkaramıyorum. Sen..." dedi ağlamaklı çıkan sesiyle. "Ondan korkmuyor musun? Onunla çalışmayı nasıl kabul ettin?"

Tanya'nın bahsettiği büyük avcı beni bıçaklayan Ferhat'tı ve yüz ifadesine bakılırsa onu tanıdığı, ondan korktuğu aşikârdı ama asıl dikkatimi çeken, onu bir türlü hapisten çıkaramıyorum sözleri oldu. Merakla, "Kimi?" diye sorunca gözlerine yaşlar doldu. "Sevdiğim adamı." Burnunu çekti. "2 yıldır hapiste. Yine böyle bir polis baskınında yakalandı. Ondan alışveriş yapmaya gelen hayvan, polis çıktı. Hem onu hem de arkadaşlarımı götürdü. Ben o zamanlar ot satmıyordum, yeni yeni kullanmaya başlamıştım. O hapse atılınca ne yapacağımı bilemedim. O günden sonra hayat benim için çok zor oldu. Onu hapisten çıkarmak için her türlü yola başvurdum, onun için gece gündüz ot sattım, türlü türlü avukatlara paralar döktüm. Çok dayak yedim, çok zorbalığa, tacize uğradım hatta..." dedi ve birden tüm sinirleri boşalmışçasına hıçkırarak ağlamaya başlayıp oturduğu yerden kalktı, önümde diz çöktü. "Yalvarırım bana yardım et, senden başka gidecek kimsem yok. 2 yıldır çözüm bulamamaktan her tuttuğumun elimde kalmasından bıktım. Dün gece, son umutlarımı bağladığım arkadaşlarım da gözaltına alındı. Artık kimsem kalmadı, ölmek üzereyim yalvarırım bana yardım et."

Çaresiz, acı dolu yüz ifadesine baktıkça tüm bedenimden güçlü bir ürperti geçti. Korkunç gerçek, pis ve nemli bir battaniye gibi üzerimi kapladı. Dillendirmek istemese de tecavüze uğradığı belliydi."Sevgilin uyuşturucu satarken yakalanıp hapse atıldı. Sen de onu çıkarabilmek için bir sürü zorbalığa maruz kaldın." deyince nefesi ciğerlerinden çekilmiş gibi sadece hıçkırdı. Kaşlarımın çatılmasına engel olamadım. "Peki, sevgilinin bunlardan haberi var mı?"

Ağlaya ağlaya başını salladı. "Var, gardiyanı kafalamış ot karşılığında bana haber uçuruyor. Yapmam gerekenleri onunla bana söylüyor. Para toplamamı daha çok ot satmamı söyleyip kime gideceğime, hangi okula, kulübe ya da bara gideceğime o karar veriyor. Hapisten çıkınca canımı yakan herkesten intikam alacak ve biz buradan çekip gideceğiz. Ben Bulgaristan'da yaşıyorum, biz onunla internette tanıştık, beni yanına çağırdı, ilk otu onunla birlikte kullandım, tüm ilklerim onunlaydı. Hapisten çıkınca oraya gideceğiz ve evleneceğiz."

Kriz geçiriyormuş gibi kalbimin orta yerine sancı saplandı. Sevgilisi hapisten çıkabilmek için Tanya'nın tacize ve tecavüze uğramasına göz yumuyordu. Kızı resmen kullanıyordu. Boğazımın gerisinde oluşan yumruyu güçlükle yutkundum ve o an Kartal'a sarılabilmeyi her şeyden çok istedim. Anlattıkları karşısında sakin kalmak zor olsa da soğukkanlılığımı korumaya devam ederek, "Büyük avcının, sevgilini hapisten çıkaracağını mı düşünüyorsun?" diye sordum.

"Evet yani erkek arkadaşım öyle söyledi. Aslında ona gitmemi en başından beri söylüyordu fakat ben cesaret edip gidemiyordum çünkü onun hakkında çok şey duymuştum. O adamdan korkuyorum, beni öldürmesinden çok korkuyorum ama mecburum." dedi ve ellerini yüzüne gömüp avuçlarının arasına hıçkırdı. "2 yıl boyunca direndim, her yolu denedim ama yok, onu oradan çıkaramıyorum. Ben onsuz nefes alamam ve o şu an, orada çok kötü bir durumda. Biraz daha orada kalırsa intihar edeceğini söylüyor, öyle bir şey yaparsa onsuzluğa dayanamam. O yüzden kararlıyım, patronuna ulaşmamı sağla. Ne istiyorsa yapmaya razıyım yeter ki onu hapisten çıkarsın."

Erkek arkadaşına sessiz bir küfür savurdum. Hayvan herif, kızın hayatını mahvettiği yetmiyormuş gibi şimdi ajitasyon ve asılsız tehditleriyle ölümüne sebep olacaktı.

Ben bir şey diyemeden Tanya ayağa kalktı ve tam karşıma dikildi. Kıpkırmızı gözlerinde büyük bir yangın vardı, acıyla kavruluyordu. "Yalvarırım bana yardım et. Senin için zor olmamalı. İstersen bir daha karşına bile çıkmam." Yeniden burnunu çekti ve gözyaşlarını elinin tersiyle sildi. "Barmenden buralarda yaşadığını öğrenince bu civardan günlük ev kiraladım. Meğerse buralarda saklanabilecek ne çok yer varmış, neden böyle bir yerde yaşadığına şaşmamalı."

Herhangi bir suçtan kaçtığımdan değil, paramın bu semtteki evlere yettiğinden dolayı burada kalıyordum ama Tanya'nın şu an için bunu bilmesine gerek yoktu. Tanya'ya temkinli bir bakış attım. Tabi ki ona yardım edecektim ama onun istediği şekilde değildi. Elbette öncellikle onca insanı zehirlediği özellikle de masum çocukları zehirlediği için hapse girmeli, cezasını çekmeliydi sonra da kendi güvenliği ve zorba sevgilisinin onu daha fazla kullanmaması hatta böylesine tehlikeli bir yaratığın dışarı çıkmasını engellemek için hapse girmeliydi. Sadece o da değil, bahsettiği gardiyan da ceza almalıydı.

Üzerime görünmez bir ağırlığın çöktüğünü hissettim. Ayrıca içimde, acilen hareket etmem gerektiğinin telaşı vardı. Bir an önce Kartal'ı bulup Tanya'nın anlattığı her şeyi ona da anlatmalıydım ama riskli bir hamle olmasına rağmen işimi de bir şekilde garantiye almalıydım. Kartal'a yardım etmemin tek yolu, Tanya'nın nerede kaldığını öğrenmekti. Sonra ne yapacağına o karar verecekti.

Gözlerimi kısıp ne yapacağımı düşünmeye çalıştım. Tanya karşıdan bakınca muhtemelen yardım edip etmeyeceğimi düşündüğümü sanıyordu, bu da bana çözüm bulmak için zaman kazandırıyordu. Tüm ihtimalleri gözden geçirdim. Genelde suça karışanların takıldığı tehlikeli ve izbe tek bir yer vardı. Orası da taşlıktı. Hatta geçen Nefes'i orada tekinsiz bir adamla görmüş, o adamla birlikte bana zarar vereceğini düşünerek telaşlanmıştım. Telaşımı Kartal fark edince ona da anlatmıştım. Kartal da adamı bulacağını söylemişti ama tam tarif veremediğim ve bana hiçbir şekilde zarar vermediği için bulamamıştı. Yemi atmak amacıyla, "Taşlıkta ev kiraladın değil mi?" diye sordum.

Tanya uyuşturucunun da etkisiyle yemi yiyerek, "Evet." dedi ve bir an için duraksadı. O da kendince çözüm arıyormuş gibi boşluğa baktı. Sonunda, "Eğer patronunla konuşmayı kabul edersen cevabını öğrenene kadar burada kalacağım." diyerek çantasından bir sürü uyuşturucu paketi çıkarıp bana uzattı. Elinde en az 9 küçük poşet vardı. "Bunlar dün gece satın aldığından. Al bunları... Ön ödeme gibi düşün. Beni kabul ettirirsen sürekli temin ederim sana."

Elindeki paketlere bakarken gözlerim şokla açıldı ve vücudumdan ince bir titreme geçti fakat tüm korkunun yanı sıra onları elinden almak, Kartal'a götürmek için büyük bir istek duydum. Bu işi yapabildiğimi ona göstermek, onu etkilemek istiyordum. Sahte bir gülümsemeyle, "Reddedemeyeceğim teklifle geliyorsun?" deyince Tanya acı acı gülümsedi. "Hepsi Janzer için."

Gözlerimi paketlerden ayırmadan, "Janzer erkek arkadaşının lakabı mı?" diyerek elindeki paketlere uzandım ve kıtlıkta kalmış gibi büyük bir aç gözlülükle şortumun ön, arka ceplerine doldurdum.

"Evet ama o, lakabını kimsenin bilmesini istemez. Dün gece birlikte gördüğün arkadaşlarım bile bilmez çünkü o, uyuşturucu satıcılarının arasında pek sevilmezdi. Kim için çalıştığımı söylesem beni aralarına almazlardı ama sen satıcı değilsin o yüzden bilmende sakınca yok."

Tanya o kadar çaresiz, acınası durumdaydı ki su alan bir tekne gibi batmak üzereydi ve batarken son bir umutla çırpınmaya, bana tutunmaya çalışıyordu.

"Tamam." Dedim başımı sallayarak. "Sana yardım edeceğim." Aslında gerçekten ona yardım edecek ve onun bu hayattan kurtulmasını sağlayacaktım ama onun istediği gibi değildi. "Bu gece mesaideyken ona haber göndereceğim. Yarın en geç bu saatlerde haber gelmiş olur. Yarın bütün gün evde ol ki seni bulabileyim. Hem madem polis peşinde taşlıktan çıkmasan iyi edersin. Orada güvende olursun." 

Tanya bir kez daha gülmekle ağlamak arasında bir ses çıkardı ve hafifçe sendeledi. Muhtemelen aldığını söylediği uyuşturucunun etkisine iyice girmek üzereydi. "Zaten gidebilecek hiçbir yerim kalmadı artık."

Dengesizliğini fırsat bilerek koluna uzandım. "İyi görünmüyorsun? Seni evine kadar bırakmamı ister misin? Hem yarın evini daha çabuk bulmuş olurum."

Tanya'nın elleri titremeye başlamıştı. Sağlıklı düşünemediği ve hareket edemediği gün gibi meydandaydı. Acısı ve paniği ona ardı ardına hatalar yaptırtıyordu. Bir kez daha sendeleyince bileğime tutundu. "Dün geceden beri fazla panik oldum da almam gereken gramı biraz aşmış olabilirim. Sen bıraksan daha iyi olur."

Tanya kabul edince ona belli etmeden rahat bir nefes üfledim. Kendimce kurduğum plan sorunsuz bir şekilde ilerliyordu. Her şey kolay ve basit olmuştu ama yine de kendimi kötü hissetmenin önüne geçemiyordum çünkü kadının çaresizliğini açıkça kullanıyordum.

Onca masum çocuğun iyiliği için dedim kendi kendime. Ayrıca onun da iyiliği için...

Baraka'dan çıkınca kapıyı alelacele kilitleyip Tanya ile birlikte taşlığa doğru yol almaya başladım. Bir yandan da içim içimi yiyor, daha önce korkudan giremediğim sokağa şimdi uyuşturucu satıcısıyla kol kola yürüyordum. İçimden, "Kartal beni yiyecek." dedim yüzümü buruşturarak. "Kendimi tehlikeye attığım için polisçiliğe soyunduğum için bana çok kızacak."

Kartal'ın kopkoyu öfkeli bakışları gözlerimin önüne gelince görüntüden kurtulmak istercesine başımı belli belirsiz iki yana salladım. Silueti bile buradan koşarak uzaklaşmama yetecek gibiydi.

Kartal'ı düşünmeyi bırakıp Tanya'yla birlikte yürümeye devam ettim. Yoksa her şeyi geride bırakıp kaçmam an meselesydi.

Nihayet herkesin ürktüğü izbe sokağa girince etrafa dikkatli bir bakış attım. Sokakta birkaç sokak çocuğu dışında kimse yoktu. Tanya'nın kiraladığı ev de girişteki üç dört bina sonrasındaydı. Çok fazla gitmek zorunda kalmayacaktım. Tanya'yı bırakır bırakmaz arkama bile bakmadan koşa koşa bu sokaktan sonsuza dek gidecektim.

Tanya aralık apartman kapısını itip ardına kadar açtı. "İçeri gelmek ister misin? Birlikte ot çekeriz." deyince ensemden aşağı terin aktığını hissettim ve başımı şiddetle iki yana sallayıp aklıma ilk gelen yalanı söyledim. "Birazdan bara gideceğim. Patron ayık kafada olmamızı istiyor, o yüzden gündüz kullanmıyorum."

Tanya, "Anlıyorum." dedi ve içeri girmek yerine apartmanın kapısının önünde dikildi. "İyi haberlerini bekliyorum, her istediğini yapmaya hazırım. Hem senin hem de patronunun."

Bir an önce gidebilmek için sadece başımı salladım ve geldiğim yöne bedenimi geri çevirdim fakat o an sokağın başında Nefes ile daha önce yanında gördüğüm belalı tipi görünce az daha çığlık atacaktım. Kol kolaydılar ve Nefes, ağzı kulaklarında adama bir şeyler anlatıyordu.

Eren'le ayrılıp ayrılmadıklarını bilmiyordum ama hızlıca apartmana geri dönüp Tanya'yı kenara iterek kendimi içeri attım. Tanya merakla, "Metis iyi misin?" diyerek içeri girince susması için elimle işaret ettim. "Kavga ettiğim bir kız, beni görmesini istemiyorum."

Tanya cevap vermedi ama gözlerimin içine baka baka alayla sırıttı. Muhtemelen şu an ondan korktuğumu sanıyordu aslında haklıydı ondan korkuyordum ama kavga etmekten değil hem yanındaki tekinsiz adamdan hem de Nefes burada olduğumu fark ettiği an işleri çığırından çıkaracağından korkuyordum.

Tanya'nın alaycı bakışlarını görmezden gelerek aşağı yukarı beş dakika kadar apartmanın girişinde Tanya ile birlikte Nefes'in ortalıktan kaybolmasını bekledim. Kapının önünden geçerlerken gülüşme seslerini ve ayak seslerini duymuştum, apartmanın önünden geçtiklerinden emindim ama kendimi garantiye almadan dışarıya çıkmak istemiyordum.

Çok kısa bir müddet daha geçtikten sonra, "Gidip gitmediğine bakabilir misin?" diye Tanya'dan ricada bulununca Tanya sessizliğini koruyarak dışarıya çıktı ve aynı hızda geri döndü. "Kimse yok."

Küçük bir soluk vererek dışarı çıktım ve hızlıca sokağa göz attım. Gerçekten de kimse yoktu. Hatta sokaktaki çocuklar bile gitmişti. Son bir kez daha Tanya'ya döndüm. "Yarın geldiğimde evde ol. Patronu ikna edeceğim." Elimi cebimdeki paketlerin üzerinde gezdirdim ve sahte bir iştahla, "Ama bunların devamını fazlasıyla beklerim çünkü en az senin kadar bu tozlara ihtiyacım var." diyerek göz kırptım eğreti durduğunu bile bile ardından apartmandan çıktığım gibi koşarak sokaktan uzaklaşmaya çalıştım.

Yaklaşık beş dakika sonra nefes nefese Kartal'ın arabasının içindeydim. Telefonumu çıkarıp Kartal'ın arayıp aramadığına baktım. Henüz aramamıştı. Anlaşılan görüşmesi bitmemişti. Kartal'la hastanede buluşacağımız için hastaneye gitmem gerekiyordu fakat paketlerle hastaneye gitmem çok da sağlıklı değildi çünkü üzerimdeki miktar muhtemelen ticaret miktarıydı. Uyuşturucu satıcısı olduğumu düşünürlerdi. Kartal yanımda olmadığı için kolay kolay kimseye derdimi anlatamaz, apar topar gözaltına alınırdım. İşin kötü yanı gözaltına alınmak da değil, eğer bu paketlerle yakalanırsam ve gözaltına alınırsam Kartal'ın benim için yaptığı onca planı bozmuş olurdum.

Hastaneye gitmeden önce eve gitmeye karar vererek direksiyonu Kartal'ın evine çevirdim.

Küçük zaferim karşısında içimden deliler gibi dans etmek bağıra çağıra şarkı söylemek geliyordu. İçimdeki isteğe kayıtsız kalamayıp müziğin sesini sonuna kadar açıp bağıra çağıra şarkı söylemeye başladım.

Taa ki on beş dakika sonra önümdeki polis çevirmesini görene dek...

Korku gözlerimi bulanıklaştırdı ve kirpiklerimi endişeyle birkaç kez kırparak, "Eyvah!" diye haykırdım. "Polis çevirmesi var."

Müziği hızlıca kapatıp kendimi sakinleştirmek için arka arkaya derin nefesler aldım. "Belki beni durdurmaz ayrıca ehliyetim yanımda. En fazla ehliyetime bakarlar sonra da bırakırlar. Üzerimdeki uyuşturucuyu anlayamazlar, sakin ol."

Korku dolu bakışlarımı dikiz aynasına çevirdim. Beni bıçaklayan adamların peşimde olduğundan göremesem bile emindim. Burada yaşayacağım olası olumsuz bir durum Kartal'ın planını kesinlikle mahvedecekti.

Gerginlikten ter içinde kaldım ve klimanın derecesini iyice düşürdüm. Polis beni durdurmayacak, dedim evrene olumlu mesaj göndermek istercesine. Sadece yanlarından geçeceğim.

Lakin evren, benimle alay edercesine sırıttı ve polisler, garip bir şekilde önümü keserek beni durdurdu. Ehliyetimi çıkarıp camı açamadan kapım, polis tarafından sökülürcesine açıldı ve ters bir hareketle koluma asıldı. "Hakkınızda ihbar var, arama yapmam gerekiyor."

Şaşkınlıkla, "Ne ihbarı?" diye sordum ama polis beni dinlemedi ve apar topar arabadan çıkararak arabaya yasladı.

Polisin saniyeler içinde parmakları uyuşturucu paketlerine ulaştığında gözlerimi kapattım.

İşte şimdi Kartal beni gerçekten de çiğ çiğ yiyecekti!


Herkese merhaba 🌸

Biraz uzun bir bölüm oldu🥺
Romantizm erotizm aksiyon karıştı dghjkgh

Direkt bölüme geçmek istiyorum.

Bölümü nasıl buldunuz?

Bence Kartal, Metis'i bir süre nezarette bırakır dfghfgj

Peki Metis'i ihbar eden kimdi?

Şimdilik benden bu kadar.
Dilerim bol yorumlu bir bölüm olur.🥺

Desteklerinizi ve oylarınızı bekliyorum🦋

Aşkla kalın, sevgiyle nefes alın❤️‍🔥

Seguir leyendo

También te gustarán

889K 41.9K 58
Mutlu sonlar her zaman mutlu başlangıçların getirisi değildi. Ya da mutsuzluklar mutlulukla bitmez diye bir kural yoktu. Ağlarken gülünmez, gülerken...
2.1M 130K 89
Yetişkin İçerik. "Sen uyuşturucu gibisin. En kalitelisisin. En kafa yapanı. En zevk vereni." dedi nefesinin arasında. "Seni daha çok içmek istiyorum...
12.7K 1.7K 38
Hissediyor musun sende balık? Çatırdayan kemiklerimin kalbime nasıl battığını? Sessiz bağırışlarımı, duyuramadığım çığlıklarımın sesini duyuyor musu...
18.1K 1.6K 47
Kapalı. Güzel bir başlangıç yapalım, tanışalım, kaynaşalım, öğrenelim. Dünya çok küçük ve eminim sizler de biliyorsunuz öğrenmenin hiç sonu yok. E n...