Annemin Hikayesi

By zeeyneep41

51.9K 6.4K 2.4K

Kız gördü adamı içi sızladı... Adam gördü kızı yüreği yandı... "Evime hoş geldin hanımağam. Umarım bu bir sü... More

Kapak Tasarımları
Tanıtım
Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38
Bölüm 39 (Finale bir kala)
Bölüm 40 (Final)
Duyuru

Bölüm 7

1.3K 214 26
By zeeyneep41

Heyooo ben geldim şekerlerim.

Yeni bir bölüm ile geldim. 

Keyifli okumalaaarrr

~~~~~~~~~~~~~

Gözünden akan bilmem kaçıncı damlaydı mektubun üzerine düşen. Mehmet elinden alınan hayatına isyan etmek istiyordu ama yeterli değildi. Ne yapsa yetmeyecek ve ne yapsa az gelecekti.

Yerinden kalkarak tüm adamları toplamış ve hızla İstanbul'un yolunu tutmuştu. Arslanlı'lara ait her yere bakmıştı. Tabiri caizse ortalığı ayağa kaldırmış ama bir iz bile bulamamıştı. Küplere binerek Arslanlı ailesinin kapısında bitmişti.

Olay çıkararak rahatsızlık vermiş ama yine de sonuç alamamıştı. Her yere haber salmıştı. Arslanlı ailesinin her bireyinin adım adım izletiyor ve birinin sonunda Demet'le görüşmesini umuyordu.

Arslanlı'lar ne telefonla ne de yüz yüze, Demet ile görüşmüyordu. Onun selameti için uzak duruyor ama içten içe bulunmaması için dua ediyordu. Töre nedeniyle savaş ellerinden alınacak ve Demet'te öldürülecekti.

Bu süreç Demet'in doğumuna kadar sürmüştü. Demet'in evde doğum yapamayacağı anlaşıldığında, soluğu hastanede almıştı Arslanlı ailesi. Mehmet'in buldukları gibi Mardin'den kalkıp geldiğinde karşılaştığı sonuç ise şaşırtıcıydı.

Karısının gebeliğinden bile haberi yoktu. Yanından gittikten iki ay sonra doğum yapan Demet'in kucağında tuttuğu ise Mehmet ağanın yıllarca beklediği kız bebeğiydi. Dünyalar Mehmet ağanın olmuştu. Demet'in kucağından aldığı bebeğin kokusunu içine çekmek için, burnunu boyun girintisine gömmüştü.

Demet onların bu haliyle bile umuda düşebilirdi. Demet için umudun adı her zaman Mehmet'ti. Kızının ismini o gün koymuştu Mehmet ağa. Kendisi için değerli, özel ve mücevher gibi gördüğü kızına Zeynep ismini vermişti.

Mehmet ağa Demet'le konuşmak istediği, içeri giren doktor ve Arslanlı ailesiyle kesilmişti. Arslanlı ailesi merakla doktora bakarken, doktorun ise yüzünde telaş vardı. Hemşire birkaç soru soruyor, Demet ise yanıtlıyordu. Kendisinden biraz daha kan alınmış ve tetkik için laboratuvara gönderilmişti.

Soruların ardı kesilmediği için herkes daha da korkuyordu. Artık doktor için açıklama yapma vaktiydi ve bu açıklama bütün herkesi yerle bir edecek kadar kötü ve ağırdı.

"Öncelikle biz doğumdan sonra kan tetkiki kontrolü yapıyoruz. Demet Hanımdan da şüphe etmiştik. Demet Hanım kanser ama tetkik sonuçları geldiğinde, hangi evrede olduğunu öğreneceğiz."

Ahmet Bey yıkılmıştı. Kızı, canının bir parçası kanserdi. Küçücük bir bebek dünyaya getiren kızı, kanserdi... Tutunduğu yatağın kenarına oturmuş ve gözlerini kızına dikmişti. Hande Hanım ise ağlıyor ve kızına sarılıyordu.

Kendine sarılan annesini gözü görmüyordu. Bir bez bebek gibi, sabit bir yere bakıyordu. Gözünden bir damla yaş yere yuvarlanmış ve ardından geleceklere ön ayak olmuştu. Demet evlatlarına doyamamış ve bir aşkın uğruna kanser olmuştu.

Küçük bir bebeği vardı ve ölüm onu bulmamalıydı. Daha gençti! Erkendi... Çok erken! Hayat acımasızca üzerine geliyordu ama Demet'in asla dayanacak gücü yoktu. Gözü ailesine ve kocasına kaydı. Ziyan olan ömrüne, boşa geçen günlerine baktı.

Barış ise ilk şoku atlattığında, Mehmet'e saldırmak istemişti. Kimsenin tutmadığı Barış, Mehmet'in gözüne yumruk atmış ve yere sermişti. Mehmet'in kolunu kaldıracak mecali yoktu. Kafasında bir tek söz dönüyordu...

Kanser!

Demet... Demet'i kanser olmuştu. Bir bebeği olduğunu bile hastanede öğrenmişti. Karısını ne hale getirdiğini işte o an anladı Mehmet ağa. Hamile haliyle ailesinden gördüğü eziyete bile katlanan kadın, kuma istememişti.

Mehmet ağanın elinde değildi ama Demet'te bir kadındı. Buna bile boyun eğen kadın, sadakat istemişti. Sadakatine bile cevap veremeyen adam, hayattan cevabını almıştı. Şimdi Demet'e yaptıklarını anlıyordu.

***

Günümüz

Ömer Zeynep'in anlattığı annesinin hikâyesini pür dikkat dinlemişti. Damlalarını her an bırakacak kara bulutlar gibi, yüklü gözlerini açarken gözünden düşen inci tanelerini elinin tersi ile silmek istedi. Ömer hızlı davranarak ceketinin cebindeki mendille sildi Zeynep'in gözünden düşen inci tanelerini.

Ömer hem dinlemiş hem de bu hikâyenin göründüğü gibi olmadığını düşünmüştü. Bu sırada temizlik yapan kadınların çoğu odaları yavaş yavaş bitirmeye başlamıştı. Zeynep ise tüm herkesin hikâyesini bilmesini istemediği için devam etmek istememişti. Ömer ise bu durumu anlamış ve anlayışla karşılamıştı.

"Peki, bana ne zaman devamını anlatabilirsin?" diye sorduğu sorunun cevabını almak istemesinin en büyük nedeni Zeynep'i bir daha ne zaman göreceğini bilmek istemesiydi. Mehmet ağanın peri kızı dediği Demet'i görmediği zaman içinin ezilmesini şuan anlayabiliyordu. Çünkü dün Zeynep'in yanından ayrıldığında kalbi bir boşlukta kalmış gibiydi. Bu peri kızına hisleri gerçekti ve elini uzatsa peşinden gelir miydi merak ediyordu.

"Bu akşam için Bahar'lara gideceğiz. Yarın müsait olursan belki yine tepede buluşabiliriz. Tabi müsait değilsen veya sana uygun değilse..." Zeynep'in sözünü Ömer keserek cevabını hızla yetiştirdi çünkü cümlenin devamı sanki başka zamana ertelenebileceğini hissettiriyordu.

"Yok, yok müsaidim! Yani sana uygunsa sabah kahvaltı yapabiliriz. Aslında ben seni bizimkilere götürmek istiyorum. Evimi görmen, beni tanıman için." Son cümleyi içinden söylemesi gerekirken dışına söylediğini farkına vardığında Zeynep'e dikkatlice baktı.

"B-Ben... Neden?" Zeynep bir an ne diyeceğini bile bilmediği bir anda sadece neden diyebilmişti. Ömer'in neden evini görmesini, onu tanımasını istediğini bilmiyordu ama içinde yaşadığı hisler ona ilk defa itaat etmiyordu. Sonunda kendine hâkim olmayı başararak sadece nedenini merak etmişti.

Ömer lafı uzatmadan söylemek istemişti ama bir yanı da korkmuştu. İlk defa bir kızı kaybetmekten korkmuş ve elinden kaçırmak istememişti ama susmakta istemiyordu. İçinden geçenleri "Ne olacaksa olsun artık" diyerek söylemişti.

"Zeynep, açık konuşmak istiyorum ama ne tepki vereceğini de bilmiyorum. Aklım sus derken kalbim bağırıyor. Belki kalbimin sesi sana ulaşıyordur bilemem" dedi bir cevap bekler gibi baktığı gözlerden cevap alamayacağını anlayınca tekrar konuşmaya başladı.

"Ben açıkça söyledikten sonra ne olursa olsun bana hikâyeni anlatabilecek misin?" Bir umut yine görebilmeyi istediği kadının ağzından duymak istedikleri vardı ve onları duymak istiyordu. Zeynep ise sadece şaşırmamıştı. Heyecanla artık atmaktan dışarıdan hissedileceğini zannettiği kalbini sakinleştirmeye çalışıyordu.

Zeynep olumlu işaret verince Ömer derin bir nefes almıştı. Biraz zaman kazanmak bile onun için önemli bir konuydu. En azından bir süre kendisini tanıtacak ve olumlu hissetmesi için elinden geleni yapacaktı. Ömer içindeki duygulardan çok emindi ve bu duyguları kaybetmemek için her şeyi yapabilecek güçteydi.

Ömer arkadaş kalma kısmına takılarak ne diyeceğini bilemedi. Bir süre duraksadı ve konuşmak için ağzını araladığında şu kelimeler ağzından dökülmeye başladı.

"Zeynep, ben seninle arkadaş olmak istemiyorum. Ben seni ilk gördüğümde bir şeyler hissettim. Bu hislerim belki sana erken gelecek ama hayat ertelemeye gelmeyecek kadar kısa. İstemem dersen tabi seni her zaman destekler, yardımcı olurum ama arkadaşlık şuan için zor. Yani bencil olurum sana doyamadığım için hep benimle, hep yanımda kal isterim. Biliyorum bencillik güzel değil ama elimde olsa seni alır ve hep yanımda yaşatırım."

Zeynep, Ömer'in söylediği cümlelerin karşısında heyecandan ölecek gibi hissetmişti. Derin nefes alarak kendine geldiğinde ağzını araladı.

"Beni mi seviyorsun? Nasıl?" gayri ihtiyari bir şekilde sözler ağzından dökülüvermişti. Kendisini sevilmeye layık bulamıyordu. Babası bile sevmemişti onu. Sevse görürdü ama sevmediği için görmemişti.

"Evet Zeynep!

Seni seviyorum. Belki erken ama seviyorum." Ömer bir cesaretle attığı bu adımdan korkmadığını biliyordu. Zeynep ise korkmuştu. Sevgi görmezden gelinebilir miydi? Zeynep sevgiyi çok iyi biliyorum diyemezdi ama bunu da itiraf edemedi. Yaşayıp görmek en güzeli olacaktı. Sanki Mardin'de bu güzel ana ortak olmuş gibi hafif yel estirerek sıcaklığa bir ferahlık katmıştı.

"Ömer, ben ne diyeceğimi bilmiyorum. Ben hiç âşık olmadığım için ne yapacağımı da bilmiyorum. İtiraf etmeliyim ki içim senden yana olurken aklım bir seveni kırmaktan korkuyor." Zeynep itirafının ardından gözlerini yere çevirirken Ömer gülümseyerek Zeynep'in çenesine uzandı. Çenesine uzanan eli ile yüzünü kaldırarak gözlerine bakmaya başladı. "Asıl peri kızı sen misin?" diye içinden geçirirken dilinden başka cümleler dökülmeye başladı.

"O zaman birbirimize şans verip yaşayalım. Zeynep sonra pişman olmak istemiyorum. Keşke içimde tutmasaydım, keşke söyleseydim demek istemiyorum. Ben ilk defa birisi için Ömer ağa değil de Ömer olmaktan mutluluk duymak istiyorum." Sözleri yalındı ama anlamı yükleri ile doluydu. Biri için Ömer olmak ne kadar zor olabilirdi ki?

Zordu işte!

Zeynep olumlu anlamda başını sallarken kadınlar artık tamamen işlerini bitirmişti. Zeynep ve Ömer ise birlikte çarşıya giderek evi için ev eşyası almaya gitmişlerdi. Ev eşyası almak zaten zor bir alışverişken bir de Ömer'i gören esnafın ağalarına hürmeten çay ikramı ile işleri daha da yavaşlıyordu.

Mardin'in meydanında her şey Zeynep'e nizami görünmüştü. İstanbul kadar kalabalık olmamasından mıdır yoksa şehrin planından mıdır emin olma fırsatı yoktu. Kuyumcusundan, ev eşyacısından, çeyiz satan dükkânlara kadar her şeyi vardı ve çok güzel görünüyordu. Bu tarihi yapıların arasında alışveriş yapmak Zeynep'e ayrı bir heyecan vermişti.

Bu sırada Ömer girdikleri esnafların hal hatırını sorarken bile çok düşünceli davranıyordu. Esnafın en yaşlısından en gencine herkes ondan korkuyordu ama büyük saygı duyuyorlardı.

Yaptığı işler için saygıyı hak eden bir adam olduğu kadar konumundan dolayı korkulacak bir insandı. İstediğini işinden ya da memleketinden edebilecek adamın bu denli yürürken bile korku saçması Zeynep'in dikkatinden kaçmamıştı.

Yürürken fazlasıyla korku saçıyordu. Zeynep nedenini anlamadan yanındaki adama bakmıştı. Bu büyük saygı ve korkuyu hak edecek neler yaptığını merak ediyordu. Yanındaki adam çokta hafife alınacak adam değildi. Anlıyordu...

"Nasıl bu kadar korku saçarken bu kadar şefkatli birisi olabiliyor?" diye mırıldanırken Ömer'in duyduğundan habersiz koltukları seçiyordu. Ömer ise sadece gülümseyerek bir cevap vermek istedi ama satış danışmanı adamın yanlarında olması engel oluyordu. Ömer ağanın yaptığı işaretle dükkânın derinliklerinde kaybolan satış danışmanının ardından Ömer Zeynep'e cevap verdi.

"Şefkatim sadece göstermek istediğim kişilere ve aileme özeldir. Onlar ise şefkate değil, ağaya ihtiyaç duyan kişiler. Ağa isteyene ağa, aile isteyene aile oluyorum." Zeynep ise bir an neden söylediğini anlamadığı için duraksadı ama sonrasında kendi söylediğini duyduğunu anladığı için utanmaya başlamıştı.

"Kusura bakma" diyerek koltuklara dönmüştü. Ömer ise Zeynep'i utandırmak istemediği için korumalara işaret verdi. Hepsi arkası dönük bir şekilde etten duvar örmüşlerdi. Ömer ise bu sırada Zeynep'in kolunu tutarak kendisine çevirdi.

"Kusur değil. Merak ettiklerini bana sorabilirsin ve benden utanmanı istemiyorum. Sadece sana Zeynep, sadece sana iltimas geçebilirim. Sadece sana şefkatli yanımla yaklaşabilirim. Sormaktan çekinme ya da benden utanma lütfen." Ömer ağa kendisine bile hayret edebilirdi ama bunu Zeynep'e göstermek istemedi. Çünkü ilk defa bir kadın için tabularını yıkmış ve olabildiğince açık oluyordu.

Zeynep ise o an Ömer'in gözlerinde gördüğü o sıcaklıkta ısınmaya başlamıştı. Sanki Mardin koyu kış yaşıyordu da sadece Ömer onu ısıtıyor gibiydi. Sonunda etrafına bakarken ne olduğunu anlamaya çalışan gözlerle Ömer'e döndü. Ömer ise Zeynep konuşmadan konuşmaya başlamıştı.

"Kimsenin senin ve benim özel anımızı bozmasına izin vereceğimi düşünmedin herhalde" demişti. Haklıydı! Elinden gelse Zeynep'i herkeslerken saklardı ki kimse onu kendisi gibi görmesin.

Zeynep ise elini kameralara çevirerek gülümsedi. "Kameralar çekerken ne kadar saklayabilirsin?" Ömer ise Murat'a dönünce Murat ağasının ne demek istediğini anlamıştı. Tüm girdikleri dükkânların kamera kayıtlarını silmek için birilerini ayarlamışlardı. Sonunda Zeynep birkaç eksiği hariç çoğunu almıştı. Diğer eksikleri de yavaş yavaş halletmeye çalışacağını düşünerek evin yolunu tutmak istemişti.

Ömer ağa ise Zeynep'i hiç bırakmak istemiyordu. "Keşke hep benimle kalsa..." diye geçirdi içinden. Zeynep'inde içinden gitmek gelmiyordu ama Bahar'ı da yalnız bırakmak istemiyordu.

Konağa gelince arabadan inmeden Ömer'le vedalaştı Zeynep. Sonra eve giderek odasına ulaştı. Duş aldıktan sonra üzerini giyinmeye başladı. Hafif bir makyajdan sonra saçını su dalgası yaparak odasından çıktı.

Aklında bir tek Ömer varken evden çıkmaya hazırlanan üvey abisi ve babasının yanına gitti. Ateş bir garip görünüyordu ama yine de sessizdi. Zeynep ise üzerine düşünmeden kardeşi bildiği Bahar'ın evine doğru yola çıktılar. 

Bölüm Sonu 

Oy ve yorum ile destek olabilirsiniz.

Kitapla ilgili görüşlerinizi merak ediyorum.

Continue Reading

You'll Also Like

10.2K 575 10
"peki kaç yaşındasınız"dedi bana bende "27 yaşındayım ben"dedim oda "Oha çok yaşlısınız"
78K 601 38
Tuttukları eller artık kan içinde olan iki genç. Birbirlerine ayrı düşmüş hayatları kana bulanmış. "Nerdesin kimlerlesin bilmiyorum,ama yemin ederim...
2.5K 248 18
Lucifer odasından asla dışarı çıkmazken bir gün çıkmıştı. Ama hotel sessizdi, biraz yürüdü alastor'ı gördü ve onla konuştu. Charlie ve diğerleri dışa...
6.8K 254 32
Hem bir şeylere alışmış olmak ne kadar acı değil mi.. mecbur bırakılıyoruz sanki, zorla alıştırıyor hayat bizi bir şeylere, dünya dönmeye, hayat akma...