𝐅𝐄𝐍𝐈𝐊𝐒: Bergüzide「ʜᴀʀʀʏ...

By audrisimpavi

19.8K 2.4K 2.8K

𓆩*𓆪𝐅𝐄𝐍𝐈𝐊𝐒: Bergüzide𓆩*𓆪 Feniks Cadılık ve Büyücülük Okulu duvarları arasında soğuk bir savaş sürüyo... More

║başlarken,
【Feniks Cadılık ve Büyücülük Okulu】
【ayrıntısıyla binalar】
【bölüm seçiminin yapılması】
【Feniks bölüm dersleri】
༄ Bürküt Komitesi
༄ Feniks'in temsilcileri
༄ harry potter kim?
༄ yol gösterici
༄ savaşçının tavsiyesi
༄ sarayın çevresi
༄ kurtların huzursuzluğu
༄ bağlanma başlangıcı
༄yapraklar
༄ göktanrı'ya yakarış
༄ altun ikizlerin sorunları
༄kuğular
༄ doğum günü hazırlıkları
༄ ailenin favorisi pt.1
༄ ailenin favorisi pt.2

༄ ata'ya şükran

695 101 171
By audrisimpavi

༄ ata'ya şükran

Feniks'in ilk gezisi Hogwarts öğrencileri geldikten iki gün sonra düzenlenmişti. İki gün dinlenme izninin İngiliz öğrenciler için yeterli olacağını düşünen Güler Hoca, ikinci güne bir gezi koyarak İngilizlere Türkiye'yi tanıtma serüvenine başlamıştı.

"Her şey yolunda İnci, değil mi?"

Müdirelerinin sorduğu soruyla başını salladı İnci. Elindeki listede işaretlemediği bir şey var mı onu kontrol ediyordu ama her şey eksiksiz gözüküyordu.

Bu geziyi düzenleme görevi İnci ve Gökmen'e verilmişti, Gökmen'den çok İnci konuyla ilgilenmiş olsa da önemi yoktu. Bir şeyler planlamayı ve düzenlemeyi severdi İnci, seve seve bu geziyi planlamıştı.

"Merak etmeyin hocam, her şey yolunda. Yola çıkmak için Hogwarts öğrencilerini bekliyoruz sadece."

Güler "İyi, sen de iskelenin yanına git madem. Bekleme sarayın içinde." dediğinde İnci gülümseyip hocasına baş selamı verdi ve iskeleye gitti, Feniks öğrencileri çoktan toplanmıştı.

İnci hızlıca öğrencileri saydıktan sonra sayının tam olduğunu görüp arkadaşlarının yanına gitti, Esin ve Birkan bir konuda tartışıyor gibi gözüküyorlardı.

"Saçmalama, Birkan." dedi Esin hışımla. Hızlı alevlenen bir öfkeye sahip olduğu herkesçe bilinirken Birkan, Esin'le tartışmaktan asla kaçınmazdı.

"Saçmalamıyorum, Esin." dedi Birkan. "Ne diyeyim adama, savaşçı arkadaşım sizinle tanışmak istiyor. Ha bir de yanında kurt getirecek ama lütfen korkmayın, evcil sayılır, mı?"

Esin "Bence mantıklı bir söylem." dediğinde İnci gülerek "Siz neyden bahsediyorsunuz?" demişti.

Birkan, İnci'ye döndü. "Esin, Milli Savunma Bakanı'nın da katılacağı bir etkinliğe katılacağımı öğrendi, onu ve kurdunu kavalye olarak götürmemi istiyor."

İnci kaşlarını kaldırarak Esin'e döndüğünde Esin omuz silkti. "Şu Uluslararası Savaş Mağduru Çocuklar Programı'ndan bahsediyorsun değil mi?" diye sordu İnci.

Başını sallayıp onayladı Birkan. İnci ve İpek de o programa katılacaklardı, politik olarak yetenekli kişiler olmaları bir yana Türk büyücülük dünyasının politik ayakları onlardı.

"Esin, sen Milli Savunma Bakanı ile tanışmadın mı zaten?" Esin'in amcası Kara Kuvvetleri Komutanı olduğu için daha önce tanıştıklarını hatırlıyordu.

"Bir daha tanışabilirim!" dedi Esin gözlerini büyüterek ve Birkan gözlerini devirip denize doğru döndü, kenara yanaşmış olan gemiye baktı.

Feniks'in beyaz lüks gemisi Hogwarts ve Feniks öğrencilerini karşı iskeleye götürmek için bekliyordu.

Esin yanlarından ayrılıp Gökkurt'unu sevmeye ve uslu durması için tembihlemeye giderken İnci arkalarından yükselen "Merhaba." sesiyle arkasını döndü.

Siyahi, uzun boylu, ince vücutlu yakışıklı bir çocuk onlara bakıyordu. Saçları üç numaraya vurulmuştu ve kahverengi gözleri dik dik inceliyordu onları. Çocuğun yanında biri sarışın diğeri de kumral olmak üzere iki arkadaşı daha vardı.

Sarışın çocuk da tıpkı arkadaşı gibi uzun boylu ve inceydi, saçları o kadar sarıydı ki beyaza benziyordu. Gözleri dondurucu bir mavi rengindeydi ve yüzünde suratsız bir ifade vardı.

Onların aksine kumral saçlı, beyaz tenli çocuğun yüzünde küçük bir gülümseme bulunuyordu, grubun en kısasıydı ama yine de uzundu ve inceydi. Kahverengi göz ve saçlarıyla dikkat çeken bir özelliği yoktu iki arkadaşının yanında ama yüzü yakışıklıydı, karizmatik duruyordu.

"Merhaba." dedi İnci hafifçe gülümseyerek.

Blaise "Gemi buradan kalkacak değil mi?" diye sordu. Önceki gece tüm Hogwarts öğrencilerine gezinin planlaması iletilmiş ve en uygun giysilerin ne olduğu da altına yazılmıştı.

"Evet, birazdan kalkması gerek. Diğer arkadaşlarınızın gelmesini bekliyoruz." 

"Gryffindorları bekleyeceksek, çok bekleriz." dedi Draco başını iki yana sallayarak. "Dakik olmak gibi bir özellikleri yok."

İnci, Hogwarts öğrencileri Türkiye'ye gelmeden önce Hogwarts'a dair araştırmalar yapmış, okulun nasıl olduğunu anlamak için çabalamıştı.

Anladığı bir şey varsa o da Slytherin ve Gryffindor binalarının arasının çok kötü olduğuydu. Asırlardır süren bir düşmanlık Karanlık Lord döneminde en üst seviyeye ulaşmıştı ve hala etkilerini koruyordu.

Bu yüzden Draco'ya küçük bir gülümsemeyle bakmak dışında bir şey yapmadı.

"Bir şey soracağım," dedi kumral çocuk. "Adım Theo Nott, hitap etmek isterseniz diye belirteyim. Burada sigara serbest mi?"

Birkan kaşlarını çattı. "Değil." dedikten sonra kendine engel olamayıp "Sen aykırı kan mısın?" diye sormuştu. Feniks'te genelde aykırı kan sahipleri sigaraya daha meraklı olurdu, çıkarımı bu yüzdendi.

"Aykırı kan?" Theo onlara kafası karışık bir şekilde baktı. Bunun ne demek olduğunu anlamamıştı. "Safkanım ben."

İnci kafa karışıklığını gidermek adına "Aykırı kan, sizin için muggle-doğumlu demek. Tanrıların soyundan gelmeyen kişilere, yeteneklerini bizzat Tanrı'dan alan kişilere aykırı kan deriz biz." dedi.

"Tanrılar mı?" Blaise başını iki yana salladı. "Tek bir Tanrı var, bildiğimiz Tanrı."

"İnanç farklılıkları." dedi İnci nazikçe. "Siz Hristiyansınız, biz ise Göktanrı inancına sahibiz; Göktanrı'nın oğulları ve kızları da Tanrı olarak kabul ediliyor bizim için."

Draco bunlar da ne acayip, diye düşünmeden edemedi. Tanrı, Tanrı'nın çocukları, Tanrıların soyundan gelenler...

"Neyse," dedi Theo kafasının karışmasını engellemek için. "Sigarayla aykırı kanın bağlantısı ne?"

Omuz silkti Birkan. "Kutsal ve değerli kanlar pek sigara içmez, genelde aykırılar içer." dedi. "O yüzden sordum."

"Kutsal ve değerli kan nasıl oluyor peki?" diye sordu Blaise, merak etmişti Türk büyücülük dünyasının nasıl işlediğini.

Theo ilgisini kaybedip denize doğru bakmaya başlasa da Draco ve Blaise onu dinliyordu. "Kutsal kan, iki yönden de Tanrı ve Tanrıça soyundan gelen kişilere denir. Değerli kan ise bir Tanrı veya Tanrıçanın bir insanla oluşturduğu soydur."

"Kurtlarla çiftleşme hikayesinden daha uçuk." dedi Draco ve İnci ona tersçe baktı.

"En azından bakire bir kadının 'mucizevi bir şekilde' hamile kaldığına inanmıyoruz." dediğinde Draco da ters bir bakış yöneltmişti İnci'ye. 

Birkan boğazını temizleyerek İnci'yi belli etmeden uyardı. İşveler nezaketleriyle ve sevecenlikleriyle tanınmış olsalar da önem verdikleri şeylere yönelik bir kötülük yaşandığında keskin dillerini saklamaz, anında nezaketi kenara bırakıp sert konuşmaya geçerlerdi.

İnci'nin bu özelliğini bilen Birkan bu yüzden tartışma çıkmasını engellemek adına arkadaşını uyarmıştı.

"İnci, bakar mısın?" Gökmen'in sesini duyunca omzunun gerisinden ona baktı İnci ve yanındaki küçük çocuğu görüp kaşlarını çattı.

"Kusura bakmayın." İnci, Slytherin öğrencilerine arkasını dönüp Gökmen'in yanına ilerleyip sorunun ne olduğunu anlamaya çalışırken Hogwarts öğrencileri iyiden iyiye toplanmıştı.

En son gelenler Harry, Ron ve Hermione oldu. Ron önceki gece Birkan'la oynadıkları satranç oyununu anlatırken heyecanlıydı.

Büyücü satrancı Feniks'te de sevilerek oynanan bir oyundu ve kendine iyi bir rakip bulmakta zorlanan Ron, Birkan'ın satranç yetenekleri karşısında aradığı rakibi nihayet bulmuştu.

Harry'nin gözleri tanıdık yüzler ararken Draco Malfoy ve arkadaşlarının gerisindeki İnci'yi gördü. Karşısındaki küçük çocuğa bir şeyler söylüyordu, yüzünde yumuşak bir ifade vardı.

Onu izlemeye başladığını fark bile etmeden hareketlerini takip etti. İnci gülümsüyor, esen rüzgardan ötürü önüne düşen sarı saçlarını arada kulağının arkasına sıkıştırıyor ve küçük çocuğun saçlarını okşayarak konuşmaya devam ediyordu.

Güzel bir kızdı ancak güzelliği yumuşak tabiatı bile daha da parlıyor, herkesçe daha çok dikkat çekiyordu. Bir kadına nezaket ve şefkat ne kadar yakışabilirse İnci Altun'a o kadar yakışıyordu.

Zihni daldığı yerden hızlıca çıkarken gözlerini kırpıştırdı Harry ve önüne döndü. Ne yapıyordu öyle? Kızı izlemeye dalmış, başka bir şeye odaklanamamıştı bir anlığına.

"Herkes hazırsa," diyen Güler'e baktı tüm öğrenciler. "Gemimize binip Dolmabahçe'ye gidebiliriz."

Bir başka sarayı ziyaret edeceklerdi. Denizin karşısında bulunan bu sarayın Türkler için çok kıymetli olduğunu ve neden kıymetli olduğunu gemiyle seyahat ederken açıklanacağını okumuşlardı.

Deniz dalgalı değildi ki bu yolculuk için en iyisiydi, kusmaya başlayan öğrenciler görmek istemezdi kimse sonuçta.

"Dolmabahçe Sarayı, Osmanlı döneminde yapılmış olmasına rağmen Cumhuriyet ilan edildikten sonra da kullanılmaya devam etmiştir." dedi Türk Tarihi ve Mitolojisi öğretmenleri, Bahar. "Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk de hayata gözlerini Dolmabahçe Sarayı'nda yummuştur."

İnci oturduğu köşede kollarını göğsüne kavuşturmuş öğretmenlerini dinlerken Harry ve arkadaşlarını fark etti, yanlarında İpek ve Kurtuluş oturuyordu. İpek bir şeyler fısıldarken Kurtuluş yalnızca yanındaydı.

"Seni karıştırdığım için kusura bakma." dedi İpek. İki gün önce yaşanan olay için özür diliyordu. "Yüzünü daha önce görmemiştik, ben de kızıl arkadaşın olduğunu düşündüm sebepsizce."

Harry "Önemi yok." dedi. "Karıştırman normal."

İpek "Karıştırmamalıydım, İngiliz büyücülük dünyasının kahramanını karıştırmamalıydım." dedi Harry'yi övmek adına.

Erkeklerin övgüyü ne kadar sevdiğini ve övgü karşısında yumuşadıklarını biliyordu İpek, bunun en basit örneği sevgilisi Kurtuluş'tu.

Fakat Harry'nin övgüden hiç hoşlanmadığını kısa sürede anlayacaktı.

Yeşil gözlerdeki bıkkın bakış ve Harry'nin soğukça "Gerçekten, sorun değil." demesiyle İpek sessizliğe gömüldü.

Neyi yanlış söylediğini anlamaya çalışırken Harry yerinden kalkmış, Neville ve Ginny'nin yanına gitmişti.

İpek "Ne oldu ki şimdi?" diye sordu Kurtuluş'a alçak sesle. Sevgilisi elleri kot pantolonunun cebinde, ayakta dikilirken "Bir şey olmadı İpek, çocuğun bir yerleri havalanmış, egoya bürünmüş. Kendini bir halt sandığı belli." demişti.

Harry'nin çektiği ilgiden başından beri rahatsız oluyordu Kurtuluş. Okulun en çok ilgi çeken erkeği olarak tahtından edilmiş gibi hissediyordu ve bu yüzden içten içe Harry Potter'a bir düşmanlık beslemeye başlamıştı.

"Atatürk, Dolmabahçe Sarayı'nda daha çok bahsedeceğimiz bir kişi ancak Türk milleti için önemli bir figür. Büyücülük dünyası veya muggle dünyası fark etmeden her Türk, Atatürk'e büyük bir saygı ve sevgi duyar."

Bahar hoca konuşurken Esin sırtını geminin demirlerine yaslayıp onu dinlemeye devam etti. Atatürk her bir bina için bambaşka şeyler temsil ediyordu. Agza için ise muhteşem bir savaş dehası oluşuyla ilgi çekiciydi.

Atatürk hakkındaki kısa tanıtımdan sonra Dolmabahçe Sarayı'nın limanına yanaşmışlardı. Bu liman artık kullanılmıyor olsa da Feniks Okulu sıradan bir oluşum değildi, hükümetten izin almak bu yüzden Güler hoca için zor olmamıştı.

Harry geniş bahçeye ve saraya bakarken "Feniks'e benziyor." dedi.

"Evet, doğal." Yanından yükselen sesle irkilmişti. Gökmen mavi gözlerinde sevecen bir ifadeyle ona bakıyordu, sarı saçları önüne dökülmüştü. "Aynı dönemde tamamlandı yapımları, işçilikler benziyor bu yüzden."

Ron şaşkınca "Bu kadar bilgiyi nasıl aklınızda tutabiliyorsunuz?" dedi. "Geldiğimizden beri bir sürü şey hakkında bir sürü bilgi verebildiniz." Onlar bu kadar şeyi akıllarında tutamazdı muhtemelen.

Gökmen gülümsedi. "Tarihini bilmeyen bir millet yok olmaya mahkumdur." dedi. "Atatürk'ün sözü. Çok da haklı bir söz. Tarihimizi bu yüzden en iyi şekliyle bilmeye çalışıyoruz hepimiz."

Ron anladığını belli edercesine başını salladıktan sonra Harry ve Hermione ile birlikte gruptan geri kalmamak adına adımlarını hızlandırdı, sarayın içine girdiler.

İlk girdikleri koridor boştu, kırmızı halılar seriliydi yalnızca ancak ne kadar lüks bir saraya girdiklerini belli eden koca, elmas işlemeli bir avize odanın tam ortasında sallanıyordu. Sağa ve sola ayrılan girişler vardı.

"İlerleyelim." dedi Bahar hoca ve koridoru aşıp yüksek bir girişten geçtiler, iki merdivenin ortasında duruyorlardı.

Yine görkemli bir avize merdivenlerin ortasına düşerken Harry kolonların işlemesine ve duvar boyalarındaki ince süslemelere hayranlıkla bakmadan edemedi. Korkulukların demirleri yoktu, kristaller tutuyordu tahtaları ayakta.

İncelenmesi gereken o kadar ayrıntı vardı ki asla vakit yetmezdi.

Bir benzer salon daha gezdiler, içerisi bomboş olduğu için fazla oyalanmıyorlardı ancak Neville'ın "Çok yeteneklilermiş, her şey harika gözüküyor." dediğini duymuştu.

Bir başka odaya girdiklerinde bu sefer nihayet mobilyalar gördüler. Bordo kumaşlı, üzerinde altın rengi işlemeler olan tek kişilik kolsuz koltuklar sırayla dizilmişti. Üç kişilik iki büyük koltuk da bulunuyordu.

Altın kapılar, kırmızı lüks perdeler, altın kolonlar, şömine çerçevesindeki altın işlemeler... "Altına da ne düşkünlermiş." dedi Harry, Ron'a doğru fısıldayarak.

"Gerçekten etkileyici ama." dedi Hermione kendine engel olamayarak. "Lüks düşkünlükleri çok belli fakat o dönemin havasını çok güzel yansıtıyor."

"Şimdi sizleri Atatürk'ün odasına götürüyorum." Bahar hocayı takip ettiler. "Atatürk son zamanlarını burada, çoğunlukla uyuyarak geçirdi. Hastalığı onu çok etkilemişti."

İçeriye girdiklerinde İnci her zamanki gibi tüylerinin diken diken olmasına engel olamadı. Odadaki büyük çerçevelerde Atatürk'ün resimleri ve fotoğrafları asılıydı.

Cam bölmeyle ayrılmış yerin kenarında, kahverengi tahtadan yatağa yakın durdular. Yatağın üzerinde Türk bayraklı örtü vardı. Yatağın karşısında ise eski püskü, kahverengi tahtadan üç kapaklı bir dolap.

Cam kenarında uzun açık renkli bir koltuk vardı, bacakları uzatmak için idealdi.

Şaşırtıcıydı ancak Harry bu odanın önceki odalara kıyasla daha az lüks, şatafattan uzak ve sade olduğunu düşündü. Sanki bu saraya ait bir oda değildi de geçici olarak orada duruyor gibiydi.

Sanki Türk milletinin büyük önderini değil de sıradan birini ağırlamış bir odaya benziyordu.

Bu odada diğer odalarda olmayan bir şey daha vardı, matemin ağır boğuculuğu. Matem ve hüzün bu odayı sarmış, kim bilir kaç zamandır o odada konuk oluyordu.

Hermione "Bu, Atatürk değil mi?" diye sordu duvardaki çerçevelere bakarken.

Yakınındaki İpek "Evet." dedi gururla. Üzerinde askeri üniformasıyla yan durduğu bir çizim vardı çerçevenin içinde.

Tüm Hogwarts öğrencileri o yöne baktılar. Demek yol boyu dinledikleri ulu önder, Türklerin babası, bu adamdı.

"Ne kadar yakışıklı gözüküyor." dedi Pansy. Sert bakışları vardı resimdeki adamın, sanki dünyanın tüm yükü omuzlarındaymış gibi.

Draco "Püff." dedi. "Aptal bir muggle işte görünen o ki, büyücülerin bu düşkünlüğü çok saçma."

Onun bu kısık sesli söylediklerini duyan kişi hızlı öfkelenmesiyle tanınan Esin oldu. "Anlamadım?" dediğinde Slytherinler ona dönmüştü.

Esmer cadının kahverengi gözlerinde yıldırımlar çakarken kaşları havadaydı. Ellerini beline yerleştirmiş, Draco'ya bakıyordu. "Duydun." dedi Draco.

"Evet, duydum." Esin ona doğru bir adım atıp çenesini dikleştirdi. "Ve ağzından çıkacak tek bir kelime daha duyarsam boğazını parçalayıp ses tellerini köpeklere yedireceğim."

Draco bu tehditle gerilerek kaşlarını çattı. "Sen benimle böyle nasıl konuşursun?" dedi. "Kim kimi köpeklere yediriyormuş görürüz, asanı çıkaracak vaktin olursa tabii."

Esin küçümser bir şekilde güldü. "Seni öldürmek için asama ihtiyacım olacağını mı sanıyorsun?" dedi. "Manikürünün bozulacağından korktuğun için asa kullanmak istiyor olmanı anlayışla karşılayabilirim ama. Saygısız şey."

Draco ve Esin arasındaki gerilim diğerlerinin de dikkatini çekerken Esin'in Draco'yu omzundan itmesiyle Draco "Sırf bir kız olduğun için sana vuramayacak oluşuma mı güveniyorsun?" dediğinde Esin daha da sinirlendi.

"Buradan cüssene bakarsak gücünün yalnızca kadınlara yettiğini düşünüyordum!" dedi sesini yükselterek.

"Esin!" İnci aceleyle arkadaşının yanına giderken diğer ziyaretçilerden gelen "Bu ne terbiyesizlik ya?" mırıldanmalarını duymuştu. "Ne yapıyorsun?"

"Haddini bilmeyenlere haddini bildiriyorum izin verirsen." dedi Esin sinirle Draco'ya bakmaya devam ederek.

İnci gözlerini büyüterek uyaran bir ses tonuyla "Sence burası yeri mi?" dedi. "Atatürk'ün odası."

"Atatürk'e öldüğü odada söylenenlerden sonra bence gayet yeri."

Sarışın kız kaşlarını çatıp Draco'ya bakarken Esin "Kestiği tırnak olamayacağın bir adama atıp tutmak senin gibi bir zavallıya düşmedi!" diyerek tekrar Draco'ya saldırdı.

"Bir muggle'ı bu kadar savunuyor olmaktan hiç mi utanmıyorsun?" dedi Draco. "Komik, bir de cadı olacaksın."

İnci, Draco'nun söyledikleriyle kanının kaynadığını hissetse de bir şey söylemesine fırsat kalmadan McGonagall ve Güler hoca yanlarına gelmişti. "Çocuklar! Ne oluyor böyle? Nedir aranızda çözemediğiniz?"

"Öğrenciniz Atatürk'e hakaret ediyor!" dedi Esin, McGonagall'a dönerek. "Türkiye'ye gelip Türkiye'ye hayatını vermiş adama hakaret etmek kimin haddine?"

"Bay Malfoy, bu doğru mu?" McGonagall ona baktığında Draco başını dikleştirerek "Doğru, söylediklerimin arkasındayım." dedi.

Ne söylediğini müdiresine söyleyememişti çünkü ceza alacağını hissediyordu.

"Dışarı, atacaklar birazdan bizi." dedi Bahar hoca ve herkes dışarı çıktı.

İnci ve Birkan, Esin'i bir köşede tutarken Blaise ve Pansy de Draco'yu ayrı bir köşede tutarak bahçeye çıkarmışlardı.

"Ne olduğunu anladınız mı?" diye sordu Harry merakla. "Duydunuz mu?"

Ginny başını iki yana salladı. "Hiçbir şey duymadım sesler yükselene kadar." dedi. "Ama ne olduysa kız çok öfkeli gözüküyor."

Bu konuda haklıydı Ginny, Esin'in öfkesi imkanı olsa duman şeklinde başından çıkacak kadar yoğun gözüküyordu.

Bahçeye çıkıp insanlardan uzak bir köşeye çekildikleri anda İnci "Ne oldu anlat şimdi?" dedi Esin'e. "Ne bu hakaret mevzusu?"

Esin, Draco'nun söylediği her şeyi anlattı. İnci her cümleyi kaşlarını kaldırarak dinlemişti. Kadın düşmanlığı, muggle düşmanlığı, kibir... İnanılmaz tiksinç bir tanıtım olmuştu.

İnci, tüm Bürküt Komitesi gibi milli değerlerine çok bağlıydı. Kimsenin laf söylemesine izin vermez, laf söylemeye kalkışanı da ezerdi.

Arkasını dönüp bir köşede arkadaşlarının konuşmalarını dinleyen Draco'ya ilerlerken "Aptal bir muggle ha?" dedi. Yüksek sesine bakışlar dönmüştü. "Sen hayatında ne başardın ki de ülkemin kurucusu hakkında atıp tutabiliyorsun?"

"Eyvah." diye mırıldandı Harry'nin arkasındaki biri. İnci sinirlendiyse hiç iyi şeyler olmazdı.

Bunu bilen Kurtuluş hızlı davranarak İnci'yi bileğinden tutarak Draco'nun üzerine yürümesini engellemeye çalıştı. "İnci, sakin ol." dedi. "Muggleların arasındayız."

"Elini çek benden." Deniz mavisi gözleri Kurtuluş'a döndüğünde büyük bir öfke denizine dönmüştü. "O çocuk, Atatürk'ün adını ağzına aldığına pişman olacak."

Kendini hızlıca Kurtuluş'tan iterek Draco'ya ilerlerken bu sefer onu durduran beklenmedik birisi oldu. Hem İnci için hem de tüm Hogwarts için.

Harry önüne geçmiş, yeşil gözlerini gözlerine dikmiş bir vaziyette İnci'yi kollarından tutarak "Hey, sakin." dedi.

İnci karşısındaki çocuğun gözlerindeki yatıştırma odaklı ifadeye rağmen "Harry, lütfen çekil." dedi. Nezaketini korumuştu.

"Malfoy'a saldırman sana bir şey kazandırmayacak." dedi Harry. "Gel, benimle etrafta yürü biraz."

Başını iki yana salladı İnci ve "Çekilir misin? Seni itmek istemiyorum." dedi.

Harry gözlerini devirdi. "Malfoy, ne yaptı bilmiyorum ama bazen sinir bozucu biri olabildiğinin farkındayım. Ben alıştım, bence sen de alışabilirsin." Sonra kızı çevresinde döndürüp yürütmeye başladı.

Harry, kuvvetli bir çocuktu. Kurtuluş, İnci'yi hafifçe tutmakla yetindiği için güç uygulayamamış olsa da İnci'yi saldırmasına engel olacak şekilde tutan Harry ona yön verecek gücü uygulayabilmişti.

"Gel, sen sakinleşene kadar sarayın çevresinde dolaşalım." dedi İnci'yi kalabalıktan uzaklaştırırken. Ron ve Hermione'ye bakıp sorun olmadığını gösterircesine başını salladı. "Hem bana şu ağaçların falan hikayesini anlatırsın."

"Ağaç işte." diye homurdandı İnci sinirli olduğu için ancak Harry'nin onu yönlendirmesine izin vermişti.

Neden izin verdiğini bilmiyordu, belki de onu sakinleştirecek birini arıyordu ve Harry bu kişi olmaya gönüllü olduğu için ona ayak uydurmuştu.

"Eminim vardır bir hikayesi." dedi Harry ve onunla birlikte gözden kayboldu.

-

-

-

bu bölüm yazılırken hiçbir dini değer zarar görmemiştir😭😭😭

Hala burada olan var mı bilmiyorum ama var olan varsa hoş geldiniz ahshjskdkskd

Draco edebini topla Atam hakkında böyle konuşamazsın😡

Öpüyorum hepinizi oy ve yorumları unutmayın

30.09.2023





Continue Reading

You'll Also Like

94.4K 4K 21
Yabani dizisinden tanıdığımız Asi ve Alaz'ın muhtemelen hiç yazılmayacak anlarına dair tek veya birkaç bölümden oluşacak hikayelerdir.
SANRI By E.N.Y

Teen Fiction

8.2K 539 29
Bir gün kriz geçirip kendine zarar veren Zümra psikoloğa gitmeye karar verir ve Psikolog Alp Yekta Çağan'la tanışır. "Ben de öylesine.. Bir anda tutu...
37.9K 2.1K 47
Tozlu Yaka'nın 7'nci bölümünün fragmanından yola çıkarak başlanmış hikayedir. ❗️❗️Hikaye de ki çiftler EGZEY, NORBER, ARHAZ VE ECÇAĞ'DİR ❗️❗️ ❌️ZeyÇa...
50.2K 6.5K 40
"Biliyor musun Roma, bence sen iyi birisin." Roma bana bakmıyordu. Yeşil gözleri çeşmenin ucunda, suyu usul usul içen karganın üstündeydi. Boynunu ha...