Parmak Uçlarındaki Yabancı

By imPnar__

53.2K 3K 4.5K

Ayıldıktan sonra bir şey hatırlamayan milyonlarca sarhoş insan vardır. Ama ben onların aksine sarhoş olunca h... More

1.Bölüm-"Bir Kadeh Daha Azap"
2.Bölüm-"Elim Sende"
3.Bölüm-"Mum Işığı"
4.Bölüm-"Ruhtaki Kırıklar"
5.Bölüm-"Üç, iki, bir... Karanlık!"
6. Bölüm-"İhtimallerin Işığında Sönen Yıldız"
7.Bölüm-"İçimizdeki Yabancı"
8.Bölüm-"Gerçek Renkli Yalanlar"
9.Bölüm-"Saklambaç"
10. Bölüm-"Cehennem Çiçeği"
11.Bölüm-"Oyunbaz"
12.Bölüm-"Kalpkıran"
13.Bölüm-"Yalnız Değilsin"
14.Bölüm-"Kimsin Sen?"
15.Bölüm-"Gölgen Bile Yalan"
16.Bölüm-"Korkak"
17.Bölüm-"Unutulanlar"
18. Bölüm-"Yaralı Serçe"
19.Bölüm-"Bedel Ödeyenler"
20.Bölüm-"Kendi Yolundan Gidenler"
21.Bölüm-"Adım Adım"
22.Bölüm-"Şüphe"
24.Bölüm-"Namlunun Ucunda"
25.Bölüm-"Şah"
26.Bölüm-"Yalancılar"
27.Bölüm-"Maskelerin Ardında"

23. Bölüm-"Geçmişten Gelen"

615 56 41
By imPnar__

Bizimkilerin olduğu masada yalnızca iki kişi kaldığında bulanan midemi rahatlatmak için tuvalete gitmeye karar vererek ayağa kalktım. Kalktığımda başım dönmüştü çünkü birkaç dakika önce yarın yokmuşcasına içmiştik. Ayaz'a dokunan bakışlarım umursamazca geri çevrildi. Yanındaki kızla biraz fazla ilgilenmişti ve ben yalnız kalmıştım. İnsanların arasından sarsıla sarsıla geçerken yüzündeki gülümsemesiyle bana bakan barmeni umursamadım. Onun bana nasıl baktığı umrumda değildi, daha güzellerini görüyordum her gün.

Mekan fazla güzel olmasa da iğrenç sayılmazdı ama ne varki tuvalet kısmı hayvanların bile girmek istemeyeceği cinstendi. Bu yüzden buraya yalnızca çok zor durumda kalanlar geliyordu ve aslına bakarsak her hafta sonu burada olmama rağmen benim bile ikinci gelişimdi. Üzerindeki işaretlerin silikleştiği kapılara bakarak hangisinin kadınlar için olduğunu anlamaya çalışırken bileğime dokunan bir elle dikkatim dağıldı. Arkama baktığımda barmeni görmüştüm.

"Selam," dedi bana doğru bir adım yaklaşarak. Ama zaten aramızda neredeyse hiç mesafe yoktu, bu haraketi az kalsın beni yere devirecekti. Bunun olmasına engel olan da yine o olmuştu, şuan belimden tutmuş, benide kendine bastırmıştı.

"Tuvalet..." dedim peltekçe ve ondan uzaklaşmaya çalıştım ama başaramadım.

"Boşver tuvaleti, buraya kimse gelmez." dediğinde ne saçmaladığının farkına varsam bile kendimi ondan kurtaramadım.

"Bırak!" Bağırdım sandım ama hayır, bağırmamıştım. Kendime gelmek adına gözlerimi sımsıkı kapatıp geri açacakken adamın dudakları dudaklarıma kapandı. Elleri arsızca bedenimin her zerresinde gezinirken gücümü toplayarak onu ittim. Adam bir anda benden uzaklaşırken gücüme hayret ederek nefes nefese bir şekilde arkama çıkıp sırtımı kapıya yasladım. Karşımdaki kızı görünce hâlâ ne kadar güçsüz olduğumu anlamıştım.

Kız, adamı bir çöp gibi yere attıktan sonra yanıma gelerek endişeyle yüzüme baktı. "İyisin!" dedi öyle olmamı isteyerek. Hızlıca başımı sallayınca arkamdaki kapıyı açarak içeriye girmem için beni yönlendirdi. "Yürü, elini yüzünü yıka."

Elimi yüzümü yıkadıktan sonra bir köşeye oturmuş öylece duvarı izleyen kızın önüne dikildim. Bu kadar sarhoş olmasına rağmen nasıl az önceki adamı benden uzaklaştırmıştı? "İyi misin?" diye sorduğumda koyu kahve gözlerini bana çevirdi ve bir kere başını salladı. Burada ölüpte başıma kalmasını istemezdim. İyiymiş gibi durmuyordu, ondan kurtulmam gerekirdi. Elimi yüzümü yıkamıştım, tabii ondan önce de içimde ne varsa hepsini çıkarmıştım. Bu da kendime gelmemi sağlamıştı.

"Biraz hava alacağım." dediğimde yavaşça ayağa kalkarak duvardan tutundu. Benimle gelecekti sanırım. Yanımda kendi isminden bile bir haber olan kızla birlikte dışarıya çıktığımda etraftaki insanları görmekten rahatsız olarak yüzümü buruşturdum. Biraz daha sessiz bir ortam gerekiyordu kendimi toplayabilmem adına. Adımlarım mekanın arkasına yönelince kız da benimle birlikte geldi.

Onu oyuna ben davet etmiştim ama sürekli peşimde olmasına gerek yoktu. Zaten oyuna davet etmemize bile gerek yoktu ama Ayaz bir kere isteyince vazgeçmiyordu. Onu, isteğini geri çeviremeyecek kadar çok seviyordum. Bu istek normalde selam vermeyeceğim türden bir kızı aramıza çağırmak olsa bile... Geri dönerek ona baktığımda onun da adımları durdu. "Niye geliyorsun?" diye sordum sabırsızca. Ayaz'ın yanında olması gerekirdi, benim değil.

Anlamsızca yüzüme baktıktan sonra, "Adam seni yeniden rahatsız etme-"

"Sana ne ki!" diye sözünü kestiğimde kaşlarını çattı. "Sen benim koruyucu meleğim falan değilsin, yalnız bırak artık beni."

Kız umursamazca omuz silkerek geri dönerken derin bir nefes alarak ilerlemeye devam ettim. Tek amacım kimsenin olmadığı bir köşeye geçip bir süre oturmaktı, dünyamı başıma yıkacak görüntüleri görmek değil. Bu sefer alkolden değil de karşımdaki sarsıcı görüntü yüzünden duvara tutunurken kalbime ihanetin acı yumruğu inmişti.

&

Damla'nın gözleri önündeki yazıların üzerinde gezinip dururken iç sıkıntısıyla ondan gelecek herhangi bir sözü bekliyordum. Herkesten bir şekilde el yazılarının örneklerini almayı başarmıştım ama hiçbirine bakacak cesareti gösterememiştim.

"Ayaz," dedi Damla şüpheyle. Öleceğinin haberini alan bir hasta kadar şaşkın ve korku dolu şekilde ona bakarken, "Yazısı çok güzel." diye devam etti. "Ve Tuna'nın yazıları da aşırı düzenli."

Sonucu merak ederek onu seyretmeye devam ettim. "Bir erkeğe göre fazla iyiler."

"Yani?" diye sorguladım. "Benzerlik var mı yazılar arasında?"

"Yok," dedi Damla somurtarak. Derin bir nefes alırken arkama yaslanmıştım. "Şu notta yazanlar... Seni mi işaret ediyor?"

"Evet." diyerek gözlerinde şüpheyi ararken Damla usulca başını salladı.

"Ve bu notlar Ayaz'a gönderiliyor?"

"Yani... Hepsini bulan Ayaz'dı."

"Ama ilk notu bulduğunuz zaman, notu bırakmak için kimse gelmedi. Doğru mu anlamışım?" Yine onu onaylarken işin ucunun nereye çıkacağını az çok tahmin etmeye başlamıştım.

"Bu, notu aranızdan birisinin bıraktığını gösterir Reya. Ama yazılar uyuşmuyor." Çantamdaki küçük not defterimi çıkartmak için haraket ederken Damla kaşlarını çatarak hareketlerimi inceledi. Bazı notaların yazılı olduğu defteri ona uzattım.

"Bak, bunlar geçen sene yazdığım birkaç şey." dedim hızlıca. "Yazıları karşılaştır." Damla benden şüphe ettiğini düşündüğümü anlayınca gözlerini deftere çevirmeden bana geri uzattı.

"Gerek yok, ben bunu daha önce denetlemiştim zaten." dedi. Ne ara yaptığını düşünerek öylece ona bakakalırken, "Birisiyle birlikte haraket edeceksem önce ona güvenmem gerekir." diye kısa bir açıklamada bulundu.

"Anlıyorum..."

"İki seçenek var." diyerek beni zorlu bir yola itti. "Ya bunu aranızdan birisi yapıyor ve kendisini çok iyi gizliyor, ya da katil böyle düşünmemiz için bizimle oynuyor."

"Katil aramızdan birisi mi bilmem ama beni çok iyi tanıdığı kesin." dedim ürpertiyle. "Karanlık korkumu biliyor."

"Kim olabilir? Bunu bilen kaç kişi var?"

"Sende dahil, dört." dedim kaşlarımı çatarak. "Tolga, Sibel ve Ayaz."

Damla gözlerini kısıp düşünürken üçünden herhangi birisinin suçlu olma düşüncesi beni deli ediyordu. "Senden intikam almak istiyor. Bu üç kişiden birisiyle aranda bir sorun var mıydı?"

"Ayaz'la yok." dedim hızlıca. "Zaten onunla cinayetin olduğu gün tanıştık. Hem Ayaz bu cinayeti çözmek için en az benim kadar sabırsız. Öldürülen kişi onun kardeşiydi." Bir süre düşündüm. "Hepsi için öyleydi. Tuna da âşıktı zaten, onlar olamaz. Sibel'le eskiden kavga etmiştik ama yıllar öncesinde kaldı, unuttuk..."

"Peki ya abin?" diye sordu. Ve sonra şüpheyle düzeltti. "Yani, Tolga?"

"Tolga..." Boğazımı temizledikten sonra iç çekerek yutkundum. "Küçükken beni sevmezdi. Sonra değişti tabi ama, bilmiyorum." diye mırıldandım.

"Sevmemesinin sebebi nedir?"

Ufak bir tebessüm oluştu dudaklarımda. "Annem sevmiyor diye sevmezdi." Damla bu konuya girmemeyi seçerek başını salladı.

"Yani şimdilik gözümüzdeki potansiyel suçlu Tolga. Gidip teslim olması ve deliller de bunun tuzu biberi. Mahkeme de böyle düşünüp muhtemelen ona iki cinayetten büyük bir ceza verecek."

"Belki de gerçekten öyledir." dedim kabul etmek istemediğim o ihtimali. "Hiç değişmemiştir. Zaten insanlar değişmez..." diyerek dolmaya başlayan gözlerimi etrafta dolandırdım. "Hâlâ benden nefret ediyordur ve böyle bir oyun tasarlamıştır kafasında."

"Yardım aldığı kişi de annen olabilir. Dışarıda bir adamı olduğu kesin." Damla'nın beni onaylamasını beklemediğim için önce afalladım, sonra kocaman bir acının çığlığında savruldum. Hayır desin istemiştim, yanlış bile olsa aksini söylesin istemiştim. Böyle mantıklı bir şey duymak istemiyordum.

Tolga'nın beni gerçekten sevmiş olduğu düşüncesi doğru olsun istiyordum çünkü aksi takdirde koskoca evrende kendimi yalnız hissedecektim. Ve ben yalnız olmaktan hoşlanmıyordum.

Gözlerim iyice dolduğunda Damla kendi gardını indirmemek ve benimde ağlamamın önüne geçmek için konuyu dağıttı. "Ben annenle de ilgileneceğim. Bir bakalım bu işlerle herhangi bir bağlantısı var mı."

"Her ay Tolga'ya para gönderiyormuş." dedim zor da olsa.

Damla netlik kazanan bakışlarla başını salladı. "Umarım böyle değildir Reya," dedi tüm samimiyetiyle. Umutsuzca başımı salladım.

"Bir şey değişmez. Hatta inşallah böyledir, yoksa bilinmezlik beni öldürecek. Hem... Benim artık bir ailem, bir abim var. Tolga'ya ihtiyacım yok." dedim gerçek hislerim olduğundan emin olmadığım bir şekilde.

"O çocuklardan mı bahsediyorsun?" diye sordu Damla kaşlarını kaldırarak. "Önemli olan kan bağı değil can bağıdır derler ama dünya eskisi gibi değil." dedi bu gerçekle yüzleşmemi istercesine. "Bazen canın bildiklerin canını almak için başında bekler de, sen onun seni gözlediğini sanırsın. Ta ki ruhun bedenden çıktığı o âna dek. Dikkatli ol."

"Olurum." diyerek ayağa kalktım. "Teşekkür ederim, bir gelişme olursa haber vermeyi unutma."

"Görüşürüz."

Damla beni geçirmek için kapıya kadar geldikten sonra geri içeriye geçti. Evi kaldığım bakımevinin olduğu mahalledeydi. Bu sokaklara daha önce gelmemiştim ama diğerlerinde nasıl benliğimi yitirdiğimi çok net hatırlıyordum.

Adımlarım beni istemsizce bakımevinin olduğu sokağa götürürken içimdeki boşluğun ıssız yollarında kayboluyordum. Uzaktan çatısını gördüğüm bakımevine doğru yürümeye devam ederken ileriden gelen bir motorluyla adımlarım durdu. Kaşlarımı çatarken Ayaz kaskını eline alıp içeriye girmişti. Onun burada ne işi vardı?

Oraya gitmek yerine geldigim yolu geri dönerken bir anlam bulmaya çalışmıştım.

Akşam yemeği için yine hep bir aradaydık. Baran ve Ayaz mutfakta yemek hazırlarken Tuna kanepeye uzanmış öylece müzik dinliyordu. Ve Serra da Işık'la oynuyordu. Baran Hoşt'a bakmak için mutfaktan ayrılırken ben mutfağa girmiştim. Salata hazırlayan Ayaz'ın yanına geçtikten sonra bir şey çaktırmamaya çalışarak, "Ne yaptın bugün?" diye sordum.

"Hiç." dedi Ayaz bana bakmadan. Eve geldi geleli keyfi yoktu, bir kez olsun konuşmamıştı benimle hatta yüzüme bile bakmamıştı.

"Nasıl hiç?"

"Evdeydim." dediğinde yalan söylemesinin amacını anlamamıştım ama bunun bana kendimi kötü hissettirdiği kesindi. Sandalyelerden birisine oturdum.

"Hep mi?" diye sordum, sonra garip durmaması için ekledim, "Can sıkıcı olmuştur."

"Seni düşündüm, zaman çabuk geçti." dedi. Bunun beni gülümseteceğini düşündüğü için bana baktı ama düş kırıklığına uğradığımı görünce yaptığı işi bıraktı. Ellerini yıkayıp bana doğru gelirken, "Neden moralin bozuk?" diye sordu. Önümde diz çöktükten sonra ellerimi tutarak eldivenimin olduğu avucuma öpücük bıraktı. Ama samimi bir öpücük değildi bu. Dudakları kararsız yaklaşıyordu tenime.

"Bana yalan söylemenin sebebi ne?"

Afallayan bakışlarından sonra, "Ne?" diye sordu.

"Seni gördüm bugün." dedim ellerimi ellerinin arasından çekerek. "Evde değildin ama bana yalan söylemeyi tercih ettin."

Ayaz gözlerini benden kaçırarak ayağa kalktığında dolu gözlerimi gözlerine çevirdim. "Neden?"

"Sorma." diyerek mutfaktan çıkmak için haraket etti ama hızlıca önüne geçtim.

"Ayaz, cevap ver bana! Ne gizliyorsun?"

"Sana yalan söylememi istiyor musun Reya?" diye sordu buz gibi bir sesle. Dudaklarımı birbirine bastırarak bana oldukça yabancı bu görüntüye kırgınca bakarken, "Öyleyse sorma." diyerek yanımdan geçip gitti. Evden çıktığında Tuna'yla gözlerimiz kesişti. Kulaklıklarını çıkartarak sorgulayan gözlerini irice açarken yüzümdeki ifadeyi gördükten sonra ayağa kalktı.

"Neler oluyor?"

"Bilmiyorum." dedim kısık bir sesle. Onun hakkında hiçbir şey bilmiyordum ben.

&

"Off!" diye söylenen Tuna'nın yanına gittiğimde somurtarak ben sormadan döküldü. "Ayakkabıma boya bulaşmış, çıkmıyor!"

"Başka bir şey giy." dedim bunu mu dert ediyorsun dercesine. Tuna çocuk gibi surat astı.

"Hayır ya, onları giyecektim."

"Nereden boya oldu ki?" diye sordum. Tuna omuz silktikten sonra taban kısımlarına renkli boyaların bulaştığı ayakkabılara bakmaktan vazgeçti.

"Baran, senin ayakkabıları versene!" Baran'ı ikna etmek için yukarı çıktığında göz ucuyla dışarıya baktım. Ayaz dün geceden beri ortalıkta yoktu.  Ona hiçbir şekilde ulaşamıyordum. Ceketimi alarak ağaç eve gitmiş olabileceği düşüncesiyle evden çıktım. Tuna'nın motorunu almıştım. Bana kızacaktı ama Ayaz'ı bulmak istiyordum. Ortalıkta bir katil varken ondan bu kadar uzun süre haber alamamak beni korkutuyordu.

Motoru ağaç evin önünde durdurduktan sonra yukarıya çıktım ama kimse yoktu. Buraya da gelmediyse nereye gitmiş olabilirdi ki?

Omuzlarım çökerken balkona çıkıp oturdum, yeşillikleri seyrettim. Buydu işte ona anlatmaya çalıştığım. Eğer bir gün çekip giderse nereye gittiği hakkında tahmin bile yürütemeyeceğim kadar uzaktı bana. Belkide böyle olsun istiyordu. Onu bulamayayım, istediği zaman yok olabilsin istiyordu. Belki hiçbir zaman kendisini tanıyabileceğim kadar yakın görmemişti beni.

Uzun, upuzun bir an kendimi aptal gibi hissettim. O bana taş duvarken ben ona karşı kendimi o kadar şeffaflaştırmıştım ki, artık beni görmüyordu gözleri. Oysa biliyordum. Hiçbir kitapta yazmazdı ama ben ezberlemiştim; karşısında bütün şeffaflığınla çırılçıplak kaldığın o kişinin gözleri ilk sana kör olurdu. Onunlayken ezberimdekileri unuttuğum için kendime kızmaktan başka bir şey yapamıyordum. Ama bende suçlu değildim ki; öyle güzel yalan söyleyen bakışları utanmalıydı.

Hazır yalnız kalmışken uzun uzun düşünmek istemiştim. Eğer Tolga gerçekten katilse ve bunca zaman bana acı çektirmek için nefretini gizlediyse ne yapacaktım? Yani bu ihtimal doğru çıkarsa sonrasında ne olacaktı ki? Nereden devam edecektim hayata? Kabullenebilir miydim hem..  Bir cevap bulamıyordum ki, belkide bulmak istemiyordum.

Tolga'ya ne yapmıştım ben? Bir kez olsun onunla kavga etmemiştim küçükken, onu kıskanmamış, kötü davranmamıştım. O her şeye sahipti ve beni kıskanabileceği bir şey yoktu. Neden bana karşı bu kadar nefret dolu olsundu? Annemle iş birliği yapmış olabileceğini, hâlâ eskisi gibi bana karşı ön yargıları olduğunu düşünmek istemiyordum. Hiçbir zaman ona tam anlamıyla güvenip inanmamıştım ama değiştiğini biliyordum, henüz kabul etmemiş olsam bile... Çünkü gerçekten bunu hareketlerine yansıtıyordu, gözlerinden okuyordum. Yalan mıydı?

O asla abi olamaz, Tuna gibi hissettiremezdi bana ama seviyordum işte. Buna engel olamıyordum bir türlü, olmayı gerçekten isterdim.

Telefonum çaldığında ekranda Ayaz'ın ismini göreceğim umuduyla kalbim hızlandı ancan Asaf arıyordu. Oflayarak çağrıyı cevapladım.

"Günaydın Yağmur!" dedi Asaf neşeyle.

"Günaydın." diye normal bir cevap verdim.

"Bugün, seninle dolaşıp güzel bir kütüphanede saatlerce sohbet etme günüymüş. Mecburen seni aradım."

Basit numaralarına göz devirdikten sonra yalandan kıkırdadım. "Öylemiymiş?"

"Evett! Ne zaman geleyim seni almaya?" diye sorunca kaşlarımı çatarak derin bir nefes aldım.

"Aslında bugün biraz..."

"Lütfen!" dedi Asaf büyük bir istekle sözümü keserek. "Kırma beni Yağmur, yarın kütüphane kapalı olacak, bugün gitmeliyiz."

Ahmak adam! İnsan nezaketen olsa bir işin var mı diye sorardı önce. Kendi yaptığı saygısızlığı görmeyip bir de kırma beni diyordu. Bunun öylesine bir flörtleşme değil de önemli bir konu olması onu engellememle aramda olan tek şeydi.

"Pekâlâ, iki saat sonra meydanda buluşuruz."

"İşte bu! Tamamdır güzellik, görüşmek üzere."

"Görüşürüz." Telefonu kapatarak ayağa kalktım. İçeriye girdiğimde gitmeden önce biraz eşyaları incelemek istemiştim. Hâlâ aynı yerinde duran kutunun önüne oturdum ve bantlarla birbirine tutturduğu kağıt parçalarını çıkarttım. Öyle aşırı profosyonel değillerdi, hatta bir çocuğun kaleminden çıktığı oldukça belli olan çizimlerdi ama yine de güzel görünüyorlardı. Yetenekli bir çocuktu Ayaz, hemen hemen her konuda. 

Bunları kimin neden yırttığını merak ederek parmağımla kenarları eskimiş olan kağıdı okşadım. Bunu her kim yaptıysa kalbinin kötülükten görünmeyeceğinden emindim.

Onları bırakarak ayağa kalktıktan sonra küçük kitaplığın önüne geçtim. Hepsi de çocuk kitaplarıydı. Ufak bir tebessüm oluşurken dudaklarımda Ayaz'ı, bunları okurken hayal etmeye başladım. Teker teker tüm kitaplarda gezinen parmaklarım isimsiz bir defterin üzerinde durdu. Onu oradan çekip aldıktan sonra kapağını açarak ilk sayfasına baktım. Düzgün bir el yazısıyla notalar yazıyordu. Onunla ortak noktamızın müzik olması beni mutlu ediyordu.

İkinci sayfayı çevirdiğimde kaşlarım çatıldı. Oradaki notaların ve şarkı sözlerinin üzeri karalanmıştı. Diğer sayfaları da çevirdim. Hepsi böyle devam ediyor, kimi yerlerde kocaman müzikten nefret ediyorum yazıyordu. Aynı el yazısı oluğu için bunları Ayaz'ın yazdığını anlamıştım.

Anlamadığım kısım neden böyle yazdığıydı.

Bunları ona sorabilmek isterdim. Saatlerce ona bir şeyler sorar, günlerce bana vereceği cevapları dinlerdim. Hiç sıkılmazdım, bunalmazdım, hepsini öğrenmeye çalışırdım. Küçükken hangi çizgi filmleri izlediğini, ergenliğe girdiği zaman nasıl müzikleri dinlediğini, yaptığı yaramazlıkları, kavgaları, hangi sebzeleri sevmediğini... Daha bir sürü basit ayrıntı hakkında hiç susmadan konuşabilmeyi dilerdim.

Oysa şuan nerede olduğunu bile bilmiyordum.

Ben kaybolsaydım o beni bulurdu, bulmuştu da zaten. Bu farkındalık onun için hızlanan bir kalbe fazlasıyla acı veriyordu.

&

Motorla eve gidip hazırlandıktan sonra teslim etmek için Tuna'nın yanına sürmüştüm. Tuna bugün biraz kafa dağıtmak için arkadaşlarıyla çıkmak istemişti. Oldukça mutlu görünüyordu, onun için bazı şeyler daha katlanılabilir bir hâl almış olmalıydı. Tuna adına mutluydum.

"Ayaz'dan bir haber var mı?" diye sordum bıkkınca. Tuna başını iki yana salladı.

"Bugün hiç görmedim. Sen hâlâ onu mu arıyorsun?"

"Evet..." dedim aldığım cevaptan hoşnutsuz bir şekilde. Tuna onaylamazsa başını iki yana salladı.

"O gider arada öyle, merak etme çıkar ortaya."

"Sen biliyor musun yerini? Nereye gitmiş olabilir?"

"Aslında, birçok yere... Üzgünüm güzelim, bilmiyorum."

"Önemli değil, sana iyi eğlenceler." dedim gülümseyerek.

"Sen ne yapacaksın?"

"Bende Asaf'la buluşacağım." deyince Tuna hemen kaşlarını çattı.

"Seninle geleceğim."

"Hayır, gelmeyeceksin." dedim hızlıca. "Merak etme kendimi gayet güzel korurum ve bir sorun olursa ilk seni ararım. Sakın ısrar etme." Tuna ona başka seçenek bırakmamışım gibi bana bakarken yeniden güldüm. "Seviyorum seni!"

Tuna da gülümseyerek yanağıma içten bir öpücük bıraktı, motora bindi ve gazladı.

Bende artık istemeye istemeye Asaf'ın yanına gidip mutluymuş gibi davranacak, sürekli kıkırdayacak ve cilve yapacaktım. Katili bulmak için biraz ızdırap çekmem gerekiyordu sanırım...

Tuna...

Sahil kenarında durduğum motordan inerek ilerideki boş, eski tekneye doğru yürüdüm. Elimdeki şişeler birbirine çarparak tiz bi ses çıkartıyor, bu ses dalga sesleriyle karışıyor ve dinlemesi hoş bir melodiye dönüşüyordu.

Kayığın yanına geldiğimde Ayaz'ın gözleri usulca üzerime yöneldi. İleriden koşarak buraya gelen Baran'ı görünce onun Ayaz'ı benden daha önce bulduğunu anlamıştım. Tabii, ikisi arasındaki bağ güçlüydü. Baran ne yaptı da böyle bir bağa layık görüldü bilmiyordum ama Ayaz ilk ona, en çok ona açardı kendini. Canı sıkkınken buraya geldiğini ve Kız meselesini bile birkaç ay önce öğrenmiştim. Kız Ayaz'ın kayığının ismiydi. Oysa Baran çok önceden haberdardı bundan.

Bu durumu dert etmiyordum. İkisini de çok seviyordum, onlar benim kardeşlerimdi. Onların da beni sevdiğinden emindim, bu yüzden ikisinin de iyiliğini düşünmek bana bir görevdi.

Mavi boyalarının büyük bir çoğunluğu atan tahta kayığın üzerinde bir şeylerle oyularak çizilmiş resimler dışında boyaları solgun çizimler de vardı. Bunların hepsini küçükken Ayaz yapmıştı, öyle diyordu. Teknenin içine geçerek Ayaz'ın karşısına oturdum.

"Ee, neye içerledin bu kadar?" diye sordum teneke kutulardan birisini ona uzatarak.

"Hiç." diye bir yalan yükseldi. Üstelemedim çünkü biz üstelemezdik. Biraz ısrar etse de anlatsam diye beklemezdik. Ben sorduğumda cevap vermek istiyorsa verirdi, istemiyorsa üstelemeyeceğimi bilerek susardı ve konuyu kapatırdık. Bu yüzden şimdi susacaktım.

"Solucan buldum!" Baran nefes nefese bir şekilde elinde su yılanıyla yanımıza geldiğinde çok neşeli duruyordu. Benimde bugün keyfim yerindeydi çünkü her şey yolunda gidiyordu.

"O solucan değil Baran, bırak yoksa birazdan seni sokacak." Ayaz onu uyarırken Baran gülerek su yılanını kuyruğundan tuttu ve Ayaz'a doğru sallamaya başladı.

"Tıssss!" Ağzıyla çıkarttığı sesle birlikte yılanı Ayaz'ın üzerine attığında gülmeye başladım. Ayaz hızlıca yerinden kalkarak, "Baran!" diye haykırdı. Baran bunu bilerek yapıyordu. Onu kızdırıp kafasını dağıtmasını sağlıyordu, bu hep işe yarardı.

Ayaz oldukça ciddi bir ifadeyle yılanı alarak yere bıraktı. "Rahat bırak beni!" diye söylenerek yeniden oturdu eski yerine. Baran'la bakışlarımız kesiştiğinde yüzündeki ifade tamamen değişmek üzereydi.

"Ayaz, neyi dert ediyorsun?" diye sordu lafı dolandırmadan. Yanımıza çıkıp oturdu ve bir kutu da o açtı.

"Reya'yı." dedi Ayaz bu sefer cevap vermeyi tercih ederek.

"Her şey yolunda değil mi, neyini dert ediyorsun?" diye sordu Baran yeniden. Ama bence her şey yolunda değildi. Ayaz ve Reya'nın birlikteliği yanlıştı. Reya yüzünden Ayaz da zarar görebilirdi ve ben kardeşimin canı yansın istemezdim. Bu demek olmuyordu ki Reya'yı sevmiyorum. Aksine, onu kısa bir sürede çok sevdim. Hatta bunca insanın arasında kendimi en yakın gördüğüm kişiydi Reya. Hiç kız kardeşi olmayan bana bir kız kardeş olmuştu ve ben bunu asla unutamazdım. Ama ortada da bir gerçek vardı ki Reya tehlikeyi peşinden sürüklüyordu. Ayaz ona kapılırsa onun için canını bile verirdi. Bunu Reya için ben yapardım zaten, benim kardeşlerim kendini riske atmamalıydı. Buna izin veremezdim.

"Değil," dedi Ayaz büyük bir çıkmaza girmiş gibi sitemle. "Değil amına koyayım, değil işte." Nadiren öylesine konuşurken küfür ederdi. "O unuttu ama ben unutamıyorum, yok sayamıyorum. Sebep olduğum şeyleri ondan gizlerken yüzüne bakamıyorum ama söylersem kaybedeceğimi biliyorum."

"Konu ne?" dedim merakla. Neye sebep olmuştu ki?

Ayaz yine sustu. Sonra konudan alakasız bir soru yöneltti bana. "Reya nerede?"

"Asaf'la buluşacaktı."

"Ne?" dedi Ayaz şaşkınlık ve öfkeyle. "Tek başına mı?"

"Beni istemedi yanında." dedim. Bir sorun olmazdı zaten, olmayacağını biliyordum.

"Sende kabul mu ettin?"

"Ettim, çünkü istemedi." dedim yeniden bastıra bastıra.

"Çok mu gerekliymiş bu buluşma? Seninle neden gelmedi?"

Omuz silkerken Baran'ın bakışları üzerimde geziyordu. "Onu baya kızdırmış olmalısın, umursamıyor galiba." dediğimde Ayaz ciddi anlamda afalladı. Umursadığını biliyordum ama zaten yanlış olan buydu. Reya yurt dışına eğitim almaya bile Ayaz yüzünden gitmemişti. Her ne kadar katili bulmaknicij kaldığını söylese de altındaki büyük sebebin bu olduğunu biliyordum. İkisi birbirine göre değildi ve bunu göremiyorlardı. Onlara bunu göstermek de bana düşmüştü.

"Nasıl umursamıyor oğlum? Kız dün geceden beri her yerde seni arıyor, git haber ver de daha fazla merak etmesin." Baran konuşunca içimde aniden patlak veren öfkeye hayret ederek dişlerimi sıktım. Damarlarımı yarıpta dışarıya akacakmış gibi olan duygularım saniyeler boyunca zihnimi ele geçirmeye çalışırken dışarıyla olan bağlantım kopmuş gibi hissetmeye başlamıştım.

"Öyle değil mi?" diye benden onay beklediğinde derin bir nefes alarak, "Öyle." dedim. "Seni arıyor evet ama onu kızdırmışsın, bu belli."

Ayaz boş boş yüzüme bakarken Reya'nın yüzü zihnimde canlandı. Nasıl olduğunu anlayamadan içimdeki tüm öfke kayboldu.

"Ayaz, onu üzmeyeceksin oğlum!" dedim kaşlarımı çatarak. "Adam akıllı sevemeyeceksen uzak dur kızdan, oyun oynama."

"Aranızdaki meseleyi bilmiyorum ama Tuna haklı, yapamayacaksınız ilerletme. Reya sandığın kadar taş kalpli değil, kırma Ayaz, kırma ki değişmesin."

Baran'a bakarken onu ne kadar sevdiğimi düşündüm ve sanki kalbimden kan yerine sevgi pompalandı. Bedenimin her zerresinde hissettim bu duyguyu.

"Açılsak mı?" diye sordum konuyu değiştirmek için. Bu kayık açılamayacağımız kadar eskiydi ama ileride daha sağlam bir tane vardı. Güzel vakit geçirir, düşüncelerimizi birkaç saatliğine de olsa kenarda bırakırdık.

&

Reya...

Ağaçların arasından koşarken kimden kaçtığımı bile bilmiyordum ama kalp atışlarım neredeyse korkudan bedenimi titretip dengemi bozacaktı. Dakikalardır peşimdeki birisinden kaçıyordum. Kan ter içinde kalmış, nefes alamaz hâle gelmiştim. Orman gittikçe karanlıklaşıyordu ama duramazdım, bu yüzden korkuma doğru koşmaya devam ediyordum.

Kısa saçlarım yüzüme dağılırken acı ve korku dolu çığlığım çaresizliğimin sesi olmuş gibiydi. Karanlığa iyice yaklaştığımda arkamdaki kişinin eli bana doğru uzandı. Kendimi karanlığın kucağına attığımda beni sımsıkı sarıp içine çekmişti.

Adımlarım durdu, bedenim bir başkasının bedeninin arasına gömüldü. Bana sarılan kişiye bakmak için başımı kaldırdığım an karşımda pekte yabancı olmayan o yüzü görmüştüm. Rahat bir nefes alacaktım ama onun bana olan bakışları karşısında burnumdan kan süzülmüş, bilincim kapanmaya başlamıştı. Çünkü anlamıştım, o dostum değil düşmanımdı...

Korkuyla gözlerimi açarak yatakta doğrulurken göğüslerime kadar yaşa bulanmış bir hâlde etrafıma bakındım. Ellerim hızlıca yüzümdeki ve boynumdaki yaşları silerken göğüs kafesimin altında çırpınan kalbim bir türlü sakinleşemiyordu. 

Uyurken ışıklarını açık bıraktığım oda da şuan loş bir ortam vardı ve bu da beni daha fazla korkutmuştu. Asaf'la buluştuktan sonra dediği kütüphaneye gitmiş ve gerçekten kaliteli vakit geçirmiştik. Anormal hiçbir durum yoktu ama aklımı bir an olsun Ayaz'dan alamamıştım. Akşam eve geldikten sonra direkt olarak odama geçmiş, birkaç saat içinde de uyuyakalmıştım.

Odanın ışığının kapanması için eve birisinin girmesi gerektiğini anladığım o iki saniye içinde yanımda hissettiğim hareketlilikle kendimi diğer tarafa attım. Hareketimle eş zamanlı olarak güçsüz bir çığlık kopmuştu dudaklarımdan.

"Reya!" İsmimi duyduktan sonra bedenime sarılan kollar bile beni kendime getirmeye yetmemişti. Bir süre daha ondan korkup kaçmaya çalıştıktan sonra, "Şşştt, sakin ol..." sözleriyle birlikte bedenim gevşemeye başlamıştı. Bana sarılan kişinin Ayaz, az önceki gördüklerimin de kabus olduğunu yeni yeni idrak ediyordum. Yine de ağlamamı henüz durduramamıştım.

"Kabustu sadece, korkma."

Ayaz yeniden konuşarak benden biraz ayrıldı. Hafifçe uzamaya başlayan sakallarına yapışan saçlarımdan rahatsızlık duymadan yüzüme baktı. Sol eli gözlerimdeki yaşları silerken sakinleşmem için yanağıma bir öpücük bıraktı.

"Ayaz," dedim titreyen sesimle. "Çok korktum!" O ânki sığınma arayışıyla kollarımı Ayaz'ın boynuna dolayıp sıkıca sarıldım. O da bunu bekliyormuş gibi belime sarıldıktan sonra benimle birlikte yeniden yatağa uzandı ve başını boynuma gömdü. Özlem dolu birkaç nefes alarak kokumu içine çektiği zaman huzuru bulmuştum. İşte şimdi gerçekten sakinleşiyordum.

"Yanında olmak istedim ama uyuyordun, bende uyanmanı bekledim." dedi karanlıktan korktuğumu anlayıp buna sebep olduğu için özür dilercesine.

"Neredeydin?" diye sordum burnumu çekerek. "Seni aradım ama bulamadım Ayaz, bulamadım... Gittin sandım, geri gelmeyeceksin sandım."

Ayaz bir süre sessiz kaldıktan sonra saçlarımın arasına küçük bir öpücük bıraktı. "Gitmedim."

"Ama yoktun!" Sitemle çocuk gibi ağlarken bütün nazımı ve öfkemi çekecekmiş gibi duruyordu.

"Biraz düşünmem gerekiyordu."

İç çekerek, "Ben seni bulamıyorum," dedim. "Ya bana yollarını öğret ya da kaybolma yeniden, sen kaybolunca bende kayboluyorum."

"Buradayım." dedi büyük bir güveni ruhuma aşılarken.

Yeniden bastıran uykum yüzünden konuşmak yerine iç çeke çeke uykuya dalmayı tercih ettim. Onunlayken uyumak daha kolay oluyordu. Tabii gecenin bir vaktinde delice çalınan kapı olmasaydı. Gözlerim ürkekçe açıldı ve Ayaz'a çevrildi. Yeniden kapıya vurulduğunda gözlerimi kapatarak çığlık attım.

Yatakta doğrulduğumda ışıkları yanan odada yalnız başıma olduğumu fark edince gerçeklik algımı yitirmişcesine etrafıma bakındım. Elimi yüzümü yıkamak için yataktan kalkarken Ayaz'ın gelmemiş olduğunu anlamam midemde kötü bir hissin doğmasına sebep olmuştu. Eve gelince erkenden uyumuştum, bu yüzden daha güneş doğmadan uyanmıştım.

Işık'a mamasını vererek tekrar yatağa geçtikten sonra telefonumu elime aldım. Ne bir arama ne de mesaj vardı. Hayır, mesajlar ve aramalar vardı, sadece beklediğim kişiye ait değillerdi. Beni defalarca kez arayan Baran ve Tuna arasında bir seçim yapıp Tuna'yı aradım. Bu saatte uyanık olup olmadığını düşünmemiştim ama telefon beklemediğim bir şekilde açıldı.

"Efendim Reya?" Tuna'nın sesi yorgun çıkıyordu.

"Beni aramışsın."

"Nasıl olduğunu merak ettim." dediğinde konunun Asaf'la ilgili olduğunu anlayarak, "İyiyim," dedim.

"Sen iyi misin? Neden uyanıksın bu saatte?"

"İyiyim, Nil'in yanındayım." deyince sesindeki yorgunluğun da ağlamaktan olduğunun farkına varmıştım. Bu konuda onu teselli etmeye çalışmayacaktım bile. İkisini başbaşa bırakmaya karar vererek telefonu kapattım.

Bir şeyler yapmam gerekiyordu yoksa içimdeki hisle yaşayamazdım. Bana iyi geleceğinden emin olduğum tek şeyse şarkı söylemekti. Apar topar hazırlanıp dışarıya çıktım. Kendimi Asi'lerin sürekli takıldığı barın önünde bulduğumda Ayaz'ın bana hissettirdiklerini unutmak için ilk adımı attım. Devamı gelecekti...

Bölüm sonu...

Merhabalar!! Nasılsınız? Ve bölümü nasıl buldunuz?

Buraya katil hakkında genel bir tahmin istiyorum yine. Bence ilerledikçe bir şeyler kafada halloluyor. Avukatın da düşündüğü gibi katil Tolga mı dersiniz?

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın. Görüşmek üzeree...

Continue Reading

You'll Also Like

137K 7.4K 50
Anneannesini görmek için gittiği şehirde üsteğmen Göktürk ile karşılaşan Efsun hiç beklemediği gerçeklerle de karşılaşır ___ " sen benim hayatımda h...
25.5M 908K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
127K 6.6K 33
Size bir gün gelip on yedi yılınızın çöp olduğunu ve çektiğiniz acıların boşa olduğunu söylüyorlar. Ne yapardınız? Kendimce en mantıklı olanı yaptım...
1.3M 88.6K 59
Çilek Alança Yıldırım mı demeliyim yoksa sen mi gerçek ismini açıklamak istersin Çilek Alança Saruhan? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek...