SARMAŞIK +18

بواسطة M_edusaa

44.8K 1.5K 360

Tenimin üzerinde teni vardı. Hastalıklı bir adama ev sahipliği yapan göğsüm cayır cayır yanıyordu. Verdiği so... المزيد

1. Bölüm "ÇIKMAZ YOL"
2. Bölüm "MUCİZE"
3. Bölüm "ESİR"
4. Bölüm "KOR"
5. Bölüm "SAYDAM DUYGULAR"
6. Bölüm "ÖLÜMÜN GÖLGESİNDE"
7. Bölüm "SERBEST BIRAKILAN DUYGULAR"
8. Bölüm "SEN BANA YASAKSIN"
9. Bölüm "BANA MECBURSUN"
10. Bölüm "KALP IŞIĞI"
11. Bölüm "YENİLGİ"

12. Bölüm "AŞKIN MİLADI"

1.6K 105 75
بواسطة M_edusaa

Keyifli ve iyi okumalar dilerim...

||||||||

Yazar'dan

Çıkan kurşun sesiyle beraber evin dört duvarına çarpan bir kadının çığlıyla ayaklandı herkes.

Korkudan binaya yaklaşamayanlar, panikle polis ve ambulansı arayanlar, evlerine giren insanlar...

Hepsinin yüreğindeki tohum aynıydı.

Merak...

Evin içinde olan o silahı ateşleyen adamın içinde dahi aynı merak vardı.

Kim vuruldu?

Süratle giden merminin kadını geçmesini umdu. Çığlık çığlığa ağlayan yabancının sesini duymamaya çalıştı, kulaklarını tıkadı.

"Melikşah Bey? Ne yapalım efendim?" Evden çıkan iki korumasının polisleri oyalamaya gittiğini bilirken kalanlara cevap vermedi.

Boş duvara baktı. Yardım çığlıklarını, akan kanları umursamadı.

İnanmak istemedi.

Kadınını kendi silahından çıkan kurşunla vurduğuna hiç inanmak istemedi.

Ama başını eğdiği anda yabancının kollarında yığılıp kalmış olan Mihri'yi görünce gözüne biriken kan kendisini öldürmek istemesine sebep verdi.

Mihri'yi o vurmuştu.

O...

Hiç bırakmayacağını, hep beraber olacaklarını söyleyen ama ölüme iten o adam.

Yerdeki kadına ilerledi. Kucağına aldı ve kapıya ilerledi. Soğukkanlılığını korudu.

Eğer onu tamamen kaybetmeyi istemiyorsa bunu yapmak zorundaydı, biliyordu.

Aşağı indiğinde içeriye girmek üzere olan görevliler Melikşah'ı durdurup kadını ellerinden alırken tanımadığı kadının ağlaya ağlaya ambulansa bindiğine şâhitlik etti.

Ambulans acı siren eşliğinde giderken adamlarından birinin tutuklandığını gördü. Kendi yerine suçu biri üzerine alırken karşılığının misliyle verileceğini biliyordu.

Önemsemedi.

Yanındaki hiçbir adam masum değildi çünkü, biliyordu.

Diğer adamları arabasını Melikşah'ın önüne kadar getirirken bir koruması arka kapıyı Melikşah için açtı.

Arabasının içine binen Melikşah'ın gözleri direkt ellerine giderken kadının kanlarıyla süslenmiş olduğunu görünce yutkundu.

Bir gün bu görüntüyü göreceğini kestiremezdi.

Zamanında kadına kendi elleriyle zarar vermiş olsa dahi.

"Melikşah Bey, hastaneye gitmeniz pek uygun olmayabilir efendim. Kimliğiniz açık olabilir." Aynadan kendisine bakan adama baktı. Oradan şu durumda kimliğini önemseyen birine mi benziyordu?

"Hastaneye sür." Şoför kafasını sallayarak onay verdikten sonra hızlıca ambulansın arkasından gitmeye başladı.

Melikşah Saruhan'ın bir lafı iki kez tekrar etmeyi sevmediğini bildiği için dudaklarını birbirine sıkıca bastırdı.

Melikşah'ın varlığını o hastanede zar zor saklayabiliyordu. Zira babası neredeyse her saat oğlundan bilgi almak istiyordu.

Sevdiği için mi?

Hayır...

Sırf koleksiyonundaki nadide mücevherlerden oluşan o takıyı almak için oğluyla düşman olmuş onu oraya tıkmıştı.

Saruhanlar köklü bir aileydi. Ve biri Saruhanlar hakkında illa bir şey bilecekse ilk bildikleri yedi kuşaktan beri elmas madenleriyle uğraştıkları olmuştur.

Saruhanlar parayı severlerdi. Ve ne şanstır ki kader hep onlara gülerek en nadide en güzel parçaları hep onların önüne çıkartırdı.

Parayla bir yere kapatılan mücevher tasarımcıları bir yana şirketlerindeki çalışanlar bile şirketten bir yere ayrılamıyorlardı.

Aldıkları güvenlik o kadar sıkıydı ki telefon görüşmelerine bile zar zor izin veriyorlardı. Tabii bunların karşılığı oldukça fazlaydı.

İşten ayrılmak isteyen insanlar için özel bir yaşam planlanıyordu. Sahte kimlik, sahte yaşam...

Saruhanlardaki para o kadar çoktu ki her birine bu uygulamayı uygulamak hiçbir zarar ettirmiyordu.

Aldıkları bu güvenlik sayesinde ne tasarımlarında çalınma ne de ihalede söylenecek miktarın yüksekliği sızdırılıyordu.

Gerçi hiçbir mücevher için çalınmadı diyemezlerdi.

Gizli odaya girme yetkisi olan birkaç kişi birkaç parça çalıp kaçmak istemişlerdi ancak bunu başaramamışlardı.

Cezalarıysa boş bir intikam avına düşmesinler diye ölümdü. Sır gibi saklanan ölümler sayesinde herkes bunun doğal bir ölüm olduğunu zannediyordu.

Diğer bir yandan çalınmayan ama çalınmak istenen bir takı vardır. Yedi kuşak boyunca bunu başarmaya tek yaklaşan kişi aile fertlerinden biriydi.

Bizzat tasarım sahibinin babasıydı.

O takıyı çalmak için oğlunu hastaneye yatırmış bütün işleriyle olan ilişkini kesmek için hisse devir sözleşmesi hazırlamıştı.

Para gerçekten insanın gözünü boyuyordu.

Hastaneye gelene kadar olanların hepsi Melikşah'ın gözü önünden film şeridi gibi geçti. Şu zamana kadar yaptıklarını ve yapamadıklarını düşündü durdu yol boyunca.

Hasta olduğunu biliyordu, bunu kabul da ediyordu. Sadece hoşlandığı kadından bunu duymak asla hoşuna gitmediği için bu durumu kendine yediremiyor ve esip gürlüyordu.

Ambulans Melikşah'ın arabasından önce varıp durduğunda mecburen bir süre arabada bekledi.

Ortalık sakinleştikten sonra ağır bir şekilde araçtan indi ve hastaneye doğru yüzünde düz bir ifade ilerledi.

Dışarıdan görenler onun içeriye bir şey sorup çıkacak kadar ilgisiz ve bağımsız olduğunu düşünüyor, heybetine gözlerini açarak bakıyorlardı.

Bir hayli vücuduna yüklenmiş bu adam için bu betimlemeleri yapmak kolaydı ancak o koca vücudun içindeki küçük kalmış kalp için aynısı söylenemezdi.

Küçüklüğünden beri bir avuç sevgi görmemiş bu kalp küçücük kalmıştı. Bir şeyi büyütmek zaman isterdi. Ama zamandan da çok emek ve o emeğin zahmetin ne kadar büyük olduğu önemliydi.

Melikşah Saruhan bundan nasibini almamıştı. Aslına bakılırsa Saruhanlardaki kimse sevgi görmemişti. Hepsi bir robot gibi yaşıyor ve ölüyordu.

Hepsinin tek gayesi daha çok paraydı. Genlerine işlenmişti artık bu durum. Ancak Melikşah Saruhan öyle değildi. Sahip olduğu hastalık mıydı onu onlardan farklı kılan ancak Melikşah hiçbiri gibi değildi.

Para pul umurunda değildi. Tek derdi işinin başında olmaktı. Büyük paralar peşinden koşan biri olmamıştı. Ancak olmak isteseydi Saruhanların şu anki servetinin yarısı kadar parası olurdu.

Önden giden sivil korumaları Melikşah için kadının yerini öğrendiklerinde hızlıca bilgi aktarımı yapıp diğerlerine iletti.

Güvenli bir şekilde Mihri'nin bulunduğu ameliyathanenin önüne geldiğinde oturmuş ağlayan kıza dikkat kesildi.

Öldürmek istediği kadın buydu ancak ölümle savaş veren saç teline bile zarar gelsin istemediği kadındı.

Sessiz bir küfür savurdu.

Mihri haklıydı. Tedavi olması gerekiyordu artık. İşler çığırından çıkmaya başlıyordu.

Ve biliyordu da. Bu daha hiçbir şeydi.

Bu daha başlangıçtı. Çok daha kötü günler geçireceğini biliyordu. Biliyordu ancak hâlâ bir bencil gibi ölüm döşeğinde yatan bu kadını bırakmak istemiyordu.

Bırakmak istemediği gibi tedavi olmaya da tam ikna olmuş değildi. Hâlâ ilaçlı bir tedaviyi reddediyordu.

Ameliyat kapısının önünde öylece durdu. Gereksiz kahramanlığı belki de ölümle sonuçlanacaktı. Neden bir şey için bu kadar inat ediyordu?

Neden kendisinden bu kadar çok kurtulmak istiyordu?

İstediği ilgiyi, istediği sevgiyi veremiyor muydu? Derdi bu muydu? Daha az öfkeli birini mi istiyordu? Ya da tüm kini onu bir eve kapattığı için miydi?

Allah şahit eğer adamın hastanede olmadığı anlaşılacak olmasa Melikşah Mihri'yi her yere götürürdü. Onu asla bir eve hapsetmezdi.

Şu anlık kendisi de bir eve hapsolduğu için bu esir hayatını ona da yaşatıyordu. Biliyordu buna hakkı yoktu ama yaptıklarının önüne geçemiyordu.

Yaptığı her şey ona doğru geliyordu.

Daha doğrusu kadının yanında olduğu her seçenek ona doğru geliyordu.

Ne için ona bu kadar bağlanmıştı ya da nasıl bu kadar çok ona bağlanmıştı hiç bilmiyor, anlamıyordu.

Bir anda kendini ona tutulmuş bulmuştu.

O yanındayken her şey daha güzel geliyordu, hayat daha çekilesi oluyordu. Ancak kadını şimdi kendi elleriyle ölüme itmişti.

Zavallı kadın içeride canıyla savaşıyordu. Elleri kan içinde olan bekleme koltuklarındaki kadın ise kriz geçirir gibi öne arkaya sallanıp yüksek sesle ağlıyordu.

Saf bir kadındı, bu gözlerinden okunuyordu. Yoksa kim tanımadığı birini evine alırdı ki?

Kurşun bu kadını bulsaydı bu ölümü hak etmeyeceğini fark etti bir anda. Mihri'nin ondan kaçması gözünü çok fena boyamıştı.

Hiçbir şeyi düşünmemiş sadece bir daha kaçmaması için bir şeyler yapmayı kafaya koymuştu.

Şimdi görüyordu... Eğer bu kadın ölseydi ona uzak olan Mihri, daha da uzak olurdu. Onu affetmezdi.

Yüreği yüzü gibi tertemizdi onun. Elinden gelse bir karıncayı bile incitmezdi ama hayat boyu herkes onu çok incitmişti.

Araştırmıştı, biliyordu. Tam kurtuldum derken kendisine esir düştüğünü de biliyordu.

Hayır, hayır, hayır... Bu kadın onunla kalacaktı. Onunla kalmalıydı.

Kaçmamalıydı. Bunu yapmamalıydı.

Ağlayan kadına öfkeyle baktı. Ona yardım etmemeliydi. Etmeseydi eğer evden kaçmadan onu yakalayabilecekti. Mihri şu an içeride olmayacaktı.

Gözlerini kan bürüdü.

Eğer bu kadın olmasaydı...

Tam kadını öldürmek için harekete geçmişti ki ameliyathanenin kapıları açıldı. Çıkan doktorların düz yüz ifadelerine bakarken ne diyeceğini bilemedi.

"Mihri Hanım'ın yakınları siz oluyorsunuz herhalde?" Doktorun soğuk çıkan ses tonu adamı telaşlandırdı.

Öldü mü diyecekti? Başınız sağ olsun cümlesi mi çıkacaktı şimdi ağzından?

"Hastanın şansına sırtına gelen kurşun tehlikeli bir yere saplanmamış. Yalnız bir süre boyunca çok iyi bakılması gerekiyor." Rahat bir nefes verdi. Gözlerini kapatıp yutkundu.

Yaşıyordu...

Doktorlar yanından geçip giderken gözleri ameliyathane kapısındaydı. İçeriden hemşirelerle beraber çıkan kadını gördüğünde yüzünde ufak bir tebessüm belirdi.

Yaşıyordu...

Kadını normal odaya taşırlarken Alya ve Melikşah kadının hemen arkasından geliyorlardı.

Alya hâlâ titreyerek ağlıyor zor yürüyordu. Gözü hiçbir şeyi görmüyor gibiydi.

Kadını normal odaya aldıktan sonra refakatçi olarak sadece bir kişinin girmesine izin verdiler. O kişi tereddütsüz Melikşah olurken içeriye kimseden izin almadan girdi.

Yatakta yatan kablolara bağlı kadını görünce yüreğinde bir sancı meydana geldi. Bu kadını tanıdığı zamandan beri hep farklı duygular yaşadığı için bunu sorun etmedi.

Etmedi ancak ilk defa kafasına sıkmak isteyecek kadar yoğun bir duygu yaşıyordu.

Solmuş dudaklarına çökmüş göz altlarına baktı. Oysaki bu kadını yanına aldığında yeni açmış taze bir gül gibiydi.

Güzelliği, bakışları, gülüşü, kısacası her şeyi onu kendine hayran bıraktırmıştı.

Tanıdıkça, tanımaya çalıştıkça daha da çok kapılıyordu bu kadına.

Yanına yaklaştı ve koltuğa oturmak yerine yatağa oturdu. Elini yüzüne götürürken parmaklarının tersiyle yanağını okşadı.

"Bir melek kadar güzelsin... Canını yakanın canını acımadan alırım. Şu an bile kendi kafama sıkmamak için kendimi zor tutuyorum. Ama şu durumda bir tek bana ihtiyacın var. İyileşmen gerek..." Sessizce fısıldadıklarını kadın duyuyormuş gibi kabul etti. Bir nevi de özür diliyordu aslında.

"Şartlar böyle olmasaydı seninle o kadar güzel anılar yaşardık ki bana âşık olmaman için elinde hiçbir engel kalmazdı." Özgüvenle söylediği sözlerin arkasındaydı.

Onu nasıl etkilemesi gerektiğini biliyordu. Yüzünden okunuyordu nasıl şeylerden mutlu olduğu, onun için basit olurdu bu yüzden.

Ancak kendisini hasta olarak göstermesi gereken bir zorunluluğu varken ortalıkta ancak hayalet gibi dolanıyordu.

Babası her ne kadar bu durumu basına sızdırmasa da eğer hastane de olmadığını anlarsa ya da duyarsa basına sızdırmaktan çekinmezdi.

Babasının gözünü kararttığını çok uzun zaman önce anlamıştı. O yüzden sadece savunma yapabiliyordu.

Ama Allah yukarıda biliyordu ya eğer bugün bunu babası değil herhangi biri ya da ikinci dereceden akrabalarından biri yapsa canını almaktan bir saniye şüphe etmezdi.

Aklına düşenlerle öfkelendi. Bunu yapmaya onlar zorlamıştı. Böyle bir adam olmamak istemişti ancak onu böyle bir adam olmaya zorlamışlardı. Zorladıkları gibi de cezasını çekeceklerdi.

Gün gelecek hiçbirine acımayacaktı. Sadece zamanını bekliyordu.

Zamanını bekliyordu ancak yatakta yatan bu kadın işlerine oldukça fazla engel oluyordu. Sürekli onunla olmak istemesinden mütevelli halletmesi gereken diğer işlere elini bile süremiyordu.

Pişman ya da dara düşmüş değildi.

Bu kadın yanında olduktan ve ona sevgiyle baktıktan sonra hiçbiri umurunda olmazdı. Gerekirse tüm mal varlığını babasına verir bu kadınla yeni bir hayata başlardı.

Ailesinin aksine Melikşah para düşkünü bir adam değildi. Çünkü parayı ne zaman ve nasıl kazanması gerektiğini çok iyi biliyordu.

İstese bir on yıl çabalar Saruhanların serveti kadar servet eklerdi hazineye. Babası bunu bilse onu ona göre yetiştirirdi biliyordu.

Bu yüzden hep kendisini biraz geride tutmuştu. Ancak babası yine yapacağından geri kalmamış onu sırtından vurmuştu.

Para hırsı gözünü boyamıştı.

Pürüzsüz teninde gezdirdiği elinin son durağı eli oldu. Kadının küçük elini avuçları içine aldığında bir kere daha şükretti ona bir şey olmadığı için.

Eğer ona bir şey olsaydı o da silerdi kendini bu dünyadan. Yaşamın anlamını yeni yeni bu kadın sayesinde anlıyordu. Onu kaybedemezdi.

Saatler boyu sıkılmadan kadının başında bekleyen adam kadın sonunda gözlerini açtığında hemen baş ucundaydı.

Kadının sakin kalması için saçlarını okşarken içinde ona karşı oluşan şefkati içini yaktı.

Mihri kendine geldiğinde ne tepki vereceğini bilemez hâldeydi. En son olanları hatırlıyor ve ne tepki vermesi gerektiği hakkında sadece düşünüyordu.

Saçlarını okşayan adama baktı. Gözlerindeki şefkati gördükten sonra bir insanın canını almak için gözlerini kan bürümesine inanmadı. İnanmak istemedi.

Ama o normal biri değil, dedi kendine. Kabullendi. Bahaneleriyle beraber bunu yaptığını kabullendi.

Sırtındaki yara sızladı.

Masum birinin onun yüzünden ölmesine izin veremezdi. Ama bu acıyı da hak ettiğini gösteren bir şey yoktu ortada.

Sadece eskisi gibi sessiz yaşantısına devam etmek istiyordu. Çok mu zordu bu?

Çok mu imkansızdı artık?

"Canın yanıyor mu?" Kendini bilmezce sorduğu soruya acıyla karışık bir tebessüm ederek verdi karşılığını.

Gözleri doldu.

Canı yanıyor mu muydu?

Canını göğüs kafesinden çıplak elle söküp alıyor gibilerdi. Öyle yoğun bir acı yaşıyordu ki sırtındaki sızı bir hiçti.

Birden ağlamaya başladı. Hüngür hüngür ağlayan kadın karşısında şaşıran adam bir süre tepki veremedi.

"Bunu bana neden yapıyorsun?" Ağlamaları arasında zorlukla sorduğu soru adamın sessiz kalmasını sağladı.

Bir cevabı yoktu. Bencil gibi davrandığı yetmezmiş gibi şimdi de pişkin pişkin cevap veremezdi.

Bunu o bile yapamazdı.

"Birini öldürecektin. Kahretsin... Sen birini öldürecektin!" Yatakta kendini paralayan kadını sakinleştirmek için kollarını tuttu. Kendine zarar vermesini engelledi ama en büyük zararı o vermişti.

Bundan haberi var mıydı?

"Mihri... Sakin ol." Elinden bunları söylemekten başka bir şey gelmedi. O kadın ölmeyecekti diyemezdi. Zira eğer Mihri onun önüne geçmeseydi kadını kalbinden vurmuş olacaktı.

Yaşaması şans eseri olurdu bu durumda.

Öte yandan ona bir şey olmadı bak da diyemezdi yüzsüz gibi. Ona olmamış ama kendisi zarar görmüştü.

Saçının teline zarar gelse dünyayı yakacak olan adam kadının canını kendi elleriyle yakmıştı.

Bedenindeki titremeyi hissetti. Öfkelenmeye başlıyordu. Bu öfkesi bu sefer kendineydi.

Kadının yanından kalkıp gitmek için yeltendi ama bu sefer kadın bırakmadı onu.

"Hiçbir yere gitmiyorsun." Sırtındaki ağrı ve ağlamaları yüzünden ne kadar halsiz de olsa adamın kriz geçirmek üzere olduğunu fark etmişti.

Eğer onu bu şekilde dışarı salarsa yeni bir ölümün kapısını aralamış olurdu.

Kendi yüzünden bir canın daha yanma ihtimaline izin vermek istemiyordu. Sonuç olarak kendi canı yanmıştı ama hiçbir şekilde kan görmek istemiyordu artık.

"Benden ne istiyorsun Mihri?" Bağırarak ayağa kalkan adam ellerini saçlarından geçirirken Mihri yaş akan gözlerini silerek onu cevapladı.

"Bu sorunun cevabını hâlâ daha öğrenemedin mi? Bırak beni! Olmuyor işte böyle! Bak ne hâle geldik!"

"Senin yüzünden! Bir kere bana şans vermedin! Verseydin böyle olmayacaktı hiçbir şey!"

"Ben mi vermedim sana o şansı? Ben vermesem bile kendin zorla aldın o şansı benden! Hemde defalarca! Bir türlü kullanamadın, şimdi bana suç atma!" Diye boğazı yırtılırcasına bağırdı.

Kendini kastığı için aynı zamanda dikişleri de onu zorlarken bu sefer hissettiği acıdan dolayı ağlamaya başladı.

"Senden vazgeçemiyorum! Senden vazgeçmek kolay mı zannediyorsun? Hayattan tamamıyla vazgeçmişken senden vazgeçememek ne demek biliyor musun? Ulan beni şu an hayatta tutan bir tek senin varlığın bunu da mı anlayamıyorsun?" Hayal kırıklığıyla çıkan sesi sitemkardı.

Ama yine de burada sadece bir kişi haklıydı: o da Mihri'ydi.

"Senin varlığın ise beni öldürmek zorunda sen de bunu göremiyor musun?" Dediğinde adam dumura uğradı. Kadının hâline bir bakış attı ve sustu. Konuşacak hiçbir şeyi yoktu. Gerçekten de varlığı kadına zarardan başka bir fayda sağlamamıştı.

Yüzünde en ufak bir tebessüm bile oluşturamamıştı.

Olsun, bundan sonra denerim.

Vazgeçmeye niyeti yoktu. Mihri'yi bırakamazdı. Onsuz bir hayatı istemiyordu.

Kadını ölümün kıyısından döndürmüştü ama yine de istemiyordu. Gitmesin istiyordu.

"Nefesini boşa harcama, sen benimsin." Söylediği cümleden sonra kadın sinir krizi geçirmeye başlarken Melikşah kolay bir hamlede kadının ellerini tuttu ve saçlarını çekmesini engelledi.

Deli gibi ağlayan kadına hiçbir şey demezken ağlamasına öylece izin verdi. Diyebilecek de yapabilecek de bir şeyi yoktu.

Şu hayat ona bir şey öğrettiyse o da bencil olması gerektiğiydi. Ve o hayatın ona öğrettiği gibi oynuyordu artık.

İstediklerinin olmasının tek yolu buydu.

Defalarca yinelemişti, yine yinelerdi. Bu kadını bırakmaya asla niyeti yoktu. Bırakmayacaktı.

"Ağlayarak dikişlerini zorlama Mihri. O narin vücudunun bir kere daha dikilmeyi kaldırabileceğini zannetmiyorum." Kendi yüzünden oluşan yarayı yine kendi düşünürken Mihri dalga mı geçiyor diye Melikşah'a baktı.

Kesinlikle dalga geçiyor olmalıydı, bu olanların başka bir açıklaması olamazdı zira.

Odanın kapısı açılıp kapanırken odanın içini başka bir kadının hıçkırık sesi kapladı.

Ağlayarak Mihri'nin yanına giden kadın sanki senelerdir arkadaşmış gibi bir yakınlıkta ona sarılırken Melikşah gözlerini devirdi.

Hepsi bu kadın yüzünden olmuştu. Eğer Mihri'yi arabasına almasaydı şu an bu durumda olmayacaklardı.

Adamın düşünceleri bu yöndeydi ancak gerçek bunun tam tersiydi. Alya yapılabilecek en doğru şeyi yapmış o kadını arabasına almıştı. Yaptığı tek yanlış ise tanımadığı birini evine ortak etmesiydi.

"İyi misin?" Mihri Alya'ya kafasını sallayarak cevap verirken Melikşah'a bu kadına fazla ısındığını belli etmek istemiyordu.

Çünkü onu artık tanıyor olmanın verdiği bilgelikle biliyordu ki bunu ona hissettirdiği an kendisine yeni bir tehdit kapısı açacaktı.

Bu kadar aşağılık bir adamı kim neden severdi anlayabiliyordu artık. Sevilecek hiçbir yanı yoktu. Hasta olduğunu elbet anlıyor, biliyor ama yediremiyordu.

O güne binlerce lanet ediyordu. Seçtiği bölüme de ailesinden ayrıldığına da lanet okuyordu.

Melikşah'la göz göze geldiklerinde kadının gözlerindeki acıyı iliklerine kadar hissetti. Vicdan azabı boynuna sıkı bir urgan olup dolanmıştı. Ne kadar sıkarsa sıksın yine de bırakmayacaktı.

Kafasını inatla yukarıya kaldırdı ve boş gözlerle kadına baktı. Bu kadını kendisine âşık edecek sonrasında hiçbir sorun yaşamayacaklardı.

Bunun böyle olacağına neredeyse emindi. O tasarladığı her şeyin o şekilde gitmesini sağlardı.  Bu da öyle olacaktı.

Kuşkusuz.

"Odadan çık." Aralarında üçüncü  bir kişiyi görmeye katlanamıyordu. Hele ki her şey bu kadın yüzünden olmuşken asla...

Ona bir zarar vermesinden korktuğu için kadının kulağına gitmesini ve her şeyin yolunda olduğunu söyledi. Alya bu konuda ne kadar tereddüt ederse etsin karşısında nasıl biri olduğunu gördüğü için sözünü ikiletmedi.

Geçmiş olsun diledi ve önce odadan sonra da hastaneden çıkarak kendisine büyük travmalar bırakan evine doğru yola koyuldu.

Odada baş başa kalan çift ise sadece birbirine bakmakla yetiniyordu.

"Kendini iyi hissettiğin an buradan çıkıp evimize gideceğiz." Dedi ve ona yaklaşıp sözlerine devam etti. "Bu süre zarfında kaçmayı aklından bile geçirme. Ben izin vermeden şu odadan bir adım bile atamazsın." Kadın buna artık inanıyordu.

Bu adamdan kaçması imkânsızdı. Bu artık bariz bir şekilde belliydi. Bir şey demeyip susmakla yetindi. İçindeki büyük çığlıklara inat bu adama karşı suskunluğunu korudu.

"Benim olmanı kabullenmeni istiyorum ancak sen hiçbir şekilde bunu kabullenmiyorsun." Deyip tek solukta aklındaki planı söyledi.

"O zaman ben de seni karım yapar bu gerçeğe alışmanı sağlarım." 

••••

Merhabalar...

Uzun süre ardından bölümü tamamlayıp gelmeyi başarabildim. (Bunun için bir tebrik hiç fena olmaz aslında mdmdmsn)

Sevgili arkadaşlarım, yazarınız mezun bir öğrenci olup tekrardan sınava hazırlanıyor. Bunun yanında çalışıyor da. Yaptığım iş biraz ağır bir iş bu yüzden beni birazcık yoruyor.

Mezun psikolojisi oduru buduru yüzünden pek gelip yazmaya dermanım olmuyor. Olsa bile hangisine yazacağım edeceğim derken tüm hevesim kaçmış oluyor.

Bu yüzden beni anlayışla karşılamanızı diler, affınıza sığınırım.

Şimdilik diyeceklerim bu kadar. Ben tekrar gelene kadar kendinize cici bakın.

Sevgilerle...

واصل القراءة

ستعجبك أيضاً

1.6M 56.5K 79
Arya: Neden? Arya: Neden yaptın bunu? Arya: Neden beni aldattın?!
3.6M 132K 73
Berdel'e kurban gitmiştim. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir adamla evlendiriliyordum... "1 yıl, sadece 1 yıl sonra burdan herkesin seni bir ölü olarak...
360K 1.6K 49
seks hayatın bir parçası...
147K 9.9K 8
Hiç kapanmamak üzere açılan yaralar, kanamaz. İz bırakır. Ve o iz sonsuza dek geçmez, Yanı başında kalır.