Paradise | Taekook

By dameadrasteia

66.9K 6.9K 10.4K

"Eğer beni terk edersen, elimde, avucumda ne varsa alıp gideceksin. Benden çocuklarımı, ailemi ve biricik eşi... More

1| ''Remember when was the last time you put them to sleep''
3| ''You don't know what kind of hell you're in yet, Jungkook.''
4| ''I'm used to you keeping your work prior to your family.''
5| ''You're not lying to me, are you?''
6| ''You're going to get that man out of our life, darling.''
7| ''I will ruin his life.''
8| ''I miss you every moment that you're not with me, Jungkook.''
9| ''Stop putting the cost of your mistakes on me.''
10| ''You're not even trying to fix our relationship...''
11| The sensitive heart tired of lies.
12| ''You would appreciate me for not doing any more to you.''
13| ''I feel like you're turning into a liar, Jungkook.''
14| ''Though you know you'll lose, you're dragging us into war.''
15| ''Maybe it's best for us to end this marriage.''
16| ''What ruined our marriage, Jungkook?''
17| ''There are other things that I haven't told.''
18| ''Our disaster is approaching, but we're just making love.''
19| ''My dad said he likes blond men...''
20| ''There are things Jungkook is hiding from you, Taehyung.''
21| ''Run away now or when i find you, you will be shattered in my palms.''
22| ''Taehyung wants to divorce me.''
23| ''Because it's all over, Jungkook. We're over.''
24| ''You don't know how wild I am when I envy Taehyung.''
25| ''I don't want this marriage to continue anymore.''
26| ''Accept divorce, Jungkook.''
27| ''Are you aiming to kill me with your red hair?''
28|''You will never fully feel the pain I suffered when I lost my family.''
29| ''The world is yours.''
30| ''One day I will come back home.''
31| ''I have no one but my husband.''
32| ''I never thought in my life that love could hurt me this much.''
33| Our last night together.
Final | Habil & Kabil

2| ''Don't you love me anymore?''

2.6K 290 139
By dameadrasteia




2: "Don't you love me anymore?"


Yer: Seul

Saat: 06.30

Jeon ailesinin ilk uyanan üyesi, ailenin en büyüğü olan Jungkook'tu. Gözlerini zorlanmadan aralamış ve uykulu halinden saniyeler sonra sıyrılmayı başarmıştı. Buna hem eşi, hem de kendisi oldukça alışkındı. İki çocuk babası olmaları sebebiyle bazı şeyleri aşabilmişlerdi. Özellikle Jungkook uyumayı hiç sevmediği için şanslıydı. Kollarında uyuyan güzeller güzeli eşi ise, ona göre biraz daha bu konuda huysuzlanabiliyordu. Yine de mesele çocukları olduğunda Taehyung için uyanmak oldukça kolay bir hale gelirdi.

Jungkook'un bakışları karşısında, aile fotoğraflarıyla süslü olan duvara sabitken, kendi içinde bir savaş halindeydi. Özellikle fotoğraf karesinde aynı anda kollarını sarmış olduğu, oğlu, kızı ve eşine bakarken bu mücadele git gide artıyordu. Jungkook masum ve mutlu ailesini inceliyor, ardından kendi yaptıklarını sorguluyordu. O anlarda ise aklına gelen tek şey, "Sen bu aileyi hak ediyor musun?" sorusuydu. Jungkook bu sorunun cevabını gerçekten çok merak ediyordu. Bu eşsiz aileyi, Jungkook hak ediyor muydu?

Bu sorunun cevabını kendisinin vermesi, onun için içler acısıydı. Çünkü ona göre ne kollarının arasında uyuyan eşi, ne de her gece itinayla onu bekleyen çocukları kendisini hak etmiyordu. Jungkook ailesinden sırlar saklayan, kendisine yakışmayacak türden işler yapan ve bundan para kazanan biriydi. En basitinden çocuklarının amca dediği Seokjin bile aslında bir şirkette genel müdür yardımcısı değildi. Fakat hem çocukları, hem de eşi bu gerçeği yanlış biliyordu. Seokjin'in üç tane şirketi olduğundan, milyonlar ve hatta trilyonlar kazandığından, aynı zamanda ise bunu yalnızca illegal yollar aracılığıyla yaptığından, habersizlerdi.

Bunu bir tek Jungkook biliyordu çünkü bu yolda kardeşine yardım eden ve adım adım gelişmesini seyreden kişi, bizzat kendisiydi.

Jungkook artık düşünceleriyle baş edemeyeceğini anladığında ani bir hareketle yataktan kalkmak istemişti. Bununla birlikte sol kolunda yatan eşini unutmuş, Taehyung'un sıçrayarak uyanmasına sebep olmuştu. Bir süre korku dolu gözlerle etrafa bakan eşi, ürkek bir kedi yavrusunu andırıyordu. Jungkook eşinin gözlerinin içine bakarken, ne kadar korktuğunu hissedebiliyordu. Kendisinden dört yaş küçük olan eşi, onun gözünde hâlâ minicikti.

Eşinin alnına düşmüş sarı tutamlarını kulağının arkasına sıkıştırırken, "Özür dilerim, miniğim." demişti, yumuşak bir ses tonuyla.

Bu şefkat dolu ses bile Taehyung için yeterli olmuştu. Çattığı kaşları düz bir çizgi haline gelirken, "Neden aniden kalktın?" demişti, boğuk ve kalın sesiyle. "Korkuttun beni."

O anlarda Taehyung, uyku sersemliğinin etkisindeydi. Bu yüzden aklında dün gece yaşananlar yoktu. Dolayısıyla eşine kırgın olduğunu unutmuş, dün hiç yaşanmamış gibi davranmaya başlamıştı.

Zaten dün yaşadıklarını unutmamış olsa bile Taehyung'un karakteri oldukça sevecen ve anaçtı. Ailesine karşı sevgi doluydu, kin beslemeyi beceremiyordu. Olayları çok çabuk unutuyor, unutmamış olsa bile, örtbas ederek hiçbir şey olmamış gibi davranıyordu.

Ona göre kat ve kat sinirli olan kocasını yatıştırma görevini üsleniyor, eğer yatıştıramazsa da üstelemek yerine sessizce bir köşeye sinmeyi tercih ediyordu. Zaten Jungkook'un siniri saman alevi gibiydi. Çok çabuk parlar fakat miniğim diye sevdiği eşini gördüğü anda her şeyi unuturdu. Taehyung ise, birçok insanın aksine o anlarda bağırıp çağırmazdı. İçine atar ve gülümseyerek kocasının onun için açmış olduğu kolları arasına girerdi.

Jungkook bunu Taehyung'un henüz yirmi yaşında evlenmiş olmasına bağlıyordu. Taehyung hem aynı sene ailesinden ayrılıp, Jungkook ile yeni bir hayat kurmuş, hem de o zamanlar beş yaşında olan Jihyo'ya babalık yapmaya başlamıştı. Bu yüzden çok çabuk olgunlaşmış, hayata, daha da önemlisi aile kavramına erken adapte olmuştu.

"Üzgünüm, yalnızca aklıma bir şey gelmişti."

Taehyung buna inanmasa bile başını sallamış, dalgınca, "Yine kâbus mu gördün?" diye sormuştu.

Jungkook eşinin yine kelimesini bastırmış olmasının sebebini anlamadığı için kaşlarını çatmıştı. Pek sık kâbus gören biri değildi. Yalnızca ağabeyi ile tekrar çalışmaya başladıktan sonra, yani bir buçuk aydan beri, çok nadiren de olsa onu ürküten cinsten rüyalar görürdü. Bu rüyalarda da sıçrayarak uyandığını hatırlamıyordu. Gözlerini açtığında kolları arasındaki eşini birkaç dakika öpüyor, sakinleştiğinde ise uykusuna kaldığı yerden devam ediyordu.

"Neden yine dedin ki, sevgilim? Sık sık kâbus gören biri değilim."

"Uykunda sürekli sayıklıyorsun, bunu kâbus görüyor oluşuna bağlamıştım." Taehyung aklına gelen anılarla birlikte dudaklarını büzerken, üzgün ifadesini saklayamamıştı. Eşini bu halde görmek onu oldukça üzüyordu. "Bunun sebebini bilmiyorum," derken asıl kırgınlığından bahsetmişti. "Neden sürekli özür diliyorsun? Ya da neden Seokjin'in ismini sayıklıyorsun?"

Jungkook siyah tişörtünün altından soğuk terler dökmeye başladığını fark etmişti. Korkularını kâbus adı altında görmese bile, bilinçaltında, korkuları ve aklını meşgul eden düşünceleri hep vardı. Bu sebepten uyuduğunda sayıklamasına sebep oluyordu. Jungkook bunu farkında bile değildi. Korktuğu kısım ise bunu ilk olarak eşinin fark etmesiydi.

Jungkook'un boynundan göğsüne doğru süzülen damlalar pür dikkat kendisini izleyen eşinin dikkatini çektiğinde, hiçbir art niyet beslemediğinden, "Hasta mı olacaksın?" diye sormuştu, ellerini alnına yaslarken. Yatakta otururken bir anda terlemiş olması, kendisini korkutmuştu. "İyi misin, Jungkook?"

Jungkook içten içe hayır diye haykırmak istese de kendisini tutmuş, gülümseyerek, "İyiyim bebeğim, camları açmadığımız için bunaldım yalnızca." demişti. "Gidip duş alacağım, kendime gelirim."

Daha fazla vakit kaybetmeden ayağa kalktığında, bunun tek sebebi yatakta öylece oturan eşinden uzaklaşma isteğinden kaynaklanıyordu. Birkaç adım attığında ise bu isteğinden nefret etmişti. Geriye dönmüş ve eşinin yanaklarına ellerini sararak dudaklarına sert bir öpücük kondurmuştu.

Taehyung karşılık vermek yerine eşinin bileklerini tutarken, "Jungkook..." demişti, sakin bir ses tonuyla. Kocasının garip ve anlamsız hareketlerine rağmen, sakinliğini korumaya devam ediyordu. "Sence de konuşmamız gereken şeyler yok mu?"

Uyku sersemliğinden sıyrılan genç adam artık her şeyi hatırlıyordu. Hatırladıklarının en başında ise Jungkook'un eve geç kalması geliyordu. Taehyung aile huzurlarının kaçmaması için her şeyi örtbas etse de, bu durum çok farklıydı. Asıl konuşmazlarsa aile huzurları kaçacakmış gibi hissediyordu.

Aralarının açıldığını fark edeli çok olmuyordu. Eskiden neredeyse her saat başı onu arayan eşi, şimdi gün boyunca bir kere belki ararsa arıyordu. Telefonla konuşmama mevzusunu sorun etmemeye çalışıyordu. Kendi bürosunu açmak eşini yormuştu ve artı olarak işleri iki katına çıkmıştı. O yüzden telefonla konuşmama konusunu anlayışla karşılayabilirdi fakat asıl sorun, ev içinde de iletişim kurmamalarından kaynaklanıyordu.

Taehyung, zorlukla da olsa kocasının tam karşısına oturmasını sağladığında, "Aramızda sorun var gibi hissediyorum." demişti, açık yüreklilikle. "Sana bir şey mi yaptım? Aramızdaki bu soğukluğun sebebi ben miyim?"

"Tabii ki hayır!" Jungkook şiddetle başını iki yana sallarken, eşinin bu fikri aklına getirmiş olmasından ötürü kendisine kızmaya başlamıştı. "Sen bana ne yapabilirsin ki? Hiçbir şey yapmadın. Lütfen, kendi kendine böyle fikirler üretme. Hem... Aramız soğuk falan değil, nereden çıkardın bunu?"

"Jungkook, yapma lütfen." demişti Taehyung, sesinin titremesine engel olamazken. Yalnızca düşündükleri bile ağlama istediğini tetikliyor, gerçek olması dahilinde nasıl başa çıkacağını düşünüyordu. Dolan gözlerini saklama ihtiyacı duymadan eşine dönerken, "Bunu düşünmek için birçok sebebim var. En basitinden, eskiden uyandığında işe gidene kadar yatakta birkaç saat benimle vakit geçirirdin. Şimdi ise kaçmak için yer arıyorsun. Bunun sebebini anlamıyorum. Gerçekten, filmlerdeki eşler gibi olmak istemiyorum ama, b-beni artık sevmiyor musun? Ben gerçekten bu ihtimale olumlu bakmaya başladım." demişti. Ardından ise kendini tutamayıp gözyaşlarını serbest bırakmıştı.

Taehyung'un gözlerinden akan yaşlar, Jungkook için bir inci kadar değerliydi. Bu sebepten eşinin ağlamasına birkaç saniye bile tahammül edemeyip gözyaşlarını silerken, "Böyle bir şey yok." demişti, çatlak bir sesle. Eğer güçlü görünmek zorunda olmasa, eşini bu hale getirdiği için kendisi de ağlayabilirdi. "Kendi büromu açmadan önce işe daha geç gidiyordum, biliyorsun. Çünkü çalıştığım büro yalnızca yarım saatlik mesafedeydi. Şimdi ise kendi büroma gitmek için evden bir buçuk saat daha erken çıkmak zorundayım."

Jungkook bu konuda haklıydı. Eskiden Taehyung'un babası yardımıyla, babasının arkadaşının bürosunda çalışıyordu. Hem mesafe yakındı, hem de işi daha rahattı. Fakat Jungkook, Taehyung'un babasının sözlerinden ötürü oradan ayrılmak ve kendi işini kurmak zorunda kalmıştı.

Ortağıyla birlikte açtıkları büro ise, işlek olması sebebiyle şehrin merkezindeydi. Bu da büro ve ev arasında mesafenin artması demekti zira Jeon ailesinin kaldığı müstakil ev, Taehyung'un isteğiyle, şehrin dışında kalıyordu. Taehyung çocuklarını şehrin kalabalığında büyütmek istemediğinden bu evi bizzat kendisi aramış ve bulmuştu.

"T-tek sebebi bu mu yani?"

"Evet, sevgilim. Sabahları seni yine uyandırabilirim fakat eskisi gibi yedide kalkamıyorum. Beş buçukta kalkıyorum ve o saatte seni uyandırmaya kıyamıyorum. Nasıl kıyabilirim ki? Zaten yeterince yoruluyorsun. Görmediğimi düşünebilirsin ama çocuklarla ilgilenmenin seni ne kadar yorduğunu görüyorum."

"Beni yoran şey çocuklar değil, Jungkook. Onlar benim çocuklarım, belki onları ben doğurmadım, belki biyolojik anne ve babaları biz değiliz ama onlar benim çocuklarım. Ve çocuklarım uğruna yaptığım hiçbir şey beni yormuyor. Beni yoran yalnızca yalnız kalmak. Çocukların var neden yalnız kalıyorsun? diye sorabilirsin ama, öyle işte."

"Bunu anlayabiliyorum, Taehyung."

"Beni anladığını sanmıyorum. İlgi görmek istiyorum, Jungkook. Bunun farkında mısın gerçekten? Eskisi gibi yatakta yarım saat bile olsa seviştiğimiz günleri geri istiyorum. Bir gün içinde, konuştuğumuz tek şeyin, çocukları okuldan kimin alacağına dair olan konuşma olmasını istemiyorum..."

"Benden ne istediğini anlıyorum. Yalnızca... "

Jungkook cümlesinin devamını getirmek istese de, karşısında her an ağlayacakmış gibi duran eşi varken bu mümkün değildi. Söyleyeceklerinin Taehyung'u kıracağını biliyordu. Yine de doğruları söylemek zorunda olduğunu hissediyordu. Sakladığı onlarca şey varken, hiç olmazsa bu konuda doğru söylemeliydi. Çünkü yalnızca ağabeyiyle olan işi değil, kendi bürosundaki işlerde onu oldukça meşgul ediyordu. Jungkook işten başını kaldıramayacak duruma gelmişti. Bunu eşine belli etmemeye çalışsa da, köşeye sıkıştığının farkındaydı.

Taehyung onun köşeye sıkıştığını fark ettiğinde, "Yalnızca ne?" diyerek diretmişti. "Yine nasıl bir bahane üreteceksin Jungkook?"

"Bahane üretmiyorum. Yalnızca, şu an büro çok yeni ve işleri Jaehyun'a yıkamıyorum. İşleri biraz yoluna koyabilsem, birkaç çalışan daha alsam ve en önemlisi de ismimi duyurmayı başarabilsem, her şey yoluna girecek. O zaman eskisi kadar yoğun olmayacağım, anlıyor musun? Tek yapman gereken biraz daha sabretmek. Bunu benim için yapamaz mısın, bebeğim?"

Taehyung huzursuz bir şekilde dudaklarını kemirirken, ellerini Jungkook'un yanaklarına sarıp eşinin dudaklarına minik öpücükler kondurmaya başlamıştı. Ses tonu yumuşadığında, eşinin zaafını biliyor, suyuna gitmeye çalışıyordu. "Kendi büronu açma meselesi seni çok yordu," diye fısıldadığında, Jungkook eşinin asıl niyetini anladığı için geri çekilmişti. "Belki de, Kim Minsung'un bürosunda çalışmaya devam etmelisin."

Taehyung'un bunu yapması Jungkook'u rahatsız ediyordu. Eşini seviyor ve onu kırmamak için elinden geleni yapıyordu fakat buna rağmen Taehyung, Jungkook'un üstüne gidiyor ve babasının arkadaşıyla çalışması konusunda ısrar ediyordu. Bunu yaparken hem eşinin hayallerini hiçe sayıyor, hem de Jungkook'un gururunu ayaklar altına alıyordu.

Jungkook yirmi sekiz yaşındaydı ve artık kendi bürosunu açmak istemesi olağan bir durumdu. En önemlisi ise Taehyung'un babası, bu konuda Jungkook'u defalarca kez aşağılamıştı. Yirmi sekiz yaşında olmasına rağmen, hâlâ kendisinin ayarladığı işte çalıştığını söylemişti. Bu iki çocuk babası, aynı zamanda evli olan olgun bir adam için gurur kırıcıydı.

Taehyung'un babasının sözleri yalnızca bununla sınırlı değildi. Kendi ayaklarının üzerinde durmayı bir türlü beceremediğini, Jungkook'un suratına acımasızca söylemişti. Jungkook için en kötüsü de, Taehyung'un babasının işi bırakmadan önce söylediği son sözdü. "Ağabeyin Seokjin ve benim kanatlarım altında olmadığın sürece, sen bir hiçsin." demişti, Jungkook'a.

Bunun ne kadar ağır bir cümle olduğundan Taehyung habersizdi. Zira Jungkook, eşinden saklıyordu. Taehyung ailesine çok düşkündü ve babasının eşine ettiği hareketleri duyarsa, hem çok üzülür, hem de ailesiyle olan bağını koparırdı. Jungkook bunu bildiği için saklamaya devam ediyordu. Eşinin üzülmemesi için o hakaretleri her gün işitmeyi bile kabul ederdi.

Taehyung söylenen sözleri bilmediği için kocasına ısrar ediyor, aynı zamanda kocasının hayallerini hiçe sayarak, babasının gücünden yararlanmak istiyordu. Jungkook ise bunu defalarca kez yok sayarken, bir kez daha, "Bunu istemediğimi defalarca kez söyledim." demiş, kibarca eşini reddetmişti.

"Babamla aranızın iyi olmadığını biliyorum, sevgilim. Ama inan bana, babam kötü biri değil. Yalnızca seni düşündüğü için böyle yapıyor. Orada çalıştığın sürece her şeyin senin için daha kolay olacağını biliyor."

"Yirmi sekiz yaşındayım," derken, Jungkook'un sesi sert çıkmıştı. "Artık kendi ayaklarımın üzerinde durmam gerekiyor ve bunu yaparken, her şeyin kolay olmasını bekleyemem. Zorluklar çekeceğim ama yine de kolaya kaçmayacağım."

"Belki de kendi ayaklarının üzerinde durman için erkendir. Kendi büronu kapat-"

"Yeter, Taehyung."

Jungkook'un otoritesi karşısında Taehyung sessiz kalmaya mecbur edilmişti. "Gidip çocuklara bakacağım." diye mırıldandığında, bozulduğunu belli ediyordu. Aniden yataktan kalkıp kocasını yalnız bıraktığında, Jungkook yalnızca arkasından bakmakla yetinmişti. Ellerini saçlarının arasına daldırıp sertçe dağıttığında, yaşadığı her şeyden, özellikle de başarısızlıklarından nefret etmişti.

***

Uzun zaman sonra kahvaltıda Jungkook babasını gören Jihyo oldukça şaşkındı. Normalde bu saatlerde kendisi okula gitmek için hazırlanırken, babası çoktan evden çıkmış olurdu. Bugün ise bir istisnaydı, iki babası ve Jihyo aynı masada oturuyordu. Yine de minik kız bunun bir aile kahvaltısı olmadığını anlamıştı. Eğer öyle olsaydı küçük babası, Jihoon'u uyandırırdı. Ancak erkek kardeşi uyumaya devam ediyordu. Aynı zamanda iki babasının suratı asıktı. Özellikle küçük babası, Taehyung, büzdüğü dudakları ve oynadığı elleriyle neredeyse ağlayacak gibiydi.

Jihyo ortamdaki garipliği fark ettiği için konuşma ihtiyacı hissetmişti. "Beni okula Jungkook babam mı bırakacak?" diye sorduğunda, sonunda istediğine ulaşmıştı. İki babası da ilk önce bakışlarını kızlarına çevirmiş, ardından içten bir tebessüm etmişti.

"Evet, ben bırakacağım bebeğim."

Taehyung bunu bilmediği için eşine ters bir bakış atmıştı. "Eğer işin varsa ben götürürüm sorun değil." dediğinde sesindeki soğukluk, dokuz yaşındaki kızlarının bile anlayacağı türdendi.

"Hayır, işim yok. Ben götüreceğim."

Bu anlarda Jungkook'un alttan alması ve kırılan eşinin kalbini onarmasını gerekirdi fakat yapmıyordu. Çünkü o da eşine kırılmıştı. Kendi bürosunu açmasını başından beri desteklemiyordu. Jungkook bunu bildiği için kırgındı. Eşinin ona güvenmemesini kendisine yediremiyordu. Başarısızlıkları karşısında eşinin elinden tutup destek olmasını beklerken aksine, Taehyung, onu yalnız bırakıyor ve diğer herkes gibi düşünüyordu.

"Size bir şey söylemem gerekiyor."

Ortamın garipliğinden ötürü Jihyo'nun da keyfi kaçmıştı. Başını eğmiş, masanın altından eteğiyle oynamaya başlamıştı. Babalarına baktıkça yalnızca üzülüyordu, bu sebepten onlara bakmıyordu bile. Aslında konuşmakta istemiyordu, yalnızca söylemek zorunda olduğu için konuşmak durumunda kalmıştı.

"Okulda ailelerimizin de katıldığı bir gezi olacakmış." dediğinde, iki babası da pür dikkat kızlarını dinlemeye başlamıştı. Jihyo ise dalgın bir şekilde, "İki gün sürecekmiş ve kamp yapacakmışız." dediğinde, iki babası da sonunda göz göze gelmişti.

Taehyung eşine bakmayı sürdürürken bakışlarından ne söylemek istediğini anlamış, "Oh, bu harika!" diye şakımıştı. "Baban ve ben kamp yapmaya bayılırız!"

"Evet, en sevdiğimiz aktivitelerden biri!"

Jungkook ve Taehyung daha önce hiç kamp yapmamıştı.

Yalnızca göz göze geldiklerinde, ikisi de kızlarını üzdüğünün farkına varmıştı ve Jungkook'un küçük bir bakışından Taehyung ne yapması gerektiğini anlamış, kızlarını neşelendirme görevini üstlenmişti. Sonuç başarılıydı. Henüz dokuz yaşında olan minik kızları babalarının anlaştığından habersiz irice açtığı gözleriyle onlara bakmaya başlamış, ardından heyecanlanıp ayağa kalkmıştı.

"Yani, bu gidebiliriz demek mi oluyor?!"

Taehyung başını salladığında, "Tabii ki, o kampa mutlaka gitmeliyiz!" demişti, neşeyle. "Şimdi gidip ellerini yıka, kardeşini öp ve babanla birlikte okula gidin. Baban geziye katılacağımızı öğretmeninle konuşsun, olur mu?"

Jihyo, babasının cümlesini bitirmesini beklemeden merdivenlere doğru koşmaya başladığında, "Jihoon'u öpüp geliyorum!" diye bağırmış, ardından minik adımlarla merdivenlerden çıkmayabaşlamıştı.

Kırgın iki eş baş başa kaldığında, gülen yüzleri aniden solmuştu. Jungkook göz ucuyla Taehyung'a baktığında, Taehyung ayağa kalkmış ve masayı toplamaya başlamıştı. Jungkook bir süre sessizce bekledikten sonra aniden ayağa kalkmıştı.

Biliyordu ki, Taehyung ile araları soğukken işe giderse, aklı sadece eşinde kalacak ve hiçbir şeye odaklanmayacaktı. Bu sebepten dolabın önünde duran eşine arkadan usulca yaklaştığında, sıkıca sarılmıştı. Sert göğsü eşinin sırtıyla birleştiğinde, tahmin ettiği gibi kocası onu itmemişti. Yalnızca tepkisiz bir şekilde dikilmeye devam ediyordu.

"Seni seviyorum, kocacığım." Jungkook dudaklarını eşinin omzuna bastırırken, minik öpücükler bırakıyor, bir taraftan ise onu ne kadar çok sevdiği fısıldıyordu. Dudakları omzundan boynuna doğru inerken, "Seni çok seviyorum. Küsmeyelim n'olur, buna dayanamıyorum, biliyorsun." demişti. Ses tonundaki üzgünlük bile Taehyung'un onu affetmesi için yeterliydi.

"Ben bir şey yapmıyorum, Jungkook." Taehyung arkasını döndüğünde eşiyle yüz yüze gelmiş, kırgınlığı her zamanki gibi kısa sürede biterken kollarını eşinin boynuna sarmıştı. "Bana bağıran sendin, kalbimi kırdın."

"Biliyorum, özür dilerim bebeğim." Jungkook kollarını eşinin beline sardığında, boynuna minik öpücükler kondururken, "Ben bir eşeğim." demiş ve eşini güldürmeyi başarmıştı. "Eşek olduğum için bana vurabilirsin, vur bana. Hak ettim ben bunu."

"Saçmalama." Taehyung kıkırdarken, Jungkook'a vurmak yerine ensesindeki saçları okşamaya başlamıştı. "Ben bu eşeğe asla kıyamam."

"Bu eşek seni çok seviyor."

"Bende onu çok seviyorum." demişti kıkırdamaya devam ederken. "Ve onu çok ama çok sevdiğim için kalbim bu kadar kırılıyor."

Jungkook o an kendi kalbinin de kırıldığını söylemeyi es geçmişti. Önceliği her zaman eşi ve çocukları olmuştu. Bu sebepten kendi kalbinde yer edinen kırgınlıkları asla söylemiyor, içine atmayı tercih ediyordu. İçine atması onu patlama noktasına adım adım ulaştırsa da Jungkook bunu bilmiyordu. Her zaman olduğu gibi kendisiyle ilgili sorunları geri plana atıyordu.

"Artık daha dikkatli olacağım, söz veriyorum."

"Sana güveniyorum." Taehyung, Jungkook'un siyah kravatını düzeltirken dudaklarını büzmüş, "Yalnızca, kampa geleceğine emin misin? Ne zaman olduğunu bile sormadık. Davan olabilir, o zaman ne yapacağız?" diye sormuştu, şüpheyle.

Taehyung işi olabileceğini yeni düşünse de, Jungkook'un ilk aklına gelen sorun bu olmuştu. Yine de bir sorun çıkmayacağını düşünerek, "Ne olursa olsun geleceğim." demiş ve böylelikle ailesine boşu boşuna umut vermişti.

"Jihoon ve Jihyo, böyle eşsiz bir babaya sahip oldukları için çok şanslı..."

Taehyung, Jungkook'u övmek isterken aslında kalbinde derin bir yara açmıştı. Jungkook'un gülen yüzü aniden solduğunda, gergin bir şekilde gülümsemişti. Eşsiz bir baba değilim diye haykırmak istemesinin tek sebebi, kendisine olan nefretinden ötürüydü. Jungkook, kendi düşüncelerine göre eşsiz bir baba olmaktan çok uzaktı. O yalnızca, yalancı ve ilgisiz bir baba olmaktan öteye gidemiyordu. Bunu aşmaya çalışırken de, kendisini daha da yıpratıyor ve ne derece zarar verdiğini göremiyordu...

Continue Reading

You'll Also Like

7.3K 581 7
Mercedes pilotu Taehyung, Ferrari takıntılı Jeongguk'un dikkatini çeker. Taehyung ise Jeongguk'un bedeni hakkında biraz fazla meraklıdır. domtae! slo...
12.5K 553 2
oneshot, domkook & subtae. "Zar havaya atılacak, gelen sayı ile mahvedeceksin beni Jeon Jungkook. "
5.4K 464 6
"Üzerinde onun-" Yaklaşarak dişlerini sıktı ve çene hattı ortaya çıkarken gözlerini yumdu. "Onların kokusunu alabiliyorum," Geri çekilip önündeki bed...
219K 21.7K 32
Ülkesine dönen delta ve kendi halinde takılan sessiz bir omega bir gece birlikte olur.