Sen duydun mu sustuklarımı? |...

By morsugezegen

33.2K 4.7K 1K

Sustu genç kız her zaman ki gibi. Anlamsızdı onun için konuşmak hatta gülmek bile... Şimdi karşısında koca İz... More

1. bölüm
2. bölüm
3. bölüm
4. bölüm
5. bölüm
6. bölüm
7. bölüm
8. bölüm
9. bölüm
10. bölüm
11. bölüm
12. bölüm
13. bölüm
14. bölüm
15. bölüm
16. bölüm
17. bölüm
18. bölüm
19. bölüm
20. bölüm
21. bölüm
22. bölüm
23. bölüm
24. bölüm
25. bölüm
26. bölüm
27. bölüm
28. bölüm
29. bölüm
DUYURU
30. bölüm
31. bölüm
32. bölüm
33. bölüm
34. bölüm
36. bölüm
37. bölüm
38. bölüm
39. bölüm
40. bölüm
41. bölüm
42. bölüm
FİNAL
KİTAP HAKKINDA

35. bölüm

545 63 0
By morsugezegen

Özün'den

Hâlâ odamda duran montu elime alıp, Berat'ın odasının kapısını tıktıklattım. Biraz durduktan sonra kapıyı açtım.

Berat bilgisayarı açık ve kulaklıkları kulağında bir şekilde yatağında uzanıyordu.

Benim kapıyı çaldığımı bile duymamıştı.
Önüne geçip, elimi sallamam ile bana baktı ve kulaklığını çıkardı.

"Ne oldu?" dedi merakla

"Montunu vermeye geldim. Senin böyle bir montun olduğunu da hatırlamıyorum ama neyse" dedim gülerek

Berat elimdeki monta uzun uzun baktıktan sonra konuştu.

"Bu benim montum değil ki"

"Senin değilse kimin? Dedemin olacak hali yok ya"

"Benim değil. Asaf'ın olabilir."

Asaf'ın olabilir mi? ne alaka Asaf...
Anlamayarak yüzüne baktım.

"Neden Asaf'ın olsun?"

"Dün bahçede uyuduğunu bana o söyledi sonra ben seni oradan aldığımda üstünde bu mont vardı."

"Anladım" diyerek mırıldandım ve odadan çıktım.

Şimdi gel de montu ver. Nasıl vereceğim?
Şuanlık veremezdim. Odama girip montu dolaba astım. Onu gördüğüm zaman verirdim.

Salona geçmek için merdivenlerden çıktım. Babaanemin aceleci tavrı ile ne yaptığını anlamaya çalışıyordum. Elindeki bezle televizyon ünitesini silip, hızla elektrikli süpürgesinin kablosunu takmaya gitti. Resmen salonda koşuşturuyordu.

"Ne yapıyorsun babaanne?" dedim merakla

İşine kendini o kadar kaptırmıştı ki benim sesimi duyunca bir an korkuyla titredi.

"Temizlik" dedi nefes nefese

"İyi de neden beni beklemiyorsun. Şu koca evi tek başına temizleyecek halin yok ya" dedim ellerim ile evi göstererek.

Evet ev dört katlıydı ve her katında nereden baksan üç oda vardı.

"Sen bana yaşlı mı diyorsun?" dedi yetmiş yaşına merdiven dayıyan babaannem.

Tabi bu yaşlarda bu kadar enerjik olmazdı insanlar ama babaanem bir istisnaydı. Yani ben yetmiş yaşıma gelsem kesin yataktan kalkmazdım.

"Genelde hep bana işleri yığarsın. Bu sefer bana bir şey söylemeden temizlik yapman tuhafıma gitti sadece. Hem bu ne acele?" dedim tek nefeste

"Babanlar geliyor." dedi gözlerini benden kaçırarak.

"Nasıl onlar yazın gelecekti."

"Öyleydi" dedi tekrar gözünü kaçırdıktan sonra tekrar konuştu. "Ama işleri vardı. Gelmek zorunda kaldılar."

"Ne işleri?"

"Özün beni niye sorguya çekiyorsun kızım?" dedi sitemle ama bu benden daha çok kaçmak istiyormuş gibi geldi.

"Tamam bende annemi ararım." dedikten sonra balkona çıktım.

Bakalım bu kadar acele buraya gelmek istemenizin sebebi ne?

Telefonu kulağıma dayadıktan sonra açmasını bekledim.

"Alo" dedi annem, sesi çok mutlu geliyordu.

"Anne buraya geliyormuşsunuz"

"Evet"

Acaba dedemin rahatsızlandığını mı öğrendiler? Yok ya öğrenseler annemin sesi mutlu gelmezdi.
Bilmiyorlardı dedemin hastaneye kaldırıldığını çünkü gereksiz yere telaş yapacaklardı. Zaten ciddi bir şey olsaydı ben kendim arayıp, dedemin durumunu anlatırdım.

"Neden peki?"

"Seni istemeye birileri gelecek." dedi sesi bir an duraklamıştı.

Hem birinin beni istemeye mi geleceğini söylemişti. Peki benim bundan neden haberim yoktu? Bu zamana kadar bir sürü kişi istemeye geleceğini söylemişti ancak ben reddettiğim için annemler de gelmemelerini söylemişti.

"Anne niye bana sormadan arkamdan iş çeviriyorsunuz?" dedim sinirle

"Özün bu sefer ki kişi seni için en uygun kişi. Hem babanın bile rızası var."

Sözleri ile şaşkınlıkla ağzım açık kaldı.

Babam bile mi?

Kimdi bu kişi?

"Sizi İstanbul'dan İzmir'e getirecek kadar önemli olan bu kişi kim?"

"Söyleyemem tatlım." dedi

Resmen sinirlerim tepeme çıkıyordu. Beni istemeye geliyorlar ve ben kim olduğunu bilmeden beni verecekler miydi?

"Anne siz iyi misiniz? Ben daha görmediğim birini isteme zamanı mı göreceğim? birde bana sormadan mı vereceksiniz?"

Annem sözlerim ile derin bir nefes aldı.

"Senin rızan olmadan nasıl verelim kızım. İsteyen kişi ismini vermemizi istememiş. Şuan sen böyle söyleyince mantıklı geldi. Ben telefonu şimdi kapatıyorum, sana döneceğim." demesi ile telefonu kapattı.

Beyefendiye bak sen! birde isminin verilmesini istememiş.

Annemi neden beklediğimi bilmeden, balkonda oturdum ve telefonum çalmasını bekledim.

Telefonumun sesi yankılanınca, hemen açtım.

"Özün şimdi ben onları aradım. İsteme olmadan önce görüşeceksiniz. Sonra sende olumlu isen gelecekler."

Ben buluşmak istiyor muyum acaba?

"Anne ben buluşmak istediğimi söylemedim."

"Özün beni utandırma. Senin için onları tekrar aradım. Şimdi de sen gitmek istemediğini söylüyorsun."

Annemin kızgın çıkan sesi ile homurdandım.

Gitsem bir şey olmaz sonuçta her türlü kabul etmeyeceğim.

"İyi tamam."

"Tamam hadi ben kapatacağım. Daha bavulumu hazırlayacağım."

Annemin telefonu kapatması ile balkondan çıktım.

Evden dışarı çıkacakken, Berat yanımda durup konuştu.

"Nazlı ile beni bodruma kapatmıştınız ya" demesi ile başımı olumlu anlamda salladım.

"İşte o evi biri satın almış." son sözleri gözlerim kocaman açılmıştı.

Bizim büyülü ev dediğimiz ev alınmıştı ve ben hâlâ inanamıyordum. Zihnimde geçmişe dair bir görüntü canlandı.

"Ben büyüyünce bu evi alacağım" dedim sevinçle.

Yine boş arazimize gelmiştik çocuklar olarak ve piknik yapıyorduk.

Nazlı korkuyla bana bakıp,

"Olmaz Özün orası büyülü ev unuttun mu?" dedi

Buğlem ise elindeki çekirdekleri kaba koyup konuştu.

"Sen bu evi alırsan gelmem evine" dedi dudağını büzerek.

"Bence bu ev büyülü falan değil. Satın almamalarının sebebi büyünce benim alacak olmam." dedim kendimden emin bir şekilde.

Koray da sırıtarak bana baktıktan sonra konuştu.

"Özün bence birlikte alalım bu evi"

"Neden seninle birlikte alacakmışım?" dedim omzumu kaldırıp indirerek.

"Birlikte yaşarız" dedi gülümseyerek

"Olmaz ben eşim ile bu evde yaşayacağım."

Koray'ın yüzünde olan gülümsemesi düştükten sonra önündeki su şişesine uzandı.

Sabahtan beri sessiz oturan Berat, Nazlı'ya bakarak konuştu.

"O zaman bizde Nazlı ile sizi ziyarete geliriz." dedi gülümseyerek

Nazlı ise yanakları domates gibi kızararak önüne döndü.

Gözümün önünde ki minik anı ile tebessüm ettim. Berat'a dönerek,

"Kim aldı acaba?"

"Bilmiyorum ki birde üç yıldır alınmış."

Üç yıldır mı?

"Eee içeride yaşayan kişiyi kimse tanımıyor mu?"

"İşte tuhaf olan da bu, biri almış ama taşınmamış"

Gerçekten bu ev, büyülü ev miydi yahu?
Kaç yıl boyunca alınmazken, şimdi ise üç yıldır satın alınmasına rağmen kimse oturmuyordu. Gerçekten tuhaf.

Birinin öksürmesi ile ikimizde aynı anda o tarafa baktık.
Asaf elinde dünkü verdiğim saklama kabı ile bize bakıyordu.

"Ben bunu getirmek için gelmiştim." dedi saklama kabını sallayarak ve ekledi. "Bu arada çok güzel olmuştu. Elinize sağlık"

"Afiyet olsun. Bir dakika bekler misin?" sözlerim ile şaşkınlıkla başını salladı. Bende koşarak odama girdim. Dolaptan Asaf'ın montunu çıkartıp tekrar yanlarına gitmek için hızla yürüdüm.

"Bu seninmiş galiba"
Elimdeki monta bakıp tebessüm etti.

"Evet"

"Teşekkür ederim." diyerek ona uzattım. Elimden aldıktan sonra,
"Allah'a emanet olun" dedi ve arkasını dönüp bahçeden çıktı.

"Hadi Berat bende kaçar, bir Buğlem'e uğramam gerek." dedim koşarak bahçeden çıkarken.

Buğlemlerin evine doğru adımlarken, bir yandanda telefonla Buğlem'i arıyordum.

"Alo"

"Buğlem müsait misin?"

"Evet de neden?" dedi anlamaya çalışarak.

"Şimdi ben bizim parka geçiyorum sen de gelsene kaç gündür görüşemedik."

"Tamam geliyorum." dedikten sonra telefonu kapattı.

Bende hızla parkın olduğu bölgeye doğru yürüdüm.
Beş yıl önce bıraktığım çardak, hâlâ oradaydı. Tabi biraz eskimiş gibiydi.

Cebimde olan kulaklıklarımı çıkartarak çardağa oturdum. Açtığım şarkı ile biraz olsun dünyadan soyutlanmış gibi hissetmiştim.
Bir anda gözümün önüne gelen mavi gözler ile ayağa kalktım.

Buğlem tüm içtenliği ile bana gülümseyerek, sarıldı. Hemen karşılık verdim.

Buğlem benim canımdı.

"Eee Özün hanım birden buluşmak istemenin sebebi ne?" dedi benden ayrılarak.

"Arkadaşıma derdimi anlatmak istedim." dedim kalktığım yere tekrar oturarak.

"Söyle derdini, dermanım olayım." dedi gülerek.

Tesettüre girmesi hâlâ tuhafıma gidiyordu. Alışmıştım neticede eski haline. Tabi Rabbimin verdiği kurallar anca bu kadar yakışabilirdi bir insana.

"İstemeye geleceklermiş beni" dedim

Buğlem ise şaşkınlıkla bana baktı.

"Kim isteyecek?"

"Bilmiyorum ama çok değerli biri galiba babam bile onaylamış. Sen bilirsin beni, hemen reddederdim ama bu sefer annem baya zorladı." dedim.

Buğlem yüzündeki şaşkınlığı atamadan tekrar ağzı açık kalarak sordu.

"Muhammed amca mı onaylamış?"

Başımı olumlu anlamda salladım.

"O zaman iyi biri olmalı"

"Evet ama ben yapamam" dedim içimdeki fırtınaları gün yüzüne çıkarmaya çalışıyordum. Buğlem anca anlayabilirdi beni...

"Biliyorum Özün." dedi ve ekledi. "Eee ne zaman gelecekler istemeye?"

"İstemeden önce bir kere görüşecekmişiz. Ona göre eve geleceklermiş"

Peki bu görüşme ne zaman olacaktı ki?
Sanki içimden geçenleri annem duymuş gibi beni aramıştı.

Cevap verip, annemin konuşmasını dinledim.

"Özün şuan yoldayız akşama orada oluruz. Daha demin karar aldık sizin görüşme işiniz yarın olacak."

"Anne neden bu kadar çabuk?"dedim sinirle

"Kızım biz oraya iki, üç günlüğüne geleceğiz. Hemen her şey belirlensin tekrar İstanbul'a dönmemiz gerek."

Haklıydı. İstanbul'daki işlerini benim bu saçma olayım yüzünden bırakmışlardı.

"İyi tamam. Nerede olacak?"

"Kafenin ismini sana mesaj atarım. Akşama daha detaylı konuşuruz. Hadi Allah'a emanet ol." dedi telefonu kapattı.

Karşımda hiç bir şeyden haberi olmadan ne olduğunu anlamaya çalışan Buğlem'e bakıp.

"Yarın buluşacakmışız." dedim gözümü devirerek

"Kız öyle yapma, gözün öyle kalır." dedi halime gülerek.

"Aman Buğlem artık saldım. Yarın gidip reddederim."

"Ay Özün birde çok beğeniyormuşsun." dedi kahkaha atarak

Ben ise söyledikleri ile sadece sinirlenmiştim. Kalbimde biri varken nasıl başkasını onaylayabilirdim ki?

"Öyle bir şey olamaz." dedim derin derin nefes alıp verdim.

"Şaka yaptım zaten kızım." dedi bıkınca

Kusura bakma Buğlem ancak ben şuan şakadan da anlamıyorum.

"Neyse bu konuyu geçelim. Seninkinden haber yok mu?"

Buğlem birden değişen konu ile afalamıştı.

"Benim ki?" dedi sorar gibi

"Ya Buğlem artık inkar etme kaç yıl oldu. Biliyorum Enes'e karşı hisleri olduğunu."

"İnkar etmiyorum." dedi bakışlarını kaçırarak

Ben ise rahatlamış şekilde derin bir nefes verdim.

"Şükürler olsun. Ağzından duyabildik."

"Dediğim gibi giderken bana bir şey demedi. Şuan da nerede? ne yapıyor bilmiyorum. Tabi bana bir şey demesine de gerek yoktu. Sonuçta ben onun gözünde neyim ki?" dedi burukça gülümsedi.

"En son bildiğim kadarı ile sevdiği kızdın. Senin için doğum gününde nasıl plan yaptığını hatırlıyorum." dedim onu aksine heyecanla gülümsedim elini tutarak .Ve tekrar konuştum. "Hayırlısı olur inşallah can dostum."

"Senin için de hayırlısı olsun birtanem" dedi dolu gözleri ile

Ne ara bu kadar duygusallaşmıştı ortam. Derin bir nefes aldım.

"Hadi yeter bu kadar duygusallık. Yoksa oturup, ağlayacağım." dedim ve ayağa kalktım.

"Bende" dedi gözündeki yaş yanağından süzülerek.

Zaten ağlıyordu haberi yok.

"Biliyorsun yarın buluşmam var eve gitmeliyim." dedim Buğlem'e sarıldım ve evlerimize dağıldık.

-

Bizim arabanın evin önünde durması ile koşarak yanlarına vardım.
Annem ve babama sarıldıktan sonra arabadan çıkan Kerem ile şaşkınca baktım.

"Senin burada ne işin var?" dedim

O ise benim şaşıracağım bir hareket yayıp, bana sarılmıştı.

"Seni kimseye vermem abla" dedi burnunu çekerek.

Herhalde yolda kafasına taş falan düşmüştü.

"Sen değil miydin evlende kurtulalım diyen" dedim kaşlarımı çatarak.

Son yıllarda baya uzamıştı ve ona bakmak için kafamı kaldırmam gerekiyordu. Yav en son küçükcüktü. Elimi tutup, parka götürüyordum.
Hâlâ beni bırakmayan kollarından zorla çıktım.

"Yok ya ben ciddi değildim." dedi tekrar burnunu çekerek.

Hasta mı olmuştu bu? Neden sürekli burnunu çekiyor?
Anlamaya çalışarak yüzüne dikkatlice baktım. Akşam olduğu için ve şuan dışarda olduğumuzdan yüzünü net göremiyordum. Ama şimdi anlamıştım ki meğersem Kerem bey ağlıyormuş.

"Sen ağlıyor musun?" dedim gülerek

O ise hemen bakışlarını benden kaçırıp, eli ile gözyaşlarını sildi.
Bu hareketi benim daha da güldürmesi ile kahkaha atmıştım.

"Ne ağlaması ya" dedi sinirle ve yerdeki çantasını alarak eve girdi.

Sert kapı çarpma sesi ile irkilerek, Asafların tarafına baktım. Defne hızla bahçeden çıkmıştı. Ardından da Zehra abla çıkmış arkasından bağırdı.

"Defne nereye kızım?"

Defne ise cevap vermeden gözden kayboldu. Zehra ablanın gözleri bana dönünce yüzündeki gerginlik geçmiş tebessüm etmişti.

"Kusura bakma Özün. Çok mu ses çıkartık?" dedi

"Ne oldu da böyle hızla çıktı." dedim

Biraz ilerimde duran Zehra abla yanıma yaklaşarak konuştu.

"Bende anlamadım. Asafla tartışırken gördüm sonrada kendini evden dışarı attı."

Neden Asafla tartıştı ki?

"Anladım."

"Neyse İyi akşamlar kızım." dedi.

"İyi akşamlar."

Hemen içeri girip, sofrada oturmuş olan aileme baktım.
Bende sandalyelerden birine oturdum. Annem bana bakarak boğazını temizledi ve konuştu.

"Kızım çocuk yarın mavi gömlek siyah pantolon giyecek. Tanıman için söylüyorum."

Dizi falan mı çekiyoruz? Bu nasıl bir tanıma şekli.

Annem hâlâ bana bakarak onay bekliyordu. Kafamı olumlu anlamda sallayıp, çorbamı içmeye başladım.

Çorbamın bitmesi ile tabağı yan tarafıma koyacakken, Berat'ın bakışları ile karşılaştım. Yüzünde anlamadığım bir şekilde mutluluk akıyordu.
'Ne var' der gibi kafamı salladığım da, o da 'boşver' der gibi elini salladı.
Nasıl boşvereyim bana pişmiş kele gibi sırıtıyordu.

"Ne derdin var Berat?" dedim bu sefer herkesin bakışları bizi bulmuştu.

"Bir şey yok Özün" dedi hâlâ sırıtarak.

Şeytan diyor kalk bir tane kafasına geçir. Bir şey olduğu belliydi ama hâlâ inkar ediyordu.

Daha fazla iştahım olmadığı için ayağa kalktım.

"Size afiyet olsun. Ben odama geçiyorum."

"Bir şey yemedin ki kızım." dedi annem

"Aç değilim anne" diyerek odama gitmek için yürüdüm.

Ben kim ile görüşeceğimi annemlerin illa söyleyeceğini düşünürken, annem bana yarın ne giyeceğinden bahsediyordu.
Cidden kimdi kendini bu kadar gizlemeye ne gerek vardı?
Sanki yarın görmeyeceğim.

Sabah kalktığımda hayız olduğumu gördüğüm için, yatsı ezanını beklememe gerek kalmadan yatağa girdim.

-

"Hadi kalk bakalım uykucu"

Biri yine beni kaldırmaya çalışıyordu. Hemde en nefret ettiğim şeylerden biri olduğunu bildiği halde.

"Anne unuttun mu ablam hiç hoşlanmaz birinin onu kaldırılmasından. Küçükken baya burnumdan getirmişti kaldırdığım için."

Kerem'in sesi ile gerçekten küçükken baya kızdığım anlar aklıma gelmişti. Tabi hâlâ kızıyordum da neyse...
Gözlerim kapalı bir şekilde yerimden kıpırdandım.

"İyi de oğlum saat on ikiye geliyor."

Annemin sözleri ile yerimden hızla kalktım.
Kerem ile annem ise birden kalkmam ile şaşkınca bana bakıyordular.

Saat dokuz gibi uyumuştum ve bu saate kadar nasıl uyanamamıştım?

Banyoya koşarak girdim ve aynadaki kendime sövdüm. O kadar çok uyumuşum ki gözlerim şişmişti.

Ellerimi yüzümü yıkadıktan sonra ve geri kalan işlerimi de halledince, odama tekrar girdim.

"Kızım bugün bunları giyersin."

Annemin bana uzatığı elbiseye baktım. Asker yeşili renkli ve bol olan bir elbiseydi. Annem diğer elindeki şalıda bana sallayarak konuştu.

"Bu renkte elbiseye çok yakışır."

Şal bej rengiydi. Oysa ben bugün simsiyah giyinmek istiyordum.

"Tamam giyerim." dedim. İnatlaşmaya gücüm kalmamıştı.

"Saat üçte kafede olman gerek kızım." dedi gülümseyerek

Başım ile onayladım ve kahvaltı yapmak için mutfağa geçtim.

Masanın üstünde duran, büyük ihtimalle annemin yaptığı kreplere sevinçle baktım.

Annemin krepleri bir başkaydı ve ben bayadır yememiştim.

Kısa bir sürede mideme indirdiğim krepler ile doymuştum.
Ayağa kaltıktan sonra, mutfaktan çıktım.

Odama geri döndüğümde hemen elbisemi giydim. Şalımı da yaptıktan sonra, bej rengi olan kabanımı aldım. Soğuğa bayılırdım ancak soğukta üstüme bir şey almadan çıkarsam hemen hasta olurdum.

Elimdeki kaban ile salona geçtiğimde annemin beğeni ile beni süzdüğünü gördüm.

"Maşallah benim kızıma" dedi bebek seviyormuş gibi...

Saatte baktığımda daha çok zaman olduğu için koltuğa oturup, telefonuma girdim.

Zümra'nın yeni attığı storye bakıp, gülümsedim.

Aynada abisi ile birlikte çekinmişti ve altına da Asaf'ı etiketleyip,
'Bu sadece başlangıç' yazmıştı.

Zümra beyaz bir elbise giymiş abisinin koluna girmişti. Asaf ise ben uyurken üstüme attığı montu giymişti.

Çok fazla fotoğrafa baktığımı hissedince hemen hesabımdan çıktım.
Zümra ile beş yıldır takipleşiyorduk. Aslında hiç aktif kullanmıyordu ama son bir yıldır baya aktifti. İlk instagram açmasından bu yana büyümüştü ama hâlâ yaşı küçüktü.

Kerem'in önümde diz çökmesi ile bakışlarımı ona çevirdim.

"Abla boşver gitme" dedi

"Nedenmiş Kerem bey" dedim gülerek

"Senin evlenmeni kaldıramam hem ben seni çok özlerim." dedi çocuk gibi

Kerem'in kulağına doğru yaklaşarak fısıldadım.

"Kerem sana bir sır vereceğim ama aramızda kalsın olur mu?" sorum ile başını hemen olumlu anlamada salladı.

"Ben oraya o kişiyi reddetmeye gidiyorum."

Kerem inanmaz gözler ile bana bakarak,

"O ne öyle abla? O zaman hiç gitme."

Sözleri ile çok haklıydı ancak, annem yüzünden gitmek zorundaydım.

"Maalesef Keremcim annemiz sağ olsun."

Annemin yanımıza yaklaşması ile hemen susmuştuk.

"Özün buluşma saatiniz yaklaştı. İstersen Berat seni bıraksın." dedi annem

"Tamam"

-

Beratla sessizce yolda gidiyorduk. Kafe biraz uzak gibiydi.

"Özün bak hemen kestirip atma. Biraz düşün" Berat'ın sözleri ile camdan dışarı bakan bakışlarım ona döndü.

"Ya Berat annem bitti sen mi başladın?"

"Ondan değil be kızım. Karşına gelecek kişi çok iyi" dedi pot kırmış gibi gözlerini kapatıp açtı.

"Sende kim olduğunu biliyorsun. Bir ben bilmiyorum herhalde" dedim sinirle

"Yok Kerem de bilmiyor" dedi bir de dalga geçiyordu.

Daha fazla konuşmak istemediğim için, derin bir nefes alarak tekrar bakışlarımı camdan dışarı çevirdim.

Bir süre sonra Berat'ın "Geldik" demesi ile inmek için hareketlendim.

"Özün ben buralardayım. Çıktığında mesaj at hemen gelirim seni almaya" dedi gülümseyerek

Bende başımla onaylayıp, arabadan indim.

Dışardan kafeye baktım. Küçük sevimli bir yerdi. Ancak içeri girince bu kadar kalabalık olmasına şaşırdım.

Masalarda resmen mavi rengi arıyordum. He birde gömlek olacaktı orayı kaçırdım.

İleride gördüğüm mavilik ile yavaş yavaş yaklaştım. Her kimse arkası dönük bir şekilde köşe de olan bir masada oturmuştu.

Yaklaştıkça tanıdık olduğunu vurgulayan beynime 'sus' diyordum adeta.

Sonunda vardığım masaya ve o kişinin önüne geçince dumura uğramış gibi oldum.

"Asaf?"

Bakışlarını benden yana döndürdükten sonra ayağa kalktı ve oturmam için elini karşısındaki sandalyeye uzattı.

'Bence bir rüya' dedi kalbim, beynim ise 'Aptal mısın karşında durmuş işte neyine inanmıyorsun?' diyordu.

Hâlâ şaşkın şaşkın bakarken, Asaf bir anlık tebessüm edip bana baktı.

"Oturmayacak mısın Özün?"

Kendime gelerek 'hıh' diye bir nida çıkartıp, sonunda oturabilmiştim.

"Ne içersin?" dedi bakışlarını masaya sabitleyerek.

"Su"

Gelen garson ile siparişleri verdi. Bende masanın altındaki ellerim ile uğraşıyordum.

"Özün iyi misin?"

Bakışlarımı onun elalarına değdirip, konuştum.

"İyiyim sen nasılsın?"

Çok mantıklı bir şekilde ilerliyordu konuşmamız.

"Bende iyiyim çok şükür." dedi gülümseyerek.

Fazla baktığımı anlayınca, bakışlarımı masaya indirdim.

"Özün fazla uzatmanın bir anlamı olduğunu düşünmüyorum. Bundan beş yıl önce söylediğim sözlerin hâlâ arkasındayım. Yani hatırlıyorsun değil mi?" dedi tereddüt ederek

Başım ile onayaldıktan sonra, garson gelip, siparişlerimizi önümüze bırakmıştı. Önüme konulan suyu elime alıp, bir yudum aldım. Boğazım çok kurumuştu yahu!

Garsonun yanımızdan uzaklaşması ile tekrar konuştu.

"Ben senin ile bir ömür yaşamak istiyorum Özün." dedi yutkunarak ve ekledi. "Beş yıl sensizlik çok kötüydü zaten. Bundan sonra da sensizlikle sınama beni..."

Sözleri yanaklarımın ısınmasına sebep olmuştu.

"Bana cevap vermeni istemiyorum." dedi ve cebinden bir dal çıkardığı lavantayı masaya bıraktı.

"Eğer evet ise bu çiçeği alıp gidersin. Eğer hayır ise almadan çıkabilirsin." dedi sesi cümlesinin sonuna doğru kısılmıştı.

'Eee hani reddedecektin' diyen beynim ile derin bir nefes aldım. Ayağa kalkarak lavantayı elime alıp, kafeden çıktım.

Selamün aleyküm canım okurlarım;

Bölümü yazarken biraz heyecan yaptım galiba... Umarım güzel bir bölüm olmuştur.

Her geçen gün daha da artan desteklerinizi görüp çok mutlu oluyorum.

Hepinize en içten şekilde teşekkür ediyorum 💜

Bu arada Instagram üzerinden de kitaplarım hakkında videolar atıyorum. İsteyen herkes beni oradan da takip edebilir.

Kullanıcı adım: morsugezegen

Gelecek bölümde görüşmek dileğiyle sizi Allah'a emanet ediyorum.



Continue Reading

You'll Also Like

860K 38K 20
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...
1.2M 42.1K 58
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
201 58 8
"Ne kadar yüksekten uçabilirsin?"
7.2M 420K 84
Sevdiği çocuk yerine yanlışlıkla okulun serserisine yazan Ece, başına çok büyük bir bela aldığını fark ettiği an onu engeller. Fakat her şey için ço...