YABANCI NEFES

Per maisie_ruby

184K 19.4K 14.2K

İki ülke arasında aranan terörist yüzünden Azerbaycanlı özel kuvvetler askerlerinin ve genç doktorumuzun göre... Més

1|Yabancı nefes
2|Güvenli kollar
3| Geçmişin sanrısı.
4| Çiller
5| Ateş çemberi
6|Bilinmeyen biri
7| Karanlığa tutunan umut ışığı
8| Sönmüş umutlar.
9| Ölüm.
10|Acıyla harmanlanan kalpler
11|Gelecek için atılan adımlar
12|Geçmiş'in bıraktığı izler
14|Terkedilmiş kız çocuğu
15|Ayrılığın serzenişi
16|Acının tarifi
17|Yalanlarla süslenmiş gerçekler
18|Muma dönmüş kalpler
19|Gözler yalan söylemez
20|Ruhu, çocukluğuna esir düşmüş adam
B̶i̶r̶ ̶k̶ü̶ç̶ü̶c̶ü̶k̶ ̶a̶s̶l̶a̶n̶c̶ı̶k̶ ̶v̶a̶r̶m̶ı̶ş̶
21|Soğuk mezar
İlk kitap finalinden spoiler
22|Gerçekler
"Turan'ın düşlerinden"
23|Küçük bir geçmiş meselesi
24|Ruhun serzenişi part 1
24|part 2
25| İʟᴋ ᴋɪᴛᴀᴘ ғɪɴᴀʟɪ ᴘᴀʀᴛ 1
25|İʟᴋ ᴋɪᴛᴀᴘ ғɪɴᴀʟɪ ᴘᴀʀᴛ 2

13|Bir fotoğraf karesi

8.5K 847 702
Per maisie_ruby

(Aysu ve annesi.)

(HATAM VARSA AFFOLA)

13|Bir fotoğraf karesi.

Geçmiş'e dönüp baktığım zaman, yaşanılan olayların bizim için birer basamak olduğunu görüyordum.

Acı mutluluğa, keder buruk bir tebessüme, geçmiş geleceğe adımlıyordu.

Atılan her adım eskisinden daha cesur ve farklı oluyordu.

Cesurduk çünkü bir çocuğa aile olmayı seçmiştik.

Farklıydı çünkü atılan her adım bizi daha çok yakınlaştırıyordu. Oysa ben böyle olacağını düşünmemiştim.

Kucağımda İnci kızım varken, yanımda Turan, Orhan abi ve Firengiz vardı. Kaldığımız kata çıkıyorduk ve fazlasıyla sessizdik. Ben bundan sonra olacakları düşünürken muhtemelen diğerleride aynı şeyi düşünüyordu.

Başımı hafif arkaya çevirirken, Turan'ın başını arkaya yasladığını gördüm. Kravatına dokunmamış, hep olduğu gibi düzenli olmayı seçmişti. Gözleri kapalıyken, adem elması ara sıra haraket ederek belirginleşiyordu. Bizim aksimize o bu gece sadece adını söylerken bir de evet kelimesini söylerken konuşmuştu.

Düşünceliydi. Ve Turan düşünürken hep sessizliği tercih ediyordu.

Şimdi farkediyordum. Ben onun sessizliğini hiç sevmiyordum.

Acaba ne düşünüyordu? Pişman mı olmuştu benimle yalandan bile olsa evlendiği için? Ya da onu pişman edecek bir harakette mi bulunmuştum? Neden konuşmuyorsun Turan? Sessizliğin çok kötü.

Gözlerimi üzerinden bilerek çekmezken, onu izlediğimi biliyordu. Buna rağmen gözlerini açmıyor veya konuşmuyordu. Aradan çok geçmemişti ki, tebessüm ederek gözlerini araladı. Direkt bakışları beni bulurken, tebessümü solmamıştı. Bana bakarken tebessümü solmayan ilk adam Turandı. Alayla gülmek yerine içten bir tebessüm yollamıştı bana. Gülümsemesi bana iyi gelirken iç çekerek önüme döndüm.

Gözleri ha kapandı kapanacak olan İnci kızım esnerken, iki parmağımı birleştirerek dudaklarına yasladım. Alnına öpücük kondururken Firengiz konuşmaya başladı. "Ay içim şişti! Konuşsanıza be!"

Orhan abi sanki bunu bekliyormuş gibi, "Firengiz bacım sonunda söyledin ha! Benim de içim şişti. Görende nikah dairesinden değil cenazeden geldik sanacak." dedi.

Turan, ensesine tokat atarak, "Ağzını xeyrə aç axmaq!" dedi sinirle. Ağzını hayra aç geri zekâlı!

Orhan abi yüzünü buruşturarak, "Bu da elə məni vurur." dedi sessizce. Sonra, "Baş üstə komandir." dedi. Bu da sadece beni vuruyor. Emredersiniz komutanım.

Asansör dururken ilk biz indik. Firengiz bana bakarak, "Sen İnci'yi bana ver. Bu gün benimle kalsın." dedi. İmayla arkasını göstererek konuşmuştu. Gözlerimi kısarak ona baktım. Elbette imasını anlamıştım. Turan'ı kastediyordu.

İnci kızımı kendime daha çok çekerek, "Hiç gerek yok." dedim.

"Var var. Hem baksana İnci bile bana gelmek istiyor." Gerçekten öyleydi. Uykusundan arınan, İnci kızım dediğim bebek ellerini ona doğru uzatmıştı.

Dudaklarım aralanırken, "Sen de mi bürütüs? Küseyim mi sana inci kızım?" diye sordum. İnci kızım, ona hitap şeklimle bana bakarken, kollarını boynuma doladı. Ona ismiyle veya isminin anlamıyla seslenerek kızım dememiz hoşuna gidiyordu.

Firengiz elini beline koyarken, "İki kelimeye satıldım şuan. Şaka gibi!" dedi şaşkınlıkla. Orhan abi ona gülerken, asansörden inmemiş, "Hadi Allah rahatlık versin." demişti el sallarken. İnci kızımda hemen el sallarken, Turan minik elini tutarak öptü.

Sadece elini öpmemiş, bir elini belime sarmıştı. Sıcacık avuç içini belimin kenarında hissetmek gerilmeme neden olmuştu. Firengiz gözlerini devirerek kendi dairesine giderken, "Gidiyorum ben. Küstüm sana İnci." dedi.

İnci kızım hiç oralı olmazken, öpülen avuç içine bakıyordu. Çok tatlı bir şekilde şaşkındı. Firengiz ağlak ifadeyle, "Bu kız beni hep satacak gibi!" dedi. Ardından kapısını açarak içeriye geçti. Onun bu haline kıkırdarken İnci kızıma sarılarak onu öpücüklere boğdum. Çok öpülmekten hoşlanmayan İnci kızım çığlık atarken, bu sırada Turan kapıyı açıyordu.

Tam kapıdan geçecektim ki, Turan izin vermedi. Ona ne oldu dercesine bakarken, aniden kucağımdaki kız çocuğuyla bizi kucağına aldı. Korkuyla irkilen İnci kızımız, "Ba ağ!" diye bağırdı. Sanki baba ne yaptın? der gibiydi. Kendimi havada hissederken, etrafın bu açıdan çok garip durduğunu hissettim. Gören de 1.50 boyun var sanacak. 1.75 boyum vardı ama 2.02 değildi sonuçta!

"Turan n'apıyorsun?"

Omuz silkerken, besmele çekerek içeriye geçti. Ayağıyla kapıyı kapatırken, "Adət ənənə. Sən bilməzsən." dedi sataşarak. Bu adam bana sataşmadan duramıyor mu? Aşık canım ondan. (Gelenek ve görenekler. Sen bilmezsin. Çeviri olarak böyle oldu.)

"Çok komiksin Turancığım." dedim imayla. Kaşları kalkarken, ayakkabılarını çıkardı, "Həm də Turancığım?" dedi bana bakarak. Hem de Turancığım?

Başımı sallayarak konuştum. "Artık böyle." Ayakkabılarıma uzanmış onları çıkarmıştım. İkisinide hafif eğilerek atarken, eğri durmuşlardı. Allahtan ayrı köşelere savrulmamıştı. Sol köşesindeki kıvrılma, kalbimde bir yerlerin titreşime geçmesine sebep oluyordu. Peki ya o bundan haberdar mıydı? Ben bile yeni öğrendim. Adam n'apsın? Romantizimli düşüncelerime girmesen olmuyor değil mi iç ses? Malesef canım.

"Kocacığım da diyərsən sən." Yatak odasına doğru ilerliyorduk. Kocacığım da dersin sen.

"Kocam değil misin?"

Gözlerindeki parıltıyla bana bakarak, "Kocanım." dedi. Hoşuna gidiyordu ona böyle seslenmem.

"O zaman derim."

"Həmişə de." Her zaman söyle.

"Bakarız." İnci kızım parmaklarını ısırıp ağlamaya başlamasaydı, derim diyecektim aslında.

"Aha bir dəli var idi, biri də oldu." İnci'ye bakarak söylemişti bunu. Bunu söylerken bizi yatağa bırakmıştı. Aha bir tane deli vardı biri de oldu.

"Çocuğa deli demesene!" dedim ona kızarak. Omuz silkerken, üzerindeki takım elbisenin ceketini çıkardı. Beyaz gömleğiyle kalırken, yutkundum. Neden bu adama her şey yakışıyordu? Bizimki de bir kalpti sonuçta.

Ağlaması susan İnci gidecek olan Turan'a bakarak, "Ba! Del!" dedi. Galiba gel diyordu. Turan duraksarken, "İndi gəlirəm qızım. Gözlə." dedi. Şimdi geliyorum kızım. Bekle.

İnci'nin üzerindeki ceketi çıkartarak, yatağa bıraktım. Esnerken, sanki ağzındaki bir şey varmış gibi çiğnemeye başladı. Ardından da yutkundu. En çok sevdiğim haraketlerinden biri de buydu. Ha bir de yeni keşfettiği gıdısıyla oynamasını seviyordum.

Adım sesleri duyulurken, elinde tas ve sürahiyle buraya gelen Turan'ı gördüm. Yanımıza kadar gelerek önümde durdu. Ne yapacak diye bakarken hiç beklemediğim haraketi yaparak diz çöktü. Yapacağı şeyi anlarken, içime titrek bir nefes çektim. Yanaklarım utançtan ve heyecandan kızarırken, içime kaçmış sesimle konuştum.

"Gerçekten bunu yapacak mısın?"

Alttan bana bakarak, çoraplarımı çıkardı. Sadece bunu yaparak cevap vermişti. Gülümsememek için kendimi sıkıca tutarken, İnci önümüzde diz çöken adama sesleniyordu. Turan ona bir kaç bir şey derken ben sanki onları duymuyordum. Çünkü şuan ona hayrancasına bakıyordum. Ayaklarımı tasa koyarak yıkayışını, yıkadıktan sonra çekinerekte olsa gözlerimin içine bakarak iki dizimden hafifce öpüşünü kaldıramıyordum.

Şuan bayılmamam için bir sebep göremiyordum.

(Resulullah efendimiz aleyhisselatü vesselam, Hazret-i Fatıma'yı Hazret-i Ali'ye tezvic ettiklerinde buyurdu ki:
(Ya Ali! Gelini kendi evine götürdüğün zaman, çorabını ayağından çıkar. Ayağını yıka. O suyu evin bütün köşelerine saç. Böyle yapınca, Allahü teâlâ senin evinden yetmiş türlü fakirliği dışarı çıkarır. Yetmiş türlü bereketi evine dahil eder. Yetmiş rahmeti sana nazil kılar. O gelin ile ve onun bereketi evin köşelerine erişir. O gelin, delilikten ve diğer hastalıklardan emin olur.)

Ayağa kalkarak, alnıma dudaklarını bastırdı. Hafif geri çekilerek, "Həyatıma hoş gəldin gəlinim." dedi. O konuştukca, başımın döndüğünü hissediyordum. Bakışları, dokunuşu, içimi hoş eden konuşması... İlk kez olan şeyler bana fazla geliyordu. Ben hiç böyle değer görmemiştim ki. (Hayatıma hoşgeldin gelinim.)

"Hoşbuldum." dedim içime kaçan sesimle. Şuan aşırı duygu içerisindeydim. Gözlerim dolsa yeridir. Gülümserken, başını öpülmek için uzatan İnci kızımızı öptü. Kızımız diyordum çünkü gerçekten İnci kızımız olduğunu hissettiriyordu. Geri eğilerek tası eline aldı. Peygamber efendimizin (sallahu aleyhu vesselam) kızına öğrettiği bir sünneti yapacaktı. Ayaklarımı yıkadığı suyu tüm köşelere serpecekti.

Belki evlilik amacımız mecburiyet üzerine kurulmuştu ama bundan sonrası mecburiyet değil sevgi olacaktı. Turan bu gün bana bunu hissettirmişti.

Sıvazladığı kollarını düzeltirken, "Dəstamazın var?" diyerek sordu. Abdestin var mı?

"Var." Dolaptan iki tane seccade çıkararak serdi. Sonra kucağına İnci kızımızı alarak beşiğine yatırdı. İnci huysuzlanınca, eğilip boynundan öptü. "İki dəqiqə dayan qızım. Qoy valideynlərin namaz qılsın." Anlaşılmak ister gibi konuşmuştu. İnci ne anladı bilmiyorum ama Turan'ın gözlerine bakarken sakinleşmişti. Tıpkı benim gibi. (İki dakika dayan kızım. Bırak ebeveynlerin namaz kılsın.)

Yanıma gelerek önümdeki seccadede bana imam olarak durdu. Beraber hoşlandığım adamla namaz kılarak, aynı anda Allah'ın huzuruna çıkmak paha biçilemez bir duyguydu. Ve bu duyguyu Rabbim bana yaşatmıştı...

Selam getirerek namazımızı bitirdik önce. Sonra güzel bir dua sonrası seccademizi katlayarak bana doğru ilerledi. İki elide yanağımı bulurken, alnıma içten bir öpücük kondurdu. Dudaklarını oradan çekmezken, "Evliliyimiz ne olursa olsun verdiyimiz ən doğru qərardı. Bunu bil ve yaddan çıxartma gəlinim." Evliliğimiz ne olursa olsun verdiğimiz en doğru karar. Bunu bil ve unutma gelinim.

Gözlerimi sıkıca kapatıp açarken, nefes almak ve kendime gelmek adına benden uzaklaşmasını istiyordum. Ama bir yandan da hiç gitmesin ve bu kokudan mahrum olmayayım istiyordum.

"Bir şey soruşa bilərəm?" Bir şey sorabilir miyin?

"Sor."

Dilini dudaklarında gezdirirken, "İndi sən saçlarını açacağsan?" diye sordu. Yanakları, kulakları hatta boynu bile kızarmıştı bunu sorarken. Aslında utanmasına gerek bile yoktu. Gözlerimi kapatıp açtım cevap vermek adına.

Dudakları aralanırken, "Olar mən açım başındaki örtünü?" diye sordu heyecanla. Ama sen böyle sorarsan reddedemem ki! (Eşarbını ben açabilir miyim?)

"Olur."

Alt dudağına dişlerini geçirirken, tebessüm etti. Mutlu olmuştu izin vermeme. Bana daha çok yaklaşırken elini boğaz iğneme götürdü. Yavaşca onu çıkararak, yeni aldığı ve haberimin asla olmadığı makyaj masasının üzerini koydu. Beyaz eşarbı çıkartarak katladı. Sakince onu izliyordum. Saçlarımı görmesine tek bir engel kalmıştı. O da boğazlı bonemdi.

Sıra ona gelirken, bir kaç kez yutkundu. Sonra onu da çıkardı. Çıkartırken gözlerini kapatmış dişlerini sıkmıştı. Bone tamamen kafamdan çıkarken, vereceği tepkiyi merakla beklemeye başladım.

"Bakmayacak mısın?"

"Baxacam."

Gözlerini yavaşca aralarken, gördüğü saçla dona kaldı. Kaç kez yutkundu veya bir şey söylemek için dudaklarını araladı sayamadım ama gözlerindeki heyecan parıltıları çok sevimliydi.

Saçlarımı ilk kez gören adam heyecandan titriyordu. Titreyen ellerini yumruk yaparken, gözlerini saçlarımdan çekmemişti. Sadece o değil ben de titriyordum. Çünkü ilk kez birileri saçlarımı görüyordu.

Tüm gün topuzda kalan saçlarımı açmak ve dikkatimi dağıtmak için hamle yapacaktım ki, "Mən edərəm." dedi. Ben yaparım.

Topuz yaptığım saçı açarken, simsiyah saçlarım omuzlarımdan aşağıya döküldü. Bu görüntü daha çok hoşuna giderken hiç görmediğim bir şekilde bana gülümsedi.

Gülüşü yaşadığımı kanıtlayan en güzel detaydı.

"Saçlarında gözlərimdən izlər daşıyırsan həkim qız..." Saçlarında gözlerimden izler taşıyorsun hekim kız.

Evet. Ben hoşlandığım adamın göz rengini saçlarımda taşıyordum. Ve bunu onun gibi şimdi farkediyordum.

Titreyen ellerini savrulan saçlarıma uzatarak dokundu. Dokunmadan önce izin ister gibi gözlerime bakmıştı. Tek yaptığım baş sallamaktı. Elleri saç tutumlarıma dokunurken, öyle bir titriyordu ki, onu ilk kez böyle görüyordum. "Aysu..."

Farketmeden çok yakınımda duran adama gözlerimi çevirdim. O da bana bakmak için başını eğmişti.

Yutkunurken, "Hmm?" diye bir ses çıkarmıştım. Konuşmaya mecalim dahi yoktu. Önce emarelerini taşıdığım saçıma baktı. Ardından derin kuytularıma geceyi sunan gözleri beni buldu.

"Saçlarını məndən başqa heç kimsə görməsin desəm, əsəbləşməzsən ki?" Saçlarını benden başka hiçkimse görmesin desem, sinirlenir misin?

Kıkırdarken, bakışları hayran olmuşcasına dudaklarıma kaydı. Bu kez de gülüşüme mutlulukla bakıyordu. Dudaklarıma baktıkca kıvrılan dudakları, titreyen göz bebekleri...Turan gülüşümü seviyordu.

"Cavab verməyəcəksən gəlinim?" diye sordu ellerini belimin iki yanıma koyarken. Kalbim dokunuşuyla serzeniş etmeye başladı. Yazıktı bana ama! Hem dokunuyor hem de iki de bir gelinim diyordu böyle bakarak. Hal böyle olunca yerimde tepinesim vardı heyecandan. Cevap vermeyecek misin gelinim?

"Sinirlenmem ama zaten senden başka kimse görmeyecek ki." dedim omuz silkerek. Bu detayı yeni farketmiş olacak ki, şaşkınlıkla konuştu. "A-ah! Mən bunu necə unuda bilərəm!" A-ah! Ben bunu nasıl unutabilirim!

Sesi çok çıkmış olacak ki, beşikte yüz üstü dönen İnci seslenmeye başladı. "An! Ba! Del!" Bildiği 3 kelime vardı o da anne, baba, gel.

Turan tavana bakarken, "Qızım araya reklam kimi niyə girirsən? Cavanşir əmidən öyrənirsən bunları yoxsa Elçin əmidən?" diyerek sordu. Kızım araya reklam gibi niye giriyorsun? Cavanşir amcandan mı öğreniyorsun bunları yoksa Elçin amcandan mı?

Cavanşir abinin ismini duyan İnci, "Caş! Caş del!" diyerek tabiri caizse yerinde tepindi. Bir de adamın ismini bükmesi yok muydu!

Turan'ın kaşları çatılırken, beni bırakarak inci kızına doğru ilerledi. Beşiğe eğilerek, ellerini iki yanından yasladı. Yaslandıktan sonra dönen İnci'yi de düzeltmeyi unutmamıştı. "Sən bir mənə bax xanım qız." Şuan ciddi bir mesele üzerinde konuşuyor gibi bir hali vardı. Ama bir yandan da yumuşaktı. Nasıl oluyor demeyin oluyor işte.

"Qızım sən niyə Cavanşirə aşiq olmuş kimi baxırsan? Burada mən dura dura o taxtabaşda nə tapmısan? Hə qızım? Danış qızım? Eşidirəm xanım qızım." Kızım sen niye Cavanşir'e aşık olmuş gibi bakıyorsun? Burada ben dururken o tahtakafada ne buluyorsun? He kızım? Konuş kızım? Dinliyorum hanım kızım?

İnci ciddiyeti anlamışken ellerini Turan'a uzattı. Turan kaşlarını çatsa bile yüzünü ona doğru eğmişti. İnci minik tombul ellerini yüzüne koyarken Turan, "Sən belə eliyəndə sakinləşəcəyimi fikirləşirsənsə, düz fikirləşirsən qızım." dedi sonlara doğru gülerek. Sen böyle yapınca sakinleşeceğimi düşünüyorsan, doğru düşünüyorsun kızım.

"Bam!" Babam mı diyor şuan? Yoksa bana mı öyle geldi. Galiba babam diyordu Turan'a. Turan eğildiği yerde kaskatı kesilirken, yumruklarını sıktı. O da beklemiyordu bunu. Ona masumca bakan İnci bir kez daha, "Bam!" dedi sevinçle. Yeni bir kelime çözdüğü için mutluydu.

Turan kocaman eline tezat minicik olan surata avuç içini yasladı. Gözlerini yüzünde gezdirirken, "Atan qurban olar seni yaradana qızım." dedi. Öyle içten konuşmuştu ki, gören gerçekten babası sanardı. Baban kurban olur seni yaradana kızım.

"Bam. Bam!"

"Haycan? Eşidirəm səni qızım. Sən narahat olma." Haycan? Duyuyorum seni kızım. Sen rahatsız olma.

Onlar kendi arasında konuşurken ben dolapa doğru yüzümde tebessüm ilerledim. Dolaptan kendime siyah tişört ve eşofman altı almıştım. Duş almayacaktım çünkü daha bu sabah almıştım.

Ben banyoya giderken, Turan İnci'yi kucağına almış uyutuyordu. Üzerimi giydikten sonra hemen aynadan kendime baktım. Çüş! Saçlarım uzun bir süre bonenin içinde kaldığı ve topuz halinde olduğu için garip bir haldeydi. Dibim yapışık uçlarıyla bukle bukleydi.

İlk görüntü için gerçekten rezil bir görünüştü!

Aynalı dolaptan tarak alarak saçlarımı taradım. Kendim kestiğim perçemleri düzelterek güzel bir görüntü elde etmek istedim. Ama nerede! Hâlâ eğri bir vaziyetteydi perçemlerim. El mecbur perçemlerimi yıkarken, havluyla kuruttum. Islaklığı azıcık gitmişti ama idare ederdi. Zaten çabucak kuruyan saçlara sahiptim. Sahip olmasam bile perçem çabuk kuruyabiliyordu.

Arkadan saçlarımı tokayla tutturarak, perçemleri bir kez daha düzelttim. Güzel bir görüntü elde ederken, banyodan ayrıldım. Turan, İnci'yi yatırmış olmalı ki, odadan ayrılmıştı. Omuzlarım çökerken, kapı tıklatıldı. Ardından, "Gel." diye seslenirken, içeriye Turan girdi. Üzerinde siyah eşofman ve tişört vardı. Hep olduğu gibi künyesini tişörtün üzerine bırakmıştı. Önce beni süzdü, saçlarıma bakarken iç çekti. Sonra gözlerini gözlerime sabitledi.

"Acımısan? Yoxsa yatmaq istəyirsən?" (Aç mısın? Yoksa uyumak mı istiyorsun?)

Aç değildim ama çekinerek soran adama bakılırsa o acıkmıştı. Ellerimi sweatin cebine koyarak, kapıya doğru adımladım. "Bu saatte sadece tost tüketebiliriz. İster misin?" Hızla başını sallarken, odadan ayrıldık. Mutfağa adımlarken, "Kömək edim?" diye sordu. (Yardım edeyim mi?)

"Olur." Doğradığım ekmekleri ona vererek, "Bunları tavada hafif kızartır mısın?" diye sordum. Baş sallarken, dediğimi yapmak için eline ekmekleri aldı. Bu sırada ben uzanan peynir ve salam çıkarmıştım. Şimdilik evde sadece bunlar vardı. Aklımın bir köşesine yarın için alışveriş etmeyi not ettim. Bir hafta iznim olduğu için rahattım.

"Aysu? Niyə bunun üstü qızarmır?" (Aysu? Neden bunun üstü kızarmıyor?) Sorusuyla ona dönerken, eğilerek tavaya baktığını gördüm. Haline kahkaha atarken, yanına adımladım. "Çevirmediğin için olabilir mi?" Kaşları çatılırken, eliyle ekmeği çevirdi. Altı güzelce kızarmıştı. "Diməli iki tərəfli pişməyi üçün bunu eləmək lazımdı?" (Demek iki tarafında pişmesi için bunu yapmak lazım?)

"Koskoca borda berelisin, bunu nasıl bilmezsin?"

Ellerini tezgaha yaslayarak, bana baktı. "Kızım bordo bereyim ama komutan olanından. İstəsəm pişirməyə əsgərlərim var." (İstersem pişirmeye askerlerim var.)

"Koskoca komutan ekmek kızartamıyor mu desinler arkandan?" Ekmeğin üzerine peyniyi koymuş, sıcaklığında erimesini izliyordum. Ondan önce salamları koymuştum.

"Əvvəla qələt eliyirlər, arxamdan danışırlar. Sonrada bu əllər ancaq tapancanı yaxşı tutur. Birdə ki," (Öncelikle halt yiyorlar, arkamdan konuşarak. Sonra ise bu eller yalnız silahı iyi tutuyor. Birde, )Devamını getirmezken, ona doğru döndüm. Bana bakıyordu. Ama ne bakmak! Yüzümü ezberlemek ister gibi bir hali vardı. Ya da bir şeylerin farkına daha iyi varmış gibiydi.

"Ee? Devamında ne söyleyeceksin?"

Elini ensesine kapatırken, bakışlarını benden kaçırdı. Söylemek isteyipte söyleyemeyeceği ne vardı böyle? Tam ağzını açıp konuşacaktı ki, İnci'nin ağlama sesi konuşmasının yarıda kesilmesine sebep oldu. "Mən baxaram." (Ben bakarım.) diyerek, tabiri caizse söyleyeceklerinden kaçtı.

O gittikten sonra sağ elimle perçemlerimi geriye iterek iç çektim. Neden böyle yapıyordu ki? Neden bir kaç adım attıktan sonra sanki hiçbir şey yapamamış gibi çekiniyordu? Neydi onu aniden söyleyecekleri şeylerden vazgeçiren?

Tostu yapıp bitirdikden sonra tabaklara koydum. Arkamdan bana seslenen İnci'yi duyarken arkamı döndüm. Bir kolunu Turan'a dolamış bir kolunu bana uzatıyordu. Ağzında emziği varken, gözleri dolu doluydu. Onlara doğru adımlayıp, minik kolunu boynuma dolamasına izin verdim. Kendince bir şeyler anlatırken emziğini çıkarıp lafınını bitirdikten sonra geri takıyordu.

Onu dinlerken, Turan'ın beni izlediğini hissediyordum. Ara sıra İnci başını çenesine yasladığı için bakışlarımız kesişiyordu o kadar. "An. Uv! Küt!" Gözleri dolan inci kızımın avuç içini öptüm. Kucağıma alarak, "Gel bebeğim, seni uyutayım." dedim adımlarken.

Turan'da ördek yavrusu gibi arkamızdan gelmek zorunda kalmıştı. Nedeniyse, İnci'nin bağırarak Turan'a uzanması ve bam! diyerek bağırmasıydı. Turan'a hafifçe dönerek, "Uyanma nedeni ne?" diyerek sordum. İnci'nin cümlelerini bölmek istemediğim için nedenini soramamıştım.

Bakışları düşünceli ifadeyle kısılırken, "Deyəsən bayırdan itin uluma səsindən qorxub. Qucağıma alanda uv uv deyip səsini çıxardırdı." dedi. (Galiba dışarıdan köpeğin havlama sesinden korkmuş. Kucağıma aldığımda uv uv diyerek ses çıkartıyordu.)

Terlemiş ve alnına yapışan saçları geriye çekerek, İnci'ye baktım. "Çok mu korktun sen birtanem? Özür dilerim. Seni yalnız bırakmamam gerekiyordu." Omuzlarım çökmüş, üzüntüyle ona bakıyordum. Bunu anlamış gibi emziğini çıkararak, hep yaptığımı yaparak alnımdan öptü. Öpmekten çok tükürüklerini bulaştırmıştı ama olsun.

"Bam del." Beni öptükten sonra Turan'a dönerken, tam arkamda durarak İnci'ye eğildi. Bir eli yine belimi bulmuş, gerilmeme neden olmuştu. Hani bazı küçük dokunuşlar olurdu ya yakardı. İşte bunlarda onlardan biriydi.

"Gəldim qızım." (Geldim kızım.)

Bu kez onu öperken, bu kadar ince düşünmüş olmasına hayranlıkla baktım. Daha bir yaşını doldurmamış çocuk olarak her şeyi çabuk kavrama gibi bir yeteneğe sahipti. Yaptığımızı yapar, ona göre haraket ederdi.

"Uş."

"Uş ne demek?"

"İnan mənə, mən də bilmirəm." (İnan bana ben de bilmiyorum.)

"An, bam, uş!"

"Qızım uş nə deməkti?" (Kızım uş ne demek?)

Ona dönerek, "Sence cevap verecek yaşta mı?" diye sordum şaşkınlıkla. "Hər şeyi başa düşür ama? Bunu da başa düşər mənim qızım. Hə gözəlim?" diye sordu sonlara doğru gülerek. (Her şeyi anlıyor ama? Bunuda anlar benim kızım. Ha güzelim?"

Minik parmağıyla bir yeri gösterirken, aynı anda oraya döndük. Cama gagasını tıklatan bir kuş vardı. Dudaklarım aralanırken, ilk tepki Turan'dan geldi. "A-ah quş!" İnci tepkisine gülerken, "Gerçekten bunu nasıl anlamadık biz?" diye sordum kendi kendime. (A-ah kuş!)

"Biz başa düşmədik amma İnci başa saldı. Ağıllı qızım mənim." (Biz anlamadık ama İnci anlattı. Akıllı kızım benim.)

"Pekâlâ kelime haznemizi de doldurduğumuza göre uyuyabiliriz."

İnci direkt mızmızlanırken, "Olmaz küçük hanım. Uyku saatini çoktan geçtik." dedim. Son bir umut Turan'a bakarken Turan gözlerini etrafta gezdirdi. Sanki hiç duymamış gibi yapıyordu. Gözlerim kısılırken, "Gıcık." diye fısıldadım.

"Eşidirəm həkim qız." (Duyuyorum doktor kız.)

Omuz silkerek odaya girdim. Yatağa otururken, İnci'yi tam orta kısma bıraktım. Hep yaptığını yaparak giydirdiğim çorapları çıkartmış, bir yerlere fırlatmıştı. Kapıya yaslanan Turan, "Gələ bilərəm?" diyerek sordu. (Gelebilir miyim?)

"Gel tabii." İçeriye geçerken, İnci'nin yanı başına oturduk. Bir elinden ben diğer elinden o tutarken, "Rahat uzan." dedi. Tam itiraz edecektim ki, "Aysu məndən çekinmə." dedi. (Aysu benden çekinme.)

Yorganı açarak uzandım. Uzanmadan önce saçlarımı açıkta bırakmıştım. İnci'nin üzerine yorganı örterken, ayaklarıyla yorganı itekledi. Uyumadığı zamanlarda üzerine bir şey örtülmesinu sevmiyordu. Aynı şeyi iki kez tekrarlamıştı. Artık ağlayacak raddeye gelirken, "Tamam örtmüyorum. Ağlama." dedim kıyamayarak. Hava soğuktu, ev sıcak. Ama uyuyan insanın üzerine buz çöker derdi annem. Bu yüzden örtmeye çalışıyordum.

Sessizleşirken, gözlerimi Turan'a çevirdim. Yine bana bakıyordu. Gözlerim gözlerinde mekik dokurken, "Bir də sənin əlindən tuta bilirəm." dedi. (Bir de senin elinden tutmayı biliyorum.)

Gecikmiş itirafı, anlık duraksamama neden oldu. Kalbim itirafı karşısında savunmasız bir şekilde çarpmaya başladı. Serzeniş. Gözlerime bakarak ettiği itirafa sadece serzeniş derdim. Çünkü öyle bir söylemişti ki, sanki söylememesi gerekirken, o dayanamamış haykırarak söylemişti. Oysa haykırış asla sessiz olmamalıydı. O sessiz ama dolu dolu itiraf etmişti.

Yutkunurken, başımı yastığa daha çok bastırdım. "Bunu neden az önce söylemedin? Neden cümleni o an için devam ettiremedin?" Yatakta kayarak başını yastığa koydu. Farkında mıydı bilmiyorum ama şuan aynı yatakta, çocuğunun elinden tutan iki ebeveyndik. Oysa biz sadece el tutmuyorduk. Farketmeden birbirimize tutunacak sözler ediyorduk. Gerçi daha çok o ediyordu ama.

Kömür karası gözlerini tavana sabitleyerek, bir elini başının altından geçirdi. "Bilmirəm. Həm görmədin İnci ağladı?" Gözlerimi yumarken, onu izlemeyi kestim. Bir şeylerden kaçıyordu. Ya beni sevmekten kaçıyordu ya da başka bir şey vardı.

"Niyə yumdun gözlərini?" (Neden kapattın gözlerini?)

"Uyumak için."

Bir kaç hışırtı hissettim. Ne yaptığını merak ettiğim için gözlerimi hafif aralayarak ona baktım. Yorganın içerisine girmiş, hem kendi üzerine hem de İnci'nin üzerini örtmüştü. Ellerimiz bir kez bile olsun ayrılmazken, gözlerimi ilklerle dolu geceye kapattım.

&&&

Pencereye vuran yağmur damlaları, dışarıda yankılanan gök gürültüsü...

Zihnimin kapılarının birer birer açıldığını, gerçekliğe doğru yol aldığımı hissettim. Tamamen uyanınca gözlerimi araladım. İlk bir kaç saniye hayatı sorgulayarak bakışlarımı etrafta gezdirdim. Odada gri bir aydınlık mevcuttu. Kulağıma dolan seslerden anladığım kadarıyla birileri hâlâ uyuyordu. Yavaşca sağıma dönerken, başımın altından geçen bir kol gördüm. Ne de güzel damarları vardı. Tam deşmelik.

Bir parmağımı hafif damarına bastıracakken, vazgeçtim. Şimdi dokunurum falan şıp diye uyanır. Onun yerine salyalarını yatağa akıtarak kurutmuş olan İnci'ye baktım. Minicik dudakları aralık kalmıştı. İki parmağımın tersini dudaklarına yaslarken, hemen emmeye ve dilini değdirmeye başladı. Acıkmış olmalıydı.

Tat alamayınca gözlerini açarak, yerinde tabiri doğruysa tepinmeye başladı. Turan direkt kısık gözlerini aralayarak, uykulu yoğun sesiyle, "Qızım nə olub? Niyə səhər səhər özündən çıxmısan?" diye sordu. (Kızım ne oldu? Neden sabah sabah kendinden çıkmış gibisin?) Uykudan uyanıncaki sesi....çok hoştu.

"Bam! Yim!"

Dudaklarından yine bilmediğimiz sözler çıkarken, kaşlarımı çattım. "Bebeğim sen niye kelimeleri büküyorsun?"

Avını tutan avcı olarak Turan hemen olaya atladı. "A-ah Aysu! Səncə cavab verəcək yaşdadı bu qız? Heç yaraşdırmadım sənə!" (A-ah Aysu! Sence cevap verecek yaşta mı bu kız? Hiç yakıştıramadım sana!)

Başımın altından aldığım yastığı, hızla suratına fırlattım. Etkisi ve şaşkınlığı az sürdüğü için kahkaha atmaya başladı. Onun gülüşüne gülen İnci'yle, "Kızım sence komik mi?" diye sordum. Tepkim onu daha fazla güldürürken, bozularak yataktan kalktım. Dolanıp geçecektim ki, kolumdan tutulmamla direkt Turan'ın üzerine düştüm. Ne ara İnci'yi kenara çekmiş, ne ara beni yakalamıştı bilmiyorum ama yakından gözleri çok güzeldi.

Saçlarım yüzüne dağılmışken, onun da saçları yüzüne darbe yediği için dağılmıştı. Dizlerimin üzerinde durmuşken sol elini belime sardı. Bu yüzden yüzüne düşen saçımı parmağına dolayarak, kulağımın arkasına sıkıştırdı. "Hara gedirsən gəlinim?" (Nereye gidiyorsun gelinim?)

Ama sen bana böyle bakarsan, bana böyle seslenirsen ben sana bozulamam ki!

"Banyoya." dedim içimde bir yerlere kaçan sesimle.

"Hmm." diyerek mırıldanınca, yutkundum. Yutkunmama sebep olan bir diğer neden, burnunu boynuma sürtmesiydi. Kokumu içine çekerken, içimden ter kokmamak için dualar ediyordum!

Kollarımı iki yanınsan yatağa sabitlediğim için saçlarım iki yandan üzerine savrulmuştu. Bu yüzden saçlarımı sol omzumdan atarak, boynumu daha fazla açığa çıkardı. Bu kez kafasını yastıktan hafif kaldırarak, daha çok yaklaştı. Yumruklarımı sıkarken, "Turan.." diyerek fısıldadım.

"Haycan." diyerek benim gibi sessiz bir cevap verdi. Burnunu tenime sürttüğü için huylanıyordum. Yandan İnci'ye bakarken kendi halinde takıldığını gördüm. Takılır tabii, ona hava hoş!

"Çok mu yakınlaştık biz. Azıcık uzaklaşsana."

"Karım deyilsən gəlinim? Niyə uzağlaşım?" (Karım değil misin gelinim? Neden uzaklaşayım?) Karım kelimesini vurgulayarak söylerken, son sözlerini kaşlarını kaldırarak devam ettirmişti. Titrek bir nefes dudaklarımdan izin firar etmiş, onun nefesinde can bulmuştu. Bakışları kısa bir süre aralık duran dudaklarıma kaymış, tekrardan gözlerime bakmıştı.

"Sualıma cavab verməyəcəksən Aysu?"

Dudaklarım bir kaç kez aralanıp kapandı. Ne diyecektim ki? Evet karınım, istediğini yap mı? Yok daha neler! "Hayır. Şimdi beni bırak."

Kaşlarını kaldırarak alayla sırıttı. "Sən mənə əmir verirsən həkim qız?" (Sen bana emir mi veriyorsun hekim kız?)

"Ne anlarsan." Şuan ondan uzaklaşmak ve ciğerlerime temiz hava doldurmak istiyordum. Yoksa içime çektiğim nefesi kalbim ve zihnim için hiç iyi değildi.

Dudaklarını bükerek, başını salladı. Gözleri gözlerime, sözlerini zihnime mühürledi. "Səndən gələn hər şeyi əmir bilərəm. Ona görə baş üstə həkim qız." (Senden gelen her şeyi emir bilirim. Bu yüzden emredersin doktor kız.)

Belimde hüküm süren elini geri çekerek karnına koydu. Şimdi kalkmam ve gitmem gerekiyordu ama zihnimde yankılanan sözleri toparlanmama izin vermiyordu. Öylece birbirimize bakarken ikimizde rahat gibiydik. Tâ ki, İnci'nin sıkıntıdan bağırmasına kadar.

&&&

Üzerimde gri renk sweat ve siyah bol etek vardı. Onunda altından siyah botlarımı giymiştim. Kucağında İnci'yle beraber yanımda yürüyen Turan, reyondaki yiyeceklere memnuniyetsizce bakıyordu. Anlaşılan market alışverişini sevmiyordu.

Boyum yetmediği için Turan'a dönerken, boynuna oturtduğu İnci'yle konuşurken buldum onu. İnci korktuğu için saçlarına asılırken, babam diyerek onu yumuşatmaya çalışıyordu. Üzerinde çiçekli beyaz elbisesi varken başında aynı parçadan oluşan bandana vardı. Ucunu kurdele yaparak başına takmıştım. MaşAllah çok tatlıydı kız çocuğum.

"O sosiskaya oxşayan ayağlarını birazda ağzıma soxsan, dişləyəcəm qızım. Xəbərin olsun." (O sosise benzer ayaklarını biraz daha ağzıma sokarsan, dişleyeceğim kızım. Haberin olsun.)

Aynı haraketi tekrarlayan İnci, ayaklarında hissettiği hafif ısırıkla gözlerini belertti. "Ağğğğ!"

Onların haline gülümserken, yukarıda duran rulon peçeteyi almak için uzandım. Elim onu almaya yetiyordu ama Turan izin vermeyerek elini belime sardı. Temas bağımlısı mı ne?

"Bu boy boşuna yoxdu Aysu. Mənə de." (Bu boy boşuna değil Aysu. Bana söyle.) Bakayım boyuna. MaşAllah pek bir uzun!

"Olur." Bana hava hoştu şahsen. Az yorulurdum.

Gerekli şeyleri aldıktan sonra kasaya doğru ilerledik. Turan sepettekileri tezgaha koyarken, ben gazetedeki resme odaklandım. O an zaman benim için durmuş, geriye sancılı bir bekleyiş kalmıştı. Kalbim hiç bu kadar acıtmamıştı. Annem sarıldığı çocuklarına bakarak, kameraya poz vermişti. Yanında ona her zaman destek olan eşi vardı. Eşi babam gibi birisi olmadığı için ve yanında bir çiçeği bile yetiştiremeyen ben olmadığım için şuan mutlu bir ailesi vardı.

Gözlerim yavaştan dolarken, dudaklarım gülümsüyordu. Gülümseyen 25 yaşındaki ben değil, 9 yaşında annesi tarafından terkedilen çocukluğumdu.

Mutlu olmamın sebebi, annem için ettiğim duaların kabul olmasıydı. Çocukken de hep dua ettiğim gibi, Allahım ben onun yanında olamasam bile annem mutlu olsun olur mu? Çünkü onun buradan gitmek için tek bir sebebi var...O da benim. derdim.

Annem beni bir balkon köşesinde ıssız bırakıp gittikten sonra mutluluğu tattı. O mutluluğu tadarken ben iliklerime kadar korku, şiddet ve hakaretle büyümüştüm. Değmiş miydi peki? Değmişti...Ne olursa olsun annem için hep değer.

Gazeteyi poşetin içerisine atarken, "Nə oldu? Nəyə baxırsan?" (N'oldu? Neye bakıyorsun?) diye soran Turan'a döndüm. Omuz silkerek daha çok gülümsedim. "Baksana çok güzel bir aileler." Fotoğrafa bakarken, duraksadı. Yüzündeki ifade acı mı keder mi bilemedim ama gözleri bir kez bile bana değmezken, "Evet. Çok güzeller." dedi.

Çünkü ben yokum.

"Gidelim mi? Bitti mi hepsi?"

"Getmədən əvvəl Elçin'in yanına gedək. Deyəsən uşağı artıq çıxarda bilərlər." (Gitmeden önce Elçin'in yanına gidelim. Galiba çocuğu artık çıkarabilirler.)

"Gerçekten mi?! Eğer öyleyse bu çok güzel bir haber."

Burukça tebessüm ederek, eline poşetleri aldı. Sadece gülümsemeyi seçtiği için bir şey diyemedim. Arabaya geçip otururken, geride kalan yollar sessiz geçmişti. İnci uyuduğu için, ben gazetedeki resmi düşündüğüm için sessizken, Turan'ın nedenini bilmiyordum.

Turan çok garip bir insandı. Kimi zaman böyleyken kimi zamanda sebebini bilmediğim şeyler yüzünden değişik davranıyordu. Nedenini soramıyordum çünkü çekiniyordum. Tek çarem, konunun kendiliğinden açılmasını istemek.

Hastaneye vardığımızda İnci'nin bebek pusetini Turan aldı. Onu aldıktan sonra eli elimi kavrarken, şaşkınlıkla ona baktım. "Bir yerdən sonra öyrənməlidilər." (Bir yerden sonra öğrenmeliler.)

"Nasıl bir tepki verecekler sence?"

İçeriye geçerek, asansöre doğru adımladık. Elim elinin içerisinde kaybolmuştu resmen. Tuşa kenetli ellerimizi ayırmadan basarken, "Sevinərlər." dedi. (Sevinirler.)

Asansörden içeriye geçerek, çıkacağımız kata tıkladık. Sırtımı geriye yaslarken, "Hmm, öyle diyorsun yani." dedim. Şuan resmen adamı konuşturmaya çalışıyordum. Başını sola eğerek bana bakarken, cevap vermedi. Zaten gözlerindeki ifadeyi görmek bana yetmişti. Ah şu divanesi olduğum siyah hareler...

Asandörden çıkarken, mavi tüllerle süslenmiş odaya adımladık. İçeriye geçerken, gördüğüm aileyle gülümsedim. Elçin abi heyecanla karısına bakarken bebeklerini bekliyorlardı. İçeride Firengiz, Oktay abi, Orhan abi ve Cavanşir abi vardı. Biz geldikten sonra bakışlar bize dönerken, "Xoş gəldiniz." dediler hepsi.

"Hoşbulduk." dedim onlara hitaben. Oktay abi sırtını duvara yaslamış, kollarını göğsünde birleştirmişti. Cavanşir abi yandan omzunu duvara yaslamış şekilde durarken, Orhan abi Elçin abiye sataşmakla meşguldu.

"Bəsdi fırlandın. Başım gicəlləndi." (Yeter döndüğün. Kafam döndü.) diyordu Orhan abi. Elçin abi gözlerini devirerek, "Sus. Bu dəqiqə oğlum biraz da gec gəlsin aləmi bir-birinə qatacam." dedi. (Sus. Bu dakika oğlum biraz daha geç gelsin alemi birbirine katacağım.)

"Elçin biraz sakin ol. İndi gətirəcəklər." (Elçin biraz sakin ol. Şimdi getirecekler.) Nur kendisi de heyecanlıydı ama bunu bildirmiyordu. Şuan Elçin abinin heyecanı ikisininde heyecanına tercüme etmeye yeterdi.

Tam eşine cevap olarak konuşacaktı ki, içeriye hemşire ve kucağında oğulları geldi. İkiside duraksarken, hemşire yanımıza kadar adımladı. Hepimiz dilimizi yutmuş, bembeyaz tene, koyu renk kaşlara ve saçlara sahip çocuğa bakıyorduk. Gözlerim direkt dolarken, Nur çoktan ağlamaya başlamıştı. İlk önce bebeğin annesi evladını kucaklarken, Nur titreyen sesiyle konuştu.

"Oğlum.."

Bebeğini özgürce severek, kokluyordu. Göz yaşları usulca akıyor, anın ne kadar duygusal olduğunu bas bas bağırıyordu. Elçin abi akan yaşlarıyla beraber gülerken, önce eşinin sonra bebeklerinin başından öptü. Durmadan Allah'a şükrederek gözlerini yumuyordu.

Sonunda oğlunu kucaklarken, tıpkı Nur'un yaptıklarını yaptı. Önce kokladı sonra iç çekerek öptü. Bakışlarım Turan'a kayarken, İnci'ye baktığını gördüm. İnci'ye bakıyordu çünkü o duyguyu o da hissediyordu. Tıpkı benim Nur'un duygularını hissedebildiğim gibi.

"Balaca oğlanın adı nə olacaq?" diyerek sordu Cavanşir abi. (Küçük oğlanın ismi ne olacak?)

Elçin abi ve Nur aynı anda cevap verdiler. "Mübariz. Oğlumun adı Mübariz olacaq." O an hepsi aynı şekilde ben de duruşumuzu düzelttik. Verdikleri isim Vatan'ı için şehit olan kahraman askerin ismiydi. İsmini duymak bile saygıyla durmamıza ve arkasından gururla gülümsememize neden olmuştu.

"Mübarizimiz kimi Vətənə xeyirli insan, Allah'a xeyirli qul, peygamber efendimize (sallahu aleyhi vesselem) xeyirli ümmət olsun." dedi Turan.

Duasına hep bir ağızdan amin diyerek aileyi yalnız bıraktık. Geldiğimizden beri hiç konuşmayan ve hep buruk bakan Oktay abi bize dönerek, "Mən gedə bilərəm komandir?" diye sordu. (Ben gidebilir miyim komutanım?)

"Bir problem yoxdu ki?" (Bir problem yok değil mi?)

"Yox. Sadəcə bir iki yerə getmək istəyirdim." (Hayır. Sadece bir iki yere gitmek istiyorum.)

"Tamam. Diqqətli ol. Allah'a əmanətsən." Erkeksi bir şekilde sarılırlarken, ben giden Oktay abinin arasından Turan'a döndüm.

"Ben de bir odama gideyim. Çiçeklerime bakmam gerek." Yeni bir çiçek almıştım izne ayrılmadan önce. Her zaman ki gibi mine çiçeğiydi. Uğramadığım zamanlar Aysel ilgileniyordu çiçeğimle. Şimdiyse hem sulamak hem de aradaki farkı öğrenmek için çiçeğe bakacaktım.

Odamdan içeriye geçerken, gözlerimi pencerenin önündeki çiçeğe çevirdim. Açmıştı. Elim değmediği için açmıştı çiçek. Gözlerim dolu dolu gülümserken, oraya doğru adımladım. Adımlarımı kesen masamın üzerinde gördüğüm kargo olmuştu. Kargoyu açmadan önce çiçek saksısını elime alarak iç çektim.

Ne bir mektub ne de kimden geldiğine dair bilgi olmadığı için kargoyu açmaya başladım. Açtıktan sonra elime aldığım kesilmiş gazete daha bu sabah gördüğüm resimden kareydi. Ellerim titrerken bu kez arkası çevrilmiş eski püskü resmi çevirdim. Dudaklarım aralanırken, yüzümü acıyla buruşturdum.

Çünkü gördüğüm resimde annem ve ben vardık.

&&&

Bölüm sonuuuğğğ.

Nasılsınız? Dersler nasıl gidiyor?

Zar zor yazdım. O kadar yorgun oluyorum ki yazmaya vaktim kalmıyor.

Sizden ricam oy ve yorumlarınızı eksiltmemenizzz. Allah'a emanetsiniz.

Continua llegint

You'll Also Like

4.9M 229K 52
"Ulan bari Polat de." dedi. Sesi yalvarır gibi çıkmış gözleri beklentiyle doluydu. "Mirza demiyorsan deme ama en azından Polat de." "Sen yengeye Eli...
1.1M 21K 9
Doktor Annabelle Clarke, dönemin en ünlü ruh sağlığı merkezi Windsor Kliniği'ne kabul edildiğinde, sadece hastalarla başa çıkmak için değil, kendi iç...
3M 161K 40
Heja güzelliği ve cesaretiyle Amed'e nam salmış kadın. Ağir yakışıklılığı ve bastığı yeri titreyișiyle Amed'in saygı duyulan ağası... Kadın çok sevd...
2.8M 144K 16
Maça Kızı 8 serisinin devam bölümlerini içermektedir.