PARÇALI HAYATLAR SAĞ-SOL...

By onuseviyorum105

46.1K 4.3K 2.9K

Türkiye'de olduğu gibi, Avrupa'da da başkaldırı yılı olan 1968 yılının gençlik eylemleri, Üniversitedeki boyk... More

Ben Bışar
Ben Zafer
İstanbul'a Yolculuk
Sosyalist Düşünce Derneği
İlk Karşılaşma
Kavga
Veda
ilk temas
Ülkü Ocakları
Ömer'in kıskançlığı
şikayet
Oya Sencer olayı
Zamansız Yumruk
Zafer'in İlgisi
Zafer'in kokusu
Kıskançlık
Beklenmedik Öpücük
Red ediliş
Dertleşmek
Zafer'in Geçmişi
Senden Gidemiyorum
Aşk Acısı
Çatışma
Sevgilim Mi?
İlk Sevişme
Bırakma Beni Zafer
Delirmek
İntikam
Turan'ın Öfkesi
Seni Çok Özledim
Baran'a Zorbalık
Sadece Öp Beni
Ruhların Birleşimi ( yarı smut )
Baran'ın Katilleri
Korkuyorum
Şüphe
Kırmak
Z Harfi Kim ?
Hasretinden Prangalar Eskittim
İçine Kapanmak
Ölümden Bahsetme
Vazgeçirmek
Kanlı Pazar
Kaza
Yaşayan Ölü
Cevabı Bulunmayan Sorular
Üç Fidanın İdamı
FİNAL
Duyuru

Çıkmaz Yol

839 94 66
By onuseviyorum105


Kapıyı açıp içeri girdiğimde, salonda kedimizin oyun oynadığını gördüğümde, buruk bir gülümseme kondurdum titrek dudaklarıma. Mutfakta Memo ve Ayşe'nin neşeli sesi kulağıma geldi.

Kedime tekrar baktığımda, gözlerim dolu dolu oldu. Çok küçük ve uysal bir kediydi. Normal kedilere nazaran mamasını yedikten sonra, ya yanıma gelip uzanır. Yada Memo'yla oyunlar oynardı. Ardından ses çıkarmadan ona ayırdığımız yatağa giderek sessiz bir şekilde öylece bize bakardı.

Yanına doğru yürüdüm. Belimi bükerek kucağıma aldığım gibi kafasını direkt göğsüme yasladım. Sonra da beraber balkona geçtik. Balkonda duran boş beyaz sandalyeye geçip oturdum. Gözlerim dolarak, içimdeki bu tuhaf duyguyla karanlık sokağı izlemeye başladım.

Ben ne yapacaktım şimdi!! Nasıl olurda Zafer'le iki ucu boklu değnek olan bir yola çıkacaktım. Off Allah'ım bana yardım et demekten feleğim şaşmıştı.
Göğsüme kafasını yaslayan kedim miyavlayınca, yeşillerimi ona indirip içime titrek bir nefes alarak konuştum.

"Zafer'le olan yasaklı konuşmamıza birtek sen şahitsin be kedicik! Şimdi de benimle bir yola çık diyor. Haber bekliyor yani benden" dedim ve montumun içine sakladım kediyi. Hava buz gibiydi çünkü.

Mersin'de yaşamış biri olarak, soğuğa çok alışık biri değildim. Kedim de kafasını, boş bulduğu ilk yerden çıkarıp yavaşça miyavlayınca devam ettim. Sanki beni anlıyormuş gibi yutkundum, dokunsalar ağlayacaktım çünkü

"Ne yapacağımı bilmiyorum be kedicik! Of off offf resmen"

Beni susturan, hali hazırda bekleyenve tenimi ıslatan gözyaşlarım oldu. Biri görür diye de hemen avucumla yanaklarımı ve çeneme kadar yol alan ıslaklığı sildim. Biraz daha oturdum sessizce. Dakikalar sonra kedinin soğuktan miyavlaması çatallı çıkmaya başladı.

Biraz daha oturup düşünmeye başlarsam,  kedim kucağımda donacaktı garibim. Hem benim de kulaklarım buz gibi olmuştu. Elimi kulaklarıma götürüp dokunduğumda, soğuktan kırıldı kırılacaktı.

Sandalyeyi geriye iterek balkon kapısını açacaktım ki, Mesut'un arabasını park ettiğini gördüm. Zaten direkt bize geleceğinden, daha fazla durmadım. Elimi balkon kapısının kulpuna götürüp kapıyı yarım açarak içeri teşrif ettim.

Yalnız içeri girdiğim an, Memo ve Ayşe'nin masa sofrasını hazırlıyordu. Acaba bir davetiyemiz varda ben mi bilmiyordum. Alla alla diyerekten, kucağımdaki kediyi yavaşça yatağına indirdim. Yatağı sobaya çok uzak olmadığı için üşümek gibi bir problem yoktu. Ardından doğrulup, boş masa sandalyesine oturup ikisine bakarak göz kırptım.

"Hayırdır ne oluyor burada? diye sorup, bakışlarımı masadaki tabaklara özenle konulmuş sarma, yanında da çok güzel kızarmış tavuk eti, çok güzel hazırlanmış ıslak kek, çorba ve salatalara göz gezdirip "Ne bu yemekler? Kimler gelecek?"

Ayşe, heyecandan tuttuğu kazağının etiğini çekiştirerek lafa atladı "Müstakbel gelinimiz gelecek birazdan!" deyip kıkırdadı.

Kaşlarım benden izinsiz çatıldı. Yalancı bir sinirle boğazımı temizleyerek "Ne gelini? Ne müstakbeli? Kim bu gelin damat?" Yine soru sorduğumda, Ayşe kahkahayı bastı.  İşaret parmağıyla Memo'yu gösterdi.

Kaşlarımı yukarı kaldırıp "Hmm. Şu malum kız!" dedim. Sonra aklıma geçen gün söyledikleri gelince Memo'ya ters bakış atarak "La oğlum sen haftaya getireceğini söylemedin mi?"

"Dedim ama kız illa bu işi ciddiye bindirelim diye ısrar edince, bende size sürpriz yapayım dedim"

Şebek gibi gözlerini açıp kapatmaya başlayınca cık cıkladım. Avuçlarımı seetçe birbirine vurup "Kız mız gelmesin. Senden beni alacak kız anasının karnından daha doğmadı!!" dediğim an,  ikisi ağzı açık birbirine baktı

Sonra bana dönerek iki ağızdan "NEEEE??" diye yüksek sesle aynı kelime döküldü.

İstifimi bozmadan elimle omuz silkeleyip

"Valla ben söyleyeceğimi söyledim. Bu kızı daha görmeden gözüm tutmadı" dedim ve Memo'ya parmak uzatarak "Derhal ayrılacaksın oğlum" dedim sıkılı dişlerim arasında

Ayşe açık olan ağzını kapatıp dudaklarını birbirine değdirdi "Abi şaka mı yapıyorsun? O kadar hazırlık yaptık Memo için!" diye söze giren Ayşe'ye, dudak büküp banane! bana mı sordunuz der gibi başımı silkeledim

"Ben bilmem valla. Kardeşimi öyle ne üdüğü belirsiz üniversite kızlarına emanet edemem"  Bu cümlem tekrar gariplerine gitmiş olacak ki, tekrar birbirlerine bakarak

"NEEEE?" diye tekrar yüksek sesle konuştular. Onlar hala ağzı açık bana bakarken, kapının zili çaldı. Memo bir solukta yanıma gelerek diz çöktü ve ağlamaklı ses tonuyla "Oğlum niye böyle yapıyorsun yav!!" 

Sonra dönüp Ayşe'ye baktı, Ayşe'de aynı şekil yanıma gelip diz çöktü. Memo gibi sessiz ve ağlamaklı "Abi lütfen ya!! Önce bir kızı görelim. Ona göre karar veririz" dediğinde, çenemle kapıyı gösterdim.

Gayet makul bir sesle "İyi iyi, git aç kapıyı. Bakalım kimmiş, neymiş!! İn mi cin mi? Belki cadıdır" Memo öfleyerek, hızla ayağa kalktı. Kararımı değiştirmemden korkarak koşar adım uzaklaştı.

Kapıyı açtığında karşılarında Mesut, Ramo ve Mesut'un küçük kardeşi içeri girdi.

Gülmemek için dudağımın içini kemirdim. Memo bana dönüp tekrar ağlamaklı yüz ifadesiyle baktı. Yeter bu kadar ciddiyet deyip kahkahayı bastım.

Ayşe ve Memo ayıplarcasına yüzüme bakarak cık cıklayıp önüne döndüler. Bir yandan da ses ederlerse bir tatsızlık çıkarırım diye korkuyorlardı. Bu daha da komiğime gitmişti

Mesut'tan gelen "Hayırdır yoldaş neşen, keyfin bol olsun. Söyle de biz de nasiplenelim" sözlerine karşı yürüyüp omzundan tuttuğum gibi kucaklaştım. Ardından Ramo'ya sarılacaktım ki Memo ona olanları anlatıyordu. Dedikoducu herifler. İkisi birbirinden beterdi. Bende laflarını yarıda bırakmak için Ramo'yu kendime çekip sıkıca sarıldım.

Biz salonda otururken, on dakikanın ardından kapı çaldı. Memo ben hariç Herkese ağzı kulaklarında baktı.  Sonra da kapıyı açmaya gitti. Kapıda, kızla az biraz sohbet ettikten sonra beraber içeri girdiler. Gerçekten çok narin ve hanım hanımcık bir kızdı. Şaşırdım. Memo ve hanımhanımcık kız. Neyse. O da bizim gibi Mersin'de büyümüştü. Memo önceden söylediğinde şaşırmıştım açıkçası. İsmi Eda'ydı.

Tanışma faslından sonra, Ayşe mutfağa gidip eksik olan malzemeleri getirmeye gidecekti ki, Eda'da ayağa kalkarak "Dur bende sana yardım edeyim" dedi güler bir edayla. Beraber mutfağa gitti.

Açıkçası sevinmiştim. Hem Memo'nun böyle bir kızla birlikte olmasına, hemde, Ayşe'nin de artık dertleşeceği bir kıza ihtiyacı olduğuna. Bizler her zaman vardık ama bir kız kadar olamazdık.

Ben de erkek takımını masaya davet ettim. Memo yanıma geldi ve kulağıma hafif eğilerek fısıldadı "Ee nasıl buldun. Yine piçliğin tuttu ama neyse" dediğinde numaradan sinirlenmiş gibi yaptım

Başımı Memo'dan biraz uzaklaştırıp salladım "Hmm, iyi sen birazdan görürsün" 

Hızla koluma yapışarak "Şaka lan, sende hemen alınıyorsun amına koyayım" 

"İyi geç sofraya, beni de daha fazla deli etme"

🍂

Yemekler yenildikten sonra Ayşe ve eda çay demlemeye gittiler. Bende Memo'ya git Perihan teyze ve Cengiz amcayıda çağır gelsin dedim. Ayşe'nin ablası hastanede nöbetçiydi bugün. Malum hemşirelik zor meslekti.

Onlarda evde yalnız kalsın istemedim. Hem Cengiz amcanın çok güzel sesi vardı

Çaylar demlenirken Cengiz amca sazını da almış, gelmişti. Bende Mesut'un kardeşini yanıma çağırıp başını karnıma yaslamıştım. Kadınlar içerde çay ve kuru yemişleri hazırlarken Cengiz amca sazını eline alarak çalmaya başladı.

Sesi çok güzeldi. Dediğine göre zamanında müzik öğretmenliği okumayı çok istemiş. Kısmet olmamıştı.

Boğazını temizleyip sazın teline vurduğu an tüylerim diken diken oldu. Aklıma aniden Zafer'i öptüğüm an geldiğinde elim direk dudaklarıma gitti.

Bana Artık karşına çıkmayacağım, ne zamanki duygularından emin olursan yanıma gelirsin bende o vakit karşına çıkarım demişti.

Gözlerimi sıkıca kapatıp şarkıya kulak verdim sadece. Cengiz amca sazına her vurduğunda kalbim yerinden çıkacak sanıyordum. Gözlerimden istemsizce bir damla yaş aktığında kimseye belli ettirmeden siliverdim. Elimi tekrardan başını karnıma koyan çocuğun saçlarına daldırıp okşamaya başladım.

Mesut'un kardeşi, masumca bir ifadeyle yüzüme bakıp tekrar başını kucağıma yerleştirdi. Mustafa'ydı ismi. Babamın ismi de Mustafa'ydı. Belki bu yüzden ilk gördüğüm gibi sevmiştim onu.

Şarkı bittikten sonra hepimiz hüzünle teşekkür ettik Cengiz amcaya. Mesut'a baktığımda Ayşe'yle bakışıyordu. İşte onlarda fırsat buldukça ekmeğinin peşine düşmüşlerdi. Gülümsedim. Onları birazcık huzursuz etmek göz çıkarmazdı

"Ee Perihan teyze Ayşe'de büyüdü. Yok mu hayırlı bir kısmeti?" diye sorduğumda, Ayşe ve Mesut sorunun şokuyla yutkundular. Sonra da dönüp telaşla Perihan teyzeden çıkacak cevaba kulak kabarttılar.

"Yok be oğluşum. Ayşe'm daha küçük. Biraz bize hizmet etmeli. Öyle kızımı erken evlendirip ezilsin istemiyorum" diye karşılık verdi. Mesut rahatlamıştı. Çünkü farklı bir cevap bekliyordu.

Çok geçmeden  Çayları hazırlanıp, kuru yemişlerde getirilince sıcak sıcak içmeye başladık. Bir yandan çaylarımızı içerken, Cengiz amca sazı eline tekrardan alarak çalmaya başladı.

Saza her vuruşundan, herkesin bir derdi varmış gibi, başları biraz daha öne eğildi.  Ağızlara kilit vurulmuştu.  Ayşe ise, elini yumruk yaparak başını kaldırmadan Mesut ile bakışıyordu hüzünle.

Yakarım ona bir seher türküsü
Gözleri zaten deniz, deniz kokusu
İkimizin yerinede ben severim
Odur sevdamın batısı doğusu

Gözlerimi kapattığım da Zafer'in mavi gözleri önüme çıktı. Öylece bakışıyordum. Çok güzel, bir o kadar da keskin bakan gözlere sahipti. Bana gözlerin güzel demişti. Sanırım kendi gözlerinden haberi yoktu. Gözlerimi açıp acı bir gülümsemeyle şarkıya odaklandım

İkimizin yerinede ben severim
Odur sevdamın batısı doğusu

Aşk olsun aşk olsun
Şu alemde hep aşk olsun
Şu alemde hep aşk olsun

Tabi ya söz yazarları, aşk üzerine şarkılar yazıyor fakat bu sözler, iki erkeğin aşkınıda içinde barındırıyor muydu acaba? Yoksa onlarda mı bu aşkı kusurlu buluyordu? Bunu düşündüğümde saç diplerime kadar titredim. Aşk, ve sevgi aynı duygular değil miydi? Onlar da kendi aralarında ayrımcılık yapıyordu yoksa! Hayır öyle olsa benim kalbim bir adam için çarpmazdı. Bana da bir gram vermişlerdi bu duygudan. Biliyordum.

O güzel de beni sevsin
Gönlümdeki şu taht dolsun
Gönlümdeki şu taht dolsun

Zaferin gönlünde ne zaman ve neden taht kurmuştum! İnanın bilmiyorum. Ama benim gönlümün kapısının kilidi yavaş yavaş açılıyordu ve bu beni çok korkutuyordu. Çünkü bir bilinmezlik vardı. Sonunu hayal dahi edemeyeceğim bir bilinmezlik. Ve bu bilinmezlik beni, bizi yıkmadan, yakmadan, parçalamadan durmayacaktı.

Cengiz amca en son ki nakarata girince, kötü olan bütün düşünceleri bir kenara bıraktım. Sadece Zafer'in bana sarfettiği güzel sözler düşündüm

Bir gülüşü vardı dünyaya değer
Severmiş ya aşık değilmiş meğer
Canın sağolsun der der geçerim
Bir gün seveceksen sen beni eğer

Evet, benim gülüşüme ve gülerken kısılan gözlerime aşık olduğunu söylemişti. Halbuki onun hilal bıyıklarının altında, gülünce kıvrılan kalın dudaklarını gördüğümde, karnımdaki uçuşan kelebekleri harekete geçirdiğini bir bilse.

Of Zafer of...

🍂

Cengiz amca şarkıyı bitirdi. Gözlerini duvardaki saate kaydırdığında, gece yarısına yaklaştığını gördü. Ayaklanarak Perihan teyze ile eve doğru giderken, Ayşe'ye de erken gelmesini söylediler.

Eda arabayla geldiği için, Tüm ısrarlara rağmen eve gideceğini söyledi. Yarın çok önemli bir dersi vardı çünkü.

Mesut ve kardeşi de ayaklanınca, Ramo'da eve gitmek istediğini söyledi. Ayşe onları yolcu etmek için Memo'yla birlikte dışarı çıktılar. Çıkmadan önce Mustafa'yı kendime çekip sıkıca sarıldım. Yanaklarına da kocaman bir öpücük kondurdum.

Bende içerde fazlalıkları götürüp yerlerine koydum. Ardından balkona çıkıp bir sigara yaktım. Mesut'larında gitmesiyle beraber Memo soluğu yanımda aldı.

"Ee Eda'yı nasıl buldun?" diye sorduğunda, karşılık olarak "İyi iyi, yakışıyorsunuz. Ama bir açığını yakalayım" dediğimde kafama şaplağı yedim

"Dua et Bir tatsızlık çıkarmanı istemedim. Yoksa sana yapacağımı bilirdim"

🍂

Sabaha karşı dört gibi uyuduğum için şuan uykusuzluktan bayılacak gibiydim. Üniversiteden çıkıp derneğe doğru gidiyordum. Memo'nun dersi uzun sürecekti. Ramo ve Mesut'da arkadaşlarıyla oturmuş sohbete dalmışlardı. Bende biraz daha oturup ardından yürüyerek sahil tarafından derneğe doğru gidiyordum ki, Baran'ı gördüm. Sahilde tek başına oturmuş, martılara elinde un ufak ettiği simiti atıyordu. Belli ki canı çok sıkkındı. Gülümseyerek ona doğru yürüdüm.

Elimi omzuna yaslatıp hafifçe sıktım. "Selam aleyküm Baran kardeş. Hayırdır Karadeniz'de gemilerin mi battı?" dedim samimi bir dille

Beni beklemiyor olacak ki yerinde sıçradı. Ardından dönüp selamıma karşılık verdi. Tekrar önüne dönerek martılara simit atma işine kaldığı yerden devam etti. İlk gördüğüm zaman yüzünde gülücükler eksik olmayan çocuk, iyice içine kapanık olmuştu. Bir derdi vardı lakin kimseye anlatmıyordu.

Mesut'un iki üst Mahallesi'nde oturuyorlardı. O da Mesut'un sınıfındaydı. Mesut'ta bu durumun farkındaydı elbette ama onu üzmemek için birşey de diyemiyordu. Mesut'tan duyduğuma göre babası hasta, maddi durumları da pek yokmuş. Bir abisi ve iki tane de kız kardeşi vardı. Annesi de çalışacak durumda değildi. Abisinin maaşı ancak mutfak alışverişine yetiyormuş.

"Gelsene şöyle oturalım iki dost. Hem sohbet etmiş de oluruz" dediğimde "Olur, oturalım yoldaş" dedi gülümseyerek.

Sonra aklıma acaba karnı aç mı? Belki de parası yoktur? Gibi bir sürü empati duygular aklımdan geçti. Gerçi bende sabah kahvaltı yapmamıştım. Yanisi bende acıkmıştım. Zaten çok fazla para harcayan biri değildim.

Elimi oturduğum kayalığa koyarak ayağa kalktım. Baran başını kaldırıp yüzüme baktığında elimi karnıma götürerek "Yav yoldaş. Ben acıktım sanki. Gideyim de şu karşıdan iki dürüm alıp geleyim" dediğim vakit, o da ayağa kalktı ve elini cebine iliştirdi.

Hızla koluna dokunarak "Dur lan. Ben teklif ettim. Hem zaten tek başıma yemek yemeyi sevmiyorum ben" daha da konuşmasına fırsat vermeden yolun karşı tarafındaki lokantaya gidip iki tane dürüm ve ayran alıp geldim. Yemeğimizi yedikten sonra Mahçupça teşekkür ettiğinde yutkundum.

Eğer amcam olmasaydı belki şuan buralarda okuyor olmayacaktım. İçimden binlerce kez Allah'a teşekkür ettim amcamı bize bağışladığı için. Zafer'in biraz da olsa amacının amcamı öldürmediğine ikna olmuştum. Dediğine göre sağ sol grubunun iki lideriydi ve ister istemez hep karşı karşıya kavgalar ediyorlarmış. Ama yinede Zafer'e olan kinim tam olarak geçti denilemezdi. Neyse.

Baran'ın kahve gözlerinden yeşillerimi ayırmadan "Teşekkürlük bir durum yok. Asıl ben teşekkür ederim. Yoksa aç kalacaktım yeminle" gülümseyip akışlarını denize çevirdi.

Biraz daha oturduk. Sohbetler ettikten sonra yüzü daha mutlu olmuştu. Hatta iyi ki yanına gittiğimi söyledi. Çok temiz bir gençti. Ardından vedalaştıktan sonra dernek yoluna doğru yürüdüm. Tam sokağın soluna sapacaktım ki Zafer ve Devrim başkanın birbirlerinin yakasına yapışıp, konuştuğunu gördüm.

Gözlerim kocaman açıldı. Hiç düşünmeden yanlarına adımladığımda, biri bana 'Dostumun emaneti geldi' diye bakarken, öteki sevgilisinin yolunu gözleyen kör kütük aşıklar gibi bakmaya başladı. Ben ise ufak bir yutkunuştan sonra gözlerimi Zafer'den aldım

"Bir sorun mu var başkanım?" Soruma ikiside anında birbirlerinin gözünü oyacakmış gibi baktılar.

Aynı anda "YOOK! SEN KARIŞMA" dediler.

Devrim başkan, gözünü karşındaki mavilerden çekmeden "Ne sorun olacak, laflıyorduk" alayla konuşunca afalladım. Bu ne biçim laflanmak amına koyayım.

"Sen nereye gidiyorsun" Devrim başkanın bana bakmasıyla kendime geldim. "Derneğe" dedim.

Başını tekrar yakasını tuttuğu adama çevirdi "Dernekte kimse yok. Gitmene de gerek yok. Eve git ders çalış. Hem finallerin az kaldı" dedi.

Sanki karşımda Devrim başkan değilde amcam konuşuyordu. Gülüp başımı iki yana salladım.

Devrim başkan ve Zafer birbirlerinin yakasını bırakıp, aynı anda  arabalarına doğru ilerlediler.

Devrim başkan arabasına binip gözden kaybolduğunda, Zafer arabasının kapısını tekrar kapatarak yüzüme baktı. Ne oluyor anlamında göz kırptığımda "Bana göz kırpma. Konuş ki o güzel sesini duyayım" dedi hafif sinirle

"Ne oluyor lan dedim sana?"

"Yok birşey. Her zaman ki piçliği tuttu işte. Neyse siktir et onu, eve gidiyorsan bırakayım?" Sorusuna, elimi kaldırıp ensemi kaşıdım.

Çekinceli bir sesle "Yok, yürüyecektim" dedim. Bakışlarım Zafer'i es geçip başka yere odaklandı. Çok fazla göz teması kuramıyordum.

Doğrusu yürümekten ayaklarım kopacaktı bugün ama bunu bilmesine gerek yoktu. Zaten duygularından emin olursan karşına çıkacağım demişti. Henüz aradan 24 saat geçmeden tekrar karşılaşmıştık. Buda hayatın bize sunduğu bir cilveydi sanırım.

"Niye bana bakmıyorsun?" dediğinde yeşillerim anında mavilere asılı kaldı. "Rahatsız mı oluyorsun benden?"

Birşey diyemedim. Yutkunup bakışlarımı tekrar kaçırdım

"İyi o vakit. Ben gidiyorum!!"

Ses çıkaramadım. Bakışlarımı yere indirdim. Sıkıntıdan elime bakıp tırnaklarımla oynamaya başladım. Çünkü henüz kararımı vermemiştim. Korkuyordum. Bu öyle normal bir ilişki değildi. Ucunda ölümün, dışlanmanın, nefretli bakışlara maruz kalmanın ilişkisiydi. Kimse seni insan yerine koymazdı. Bir ortamda ilk parmakla gösterilen kişi olacaktım. Peki ben bunları düşünürken o hiç mi düşünmüyordu bunları?

Başımı kaldırıp Zafer'e baktığımda, düz bir ifadeyle kafasını aşağı yukarı hafifçe sallayıp arabasına bindiği gibi yanımdan uzaklaştı. Arkasından yine her zaman olduğu gibi sadece bakmakla yetindim. Gözlerim dolu olmuş bir şekilde eve doğru yürümeye başladım. Zaten eve en kısa yerden gidersem yine ülkü ocaklarına yakın bir yerden gidecektim. Umarım, tekrar karşı karşıya kalmazdık.

Yaklaşık on beş dakika sonra ocağın yanından geçecektim ki Zafer'in arabasında Ömer'i görmemle şakağımdaki damarlar sinirden patlayacak duruma geldi. Yumruklarımı öyle bir sıktım ki damarlarım bölümlerimdeki damarlar gözle görülür bir şekilde idi.

Beyefendi arabaya yayılmış ıslık çalıyor gibiydi. Kendi kendime "Adama bak ya, bir ona kuyruk salla. Bir de gel bana" deyip yoluma devam ettim.

Tam mahalleden çıkıyordum ki, Zafer'i arabasına doğru ilerlerken gördüm. Göz göze geldiğimizde afalladı. Sonra herşey normalmiş gibi mavilerini benden aldı.

Ömer'e tebessüm ederek arabasına atladı ve iki dakika sonra da yanımdan geçip gittiler. Hemde bana hiç bakmadan.
Üst dudağımı sinirle dişlerim arasına alıp kaşlarımı havaya kaldırdım. Ses çıkarmadan yürüdüm. Dudaklarım ise kıskançlıktan patlayacak durumdaydı yine.

🍂

Sinir ve hafif!!! kıskançlıktan salonda volta atıyordum tek başıma. Sinirden önce Zafer'i sikmek istiyordum ardından Ömer piçini. Neyse bunları es geçip düşünmemeye karar verdim.

Yemeğimi Baran'la beraber yediğim için aç değildim zaten. Sobanın üstündeki sıcak suyu banyoya götürüp banyomu yaptım. Belki Memo da gelip banyo yapar diye, güğüme tekrardan su koyup sobanın üzerine koydum. Uykum da basınca mutfağa giderek varlığını az daha unutacağım kedimin mamasını hazırladım. Sanki hiç büyümüyor gibiydi. Keşke hep böyle kalsa diyordum. Neyse önce hazırladığım mamayı kedinin önüne koydum. Henüz bir isim koymamıştık.

Gözlerim pencereye kaydığında, hava güneşli olmasına rağmen dışarısı buz gibiydi. Bende yeni banyo yapmış biri olarak odama gidip battaniyemi getirdim.

Getirdiğim battaniye geçen gün Zafer'in üstüne attığım battaniyemdi. Yavaş yavaş zaferin kokusu da gidiyor, benim de canımı sıkıyordu. Yanan Sobanın yanındaki koltuğa geçtim ve uyumaya karar verdim.

Lakin Zafer ve onu öptüğüm akşam tekrar aklıma üşüşünce tüylerim diken diken oldu. Sanki vücudumdaki bütün kan tek bir yerde toplanmış gibiydi. Çok güzel kalın dudaklara sahipti. Aksi gibi yemek yerken, banyo yaparken, yürürken, arkadaşlarla sohbet ederken bir türlü aklımdan çıkmıyordu. Onu öptüğüm Sürekli aklıma geliyordu.

Yani Allah kahretsindu resmen. Her anımda benimle birlikteydi bu öpücükler.

Delirmişim gibi  güldüm. Kendi kendime sağa sola dönüp "Ulan, sen bu üniversiteye girmek için yıllarını harca. Sonra da gel seninle aynı organa sahip bir adamın öpüşlerine maruz kal"

Neyse gözümü kapatıp düşünmemeye başladım. Aradan kaç dakika yada kaç saat geçti bilmiyorum lakin kapı alacaklı gibi çalınıyordu. Gözlerimi ovalayıp ayaklarımla battaniyeyi üstümden attığım gibi, kapıya yürüdüm

Memo sanıyordum. Bu yüzden giderken de "Tamam lan. Patlama amına koyayım. Sanki kilit yok kendisinde" kapıyı açtığımda, karşımda bir çift mavi göz belirdi.

İşte bunu kesinlikle beklemiyordum.

🍂

Yıldıza basmayı unutmayın Canlar ❤️

Continue Reading

You'll Also Like

34.4K 3.7K 12
'Mingyu, kim intihar etmiş?' 'Taehyung, Kim Taehyung...' 210319
DOKTOR - GAY By sude

Teen Fiction

507K 37K 66
[TAMAMLANDI] "Sizin gibiler Dünyayı bir oyun tahtası olarak görür." dedim diklenerek. "Doğrularınız doğru olmalı, yanlışlarınız yanlış. Kendi yargıl...
14.6K 1.5K 10
*İnteraktif bir kurgudur.* Seçimleri direkt olarak okuyucusu yapar. Ablasının örtbas edilen cinayetinin peşine düşmek üzere şehre gelmişti. Üzeri kap...
203K 16.1K 50
"Beni Maraş dondurmacısının sütlü dondurmayı dövüşü gibi dövmeni istiyorum." "Beni bir apaçinin manitasının ismini ağaçlara kazırcasına kazımanı is...