Son Muhafız {Muhafızlar Seris...

By amour_des_livres07

45.9K 3.5K 2.4K

Kim olduğunu bilmeyen bir kız Amaris. Yetimhanede büyümüş dış dünya hakkında tek bildiği şey kitaplar ve hay... More

1.Bölüm : Gerçekler
2.Bölüm : Tören
3.Bölüm : Akademi Yolunda
4.Bölüm : Bir Dost
5. Bölüm : Bir Umudun Yıkılışı
6.Bölüm : Düşmanın İninde
7.Bölüm : Kabulleniş
8.Bölüm : Karanlığın İçinden
9.Bölüm : Düello
10.Bölüm : Buz ve Elektrik
11.Bölüm : Kan
12.Bölüm : Görünenin Öteki Tarafı
13.Bölüm : Kabullenişler ve Parçalanışlar
14. Bölüm : Örtbas Edilenler
15. Bölüm : Zedelenen Bağlar
16. Bölüm : Kara Gözlü Kara Saçlı Adam
17.Bölüm : Kolye
18.Bölüm : Açığa Çıkanlar
19. Bölüm : Kaybetmek
20.Bölüm : Benim Küçük Perim
21.Bölüm : İki Ruh Tek Beden
22. Bölüm : Cehennemin Kızı
23. Bölüm : Kaos'un Başlangıcı Part 1
24.Bölüm : Yüzeye Çıkanlar Part 2
Açıklama !!!
25. Bölüm :Bedel Zamanı Part 3
26. Bölüm : Elementer Halkı Part 4
27. Bölüm Alıntı
27.Bölüm : Yalnızlık
28. Bölüm : Göz Yaşı Damlası
29. Bölüm : Düşmanla Dost
30. Bölüm : Hor Hor Zamanı
31. Bölüm : Buz Tutmuş
32. Bölüm : Leke
33. Bölüm : Yüzleşme
34. Bölüm : Kibarlık
Duyuru !
35. Bölüm : Yılbaşı
36. Bölüm : Tartarus
37. Bölüm : Ama Umuttu
38. Bölüm : Deli Kızım
39. Bölüm : Rövanş
40. Bölüm : Evimsin
41. Bölüm: Asrın Kılıcı
42. Sezon Finali Bölümü'nden Alıntı
42. Sezon Finali Bölümü : Benzedik
II. Kitap | 1. Bölüm : Diğer Yarım
II. Kitap | 2. Bölüm : Suyun Gelişi
II. Kitap | 3. Bölüm : Geçmiş ve Şimdi
II. Kitap | 4. Bölüm : Kadim Ejderhalar I
Duyuru!
II. Kitap | 6. Bölüm : Kaybettik, Kaybettim

II. Kitap | 5. Bölüm : Kadim Ejderhalar II

229 16 12
By amour_des_livres07

Nasılsınız kitap kurtlarım?
Bölümleri elimden geldiğince hızlı yazmaya çalışıyorum ama ancak bu kadar oluyor. Sizde beni maruz görün. Sınav senemdeyim.

Başlamadan evvel 🌟 'a basın. Birde yorum yaparsanız çok sevinirim 🥰

İyi okumalar dilerim 👻



5. Bölüm : Kadim Ejderhalar II



***

"Senin görevin ejderhaları kubbede tutmaktı."

George Amaris'in kendisine bir şey yapacağını anlayıp arkasına bakmadan korkutucu ejderhaların arkasına doğru koştu. Bir yandan da avaz avaz bağırıyordu.

Ejderhalardan birinin arkasına geçip soluklandı. Yumurta sahibini hemen bulsalar iyiydi. Yoksa olan kendisine olacaktı.

***

Yazardan Devam...

Kalbi her adımda git gide sıkışıyordu. Buranın havası benliğine iyi gelmemişti. Nasıl gelsindi zaten! Bu kadar ağır kokularla hiç karşılaşmamıştı ki. Gözleri bile gördüğü şeyleri reddediyordu. Aklına bir sorunun takılıp kalmasına neden olmuştu bu durum.

Sahi kendi halkı da böyle bir vaziyette miydi?

Aç, susuz, hırsızlığın olduğu, çocukların kir pas içinde olması, temizlenmeyen sokaklara yığılan çöpler...

Midesi ağzına gelse de kendini tutuyordu. Şımarık gibi gözükmek istemiyordu. Başını gökyüzüne çevirip bir an nefes almak istedi. Gözleri gri bulutların arasından geçen uçan kuşa takıldı. Gözlerini kıstı. Kuşa benzemiyordu.

Ardından bedeni savruldu. Yoldan geçip giden at arabası koluna sertçe çarpıp gitmişti. Yüzünü buruşturup koluna dokundu. Gözleri dolmuştu. Canı acıyordu.

"Hector." Acıyla karışan sesi ise Hector'a ulaşmamıştı. Çünkü burada yoktu. Issız gecede ondan fazlasıyla geri kaldığını yeni fark etmişti. Ağrıyan koluyla ayağa kalktı. Üstünün kir olmasından çok kaybolmaktan korkuyordu.

Burası tekin değildi. Başına şimdiki gibi başka bir olay daha gelebilirdi. Biraz yürüsem belki yetişirim, umuduyla yürümeye başladı. Her adımından daha da sızlayan kolu buna müsade etmiyordu.

Gözleriyle etrafa bir bakış attı. Işıklar sönmüştü. Göz gözü görmeyen karanlık onu bekliyordu. Tereddüt etti. Onu bu karanlıkta bulamazdı. Geri dönüp az önce düştüğü yerin yakınındaki ağacın dibine oturdu.

Pelerinin sıyırdı. Dirseği soyulmuştu. Ağrının kolunda değilde omzundan geldiğini fark etti. Ya kolu yerinden çıktıysa?

"Hector?" Sesini duyurmak için bağırmıştı bu sefer. Çaresizce adını defalarca tekrar etti. İlerde duyduğu adım sesleri ile içinde bir kıpırtı oluştu. Kıpırtının yerini korku alması da burnuna dolan alkol kokusuyla aynı anda olmuştu.

Baykuşuna seslendi. Kolu bu haldeyken ne gücünü kullanabilirdi ne de dövüşebilirdi. Hoş, çok da iyi dövüşemezdi. Anne ve Amaris'in yanında yeni eğitme başlayan çocuk gibi kalıyordu.

Baykuşu White bembeyaz tüyleri ile belirdi. Sophia'yı kanatları arasına aldı. Gelen tehdite gözünü dikti. Üç adam ellerinde bira şişeler ile yanlarına varmışlardı. Karanlıkta belli olana altın sarısı gözlerle irkildiler.

"Güzel bir parça." dedi aralarında en kısa olanı. Diğerleri de onu onayladı.

"Abi alalım biz bunu. Çok iyi para eder." Kısa olan güldü.

"Arada bir işe yarıyorsun. Alın şu kuşu." Sophia çaresizce olan biteni dinliyordu. White'ın güçlü olduğunu biliyordu ama bu adamlar ruh hayvanı avlayıcılardı. İliklerine kadar titrediğini hissetti. Bu histen nefret ettiğini bir kez daha hatırladı.

White, yaklaşan iki adamla Sophia'ya baktı. Durumu kötü gözüküyordu. Kendi fark etmese de kaşı yarılmış, yanağı da boydan boya çizilmişti.

Güçlü bir şekilde öttü. Ötüşünü duyan Hector elindeki odunları kenara koydu. Yaşlıca olan kadının kapısını çaldı. "Bittiyse gel içeri. Sıcak yemek yaptım."

"Yok teyze. Benim gitmem gerekiyor. Ellerine sağlık."

"Olmaz. O kadar yardım ettin. Bırakmam." Hector saçlarını karıştırdı. Bir kere daha öten baykuşun sesi ile kadına bir şey demeden şahinini çağırdı. Sesin geldiği yere geldiğinde kendine kızdı. Sonya'yı nasıl unutabilmişti?

Kendini o kadar odaklamıştı ki birlikte geldiği kadını unutmuştu. İki adamın beyaz baykuşun boynuna geçirdiği tasmayı tutmaya çalıştığını gördü. Kan beynine sıçramıştı.

Ruh hayvanı avlayanlar kendilerinden olması daha da gücüne gidiyordu.

Yere indiğinde iki adamı şiddetli bir rüzgarla çöplerin oraya savurdu. Başka birinin olmadığını görüp şahinin de yardımıyla baykuşun tasmasını çıkardı.

"Sonya nerede?" Endişeliydi. Duyduğu hıçkırık seslerine doğru yürüdü. Baykuşun kanatları altında olan Sonya'nın yüzüne baktığında kendine sayamadığı kadar küfür etti.

Hızla Sonya'nın yanına çöküp ona sarıldı. Sonya'nın inleme sesi ile onu kendinden uzaklaştırdı. Omzundaki morlukla kaşları çatıldı.

"O adamlar mı yaptı?"

"Hayır. Sen yoktun." diyen kızın kesik kesik gelen sesi ile yüreği dağlandı. Omzunda parmaklarını tüy misali dolaştırdı.

"Yerinden çıkmış. Takmam lazım." diye kendi kendine konuştu.

"Y-yerinden mi çıkmış?" Sonya'nın korku dolu sesine aldırmadan omzuna elini koydu.

"Seni ilk öptüğü günü hatırlıyor musun?"

Sonya kaşlarını çattı. Şimdi sırası mıydı, diye düşünse de aklına o gün çoktan gelmiş yanakları al al olmuştu.

Avludaydı. Köşe bucak Hector'dan saklanıyordu. Çünkü dadısına bahçede Hector'u anlatırken yakalanmıştı. Nasıl yakışıklı, mütevazi olduğunu ve daha nice cesur olduğunu ballandıra ballandıra anlatmıştı. Şimdi bile yanakları kızarıyordu. O zaman nasıl utanmamıştı.

Avluda sessiz sedasız kitap okurken yanına oturduğunu bile fark etmemişti. Kitap bitip başını kaldırdığında görmüştü. İrkilse de tavrını bozmayıp nazikçe gitmesi gerektiğini söylemişti. Yine kaçacaktı çünkü. Hector ise kitabı sormuştu ona.

Kitaplar onum zaafıydı. Tereddüt etse de en sonunda pes edip kitaptaki tutku dolu aşkı anlatmaya başlamıştı. Hatta öyle bir kendinden geçmişti ki bir anda ağzından böyle bir şehvetli bir öpücüğü tatmak istediğini söylemişti.

O an yanında Hector'un olduğunu onun "Gerçekten ister misiniz?" dediğini duyduğunda hatırlamıştı. Hardal gözleri daha da koyulaşmıştı. Kendisine yaklaşırken kendinden geçmişti. Nasıl ona engel olabilirdi? Olmak da istemezdi.

Orada öpmüştü. Hayal ettiğinden de öte bir şeydi. Aklının başına geldiğinde yüreği büyük bir girdaba tutunmuştu.

"Bitti." Gözlerini kapıştırıp Hector'un yüzüne baktı. Ne bitmişti? Gözleriyle omzunu işaret ettiğinde kolunun artık diğer kolundan uzun olmadığını fark etti. Yerine takmıştı.

Acı duymaması için de dikkatini çok iyi dağıtmıştı. "Teşekkür ederim." diye mırıldanıp ayağa kalkmaya çalıştı ama Hector sağ olan omzundan tutup geri oturttu. Cebinden mendili çıkarıp mataradaki suyla ıslattı. Yüzüne değen soğuklukla irkildi. Yanağının acısını yeni fark ediyordu.

Hector dikkatle yanağını ve kaşını temizledi. Ardından kendiyle beraber Sonya'yı da ayağa kaldırdı.

"Bir daha yanımdan ayrılma." diye uyardı.

"Ben ayrılmadım. Arkana baksaydın yokluğumu fark ederdin. Beni yok saydın." Kızın kırık sesinden haklı olduğunu biliyordu. İzin verse onu bu kadar üzen şeyden çekip alırdı. Bir şey demeden şahinine doğru yürüdü. Kızın baykuşa bindiğini görünce havalandı.

Bu köyde bir şey yoktu. Diğer köylere bakmaya başlamalılardı. Çok vakit kaybetmişlerdi.

Arada gözü Sonya'ya kayıyordu. Bir ara başı düşecek gibi olduğunda alçaldı. Yere indiğinde Sonya ona sorgu dolu gözlerle bakıyordu.

"Başka yerinde bir yaran var mı?"

"Yok. Neden sordun ki?" diyerek kendi bedenini yokladı. Yanağı, kaşı ve omzu vardı. Başka yerinde bir şey olmadığına emindi.

Hector'un eli görüş açısına girdiğinde ilk başta tereddüt etti. Hector'un ısrarlı hali ile elini tutup aşağı indi. Hector'un yönlendirmesi ile şahine bindi.

"Gözümün önünde ol." diyerek arkasına geçmişti. Sonya onun üstün körü ilgili haline içten bir tebessüm etmişti. Arkasında olduğu için görmemişti gülümsemeyi, Hector.

Havalanmak üzerelere iken bir çığlık sesi duymuşlardı. İkisi de aynı anda başlarını gökyüzüne çevirdiler. George ve kartalı gürültülü bir şekilde aşağı indiğinde Hector'da indi. Kartalın kanatları altında ezilen George söylene söylene kurtulmaya çalıştı.

"Bir yardım fena olmazdı."

Hector George'un çıkmasına yardım edip kartala gözlerimi dikti. Hırpalanmış ve yaralanmıştı.

"Ejderhaların yanında olmalıydın."

"Oradaydım." diyerek yırtılmış zırhına hüzünle baktı. Çok da yakışmıştı kendisine.

"Ne oldu?" George kendini yere atıp gözlerini kocaman açtı. Annesine kardeşini şikayet eden bir havası vardı.

"Amaris delirdi. Öyle böyle değil. Az daha beni donduracaktı. Zor kurtuldum." Bir de el kol hareketleri ve abartılı mimikleri ile anlatıyordu.

"Neden delirdi?" Amaris'in boşu boşuna böyle bir tepki vereceğini sanmıyordu.

"Ejderhaları kontrol etmeye çalışıyordum. Sonra kontrolden çıktılar ama bir tanesi. Amaris'de gelip bunu buzdan bir küreye aldı. Bana bir bakışı var korkudan altıma yapacaktım."

Gerçekten de korkmuş görünüyordu. "Onu orada bırakıp buraya mı geldin?"

"Yok. Beni buzlamadan önce küçük bir ejderha daha geldi. Üstünde de bir kız çocuğu. Yumurta ondaydı. Yumurtayı kontrol edip ejderhaları bırakmaya çalıştı. Amaris çocuğa öfkelendi. Sonuç olarak orada bir kaos var. Ardından Anne geldi."

"Tek mi?"

"Hayır. Şu prenste geldi. Her neyse onlar orada savaşırken bende sizi bulmaya geldim." Son sözlerini de söyleyip kendini yere attı.

"O iyi mi?" Sonya'nın endişe barındıran sesi yerde ölü gibi yatan George'aydı.

"İyi. Sadece yorulmuş ve onu götürmemizi istiyor." diyerek ruh hayvanına bindi.

"Burada bırakacak mıyız?"

"İkinizin iyi geçinmediğini sanıyordum." dediğinde havalandılar.

"George sizi seviyor. Darell ile beni değil." Sebebi seni üzdüğüm için, diyememişti. Darell'i de nazik tavırları sebebiyle sevmiyordu. Kibarlık onlara tersti. O sırada arkalarından George bağırmıştı.

"Beni burada bırakamazsınız!" Hector'un ruh hayvanı daha da hızlanırken Sophia'nın yaraları da rüzgar sebebiyle sızlamaya başlamıştı. Dişlerini sıktı. En azından bunu yapabilirdim, diye geçirdi içinden. Ufacık bir acıya katlanabileceğini düşündü.

Savaş alanına geldiklerine inecek yer aradılar. Beş kadim ejderha Amaris'in kontrolündeki buzdan kürelerdeydi. Yumurta sahibi küçük kızı da daha küçük boyda bir kadim ejderha koruyordu.

Anne ve Darell küçük kızla konuşmaya çalışıyor aynı anda da savaşıyorlardı. Savaştıkları taraf da Kuzey Krallığının askerleri idi. Ruh ordusu da Amaris'in etrafını sarmıştı. Amaris de daha küçük ejderha ile savaşıyordu.

Diğerlerine göre daha kıvraktı. Küçüktü ama zeki bir şeydi.

Hector Dean'ın olduğu çadıra indi. Çadırın etrafı ateşten bir kubbeyle sarılmıştı. Amaris her şeyi düşünmüştü.

"Acele etmeliyiz." diyen Sonya'yı durdurdu, Hector.

"Sen Dean ile kalıyorsun. Bu halinle bize ayak bağı olursun." Sonya kırık koluna baktı. Hector sonuna kadar haklıydı. Kubbeye elini çekingen bir şekilde uzattı. İçerden gelen 'Gabi' sesiyle irkildi.

Gabi gelen yabancıları tanıyordu. Kubbeyi aralayıp yaralı kızın geçmesine izin verdi.

Hector alana bakıp aklında sağlam bir plan kurmaya başladı.

"George, Darell ile kızı alıp buraya getirin. Biz ejderhayı tutacağız."

George el mahkum başını sallayıp küçük kızın yanına indi. Kuvvetli bir rüzgar çıkarıp kızı havalandırdı.

"Darell benimle geliyorsun. Hector öyle istedi. Anneciğim sende Amaris'e yardım edecekmişsin." Darell askerleri kılıçtan geçirip çığlık atan kızı kozaya aldı.

Kızın sesi kesilmişti. Lakin kozayı yırtmak için debeleniyordu. Darell bir askerin dizine vurup boynunu kesti. Ardından kozayı yırtmaya çalışan kız için kozanın içine uyku çiçeklerini açtırdı. Saniyesinde etki etmişti. Şimdi ise kızı alıp gitmek vardı.

Ruh ordusu Kuzey askerlerini gayet güzel idare ediyorlardı. İkisi de Dean'ın olduğu yere geldiler. Kozayı yan çadıra getirip birbirlerine baktılar. "Açalım mı?"

"Şu an uyuyor. Onu savaş bitene kadar uyutacağım. Sen yardıma git."

"Bir de emir veriyor." diye söylenerek gitti, George. Çadıra birkaç dakika sonra Sonya gelmişti. Koluna kolluk takmış, yaralarını sarmıştı.

Darell kızı üstün körü inceleyip yüzünü buruşturdu.
"Ailene ne diyeceksin? Bu halde karşılarına çıkamazsın."

Sophia küçük kızdan gözlerini alıp Darell'e baktı. "Bilmiyorum. İnan ne yapacağımı, bundan sonra ne olacağını düşünmek istemiyorum. Anda kalmak istiyorum. Belki bunu başarabilirim."

"Kaçarak bir şey elde edemezsin." Gözleri bomboş karşıya bakıyordu, Sophia'nın. Bir cevap da vermemişti.

"Anlatsan en azından. Bir çözüm bulabiliriz. Biliyorsun, Amaris de bende kraliyetteniz. Bir şey olursa arkanda oluruz."

"Anlamıyorsun." diyerek başını hızla salladı. Gözleri dolmuştu.

"Anlatsan anlayacağım." Anlayışlı olmaya çalışıyordu ama Sophia sınırlarını zorluyordu. Kendisine bile anlatamayacak ne olmuş olabilirdi?

"Ben kızla kalırım. Sen git." diyerek sandalyelerin birine oturdu. Darell de Anne'yi yalnız bırakmak istemiyordu zaten. Sophia'da neyi olduğunu söylemeyecekti.

Dışarı çıktığında yanına gelen küçük ateş topuyla başını yana yatırdı. Neydi bu canlı? Kitaplarda da hiç rastlamamıştı.

"Gabi, gabi, gabi!" Her kelimede ses tonu daha da yükseliyordu. Yüzünü buruşturdu. Ateş topunun yanından geçip gidecekti. Bunu bir tehdit olarak algılayan Gabi birden büyümüştü.

Darell anlık olarak duraksarken onu kendine getiren pürüzsüz yüzüne doğru gelen ateş topuydu. Son anda kurtulmuştu.

Kendini yana atıp savunma pozisyonu aldı. Ama kendinden beş kat daha büyük bu ateş yığınına karşı savunmasızdı.

Kılıcını eritmişti. Bükülen kılıcı kenara atıp koşmaya başladı. Kızartma olmaya pek bir niyeti yoktu. Toprağı kaldırıp ateş yığınına attı. Gabi topraktan etkilenmeyerek ona saldıran adama doğru yürümeye devam etti. Darell ateşten kubbede nereye kaçacağını bilememişti.

Gururu elverse yardım isteyecekti. Aklına Sophia'nın yaralı olduğu gelince içinden sövdü. Son bir hamlesi ruh hayvanını çağırmaktı sonucu ise belliydi diri diri ruh hayvanını yakacaktı .

Bir de peşinden geldikçe ortalığa ateş saçıyordu. Bir yangın olasıydı.

Arkasını dönüp kayaları ardı ardına ateş yığınına attı. Ateş yığınını daha da öfkelendirmek dışında bir işe yaramamıştı.

Ayağı alev almaya başlayınca ne yapacağını bilememişti. Aklı şaşmıştı ki bu sadece Anne yanındayken olurdu.

İnleyip ayağını söndürmeye çalışınca yüzüne doğru gelen ateş topu için çok geç kalmıştı. Gözleri kendiliğinden yumulmuştu.

Yüzüne gelmeyen ısıyla gözlerini araladı. Görüş açısına kar beyazı bir el girdi.

Amaris avuç içine hapsettiği alev ile doğruldu. Sert bir ifade ile Gabi'ye baktı. Gabi, git gide küçülüp eski halini alırken yağmurda şiddetini her an arttırarak yağmaya başlamıştı. Amaris'e doğru zıplamaya başlamıştı. Kocaman açtığı gözlerle tatlı duruyordu.

Darell ise yaşadığı şoktan daha çıkamamıştı. Sessizce olan biteni izliyor, sindirmeye çalışıyordu. Gabi, Amaris'in avucunun içine yerleşip memnuniyetle mırıldandı. Yağmur damlaları ona gelmiyordu.

"Darell, iyi misin?" Yanına çöken Anne'ye alık alık baktı.

"Kadim ejderhaların karşısında daha cesurdu. Küçücük şeyden mi korktu?" George'n alaylı söylemini takmamıştı. Az önce ölümden dönmüştü çünkü!

Hector'un uzattığı eli tutup kalktığında ayağında yanık sızısını hissetti. Ağzından çıkan ufak inleme ile herkesin bakışı ona dönmüştü.

"Ben merhem yapayım." diyerek çadırlardan birine girmişti.

"İzi kalacak." Düz bir ifadeyle Dean'ın çadırına ilerlemişti, Amaris. Bu kız en son tanıdığından daha farklıydı. Davranışları, görünüşü duygusuz birini andırıyordu.

Hector'un yardımı ile çadıra kadar geldi. İşeri girip oturduğunda Anne merhemi ayağına sürmek için eğilmek üzereydi. Sophia'nın çığlığı dört bir yanı sarmıştı.

Hector nasıl çadırdan çıkıp yanına gelmişti anlamamıştı. Sophia'nın bulunduğu çadıra geldiğinde üzerine çıkıp ona saldıran küçük kızla bozguna uğramıştı. Sophia debeleniyor, küçük kızın sağlam darbelerinden kaçmaya çalışıyordu.

Hector rüzgarın yardımı ile küçük kızı Sophia'nın üzerinden aldı. Hava dolu kürenin içinde çığlık atıp debelenen kıza ufak bir bakış atıp yüzünü eliyle kapatmakta Sophia'nın yanına eğildi. Kolları arasına aldığı kız sarsıla sarsıl ağlıyordu.

İçine hapsetmek ister gibi kendine çekmişti. O sırada Amaris tok adımlarla küreye doğru ilerliyordu. Küreyi dondurmaya başladığında gözlerini asla küçük kızdan çekmiyordu.

Zamanları tükeniyordu ve küçük kızın kaprislerini çekemezdi. Başından aşağısı buza hapsolmuştu. Amaris büyük bir soğukkanlılıkla yüzünü kapatıp ağlayan Sophia'ya baktı.

"Onu götürsen iyi olur. Kaldıramayacağı kadar şey gördü ve yaşadı." Hector itiraz etmedi. Başını sallayıp hava yoluyla kayboldu. Onlar gittiğinde Amaris bakışlarını yatağın üstünde duran yumurtaya çevirdi.

"Serbest kalmak ve ölmek istemiyorsan yumurtayı benim için kullanacaksın." Buz gibi sesi küçük kızı ürkütmüştü.

"Kadim Ejderhalarladan panzehiri isteyeceksin. Bende seni Saray'ıma süs yapmayacağım. Nasıl anlaşma?"

"O daha çocuk." diye çıkıştı Darell. Küçüktü. Bazı şeyleri anlamayacak kadar küçüktü hemde. Amaris'in ona böyle davranmasına sinirlenmişti.

"Beni ilgilendirmez. Ben istediğimi almazsam olacakları söyledim." Buz gibi bakışlarının hedefi Darell'di. Anne araya girme ihtiyacı hissetmişti.

"Amaris, biz sana panzehiri getiririz. Bir saat içinde. Bize bir saat ver olur mu? Hem sen de iyi gözükmüyorsun. Bir dinlensen?" Tatlı tatlı konuşup huyuna gitmeye çalışıyordu.

"Hayır!" Amaris'den aldığı büyük tepkiyle irkildi. Bu kadar bağırması küçük kızı daha da korkutmuştu.

"Tamam, dediğinizi yapacağım." Ürkekçe Amaris'e baktı. Anne'nin içi burkulmuştu. Usulca küçük kıza adımladı. Buza dokunup kaşlarını çatarak Amaris'e baktı. İyi olmadığını biliyordu ama bu kadar ileri gideceğini tahmin etmemişti. Sonuçta karşılarında neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilmeyen bir çocuk vardı.

"Amaris!" Uyarı dolu sesi ile buz çözülmeye başlamıştı. Küçük kızı kolları arasına alıp onunla beraber yere çöktü.

"Korkma. Benden sana zarar gelmez." diyerek kızı yatıştırmaya çalışıyordu. İşe de yaramıştı. Küçük kız Anne'yi sığınak olarak görmüştü.

"Adın ne senin?"

"Lina." dedi çekingen sesiyle.

"Tatlı Lina bana yumurtayı nereden bulduğunu söyler bilir misin?" Lina başını sağa sola sallayıp reddetti. Anne bu soruyu sonraya bıraktı.

"Bizim sana ihtiyacımız var. Bize yardım eder misin?" Küçük kızdan cevap gelmeyince konuşmaya devam etti.

"Benim abim şu an hasta. İlacı ise kadim ejderhalarda. Bize onu verebilir misin?"

"Onlara zarar verdiler." diyerek kaşlarını çattı. Siyah saçlı kadını da sevmemişti zaten. Çok kötü bakıyordu ona.

"Biz kendimizi savunduk. O ejderhalar bize zarar verdi. Eğer sen engel olursan biz de bir daha onlara dokunmayız."

"Serbest kalsınlar."

"Mümkün değil!" diye araya giren Amaris'e sertçe baktı.

"Rica ediyorum. Karışma." Amaris gözlerini kısıp bir hışımla çadırı terk etti. Darell'de derin bir nefes verip Lina'nın yanına çömeldi.

"Bize eğer panzehiri verirsen ejderhalar serbest kalır."

"Kötü adamlar bana zarar verir." diyerek reddetti. Korkuyordu. O adamlar ona zarar vereceksen o ejderhalar onu korumuştu.

"Sana kimse zarar vermez." diyerek Lina'ya güven vermeye çalıştı ama Lina inatçıydı.

Uzun uğraşlar sonucu Lina'ya ikna etmişlerdi. Şu an da kadim ejderhalarda bakışıyorlardı. Tepedeki Amaris uzun bir soluk verip kadim ejderhaları serbest bıraktı.

Serbest kalan ejderhalar Lina sayesinde saldırmadılar. Lina onlardan panzehiri istediğinde ejderhalardan biri öne çıkıp eğildi. Ağzından akan mavimsi sıvıyı Anne, topraktan bir kaba doldurdu.

"Teşekkür ederiz ama artık ait olduğunuz yere dönmek zorundasınız." Anlaştıkları gibi kadim ejderhalar havalandı. Lina büyük olan beş ejderhayı taşlaştıracaktı.

Küçük olan ejderha ise Lina ile kalacaktı. Savaş alanının dumanı dağılmaya başlamıştı. Gökyüzü açılmış güneş sımsıcacık bir gülüş sunmuştu. Anne vakit kaybetmeden Dean'ın çadırına geldi.

Mavimsi sıvıyı dudaklarından itip yutmasını sağladı. Geriye beklemek kalmıştı. Dean kendini tamamen toparladığında uyanacaktı.

Yorgunluktan başını Dean'ın yatağına koyup uyuya kalan Amaris'e bakıp şefkatle tebessüm etti. Zor saatler geçirmişlerdi. Bizzat Amaris'in ne kadar tehlikeli olabileceğini görmüştü. Sevdikleri uğruna her şeyi yapabilecek olan o kadını görmüştü.

Amaris kalbinin buz tutmasına izin verdiğinde acımasız bir kadın oluyordu. Buna Ölüler Tanrı'sının kızı olması da etkiliydi. Acımasızlık onun kanında vardı. Bunu dengeleyen ise Dean'dı. Amaris'in kalbini yumuşatıyor, tehlikeli yanını saklıyordu.

Çadırdan çıkıp batmaya yakın olan güneşe baktı. Tatlı tatlı esen meltemler bir anda yüzünü felç edecek kadar sert esmeye başlamıştı.

Kaşlarını çattı. Hava Krallığını bu denli öfkelendiren de neydi?

İçinden bir ses bunun Sophia ve Hector ile alakalı olduğunu söylüyordu. Rüzgar şiddetli git gide arttırdığında kollarını vücuduna sardı.

"Neler oluyor?" Çadırdan endişe ile çıkan Amaris'e döndü. Çok fazla enerji harcamıştı. Ayakta dakikalık uykuyla duruyordu. Tek sebebi ise yarı tanrıça olmasıydı.

"Hava Krallığında bir şeyler dönüyor."

"Hector. O kıza aşıktı ama kız onu sevmiyordu sanki." diye bildiği şeyleri üstün körü söyledi.

"Hayır. İkisi de birbirlerini seviyorlar. Sadece Sophia evlenecek." Kafası karışan Amaris başını yana yatırmıştı.

"Birbirlerini seviyorlar. Sophia ailesi ne istiyorsa yapıyor. Onu sevmedim." Amaris'in yüzündeki tehlikeli gülümsemeyle başını iki yana salladı.

"Bu onları ilgilendiren bir durum. Hector isteseydi Sophia'yı neyin zorladığını bulurdu. İstemedi. Biz buna karışmayacağız." Daha da sert esen rüzgarla çadırlar topraktan sökülmeye başlamıştı.

Anne çadırları sarmaşıklara güçlendirirken Amaris ateşten kubbeyi güçlendirdi. İçerisi bir anda sıcacık olmuştu. Dışarda ise bir kaos hakimdi. Ağaçlar devriliyor, koca koca kayalar savruluyordu. Git gide dolan deniz ve okyanuslarda hortumlar oluşmaya başlamıştı.

"Dean'ı güvenli bir yere götüreceğim. George dünden istekli. Hava krallığına gelmez. Yanında kalır. O adam isterse bakıcı olabilir. Bize de gidip ne olduğuna bakarız."

"Darell." Yanlarından gelen tok ses Amaris'in pek umurunda değildi.

"Adım Darell." Amaris bir şey demeden buz gibi bakışlarla Dean'ın olduğu çadıra yöneldi. Adını unutsa da kim olduğunu biliyordu. Diğer krallıklara kıyasla Toprak Krallığıyla araları iyiydi. Konuşmasa daha iyi olurdu.

"Amaris!"

Anne birkaç adımla yanına varıp sıkıca ona sarıldı. "Oraya gittiğimizde geri planda kal. Lütfen. Krallıklar arası bir savaş çıkarsa işler sarpa sarar." Omuz silkti.

"Hector'a bir şey olursa eğer onları Tartarus'ta ağırlarım." Anne başını salladı. Aksi bir şey söylese de onu vazgeçiremezdi.

"Sadece bir kereliğine bir delilik yapma." Sadece kendilerinin duyabileceği bir fısıltıyla.

"Ben deliyim. Benden bunu yapmamamı bekleyemezsin." Alayla gülüp boşluktaki kollarını Anne'ye sardı.

"Deliymiş. Onlar seni deli sansınlar. Biz senin içini biliyoruz." İçtenlikle konuşup yanağına sulu sulu öpücükler kondurdu. Yüzünü buruşturmuştu ama silmemişti, Amaris. Onun yerine içtenlikle gülümsedi.

"Senin gücün karşısında korkuyorlar. Haklılar da. Ama lütfen bir kere olsun güçlü durmaya çalışma."
Amaris'den gelen homurtulu sesleri bir onay olarak kabul etti Anne. İki kız uzun bir süre birbirlerine sarıldılar. Ta ki üzerlerine çullanan George'a kadar.

"Aile sarılması!" Altta kalan iki kızın çığlıkları bir süre sonra kahkaha döndü. Üçü de bir süre yerde dakikalarca güldüler.

Darell bile onları seyrederken gülümsemişti. Arkasındaki Lina bile. Hatta bilinci açık olan Dean bile...


💧Bölüm Sonu 🔥

Bölümü nasıl buldunuz?

Hava Krallığında neler oluyor? Sophia Sonya sizce neden sevmediği biri ile evlenmek istiyor?

Dean iyi. Süper. Ama Lina yumurtayı nereden buldu ve neden Ateş krallığına saldırttı? Sonuçta kadim ejderhalar Ateş Krallığının koruyucuları.

Nasıl gidiyor kitap?

Yıldızı doldurup çıkabilirsiniz :)

Continue Reading

You'll Also Like

216K 17.5K 43
Av oyunlarını bilir misiniz? Hani bir ormana hayvanları salarlar, en hızlı avcıyı bulabilmek için. Avcılar için bir zevk ve güç gösterisi olan bu oyu...
34K 2.1K 22
Levent ve kedi sandığı ama kedi olmayan kedisi Çakır'ın hikayesi 🌈
46.6K 2.2K 29
#yalicapkini #afrasaracoglu #mertramazandemir #seyfer #antepli
24.3M 1.4M 80
Doğum gününden sonra, kardeşiyle eğlenmek için konsere giden bir genç kız... Fırtına yüzünden iptal olan konserden eve dönmeye çalışırken, kendini bi...