Global Examination [BL]

By arielsbubble

18.3K 4.2K 1.7K

Tüm dünya, 'Küresel Üniversite Giriş Sınavı' adı verilen son derece tehlikeli standart bir sınava tabi tutulu... More

Tanıtım
Bölüm 1: Ölüm Sorusu
Bölüm 2: Gözetmen
Bölüm 3: Hücre Hapsi
Bölüm 4: İkinci Hapsedilme
Bölüm 5: Hediye
Bölüm 6: Avcı A
Bölüm 7: Üçüncü İhlal
Bölüm 8: Hediyenin Karşılığı
Bölüm 9: Tebrik İçin Kafa Kesmek
Bölüm 10: Şarap Kadehi
Bölüm 11: Son Akşam Yemeği
Bölüm 12: Yokuş Aşağı
Bölüm 13: Dinlenme Yeri
Bölüm 14: Yol Ayrımı
Bölüm 15: Yabancı Dil
Bölüm 16: Kara Dul
Bölüm 17: Oda Tahsisi
Bölüm 18: Dinleme Sınavı
Bölüm 19: Eski Bebek
Bölüm 20: Çeviri Uygulaması
Bölüm 21: Köylüler
Bölüm 22: Mezar Taşı
Bölüm 23: Okuma Sorusu
Bölüm 24: Dikmek Ya Da Dikmemek
Bölüm 25: Başlangıç Değeri
Bölüm 26: Seviye A
Bölüm 27: Ölü
Bölüm 28: Büyük Usta Çıldırdı
Bölüm 29: Köylülerin Sırrı
Bölüm 30: Günlük
Bölüm 31: Sınav Merkezinde Yangın
Bölüm 32: Cezalandırma
Bölüm 33: Bilinmeyen Ceza
Bölüm 34: Yu Yao
Bölüm 35: Yeni Aday
Bölüm 36: Sıfır Puan
Bölüm 37: Gemiye Biniş
Bölüm 38: Açık Uçlu Soru
Bölüm 39: Küçük İlaç Kutusu
Bölüm 40: Sıkıntılı Gözetmenler
Bölüm 41: Qin Jiu'nun Hücre Odası
Bölüm 42: Günlükteki Geçmiş
Bölüm 43: Parçalanmış Hafıza
Bölüm 44: Dönüş
Bölüm 45: Ters Etki
Bölüm 46: Ölümlerin Sorumluluğunu Üstlenmek
Bölüm 47: Yarısı Yanmış Sigara
Bölüm 48: Sigara İçiyor Musun?
Bölüm 49: Kavrulmuş Tavşan
Bölüm 50: Sistemin Kökeni
Bölüm 51: Yüz Yüze Olan Yabancılar
Bölüm 52: Küçük Bir Kargaşa
Bölüm 53: Video
Bölüm 54: Denize Düşmek
Bölüm 55: Mükemmel
Bölüm 56: İşitsel Halüsinasyon
Bölüm 57: Balıkları Yemlemek
Bölüm 58: Bu Akşam Menü Değişti
Bölüm 59: Solgun Yüzlü Ordu
Bölüm 61: Dalgaları Kırmak
Bölüm 62: Gözetmen Bölgesi
Bölüm 63: İkiz Kuleler
Bölüm 64: Geçmiş
Bölüm 65: Geçmiş (2)
Bölüm 66: Rüyalar Gerçekleşiyor
Bölüm 67: Geçiş
Bölüm 68: Ön ve Arka Sıra
Bölüm 69: Unutulmaz Akşam
Bölüm 70: 2v2
Bölüm 71: Küpe
Bölüm 72: Ateşe Giren Büyük Ustalar
Bölüm 73: İhlal Kaydı
Bölüm 74: Sohbet
Bölüm 75: Kara Veba
Bölüm 76: Oda Tahsisi
Bölüm 77: Yataktaki Kişi
Bölüm 78: Dük
Bölüm 79: Dük'ün Dilekleri
Bölüm 80: Eski Dostlar
Bölüm 81: Ölüme Kur Yapan Hasta
Bölüm 82: Kötü Adam Gibi Gösterilen Konuklar
Bölüm 83: Yaramazlık
Bölüm 84: Meydan Okuma
Bölüm 85: Hızlı Çözüm
Bölüm 86: Kötü Amaçlı Puanlama
Bölüm 87: Çünkü Hava Nemli
Bölüm 88: Lanetin Başlangıcı
Bölüm 89: Kötüleşen Lanet
Bölüm 90: İşkenceyle İtiraf
Bölüm 91
Bölüm 92
Bölüm 93: Kemiğe Kazınmış
Bölüm 94: Şanslı You Huo
Bölüm 95: Hayalet Hikayesi
Bölüm 96: Özel Bölüm
Bölüm 97: Kumarhane
Bölüm 98: Şanslı Kumar Tanrısı
Bölüm 99: Gecikmiş Varış
Bölüm 100: Seçilmiş Sınav
Bölüm 101: Perili Evin Kardeşleri
Bölüm 102: Tevazuyla Sormak
Bölüm 103: Sekiz Gangster
Bölüm 104: Ölüm İlanı
Bölüm 105: Ölüme Yürümek
Bölüm 106: Çift Taraflı Dünya
Bölüm 107: Cevap
Bölüm 108: Yanlışlıkla Hedefi Vurmak
Bölüm 109: Zihinsel İşkence
Bölüm 110: Gözler
Bölüm 111: Siyah Bandaj
Bölüm 112: Gözlerini Kapatma
Bölüm 113: Yeni Soru
Bölüm 114: Top Sektirmek
Bölüm 115: Malum Qin ve Malum You
Bölüm 116: Sınav Kaydı

Bölüm 60: Keskin Dönüş

131 36 16
By arielsbubble

Bu sınav merkezi uzun zamandır vardı.

Gerçekte geçen süreye göre hesaplanırsa uzun yıllardır var olduğu görülebilirdi. Buradaki zamana göre asırlık bir ada sayılırdı.

Neredeyse yüzyıl boyunca ahtapotlar inlerini adanın bu köşesine kurmuşlardı.

Birden ikiye, sonra üç kişilik bir aileye dönüşmüşlerdi.

Tabii buzun altındaki o solgun yüzlerin varlığından da haberleri vardı. Bunu sadece bilmekle kalmıyorlardı, aynı zamanda onların giderek daha da büyüdüklerine, sonunda adada kışkırtılamayacak bir gruba dönüştüklerine bizzat tanık olmuşlardı.

Yüzler geceleri etrafta dolaştığında oluşan görüntü gerçekten korkunçtu...

Çeşitli nedenlerden dolayı o solgun yüzlerle etkileşime geçmek istemiyorlardı.

Neyse ki faaliyet alanları farklıydı.

Onlar gemi kamarasında yemeklerini yerken, yüzler kıyıda adayları kovalıyordu. Yemekten sonra denize döndüklerinde, yüzler hâlâ kıyıda adayları kovalıyordu.

Kuyu suyu nehir suyuna karışmaz.

Adadaki yaşamın hep böyle olacağını düşünüyorlardı.

Böyle bir şeyin olacağını... hiç düşünmemişlerdi.

Üç ahtapot oldukları yerde donmuştu.

Birkaç saniye durdular ve hızla denize kaçmak için döndüler.

Ama o anda bir şey çınladı--

Kabinin içindeki You Huo ayağını metal dolaba çarptı.

Paslı kütle çöktü ve yerdeki deliğin üzerine denk gelecek şekilde düştü.

Ve kabinin dışında, bir eliyle korkuluktan destek alan Qin Jiu içeri atlayarak tam You Huo'nun önünde belirdi. Elinde bir ip taşıyordu.

You Huo doğal olarak ipin ahtapotları bağlamak için getirildiğini düşündü ve içten içe birbirlerini anlamalarının oldukça iyi olduğunu hissetti. Beklediğinden daha büyük bir kargaşa olmasına rağmen, sonrasındaki durumla mükemmel bir şekilde baş ediyorlardı.

İnançlarının aksine, Qin Jiu ayağa kalktıktan sonra önceden hazırladığı ipi yavaşça You Huo'nun etrafına attı.

Büyük usta hazırlıksız yakalanmıştı. Bir an şaşkına kalakaldı.

Tüm iltifatlar ve övgüler anında uçup gitti.

Hani işbirliği? Hani anlayış?

Qin Jiu kollarının etrafındaki düğümü sıkılaştırınca inanamayarak, "Ne yapıyorsun?" diye sordu.

"Görmüyor musun?" Qin Jiu ipin geri kalanını eline doladı, "Bir dolandırıcıyı yakalamak için dağlardan ve vadilerden geçtim. Hatta yol boyunca birkaç haydutu kandırdım."

"......." Dolandırıcı dudaklarını kapattı ve birkaç saniye sessiz kaldı, "Şu an neye öncelik vermen gerektiğinin farkında mısın?"

Qin Jiu döndü ve arkasına baktı--

Otuzdan fazla aday köfte gibi teker teker içeri giriyor, yere düşerlerken her türlü ünlem ve acı dolu çığlıklar duyuluyordu.

Sistemin cezalandırma aleti ile sınav konusu çoktan kavga etmeye başlamıştı...

Soluk yüzlü ordu, çirkin ahtapotlara doğrudan saldırdı.

O sırada rüzgar birdenbire kuvvetlendi ve her yönden uğultu sesleri gelmeye başladı.

Bir nedenden dolayı, solgun yüzler takip ettikleri adayları unutmuşlardı ve bu üç ahtapota karşı hayal edilemeyecek kadar güçlü bir saldırganlığa sahip görünüyorlardı.

Boyunlarını uzatarak göz açıp kapayıncaya kadar ahtapotları beyaz bir kasırgayla sarmışlardı.

Adaylar ilk kez bu solgun yüzlerde bu kadar şiddetli ifadeler görüyorlardı. Dehşete kapılarak hızla kabinin bir köşesine çekildiler.

Qin Jiu geri döndü ve You Huo'ya arkasını işaret ederek şöyle dedi: "Seni almaya gelmeden önce gittim ve birkaç haydut buldum. İyi bir öncelik verdiğimi düşünüyorum."

"......"

You Huo'nun buna yanıt olarak söyleyecek sözü yoktu.

Eski geminin üst güvertesi çoktan kırılmıştı. Dışarıyı net bir şekilde görebiliyorlardı.

Yüzler, ahtapotları yarı yarıya havaya kaldırmışlardı. Buz parçaları ve deniz suyu her yöne sıçradı ve art arda dalgalar halinde kabinin iç kısmına çarptı.

Ahşap zemin sanki yağmur yağıyormuş gibi patırdıyordu.

Adayların hiçbiri dışarı bakmaya cesaret edemediler.

Çalışkan öğrenci Di Li kendine harika bir yer buldu. Buz ve suyun bir kısmını engelleyebileceğini düşünerek Qin Jiu'nun yanına ve tahta bir kutunun arkasına çömeldi.

Tahta kutunun arkasından, önce Qin Jiu'ya, sonra ipe ve en son da You Huo'ya baktı, ardından merakla, "Qin Ge, ipin amacı ne? Bu sefer sana yetişemedim." diye sordu.

You Huo şöyle dedi: "Bir delinin ne amacı olabilir."

Qin Jiu sessiz kalıp aynı fikirdeymiş gibi güldü.

You Huo kendini çözmek için harekete geçti ve ipi çözerken Qin Jiu'ya şunları söyledi: "Yanında hiç ilaç getirmedin mi? Gitmeden önce biraz almalısın."

Di Li sonunda sorusunun ne kadar aptalca olduğunu anladı ve sessizce geri çekildi.

Uzaklaşırken Qin Jiu'nun telaşsız bir şekilde cevap verdiğini duydu: "Hiç kalmadı. Hepsini mürettebata verdim."

Di Li: "......"

Lanet olsun. Geri dönemez miyim?

Di Li kafasını geri çekti ve yokmuş gibi davranmaya karar verdi...

***

O gece adayların en çok pişman oldukları şey, koşarken ateş meşalelerini kaybetmiş olmalarıydı.

Bu küçük soluk yüzler son derece saldırgandı ama dev ahtapotlarla da baş edilmesi kolay bir şey değildi.

İki takım da uzun süre birbirleriyle mücadele etmişlerdi.

Kıyıdan denize, sonra denizden kıyıya, çıplak ve yıpranmış geminin üzerinde bir ileri bir geri gidip geldiler.

Bunca kargaşa arasında donmuş denizde herhangi bir kırılma olmaması şaşırtıcıydı.

Adaylardan bazıları kırılmanın yarın olup olmayacağından bile şüphelendiler... Ah, bu doğru değil. Artık bugün. Bugün buzun eriyip erimeyeceğinden şüphe ediyorlardı.

Sürenin geri kalanında adaylar soğuktan titrediler.

Bu küçük soluk yüzler dezavantajlıydı çünkü ahtapotlar kadar kolları yoktu. Savaş bütün gece sürdü.

Uzaktaki ufuk griye dönmeye ve gökyüzü aydınlanmaya başlayana kadar devam ettiler ve küçük soluk yüzler sabah sisiyle birlikte yavaş yavaş dağıldı.

Bitkin ahtapotlar, kurumayı bekleyen deniz ürünleri gibi kayalıkların üzerine yayılmış durumdalardı.

Artık hareket etmedikleri için adaylar harekete geçebilirlerdi.

***

Üç yarı baygın dev ahtapot aniden boğulduklarını hissettiler.

Gözlerini açtıklarında yüzlerinde bir acı vardı.

Gerçekten çok acı vericiydi.

Sanki birisi tarafından sert bir şekilde tutulmuş ve lastik bir bant gibi geri çekiliyorlardı.

Kısa sürede fark ettiler ki... Gerçekten de öyleydi!

Uzandıkları kayalığın üstünde yakalanıp bağlanmışlardı.

Eğer sadece etrafa savurmalarının önlenmesi için dokunaçları bağlansaydı, çok da sorun olmazdı çünkü yine de kendi iradeleriyle ipi koparıp kaçabilirlerdi.

Ancak önceki deneyimleri sayesinde bu sefer adaylar yüzlerini de bağlamışlardı.

Eksik uzuvlar yeniden oluşturulabilirdi ancak eksik bir kafanın yeniden oluşturulması imkansızdı.

Güneşin altında pişip kurudukça yüreklerini öfke ve çaresizlik kapladı.

Bu ıssız adada geçirdikleri onca zamandan sonra, ilk kez bu kadar gururlarını kaybediyorlardı...

Ama bu hiçbir şey değildi. Bazı şeytani adaylar hâlâ onların itibarını daha da fazla kaybetmelerini sağlamak niyetindeydi-

Gökyüzü nihayet aydınlandıktan sonra bile deniz yüzeyine hiçbir şey olmadı.

Ahtapotları dışarıda kurumaya bırakan adaylar, son ticaret gemisini onarmaya başladı.

Belki de kaygılarından dolayı herkesin verimliliği çok yüksekti. İki saatten kısa bir sürede her şey tamamen onarıldı.

Beklemek her zaman en zoruydu.

Kimse yerinde duramıyordu, herkes yapacak bir şeyler bulmaya başladı.

Güneş konum değiştirdi. Ahtapotların kuruduğu alan artık gölgede kalmıştı. Adayların fikir birliğiyle, on kişilik bir grup ahtapotları buza sürüklemek için harekete geçti.

Kıyıya ulaşana kadar yumuşak yüzleri düzensiz kayalıklara sürttü.

Ticari gemilerin ön kısmı en fazla ağırlığı taşıyabildiğinden, adaylar ahtapotları gemilerin ön kısmına yerleştirmeye ve güneşe bakan tarafa bağlamaya karar verdiler.

Son düğümü atarken Kaptan Barentz mağaranın içinden dışarı baktı.

Sonra bir şeyler işaret etti ve bağırdı.

Yardımcı kaptan da dışarı baktıktan sonra, daha yüksek bir sesle tercüme etti: "NE YAPIYORSUNUZ--?"

Ahtapotların deforme olmuş yüzleri o kadar iğrençti ki göz kanatıyordu. You Huo, sanki onlara bir saniye daha bakarsa kör olacakmış gibi bakışlarını çekti.

Mağaraya ilk dönen oydu.

Yardımcı kaptan gemiyi işaret ederek tekrar sordu, "Kaptan, gemisiyle ne yaptığınızı sordu. Ne bağladınız?"

"Yiyecek takviyesi. Sizin için hazırladık."

Kaptan hemen sevindi. Güneşi engelledi ve ileri baktı. Bu dokunaçların dün gece yedikleri dokunaçlar olduğunu fark etti.

Yardımcı kaptan: "Kaptan size teşekkür ediyor. Yemek oldukça lezzetli görünüyor. Şu anda aşırı derecede açmış."

Bunu söyler söylemez yardımcı kaptanın karnından da birkaç gurultu gelmeye başladı.

Bir an için dondu. Sonra yanındaki kaptan sırtına vurarak yüksek sesle güldü.

Oradaki tüm mürettebat aşırı derecede açtı ama yelken açmak üzereyken yemek yiyemeyecek kadar da heyecanlıydılar.

Ahtapotlar hâlâ gemilerin yanlarında sallanıyordu ve en ufak bir gururları bile kalmamıştı. Öylece son cezalarını beklediler.

Güneş yavaş yavaş batmaya başladı. You Huo mağaranın girişine yaslanmıştı.

Yakınlarda hafif hışırtı sesleri duyuldu. Şöyle bir baktı ve Qin Jiu'yu gördü.

"Neye bakıyorsun?" Qin Jiu, mağara girişine yaslamak için bir elini kaldırarak dışarı baktı.

You Huo çenesiyle işaret etti: "Buzun ne zaman eriyeceğini görmek için bekliyorum."

"Acelen mi var?"

You Huo, "Benim için önemli değil." dedi, "Birkaç saat önceymiş ya da birkaç saat sonraymış... hiçbir farkı yok."

"Aslında biraz farkı var." Qin Jiu da dışarıdaki duvara yaslandı, "Eğer gece olduğunda erirse, insan yüzlerini kendimize çekebiliriz. O zaman yine gürültü olacaktır."

Ve bu sözleri gerçek oldu.

Donmuş yüzey yaşlı bir büyükannenin ağzına benziyordu. İnatla tek bir çatlak bile kırılmadı.

Gökyüzü kararana kadar, sonra gece olana kadar beklediler. Nihayet gece geç saatlere ulaştığında sessizliğin ortasında küçük bir ses duyuldu.

"Eriyor!" Mürettebatın yaşlı üyelerinden birkaçı ayağa fırladı.

Bir sonraki an, tüm mürettebat üyeleri mağaradan dışarı çıktı.

Bu, buzun kırılmasının yumuşak sesiydi.

İlki yumuşaktı. İkincisi de yumuşaktı. Ancak tüm buzların aynı anda kırılmasının etkisi oldukça korkutucuydu.

Adaylar aletlerini ve meşalelerini taşıyarak aceleyle dışarı çıktılar ve anında sağır edici bir sesle karşılaştılar.

Kimse aşağıya bakmaya cesaret edemese de yüzlerin kendilerine doğru geldiklerini çok iyi biliyorlardı.

Belki de bir sonraki saniye buzu kırıp herkesi solgun yüzlerden oluşan bir dalgayla yakalayacaklardı.

Bunu bizzat yaşamamış olsalar da üç ahtapotun başına gelenlere tanık olmuşlardı.

Ve ahtapotlar şimdi gemiye bağlıydılar. Hiçbir şey görememelerine rağmen, ikinci kez dayak yememek için refleksle dokunaçlarını kıvırıyorlardı.

Eğer dev ahtapotlar bile bu kadar korkuyorsa, küçük bir insanın da bu yüzlerden korkması şaşırtıcı değildi...

Ancak ticari gemilere dışarı kadar eşlik etmeleri gerektiğinden, adaylar da gemiye binmek zorundalardı.

Bir mürettebat üyesi halat merdiveni aşağı attı ve teker teker gemiye çıktılar. Güverteye ulaşır ulaşmaz beyaz dalga onlara doğru harekete geçti.

Kükremeler birbiri ardına geldi. Sanki her yönden geliyor gibiydi. Yüzler çaresizce boyunlarını uzatarak hedeflerini arıyorlardı.

Bu kadar vahşiliğe rağmen yüzleri hep aynıydı. İfadeleri ile eylemleri arasındaki zıtlık ise durumu daha da korkutucu hâle getiriyordu.

"SİKTİİİİRRR! Acele edin! Her şeyin hazır olduğunu söylememiş miydiniz? Neden gitmiyoruz?!"

"Acele et ve çalıştır şunu!"

"Yelkeni çek! YELKENİ ÇEK--"

Solgun yüzlerden oluşan grup hızla gemiye yaklaşıyordu.

"Hızlı! Acele edin kaptan! Hemen gitmezsek öleceğiz!!"

Gemiden gelen bağırışlarla rüzgarın uğultusu birbirine karışıyordu.

Onlar bağırırken kaptan dümeni tamamen çevirdi. Onarılan yelkenler anında rüzgarla dalgalandı.

Solgun yüzler tam kıyıya ulaştığında ticaret gemisi ayrılmıştı.

O sert yüzlerde hayal kırıklığının izleri açıkça görülüyordu.

Harika! Her ne kadar hâlâ biraz tedirgin hissetseler de... sonunda bitmişti.

Kaptan rahatladı.

Elinde paslı bir cep saati tutuyordu. Kapağı defalarca açıp kapattı. Hareketlerine küçük tıklama sesleri de eşlik ediyordu.

You Huo cep saatindeki küçük portreye göz ucuyla baktı.

Belki içgüdülerinden kaynaklanıyordu ama göz kapağı aniden seğirdi.

Tam o sırada yanındaki Qin Jiu mırıldandı, "Bu iyi değil."

Bunu söylemeyi bitirir bitirmez kıyıdan yeni ayrılan üç gemi aniden 180 derecelik keskin bir dönüşün ardından tekrar eski yerlerine geri döndü.

Kısa bir süre sonra gemideki müzik kutusu benzeri bir nesne aniden konuşmaya başladı:

【Dönüş koşullarının tam olarak karşılanmadığı tespit edildi.】

Adaylar: "?"

【Ticaret gemilerinin hepsi kıyıya döndü. Erime süresi beş saniye içinde sona erecek.】

Adaylar: "???"

【Geri sayım: 5, 4, 3, 2, 1.】

【Erime süresi sona erdi. Yakın gelecekte erime olmayacak.】

【Sınavlara katılanların tüccarları en kısa sürede evlerine gönderip iyi sonuçlar elde etmelerini umuyoruz.】

Durum aniden değişmişti.

Adaylar bu duyuruyu algılayamadan deniz bir kez daha dondu.

Olanları sindirmelerine bile zaman tanımamıştı!

Ve onlardan iyi sonuçlar elde etmelerini istiyordu...

Zalim.

Bölüm Sonu.

Sonraki bölüm 4. arcın son bölümü olacak 💜

Okulum açılmadan elimden geldiğince hızlı çevirmeye çalışıyorum ama bu kadar oluyor :(

Bu arada bölümleri moon daisy scans'a da yüklüyorum, bir aksilik olması durumunda (olmaz umarım) oradan okuyabilirsiniz✨️ Siteye de desteklerinizi bekliyoruz💘💘

Continue Reading

You'll Also Like

782 139 16
TAMAMLANDI ✓ kitabın 200.bölümden itibaren devamıdır...... Yıldızlararası Labirent Üniversitesi hukuk fakültesinin genç ve başarılı dekanı Yan Suizhi...
Turning By zizila

General Fiction

1.8K 332 35
Yuder, yeteneğiyle zirveye yükselen sıradan bir Omega'ydı. Haksız yere suçlanıp idam edildikten sonra tekrar uyandığında, her şey başlamadan 11 yıl...
83.8K 1.5K 42
Bolca +18 sahne ve biraz şiddet olacak arkadaşlar ona göre okursanız sevinirim "Bana attığın o tokat'ın karşılığı olmayacak mı sandın hemde tüm sını...
56.1K 9.6K 74
[Tamamlandı] Ye Zhou'nun çocukluğundan beri en nefret ettiği şey "iki" sayısıydı. Sebepler şunlardı: Evinde ikinci sıradaydı, okulda ikinci sıradaydı...