PARÇALI HAYATLAR SAĞ-SOL...

By onuseviyorum105

46.1K 4.4K 2.9K

Türkiye'de olduğu gibi, Avrupa'da da başkaldırı yılı olan 1968 yılının gençlik eylemleri, Üniversitedeki boyk... More

Ben Bışar
Ben Zafer
İstanbul'a Yolculuk
Sosyalist Düşünce Derneği
İlk Karşılaşma
Kavga
Veda
ilk temas
Ülkü Ocakları
Ömer'in kıskançlığı
şikayet
Oya Sencer olayı
Zamansız Yumruk
Zafer'in İlgisi
Zafer'in kokusu
Kıskançlık
Beklenmedik Öpücük
Red ediliş
Dertleşmek
Zafer'in Geçmişi
Senden Gidemiyorum
Çatışma
Çıkmaz Yol
Sevgilim Mi?
İlk Sevişme
Bırakma Beni Zafer
Delirmek
İntikam
Turan'ın Öfkesi
Seni Çok Özledim
Baran'a Zorbalık
Sadece Öp Beni
Ruhların Birleşimi ( yarı smut )
Baran'ın Katilleri
Korkuyorum
Şüphe
Kırmak
Z Harfi Kim ?
Hasretinden Prangalar Eskittim
İçine Kapanmak
Ölümden Bahsetme
Vazgeçirmek
Kanlı Pazar
Kaza
Yaşayan Ölü
Cevabı Bulunmayan Sorular
Üç Fidanın İdamı
FİNAL
Duyuru

Aşk Acısı

912 92 59
By onuseviyorum105


Kaç dakika orda öyle bekledim bilmiyorum lakin kulağıma acı çeken ve miyavlayan bir kedi sesi gelince, etrafıma baktım. Yerimde biraz durup sesin yönünü izah etmeye çalıştım ve sol tarafıma dönerek sesin geldiği yöne doğru yürüdüm.

Karanlık sokakta, topallayan küçücük bir kedi gördüm. İki adım daha atarak belimi biraz büküp, kediye daha dikkatli baktığımda, ayağının kanadığını gördüm. muhtemelen diğer kediler tarafından saldırıya uğramıştı. Bir süre göz göze bakıştık. Sonra kucağıma alıp kaldırıma oturdum. Siyah beyaz karışık, çok güzel tüyleri vardı. Miyavlayınca dişlerine baktım, henüz tam çıkmamıştı. Ardından üzgün çıkan bir sesimle

"E kediş. Ne diyorsun. Bak sen de konuşmamıza şahit oldun. Haksız mıyım sence?" sesim tıpkı kedinin sesi kadar acı çıkınca, acı bir gülüş bıraktım.

Bir süre kaldırımda oturduk. Havanın iyice soğuk olmasıyla beraber, elimi yere koyup direkt ayağa kalktım ve beraber eve doğru yürüdük. Daha çok küçüktü. Belki bir aylık ya vardı ya yoktu. Annesi de etrafta yoktu.
Kapıyı açıp eve girdiğimde, Memo kitabını kenara koydu. Başını bana çevirerek elimdeki kediye baktı.

Gözleri heyecanla kısılarak yanımıza gelip kucağına alarak büzüşmüş dudaklarıyla "Ay ay ay, çende kimsin minik şey" dedikten sonra gözlerini bana kaldırarak "Nerden buldun bu kediyi" dediğinde, güldüm.

"Ulan niye böyle konuşuyorsun! Bebek mi ki böyle konuşuyorsun" dediğimde, elime vurup "Sen sus, o artık bu evin bebeği" dedi. Kafamı kediye çevirip baktım tekrardan.

Kafam dağılsın diye Memo'ya dönerek "Hadi bunu yıkayalım" dedim.

Memo'da bunu bekliyor olacak ki kafasını sallayıp salona doğru yürüdü ve sobanın üstündeki sıcak suyun birazını sürahiye koymak için işe girişti. Yaklaşık yarım saat sonra kediyi güzelce yıkadık. Sobanın yanında havluya sarıp kuruttuk.

Onun önüne de, süt kabına biraz süt ve su karıştırıp koyduk. Aşırı acıkmış olduğundan hepsini içti. Yaralı bacağına da merhem sürdüm. Yaralı bedeni yorgun olmuş olacak ki havlunun üstünde gözlerini yumup uyudu.

Dalgın yeşillerimi Memo'ya çıkardım.  Bana "Sen git uyu ben salonda kalacağım. Kedi uyanırsa süt veririm" dedi.

Solmuş dudaklarım seğirip gülümsedi. "İyi bari. Ama süte su karıştırmayı unutma, karnı ağrıyabilir" dedim

Sonra da kalkıp odama çekildim. Karnım hafif ağrımaya başlayınca ilaç içip uyumaya çalıştım. Uykum vardı ama Zafer'in üzgün hali gözümün önünden bir türlü gitmek bilmiyordu. Son söylediği cümle aklıma geldi 'Özür dilerim, tekrardan özür dilerim, bir daha seni rahatsız etmeyeceğim' Karşıma çıkmasa daha mı iyi hissedecektim! Belki evet. En azından günlerdir giydiği eşofmanı her kokladığımda vicdan azabı çekmezdim.

Amcama yaptıkları geliyordu aklıma lakin ben artık ona karşı eskisi gibi değildim. Neden nefret edemiyordum? Neden varlığı rahatsız etmiyordu beni?. Neden kalbimin ritmini çabucak değiştirecek tesir bırakıyordu bende?

Üstümdeki yorganı kenara atıp ayağa kalktım sonra "Offff" deyip salona geçtim tekrardan.

Memo'ya baktığımda, kaba biraz süt koymuş, sonra uyuduğunu gördüm. Odama tekrar gittim. El mecbur bu odada geceyi devirecektim.

🍂

Gözümü açtığımda ise saat 8'e geliyordu. Memo, derslere girmek için hazırlanıyordu. Benim bugün dersim yoktu. Başımı kaldırmadan, Memo'ya bakarak "Kahvaltı yaptın mı?" diye sordum.

Kafasını yok anlamında salladı "Dışarda yerim birşeyler" dedi.

Dişlerimi gıcırdatıp "Kimle yiyeceksin göt. Yine gidip o kızla mı zıkımlanacaksın?" dediğimde, bozulmuş bir edayla "Saçmalama, o kızı siktir ettim zaten. Bu başka biri, tıp fakültesine gidiyor" diye karşılık verdi

İyi bari o para avcısı kızdan kurtulmuştu en azından. Tabi sayemde. Biraz daha devam etselerdi Memo'yu dövecektim en son.

Yarım ağız gülüp masada duran zeytinden bir tane ağzıma uçurdum "Bu kaç yaş büyük senden?!!" dedim dalga geçerek.

Piç resmen sübyancılarla çıkan insanlardan hoşlanıyordu. Tabi biraz mübalağa yapıyorum ama haklıydım sonuçta

"Yok lan, bu sefer ki bizim yaşımızda. Bir görsen yeminle bir içim su" dedi ve devam etti "Haftaya da eve davet ettim zaten" dediğinde, ayağa kalktım ve ensesinden tutarak

"Ulan bana niye haber vermiyorsun. Benim niye haberim yok bu davetten. Hem ayrıca davet ettim ne lan, kevaşe" sinirle konuşunca

"Oğlum yanlış anlama lan. Senle tanıştıracaktım" dedi.

Tek kaşım havada yerimde bekleyip durdum ve Memo'nun gözünün içine bakarak "Haa iyi bari, gelsin gelsin" dediğimde enseme şaplağı yedim.

"Tam bir piçsin, biliyorsun değil mi!!"

Güldüm ve gururlanarak dudak büktüm. Vay be, demek evin büyüğü olarak bana tanıştıracaktı. Ulan kendimi gerçekten yaşlı hissettim bir an. Ayşe'nin abi demesi, Ramo'nun beni abisi gibi görmesi, Memo'nun sevgilisini bana tanıştırması, dur bakalım daha başıma ne gelecekti ama hiç birisinden şikayetçi değildim, aksine önemsenmek hoşuma gidiyordu.

On dakikanın ardından ev sessizleşti. Sonra balkondan ses gelince oraya koşar adım yürüdüm. Kediyi görünce yeni yeni aklıma geldi. Eve kedi almıştık değil mi! Belimi büküp kucağıma alarak içeri geçtik. Belki açılmıştır diye süt kabına mamasını koydum içmesi için.

Önüne koydum. Daha çok küçücük olduğundan herşeye yabancı gibi bakıyordu. Biraz daha büyürse tam alışırdı. Muhtemelen birazdan da derneğe gittiğimde, Ayşe'ye teslim ederdim.

Aradan geçen bir saatin ardından bende hazırlanmaya başladım. Yarım saat içinde kahvaltımı yapıp, banyomu da yaparak hazırlanmıştım. Kediyi de Ayşe'ye teslim ettim. Ve derneğe doğru yürümeye başladım.

Derneğe gitmem için ülkü ocaklarına yakın yerden geçmem gerekiyordu. Umarım Zafer'i yada ülkücülerden herhangi birini görmezdim. Çünkü kendimi çok yorgun ve mutsuz hissediyordum bugünlük.

20 dakika sonra ülkü ocaklarına yakın olan yere ulaştığımda, kimseyi göremedim. Dernek yoluna sapacaktım ki Zafer'in arabası benim olduğum tarafta doğru geliyordu. Kendisine baktığımda yüzüme dahi bakmadan arabanın gazına biraz daha yüklendi.

Dayanamayıp arkamı döndüm ve arkasından öylece bakakaldım. Arabanın dikiz aynasından bana bakıyordu. Sonra bakışlarını da benden çekip sola saptı.

Ne oluyordu bana, niye bu hareketi zoruma gitmişti ki şimdi. Derince offfladım. Kal gelmiş gibi önüme dönemiyordum. Neden böyle olduğumu da bilmiyordum.

Arkadan gelen ve bir anda kornaya basan arabadan dolayı yerimde sıçrayarak yolun kenarına kaydım Tekrar yoluma dönüp  derneğe doğru yürümeye başladım.

Kalbim gümbürdüyor, nefesim sıkışıyor, tüm bunlar beni acayip rahatsız etmeye başlamıştı.

'Yoksa!!!' yok canım abartma dedim içimden.

🍂

Derneğin yanına yetiştiğimde, ellerimi dizlerime atıp eğildim biraz. Bacaklarım uyuşmuştu sanki. Kafamı kaldırdığımda derneğin içini görebiliyordum. İçerden Devrim başkan ve Deniz Gezmiş'in konuştuklarını çok görüyordum. Mesut'ta yanlarındaydı. Bir adım kenara biraz daha kaydığımda kapıyı dinleyen Baran'ı gördüm.

Ne alakaydı şimdi! Neden kampüste değildi. Yada neden yanlarında değilde kapıda dedikoducu kadınlar gibi kapı dinliyordu. Yüzümü ifadesiz tutup içeriye adım attım. Peki Devrim başkanın neden kendi odasında değil de, bu odada sohbet ediyordu. Birazdan öğrenirdim elbet

"Selam aleyküm, Baran kardeş" diye konuştum. Bana dönünce hayırdır der gibi gözümü kırptım. Sesimi duyar duymaz faka basmış gibi arkasını döndü ve korkudan gözleri açıldı.

Direk kafasını sallayıp cevap verdi "Aleyküm selam yoldaş. Niye öyle sessiz sessiz yaklaşıyorsun" deyip kendini gülümsemeye zorladı.

"Sen niye içeri geçmiyorsun" diye karşılık verdim. Biraz düşündü ve "İçerde toplantı var, dışarda beklememi istediler" dediğinde zaman hmmlandım.

"E gel senle mutfağa gidip çay içelim. Madem önemli sonra yanlarına geçeriz"

Kafasını tamam anlamında gülümsedi. Yaklaşık yarım saat sonra Devrim başkan ve Mesut odada tek kalmıştı. Odaya girdiğimde Devrim başkan oturduğu yerde kollarını açıp "Ooo, yeğenim hoş geldin, sefa getirdin" dedi.

Başımı kısaca salayarak Mesut'a dönüp gülümsedim. Sonra odaya ilk adımı attıktan sonra Mesutun yamacına oturdum. Baran'dan bahsetmek istemedim. Lüzumsuz birşeydi. Durduk yere kimsenin günahını almak istemedim.

Devrim başkan, elindeki çay bardağından bir yudum alarak dudaklarını emdi ve bana bakıp, tek kaşını kaldırarak konuştu

"Dernektekilerden duydum, Turan itiyle kavga etmişsin" başımla onayladım. Tekrar dudaklarını aralayarak konuştu "Bak senin suçun yok biliyorum, Baran söyledi herşeyi, fakat biraz kendine hakim ol yeğenim. Kampüste kafana göre kavga edemezsin" diye uyarınca kafamı salladım.

Zaten benim suçum yoktu. Durduk yere bulaşmışlardı bana.

Devrim başkana gülümseyip "Tamam başkanım benim. Emrin olur" diye yanıt verdim

Memnun bir ifadeyle "Memo nerede? Çoktandır göremedim!"

Mesut'la beraber gülüştük. Sesime ima katarak "Devrim Başkanımızı dernekte gördüğümüz mü var ki! Hayırdır başkanım aşık mı oldun?" muzip soruma kahkaha attı.

"Yok be oğlum ne aşkı. Benim tek aşkım davamdır"

Bu yüzden hayrandım Devrim başkana. Davası uğruna hayatına birini almamıştı. Zaten derneğe üye olan kişiler çoğalınca daha çok yük biniyordu omuzlarına

"Ee davadan bahsediyordunuz geçen gün. Ne oldu, ne zaman yapıyorsunuz?"

Devrim başkan ağzındaki bardağı anında  parmakları arasında sıkıştırıp bize döndü. Sert bir dille konuştu

"Siz katılmıyorsunuz" dedi. Sonra Mesut'a bakarak "Hele ki Mesut hiç katılmayacak. Kardeşi daha çok küçük" dediğinde, Mesut'la birbirimize baktık,

Ne demek katılmayacağız. Hadi Mesut'u anlarım erkek kardeşi daha çok küçüktü. Ya ben!

"Ne demek katılmıyorsunuz. Valla başkanım kabul etmiyorum. Ben kesin geleceğim" dedim inatla.

5 dakika boyunca bir ben, bir Devrim başkan atışıp durduk. Devrim başkan, en son dayanamayıp inadımı da bildiği için bakarız deyip geçiştirdi odasına gitti. Yaklaşık bir saat daha oturduk dernekte. Diğer yoldaşlarımızda gelince onlara selam verip Mesut'la ayaklandık. Dışarı çıktığımızda Mesut'un omzuna elimi atıp

"Mesut seninle birşey konuşmam gerek" dedim.

Mesut Kaşlarını çatıp birşey mi oldu anlamında gözlerime baktı.

"Hayırdır yoldaş, bir sorun mu var" deyince güldüm ve "Yok yok, hayırlı birşey"

Ben böyle söyleyince, Mesut Kaşlarını yukarı kaldırıp daha çok merakla baktı.

Gülümseyen dudaklarımla "Ayşe" dedim.

Mesut'un çatılan kaşları düzeldi. Heyecandan nefesini tuttuğunu görünce güldüm. Ardından "Senden hoşlanıyormuş" diye ekledim.

Yüz ifadesi heyecanla dondu, gevşedi kasıldı. Gözleri daha bir parladı. ardından boğazını temizleyip "Nee!" dedi gülümseyerek

"Duydun oğlum işte. Geçen gün bu konuyu konuşmak istiyormuş benimle. Ancak fırsat bulup konuştuk. Dünde sen gittikten sonra da oturduk. Daha detaylı konuştuk. Kendisi bizzat söyledi" diye söylenmemle, boynuma sarılması bir oldu.

Mesut ile aynı boydaydık. Hatta Mesut benden 2 cm daha uzundu.

Elini çenesine götürüp "Oğlum, yani yoldaşım. Ee ne olacak şimdi" dediğinde, güldüm.

"E istersen eve gideyim Ayşe'ye söyleyeyim, buluşun bugün işin yoksa tabi. Hem geç olmadan Ayşe'yi eve de bırakmış olursun"

Eli ayağı titriyordu. Kendi kendine deli gibi sırıtınca elimi kaldırıp alayla "Ula adamı kaybettik yeminle" diye dalga geçtim.

"Ben hemen eve gidip üstümü değiştireyim o vakit. Hem Ayşe'den önemli ne işim olabilir ki! Aman varsa da bu saatten sonra yok" heyecanla konuşup güldü.

Çarpık dudaklarımla bir kahkaha atıverdim. "Seni de eve bırakayım mı?" dedi.

Mesut'un babasının maddi durumunun iyi olduğunu demiştim size. Evet belki yılda iki, üç kere görüşüyorlar ama maddi desteğini hiçbir zaman eksik etmemişti. Mesut'ta bu duruma alışmıştı zaten.

"Yok sen git. Üstünü değiştir bir saat sonra bana gel. Bende Ayşe'ye haber edeyim" diye yanıt verdiğimde, tekrar sarıldı boynuma ve hemen arabasına doğru yürüdü. Görüşürüz mabında, kornaya basarak arabanın gazına yüklendi heyecandan.

Gülüp sahil yolundan eve gitmeye karar verdim. Ardından simitçi den bir simit alıp sahil tarafına adımladım. Yürüyerek hem yiyiyordum hemde martılara atıyordum ufak ufak.

Yaklaşık on dakikanın ardından, Zafer'in arabasını sahilde bekliyor gördüm. Kalçasını arabaya yaslamış, Alptürk ile sigara içiyordu.

Çok düşünceliydi.  Kafasını çevirip benimle göz göze gelince şaşırdı birden.  Beni beklemiyordu. Bir süre bakıştıktan sonra ifadesiz bir yüzle önüne döndü.

Alptürk bu halini farketmiş olacak ki, o da bana döndü. Sonra tekrar önüne baktı. Bir iki dakika daha yerimde beklediğim. Sonra kararımdan vazgeçip tam yürüyordum ki, Ömer yalakasını gördüm. Elinde üç çay ile onlara doğru gidiyordu. O da beni görünce, yüzünü buruşturup Zafer'in dibinde bitti.

E neden şimdi damarlarımda bir kıskançlık ve sinir peydahlandı. Neyse sinirle yoluma devam ettiğimde, Zafer tekrar yüzüme baktı ama benim bakışlarım Ömer ve Zafer'in yakınlığındaydı. Gözlerimi oradan alıp Zafer'in mavilerine diktiğimde, afallayarak yüzüme bakıyordu.

Dudaklarına hafif bir gülümseme kondurarak önüne döndü tekrardan. Bu hareketi daha çok zoruma gitmişti. Arkama dahi bakmadan sessiz bir şekilde yürümeye devam ettim. Tabi Ömer puştu inatla Zafer'in koluna atıyordu elini.

"Ulan, Ömer'in yanına bu kadar sokulmasına izin veriyorsan neden beni öptün. Kaç gündür dengelerim şaşmış durumdayım senin yüzünden" deyip kendi kendime sinirle konuşarak eve doğru hızlı adımlarla yürüdüm.

Evin yakın bir yerde Ayşe'yi sobanın külünü atmak için dışarı çıkmış gördüm. Beni farkedince yanıma gelerek telaşlı bir şekilde 

"Abi dudağına ne oldu? kanıyor" diye sordu. Yeni farketmiştim. Ulan ne oluyordu bana. Çok dişlediğimdendi herhalde farkında değildim

"Yok birşey Ayşe, işini bitir yanıma gel sana önemli birşey diyeceğim"

"Hayırdır abi, bir sorun yoktur inşallah"

*Yok yok. Bir sorun yok. Haydi sen işini bitir. Sonra da yanıma gel"

"Tamam" diye karşılık verdi.

Yaklaşık beş dakika sonra yanıma geldiğinde "Hayırdır abi? Önemli birşey mi oldu!"

"Hayır hayır. Mesut ile konuştum. Seni almaya geliyor birazdan" dediğimde önce şaşırdı sonra gözlerini kocaman açıp utanarak eliyle kendini gösterdi.

"Be-beni almaya mı geliyor derken"

"Arabasıyla gelecek. Seni de alıp kafeye götürecek, git çabuk hazırlan bakayım"

Dedim, uzatmak istemedim. Direk konuya girmeye karar vermiştim zaten.

"T-tamam" deyip gitti.

Arkasından gururla gülümsedim. Evet gururluydum. Çünkü iki tane çok sevdiğim insanın kavuşmasına vesile oluyordum.

🍂

Akşam olmuştu ve saat şuan beşti. Muhtemelen Memo ve Ramo kızla buluşmaya gitmişlerdi. Bende, mutfağa girip Memo gelmeden yemek yapacaktım ki kapı çaldı, kapıyı açınca Ayşe elinde iki tabak yemekle bana gülümsüyordu. İçeri davet ettim.

Memo'ya da biraz kaldırıp geri kalanını da yemek için tabağa koydum, masaya kuruldum. Ben yemeğimi yerken Ayşe'de ne yaptığını anlatıyordu heyecanla.

"Mesut, bekledigimden daha anlayışlı çıktı. Biliyor musun, hayatı boyunca çok acılar çekmiş" dedi üzgünce. Ve devam etti "Annesine karşı çok büyük özlem duyuyor. Annesi öldükten birkaç ay sonra babası bir kadınla evlenmiş. Kadın Mesut ile anlaşamam diyip kabul etmemiş. Haliyle Mesut'ta kardeşini vermeyip babaannesinin yanında büyümeye kadar vermiş"

Aslında Mesut bana anlatmıştı lakin Ayşe'ye daha fazla içini açmış olacak ki Ayşe üzgünce anlatıyordu.

"Boşver geçmişi, olan olmuş artık nasıl geçti" dediğimde anlatmaya başladı, bu sefer susmak bilmedi kız, tabi keyifle dinledim. Çünkü Ayşe bıcır bıcır konuşuyordu. Aradan 1 saat geçti Memo'da eve gelince Ayşe ile dedikoduya başladılar. Bende montumu giyip sahile çıkmak istedim. Saat daha 6.30'du ve evde kalmaktan çok sıkılmıştım.

Zafer'i gördüğümden beri içimde bir sıkıntı vardı. Üstüne birde Ömer'i ona yapıştırken görünce daha çok içime kapanmıştım.

🍂

Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyordum, ellerimi de cebime iliştirmiş bir şekilde denize bakarak düşüncelere dalmıştım. Aynı dakika yanımda bir beden durdu. Dönüp bakmadım bile. Ardından o tanıdık ses kulağıma geldi.

"Neden, bu soğukta burada düşünüyorsun?" diye sordu.

Yutkundum. Sesimi çıkaramadım. Gözlerim dolmuştu çünkü. Ağlamamak için gözümü denizden ayırmadım. Beş dakika boyunca konuşmadığımı görünce

"Cevap vermeyecek misin?" diye tekrar sordu.

O konuştukça ve kokusu burnuma geldikçe daha çok duygusallaşmaya başlıyordum. Yutkundum üst üste, sonra ona bakmadan sahil yolunda yürümeye karar verdim. Arkamdan adım seslerini duyuyordum. En son Ömer aklıma gelmiş olacak ki sinirle ona döndüm.

"Neden peşimden geliyorsun yada şöyle söyleyeyim. Neden beni takip ediyorsun? İşin gücün yokmu ocakta?" dedim hızlıca.

Bu sefer o sesini çıkarmamakta ısrarcı oldu. O susunca dönüp yoluma devam ettim. İçimden sabırlar çekiyordum.
Gölgem gibi, nereye gitsem benimle geliyordu.

Ağzımın kenarıyla sessiz bir küfür savurup sinirden güldüm.

Ona parmak uzatıp "Bak ciddiyim, beni takip etme. Dernektekilerden herhangi biri görürse hainlikle suçlanırım" dedim.

Umursamaz bir sinirle "Sence umrumda mı milletin ne dediği"

Dedi. Beni ikna etmek için paltosunu her iki yana savurup önünü gösterdi "Bak, küçük zafer diyor ki, benim umrumda değil. Onun da olmasın"

Yüzüne ters bakışlar atarak "Terbiyesiz" deyip sinirden güldüm tekrardan.

Ben güldükçe o da gülümsedi. İç çekip "Sana somurtmak yakışmıyor. Çünkü gülünce etrafa neşe saçıyorsun" dedi.

Yamuk bir gülüşle "Ee sana noluyor peki! sana mı neşe saçıyorum. Sen niye nasipleniyorsun"

"Birgün o neşeden sadece ben nasipleneceğim" dedi. Kafamı ya sabır anlamında sallayıp "Sen git Ömer'in neşesinden nasiplen. O yeter de artar sana" dediğimde, kaşlarını çattı ve sinirle yakama yapıştı

"Sana... bir daha...Ömer'den...bahsetme demedim mi, hmm"

Her kelimeyi, bastıra bastıra söyleyince yutkundum. Ellimi sertçe ellerine vurup, düz bir sesle "Bugünkü yakınlaşmanızda neyin nesiydi"

"Bügünkü yakınlaşma derken"

"Boşver. Ben eve gidiyorum, ağız tadıyla bir yürüyüş yaptırmadın zaten"

Deyip, yola doğru hızlıca yürüdüğümde, bedenim hızla arkaya doğru çekildi. Direkt Zafer'in kucağında donup kaldım. Zafer korkuyla bana bakarak gürledi.

"OĞLUM DİKKAT ETSENE, AZ DAHA ARABA ÇARPACAKTI SANA, GERİZEKALI"

Ben, hala nefes nefeseydim. Sağıma soluma bakmadan karşıya geçecektim ki bir araba sağdan gelip tam bana çarpıyordu ki Zafer sayesinde saniyelik farkla kurtulmuştum. Sinirle, kolumdan tutup arabasına doğru götürdü. Korkudan sesimi çıkaramıyordum.

"BİN LAN ŞU ARABAYA. BİN YOKSA YEMİN EDİYORUM BURAYA GÖMERİM SENİ"

Burnundan soluyordu resmen. Mecbur binip evime doğru yol aldık. Hava karanlık olduğu için bizim sokağa girince arabayı kimsenin görmeyeceği bir yerde durdurdu. Çıkmamam için, arabanın kapılarını direk kapattı istesemde çıkamazdım.

Nefes nefese bana bakıp çenemi tuttu yumuşakça. Yüzüne baktığımda dudakları ve gözleri titriyordu. Ardından sessiz bir şekilde şu sözler döküldü kalın dudaklarından.

"Sana birşey olsaydı ben ne yapardım" sinirli ve bir o kadar üzgün bir sesle söyledi

Evet bende korkmuştum ama en çok, şuan beni kaybetmekten deli gibi korkan Zafer'i görünce, kalbim göğsümü es geçip boğazımda atıyordu. Boğulacak gibi hissediyordum. Üstüne üstlük Zafer bana bu kadar yakın dururken ve günlerdir o kokuyu almak için eşofmanları kokluyorken hiç mi hiç iyi hissetmiyordum

Birkaç saniye sonra Zafer'i, gözleri dolmuş bir şekilde karşımda görünce daha da kötü oldum. Ve evet Zafer'in gözünden yaş gelmeye başladı ve her göz yaşı yanaklarıma düşüyordu. Yutkundum. Sonra hiç düşünmeden Zafer'in dudaklarına yapıştım.

🍂

Anlık Zafer 👁️👄👁️

Continue Reading

You'll Also Like

HUSUMET-Gay By Gri

General Fiction

370K 27.9K 65
[TAMAMLANDI] Urfa'nın en büyük iki aşiretinin ağalarının birbirine karşı yıllardır bitmeyen nefretlerini aşk yok edebilir miydi? Ali Nejat ~ Raşit As...
13.8K 1.5K 15
"O bir oğlandı, o da bir oğlandı ! Bunu daha açık hale getirebilir miyim ? O bir punk idi ,o ise bale yapıyordu Daha fazla ne söyleyebilirim ?" - Yıl...
799K 45.4K 40
Alperen: Hem senin benimle konuşmak ile alakalı o 'düşünce'lerine ne oldu? Alperen: Gerçekten yazmadığımı görünce sen mi yazmaya karar verdin? Şüheda...