sahra'yı yiyen tilki 2min

tovehan

611 118 163

22.yüzyılda bazı mistik olaylar ve olayların kapsamı içinde mani olunması gereken bir aşk. Еще

1
2
3
5
6

4

71 20 9
tovehan

Seungmin'in ceketini giyiyordum ve sahildeydik. Onun omuzlarında olduğu gibi bende de hafif pot duruyordu. Güvende hissediyordum. Esintiler geçiyordu aramızdan. Yanaklarımızı öpüp saçlarımızı karıştırarak ayrılıyorlardı. Yan yanaydık. Huzurluydum. Bu dünyada uğruna yaşayabileceğim bir şeyler olduğuna inanmak üzereydim. Onu bulabilirdim.

Buradan ayrılıp Urfa'ya gitmemiz gerekiyordu. Seungmin gerçeği orada bulacağımızı söylemişti. Bugün, Kahire'de konaklamaya başladığımızda yolu yarılamıştık. Zor olan kısmı tamamlamıştık. Dinlenmeye devam ediyorduk. Yalnızca bir günlük araydı bu. Kimseye bir zararı olmazdı. Bu huzuru bu kadar çabuk kaybetmek istemiyordum.

"Üç dakika. Sana bir şey soracağım. Cevap verdikten sonra bu konu hakkında ikimiz de konuşmayacağız."

Sustum. Bekledim. Sol tarafta, uzağımızda devasa bir liman ve limanın neon ışıklarıyla beraber paslı metal bacalardan çıkan dumanlar kaplıyordu kadrajı. Yemi yüz yılın denetimsiz dehşet teknolojileri. Hiçbir şey devletlerin umrunda değildi. Gelişmek artık insanların bireysel meselesi olmuştu. Yeni buluşlar yerine eski parçalardan icatlar el değiştirerek dünya harcanmaya devam ediyordu ama sorun her zaman vardı, aslında hiç sorun olmamıştı. Dünya bir şekilde insanlara ayak uydururdu.

"İntikam alabilir misin?"

Sadece üç dakika. Sorgulamak için vaktim yoktu ama neyden bahsettiğini sorduğumda cevap vermeyeceğini biliyordum.

"İntikam almak için bir şey yaşamadım."

"Sevdiklerini kaybetseydin."

"Hiç kaybetmedim."

Bana bakarken bir şey söylemeye yeltendi. Ceketimin yakalarına tutundum. Seungmin ağzını açmaktan vazgeçti. "Siktir et." dedi.

"Sor. Kazanan sensin. Ceketi neden verdiğini de anlamadım ama."

Bu kez tamamen bana dönüp karşımda durdu ve sert bir ifadeyle, temelinde de ufak bir hüzün ve korkuyla şöyle kenetlendi bana. Sahile çarpan bir dalganın sesiyle beraber birkaç damla onun çıplak omuzlarına sıçradı.

"Ölmüşe çare yok," dedi. Anlamamı beklemedi. Kendi kendiydi. Önce ayaklarımızın altındaki kuma baktı. Saçları uçuşmaya devam etti. Yeniden bana döndü.

"Birinin ceza çekmesi gerektiğini düşünüyorsan o cezayı vermelisin."

Sanırım ikimizin de kafası hala güzeldi.

"Veririm, Seungmin. Hayatım o kadar renklenirse bu önerini hatırlayacağım."

"Peki, Jeongin'in yanına gitsek iyi olur."

Çömeldikten sonra dizlerimi uzatıp denize karşı güzelce uzanırken, "Sen git," dedim ona. "Ben burada uyumak istiyorum."

Karşı çıkmak ya da laf etmek yerine bana uyup yanıma uzandı. Kısa bir süre sonra ikimiz de uykuya dalmıştık. Bana edilen haksızlığa ceza vermeye çalışacak biri değildim. Asla birinin canını kendi canım rahatlayacak dek acıtacak gücüm olmamıştı. Ben susardım. Canım acırken insanların gözünün içine bakar ve özür bile dilemelerini beklemeden dururdum işte öyle. Seungmin endişelenmemeliydi. Ben güçlü biri değildim. Özürlere inanmazdım. Olan yalnızca olmuş olurdu çünkü. Belki de özür dilenecek biri olduğumu düşünmüyordum. Ben özürü hak etmiyordum.

Seungmin bana amacını gerçekleştiremeyen ruhların bir an önce dünyayı terk etmeleri gerektiğinden bahsetmişti. Eğer kadere göre amaçlarını gerçekleştirmeye giden her yol sarpa sarmışsa yok olunmalıydı. Düzende işe yarayamayan ortadan çekilmeliydi. O da bu yüzden ölmüş. Amacını gerçekleştirememiş. Şimdi ise yanımda, sadece yaşıyor çünkü bir an önce ruhunun ölmesi için bir başka meleğin onu öldürmesi gerek. Bunu istiyor muydu bilmiyorum, anlayamadım. Hayattan alacağı bir zevk kalmamış gibiydi. Bu noktada benzerlik taşıyor olabilirdik. Ölmüyor ve gezip tozuyor. Belki de Jeongin gibi asla kavuşamayacağını bildiğinden, ondan önce ölemeyeceğinden aşık olmaktan kaçıyor. Acaba ruh eşleri neredeydi? Seungmin anlamı nasıl bulmuştu?

Uyumadan önce ona bunları sorabilirdim. Ayık kafayla açıklayacağını zannetmiyordum ama artık çok geçti. Birbirimize açıklayamadığımız, soramadığımız şeylerin kahrından susa susa birbirimize bakıp sürünebilirdik. O da olurdu.

Bir sonraki sabah yola çıktık ve ben Jeongin'den fazla uzaklaştığım için ona ayıp ettiğimi düşünmüş, onunla beraber devam etmiştim. Onun ceketini de çantaya sıkıştırmıştım. Soru sormasını istemiyordum. Ne yaptığımı gerçekten ben de anlamıyordum. Bir mola yerinde, su kenarı bir yerdi ve adına "Şeytanın ırmağı" diyorlardı çünkü her akşam yağan şiddetli yağmurlar ırmak dolup kasabayı su altında bırakıyordu, o ve Seungmin'in birkaç kelime edip bir anda tartışmaya tutuştuklarıni gördüm. Ne olduğunu anlamamıştım bile. Selden korunmak için kolonların üzerine dikilmiş bir marketten içecek bir şeyler alıyordum. Burada ger şey kolonların üzerindeydi. Seungmin ve Jeongin araçları ana yola bakan yol kenarı balkonumsu platforma park etmişlerdi. Gece vakti olduğundan pembe ışıkların içindelerdi ve ikisinin de gözünün içindeki şekilleri görmek kolaydı. Memnun durmuyorlardı. Özellikle Jeongin'inkiler vahşetle parıldıyordu. Birbirlerine gireceklerini sandım.

"Neler oluyor?"

Jeongin geri çekildi. Öfkesi duruldu. Kısmen.

"Seungmin ölmek istiyor."

Anlamadım, dercesine baktım Seungmin'e. Seungmin aldırış etmeden kavgadan sıyrılarak motorsikletine döndü ve kaskını kafasına geçirmek üzere eline aldı.

"Seni öldürerek."

Gözlerim tamamen açıldı. Bir anda olay nasıl bu noktaya gelmişti, anlamıyordum. Seungmin neden beni öldürmek istesindi? Durup dururken bu saçmalık nereden çıkmıştı?

"N'oluyor?" diye sordum Seungmin'e sakince. Bu Jeongin'in hoşuna gitmemişti.

"Şimdi de Seungmin ile mi aşk yaşamaya başladın? Ne uğraşıyorsam. İkiniz birlikte de bensiz kolayca ölüme gidebilirsiniz."

"Belki de bizim senin gibi kaybedecek bir şeyimiz zaten yoktur Jeongin." Seungmin haklıydı ama ölüme bu yüzden gitmek konusunda... Olanları hala anlamaya çalışıyordum. Neden Seungmin böyle bir şeye kalkışıyordu ve Jeongin bu kadar gerilmişti, kafamı karıştırmıştı.

"Seungmin'e gönderme yapıp durmak yerine açıklasan mı?"

Jeongin önce ses etmedi. O da hazırlanmaya koyuldu. Orada dikilmeye devam ettim ben de. Sonunda pes edip tekrar bana dönmüş ve eline az önce aldığı kaskını sertçe yerine tekrar koymaya çalışmıştı. Seungmin'i işaret etti: "Portal açıp gerçek formunu görmeye çalışacağını söyledi. Melek misin değil misin diye."

"Böyle bir şeyi neden şimdiye kadar yapmadınız?"

"Ölebilirsiniz diye, aptal."

Önemi yoktu. Ne olduğunk anlamak için Bağdat'a, bir büyücüyü ya da alimi, her ne sikse işte, bulmaya gidiyorduk. Benim gerçekten kaybedecek bir şeyim yoktu. Bu kadar yolu gitmek yerine canımı ortaya atabilirdim. Sadece Seungmin'inkinden emin değildim.

"Jeongin haklı. Özür dilerim."

"Hayır, yapacağız."

Jeongin bir elini kafasına diğer elini beline koydu, parmaklarını saçlarının arasından geçirerek ofladı. Kollarımı göğsümde kavuşturdum.

"Kaybedecek bir şeyin yoksa gerçekten yapabiliriz, Seungmin. Öğrenmeye çalıştığın başka bir şey var. Biliyorum."

"Aptallaşma Minho. Hiçbir şey yapmıyorsunuz. Seungmin ruhunun değersiz olduğunu ve kimsesiz olduğunu düşünüyor olabilir ama bana lazım. Şimdi yerine geç."

Kabacaydı. Taleplerimin dikkate alınmaması sinirimi bozmuştu.

"Ne öğrenecek başka?"

İkisi de sustu. Ne olduğunu tahmin edebiliyordum. İçimden bir ses bunu söylüyordu ama ikisinin de ağzını açmaya niyeti yoktu. Belki de Seungmin kimsesiz filan değildi.

İkisi de anlaşmıs gibi hala araları bozuk olarak araçlarına döndü ve kasklarını takıp bindiler. Bense şimdi hangisini seçeceğime karar vermeliydim. Seungmin'in darılmayacağını biliyordum ama Jeongin'in yanında olursam ona karşı hislerimin konusunda emin olmadığımdan yanlış anlaşılmak da istemiyordum. Evet, artık emin değildim çünkü dün Seungmin'de yeni şeyler görmüştüm. Baştaki merakımdan daha öte bir kurt düşmüştü içime. Bazı istekler. Bedenden öte şeyler. Bu yüzden Jeongin'i oyalamak istemiyordum.

Yine de Jeongin'le devam etmek üzere bacağımı onun aracına attım. Aracın havadaki tekerlekleri birkaç hızlı turla hazırlandı. Işıklar yandı ve yer aydınlandı. Tam Jeongin'in beline sarılıyordum ki hızla çarpan kalbini duydum. Gidondaki elleri sıkılaştı. Sanırım kasklarının altından Seungmin ile göz göze geldiler. Bana sıkı tutun diye fisıldadı ve ben tutuşumu sıklaştırdığım anda süratten savruldum. Kolonların tepesine dikilmiş şehrin kaygan ve ince yollarında, zaman tüneli içindeymiş gibi fena bir hızla gidiyorduk. Arkamızda birileri vardı.

Bulunduğumuz aracın arka kısmına metal bir şey çarptı.

"Minho, senden bir şey isteyeceğim."

Kafamı Jeongin'inkine yaklaştırdım.

"Seungmin'in yerine geçmen gerek."

"Kullanmayı bilmiyorum."

"Önemli değil. Yaklaştığımda atlamalısın." Ve hiçbir şey söylememe gerek kalmadan ya da ben ona başka bir seçenek sunmadan Seungmin'in motoruna, önünü çizerek yapıştı. Arkaya mı oturmam gerekiyordu? Jeongin doğru hizalamamıştı. Bacağımı attım. Seungmin'in kucağındaydım. Ellerimi gidona yerleştirdim. Seungmin geriye doğru kayarak arkasını döndü. Bu şeyi kullanmayı gerçekten bilmiyordum. Arkamda olanları görebilseydim panikten daha da beter ederdim her şeyi. Sanırım Seungmin arkasını bana döndükten sonra kılıcını çıkarmış ve birinin kellesini uçurmuştu. Paçalarım kandı.

"Bunlar kim?"

"Vatandaşlarımız? Ya da liberaller. Her ne diyorsan."

Daha net bir cevap beklemiştim. Kaskın altından seslendi: "Birazdan yol bozulacak. Ayak uydurmaya çalış."

Söylemesi kolaydı. Platform yoldan ayrılmıştık. Yabaniliğin içinde, meşhur ırmağın paralelinde ilerliyorduk ve yağmur çiselemeye başlamıştı. Birazdan sel olacaktı.

Seungmin'in bir şeyi daha katlettiğini anladım. Sonra onun acı dolu iniltisini duydum.

"İyi misin?"

"Beş adet vahşi adamla alacak verecek meselen var mıydı?"

"Hayır." Bildiğim kadarıyla yoktu yani. Kafamı hafifçe çevirmeye çalıştım. Jeongin arkada kalmıştı. Bir yandan aracını kullanırken öte yandan Seungmin'in bahsettiği canlılarla cebelleşiyordu. Artık bitmeliydi. Bana kaçma fırsatı verip kendileri doğaüstü güçleriyle bu kavgaya gökyüzünde devam edemezler miydi?

"Yoruldum."

"Yer değiştirip kılıcı sen kullanmak ister misin?" Adam böyle bir işte bile benimle dalga geçmesini biliyordu. Direksiyonu kırıp ırmağa uçurmadığım için bana teşekkür etmeliydi.

Sağ yanımda ırmak, taşmaya başlamıştı bile. Bu araçlar yeterince yükselmiyordu. Su kaval kemiğime değiyor, dizlerime doğru yukarı çıkıyordu.

Beklemediğim bir şey oldu. İşim yalnızca önüme bakmaktı. Bunu yaparken o şeylerden birini karşımda buldum. Kafamı koparmak için bana doğru gelişi işe bir saniye sürmemişti. Sonrasında yerde, deli dehşet akan suyun içindeydik.

Sey cok kirici tiktokta herkes 2min ariyo ama kimse benim kurgulari onermiyo saka mi ben wattpadin bilinmeyen kosesinde mi kaldim

Продолжить чтение

Вам также понравится

12.1M 588K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...
70.3K 5.5K 37
sadece erkeklerin olduğu bir üniversitede gay yönelimin odağı ve tüm dikkati üzerine çeken Jungkook, bu durumdan sıkılan ve onu bu rahatsızlıktan ko...
maps, minsung seo⭑

Фанфик

21.2K 6.2K 12
panik atak jisung & hallederiz minho
157K 14.2K 22
taehyung ve jungkook birbirlerinin yan komşularıydı. there is no other universe then, stay with me texting + instagram 03.02.24 This fiction is dedic...