Son Muhafız {Muhafızlar Seris...

By amour_des_livres07

41.9K 3.4K 2.4K

Kim olduğunu bilmeyen bir kız Amaris. Yetimhanede büyümüş dış dünya hakkında tek bildiği şey kitaplar ve hay... More

1.Bölüm : Gerçekler
2.Bölüm : Tören
3.Bölüm : Akademi Yolunda
4.Bölüm : Bir Dost
5. Bölüm : Bir Umudun Yıkılışı
6.Bölüm : Düşmanın İninde
7.Bölüm : Kabulleniş
8.Bölüm : Karanlığın İçinden
9.Bölüm : Düello
10.Bölüm : Buz ve Elektrik
11.Bölüm : Kan
12.Bölüm : Görünenin Öteki Tarafı
13.Bölüm : Kabullenişler ve Parçalanışlar
14. Bölüm : Örtbas Edilenler
15. Bölüm : Zedelenen Bağlar
16. Bölüm : Kara Gözlü Kara Saçlı Adam
17.Bölüm : Kolye
18.Bölüm : Açığa Çıkanlar
19. Bölüm : Kaybetmek
20.Bölüm : Benim Küçük Perim
21.Bölüm : İki Ruh Tek Beden
22. Bölüm : Cehennemin Kızı
23. Bölüm : Kaos'un Başlangıcı Part 1
24.Bölüm : Yüzeye Çıkanlar Part 2
Açıklama !!!
25. Bölüm :Bedel Zamanı Part 3
26. Bölüm : Elementer Halkı Part 4
27. Bölüm Alıntı
27.Bölüm : Yalnızlık
28. Bölüm : Göz Yaşı Damlası
29. Bölüm : Düşmanla Dost
30. Bölüm : Hor Hor Zamanı
31. Bölüm : Buz Tutmuş
32. Bölüm : Leke
33. Bölüm : Yüzleşme
34. Bölüm : Kibarlık
Duyuru !
35. Bölüm : Yılbaşı
36. Bölüm : Tartarus
37. Bölüm : Ama Umuttu
38. Bölüm : Deli Kızım
39. Bölüm : Rövanş
40. Bölüm : Evimsin
41. Bölüm: Asrın Kılıcı
42. Sezon Finali Bölümü'nden Alıntı
42. Sezon Finali Bölümü : Benzedik
II. Kitap | 1. Bölüm : Diğer Yarım
II. Kitap | 2. Bölüm : Suyun Gelişi
II. Kitap | 3. Bölüm : Geçmiş ve Şimdi
II. Kitap | 5. Bölüm : Kadim Ejderhalar II
Duyuru!

II. Kitap | 4. Bölüm : Kadim Ejderhalar I

194 16 10
By amour_des_livres07


Nasılsınız kendini genç hissedenler? Yarın okullar başlıyor. Hiç de heyecanlı değilim. On ikiyim besini heyecanlı olayım.

Bölümleri en az sürede yazıp yayınlayacağım. Yani buna çalışacağım. Malum sınav senem.

Her neyse oy ve yorum unutmayın!

İyi okumalar...

4. Bölüm : Kadim Ejderhalar I


***

Yanıma gelip hapşırdığında dumanlar çıkmıştı. Avucuma alıp ihtiyacı olan ateşi sağladım. "Gabi, gabi gabi gabi. Gabi gabi, gabi!"

"Sen gelmeden önce de aynı şeyi tekrar edip durdu."

"Amaris? Bir şey mi oldu?" Annem endişeli bir tavır işe elini omzuma koyduğunda yutkundum.

"Kuzey Krallığı ateşkesi bozmuş. Ateş askerlerini bir çember içine almışlar."

***

Gabi durumun daha da kötüye gittiğini söylediğinde odayı nasıl terk ettim bilmiyordum. Odama girip üstüme siyah zırhı ve ardından bileklik haline gelen su kılıcımı bileğime taktım. Saçlarımı da sıkı sıkıda örüp aynaya baktım.

Güzel, savaşa hazırdım.

"Ella!" Odada beliren perimin konuşmasına izin vermeden direktif verdim. "Diğer muhafızlara haber ver. Hepsi lazım olacak gibi. Unutmadan sadece kendileri gelsinler. Bir ordu getirip diğer krallıkları zor durumda bırakamayız."

"Anlaşıldı." Ortadan kaybolmuştu. Taht odasına geçti gittiğimde annemin yalnız olmadığını gördüm. Üvey kuzenim ve annesi de buradaydı.

Gabi ise kendine ateşten bir yere almıştı. Saray'ın soğukluğuna pek uygun değildi. Yanına gidip Gabiyi avucumun içine aldım. "Gabi!" Beni gördüğüne sevinmişti.

"Tek mi gidiyorsun?"

"Evet." dediğim sırada taht odasının kapısı açıldı. George'un üstünde mavi-gri bir zırh vardı. Asker yürüyüşü ile içeri girip anneme selam verip bana doğru döndü.

"Gitmeye hazırım." Kararlı ve ciddi sesi sadece saniyelikti. Başımı sallayıp onu onayladım.

"Dikkatli olun. Ateş krallığından yayılan aura buradan bile hissediliyor. Çok güçlü bir şey karşınızda."

"Siz hiç merak etmeyin, Kraliçem. Engin bilgim ve muhafızların güçleri ile başa çıkamayacağımız şey yok."

"Dikkatli olun." Annemin sözü ile kendimi ateş yoluna aldım. Bir arbedenin içine düşmüştüm. Etrafı saran dumanlar, çığlıklar ve ölüm. Ateşin kızıllığı çimleri boyamıştı. Gökyüzü ise gözükmüyordu. Kül ve kan kokusu her yanı sarmıştı. Bir felaket oluyordu.

Gökyüzündeki ejderhaya benzeyen devasa yaratıklar vardı. Gövdesindeki yarıktan lavlar dökülüyordu. Yaydıkları aurayı daha önce hiç hissetmemiştim. Çok güçlüydü.


"Bu Ateşin kadim yaratığı. Bir efsaneden ibarettir. Şunun büyüklüğüne bir bak."

"Görüyorum George. Herkesi öldürüyor."

"Ateş askerlerinin sayısı çok azalmış. Ne yapacağız, beş kişi bu kadim ejderhalarla savaşamayız. Yanlarına bile yaklaşamayız."

"Zayıflıklarını bul. Bir ordu istiyorsan da olmuş bil." Sözlerimi bitirir bitirmez elimi lava bulanmamış toprağın üstüne koydum.

"Ruh ordusu, size sesleniyorum. Hepiniz ortaya çıkın ve bu savaşta yanımda olun. Size emrediyorum." Yer yarıldı. Çatlaklardan süzülen ruh ordusu emrimi bekliyorlardı.

"Düşmanlarım düşmanlarınız. Hiçbirini sağ bırakmayın." Ruh askerleri emrini alır almaz harekete geçmişlerdi. Ligero'yu da çağırdıktan sonra bende harekete geçtim. Kadim ejderhanın görüş açısına girdiğimde sırttım.

Ejderha pençesi ile beni yakalayacakken izin vermedim. Ateşten merdivenlerle yukarıya doğru tırmandım. Pek de başarılı değildim. Pençeleri her vuruşundan sonra daha da keskin ve hızlı oluyordu.

Yüzüne kadar gelemezdim. Sudan oku ejderhanın gözüne atıp ateş yoluyla yere doğru indim.

Gözüne giren su oku büyüttüm. Ejderha gözündekinden kurtulmak için hareket ediyor ve çıkarmaya çalışıyordu. Pek de başarılı değildi. Oku içine sokup buzladım. İçten içe buzlanmak ve bu devasa ejderhayı söndürmekti niyetim.

İşe yaramadığı gibi ejderhanın kuyruğuna maruz kalmıştım. Sırtım kayaya sertçe çarptığında acıyla inleyip dişlerimi sıktım. Düşündüğümden de güçlüydü. Pençesi bana doğru uzandığında buzdan bir dalgayı göğüs boşluğa gönderdim.

Biraz sarsılmasına sebep olmuştum. Dediğim gibi birazdı. Çünkü ejderha ağzından çıkan ateşi bana doğru püskürtmüştü. Ateşten bir kalkanla kendimi korumaya aldım.

Ejderha pençelerini de devre sokmuştu. Kalkanın ikinci katını buz haline getirdim. Ejderha benden uzaklaşınca derin bir nefes alıp kalkanı indirdim.

Anne'nin sarmaşıklara yere yatırdığı ejderha kükreyip duruyordu. Hector ise ejderhanın etrafını rüzgarla sarmıştı. Oldukça sert olmalıydı. Ejderhanın kükremesi duyulmuyordu. Gözüm asıl görmek istediğini bulmuştu.

Dean, ruh ejderhasının üstünde kadim ejderhanın etrafında uçuyordu. Zayıflığını mı arıyordu? Onun iyi olduğunu bilmek içimi rahatlatmıştı.

"George! Bana bir yolunu bulduğunu söyle!" Sesimin George'a ulaşmasını ummuştum.

"Var. Bu kadim ejderhalar yok edilemez sadece kontrol edilebilir."

"Daha geniş aç. Kimler kontrol edebilir ve nasıl?"

"Sadece tek bir kişi. Ejderhanın yumurtasını tutan."

Gözlerimi kısarak George'a baktım. Her şeyi teker teker mi sormam gerekiyordu? Bağırmaktan sızlayan boğazımla yüzümü buruşturdum. George'un yanına gittim.

"Yumurta nerede?"

"Yok." Kaşlarım çatıldı. Elindeki kitabı yakmamak için kendimi zor tuttum.

"Ne demek yok?"

"Aslında kadim ejderhalar Ateş Krallığının simgesi. Saray'ın dört bir yanında taşlamış halde dururlar. Onları uyandıran varsa kontrol eden demektir. Tek bir kişi kontrol ettiği için de başka bir yolu yok."

"Yumurtayı alırız." Olumlu bir cevap ver diyordum adeta.

"Yumurtayı alırsak bizi ölüdürler. Yumurta artık kontrol edene ait."

Sertçe kanımı sıvazlayıp harabeye dönmüş olan alana baktım. Ardından arkadaşlarımın zor tuttuğu ejderhalara.

"Başka bir yol mutlaka olmalı." Kitabın sayfasını çevirip duruyordu. Arada da kendi kendine mırıldanıyordu.

"George, acele et! Böyle sonsuza değin devam edemeyiz."

"Arıyorum. Bir dakika ver." Ligero'nun kana bulanmış tüyleriyle tüylerim diken diken oldu. Fazla dayanamazdı. Daha aslandan aldığı yaraları iyileşmemişti. Geri çekilip çekilmemesi konusunda kararsız kalmıştım.

"George!"

"Arıyorum ama oldukça güç. Çünkü başka bir şey yazmıyor ve bende en az senin kadar endişe içindeyim."

"Üzgünüm." Elimi omzuna koydum. "Bulacağına eminim." Küçük bir gülümseme sunup Ligero'nun yanına ışınlandım.

Kendi lavınla boğulmaya hazır ol!

Lavları kaldırıp kubbe şeklinde olacak şekilde etrafına sarmaya başladım. Kükreyip ardı ardına pençe darbesi atıyordu. Lav kubbeye memnun bir şekilde baktım. Kendi lavı da dökülüp kubbenin içini dolduracaktı.

Sırıtıp Ligero'ya döndüm. "Gitmelisin. Yaraların çok kötü görünüyor."

"Seninle savaşmak büyük bir onur. Çekilmemi isteyemezsin."

"İstiyorum. En azından artık." diyerek tüylerini okşadım. "Git! Bu bir emirdir. İyileşmeden gelme. Bana sağ lazımsın." Birkaç adım uzaklaştığımda burundan soluk verip mavi ışık süzmesi ile kayboldu.

Dean'ın kontrole alamadığı ejderhanın lavını etrafına sarmaya başladım. Kubbeyi sardığımda tehlike biraz olsun dinmişti. Beş adet ejderha vardı. Hector ikisini kontrol altına almıştı. Anne ise birini yere çivilemişti.

Ejderhasının üstünden inen Dean'ın yanına gidip sıkıca sarıldım. Kolları belimi, başı boynumu bulmuştu. "İyi misin?" İstemeye istemeye geri çekilip bir yarası olup olmadığına bakıyordum.

"Dean! Umarım sırtındaki kanlar sana ait değildir." Anne'nin dehşet dolu ifadesi ile Dean'dan ayrıldım. Hızla arkasına baktığımda sırtından akan kanlar toprağa sağnak yağış gibi damlıyordu.

"Dean?" Sesimdeki şaşkın ve üzüntüyü gizlememiştim. Yere yığılırken Anne'nin ağzından bir çığlık firar etmişti. Ben ise olduğum yerde donmuştum.

Şokla yere yığılan Dean'dan gözümü alamıyordum. İliklerime kadar hissettiğim korkuyla sarsılmıştım. Bunun bir rüya olması için nelerimi vermezdim. Ayaklarım ona gitmek isterken duymak ve bilmek isteyeceklerim ile yerimde kalıyordum. Ona bir şey olmasındı.

Benim aileme hiçbir şey olmasın. Gözümden akıp giden yaş tanesine engel olmadım. O iyi olacaktı. Hem muhafızları sadece element kılıçları öldürebilirdi. İyi düşünmeliydim ki iyi şeyler olsun.

"Sırtındaki yara kadim ejderhadan."

"Ne söyleceksen açıkça söyle George." En az benim kadar üzgündü Hector.

"Ateş kılcı kadim ejderhanın zehri ile yapılmıştır."

Midem, midemde bir ağrı vardı. Başımda dönüyordu. Kalbim ise yoktu. Ayaklanıp bedenimi terk etmiş gibiydi. Acısında hissiz olmuş gibiydim.

Kulaklarım git gide uğuldarken görüşüm karardı. Şu an tek istediğim Dean'a sarılıp uyumaktı. O gülümsüyor iken. Yaralı iken değil.

"Amaris!"


***

Gözlerimi açtığımda çadırın tavanı ile bakışmıştım. Aklıma dolan anılarla yattığım yerden fırladım. Çadırın kapısından çıktım. Bir tepenin üstüne kuruluşu çadırlar. Gökyüzü hâlâ gözükmediği için gece mi gündüz mü olduğunu bilmiyordum.

"Amaris?" Yan taraftan gelen ses ile oraya döndüm. Kumral saçlı adam bana tanıdık geliyordu. Kimdi bu çocuk?

"Dean yan çadırda." dediğinde düz bir ifade ile bakıp çıktığım çadırın yanındakine girdim. Yüz üstü yatan gövdesi çıplak olan Dean'a doğru yürüdüm.

Yaraları sarılmıştı. Dokunsam acıtacağımı düşündüğüm için elimi saçlarına daldırdım. Minik minik buselerimi saçlarına hediye ettim. "Lütfen benim için yaşa." Yanağını da öpüp geri çekildim. Gözlerim sızlıyordu.

Ağlamamam gerekirdi. Güçlü olmalıydım ama yapamıyordum.

"Amaris?" Burnumu çekip Hector'a döndüm. Saçı başı dağılmıştı. "O iyi olacak. Kendini bırakma."

"Çok zor. Ölümle burun buruna."

"Uyandığında seni böyle gördüğünde kızacak ve üzülecek. Senin yüzünün düşmesine bile dayanamıyor. Böyle yapmamalısın." Destek olurcasına elini omzuma koydu.

"Bulduk!" Ardından gelen pat küt sesleri ve acı dolu bir inleme. Arkamızı döndüğümüzde karşılaştığımız manzara şaşılasıydı.

George ve onun altında olan Sophia. Sonyanın başında George'un ayakları, ayağında ise George'n başı. Düz bir ifade ile onlara bakıyordum. Sophia'nın yardım dilenmesi ile Hector harekete geçecek gibi olmuştu. Sadece elini kaldırıp ikisini rüzgarla savuşturdu.

"Ah, ne kadar da ağırsın!"

"Ben oldukça sağlıklı bir vücuda sahibim. Sen kendine bak."

"Ben de gayet güzel fizikli bir prensesim."

"Ne söyleyecekseniz söyleyin. Tartışmanızı dinlemek zorunda değiliz." Sophia başını eğince George olanlardan habersiz doğruldu.

"Dean'ı kurtarmanın bir yolunu bulduk ama bunun için kurban bulmalıyız." Kaşlarımı çattım. Sophia George'a dirsek atıp bana baktı. Kaçamakta olsa Hector'a da bakmıştı.

"Kurbana ihtiyacımız yok. Bize yumurtayı kontrol eden gerekiyor. Ya onu yakalayıp istediğimizi yaptıracağız ya da onu öldürüp yeni yumurta sahibi olacağız."

"Yumurtayı aldık diyelim. Panzehir peki? Dean nasıl iyileşecek ve ne kadar zamanı kaldı?"

"Sadece kırk sekiz saat. Yumurta ile kadim ejderhaları kontrol edeceğiz. Bize panzehir verecekler."

"Yumurtayı nereden bulacağız? Gezegenin her yerinde olabilir." diye öfkeyle konuştum. Bir şeyleri kırıp dökesim vardı.

"Yumurta ejderhalardan çok uzak kalamaz. Yakınlarda olmalı."

Dean'ın iniltisini duyduğumda öfkem kaybolmuş yerini endişe ve hüzün almıştı. Saçlarını okşadım.

"Dean, buradayım. İyi olacaksın. İyileşmen için ne gerekiyorsan yapacağım." Saçına ufak öpücükler koydum. Sargı bezinin rengi kızıl çalınca elim ayağım birbirine girdi.

"Dean! Biri bir şey yapsın. Yaranın durup dururken kanaması normal mi? Kaç saatimiz kaldı? Öyle dikileceğinize aramaya başlasanıza!" Omzumda hissettiğim el ile Hector'un yüzünü bulanık gördüm.

Yanaklarımdan süzülen yaşları sertçe itekledim. "Ona bir şey olmasın."

"Olmayacak. Sana söz veriyorum, Amaris. Sadece sekiz saat geçti. Önümüzde kırk saatimiz var. Sakin ol. Gidip yumurtayı arayacağız."

Başımı sallayıp buğulu gözlerle Dean'ın gece mavisi gözlerini görmeyi diledim.


***

Yazardan

Zaman onların yanında değildi. Ellerini çabuk tutmalı ve yumurta sahibini bulmalılardı. Gözü yaşlı bir şekilde Dean'ın saçlarını okşayan Amaris'i hüzünle baktı, Hector.

Şu an için kendi kini ve diğer duygularının sırası değildi. Dostu yaşam mücadelesi veriyordu. Tutması gereken bir söz de vardı.

"Anne ve Darell ejderhalara bekçilik ediyor. Bizde en yakın köy ve kasabalara gideceğiz."

"Ayrı ayrı mı?" Çekingen bir ifade ile bana bakan Sonya'ya başımı hayır anlamında salladım.

"Sophia ile berabersiniz. Ben tek gideceğim." George'dan yükselen isyan seslerinden çok Sonya'nın yüz ifadesi daha çok ilgimi çekmişti.

Pembemsi dudakları hafifçe arlanmış gözleri irileşmişti. Şaşırmıştı. En çok da kırılmıştı. Ona Sonya diye seslenmediğim içindi. İlk adını sevmiyordu.

"Olmaz!"

"Kesin sesinizi." Ortaya bıçak gibi düşen sözlerle George Hector'un arkasına sindi. Gözlerinden her an alev çıkaracak olan Amaris'i korkutucu duruyordu.

"Ya yumurtayı ya da sahibini getirin. Elinizi çabuk tutun yoksa prenses demem." Bunu Sophia'ya bakarak söylemişti. Genç kız yutkunup bakışlarını kaçırdı. "Muhafız demem." Gözü Hector'a en sonda George'a değişmişti. "Dostum demem. Kanınızı dondurup Saray'ıma süs diye dikerim!"

Hepsi çadırı bir anda terk edivermişti. Amaris'in bunda büyük bir payı vardı. Odayı bir anda soğutup söylediğini gerçek kılmıştı. Sonya kaçmak bakışlarla çadırın girişine baktı. Bu kıza boşuna deli dememişler, diye düşünmüştü.

"Ben kendini beğenmişle gitmem!"

"Sana ne istediğini sormadım."

"Bana emir de veremezsin. Ben... ben senin biricik, muhteşem, yakışıklı ve bir o kadar da vefakar arkadaşınım."

Hector içinden sabır duaları ediyordu. "Buldum. Ben ejderha bekçiliği yapayım. Anne ve Darell bir ekip siz bir ekip olursunuz." Daha itiraz etmelerine fırsat vermeden ortadan kaybolmuştu.

Hector kendisine bakmayan kıza bakıp Dean'ı aklına getirdi. Önceliği kardeşi dediği adamdı.

"Ruh hayvanını çağır. En yakın yerleşim yerine gidiyoruz."

Sonya başını sallamakla yetindi. Baykuşu White ortaya çıktığında tüylerini okşayıp üstüne bindi. Hector'un görkemli şahini de eş zamanlı olarak ortaya çıkmıştı.

Sessiz bir yolculukta düşünceler beynini kemiriyordu. Şu zamana kadar ona ninesinin verdiği adla neden seslendiğini bilmiyordu. Tahminleri vardı aslında. Lord Eric ile evlenme meselesi.

Annesi ve babası karşısında susup kalıyordu. İki abisi de onu seviyordu. İstemediğini söylese bu evlilik biterdi. O zaman neden tereddüt ediyordu? Neden kalbini dinlemiyordu?

Bu soruların cevabını oan büyük bir yük olurken içindeki karmaşayla annesinin onu tehdit ettiğini nasıl söylerdi. Ucunda kendisi yoktu ki bağıra çağıra aşkını ilan etsin.

Gözleri sulandı. Hector'un önden ilerleyişine şükretti. Bir yandan da üzüldü. Sarılsa geçer miydi acıları? Artık o hakkını da kaybetmişti. Bir haftaya düğünü vardı.

Kasabanın yakınına indiklerinde Hector'un gözü anlık olarak Sonya'nın kızarık gözlerine takıldı. Öfkeyle sıktı yumruklarını. Başını çevirip kasabaya doğru sert ve seri adımlar attı. Önceliğini kendine defalarca kez hatırlattı.


***

Bir ejderha yumurtası arıyorlardı. Bir de neye benzediklerini bir bilseler çok daha iyi olacaktı. Aslında halinden memnundu Darell. Anne ile ne şartla olursa olsun vakit geçirmek hoşuna gidiyordu.

Kılıcın sihri bozulmuş parlak, gür kıvırcık saçları yürüdükçe sallanıyordu.

"Gel bir de şuraya bakalım." Anne'nin gösterdiği yere kısa bir bakış attı. Issız tenha bir yoldu. Burada kim yaşardı?

"Burada birilerinin yaşadığını sanmıyorum."

"Tam da bu yüzden gidiyoruz. Saklanması için mükemmel bir yer." Kaşlarını çatıp Anne'yi takip etti. Yumurta sahibi her kimse zevksizdi. Zevksiz. Aklına George gelmişti.

Yanlarına gelir gelmez onu görmezden gelip Anne ile konuşmuştu. Onu görmezden gelmişti. Oysa pek de görünmez bir yapısı yoktu. İri bir bedene sahipti. Yaptığı antrenmanlara borçluydu. Ah, bir de kibar olmayan davranışları vardı.

Sırf Anne'nin arkadaşı diye susuyordu. Kendisine böylesi bir hakareti ancak yanındaki fevkalade lotus çiçeği umursatmayabilirdi. Sessizce lotus çiçeğini takip ederken bu izbe yere ait olmadığı yürüyüşünden, üzerindeki kıyafetlerden anlaşılıyordu.

Görüş açılarına tahtası dökülmüş, boyası çıkmış, rutubet kokusunun etrafı çepeçevre sardığı bir ev girmişti. Bu evde biri yaşayamazdı. İmkanı yoktu.

O sırada elinde yemek kabıyla gelen kadın tanımadığı iki gençle olduğu yerde durmuştu. İçinden bir acaba geçivermişti.

Anne eve doğru ağır adımlarla gelirken arkadan tanıdık olmayan bir ses gelmişti. "Gençler." Etli butlu kadın yüzünü şalına silip elindeki kapla ağır adımlarla gençlerin yanına ilerledi. "Asker misiniz?"

Darell tam itiraz edecekken Anne konuşuvermişti. "Öyleyiz. Siz kimsiniz?"

"Ben bu köyde yaşayan yaşlı başlı kadınım. Siz niçin geldiniz?"

"Özel bir görev." Kadın başını salladı. Kızı ve oğlanı süzdü. Yardım edebilecek birileri varsa ancak onlar ederdi. Lakin konuya nasıl gireceğini bilememişti. En iyisi dan diye girmekti.

"Bu evde yaşayan bir kız var. Dört beş yaşlarında. Annesi öldü babası kim bilinmiyor. Zavallı kız bu köhne eve tıkılıp kaldı. Sadece yemeklerimizi kabul ediyor. Yüzünü göstermiyor."

Kaşlarını çatan Anne, eve sonra kadına baktı. İçi cızladı.

"Biz yardım ederiz. Söylediğiniz için teşekkür ederiz." Kadın kabı uzattığında Darell elinden alıp nazikçe gülümsedi. Aslında içten bir gülümseme değildi. Küçük bir kızın burada tek başına yaşaması olası olamazdı. Krallık nasıl sahip çıkmamıştı?

Anne ağır adımlarla kapıya doğru ilerledi. Kapıyı hafifçe ittirdi. Kapı büyük bir gürültüyle yere düşmüştü. İçeriden hiç ses gelmiyordu. İç güdülerine güvenerek direk merdivenlere yöneldi.

Arkadan gelen öksürme sesi ile başını çevirdi. Genç prensin buraya ait olmadığını biliyordu. Yine de onu yalnız bırakmıyordu. Kalbine iyi geliyordu.

Merdivenleri çıkarken çıkan gıcırtı sesleri kaçışan örümcekler ona aşinaydı. Üst kattaki tek odaya doğru adımlarken kadim ejderhaların yanındayken hissettiği auranın benzerini duyumsadı. Daha azdı ama aynısıydı.

Dikkatli bir biçimde odaya adım attı. Yüzüne gelen alevlerden Darell'in üzerine atlaması ile kurtulmuştu.

"Sana yardım etmeye geldik. Zarar vermek istemiyoruz." Sakince konuşup Darell'in ablukasından kurtuldu. Anne korkusuzca kadim ejderhaların yavrusu olduğunu tahmin ettiği ejderhaya adımladı. Boyu kendisine eş değerdi. Lakin saldırganlığı aynıydı.

"Toprak Muhafızı Anne'yim. Sana zarar vermeyeceğim. Lütfen ortaya çık." Anne'nin sesini duyan küçük kız kucağındaki yumurtaya sarılıp ufak adımlarla görünür hale geldi.

Anne de Darell'de şaşkındı. Yumurtanın sahibi, bunca kaybın sorumlusu bu küçük kız mıydı yani?

"Merhaba." Şaşkınlığından sıyrılıp tek kelime edebilmişti. Küçük kız konuşmazken temkinli adımlarla kıza doğru yürüdü.

Ejderha ise bunu bir tehdit alıp saldırıya geçti. Alevlerini Anne'ye fırlattı. Yana kaçarak alevlerden kurtulmuştu ama ev için aynı şeyi söyleyemezdi. Yana odunların kokusu odayı çepeçevre sarıyordu.

"Burdan çıkmalıyız. Hemde hemen." Darell Anne'nin elini tutup çekiştirse de işe yaramadı. Anne'nin gözü küçük kızdaydı.

"Sana yardım edebiliriz." Son bir unut konuşacaktı ki ejderha küçük kızı sırtına alıp evin tavanını yarıp uçtu.

"Çıkış tamamen yandı. Anne... beni duyuyor musun?"

"Camdan atlayalım. Yoksa yanacağız." Kızı çekiştirip kırık dökük camı parçaladı. Toprağı havaya kaldırıp üstüne bindi. Yere sağlam bir şekilde indiklerine Anne'nin gözü uzaklaşan ejderhadaydı.

"Kızı takip etmeliyiz." diye mırıldandı.

"Havadan takip etmek zor olacak, Anne. Elimizi çabuk tutmalıyız."

Git gide uzaklaşan ejderhayı karadan takip etmek zordu. Özellikle geve vakti. Ejderha ve küçük kız bilinmezliğe karışırken geçen saatlerle öfkesi dizginlenemeyen bir boyuta oluşan Amaris için de işler hiç kolay değildi.

Arada acıyla inleyen Dean'ın sıcaklığı birden düşünce çadırı ısıtması pek de işe yaramamıştı. Dakikalar içinde vücudu buz kesmişti. Çadırda bir o yana bir bu yana yürüyor arada saçını çekiyordu. Daha fazla burada kalmak istemse de Dean'ı yanız bırakamazdı.

Kadim ejderhalar kubbelerden çıkarlarsa savunmasız kalırdı.

Keşke aklına getirmeseydi dedi. Uzaktan gelen kükreme sesleri ile gözlerini sıkıca yumdu.

"Gabi!"

Ortaya çıkan Gabi meraklı gözlerini çadırda dolaştırdı. "Burada kalıp Dean'ı koru." diyerek çadırı terk etti.

George onları zapt edememişti. Sarmaşıklardan kurtulan ejderha diğer arkadaşlarını kurtarmak için George'a saldırıyordu.

George'un yanına geldiğinde suyu kullanarak ejderhayı boğmaya çalıştı. "Diğer ejderhaların kubbelerini sağlamlaştır." Ejderhayı Sudan bir kubbeye almaya çalıştı.

Kuyruğu ile Amaris'i uzak bir yere fırlatmıştı. Amaris inleyerek doğruldu. Ejderha saf ateşten oluştuğundan kanını da kontrol edemiyordu. Ejderhanın ateşini buharlaştırmak için içten içe dondurmayı bir kez daha denedi.

"Devam edersen seni de kaybederiz." George'un bağırışını umursamadan diz çöktürdüğü ejderhanın kontrol altında tutmaya devam etti. Gücünün git gide azaldığını fark ediyordu.

"Hava. Rüzgardan bir kubbeye al!" Zorlukla konuştuğunda George direk denileni yapmıştı. Kubbe sağlam değildi ama bir süre tutardı. Amaris dizleri üstüne çöküvermişti.

"Seni çadıra kadar nasıl taşıyacağım ben?" Amaris güçsüzlüğüne tezat öfkesiyle George'a baktı.

"Ne?!"

"Senin görevin ejderhaları kubbede tutmaktı."

George Amaris'in kendisine bir şey yapacağını anlayıp arkasına bakmadan korkutucu ejderhaların arkasına doğru koştu. Bir yandan da avaz avaz bağırıyordu.

Ejderhalardan birinin arkasına geçip soluklandı. Yumurta sahibini hemen bulsalar iyiydi. Yoksa olan kendisine olacaktı.



💧Bölüm Sonu 🔥

Nasıl buldunuz?

Sophia Sonya ve Hector'un arasındaki olayı öğrenmiş oldunuz. Sizce bu evlilik olur mu?

Darell hakkında ne düşünüyorsunuz? Bir prens gibi yetiştirildiği için çamur, toz, kaba davranışlar ona göre elbet değil.

Sizce yumurta sahibi olan küçük kızı ikna edebilecekler mi? Etseler iyi olur Amaris git gide kontrolden çıkıyor gibi.

Continue Reading

You'll Also Like

19.1K 2.1K 19
Vampirler ve cadılar yüzyıllardır birbirinden nefret eder ve birbirlerine yaklaşmazlardı İki kişi bu geleneği bozana kadar #Elf 1🥇2024:04:26 #Vampir...
23.8M 1.4M 78
Doğum gününden sonra, kardeşiyle eğlenmek için konsere giden bir genç kız... Fırtına yüzünden iptal olan konserden eve dönmeye çalışırken, kendini bi...
292K 25.5K 46
Astsubay Kıdemli Başcavuş Tuğra Duman, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin seçkin bir birimi olan Pençe timinin yardımcı komutanıdır. Görev, sınır ötesindeki...
31.8K 401 23
Zehra ile yolları ayrılan Emir, kendini kabus gibi bir ortamda bulur. Acımasız kadınların elinde oyuncağa döner ve tek isteği bu kabustan uyanıp eski...