Şafakta Vampir Çıkmazı (+18)

By s4deceyazar

20.7K 1K 223

Bir vampirin kucağına düştüm. Burada kalmam için her şeyi yapabilecek bir vampir... Bir gece ansızın duyulan... More

TANITIM
🕸 İLK GECE 🕸
🕸 KAÇ 🕸
🕸 ERKEN PLAN KURAN TUZAĞA DÜŞER 🕸
🕸 ÖMÜR BOYUNCA 🕸
🕸 SANRI 🕸
🕸 CİCİ KIZ 🕸
🕸 TURNA 🕸
🕸 ÖFKENİN GÜNAHI 🕸
🕸 PRENSES 🕸
🕸 YA SEN YA ÖLÜM 🕸
🕸 İSTİKRARSIZ AŞKLAR 🕸
🕸 KÜRKÇÜ DÜKKANI 🕸
🕸 KAN VE GÖZYAŞI 🕸

🕸 YANAN KABUS 🕸

3.3K 126 24
By s4deceyazar

BÖLÜM 1: YANAN KABUS

"Sana ait olan, seni bulur."

🕸

Havayı burada oturup saatlerdir izleyerek sonunda karanlığa boğduğumda ortada bir kaç yaz böceği cıvıltısından ve baykuş seslerinden başka bir şey kalmamıştı.

Nedendir bilmiyorum bu odada oturup o kara ormanın içine bakmak beni heyecandan delirtiyor.

Sanki beni çeken bir şey var içinde. Sanki oraya gidersem mutlak bir mutluluk saracak bedenimi.

Odanın içine girip soğuktan kurtulduğumdan emin oldum çünkü buradaki kimse soğukta kalıp hasta olmamı istemezdi. Seviyorlar sanırım beni. Bende onları seviyorum.

Yatağımın içine girdiğimde bu gün uyku ilacı almak zorunda kalmayacağım için epeyce mutluydum çünkü uzun bir aradan sonra gerçekten uykum vardı.

Yeni yıkandığım için yumuş yumuş hissetmem bir yana bu gün çarşaflarım hizmetliler tarafından değiştirilmişti. O yüzden şimdi altına girdiğim bu yorgan bana cennetten bir bahçe gibi geliyordu.

Sanırım gerçekten mutlu olduğum bir güne veda ediyorum.

Gece lambasını sevmediğimden sadece ay ışığının aydınlattığı odamda kendimi uykunun kollarına bırakmak için gözlerimi sıkıca kapattım.

Uyuyacaktım.

Keşke uyuyabilseydim. Bu ses neydi böyle? Tanrım! Cidden beni mi sınıyorsun? Git gide yükseliyor!

Sanki kulak zarım yırtılacak gibi, beynimden kan akıtmak istercesine tüm uzuvlarımdan içeri sokuyordu kendini. Bu sesin titreşimini ayak ucumdan saç diplerime kadar hissediyorum.

Kulaklarımı ellerimle sıkıca kapattığımda bitsin diye yalvaracak kıvama çoktan gelmiştim. "Ahh... çok acıyor lütfen!"

"LÜTFEN BİRİ ŞUNU DURDURSUN!"

Her bir çığlığımda anında kapıda biten o hizmetlilere ne olmuştu?

Herkes neredeydi?

Üzerimdeki çarşafı bir hışımla yana doğru savurup sinirle yataktan kalktım. Bu insanlar kafayı mı yemişti de gecenin bu saaatinde bu sesi çıkarmaya cürret edebiliyorlardı?

Odamın kapısını açtığımda hızla koridorda ilerleyip merdivenlere geldim. Ses dışarıdan geldiği için oyalanmadan koşar adım binayı terk ettim.

Girişteki merdivenlerde ellerim kulaklarımda öylece dururken etrafta en az benim kadar bu sese dellenen birini aradı gözlerim. Sahi kimse neden cama çıkmıyordu? Çoktan ayaklanmaları gerekmez miydi?

Etrafımı sorar gözlerle tararken Akif'i gördüm. Tek arkadaşım olan o maviş çocuk. Benden küçük olmasını es geçiyorum oldukça kafa dengiydi.

Geceleri dışarıda gezerken gündüzleri de en soğuk yer orası diye bodrum kattaki temizlik malzemelerinin bulunduğu depoda kimselere gözükmeden havanın kararmasını beklerdi.

Şimdi bahçedeki havuzun etrafını saran yarım duvarın üzerinde oturmuş ona doğru adımlayan bana çevirmişti bakışlarını.

Aramızda az bir mesafe varken sordum. "Bu ses nereden geliyor böyle!" Beni duyması için sesimi olabildiğince yüksek tutuyordum.

Önce etrafına sesin kaynağını arar gibi baktı. "Bilmiyorum!" Diye yüksek sesle bana cevap verdiğinde başımı belli belirsiz sallayıp yanından uzaklaştım.

Ses binadan gelmiyordu. Tam arkamızdan, o kara ormanın içinden geliyordu.

Adımlarım girişteki demir kapıya değil benim odamın tarafındaki hafif yıkık duvara ilerledi. Çünkü o duvar hem ormana yakındı hem de üzerinden geçmesi kolaydı.

Nihayet duvara geldiğimde aralardaki tuğlaların boşluk kaldığı yerlerin yardımıyla en tepesine kadar tırmandım. Ses daha da güçlenmişti. Tekrar arkama baktım başka biri de bunu fark edip benimle beraber geliyor mu diye.

Kimseler yoktu, hızla indim duvarın üzerinden ve sesin sahibini bulmak için koşarak ormanın içine daldım.

O sesi kim çıkarıyora bu gece ölecekti. Tüm rahatımı mahvetmesi bir yana durmadan daha da yükseliyor ve resmen dalga geçiyordu.

Çıplak ayak halde içine daldığım ormanın dal parçaları ve sivri çakılları ayak tabanımı delerken ağaçlardaki ve çalılardaki dikenli ince dallar ben koştukça her bir yerimi çiziyor ve kanatıyordu.

Nefeslerim artık her içime çekişimde ciğerlerimi tırmalıyor. Boğazım diken diken kuruyordu. Su istiyordum, sadece bir damla su...

Belki de sesin sahibini bulamayacaktım. Belki de geri dönmeliydim. Bir elim yanımdaki ağacın kavuğuna yaslıyken hızla inip kalkan göğsümü durdurabilirmişimcesine diğer elimi göğsümün üzerine koydum.

Durmuyordu, sanki ben koşmayı durdurduktan sonra daha da hızlı atmaya başlamıştı. Hissettiğim boşluk normal miydi?

Her bir yanım perişan haldeyken bu yetmez gibi bir de üstüne bu ses ekleniyor ve kulaklarımı sağar etmek için çabalıyordu. Etrafımdaki her bir ses, o çınlamayla karışık iğrenç incelikteki halinde beynime dolmaya başladığında boynuma doğru süzülen sıvıya kaydı göğsümün üzerindeki elim.

Ay ışığı rengini gösterecek kadar parlamasada biliyordum. İki kulağımdan da şakır şakır kan akıyordu, sanırım kulak zarımda ciddi bir şeyler dönmüş ve gerçekten sağır olmuştum.

Kendi sesimi duyabiliyor muyum diye bilmem kaç kez ismimi seslendim ama kesinlikle olmuyordu. Bu dünyaya ait hiç bir sesi duyamıyordum. Tüm bağlantım kesilmiş gibiydi.

Duyma engelli arkadaşlarım vardı ama bunun bu kadar yalnız hissettireceği hiç aklıma gelmezdi. Şimdi onları daha iyi anlıyorum.

Bu sesin kaynağını da bulamadığıma göre artık bu kulakları kurtarması için birinden yardım istemem gerekiyordu.

Arkamı dönüp geldiğim yönün tam tersine doğru tekrar koştum.

Dakikalar sonra geldiğim yer bu parıl parıl parıldayan büyük gölden başkasına çıkmadı. Tamamen farklı bir yere doğru koşmuştum sanırım. Geri döneyim derken kaybolmuştum!

Karanlıktan korkmamam işime geliyordu ama bu korkusuzluğun asıl nedeninin bana getirebileceği canavarlar oluşunu biliyordum. Sanki içeriden bana bir arkadaş sunacakmış gibi geliyordu.

Karanlığı sevdiğimi bile söyleyebilir ve geceyi burada geçirmek benim için sorun olmazdı fakat şimdi sadece suya ihtiyacım var.

Adımlarım göletin önünde durduğunda eğilip avuçlarımın arasına aldığım suyu çöle düşmüş bir bedevi gibi açlıkla içtim.

Bu içimdeki susuzluk neydi böyle? Tüm göleti içecek gibi hissediyordum. Karnımdan ben her su içmek için eğildiğimde lakur lukur su sesi gelecek kadar doymuştum ama kendimi bir türlü durdamadım.

Suyun tadı garip bir şekilde çok güzeldi. Suyun tadı olur muydu sahiden?

Nihayetinde patlamamak adına kendimi geri çektim ama eğer böyle bir sorunum olmasaydı saatlerce bunu içebilirdim. Sanki ben içtikçe su içimde buharlaşıyordu.

Çenemden akan su değildi yansımama baktığım göle damlayan.

Alnımdan boncuk boncuk terler akmaya başlamıştı. Kahretsin! Huzurlu bir gece geçirmek istemiştim sadece başıma gelmeyen ne kalmıştı? Şu halime bak! Üstüm başım berbat oldu.

Doğrulduğumda göletin diğer tarafında bir adam vardı. Elinde bir mum tutuyordu. İnce ve sanırım iki mete de boyu vardı.

Tanrım! Bu da neydi böyle?!

İnsan falan değildi! Korkudan bacaklarım geri geri giderken, o ise iyi eğitilmiş bir asker gibi düzgünce ve epeyce hızlı ilerliyordu.

Bir adımı öndeyken arkasından onu takip edecek olan, öne doğru attığı büyük adımlara yetişebilmek için baldırlarından itibaren santimlerce uzuyor tekrar hazır ola geçmiş gibi iki adımı yan yana geldiğinde bu işlem tekrarlanıyordu.

Saniyeler içinde bir kaç metre öteme geldiğinde korkudan kaskatı kesildim. Dilim neredeydi? Bağırmak için ona ihtiyacım var mıydı? Nefes nereden alıyorduk?

Gerçekten ne saçma heveslerim varmış? Al sana yaratık! Al sana canavar! Arkadaş olacakmış bak ya! Olursun arkadaş şimdi!

Aman yarabbim şunun suratına da bak! Bu şeyin etleri yok! Sadece bir iskelet. Sarı ve hafifçe uzun saçları hiç rüzgar esmemesine rağmen yavaşça daldalanıyor.

Hatta üzerindeki yırtık pırtık olmasına karşı bir prensin yatak pijamasıymışcasına güzel işlemeli rahat bir kuşmaştan üst ve altındaki yine yırtık lacivert pantolonuyla ölü bir soyluyu andırıyordu.

Elindeki demir tabaktaki mum onun rüzgar olmadan dalgalanan saçlarına nazaran hiç kıpırdamıyordu. Ben çarpılıyor muydum?

Zaman durmuş gibiydi. Bu yüzden mi? Tanrım ne çeşit bir mahkukat bu? Korkudan ağlayacağım! Bacaklarım öylesine kilitlendi ki yere bile düşemiyorum. Kalçalarım korkudan kramp girmişcesine sıkılmışken artık ağırmasını geçtim içime kaçtılar.

Ama o aramızdaki mesafeyi koruyarak etrafımda o saçma ama beni korkudan birazdan altıma işetecek adımlarını yavaşça atarak dönmeye başladı. Kafası bana hiç bir zaman tam dönük değil her zaman doksan derece yana dönük olmasına rağmen görebildiğim tarafındaki gözü üzerimden hiç ayrılmıyordu.

Öldürecekti beni?! Silahım var mı diye kontrol mü ediyordu?

Tam tur dönmeyi bitirince bu sefer de tam aksi yönde dönmeye başladı. Bu iki birbirine zıt tur bittiğinde bana her ne yapacaksa buna başlamasını bekliyordum ama olmadı. Yine bu seferkine ters yönde dönmeye başladı.

Sanırım aklı çalışmıyordu, görüntüsünün aksine bir soylu olamayacak kadar saftı.

Yani inşallah öyleydi. Arkamda kalmasını fırsat bilerek bir adımımı hafifçe öne attığımda bir anda, muhtemelen belinden itibaren uzayan bedeniyle, yüzünü tam karşımda buldum. Boynu da uzamıştı ve hala arkamda olan vücudunun alt kısmına rağmen bir yılan gibi kıvrılarak benimle yüzünü aynı seviyeye getirebildi.

Büyük bir çığlık atıp geriye düştüğümde hemen eski haline gelerek belinin ve boynunun uzunluğunu düzeltmiş, arka tarafımdan yavaş adımlarla çemberini tamamlamak için dönmeye devam etmişti.

Böyle bir şey gerçekten nasıl mümkün oluyordu?

Yüzünde hiç bir mimik yoktu, öylesine duygusuz ama kendinden de bir o kadar emindi ki, sadece bana bakması bile bacaklarımı titretiyordu.

Derin nefesler eşliğinde bir nebze de olsa duruma alışıp bu yaratıktan kurtulmak için bir kez daha adım atmayı deneğimde bu sefer tam önümde olduğundan bu dibime gelme işini nasıl bir saniye gibi bir süre içinde yapabildiğini gördüm. Sanırım korkudan midem bulanmaya başladı.

Ben adımımı geri çekene kadar yüzünü yüzümden ayırmıyor ve o yüz hiç bir duygu barındırmıyordu. Biri kurtarsın beni bu ne be?!

Bu mahlukatın istediği her uzvunu santimlerce uzatabilmesine bile alışmıştım mantıklı düşünebilmek adına ama bunu yapması için eklem bölgelerine ihtiyacı falan olmaması onu ete kemiğe bürünen bir temele oturtmamı imkansız hale getiriyordu. Tam anlamıyla her yerini kıvırabilirdi. Üstelik çok uzun!

Daha ne kadar o mumla etrafımda dönecekti? Tanrım, tansiyonum düşüyor. Bayılacağım.

Gözlerimin önü kararırken beni yiyeceği zaman en azından bunu hissetmemeyi umuyordum sadece. Çünkü eğer uyanırsam, o acıya kesinlikle katlanamam.

Lütfen, lütfen hemen öleyim. Acı çekmeyeyim Allah'ım n'olursun al canımı...

***

Nefes al, ver.

YAŞIYORUM!

Aman yarabbim her bir yerim uyuşmuş, kalkamıyorum.

Ne yapmış o şey bana? Bilincim açık ama sadece etrafımdaki böcek seslerini işitebiliyorum.

Eğer bende bir şey biliyorsam hala çok yakınımda, evet buralarda kesin bir şey var. Üstelik hava da hala karanlık çünkü gözüme hiç güneş ışığı vurmuyor.

Acaba hala ormanda mıyız? Yoksa beni kendi evine mi getirdi yemek için? Biliyor musun Bihter? İnşallah yer, çünkü yeme de yanında yat olayına girerse işin gerçekten yaş kızım.

Az sonra adım sesleri kulağıma iliştiğinde artık hala burada olduğuna emin olmuştum.

Bilmiyorum belki de o değildi ama yaşadığıma dair kaşlarımı bile çatamıyordum. Komaya mı girmişim? Yoksa her bayılan insanın başına bu geliyor mu?

"Bu da ne?"

Hırlar gibi konuşan bu adamın sesini ilk defa duyuyordum ama içimden bir ses o canavar olmadığını söylüyordu. Çünkü bana bu soruyu sormak için fazla geç kalmış olurdu. Bu kesinlikle bir yabancı!

Allah'ıma şükürler olsun bir yabancı geldi! BİR İNSAN GELDİ!

"Kokusunu alamıyorum. Sanki.." Yüzüme vuran ay ışığının kesilmesiyle tepemde durduğundan bir şüphem kalmadı.

"Sanki bir ruh gibi. Bu ne lan böyle?!" Başka bir erkek sesi duyduğumda açıkcası bu karanlık ormanda buna başka zaman olsa korkardım ama seslerindeki şaşkınlık onlara sadece garip geldiğimi düşündürtüyor bu yüzden bir nebze de olsa güvende hissediyordum.

Bu konuşan çocuk da yanıma geldiğinde sanırım çömelmişti.

Eli boynumda gezerken sivri tırnaklarıyla vücudumu çiziyordu. Şimdi seni! Bir kendime gelsem varya boğacağım seni!

"Bu bir vampir değil." Aynı ses bu sefer o şaşkın çocuk yerine ciddi bir mesleyi konuşan bir adam getirmişti gözümün önüne.

Ellerini üzerimden çekti, şimdi nefesini tüm yüzümde hissediyordum. Sanki.. Sanki beni kokluyor!

Hayır kesinlikle pis kokmuyorum. Her ne kadar ormanda üstüm başım batmış olsa da bunu kabul etmeyeceğim. Çünkü yeni yıkandım.

"Ne yani bizim gibi elleri kolları var ama vampir değil mi?"

Cidden söyledinde aklıma geldi. VAMPİR DERKEN?! Yalnışlıkla dedi sanmıştım bu cidden vampir diyor! Acaba vampir birinin ismi yada bu bölgede yaşayanların kendilerine verdikleri bir isim olabilir mi?

Aksi halde iki delinin eline düştüm çünkü!

"Düşünüyorum ama gerçekten... gerçekten böyle bir şey olabilir mi?"

"Neyden bahsediyorsun?"

"Bak ne diyeceğim bunu burada bırakalım ve saraya dönelim. Bence biz acıktık o yüzden duyularımız iyi çalışmıyor." diye neşeyle konuştuğunda diğer hırıltılı sesin sahibi burnundan solumaya başlamıştı, bunu gerçekten duyuyordum.

"Kralına ne cüretle böyle söylersin?! SENİ DUYULARINLA BURAYA GÖMERİM PİÇ!"

"Afedersiniz.." diye mırıldanırken morali çokta kaçmış gibi değildi zaten ikimizde bu sinirinin ona olmadığının farkındaydık sanırım. O da benim ne olduğumu çözememiş buna sinirleniyordu.

Ne diyorum ya ben iyice saçmalamaya başladım. Ne olduğumu çözememiş ne kızım insanız ya hepimiz işte! Bu heriflerin derdi ne? En son delilerin eline düştüğüm için sövüyordum.

"Şeytan değil melek değil vampir değil ne lan bu?!" diye adeta kükrediğinde eğer kımıldaya bilseydim kesin bir saniye bile durmaz kaçardım ama götüm üç buçuk atmasına rağmen hiç bir şey yapamadım.

Başımdaki çocuk elinin tersini usulca vücudumda gezdirdi. TANRIM GÖĞÜSLERİME DOKUNUYOR!

Utançtan kızarmak ilk defa bu kadar istediğim bir şey oldu. Nolur görün her şeyin farkındayım!

AYRICA BENİ BIRAKIP GİDEMEZSİNİZ. Ormanda yaralı düşmüş bir kadınım ben! Yardıma ihtiyacım var.

"Biz buna insan diyoruz." diye fısıldarken sesinde bariz bir şaşkınlık vardı. "Ama bu nasıl olur?"

"Siktir ordan. Şehir efsanelerine inanmam. " Kral olduğunu iddia eden deli sinirle konuştuğunda çenesini sıktığını burdan anlamıştım çünkü sesi bir garip çıkıyordu.

"Belki de inansan iyi olur. Çünkü gerçekten bir insan buldun. "

Bir taşa tekme atılmıştı sanırım, bir kaç tıngırtı ilişti kulağıma.

"Cidden..." Derin bir soluk alıp verdi.

"Ne yapacağım?" dediğinde başımdaki adam düşündüğünü belirten mırıltılar çıkardıktan bir süre sonra konuştu.

"Kanı bizimkinin aksine siyah akmaz, rengi daha çok canlı bir kırmızı ve de tertemiz. Üstelik anlatılanlara göre epeyce de lezzetli oluyormuş. Bence denemeliyiz." Boynuma dökülmüş saçlarımı parmağına dolayıp yana attıktan sonra hızla yaklaşan kafası yüzünden kalbime felçler inecekken diğerinin lafa girmesiyle durdu.

TANRIM NOLUYOR? Bunlar cidden vampir mi? Bu nasıl olabilir? Beni yiyecekler mi? BENİ EMECEKLER AHH HAYIR!

"Bir insanım var ve sen tadına mı bakmak istiyorsun? Durma, dene."

Sanki her bir adımında yeri titreten bu adam bir kaç adımda yanımızda bittikten sonra acı bir inleme sesi duydum.

"İnsan kanı içmeden öldüm demezsin. " diye fısıldadığında yere bir şey çarptıktan sonra o acı dolu inlemeyi tekrar duydum.

"Bakıyorum da bir anda sahiplendin onu." Sanırım dayak yemişti ama sesi buna nazaran baya eğleniyormuş gibi çıkıyordu.

"Onu ben buldum! Ben bulmasam da bir şey değişmeyecekti. Başkası bulsaydı da gider onu geri alırdım!"

Abicim siz iyi misiniz? Yani bir şey demeyeceğim diyorum ama sanırım gerçekten benden bahsediyorsunuz!!

Hayır ilk başta bir umut inanmamayı seçmiştim ama yok! Resmen üzerimde hak iddia ediyorlar bir de benim için kavga ediyorlardı. Tamam gururum okşanmadı değil ama bu ne rezalet be! Nerede insan hakları?!

Ben sizin köleniz falan değilim. Bu şekilde konuşamazsınız. Yüzünüze de derdim, diyemiyorum!

"Bir kere de mi bakmayayım tadına?" diye ciddice sorduğunda şimdi harbiden bayılacaktım. Ya ben yemek miyim ya ağlayacağım!

Mübasip yerimden soğuk soğuk ter döküyorum burada, herif iki dakikada akşam yemeği yaptı bizi! Hızır mı geliyor kim geliyorsa gelip beni kurtarabilir mi rica edeceğim.

"Ağzını kırarım! Çekil!" Yine onu itiklemişti, bir çarpma sesi daha kulaklarımı doldurdu.

"Saraya mi götürüyorsun?" diye arkamızdan seslendi dayak yiyen çocuk. Evet arkamızdan çünkü bildiğin kucaklanmıştım ve vampir olduğunu söyleyen bir ruh hastasının yine sarayı olduğunu iddia ettiği yere götürülüyorum. Ben macera arıyordum dimi?

Ben dayak arıyormuşum.

Allah'ım nasıl kurtulacağım buradan?

Sakin ol Bihter. Derin derin nefes al, ver. Nefes al, ver...

Her şey bir kamera şakası. Vampirlermişte, yok canavar gördüm de saçma saçma şeyler. Bunlar çocukları korkutmak için uydurulan hikayeler. Şimdi cidden biri seni kekliyor ve sende inanıyor musun?

"Mahzene.." diye ağzında geveledi.

Şaka heralde buradan sonra daha da ağırlaşacak. Bunlar acaba seslerini hatırlamadığım arkadaşlarım falan mı? İsterlerse babamın oğlu olsunlar bu şakanın bedelini ödeyecekler. Az kalsın ölüyordum burada.

"Ona evcil hayvan muamelesi mi yapacaksın?" diye sorarken eğlenen hali hala sesine yansıyordu. Baya keyfi yerindeydi anlaşılan. Çocuğun da üstüne gitmemek lazımdı. Bence de çok komikti, hem herkes arada rolden çıkar.

"Ne yapmalıyım?" dedi gerçekten öğrenmek istiyor gibi. Çok gerçek tepkileri vardı ama yok abi böyle bir şey olamaz.

Yoksa harbiden?

Olabilir mi?

Vampir olabilirler mi?

"Daha onunla ne yapacağını bile bilmiyorsun, siktir.."

"Ne yapmalıyım?!" Bu sefer daha gür çıkmıştı sesi.

Kucağında bir ölü taşıyor gibi beni tuttuğu için kafam aşağı düşmüştü ve feci kan topluyordu üstelik bu sallantı da hiç iyi değildi.

Başımda ki fena ağrı da öyle böyle değildi de böylesini görmemiştim.

"Anlaşmayı denemelisin."

"Vahşi bir şey mi?" bunu söylerken durup arkasını döndü.

"Cidden delireceğim. Sadece duyguları var ve konuşabiliyor işte!" artık diğeri de sinirliydi.

Beni bu şekilde tanımladıklarına inanamıyorum.

Şuan olan hiç bir şeye inanamıyorum. Umarım rüya görüyorumdur ve uyanınca bunların hepsi geçer.

"O bir de konuşacak mı?" bu ses tonu iğrenir gibiydi. Sanki saçmalıyorsun diyordu.

"Yok sadece senin onu emcüklemeni bekleyecek!" Ya ne emcüklemesi ya ne diyorsunuz!

"Cidden..." tekrar yürümeye devam etti.

"Belki de onu öldürmeliyiz." ya hani seni bırakmam falan diyordun sen noldu birden böyle dalga mı geçiyorsun?

"Ne? Hayır!" kucağında gittiğim adamın kolun2dan tutup bir hışımla durdurdu.

"O çok değerli bir kan bankası. Gücüne güç katacaktır." Beni öldürmek istememesine mi sevinsem emcükletmek istemesine mi üzülsem bilemiyorum.

"O halde ona bir oda mı vereyim?" Yok ben evime gitmeyi tercih ederim. Kahretsin başım dönmeye başladı. Beynime dolan kan yüzünden kusacak gibiyim.

"Evet. Üstelik o bir kadın." Tekrar yürümeye başladılar.

"Yani?" pek duygusuz sormuştu. Doğru söylüyor, yani? Ne olmuş kadınsam?

"İnsanların kanlarını verdikleri vampirlerle aralarında bir bağ olduğunu duymuştum."

"Ne bağı?"

Bir de bu çıktı başımıza!

"Bilmiyorum bunlar sadece efsane. Muhtemelen yaşayarak göreceğiz."

"Bu sikimden aşağı bilgilerinin bir dayanağı var mı?" diye yine hırladığında o tırsma hissine engel olamıyordum. Tipini görsem bayılırmışım gibi geliyor. Çok çabuk sinirlenip bunu da asla kontrol edemiyordu.

"Sanırım sarayın kütüphanesinde bir kaç masal kitabı vardır. Ben getiririm."

Sakinleşmek için derin bir nefes alıp verdi. "Bu şey ne tür saldırılarda bulunuyor."

"Korkma. Hiç bir silahı yok. Tam anlamıyla hiç bir şey yapamaz. " Alay ediyordu.

Sanırım bilincimi de kaybediyorum. Ve beni biraz daha böyle çuval gibi taşırsa kendi kanımda boğulacağım.

"Seni bir korkuturum, bir hafta yürüyemezsin piç kurusu!" Sert ses yine yanı başımdayken bilincime elveda deme zamanımın geldiğini anladım. Ses bulanıktı. Düşüncelerim bulanıktı.

"Bir şey demedim say." En son duyduyum şey ise bu oldu. Sonrası karalık.

...

Nihayet kendime geldiğimde bir hışımla doğruldum yattığım yerden. Tanrım cidden ormanda uyanmadım! Ve bahsettiği gibi bir odadayım.

Elimi ayağımı titreten bu korkuyu şimdilik bir yana attım. Hızlıca etrafıma bakındığımda odanın içinde gördüğüm kapıyı koşup hızla açtım ve umduğum gibi içeride bir tuvalet görünce direk koşup önünde çömeldim. İçimde ne varsa dışarı çıkarken buraya yetişebildiğim için şükür ediyordum.

Amma sallamıştı gerçekten. Daha önce hiç birini taşımasa bile bir insan bunu nasıl yapması gerektiğini bilir.

İşim bitince, elimi yüzümü yanındaki su kabından lavaboya dökerek yıkadım. Karşımda bir ayna vardı. Siyah uzun saçlarım ve bembeyaz tenim üzerimdeki beyaz gecelikle beraber tam anlamıyla bir korku filmi karakteri gibi duruyordum.

Bu yer neresi? Nereye getirildim. Buradan nasıl çıkarım bilmiyorum. O adamı tekrar nasıl bulurum? Kimden yardım isterim? Keşke zaman dursa ve bunu oturup saatlerce düşünebilsem. Hiç bir şey düşünmesem bile zaman keşke dursa çünkü yüzleşeceğim şeylerden çok korkuyorum.

Banyodan çıktığımda koşarak dev camın önüne geldim. İçerisi amma soğuktu- bir dakika?! Burası da ne?!

İnanamıyorum...

Bu içinde bulundum yer... Tekrar bakışlarımı odaya çevirdim. Bir ev büyüklüğündeki bu oda neredeyse dört metre yüksekliğinde, kocaman bir şömine, siyah koltuk takımı, siyah duvarlar, tavandan yere kadar uzanan siyah perdeler, siyah bir yatak, üzerindeki altın sarısı saten çarşaf, şöminenin önündeki siyah kürk halı...

Ben bir saraydayım!

Yerler oldukça gösterişli siyah mermerlerle kaplıyken duvarlarda ince işçilikle yapılmış bir sürü kabartma vardı ve hepsi altın kaplama gibi duruyordu.

Bu siyah odanın içindeki altın sarısı şeyler içeriye öylesine ihtişamlı bir hava katmasına rağmen bu oda hayatımda gördüğüm en karanlık odaydı.

Tekrar camdan dışarı çevirdim bakışlarımı. Bir sürü demir zırh kaplamalı ve bellerinde kocaman kılıçlar taşıyan bu adamlar, hizmetçi kıyafetleriyle tek tip ortalarda dolananlar, bu sayabildiğim kadarıyla altı katlı ve epey yüksek tavanlı olduğundan yirmi kat gibi duran dev şato..

Ve ben en üst kattayım.

Tüm bunlar... Gerçek!

Ağzım beş karış açıldığında yükseklik korkumdan ötürü bu görüntü yüreğimi zıplatırken bir kaç adım gerileyip yere düştüm. Bunun kaynağı korkuydu, evet ama kesinlikle yükseklikten kaynaklanmıyordu. Ellerimle son anda kendimi tutsamda yere çarpmış, oturur vaziyette yerde öylece dururken acıyan şey popom da değildi.

Ben bu halime acıyordum.

Eğer gerçekten şuan başka bir dünyadaysam ve es kaza burada sadece vampirler yaşıyorsa..

Cidden burada tutsak edilmiş olabilir miyim? Beni kanım için kullanacak olabilirler mi?

Beni öldürecekler! Kanımın son damlasına kadar yiyip kendi güçlensin diye beni kullanacak!

Uzun kapı açıldığında içeriye elinde bir kova su taşıyan iki hizmetçi girdi.

"Ah hanımefendi uyandınız mı?!" dedikten sonra ikisinin de yüzünde büyük bir gülümseme peyda oldu. Ay ne güzel gerçekten! İyiki uyandım!

"İsterseniz biraz daha dinlenebilirsiniz, majesteleri meşgul olmayı bitirdiğinde sizinle ilgilenecek."

Bir hışımla ayağa kalktığımda "Neredeyim ben böyle?! Nereye getirdiniz beni?!" deyip geriye doğru adımladım.

"Ah yanlış bir şey mi yaptık. Çok özür dileriz." diye konuştuğunda ikisi birden önümde diz çiz çöküp ellerini birleştirdi. Tanrım cidden beni ne sanıyorlar böyle?

Onları bu hale getirmeye hakkım yok.

"Hayır hayır! Özür dilerim yanlış anlaşıldım. Sizinle ilgili kötü bir şey yok rahatlayabilirsiniz." Ellerimi bir yandan olumsuzca sallıyordum. Benim kim olduğum hakkında gerçekten bir fikirleri yoktu. Eğer olsaydı yaptıkları şeyin ne kadar komik olduğunu anlarlardı.

Kızlar bir an birbirlerine bakıp tekrar ayaklandıklarında yüzlerine daha deminki korkudan sonra bir tebessüm yerleştirmeye çalıştılar.

Önümde saygıyla eğilirken "Size sıcak bir banyo hazırlayacağız, lütfen soyunun."

"Beni siz mi yıkayacaksınız?" Gözlerini yerden kaldırıp ikisi de şaşkınca bana bakmaya başladı. "Tabiki biz yıkayacağız. Kendiniz mi yıkanmak istiyordunuz?!"

Tamam tamam tüm bu saçmalıklar bir yana kalbinizi kırmak istemediğim için şuan yargara çıkarmıyorum ve bu saçma sapan hikayeye ayak uydurmaya çalışıyorum ama bu kadarı da olmasın lütfen.

"Sanırım ben yıkansam daha iyi olur." Olumsuzca kafalarını salladılar. "Olmaz! Eğer sizi güzelce temizleyemezsek majesteleri ç-çok kızar." Sesi titriyordu.

Bu insanları bu kadar korkutmaya hakkı var mıydı gerçekten?

Peki, onları da zor durumda bırakmak istemiyorum. Hem bu teklifi yaptıklarına göre daha önce de defalarca başkalarını yıkamış olmalılar.

El mecbur üzerimdeki pis gecelikten kurtulup karşılarında iç çamaşırlarımla kaldığımda utanmamam adına bakışları bende dolaşmadan ellerindeki sıcak su kovalarıyla banyoya ilerlediler.

Ne fark eder, utancımdan öleceğim.

🕸

Continue Reading

You'll Also Like

82.6K 9.3K 20
Kim Taehyung kutsal kanını yıllardır uyuyan vampire vermiş ve en büyük günahı işlemişti... "Beni damarlarındaki şarapla uyandırdın. Şimdi şarabının s...
246K 13K 24
Ben Ayda; Babamın ölümünün üstüne 7 yıl geçmişti.. Annem biri ile tanışmış ve bana evlenmek istediğini açıkladı.. -Nee!! evleneceğin kişinin 2 oğlu m...
591K 15.4K 64
Çoğu hikayede masum kızları destekleyip onlar için üzülüp, sevindik.Oradaki sürtük kızlar hiç umrumuzda olmadı.Peki ya hikayedeki başrol bir sürtükse...
156K 4.6K 26
"Her şey Fransa'ya taşınmam ile başladı."