Yazar dan;
Hayat garipliklerle doluydu.
Daha bir kaç gün önce sevgilisi ile yaşamak için ev bakan burak; şuan ölen sevgilisinin kefenini elinde tutuyordu.
Şu güle oynaya geçirdiğimiz en mutlu günlerimiz de, belki de başkası hayatında ki en değerli insanın mezarına toprak atıyordu.
Hayat başlı başına zordu.
Fakat en zoru; bu hayatta yaşamaktı.
(Burada yazcak bişey bulamayınca saçmalıyorum SWQJXHDJD)
Hastaneye son kez baharı görmek için gelmişlerdi karayel ailesi.
Hepsi morgun kapısındaydı.
Sadece 2 kişinin girmesine izin verilmişti.
O da sırası ile.
Girecekleri tahmin etmesi zor değil, burak ve güneş girecekti.
Burak derin bir nefes alarak gözünden akan yaşları sildi.
Morga girdi.
Oradaydı.
Baharın cansız bedeni orada yatıyordu.
Yanına yaklaştı,
Baharın Buz gibi olmuş ellerini ellerinin içine aldı.
"Üşümüşsün" diye mırıldandı. Titreyen sesiyle.
Baharın yüzüne baktı sonrasında.
Kurumuş dudaklarına, soğuktan bembeyaz tenine...
Ve küçücük kalan bedenine.
Hayalleri vardı daha...
Daha faza duramadı ve ağlamaya başladı.
"Neden gittin? Özür dilerim çok özür dilerim keşke inanmasaydım peline. Çok özür dilerim, gerçekten seni çok seviyorum. Sanki şimdi kalkıp şaka deyip bana sarılacaksın. Ama imkansız değil mi? Benim tek ışığım sensin lütfen benden ışığımı alma bahar... Allah belamı versin benim! Benim yüzümden bu haldesin... Ben sensiz ne yaparım? Bahar ... neden karanlığa gittin be güzelim..." Diyerek hıçkırarak ağlamaya başladı.
Biricik sevgilisi ölmüştü...
Son kez ölen sevgilisinin yumuşacık saçlarını okşadı... kokusunu çekti içine.
Daha fazla duramadı orada, morgdan çıktı büyük bir hışımla.
Karayel ailesi burağın çıktığını görünce hemen yanına gittiler, burak ise sadece ağlıyordu.
Konuşmuyordu.
Sadece ağlıyordu.
Daha sonra güneş girdi morgun kapısından, karşısında yatan baharın cansız bedenini görünce tekrardan hıçkırarak ağlamaya başladı.
Ablası gibi gördüğü kız ölmüştü...
"Bahar yapma, neden gittin? Gitme. Gidemezsin ki sen, bizim daha hayallerimiz vardı. Psikolog olacaktın sen... beraber büyüyecektik biraz daha. Ben yiğenlerimi görecektim..." Dedi ve ağlamaya devam etti.
Elleri titriyor nefesini düzene sokmakta zorlanıyordu.
Astım krizi yine tetiklenmişti.
Zorlukla ayağa kalkıp morgun çıkışına gitti sarsak adımlarla.
Morgun kapısının açılması ile elleri boğazında kıpkırmızı yüzü ile bayılması bir olmuştu...
❄❄❄
Baharın cansız bedeni toprağa koyulmuştu. Herkes ağlıyor ve perişan haldeydi.
Burak eline küreği aldı ve bir toprak o attı...
Canından çok sevdiği sevgilisinin üzerine toprak atmakta varmış bu hayatta.
Daha fazla yapamadı ve küreği yere bırakarak köşede ağlamaya devam etti.
Eren hicbirsey diyemiyordu. O da aynı durumu yaşamıştı. Ne teselli verirse versin hicbirsey ifade etmezdi.
Herşeyin bittiği andı.
Bir ses duyuldu...
"Hakkınızı helal ediyor musunuz...?" Ağlama sesleri daha çok şiddetlenirken herkesin ağzından sadece iki kelime çıkıyordu; "helal olsun"...
"Helal ediyor musunuz?"
"Helal olsun"
"Helal ediyormusunuz?"
"Helal olsun"
Mezarda dikilmiş olan çiçeklere baktı burak.
Bahar çiçekleri çok severdi...
Özellikle menekşeleri.
Mezarının her tarafı menekşeler ile kaplıydı.
Güneş ise mezarın yanına yan bir şekilde, mezara dönük bir biçimde yatmış ağlıyordu.
Bir eliyle toprağı okşayıp kendi kendine mırıldanıyordu.
"Çok üşüyor musun orada?"
"Korkma her zaman geleceğim yanına..."
"Üşüme diye battaniye getirdim abla"
Güneş mezarın yanından kalkınca herkes ona baktı fakat onun umrunda değildi hicbirsey.
Gözlerinden göz yaşı yerine kan akıyordu artık.
Nasıl umrunda olabilirdi ki...?
Arabanın bagajını açıp battaniyeyi eline alarak tekrar döndü mezarın yanına.
Dikili çiçekleri umursamadan battaniyeyi örttü.
Tekrar mezarın yanına yattı.
Hava soğuktu.
Ama acıları içlerini bir kor ateşi gibi yakıyordu.
Bir süre sonra battaniyenin altından elini sokarak toprağı okşadı.
Üstteki topraklar sıcacıktı.
Güneşin soğuktan kıpkırmızı olmuş ellerini ısıtmıştı bile.
Güneş yorgunca gülümsedi ve ağzından o cümle firar etti.
"Yanımda yokken bile beni ısıtabilen tek insan sensin... ama sende benden gittin, herkesin bir ayıbı vardır. Bu da seninki olsun..."
1 hafta sonra;
Aradan geçen 1 hafta ve bitik bir karayel ailesi...
Burak bir an olsun baharın evinden ve odasından çıkmıyordu.
baharın kokusunun sindiği şeylere sarılarak uyuyordu.
Uyku ilaçları bile uyutmazken baharın kokusunun sindiği herhangi birşey onu uyutmaya yetiyordu.
Sadece ölmeyeceği kadar yemek yiyordu o da ailesinin zoru ileydi.
En fazla 3 saat uyuyabiliyordu.
Etrafa boş bakışlar atıyordu.
Konuşmuyordu.
Gülmüyordu.
Dağılmış Saçları, Kan çanağı olmuş gözleri, uyumadını her halinden belli eden mor göz altları, solgun teni, boş bakışları...
1 hafta da ne kadar kötü olabilirse o kadar kötüydü işte.
Hergün Allaha onu da baharın yanına alması için dua ederken buluyordu kendini.
Çok özlemişti, çok...
Güneş mesela...
Onun da durumu pek farklı değildi.
Hergün baharın mezarına giderek saatlerini orada geçiriyordu.
Evin içinde ölüden farksız bir şekilde dolaşıyordu.
Yavaş yavaş deliriyordu.
Evin içinde bir anda baharı görüyordu mesela, ama gerçek değildi. Gerçekçiydi.
Sarılmak için hızlıca koşuyor ama bir anda bahar ortadan kayboluyordu.
Burak abisi ile pek muhattab olmuyordu.
Kızgındı, kırgındı.
Yeni bir gün güneş onu gördü. Baharı.
Tam karşısındaki koltukta oturuyordu.
Koltuk boştu...
Güneş bu sefer hareket etmedi, ne zaman yanına gitmeye çalışsa bahar da gidiyordu çünkü...
Bahar ona gülümsediğinde güneşin dudakları arasından bir kıkırtı çıktı.
Evin diğer üyeleri güneşe döndü.
Güneş ise boşluğa bakarak gülümsüyordu.
Güneş bir anda eren abisine döndü.
"Abi, yanına gitsem yine kaybolur mu?" Dedi.
Eren de aynı durumu yaşamıştı.
"Gider abicim, yine gider..." Dedi dolu gözleri ile.
Selin hanım kızının delirdiğini düşünüp hergün düzelmesi için dua ediyordu.
Levent bey ise dağılan ailesini toparlamaya çalışıyordu.
Ama nafile, hiçbir gelişme yoktu...
Yiğit ikizinin bu haline çok üzülüyordu.
Psikologlardan hep tavsiye alıyordu güneş için.
Çoğunun dediği laf ise; 'ona zaman verin. Gerçekleri kabullenmesi gerek' ama korkuyordu. Ya bu zaman içinde güneş daha fazla kötü olursa?
Yeni kazandığı ikizini kaybetmek istemiyordu, hemde hiç...
Emir büyük abi olarak kardeşlerini ayakta tutmaya çalışıyordu.
Hoş, tutamıyordu.
Emre ise... Burak baharın ölümünden Sonra 2 kez intihara kalkıştığı için burak kendine zarar vermesin diye onunla beraber o evde kalıyordu.
Can da ablasına destek olmaya çalışıyordu. Aynı zamanda abisine de...
Gözlerinin önünde ikisi de bitiyorlardı.
Pelin olanlar duyunca gülerek karayel ailesinin evine gidip onlara 'ay kıyamam birileri ölmüş' diye dalga geçince, güneşin tepesi atmıştı.
Ocaktaki çok kaynar olmayan suyu pelinin çıplak bacaklarına atmıştı.
Sinirle yanına gidip çenesini sıkarak da konuşmuştu 'eğer benim evime gelip böyle saçma sapan konuşmaya devam edersen... cehenneme gitmeden önce cehennemden önce ben yakarım seni!' Diyerek kapı dışarı etmişti.
Sıcak su ile Pelin ağlarken güneş bunu zevkle izlemişti.
Eğer şikayet ederse ona yapacaklarından sonra ölmeyi dileyeceğini de eklemişti.
Uzun zaman sonra burdayım.
Hayatım bok yoluna girdiği için yb geç geliyor.
Ben gerçekten özür dilerim.
Çünkü;
Ben hikayeyi tabletten yazıyorum, telefonum bozuk. Ailem ikidebir tableti kaldıracağız diyor ve bu benim hikayeyi yarım bırakmam demek.
Belki bu son bölüm yazdığım bilmiyorum.
Ama bu hikaye yarım kalmayacak. Evet belki aylarca bölüm gelmeyecek, ama yarım bırakmayacağım.
İnşallah yani.
Ve tek sorun bu değil. İçime olanları attıkça ben delirecek gibi oluyorum. Kimseye anlatamıyorum derdimi. Evet beni dinlersiniz kime yazsam biliyorum, ama olmuyor işte.
İçimde hep bir sıkıntı var hep bir kötü his var, her an birşey olacakmış gibi diken üstünde yaşıyorum. Korkuyorum. Ve bir çare bulamıyorum. Korkunun kaynağını arıyorum bulamıyorum. Bölüm yazmaya çalışıyorum yazamıyorum. Kafa dağıtmaya çalışıyorum, dağıtamıyorum. Mutlu olmaya çalışıyorum olamıyorum. Umursamaz olmaya çalışıyorum, yapamıyorum. Hiç bi bok yapamıyorum...
Tekrardan özür dilerim.
Allaha emanet olun:)♡
Baybay.