PAYİDAR | Gerçek Ailem

By lunabne

2K 219 463

Gecenin karanlığında, ormanın derinliklerindeki o soğuk kulübeye iki tohum düştü. Kendilerine yazılmış olan k... More

2. Bölüm : ''Mayıs''
3. Bölüm : ''Kukla''
4. Bölüm : ''Şüphe Tohumu''
5. Bölüm : ''Kıvılcım''
6. Bölüm : ''Kalp Hırsızı''

1. Bölüm : ''Terk-i Diyar''

641 55 55
By lunabne




Zehir, öngörülemez bir silahtır. Kanına karışır yavaşça, damarlarında gezer.

Şanslıysan yarım saatte etkisini gösterir. Başına şiddetli ağrılar girer önce, sonra soğuk soğuk terlemeye başlarsın. Nefesin daralır, elin panikle göğsüne gider. Kalbin ise çoktan hızla dövmeye başlamıştır kaburgalarını. Sonrasında kasların kasılır, gözlerin kayar ve kalbin birkaç dakika içerisinde durmuş olur, muhtemelen.

Ama eğer şanssızsan, zehrin etkisinin ne zaman geleceğini bilemezsin. Hatta damarlarında zehrin dolaştığından bile bir haber olursun. Belki aylar, belki yıllar sonra gösterir etkilerini. Her gün daha da işler içine, daha bir sen olur. Fark etmezsin, kalbin durmaz ama kan yerine zehir pompalamaya başlar.

🪅

••••••••••

1. Bölüm : ''Ya batacağız, ya çıkacağız.''

Sağ elimdeki bıçağı sıkıca tutarken, sol elimdeki çatalla destekleyerek etten küçük bir parça kestim. Çatalı dudaklarımın arasına götürdüğümde Gökhan söze atıldı, ''Baba, ne zaman başlıyoruz?''

Dudaklarımın arasındaki çatalı yavaş hareketlerle geriye çekerken gözlerimi Akif Beye çevirdim, manevi babama. Sakin bir nefes verdi ve bakışlarını tabaktan çekmeden elindeki çatalıyla beni gösterdi, ''Sana dediğim işi hallettin mi kızım?''

Daha ne kadar dikleşebilirse o kadar dikleşti sırtım ve beynimden geçen bir karıncalanma hissettim, ''Hallettim baba, yarın açık artırmada olacaklar. İki tarafta aynı şeyin peşinde, ama alan mutlaka ben olacağım.'' dudaklarını nazikçe peçeteye silerken bıyık altından gülümsedi, ardından Gökhan'a döndü.

''İş onun Gökhan, sen geride dur.'' dediğinde Gökhan kaşlarını çattı, ardından her zaman yaptığı hatayı yaptı ''Ama baba, ben senin-'' sözünü bitirmesine izin vermeden ayaklanan babam işaret parmağını kaldırıp ona doğrulttu, ''Sözümü ikiletme Gökhan.''

Ardından tek kelime etmeden odasına çekildiğinde masada iki düşman bıraktı, ''Her şey senin yüzünden.'' kendi kendine mırıldanan Gökhan'ı duymadan rahatça arkama yaslandım. Masadaki şarabıma uzanıp küçük bir yudum aldığımda, yumruğunu masaya vurdu. ''Onun oğlu olan benim, ama gözü sadece seni görüyor!''

''On yıldır aynı kavgayı yapmaktan bıkmadın mı abiciğim?'' güldü bu rahat tavrıma ardından gözlerindeki saf nefretle bana baktı, ''Hayatımı çaldın.'' dediğine bu sefer ben güldüm. Ayağa kalkıp şarap bardağını masaya bıraktığımda, her hareketimi izliyordu.

İki elimi masaya yaslayıp ona doğru eğildim, ''Ben geldiğimde sen on beş yaşındaydın, o zamana kadar senden bir bok olmayacağını anlamış olmalı ki beni getirdi.'' sağ gözü seğirmeye başladığında derin bir nefes verip ellerimi masadan çektim, arkamı dönüp sakin adımlarla odama ilerledim.

Oldukça huzursuz bir uyku çekmiş olsam da, bugünün önemini hatırladıktan sonra bütün neşem yerine gelmişti. Bugün intikam oyunumun en önemli günüydü. Beni gözden çıkaran, yerimi başkasıyla dolduran herkes bu intikam oyunundan nasibini alacaktı.

Boy aynamın karşısında ellerimi saçlarıma attım ve sarı dalgalı saçlarımı özenle düzelttim. Üzerime giydiğim siyah dar elbise, vücut hatlarımı güzel bir şekilde belli etmiş; kalın bacaklarımın az bir kısmını kapatıyordu. Nihayet hazır olduğuma emin olduğumda saçlarımı omuzlarımdan geriye attım.

Masamın üzerindeki siyah çantamı alıp, odamdan dışarıya adımladım. O sırada Gökhan da karşı odadan çıkmıştı. Kafası hafif eğik, siyah saçları alnına düşmüşken kol düğmeleriyle uğraşıyordu. Hafifçe ona doğru adımladığımda topuklu ayakkabılarımdan çıkan sesle kafasını kaldırdı. Beni birkaç saniye tepeden tırnağa süzdüğünde çoktan dibindeydim.

Elimi uzatıp kol düğmesine götürdüm, ''Bunu bile beceremiyorken işlerimi almak istemen doğru değil abi.'' iki düğmesini de iliklediğimde beni dikkatle izleyen gözlerine baktım, ''Bana abi deme.'' dediğinde gülümseyerek arkamı döndüm.

''Kahvaltıya geç kalmak istemezsin. Çocukken pek korkardın, abi.'' yürümeye başladığımda bana yetişti, ''Kendim için değil, senin için.'' dediğinde kafamı sallayarak onu onayladım, ''Eminim öyledir.''

Daha sonrasında hiç konuşmadan asansöre bindik, bakışlarını üzerimde hissediyordum. Ayrıca yumruk yaptığı ellerini aynadan görüyordum, ''Açık artırmayı başka türlü kazanacaksın herhalde?'' sinirli çıkan sesiyle ona yan bir bakış attım, ''Kardeşini kıskanan abi numarası mı çekiyorsun şimdi de?'' derin bir nefes verdi. Asansör giriş katında durduğunda ilk ben indim, arkamdan ise mırıldanışını duydum.

''Anlamıyorsun, hiç anlamadın.''

••••••••••

Korumam kapıyı açıp elini uzattığında, sağ elimi nazikçe avcuna bıraktım ve arabadan indim. Anında parlayan ışıklarla, önüme uzatılan mikrofonlar bir olmuştu. ''Şirket hisselerinin ikiye bölüneceği haberi doğru mu?'' bunu soran minyon muhabir kıza sadece gülümsemekle yetindim.

Oysa haber yanlıştı ama babam açıklamadan bunun cevabını vermek bana düşmezdi. ''Bu gece birçok ünlü isim burada, sizde herkes gibi o kolyeye sahip olmak için mi buradasınız?'' bunu soran adama cevap vermeme gerek kalmadan diğer korumalar muhabirleri uzaklaştırdı. Onların açtığı yoldan rahat adımlarla geçerek kapıya ulaştım.

Zaten açık duran büyük kapıdan geçtiğimde, hemen ileride sohbet eden dostlarımı gördüm. Onlara doğru adımlamaya başladım, beni ilk fark eden Akın oldu ''Gönlümün sultanı, bu ne güzellik böyle?'' beni yavaşça kollarının arasına aldı ve omzuma küçük bir buse kondurdu. Geri çekilip ona baktığımda siyah bir takım giydiğini gördüm, lakin içinde gömlek yerine tshirt vardı.

Siyah saçları alnına dökülmüş, dağınık bir şekilde duruyordu ve buna hep bayılıyordum. Çakmak çakmak gözleriyle bana bakarken parmaklarım nazikçe saçlarına gitti, biraz daha dağıttım. O sırada Adar, yani Akın'ın ikizi, bileğimi tutup onun saçlarından çekti. Ardından bileğimdeki eliyle beni kendine çekti. Bu hareketiyle omuzlarına tutundum.

''Etrafta insanlar var lan! Zaten giymiş küçücük bir şey.'' Akın, ikizine kızdığı sırada Adar bana sarılmakla meşguldü. ''Çok özledim seni.'' dediğinde gözlerimi kapattım, ''Bende sizi. Bende sizi çok özledim.'' birkaç aydır onlarla görüşemiyorduk. Bunun başlıca sebeplerinden birisi babamdı. Bir süre evde kapalı kalmak zorundaydım.

Geri çekildiğimde kollarını bağlamış bizi izleyen Akın'a takılmadan, Adar'ı süzdüm. O da siyah bir takım giymişti, ikizinden tek farkı onun gömleği vardı. Aynı yüz hatları, farklı gözler ama kesinlikle aynı olan bakışlar. Onu incelediğimi gördüğünde yüzünde bir gülümseme belirdi, hemen ardından sağ yanağında kocaman bir çukur.

Ben gözlerim parlayarak ona bakarken, Akın gözlerini devirerek sesli bir nefes verdi. ''Bugün, çok önemli.'' diye söze başladığımda gözlerimin parlaklığının anında silindiğini biliyordum.

''Ya batacağız, ya çıkacağız.'' dediğinde Akın'a döndüm, ''Ya batacağız, ya çıkacağız.'' diye onu tekrarladığımda güven vermek ister gibi sol elimi sıktı. ''Çıkacağız, çok uğraştık.'' Adar'ın lafıyla bakışlarımı ona çevirdim. Ben alttan alttan ona bakarken o, baş parmağıyla yanağımı okşadı ve kafasını salladı, hadi der gibi.

Derin bir nefes verip onlardan bir adım öne geçtim. Birkaç adım ilerleyip önümdeki kapıyı açtım, geniş ve gereksiz şatafatlı odanın içine doğru adımlamaya başladığımda. Adar ve Akın da arkamdan beni takip ediyorlardı. Bize ayrılan masaya geçtiğimizde Adar sandalyemi çekti, ona hafifçe tebessüm edip yerime oturdum.

Tam karşımdaki masada oturanlarla göz göze geldiğimde, aldığım nefes ciğerimi yaktı. Kalbim kaburgalarıma hızla çarpmaya başladı. Hayatımı karartan, beni gözden çıkaran o insanlar.

Altun ailesi.

Onlar benim sadece ismimi bilirler belki. Ben ise onların her şeyini. Ailenin en büyüğünün kullandığı ilaçlardan tut, en küçüğünün gittiği okula kadar. Onlar beni ne kadar görmezden geldilerse, ben onları o kadar tanıdım.

Mikrofona birkaç kez vuran adamla bakışlarımı soluma çevirdim. ''Çok değerli konuklar, görüyorum ki herkes tam. O halde açık artırmaya başlayabiliriz. Lütfen acele etmeyin, çok güzel parçalarımız var.'' dediği sırada iki görevli, büyük standın üzerine bir vazo getirdi...

Aradan geçen bir saatin ardından, dikkat çekmemek adına bir vazoyu almış öylece bekliyordum. Büyük kapıdan giren görevlilerle, istediğim parçanın sonunda geldiğini anlamıştım. Hafif küçük bir nefes verdim ardından Akın'ın yaramaz sesini duydum, ''Bu salak kolye için mi bekledik bu kadar? Hayır şu çirkin vazoyu da niye aldık anlamadım. Söyleseydin ben rahmetli babaannemin evinden getirtirdim sana.''

''Sus Akın.'' dedi Adar gülümseyerek ardından ekledi, ''Dikkat çekmemek için aldık o vazoyu.''

''Haa... Abi baştan söylesenize ya...'' söylemiştik aslında, ama o sırada Akın görevli kızı kesmekle meşgul olduğundan dinlememişti.

''Sırada, bu müthiş kolyemiz var...'' görevli adam kolyenin ne kadar önemli olduğuyla alakalı bir şeyler zırvaladıktan sonra Aslan Altun hemen elindeki kartı kaldırdı. Görevli yüksek sesle bağırdı, ''Bir milyon!''

Ardından bende elimdeki kartı Aslan'ın gözlerinin içine bakarak kaldırdım. ''İki milyon.'' dediğimde Aslan gülümsedi. Gözlerine hırs bulaştı, ama bilmiyordu ki ben kendimi bildim bileli hırsım harlanıyordu. Elindeki kartı tekrar kaldırdı, ''Beş milyon.'' dedi birden. Etraftakiler fısıldaşmaya başladı, ikimizden başka kimse teklif sunmuyor bir film gibi izliyorlardı.

Görevli gülümsedi, ardından mikrofona eğildi. ''Beş milyon geldi, sanırım kolyemiz Altun ailesine gidiyor.'' görevliye hiç bakmadan kartımı kaldırdım.

''Sekiz milyon.'' Aslan'ın hemen yanında oturan Boran bana kaşları çatılı baktıktan sonra abisine döndü. Aslan ise bakışlarını benden hiç çekmeden bir şeyler söyledi, kartını tekrardan kaldırdı.

''On beş milyon.'' etrafta uğultular arttığında, yüzümde tehlikeli bir sırıtış belirdi. Benim bir bütçem yoktu, eğer Aslan vazgeçerse istediğim kadar para yatırabilirdim bu salak kolyeye.

''Yirmi milyon.'' kararlı sesimden sonra, Aslan'ın solunda oturan annesi kaşlarını kaldırdı. Sadece bu kolyeyi almak için gelmişlerdi, onlardan başka birisinin de bir kolyenin peşinden bu kadar koşacağını tahmin etmemiş olmalıydılar.

Neyse ki planım o kolyeyi almak değildi, yalnızca beklediğim bir mesaj vardı.

Adar'ın kulağına eğilen korumayla beklenen haberin geldiğini anladım. Birkaç saniye sonra kafasını sallayan Adar bana döndü, kulağıma eğildi ve fısıldadı.

''Çıktık, Dila.''

Ya batacağız, ya çıkacağız demiştik en başından beri.

Batmadık, başardık. Derin bir nefes aldığım sırada Aslan Altun yirmi beş milyona teklif veriyordu. Bir milyona alacağı kolyede onu yirmi dört milyon zarara uğrattıktan sonra, teklif yapmadım. Aslan ise daha fazla devam etmemi bekliyor olacaktı ki kaşlarını çatarak bana baktı bir süre.

O sırada ben, yirmi beş milyona satılan bilginin bir kopyasını almıştım.

Kolyenin içinde bir çip vardı, onu ortadan kaldırmamız saçmalık olurdu çünkü Altunların istediği şey kolye değildi. Tek şüphelileri biz olurduk, bundan dolayı kolye açık artırmaya çıkmadan içindeki bilgilerin kopyasını aldık. Bunu buraya gelmeden de yapabilirdim elbet, ama onlara görünmek istemiştim.

''Bu nadide kolye artık Altun ailesinin...'' Dilruba Altun'un gözleri sevinçle parladı. Elini oğlunun koluna koydu ve nazikçe okşadı. Ben ise bu görüntüleri hafızamdan hiç silmemek adına izledim. Her saniyesini, aklıma kazıdım.

••••••••••

Açık artırma bittikten sonra, hızlıca eve gelmiş ve babamın karşısına dikilmiştim. Elimdeki çantayı yandaki oturma grubuna fırlattığımda tek kaşını kaldırarak bakışlarını üzerimde gezdirdi.

''Sabret dedin, bekle dedin, zamanı değil dedin! Hep seni dinledim, ama o zaman hiç gelmedi. Benim sabrım kalmadı artık.'' kaşlarım çatılı karşısında dikilirken, elindeki dosyayı büyük bir sakinlikle kapattı. Yavaşça ayağa kalktı ve tam karşıma geçti.

O sırada arkamdan gelen adım sesleriyle Gökhan'ın geldiğini anlamıştım. ''Sesini alçalt Dila. Karşında kimin olduğunu unutma.'' bu kadar sakin olması içten içe beni daha da delirtiyordu.

''Asla, baba. Senin kim olduğunu asla unutmam, istesem de unutamam.'' derin bir nefes aldıktan sonra devam ettim içimdekileri kusmaya. 

''Kendimi bildim bileli tek duygumu intikam yaptın. Ne sevgiyi bildim, ne ağlamayı. Sadece öfke işledin içime!'' gözlerini kısarak beni izlemeye devam etti.

''Küçücük bir çocuktum beni sevmen için her dediğini yaptım. Bıraktılar gittiler seni dedin. İntikam almak istiyorsun değil mi dedin, nerden bilir beş yaşındaki çocuk o ne demek. Evet dedim.'' derin bir nefes alıp gülümsedim, ''Sev beni diye, evet dedim her şeye.''

''Beni kızınmış gibi büyüttün, ama eksik, ama yarım!'' gözlerim yanmaya başladığında tek bir damla yaş akmayacağını biliyordum. Onun önünde ağlamamam gerektiğini bana çok güzel bir şekilde öğretmişti.

Hiçbir şey demeden beni dinleyen babam, sağ elini kaldırdı ve okkalı bir tokat geçirdi yüzüme. ''Sana sesini alçalt dedim!'' sağıma düşen başımı kaldırmadım. Derin nefeslerim, yetmiyor gibiydi. Artık bu intikam oyununun bitmesi gerekiyordu.

Başımı yavaşça ona çevirdim, ''Her şey yarın bitecek. Bunu da ben dedim.'' hırsla parlayan gözlerimi ondan çekip, koltuğun üzerindeki çantamı aldım.

Arkamı döndüğümde, bana canı yanarmışçasına bakan Gökhan'a gözümü değdirmeden odama ilerledim. Geçmiş gözümün önünden gitmiyordu, çok acımasızdı.


Akif büyük kemikli ellerini küçük kızın sarı saçlarında usulca gezdirdi. Ardından kulağına fısıldadı ''Dila, ailen seni terk etti.''

Dila ise ne olduğunu bilmiyordu, henüz beş yaşlarındaydı. Şöminenin önünde oturmuş, babasının ona aldığı bez bebeğin saçlarını örüyordu. ''Terk etmek ne demek baba?'' diye sordu yeşil gözlerini kırpıştırarak.

''Terk etmek, bir daha asla dönmemek demektir Dila. Onlar seni sevmediler, hiç istemediler.'' Dila kaşlarını çattı ve başını kaldırıp babasına baktı, elindeki bebek dizlerinin önüne düştü ''Beni tek sen mi seviyorsun?'' diye sorduğunda acımasızca gülümsedi Akif.

''Evet, seni bir tek ben seviyorum ve unutma, sadece yaramaz kızlar terk edilir.'' Dila ayağa kalkıp kollarını babasının bacaklarına sardı, ''Ben hep uslu olacağım baba. Beni hep sev, terk etme.''


Üzerimdeki elbiseyi çıkardım ve kendimi soğuk duşun altına attım. Ailem beni istemedi, beni sevmediler. Terk ettiler. Yalnızca yaramaz kızlar terk edilirdi, peki az önce yaptığım yaramazlık mıydı? Babam beni bırakır mıydı? Onlar gibi...

Ne olursa olsun, yarın bu iş bitecekti. Bitmeliydi. Artık yükü omuzlarıma ağır geliyordu. Kendimi bildim bileli bunun için yetiştirilmiştim. Çocukluğumdan beri intikam yemininin ağırlığı vardı kalbimin üzerinde.

Uzun süren bir duştan sonra, üzerimi giyinmiş odamın içindeki kapıdan çalışma odama geçmiştim. Önümdeki laptop ekranına bakıyordum birkaç dakikadır. Cesaretim yoktu, çaldığım çipin içinde neler olduğunu görmeye cesaretim yoktu.

Madem yarın bu oyun bitecekti, artık her şeyi tüm şeffaflığıyla öğrenmenin zamanı gelmişti. Çipin içindekilerin aktarıldığı usbyi yavaşça taktım. Ekranda beliren dosyaya tıkladım ve üç buçuk dakikalık videoyu açtım.

''Bir oğlumuz daha olacak, Kutay...'' ekranda beliren Dilruba Altun'dan başkası değildi. Karnı büyümüş, üzerine giydiği çiçekli mavi elbise ona dar gelmeye başlamıştı.

Kutay Altun elini karısının belirgin karnında gezdirdi, hepsi numaraydı.

''Önce Aslan, sonra Boran, Çağın ve Ediz... Şimdi ise bir aslan parçası daha mı hatun?'' Dilruba kafasını salladı neşeyle, ardından gülen yüzü soldu ''Ama, korkuyorum. Ya onu-'' Kutay lafını böldü.

''Seni üniversitede ilk gördüğüm günü hatırlıyor musun? O gün kalbimi çalmıştın, o gün sana hayran olmuştum.'' karısının yüzünü avuçlarının arasına aldı. Yanağından süzülen yaşları baş parmaklarıyla yok etti.

''Kalbimi çalan kadın, şimdi bana beşinci bir evlat daha veriyor. Onu kimse bizden alamaz, korkma izin vermem.''

Eksik saymıştı, altıncı evladı da olmuştu. İzin vermem dediği şeye göz yummuş, kör olmuştu.

Dila Altun doğmuştu ve Kutay Altun'un kalbini çalacaktı.

••••••••••

Düşüncelerinizi merak ediyorum, kısa da olsa yorumlarsanız sevinirim.

Okuduğunuz için teşekkür ederim, sizi seviyorum. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere!<3

Continue Reading

You'll Also Like

447K 14.5K 24
(Cinsel içerikli sahneler, yaş farkı ve daddy isuess içermektedir.) Ölü çocukluklar yaşamaya devam eden ölü insanlar doğurur... Kapak @-necirvan a ai...
195K 12.4K 22
Açelya hiç hatırlamasa da henüz 5 yaşındayken ailesinin düşmanları tarafından kaçırılmış ve gözlerini bir yetimhanenin revirinde açmıştı. Ailesi sen...
1M 47.1K 58
(Bu isimle yazılmış ilk kitaptır.) Girdiği depresyon sonucu gittiği bir barda birlikte olduğu adamdan hamile kalan Hira, hayatında bir çocuğa yer ver...
1.2M 54K 28
Sait abi: Yanında ki o eli bir daha sana değdirirse Sait abi: O eli kırarım haberin olsun