Yeraltı Güneşi

Oleh hunterwinchester

277K 11.5K 3.2K

Bundan asırlar önce, bir maden kazası sonucunda yeraltındaki işçiler nefes almakla kendi kanında boğulmak ara... Lebih Banyak

Yeraltı Güneşi
1. ''Meraklı'' ☼
2. ''Sır'' ☼
3. ''Amaç'' ☼
4. ''Flashback Bölümü'' ☼
5. ''Umutsuzluk'' ☼
6. ''Hayaller'' ☼
7. ''Çukur'' ☼
8. ''Sabırsız'' ☼
9. ''Çöpçatan'' ☼
11. ''Düşüş'' ☼
12. "Gerçekler'' ☼
13. ''İtiraf'' ☼
14. ''Spor'' ☼
15. ''Rüşvet'' ☼
16. ''Şans'' ☼

10. "Melodi" ☼

8.1K 423 121
Oleh hunterwinchester

*Multi'de Melanie'nin dinlediği şarkı var, dinleyerek okumanızı öneririm, iyi okumalar!


Mark müzik çalarından rastgele bir şarkı seçtiğinde Melanie bayılacak gibiydi. Başta sadece enstrümanların tuhaf sesini işitti. Hiç duymadığı, kulağına yabancı olan tüm o sesler bir araya gelince biraz ürktü. Sözlere girmeden hemen önce, birilerinin tezarühatlarını, daha sonra hırıltı gibi bir ses duydu. Başlarda bunun bir insana ait olduğunu düşünmüştü ancak gittikçe ses bir canlı tarafından çıkarılması imkansız hale geldiğinde bir başka teknolojik alet olduğunu anladı.

Bir erkek sesi, oldukça hızlı şekilde sözleri söylemeye başladı. Mel neler söylediğini çok az ayırt edebilmişti. Bir yandan bu parçayı nasıl bir bütün haline getirdiklerini kavramaya çalışırken, bir yandan şarkının sözlerini ve melodisini takip edip onları hissetmek oldukça zordu. Tüm o efektler, müzik aletleri, kullanılan teknikler ve daha fazlası.. Tüm bunlar Melanie'ye imkansızmış gibi geliyordu. Bu kadar farklı olmasını beklemiyordu.

Şarkı ilerledikçe, Melanie de hayat buldu. Birbirlerini tekrar eden birkaç cümle nasıl bu kadar ölümcül olabiliyordu? Nasıl Melanie'nin damarlarında gezen tüm o duyguları, o hırsı, o içgüdüyü bir anda ateşe verebilmişti?

Kalkıp sonsuza dek dans etmek istiyordu. Hiç durmadan, kimseyi umursamadan.. O an ölebilirdi. İçi türlü duygularla yanıyordu. Özgüveni tavan yapmıştı. Binlerce anlatılmaz his, derisinin altında tur atıyordu. O kadar garipti ki, hiç tanımadığı, adını dahi bilmediği, ayrı bir evrenden olan bir müzisyenin belki de yıllar önce söylediği şarkının onu bu kadar etkilemesi oldukça ürkünçtü.

Benim dışımda her şeyin ilacı sensin.

Muhtemelen sanatçının aşık olduğu kişiye sarf ettiği bir sözdü bu. Ancak Melanie o an bencilce düşünüyordu. Sanki bu parça, ona yazılmıştı. Bu sözler, tüm sıkıntıların ilacının dünya olduğunu vurguluyordu.

Sevdiğin her şeyi yakar, sonra külleri yakar, sonunda her şey çarpışır.

Hayat, değer verdiğin herkesi elinden almış, tüm hatıralarını acımasızca bir kerede sökmüştü. Ölen ailesi, dedesi, geride bırakmak zorunda olduğu anıları..

Yak onları öyleyse.

Konsey'i yak. Onların üstesinden gel. Onlar senin hayatının en güzel yıllarını çaldı, kaybettirdiklerini geri al. Kimseyi dinleme ve tüm kuralları ayağının altıyla ez. Kendi bildiğine göre hareket et, amacından vazgeçme. Bu kelimelerin altında yatan anlam çok derin işlenmişti.

Duygularını içinde tutamıyordu. Hemen şimdi, Tolledo Çukur'una gidip o lanet olası bıçakları tam on ikiye isabet ettirebilirdi. Yarışlar'ı kazanabilirdi. Herkesi alt edebilirdi. Vücudunda biriken hırs onu güçlendiriyordu. Her şeyi yapabilirdi. Bir kez bile düşünmeden, karşısına kim çıkarsa çıksın o an ezip geçebilirdi.

Gözlerini açmadı. Mark ve Sasha'nın orada olduğunu unutmuştu bile. Daha önce hiç görmediği bir dünyanın hayalini kurmaya başladı. Gökyüzü nedir bilmiyordu. Yıldızlar nasıldı? Gökkuşağının adını bile duymamıştı. Bu hayalini destekleyecek hiçbir somut öğe yoktu ama yine de gözkapaklarının getirdiği karanlığa sığınıp düşlemeye devam etti. Dünyanın nasıl bir yer olduğunu değil de oranın hissettireceklerini hayal etti. Az çok anlayabilirdi. Tüm her şeyi geride bırakıp, bambaşka bir evrene ayak bastığı anı canlandırabiliyordu kafasında. Duyacağı huzur dolu hissi tahmin edebilirdi. Daha önce yaşamıştı benzerini. Edward'la ilk tanıştıklarında, ona bir sırdan bahsettiğinde, ''Tamam.'' demişti. ''Bu iş halloldu, sanırım yukarı çıkacağım!'' Her şeyin düzeleceğini umut etmişti, beyni sanki uyuşmuştu. Muhtemelen öyle bir şey olacaktı, tabii, o gün hissettiği cılız duygunun yüzlerce kat fazlası.

Kulaklıktan gelen ses kesildiğindeyse, bütün umutları söndü. Huzurla aydınlanmış suratı çaresizliğe bulandı. Kıpkırmızı dudakları dümdüz bir çizgi halini almıştı. Ne yapacağını bilemiyordu. Hayallerin sömürüldüğü bu çukurda, müzik onun ışığıydı sanki. Şimdi onu kaybetmişti, ve yol gösterecek bir aydınlık olmadan elinden hiçbir şey gelmezdi. Kendini kötü hissediyordu, kalbinin tekrar öyle atması için, müziğe muhtaçtı. Yeniden öyle hissedebilmesini sağlayacak tek faktörü de yok olmuştu.

Gözlerini yavaşça araladığında, yüzü düştü. Maalesef hala İşsizler Kulübesinde, Mark'ın örtüsünün üzerine oturmuş, bacaklarını bağdaç yapmış halde oturuyodu. Şarkının başlamasıyla eş zamanlı olarak harekete geçen içindeki kıvılcımdan eser yoktu. Mel şimdi savunmasızdı. Güvenebileceği hiçbir dayanağı yoktu.

Sasha ve Mark'ın bakışları arasında ayağa kalkıp Sasha'ya yer verdi. Bu kadar etkileneceğini onlar da düşünmemiş gibiydiler. Mark aynı işlemleri Sasha için de uyguladı. Melanie'nin sadece bir kez yaşadığı halde çok iyi bildiği o ilk ürpertiyi, ilk heyecanı Sasha'nın da tattığını görebiliyordu.

Birkaç dakikalık süre sonunda Sasha da kulaklıkları çıkardı. Gözleri kocaman açılmıştı. Mark ikisine bakıp sırıttı. Bu kadar sevineceklerini bilse bunu daha önce yapardı. Onlara birkaç favori parçasını daha dinletmek isterdi fakat zamanı çok kısıtlıydı. Diğer işsizler her an burada olabilirdi.

"Demek beğendiniz?"

"Beğenmek ne kelime!" diyebildi Melanie.

"Ha, buraya ne için gelmiştiniz?"

Ah, hayır. Buraya Mark'ın Sasha'yı fark etmesi için gelmişlerdi. Kafalarından gereksiz bir soru uyduracaklardı. Bu Melanie'nin aklından tamamen çıkmıştı. Sasha duruma el koyduğunda rahat bir nefes aldı.

"Şey soracaktık.. Kazanan iki kişi yukarıda ne kadar süre kalacak?" Bu gerçekten de merak ettiği bir şeydi Sasha'nın.

"Kızlar," dedi Mark. "biliyorsunuz ki bunun hakkında konuşabilmem henüz mümkün değil. Geçen seneki yarışlarda süre bir haftaydı, bunu biraz uzatmak istiyoruz. Malum, keşfedilecek çok şey var!"

Ve belki de Melanie'nin hiç keşfedemeyeceği...

"Peki ya kazananları yukarı çıkartınca Konsey'e ne diyorsunuz? Yani, günlerce birinin kayıp olduğunu fark etmeleri lazım, öyle değil mi?" Soru Melanie'dendi.

"Öyle. Fark ederler. Okula veya işe gidenleri özellikle. İşsizler kimsenin umrunda değil ancak sizin için ve yetişkinler için yoklama aldıklarını biliyorsunuz. O olmasa da, okul müdürü veya işverenler uyandırırken örtüsünde olmadıklarını görür. Yani, bu konuyu halledeceğimizden emin olun. Edward her sene yanına seçtiği, umut vaadeden iki kişiyi alacağına dair Konsey'le bir anlaşma yaptı. Bunu pek kafaya takmadılar. Edward ve diğerleri onları ilgilendirmiyor. Tek istedikleri, Edward'ın işe yarayacak şeyler getirmesi ve böylelikle Groundiam halkının eğer varsa, yukarı çıkma isteklerinin sönmesi. Şehir yaşanabilir olursa kimsenin başka bir dünya arayışına girmeyeceğini düşünüyorlar. Eğer bir kişi çıkış yolunu bulursa, o çok korktukları insanlar burayı keşfeder, ve sonumuz olur. Yani, onlara göre.. Hala bir şey olduğu yok, değil mi?" Mark omuz silkti. Konsey ne kadar aptaldı!

''Pekala. Teşekkürler Mark. Bize bu zevki yaşattığın ve sorularımızı cevaplandırdığın için. Gitsek iyi olacak.''

''Sorun değil. Keşke biraz daha dinleyebilseydiniz ancak buna vaktimiz yok. Belki başka gün.''

Büyüleyici melodileri ardında bırakarak kulübeden çıktılar. İkisi de hala az önce olanların etkisindeydiler. Sasha oldukça düşünceli görünüyordu.

''Bir şey mi oldu Sasha?''

''Hayır. Sadece, o şarkı kafamı karıştırdı.''

''Ah! Mükemmeldi! Tekrar dinlemek için her şeyi yapabilirim.''

''Evet, güzeldi ama sözlerindeki anlam kafamı karıştırdı. Bak, başta Mark'ın romantik bir şarkı açacağı ve göz göze geleceğimiz gibi saçma hayallerim vardı. Ancak, açtığı şarkı aramızda bir etkileşim yaratmaktan çok beni düşünmeye itti.''

''Şarkıda neyden bahsediyordu?''

''Nasıl söyleceğimi bilemiyorum. Ancak, Freddie Talooms'ın yazılarını biliyorsundur, dünyanın kötülüklerinden bahsetmişti. İşte, bu şarkı da öyle geldi. İnsanların oynadığı bencilce oyunlardan bahsediyordu. Egolarını beslemek için ruhlarını sattıklarından. Ben o sözlerde bir çocuğun ağlayışını gördüm. Bir babanın acı dolu çığlıklarını hissettim. İnsanlığın yok olduğuyla ilgiliydi. Şöyle diyordu, hiç kimse kurtaramaz bizi kendimizden.''

''Yani artık Konsey gibi mi düşünüyorsun? Korkuyor musun?''

''Hayır!'' dedi Sasha. Afallamıştı, gözlerini kaçırdı. ''Asla Konsey gibi düşünmem. Aksine, artık yukarıya çıkmayı daha çok ister oldum. Nasıl olacağını bilmiyorum, ama belki eğer ben yukarı çıkarsam, bir şeyler yapabilirim. Dünyanın halini görmek istiyorum. Onlara bir şekilde yardım etmeliyim. Senden bir şey istiyorum Melanie. Eğer olur da, ikimiz yarışları kazanır ve başarırsak, kendimizi yukarıda bulursak, bana amacımdan şaşmamamı hatırlatacaksın. Lütfen, bunun için bana söz ver. Kendimi kaptırır ve bencilleşirsem, bana neden yukarıda olduğumu hatırlatacağına dair..''

''Sana söz veriyorum Sasha. Bir şeyleri değiştireceğiz, Freddie haklı olsun veya olmasın, o kişi farkındalık yaratmak için o şarkıyı söylemiş olsun veya olmasın. Dünyanın nasıl bir yer olduğunu bilmiyoruz. Freddie o yazıyı yazdığından beri iki yüz yıl geçti. Dinlediğin şarkı da uzun yıllar önce yazılmış olabilir. Şimdi dünyanın durumu iyiye gidiyordur belki. Bunu bilemeyiz, ama yine de söz veriyorum. Eğer başarırsak, bu boşuna olmayacak.''

Sasha sarıldı Melanie'ye. Neden bir anda böyle yaptığını bilemiyordu Mel. Ama, bildiği bir şey vardı, bu kız gerçekten arkadaşıydı. Nasıl onun hakkında kötü düşünmüştü! Bu kadar iyi bir kalbi olan bir arkadaşı olduğu için şanslıydı hatta.

Sasha kollarını gevşetti. Daha önce kimseye içinden gelerek sarılmamıştı. Bunun getirdiği acemilik sonucu biraz utandı.

Melanie'nin de ondan bir farkı yoktu. Ailesini çok seviyordu, ama hiçbir zaman gerçek bir arkadaşı olmamıştı. Sasha bir ilk olabilirdi. Zeki bir kızdı, onunla beraber olmak hoşuna gidiyordu.

Melanie'nin kulübesinin önünde, vedalaşmak için hazırlandılar. Gerçi, birgün sonra tekrar birbirlerini görecekleri için bu bir veda sayılmazdı.

Melanie gece başını örtüsüne koyduğunda bugünün harika olduğunu düşündü. Sasha'nın elbisesini sorunsuz bir şekilde halletmişti. Bu sayede Sasha Mark'ın ilgisini çekmeyi başarmışlardı. Ayrıca, aklından belki yıllarca çıkmayacak bir şeyi keşfetmişti. Müziği..

*

Melanie'nin rüyaları sıkıcı olurdu. Onun renkli, hayalperest kişiliğine zıt düşecek şekilde, sıradan rüyalar görürdü.

Ama o gün öyle değildi. Rüyasında, hiç bilmediği bir yerdeydi. İçinden bir ses Groundiam'da olmadığını fısıldıyordu. Gözlerini açıp etrafa baktığında, her yerin mor olduğunu gördü. Bir odada olmadığını anlayabiliyordu, ferah bir yerdi. Tavanda değişik renklerde şekiller vardı. Ayaklarının altındaki zemini yumuşak ve turuncu çimenler kaplamıştı. Groundiam'da çimenler yeşil olur, diye düşündü.

Burası dünya olabilir miydi? Gerçekten, yaşam felsefesi haline getirdiği dünya rüyasını süslüyor olabilir miydi? Ama, bu nasıl mümkün olabilirdi? Hem, gökyüzü denen şeyin mor değil, mavi olduğunu duyduğunu anımsıyordu. Burası bambaşka bir yerdi. Ne dünyaya, ne de Groundiam'a benziyordu.

Etrafı merakla incelerken, bir ses duydu.

''Melanie! Koş!''

Sesi algılamakta güçlü çekse de bağıranın Edward olduğunu anlaması çok uzun sürmedi. Başını sesin geldiği yöne çevirdi. Sanki başka bir boyuta açılır gibi ihtişamlı görünen bir delik vardı. Tıpkı girdap gibi, gökyüzünün biraz daha koyusu olan mor ve siyah dönemeçler vardı. Aralara beyaz ışıklar serpiştirilmişti. Göz kamaştırıcıydı. Edward, Sasha ve Mark portalın başında durmuş, Melanie'ye çabuk olması için yalvarıyorlardı.

''Haydi, Melanie! Kapana kısılacaksın.''

''Mel! Geçit kapanıyor, dünyaya çıkamayacaksın!''

Melanie, dünya lafını duyduğunda irkildi. Kahverengi gözleri faltaşı gibi açılmıştı. Nerede olduğu hakkında hala bir fikri yoktu, yine de hızla geçide doğru yürümeye başladı.

Melanie, arkadaşlarının çığlık atan seslerinin arasına yabancı tınıların da karıştığını fark etti.

''Seni pis hain! Gel buraya!''

Öbür tarafa baktığında, oldukça sinirli ve gergin Groundiam halkını gördü. Tanıdık yüzler, ona doğru ateş saçan gözlerle geliyordu. Şuradaki kadın daha geçen hafta çarşıda yardım ettiği Bayan Penelope'ydi. Matematik öğretmenleri de kalabalığın arasına karışmış, küfürler savuruyordu. Herkes Melanie'yi linç etmek istiyormuşçasına koşuyordu.

''Yakalayın şunu!''

''Kaçma kızım!''

Tüm bu ses karmaşasının arasında kalmış Mel, kafa karışıklığıyla baş etmeye çalıştı. Kendine geldiğinde, hiç durmadan Edward, Mark ve Sasha'nın bulunduğu yere doğru son sürat koştu. Delik gitgide küçülüyordu. Ah, çıldıracaktı! Nihayet portala bir metre kaldığında, çok geçti.

''Melanie! Seni aptal kız, daha erken gelmeliydin. Yetişemedin işte.''

''Koşamamak aptallların işidir!'' Sasha'nın kahkahası kulağını çınlattı. Normalde samimi ve sıcak olan o kahkaha, şimdi tamamen kötü bir kadının gülüşü gibi kulak tırmalıyordu.

''Biz dünyaya gidiyoruz, sen kaybettin. Gördün mü? Geçit kapandı işte!''

Mark, Sasha'nın elini tuttu ve hep birlikte deliğe atladılar. Delik toz parçası büyüklüğüne geldikten sonra ortadan kayboldu.

Melanie, öfkeli Groundiam halkıyla başbaşa kaldığını hatırladığında, koşmanın hiçbir anlamı olmayacağını da biliyordu. Yapamamıştı. Dünyaya açılan tek kapı gözlerinin önünde kapanmıştı. Hayal kırıklığıyla önüne döndü. Onlarca insan, karşısındaydı ve hiç de öfkesi dinmişe benzemiyorlardı.

''Elimize düştün sonunda. Sen bizi tehlikeye atmayı planladın, ha! Çukur'a götürün şunu.''

Çukur, şehirdeki suçluların cezalandırıldıkları yere verilen isimdi. Melanie direnmeye çalışma gereği duymadı. İki iri adam gelip kollarından tutup onu bir oyuncak bebek gibi sürüklemeye başladılar. Umutsuzca sonunu beklerken, kalabalığın arasından çıkan bir adam imdadına yetişti.

''Melanie, uyan. Okul vakti.''

Dehşetle gözlerini açtı. Bu, Müdür Will'di. Her sabah olduğu gibi, kulübedekileri uyandırıyordu. Melanie, onun nasıl uyandığını merak ederdi. Müdürü kim uyandırıyordu ki? Konsey mi? Tabii ki hayır. Kılını bile kıpırdatmazlar. Kimsenin çalar saati de yoktu ayrıca. Bilemiyordu, belki okul müdürü ve işverenlerin özel bir saatleri bulunuyordu.

Bıkkınlıkla örtüden kalktı. Okuldan gerçekten nefret ediyordu.

*

Derslerde sürekli gördüğü rüyayı düşündü. Berbattı, evet. Hayallerinin baltalanışını görmüştü. Sahip olduğu her şeyin elinden alınışını görmüştü. Hala ürperiyordu. Gerçekten, insanlar şu yarış işini bilseler böyle mi yaparlardı? Dogmatik düşüncelere bağlı kalarak isyan eden kişiyi düşman mı edinirlerdi? Bu, korkunçtu. Ama, sonuçta bu işin içinde olan on beş kişi bulunuyordu. Hepsini de Çukur'a atacak halleri yoktu ya? Yoksa var mıydı? Ah, bilmiyordu!

Tüm dersler bittikten sonra Sasha Özel Ev'de kaldığından, Özel Evler bölümüne gitti. Bugün onu okulda hiç görmemişti. Bir sorunu olabilirdi.

''Sasha!''

Bir yandan kapıyı tıklatırken bir yandan adını söylüyordu. Karşısında mosmor ve şişmiş dudaklarıyla Sasha'yı bulmayı hiç beklemiyordu. O alımlı ve kırmızı dudaklarının yerini şimdi hastalıklı gibi görünen, eskisinin iki katı olmuş yaralı dudaklar almıştı.

''Aman Tanrım, Sasha!''

''Biliyorum, biliyorum. İçeri geçsene.''

Melanie'nin gözüne ev numarası çarptı. 18. Hayır. Ailesinin anılarıyla tekrar yüzleşmek için hazır değildi.

''Gerek yok. Birazdan Tolledo'ya gideceğim.'' Rüyasından sonra Tolledo Çukur'u dememeye özen gösteriyordu. Çukur kelimesi ona çok farklı anlamlar çağrıştırıyordu artık. ''Seni almaya gelmiştim ama..''

''Dudaklarıma sürdüğümüz çiçekler alerji yaptı. Böyle iğrenç oldular. Ben antremanlara gelemeyeceğim Melanie, annem hastaneye gitti. Bu tür alerjiler için bir krem varmış. Sürekli kaşınıyorlar ve doğru düzgün konuşamıyorum! Okula da gelemedim.''

''İnanamıyorum. Sasha, ben gerçekten çok üzgünüm."

"Hayır, saçmalama. Ben bunu dert etmiyorum ki."

"Ama buna ben sebebiyet verdim."

"Ben de dudaklarımı boyamana razı oldum ama?"

Bir bakıma Sasha haklıydı. Sonuçta, Melanie ısrar etmemişti hiçbir konuda. Hem ona istemediği bir şeyi yaptırmak imkansız olurdu.

"Peki ya benim dudaklarım niye şişmedi? O lanet şeyden ben de sürdüm." dedi Melanie.

"Bilemiyorum, belki senin Fionartinlerle bir sorunun yoktur."

"Belki de."

Melanie kendini suçlu hissediyordu. Sasha bugün çalışmalara gelemeyerek belki çok önemli bir şeyi kaçıracaktı. Belki bu şey dünyaya çıkamamasında etkili bile olabilirdi, hem de tüm hata kendisindeydi.

Her zamanki toplanma yerlerine gittiğinde çoktan diğer adaylar doluşmaya başlamıştı. Mark ve Edward bu sefer erken gelmişti.

Oyalanmadan, Edward ve Mark'ın peşi sıra yürüdüler. Arkadaşı olmadığından Melanie kendini yalnız hissediyordu. Julie buradaydı ama ne konuşacaklardı ki? Araları o kadar da iyi değildi. Yol boyunca Sasha'yı düşündü. Güzel dudaklar uğruna kızı hasta etmişti. Tamam, Sasha'nın baskın bir kişiliği vardı ve ''Hayır'' diyebilirdi, ancak yine de Melanie pişmanlık duygusunu üzerinden atamıyordu. Bugün her ne öğreteceklerse, aynılarını Sasha'ya anlatacaktı. En azından bunu yapmalıydı.

Tolledo Çukuru'na varınca hepsi teker teker aşağıya atladı. Melanie burayı seviyordu. Tahtaya saplanan tok bıçak sesleri ve Edward'la Mark'ın tebriklerine rağmen kafa dinleyebileceği bir yerdi. Her duvarda bulunan meşaleler de ilgisini bir hayli çekiyordu zaten. Groundiam'ın gerici insanlarından uzak, kendi gibi diğerleriyle olduğundan dolayı huzurluydu burada.

Mark onları gruplara ayırdı. Sasha, Ernest ve Melanie bir gruptu fakat bugün Sasha gelememişti ve bu da Edward'la Mark'ın gözünden kaçmışa benzemiyordu.

Mark onların bir anda en iyi arkadaşlar oluverdiklerinin farkındaydı. Adil bir yarış için hepsinin eşit eğitilmeye ihtiyaçları vardı ve Sasha'nın neden devamsızlık yaptığını merak etti.

''Sasha neden gelmedi?''

Melanie gelen soruyla başını kaldırdı. Ah, Mark Sasha'yı sormuştu! Bunu ona söylemek için sabırsızlanıyordu.

''Biraz hastalanmış.''

''Nesi var?''

Melanie söylemeli miydi bilemiyordu. Sasha burada olsa ne derdi? Mark'tan hoşlanıyorum, evet ama ondan bir şeyler saklamam gerekmez. Neden utanayım ki? Farklılık uğruna dudaklarıma sürdüğüm çiçekler bende alerji yaptı deyince bana gülecek mi? Mark beni iğrenç dudaklarımla da sevebilir.

Eh, sanırım böyle derdi.

''Şu dudak renklendiricileri pek yararlı gelmemiş anlaşılan.''

''Melanie, sürdüğünüz şey Fionartina mıydı?''

''Evet.''

''Hah! Fionartinaların tehlikeli olduğunu herkes bilir. Hadi ama, sizden bunu beklemezdim.''

Melanie bilmiyordu. Sadece güzel görünüp görünmemesine bakmıştı. Bir hataydı, ama Mark'ın dalga geçmesini gerekmiyordu ki. Nedense o an sinir oldu. Hayır, Sasha'nın hasta olmasının sebebi, ne kendisiydi, ne de çiçekler. Mark yüzünden bu haldeydi!

''Tanrım! Nasıl bu kadar umursamazsın ki? Sasha sana güzel gözükmek için o aptal çiçeklerin boyasını sürdü!''

Melanie bu sözler otomatik olarak ağzından çıktığında kendisine inanamadı. Hayır, hayır, hayır. Bunu söylemiş olamazdı, değil mi? Kendine neden hakim olamamıştı ki? Mark hayretle ona baktı. Bunu tahmin etmemişti hiçbir zaman. Sasha'nın ona öyle baktığı aklına gelmezdi. Nasıl olabilirdi ki bu?

''Ah, Melanie..'' dedi. ''Üzgünüm. Ben erkeklerden hoşlanıyorum!''


Hey! Not yazmayı ve size sorular sormayı çok seviyorum, umarım benden bıkmamışsınızdır*-* Mark'ın gay olması hakkında ne düşünüyorsunuz? Bunu tahmin etmiş miydiniz? Bu arada, Sasha'nın dinlediği şarkının da bir adı var, belki merak edersiniz diye buraya bırakıyorum; Scorpions-Humanity^^ Görüşmek üzere!









Lanjutkan Membaca

Kamu Akan Menyukai Ini

196K 8.2K 15
"MARDİN'DE AŞK" Birbirlerine olan aşklarını ifade etmek için konuşmaya gerek yok . Belki de sessizlik, kalplerinin birbirine daha da yakınlaşmasına...
333K 5K 27
Kocam ve arkadaşımın inlemeleri koridorda yankılandı. Gabriel, "Bir saniye bekle burada," dedi, kapıyı açtı. Öne doğru hamle yapmak istedim, koluyla...
2.5M 77.4K 54
Babasının borcu yüzünden genç kızı alı koyan Karahan başına büyük ama tatlı bela alır... Genç kız Karahandan küçük olmasına rağmen yalnız adama eş ol...
486K 81.5K 71
❝Karanlık çöktüğünde parlayan tek yıldız benim. Ben, sonsuz ışığın başladığı yerim.❞ Eleta tanıdığı bütün kişiler tarafından yalanlarla kandırılmıştı...