GECE KELEBEĞİ |DÜZENLENİYOR

By beyzanuria_

145K 8.1K 6.8K

Ateş kahvesi gözleri öyle bir parlıyordu ki, karşısında kim olursa olsun gözünü dahi kırpmadan yok edebileceğ... More

[1. BÖLÜM]: KADERİN İPİ
[2.BÖLÜM]: RUH PRANGALARI
[3. BÖLÜM]: KAÇ ATEŞ GÜZELİ
[4. BÖLÜM]: SAKLAN-KAÇ
[5. BÖLÜM]: ATEŞLİ KELEBEK
DUYURU I
[6. BÖLÜM]: KUMRAL KAPLAN
[7. BÖLÜM]: ÖLÜMÜN KIYISINDA
[8. BÖLÜM]: ÖLMEK İÇİN ÇOK ERKEN YAŞAMAK İÇİN ÇOK GEÇ
[9. BÖLÜM]: PRENSİN PRENSESİ
[10. BÖLÜM]: ÇAKMA SARIŞIN
[11. BÖLÜM]: KAPLAN DEĞİL KEDİCİK
[12. BÖLÜM]: AŞK MATEMİ
DUYURU II
[13. BÖLÜM]: KAPLAN'IN ZAAFI
[14. BÖLÜM]: KARANLIĞIN KAPLANI
[15. BÖLÜM]: KARACA'NIN KIZI
[17. BÖLÜM]: ÖLÜMLE YAŞAM ARASINDA
[18. BÖLÜM]: 15. YAŞ HEDİYESİ
[19. BÖLÜM]: KÜL KABUSLARI
[20. BÖLÜM]: KARANLIK YOLLARIN AYDINLIĞI
[21. BÖLÜM]: GERÇEK LİDER
[22. BÖLÜM]: ATEŞ VE BARUT
[23. BÖLÜM]: GÖLGE
[24. BÖLÜM]: SOKAĞIN SESSİZ ÇOCUKLARI
[25. BÖLÜM]: MAVİ AKÜLÜ ARABA
[26. BÖLÜM]: SADAKAT'İN KÜLLERİ
[27. BÖLÜM]: KELEBEĞİN GÖZYAŞLARI
[28. BÖLÜM]: SADAKAT Mİ İHANET Mİ?
[29. BÖLÜM]: KAN KADEHİ
[30. BÖLÜM]: KIRIK ANILAR
[31. BÖLÜM]: YALANLAR CEHENNEMİ
FİNAL: KAPLAN VE KELEBEĞİN MASALI

[16. BÖLÜM]: KAN MAKYAJI

4.2K 238 271
By beyzanuria_

Buray Karaca

Odamın kapısı açıldığında kafamı telefondan kaldırıp gelen kişiye baktığımda Güneş olduğunu gördüm. Dudaklarım yukarı kıvrılırken telefonu yatağa bıraktım ve ayağa kalkıp Güneş'in tam önünde durdum.

Boyu benden kısa olduğu için eğilmek zorunda kalıyordum ve oda beni görmek için kafasını hafifçe yukarı kaldırıyordu. Yüzüne doğru eğildiğimde gözleri büyüdü. Böyle bir şey beklemiyordu ve afallamıştı. Ne yaptığını fark ettiğinde hızlıca kendine çeki düzen verip gözlerimin içine bakmaya başladı.

Bu haline daha çok sırıttım ve dudaklarımı kulağının hizasına getirip konuştum. ''Üstümü değiştiriyor olabilirdim ve sen beni çıplak olarak görebilirdin.''

Gözleri bu sefer de dehşetle açıldığında sessizce güldüm.

''Ben yani görmedim sonuçta hem üstünü değiştirdiğini görsem hemen geri çıkardım.'' Dedikleriyle birlikte bilmiş bir edayla tekrardan yüzüne eğildim.

''Hmm demek çıkardın, öyle mi?''

''Evet.'' hızlıca beni onayladığında güldüm.

''Yani üzerimi değiştirirken beni izlemezdin.''

''Ben yani hayır tabi ki izlemezdim.'' Afallaması beni daha çok güldürürken ondan birazcık uzaklaştım.

''Normalde kızlar kaslarımı görmek için deli olurlar.'' Bir şey söylemesine fırsat vermeden dolabıma yöneldim. Elime siyah bir gömlek ve aynı renk siyah bir pantolon aldım ve ağır adımlarla Güneş'in karşısında durdum. Aslında giyinmek için odadaki banyoya gidecektim ama ne yapacağını merak etmiştim.

Ellerim üzerimdeki beyaz tişörte gittiğinde gözlerini bir kez daha dehşet sardı.

''Bur-burada mı giyineceksin?'' Ona arkamı döndüm ve tişörtümü yavaşça çıkardım.

''Kendi odam dışında nerede giyinmemi beklerdin?'' Göz ucuyla ona baktığımda bakışlarının sırtımda kenetlendiğini gördüm. Göz göze geldiğimizde utançla arkasını döndü ve telaşla konuştu.

''Tamam ben bekliyorum sen hızlıca giyin.'' Dudaklarım hazla yukarı kıvrılınca ağır adımlarla Güneş'in yanına gittim. Adım adım ona yaklaşırken içimde tarif edemediğim bir duygu vardı. Heyecan değildi ama normalde olduğu gibi de hissetmiyordum.

Bu zamana kadar birçok kızla yakınlaşmış biri olarak öylesine bir kıza karşı değişik bir şeyler hissetmek çok garipti.

Aramızdaki mesafeyi sıfıra indirdiğimde Güneş'i kollarından tutup kendime doğru çevirdim. Bu yaptığımla birlikte ağzı beş karış açıldı ve şaşkın gözlerini bana dikti.

''Buray,'' dedi ama lafını devam ettirmeden geri sustu. Gözlerim dudaklarına kaydığında dudağını dişlerinin arasına aldı ve gözlerimin içine bakmaya başladı.

''Efendim çakma sarışın.'' Dediklerimle kaşlarını çattığında güldüm. Yüzlerimizin arasındaki mesafeyi her geçen saniye daha da azaltırken Güneş gözlerini kapattı ve onu öpmem için bir nevi izin verdi.

Dudaklarımızın arasında yok denecek kadar bir mesafe kaldığında birden odanın kapısı açıldı. Güneş hızlıca benden uzaklaştığında sinirle kapıdaki kişiye baktım.

Aypare gözlerini kocaman açmış bize bakarken sırıtmaya başladı.

''Asrın abimler yemek yemeye gitti haber vermek istedim ama bir şeyi böldüm sanırım. Ben bir şey görmedim siz devam edin.'' Gülmemek için elleriyle ağzını kapatırken sertçe bir nefes verdim ve kısık sesli bir küfür savurdum.

''Senin ben zamanlamanı sikeyim Asrın. Tam da gidecek zamanı buldun.'' Aypare gülerek bana baktı.

''Bir şey mi dedin Buray abi?'' İmalı sorusuyla kaşlarımı çattım. Bu çocuk niye diğerleri gibi değil ya?

''Yok bir şey abicim bir şey demedim. Hadi sen git çizgi filmini izlemeye devam et.''

''Tamam abi.'' Gülerek beni onaylayıp koşarak aşağı indiğinde tekrardan Güneş'e döndüm.

''Nerede kalmıştık?'' yanına doğru ilerlediğimde eliyle beni durdurdu ve ''Sen üstünü giyiniyordun en son.'' deyip adeta koşarcasına odadan çıktığında elime aldığım kıyafetleri hırsla yatağa attım.

''Senin ecdadını sikeyim ben Asrın. Kardeş değil kalleş amına koyayım ya.''

...

Hızlıca üstümü giyinip aşağı indim. Güneş ve Aypare salonda beraber çizgi film izliyordu. Benim geldiğimi fark ettiklerinde ikisinin de bakışları bana döndü.

Güneş hiçbir şey demeden ağzı açık bir şekilde üstüme bakarken Aypare'den 'Oha' nidaları yükseldi.

''Oha Buray abi.'' dediklerine güldüğümde yanlarına doğru ağır adımlarla ilerlemeye başladım.

''Çok mu beğendin prenses?''

''Hem de çok.'' Aypare hızlıca beni cevaplayıp adeta koşarcasına kucağıma atladığında gülerek onu kucağma aldım ve yanağına bir öpücük kondurdum.

''Güneş abla kıskan, Buray abim beni daha çok seviyor.'' Sonra birden bana döndü. ''Dimi Buray abi beni daha çok seviyorsun.'' Gözlerim Güneş'i bulduğunda benden bir cevap bekliyordu.

Onun bu haline karşılık sırıttım. ''Evet abicim en çok seni seviyorum.'' Gözlerimi Güneş'ten ayırmıyordum.

Güneş duyduklarından sonra bana öyle bir baktı ki gülmemek için kendimi zor tuttum.

''Peki.'' Bir hışımla kapıdan dışarı çıktığında Aypare gülmeye başladı.

''Buray abi Güneş abla kıskandı biraz. Bence sen git onun gönlünü al.'' Güldüm ve Aypare'nin yanağını öptüm.

''Büyümüş de abisine tavsiye verirmiş.'' Onu kucağımdan indirdim ve üstümü düzeltip tekrar konuştum. ''Abicim bizi bekleme biz biraz geç geliriz Güneş ablanla bir yere gideceğiz tamam mı fıstığım, dışarıdan istediğin bir şey var mı?''

''Gelirken kedi oyuncağı alır mısın? Asrın ve Buray'ı oynatırım.'' Ne ima ettiğini anladığımda derin bir nefes verdim. ''Alırım abicim alırım.''

''Hayır Kaplan'ları kedi yapmak nedir ya.'' Söylene söylene giderken Aypare'nin güldüğünü duydum.

Dışarı çıktığımda Güneş'i bahçede konuşurken gördüm. Bir dakika kendi kendine mi konuşuyor o? Mükemmel, kızı da delirttik sonunda.

Yavaş adımlarla yanına yaklaştığımda beni fark etmedi ve bende bunu fırsat bilerek onu dinlemeye başladım.

''Evet abicim en çok seni seviyorum.'' Benim dediklerimi sesini kalınlaştırarak taklit ettiğinde gülmemek için kendimi sıktım. ''Allah'ın egoist kedisi. Kaplanmış, senin neren Kaplan be! Kaplan seni görse beni bununla bir mi tutuyorsunuz diye sorar.''

Dedikleriyle birlikte şaşkınca kaşlarımı çattığımda daha iyi duymak için biraz daha yaklaştım.

''İyi ki bir yakışıklı, egosundan geçilmiyor aptalın. Hayır bir de gitti gözlerimin içine baka baka evet abicim dedi ya! Senin ben ecdadını'' diyordu ki araya girdim.

''Hop hop hop. Ecdadını felan ayıp oluyor çakma.'' Sanki birkaç dakika önce kardeşine söven ben değilmişim gibi Güneş'e kızıyordum.

Gözleri beni bulduğunda sinirle soludu. ''Şimdi de geldin beni mi dinliyorsun? Ne o Aypare'yle sohbet sarmadı mı?''

''Sen küçücük kızı mı kıskandın?'' dediklerimle daha çok sinirlendi ve masanın yanından eline geçen ilk şeyi bana attı. Kollarımı kendime siper ettiğimde attığı şey bana çarpıp yere düştü. Yer düşen şeyin ne olduğuna baktığımda ise elma olduğunu gördüm.

Gözlerim Güneş'i bulduğunda muzipçe sırıttım. ''Eski yunanda birine elma fırlatmak ona aşık olduğun ve aşkını itiraf ettiğin anlamına gelir.'' Durdum ve göz ucuyla elmaya baktım. ''Bu bana aşıksın mı demek?''

Duyduklarıyla gözleri dehşetle açılınca bu sefer de yerden bir çakıltaşı alıp fırlattı. ''Al o zaman! Bu da senden nefret ediyorum siktir git demek!''

Daha çok güldüm. ''Hangi medeniyete ait? Bilgin medeniyetinde mi?'' Soyadına yaptığım atıfla daha çok sinirlendi.

''Karaca medeniyetine ait Allah'ın cezası!'' çıkışıyla daha çok güldüm.

''Ne yani kocan olmamı mı istiyorsun o zaman?''

''Siktir olup gitmeni istiyorum!'' Onu sinirlendirmeyi dehşet derecede seviyordum.

''Öyle mi? O dediğin milyonda bir ihtimal bile değil.'' Ellerini saçlarına geçirdiğinde kükrercesine bağırdı.

''Milyonda bir ihtimal ol o zaman!'' Sırıtarak aramızdaki mesafeyi kapattım.

''Yavrum biz milyonda bir ihtimallerin peşinde koşmayız.'' Yüzüne eğildim ve devam ettim. ''Milyonda bir oluruz, ihtimaller bizim peşimizde koşar.''

Sabır çekercesine bir nefes alarak bana sırtını dönüp yürümeye başladı.

''Hadi gidiyoruz.''

''Nereye? Cehennemin dibine mi? Sağol ben almayayım!'' Dedikleriyle güldüğümde sinirle bağırdı.

''Her şeye gülmeyi bırak!'' bu dediğine de güldüm.

''Hazal ve Kuzgun'u yanına gideceğim, canım sıkıldı biraz işkence felan ederiz diyordum?'' durdu ve bana döndü. Yavaş adımlarla yanıma geldiğinde bende onunla beraber arabaya yürümeye başladım.

''Bu da senin çıkma teklifi etme tarzın mı?'' bana benim tarzımda laf soktuğunda kaşlarımı çattım. Elini araba anahtarı için uzattığında sırıttım ve anahtarı ona verdim.

''Sanırım bu da senin kabul etme tarzın.'' İkimizde arabaya bindiğimizde ilk önce arabayı bağırtıp sonra da pati çekerek yola çıktı. Bu sefer gururla dudaklarım kıvrıldığında Güneş göz ucuyla bana baktı ve oda sırıttı.

Dakikalar sonra eski bir tımarhanenin önünde durduğumuzda Güneş 'bu ne?' dermiş gibi bana baktı.

''Bakma öyle ne yani mafyalar gibi onları eski bir depoda mı tutsaydım?'' Gözlerini devirip arabadan indiğinde gülerek bende peşinden indim.

''Duyan da mafya değilsin sanar.''

''Öyle miydim ki?'' Güneş gözlerini abartılı bir şekilde tekrar devirdi ve içeri doğru yürümeye başladı.

''Gelmişken seni de mi yatırsak buraya? Emin ol çok hızlı uyum sağlarsın.'' Kaşlarımı çattım ve bu sefer ben onun önüne geçtim.

''Ha ha çok komik çakma.''

''Ben çakma felan değilim lan! Sok şunu kafana!''

''Dip boyan geldiğinde de böyle söylersin.''

''Aptal, gerizekalı, tek beyin hücreli amip! Benim saçlarım orijinal sarı!''

''Kızım biraz sus be. Sabahtan beri car car car yemin ederim beynim eridi.'' Güneş birkaç adımda yanıma geldi ve beni göğsümden itti. Yerimden kıpırdamasam da bozuntuya vermeden devam etti.

''Bana bak kedi, olmayan beyninle bana laf yapma yemin ederim şurada sıkarım kafana!'' 'öyle mi' dermiş gibi Güneş'e baktım ve belimdeki silahı çıkarıp ona uzattım.

''Al sık.'' Dediklerimle bir an için gözlerinde korku görsem de hızlıca elimdeki silahı aldı ve bana doğru tuttu. Gözleri ben ve silah arasında mekik dokurken ben daha ne olduğunu anlayamadan silahı biraz sola, omzuma gelecek şekilde ayarladı ve tetiğe bastı.

Kurşun omzumu sıyırıp geçerken ben tepkisizce Güneş'e bakıyordum. Güneş ilk önce omzuma, sonra silaha baktı ve silahı yere atıp yanıma doğru koştu. Elleriyle omzuma baskı yaptığında dişlerimi sıktım.

Ne yapacağını merak ettiğim için sessizce onu izliyor, bir yandan da kıracak kadar güçlü bir şekilde dişlerimi sıkarak acımı dindirmeye çalışıyordum.

''İyi misin? Buray cevap versene iyi misin?!'' Güneş telaşla ellerini omzumdan çekip yüzüme baktı. Gözleri dolu dolu olmuştu. Kızım az önce bana sıkan sen değil miydin? Niye telaş yapıyorsun?

''Özür dilerim sen birden silahı uzatınca bende sana çok kızmıştım o anda da işte.'' Lafını devam ettirmesine izin vermeden dudaklarımı onunkilere bastırdığımda gözlerini açarak bana baktı. Birkaç saniye şok içinde olanları idrak etmeye çalıştıktan sonra öpüşüme karşılık verince daha hırçın davrandım.

Güneş'in elleri ensemdeki saçlara giderken bende belindeki ellerimi yavaş yavaş aşağı doğru indirdim. Güneş'i yavaşça kucağıma aldığımda dudaklarımız ayrılsa da alınlarımız birbirine yaslıydı.

İkimiz de nefes nefese içeri girdiğimizde merdivenlere yöneldim ve tımarhanenin bodrum katına indik. Dakikalar sonra Güneş tekrar dudaklarımızı birleştirdiğinde ilkine göre daha sertti öpüşlerimiz. Sanki bir yarıştaydık ve ikimiz de kazanmak istiyorduk.

Güneş benden ayrıldığında onu dikkatlice kucağımdan indirdim ve bir odaya girdik. Oda oldukça büyüktü ve bolca ışık alıyordu. Odada sandalyeye bağlı Hazal ve Kuzgun'u gördüğümde yüzümde tehlikeli bir sırıtış belirdi. Yeni oyuncaklarına zarar gelmesini istemeyen küçük bir çocuk edasıyla yanlarına gittim ve ikisini de dikkatlice inceledim.

''Nasılsınız yeni oyuncaklarım?'' İkisi de ağızlarındaki bezden dolayı konuşamasa da çırpınmaya ve ellerinden geldiğince bağırmaya başladılar.

''Umarım iyisinizdir çünkü birazdan iyi olmayacaksınız.'' Güneş ağır adımlarla Hazal'ın yanına gitti ve ağzındaki bezi söküp attı. Birden ellerini kızın saçlarına geçirdi ve olağan gücüyle geriye çekip Hazal'ın ona bakmasını sağladı.

''Özledin mi beni fahişe? Yoksa benim yerime altına girdiğin adamları mı tercih ederdin?''

''Bırak beni sürtük!'' Hazal'ın sözleriyle Güneş kahkaha atmaya başladı. Güneş'in birden susmasıyla benim yüzümdeki sırıtış büyüdü. 'Benim kızım' diye geçirdim içimden. İşte benim kızım.

''Kızım, senin derdin ne? Eceline mi susadın? Burada benim keyfimin elindesin, kendine gel.'' Güneş karşıdaki masanın üzerinden bir bıçak aldı ve tekrardan Hazal'ın yanına gitti. Bense köşedeki tekli koltuğa yayılmış zevkle kızımı izliyordum.

Güneş elindeki bıçağı ilk birkaç kez kontrol etti ve konuştu. ''Yüzün iğrenç duruyor, biraz makyaj yapmamız lazım.'' Birkaç saniye Hazal'ın suratına baktı ve devam etti. ''İlk önce ruj.''

Bıçakla Hazal'ın dudaklarına kesikler atmaya başladığında Hazal çırpınmaya başladı. ''Sabit dur, makyajını bozuyorsun.''

Hazal'ın dudakları boydan boya kan olduğunda Güneş geriye çekildi ve eseriyle gurur duyan ressam edasıyla Hazal'a baktı. ''Eyeliner.''

Bıçağı bu sefer de Hazal'ın gözlerine, eyeliner çekilen yere boylu boyunca kesti. Kesikteki kan yavaş yavaş aşağı süzülürken Güneş keyifle tekrar konuştu. ''Farsız makyaj olmaz.''

Hazal'ın göz kapaklarına da kesikler attığında Hazal sadece acıyla haykırıyor, bir yandan da ağlıyordu ama gözyaşı kesiklere değdiğinde canını daha da çok yakıyordu. Gözlerim Kuzgun'u bulduğunda dehşetle bir Hazal'a bir de Güneş'e baktığını gördüm.

''Aaa görüyor musun en baştaki fondöten'i unuttuk ya. Tüh!'' Bu kez de Hazal'ın bütün suratına derin derin çizikler atmaya başladı. Hazal acıdan kıvranırken Güneş Hazal'ın bu halinden zevk alırmışçasına sırıtıyordu.

''Bitti.'' Kenara çekildi ve bana döndü. ''Nasıl olmuş? Benden makyör olur mu?''

Hazal'ın yüzünü incelemeye başladım. Yüzünün her yerinde çizikler vardı ve çoğu yer kanıyordu. Gördüklerimle dudaklarımın kenarı kıvrılırken Güneş'e döndüm. ''Mükemmel olmuş, ellerine sağlık. Ama dudakları olmamış gibi.'' Güneş tekrardan Hazal'a döndü ve kızın dudaklarına öyle bir kesik attı ki benim bile bir an için canım yandı.

''Bu dudaklarla öpmüştün değil mi Asrın'ı? Aslında bunları yapmak Gece'nin hakkıydı ama yapacak bir şey yok. Artık çok geç güzelim.''

Güneş bıçakla Hazal'ın saçlarını kesmeye başladığında Hazal artık resmen çığlık atıyordu. Saniyeler sonra Hazal'ın bütün saçları yere döküldüğünde Güneş elindeki bıçağı rastgele bir yere fırlattı ve ellerini temizleyerek yanıma geldi.

Cebinden çıkardığı telefonun kamerasını açtı ve bana uzatıp tekrardan Hazal'ın yanına gitti.

''Bizi çeker misin? Hatıra kalmasını istiyorum, belki çerçeveletip odama asarım.'' Güneş bir elini Hazal'ın omzuna atıp poz verdiğinde gülerek birkaç resim çektim.

''Sıra bende.'' Diyerek ayağa kalktığımda Güneş yanıma geldi ve telefonu alıp koltuğa oturdu.

''Hmm Kuzgun, beni özledin mi?'' Kuzgun dehşetle açtığı gözlerini bana dikerken kahkaha attım. ''Merak etme ben onun kadar sadist değilim.'' Elimle Güneş'i gösterdiğimde bu sefer Güneş kahkaha attı.

''Herkes bir Güneş Bilgin olamaz.'' Ona döndüm ve lafını düzelttim. ''Hayır, herkes Güneş Karaca olamaz.'' Dediklerimle Güneş'in suratı kızarırken ben gülerek önüme döndüm.

Adımlarımı masaya yönelttim. Gözlerim Kaplan işlemeli pensenin üzerinde takılı kaldığında penseyi elime aldım ve birkaç kez inceledim. Özel olarak yaptırmıştım bunu.

Penseyi elimde çevirerek Kuzgun'un yanına gittiğimde yüzüne doğru eğildim. Elleri sandalyeye bağlı olduğu için işimi kolaylaştırırdı. İlk önce ağzındaki bezi söktüm ve ellerimi arkada birleştirip konuştum.

'Ne yapacağımı az çok tahmin ediyorsun öyle değil mi?'' Gözleri korkuyla parladığında çırpınmaya başladı. ''Bırak beni sikik herif! Bana bunu yaptığını öğrenirlerse seni yaşatırlar mı sanıyorsun?''

Kulağına doğru eğildim ve güldüm. ''Peki bunu nasıl öğrenecekler Kuzgun?'' geriye çekildiğimde kahkaha attım.

Tek elim birden Kuzgun'un çenesini kavradığında ağzındaki bütün dişleri teker teker sökmeye başladım. Kuzgun'un acı haykırışları kulağıma ninni gibi geliyordu. Dakikalar sonra bütün dişlerini söküp bir kaseye koyduğumda Kuzgun'un önünde eğildim ve tek elimle bu sefer de kolunu tuttum.

''Bağırdığın anda söktüğüm dişlerini yediririm sana.'' Eğildim ve bu sefer de tek tek parmaklarını kırmaya başladım. Kuzgun bağırmaya başladığı anda kâsenin içindeki dişlerden birkaç tane ağzına atıyordum, öksürmeye başladığında ise gülüyordum.

Sonunda bütün parmaklarını da kırdığımda bu sefer masadaki çivi paketini aldım ve parmaklarımı esnetip tekrardan Kuzgun'un yanına gittim. ''Dişlerin olmadığında iğrenç oluyorsun.''

Kabından çıkardığım çivileri tek tek dişlerinin yerine soktuğumda Kuzgun neredeyse acıdan bayılmak üzereydi. İşim bittiğinde musluğun yanına gittim ve ellerimi yıkayıp cebimdeki telefonu Güneş'e verdim.

''Bizi de çeksene, bu en güzel eserlerimden biri oldu.'' Güneş gülerek telefonumu aldı ve resim çekmeye başladı. Sonra telefonun sayacını açtı ve koşarak yanıma geldi.

''Peynir deyin!'' gülerek bağırdığında flaş patladı.

İkisini orada bırakıp odadan çıktığımızda Güneş elindeki telefondan fotoğraflarımıza bakıyordu. ''Çok güzel çıkmışız, bence bunu çerçeveletip duvara asalım.

''Sen nasıl istersen.'' Güneş birden önüme geçti ve durdu. Ben anlamaz gözlerle ona bakarken o parmak uçlarında yükseldi ve dudağıma tüy kadar hafif bir öpücük kondurdu.

Benden ayrılmasına çatık kaşlarımla karşılık verdiğimde gülerek benden uzaklaştı. ''Eğer bir şey yapıyorsan devamını getirmeden bırakmam haberin olsun.''

Ona yaklaştığımı gören Güneş koşarak uzaklaşmaya başladığında bende hemen arkasından koştum. Rastgele bir odaya girdiğimizde Güneş'le birlikte yatağa düştük.

Güneş altta ben üstte öylece duruyorduk. Güneş kocaman açtığı gözleriyle bana bakmaya başladığında arsızca sırıttım. ''Yakaladım sarışın.'' Bir şey söylemesine izin vermeden dudaklarına yapıştığımda öpüşüme karşılık vermeye başladı. Bir elim yavaşça bacağına gittiğinde Güneş gülerek ensemdeki saçlarımı çekiştirdi. Dudaklarımızı ayırıp yavaş yavaş boynuna yaklaştığımda dişlerimi hafifçe boyununa geçirdim. Bu yaptığımla ağzından ufak bir inleme kaçarken bacağındaki elim adım adım yukarı çıkıyordu. Elim giydiği kısa şortun düğmesine uzandığında düğmeyi ve fermuarı açtım. Şortunu yavaşça aşağı indirmeye başladığımda çalan telefonla birkaç küfür savurdum.

''Hangi orospu çocuğu lan arayan.'' Telefonu kulağıma götürdüğümde Asrın'ın sesini duymamla bir kez daha küfrettim. ''Geliyoruz, Aypare nasıl?''

Güneş'in üstünden kalktığımda Güneş gülerek beni izliyordu. ''İyi. Kapa telefonu.'' Telefonu Asrın'ın yüzüne kapattığımda tekrardan Güneş'e yaklaşıyordum ki Güneş eliyle beni durdurdu.

''Eve gitmemiz lazım.'' Sertçe bir nefes verdiğimde birkaç küfür daha savurdum.

''Amına koyayım böyle zamanlamanın ya!''

...

Tımarhaneden çıkıp hızlıca eve geldiğimizde Aypare'yi koltukta uyumuş olarak gördük. Ses çıkarmamaya özen göstererek Aypare'yi kucağıma alıp yukarı çıkardığımda kapı çaldı. Güneş'le birlikte kapıya baktığımızda Asrın ve Gece'yi gördüm. Hemen arkalarında da Ayaz vardı.

''Siktir, bula bula bunu mu buldun amına koyayım!'' Ayaz dediklerime güldü ve cevabı gecikmedi.

''Ne o, beni çok mu özledin küçük Karaca?'' Dedikleriyle derin bir nefes aldım. ''Panterler ilgimi çekmiyor.''

Biz laf dalaşına girdiğimizde Asrın'ın sesini duyduk. ''Aypare nerde?'' Gözlerim onu bulduğunda kendimi sakinleştirmek için birkaç derin nefes aldım.

''Yukarıda, uyuyor. Sen gelsene biraz şöyle.'' Elimle bahçeyi gösterdiğimde Asrın arkamda ben önde birkaç adım ilerledik. Asrın'a döndüğümde o daha ne olduğunu anlamadan yumruğumu yüzüne indirdim.

''Ne yapıyorsun oğlum delirdin mi?'' Afallayarak sorduğu soruyla birlikte güldüm.

''Ne arıyorsun lan beni! Senin zamanlamanın amına koyayım ben!'' Yüzüne bir yumruk daha attım. ''Asrın siktir git gözümün önünden yemin ederim abim demem sikerim belanı.''

Asrın'ı orada bırakıp içeriye doğru yürümeye başladığımda Ayaz piçi de peşimden geldi. Ayaz benden önce içeri gidip koltuğa yayıldığında bende kendimi koltuğa attım ve derin bir nefes aldım.

Bizden sonra diğerleri de içeri girdiğinde Asrın bana hala şaşkınca bakıyordu.

16. Bölümün Sonu

Siz ne çeşit bir manyaksınız ben yeni bölümü daha dün yayınlamadım mı? Sabahtan beri yb yazıyorum. Benim elim eğilmedi benim elim koptu...

Neyse neyse bölüm güzel miydi? Bu kez de Güneş için üç kere THATS MY GİRL diyebilir miyizzz??? 

GünBur ship değil çifttir diyenler-->>

Hadi bakalım Sınır: 60 oy 200+ yorum

Sonraki yeni bölüm bu pazar gelecektir~

ÖNEMLİ: BU ARADA BÜTÜN DUYURULARI VE SORULARI INSTAGRAM HESABI ÜZERİNDEN CEVAPLIYORUM LÜTFEN İNSTASI OLANLAR TAKİP ETSİN~

Gelecek bölümde görüşmek üzere Kumral Kaplan'ın ateş güzelleri...

Continue Reading

You'll Also Like

928K 64.7K 37
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
1.3M 89.2K 59
Çilek Alança Yıldırım mı demeliyim yoksa sen mi gerçek ismini açıklamak istersin Çilek Alança Saruhan? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek...
4K 237 6
Yetişkin içerik! Sadece düşünün, aylardır Kâbuslarınızda gördüğünüz siyah kanatlı melek bir ay tutulması gecesinde karşınıza çıksa ne yapardınız? Sad...
186K 11.3K 25
17 yıl sonra doğumda karıştığını öğrenen Peri... Abilerine ve üçüzlerine alışabilecek mi ? Babam gülümseyip "Aksine iyi bir şey oldu. Peri doğumda k...