DİP: ACININ KRALLIĞI

By Elyios

15K 1.7K 3.3K

*Fantastik değildir.* Her hikaye bir kahramanla, birçok hikaye ise budala bir kahramanla başlardı. Herkesin... More

1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20/1
20/2
21/2
21/3
22/1
22/2
23/1
23/2

21/1

266 44 78
By Elyios

Merhaba arkadaşlar hikayemize hoşgeldiniz. Bölümü beğendiyseniz vote vermeyi, böyle daha çok bölüm gelmesini istiyorsanız yorum yapmayı ve profilimizi takip etmeyi unutmayın. Şimdi bölüme geçebiliriz ♥️

'Duygular hep vardı, ama gizlenmek zorundaydı.'
-Paulo Coelho

Bugün ilginç bir gündü.

Oturduğum kanepede bacaklarımı kendime çekerek, sayfayı aşağı kaydırdım. "Acaba direkt ev boş mu diye sorsan olmaz mı Aylin?" diyen Yeşim'e bakmak için gözlerimi telefonumdan çektim ve sırtını kanepeye yaslamış arkadaşıma ufak bir tekme attım. "Şakalarına asla ihtiyacımız olmayan bir an Yeşim."

"Şaka yapmıyordum," diyerek vurduğum sırtına elini koydu ve kötü bakışlarını suratıma dikti. Cihangir karşı koltuktaydı ve bize karşı ilgisiz gibi görünse de kulağının burada olduğunu biliyordum.

Alacağın olsun, Poyraz, itibarımı resmen yerle bir etmeye uğraşıyordu, ona verdiğim tüm emeklerle yazıklar olsun dememek için hiçbir nedenim yoktu çünkü günlerdir beni Rose olmaya çağırmamıştı!

Keşke ben de göğsüme yatmasına hemen izin vermek yerine onu bekletseydim, böyle hiç adilane hissettirmiyordu. "Belki de evi özel alanı falan gibi görüyordur?" Yeşim bir başka fikir daha sunduğunda, derin bir nefes verdim. Doğal bir şekilde kendimi eve davet ettirmenin yolunu bulamıyorduk, ne düşünsek evine gitmek için fazla hevesli gibi duruyordum.

Gerçi evine girmek için oldukça hevesliydim ama bunu ona maalesef yansıtamazdım.

"Poyraz Aylin'i davet edene kadar bekleyeceğiz," Arkamı dönerek, salona girmiş Tuğrul'a baktım. Üstüne giydiği deri cekete ve kot pantolona bakılırsa bugün evcimen hayatına kısa bir mola verecekti. "O davet etmedikçe konu ne kadar oraya gelse de Aylin çok hevesli durur."

Tuğrul'u hepimiz onayladık. Tekrar telefonuma baktım ve boş bildirim panelini açıp kapattım. Beni çizme fikrini aklına düşürmüştüm ama canlı çizme fikrine gelememiştik. Oflayarak, gözlerimi kapattım ve telefonumu hafifçe alnıma vurdum. "Aylin'in Poyraz'ın evinde ne gibi bir yol izleyeceğini ne zaman konuşacağız?"

Tuğrul hiç düşünmeden "Aylin daveti aldıktan sonra konuşuruz bunları, ben çıkıyorum." diyerek Cihangir'i cevapladığında gözlerimi açtım ve kapıya doğru ilerleyişini gördüm. "Telefonları almaya mı gidiyorsun?" Cihangir ona bakmadan tekrar sorduğunda, Tuğrul kafasını sallamıştı.

"Ne telefonu?" İstemsizce sorduğumda bu sefer cevaplayan Cihangir olmuştu. "Dinlenmediğimizden ve güvenle konuştuğumuzdan emin olmak için farklı bir telefon kullanıyoruz," Neden bahsettiklerini anlayarak, direkt tefeciye baktım. "Demek bu yüzden evin içinde fakir melodisi dinlemek zorunda kalıyordum?"

"Artık daha çok dinleyeceksin çünkü Yeşim ve sana da getireceğim," Kapıyı açtı ve gitmeden önce "Poyraz'a karşı herhangi bir harekette bulunmayın, doğru zamanı bekleyeceğiz ve en doğru zaman onun seni eve kendi isteğiyle sokacağı zaman olacak." diyerek hepimizi uyardı.

Herkes onu onayladığında evden çıktı ve kapıyı arkasından kapattı. Of, ben beklemeyi hiç sevmezdim ki! Telefonumun ekranını açarak tekrar kontrol ettiğimde arkadaşım yerinden kalkarak kendini yanıma atmış ve "Aylin Gökmen'in telefon başında bir erkekten mesaj bekleyeceğini kim bilebilirdi ki?" demişti.

"Üstelik, kendime de değil, ikinci kişiliğim Melis'e mesaj atılmasını bekliyorum." Kendimi sertçe arkadaşımın dizlerine attım. Telefonu da yüzümün hizasında tutuyordum. "Elimde olmayan şeylerden nefret ediyorum."

"Beklemeyi öğrenmeni izlemek sıkıcı olacak gibi duruyor," diyerek ayağa kalkan Cihangir'e sövmemek için kendimi zor tuttuğum dakikalardaydık. "Biraz dinleneceğim, önemli bir şey olursa uyandırın."

"Poyraz'ın mesaj attığını Aylin'in tepinme ve çığlık atma seslerinden anlayabilirsin ama yine de uyurken seni izlemek için odana uğrayabilirim," Yeşim kocaman sırıtışı ile neredeyse salondan çıkmak üzere olan Cihangir'i gözleriyle takip ediyordu. "Poyraz'ı Tuğrul gelene kadar nasılsa konuşmayacağız, önemli şeyden kastım," Duraksadı ve arkasına dönerek bize baktı. Ciddi ciddi düşünüyor gibi duruyordu.

"Ölürsek haber veririz Cihangir, gidebilirsin." diyerek elimle kışkış hareketi yaptığımda yüzünde yamuk bir gülüş oluşmuştu. "Yine de senin ölmediğinden emin olmak için ziyaretine geleceğim Cihangirciğim," Yeşim arkasından bağırarak konuştuğunda, nemrut surat çoktan odasına girmiş ve kapıyı kilitlemişti.

Kahkaha atmamak için kendimi zor tutarak, koridoru işaret ettim. "Sanırım sen geleme diye kendini odaya kilitledi," Yeşim tehlikeli bir ifadeyle bana döndü, tek gözü kısılmıştı. "Ne kadar akıllısın sen öyle, bunu düşünmek zor oldu mu senin için?"

Dudaklarımı büzerek, kafamı olumlu anlamda salladım. Göz devirip telefonu işaret etti. "Ekranını kontrol etmeye devam et ve beni sinirlendirme," dediğinde hızla yattığım yerden kalktım. "Şerefsiz, çıplak çizilmeyi kabul etsem şimdiye on kere davet etmişti beni."

Yeşim şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı. "Sana bunu mu teklif etti?" Kafamı olumlu anlamda salladım. "Sen ne dedin?" Sorularından bunalarak bıkkınlıkla "Düşüneceğim," demem ve arkadaşımın kahkaha atması bir olmuştu.

İşte böyle elaleme maskara ediyorsun beni Poyraz, sana da platoniklikten bulanmış beynine de lanet olsun! Sanki ona resmimi ben yokken çiz demiştim, bana gereksiz aksiyon yaratmıştı bir de!

"Kutsal bakirem müthiş teklifler almaya başlamış, ağlayacağım," Gülmekten yaşaran gözlerini abartılı hareketlerle silmesini umursamamaya çalıştım. Rahatlama alanı olmak da zordu, onun gölgeleneceği ağaç olmak için ilk olarak güneşten bunalmasını beklemem gerekiyordu.

Ama beklemek bana göre değildi işte. "Kafayı yememen için bir teklifim var?" Yeşim'e dönerek, umutsuzca söylemesini bekledim. "Harry Potter maratonu?" Yüzümde yavaş yavaş oluşan gülümsemeyi engellemedim, direkt kumandayı elime almıştım. "Poyraz'ı sümsük Ron gibi hayal edip tüm sinirimi çıkarabilirim, şükürler olsun."

Söylediğimle gülüştük, biraz uğraştırsa da sonunda Felsefe Taşı'ndan başlayabilmiştik. İkimiz de kocaman bir sessizliğe bürünerek filmi izlemeye başladığımızda, Poyraz'ın aklımdan yavaş yavaş silindiğini fark etmiştim.

Eninde sonunda yapacaktı o teklifi, pusuda beklemem gerekiyorsa Harry Potter ile kaliteli zaman geçirebilirdim!

Felsefe Taşından hemen sonra Sırlar Odasına geçmiştik. Saat neredeyse akşamın sekizine gelirken telefonuma gelen bildirim sesiyle, yavaş hareketler eşliğinde kafamı Yeşim'e döndürdüm. "Hemen bak," Filmi durdurarak, heyecanla elimde tuttuğum telefona eğildi.

"Fotoğraf atmış," diyerek gönderdiği görüntünün üstüne tıkladım. Burası onun çizim odası olmalıydı, sade ve derli toplu görünüyordu. "Tuğrul davet etmesi için harekette bulunmayın dedi," Omuzlarımı düşürmeden edemedim, düşünceli bir şekilde ona bakıyordum. O da bakışımı anlamış olacak ki söylediğimi bir süre düşünmek zorunda kaldı.

"Aslında resmen sana açık bir kapı bırakmak istemiş, durup dururken çizim odasına atmak isteyecek değil ya?" Bir anda heyecanla telefonu işaret etti. "Bu pası gole çevirmeni istiyor belli ki, bu kendini davet ettirmeye girmez!"

Avukat olacağından mıdır nedir, Yeşim'in söylediklerine ikna olmak saniyelerimi alıyordu. "Bazen aşırı kafan çalışıyor, doğru söylüyorsun. Resmen ayağıma pas atmış, futbolseverler bunu kaçırdığımı görse takım değiştirir. Bu saatten sonra Lina taraftarını çekemem," Mesaj yazmak için ekrana dokundum ve parmaklarım ekranın üzerinde gezerken sabırsızlıkla alt dudağımı dişledim.

'Ne zaman bu odayı ve çizim yeteneklerini görebileceğim?' yazarak gönderdiğimde, direkt görüldü olmuştu. Yeşim ile birlikte heyecanla ekrana bakıyorduk ve saniyeler sonra gelen 'Yarına ne dersin?' mesajıyla deliren arkadaşım çığlık atarak ayağa fırladı. Benim çıldırmam gerekirken üstelik!

"Davet edildin!"

Beni de kolumdan tutarak ayağa kaldırdı ve sıkıca kollarını etrafıma sardı. "Ah, bir numaralı öğrencimsin! Resmen çocuğu tavladın, seninle gurur duyuyorum!" Geri çekildi ve göz kırparak "Ayrıca haklıymışım, sana pas atmak istemiş! Bu işlerde hiç yanılmıyorum." dedi, toplu saçlarını hayali bir şekilde savurmayı da ihmal etmemişti.

"Bir numarasın ama sana yeni bir rakip doğduğunu inkar edemezsin?" Kendimi işaret ederek konuştuğumda, vereceği cevabı beklemeden Poyraz'a mesaj attım. Resmen başarmıştım, müthiş bir sosyal mühendislik göstermiştim!

"Rakibim olmak için daha çok toysun," Yeşim'in alaycı sesini umursamadan kendimi koltuğa attım ve yanıma oturması için boş kısma bir iki kere vurdum. "Bunu Azkaban Tutsağını bitirerek kutlamalıyız!" Beni onayladı ve kaldığımız yerden filmi başlatarak, kucağıma uzandı. "Ben açım, araya girince bir şeyler atıştırır mıyız?"

"Tabi ki, dışarıdan söyleriz gelir." Film izlerken içim içime sığmıyordu çünkü ilk seçeneğimiz çöp olduktan sonra ufak da olsa hissettiğim endişe yıkılarak toza dönüşmüştü. Gerçekten rahatladığımı hissediyordum.

Azkaban Tutsağını dışarıdan söylediğimiz yemek ve tatlı eşliğinde bitirdiğimizde Yeşim bir taraftan esniyordu. "Aylin ben daha fazla dayanamayacağım, burayı sen çöpe basarsın değil mi?"

Arkadaşıma "Tabii," dedim. "Zaten benim hiç uykum yok, biraz bilgisayarda takılırım belki," dediğimde arkadaşım dudağını yanağıma bastırdı ve odasına doğru yol aldı.

Tuğrul hala gelmemişti ve müthiş haberi ona vermek için sabırsızlanıyordum, Poyraz'ın evinin içinde yapmam gerekenleri planlamak istiyordum hemen.

Birkaç kere aramıştım ve dört tane de mesaj atmıştım ama bir türlü geri dönmüyordu. Salonu turlarken içim içime sığmıyordu, resmen yarın Poyraz'ın evinde olacaktım!

Kendi kendime gülerek, Tuğrul'u bir kez daha aradım. Günlerce mesaj atmayan Poyraz yüzünden biraz beceriksiz gözükmüş olabilirdim ama bu açığı hızla kapattığıma inanıyordum, bundan onun da bir an önce haberi olmalıydı.

Telefonu bu sefer çalmadığında, kapalı olduğunu anlamıştım. "Of, Tuğrul! Dışarı çıkacak zamanı buldun." Daha fazla volta atmamak için koltuğa uzandım, beklerken de arkada ses duyayım diyr Ateş Kadehini başlatmıştım. "Umarım bu film bitmeden gelmiş olursun."

Harry hoş çocuktu ama filmi tekrar izlerken yine fark ediyordum ki biraz boştu. Tamam, sağ kalan çocuk falan baya havalı bir durumdu ama kendi yeteneği ile sağ kalmadığı da belliydi.

Ayrıca bazen hiç de sağ kalan çocuğa yakışır davranmıyordu, pısırıklığının saç baş yoldurduğu anları hatırlamak bile istemiyordum. Üstelik her şey tesadüf eseri bu veledi buluyordu, elini nereye atsa resmen çürütüyordu.

Yine de iç çektim, bu seriye gerçekten bayılıyordum! Harry turuncu kafa Ginny'e kalmasa onda on seriydi gerçekten. Neyse, en azından turuncu kafalı çocukları olabilmişti, kötü bir teselliydi ama Rowling'in yakasına yapışamayacağıma göre elimdeki en iyi seçenekti.

Aslında Tuğrul aşırı zengindi, bana bir görüşme falan ayarlamaz mıydı? Ortağı baya eli kolu uzun bir tipe benziyordu, bir yazara da ulaşamayacaklarsa gerçekten gözümden düşeceklerdi.

Saatler geçtikçe daha da sabırsızlanıyordum ve filme bir türlü konsantre olamıyordum. Bir süre sonra izlemeyi de bırakmıştım hatta gözlerim kapanmış, muhtemelen de uyukluyordum.

Kapıda dönen anahtarın sesini duyar gibiydim ama yere düşen metalin sesi olmasa muhtemelen kalkmazdım. Gecenin sessizliğini bölen gürültü ile hızla kumandayı aldım ve Cedric'in soğuk görüntüsü ekrandayken filmi durdurdum. Kapıyı açmama kalmadan Tuğrul içeri girmiş ve anahtarı tekrar cebine soktuktan sonra kapıyı usulca kapatmıştı.

Gözlerim saate takıldı, çok dalmış olmalıydım. Saatin ne zaman beş olduğunu bile fark edememiştim, ayağa kalkarak heyecanla ona doğru adımladım. Link olayından sonra tekrar elimize bir şans daha geçmişti ve beklediği fırsat tekrar ellerinin arasında olduğuna göre, mutlu olabilirdi.

Hatta belki gülümserken kısılan gözlerini bile görürdüm!

"Nerede kaldın Tuğrul? Seni bekliyorum kaç saattir," Kapının yanındaki küçük dolaba bir şeyler koyuyordu, sesimle birlikte duraksadığını görmüştüm. "Sana çok önemli bir haberim var!"

Elindekini dolaba bırakarak, kapağını sanki elinden kaymış gibi gürültülü bir şekilde kapattı ve bana döndü. Evde sadece ben uyanık olduğum için yalnızca televizyonun ışığı vardı ve yüzünü bile doğru dürüst aydınlatmıyordu. "İşim uzadı."

"Telefonun kapalıydı, mesaj falan da attım? Görmedin mi?" Gözlerimi gözlerinde tutmaya çalışıyordum ama o genel olarak dalgın bakışlarını bir noktada tutuyordu. "Görmedim," Kaşlarım yukarı doğru kalkarken, kararsız sesiyle ona doğru adımladım. "Neden telefonunu kapattın ki?"

Anlamsız dakikalar aramızda akıp giderken, onu daha rahat görebilmek için bir iki adım daha yaklaştım. Gözlerini çok daha net görebiliyordum, yüzünde karmakarışık bir ifade vardı ve benimle göz göze geldiği an yüzüme bakmayı kesmişti. Birkaç saniye anlam veremeyerek ona baktım, arkamdan Cihangir "Tuğrul?" demişti. İstemsizce ona döndüm ve loş ışıktan görebildiğim kadarıyla çatılmış kaşlarına, benim kaşlarım eşlik etti.

Yanlış giden bir şeyler var, diyen zihnimi umursamamaya çalışarak derin bir nefes veren ve elini boynuna götürüp, sert hareketlerle ovuşturan Tuğrul'a baktım. "Şarjım bitmişti," Yüzündeki sıkıntılı ifade ve kaçırdığı gözlerinden dolayı bakışlarım Cihangir'e döndü, yüz ifadesi gittikçe daha da sertleşiyordu. "Yarın haber verirsin Aylin, bir acelesi yok."

Cihangir beni bu ortamda istemediğini üstünü bile örtmeye gerek duymadan ifade ettiğinde kafamı salladım, Tuğrul'a bir kez daha bakıp odalarımızın olduğu koridora ilerlemiştim. Hatta kapımı bile açmıştım ama huzursuz his geriye dön diyordu, yanlış giden bir şeyler var.

Adımlarım salona yöneldi, ne hissettiğimi bilmiyordum, saf bir merak mıydı yoksa endişe mi, emin değildim. Yalnızca karışık bir hisle onları duyabileceğim bir noktada durmuş, yaptığım yanlışı örtmeye bile çalışmadan öylece bekliyordum.

"Saatler önce teslimatı halletmiş olman lazımdı," Cihangir'in sesi daha önce duymadığım bir tondaydı, bu üslubu iyi bilirdim. Hayatım boyunca bu ses tonuyla yargılanmıştım, geride ne olduğunu bilmeden geldiğin yerle ilgili ahkam kesen herkesten duymuştum. İyi bilirdim de, Cihangir'in Tuğrul'a karşı kullanabileceğini tahmin edemezdim. "Hallettim," cevabını aldı sadece, dümdüz ve yorgun bir sesten gelen tek kelime onu sinirlendirmiş olmalıydı. "Akıllanmayacak mısın oğlum sen?"

"Cihangir," Tuğrul sus demeden çenesini kapatmasını istemişti ama arkadaşının buna pek niyeti yoktu. "Lan sana yapmadığı kalmadı, hala gittiği günün yasını mı tutuyorsun? Gecenin beşinde eve derbeder geliyorsun, yüzün beş karış."

Sustu ve neyden bahsettiğine dair birçok farklı teori üstüme hücum etti. Beynim boşalmış gibiydi, düşünceler hem çok hızlıydı hem de inanılmaz yavaştı. Sürekli beynimin içinde birbirlerine çarpıyorlar, zihnimin duvarlarına acımasızca saldırıyorlardı.

Sonunda, zihnimin duvarları daha fazla dayanamadı ve yıkılarak düşüncelerin bana ulaşmasına izin verdi. Onun neyin yasını tuttuğunu anlayabiliyordum. Telefonu neden kapalı, neden geç kaldı; hepsinin bir cevabı vardı zihnimde artık. Eski aşkının unutamayan bir adamın, onun gittiği günün yıldönümünde çektiği acıydı gördüğüm.

Sadece bir düşünceydi ancak zihnimde hayat bulduktan ve o duvarları geçtikten sonra hızını kesmeyerek sanki kalbime kadar ulaşmıştı.

Hızla, keskin bir acıyla kalbimin içinden geçip gittiğini hissediyordum. Belli belirsiz bir ağrı kalbime saplanırken, ince bir sızı duymuştum. Kağıt kesiğini andırıyordu, çabucak ve derince kesilmiş bir yara gibiydi; ağrı çabucak geçti ve geriye kalbimin sızısı kaldı.

"Her şeyi çok bildiğini sanıyorsun Cihangir," Sesiyle birlikte sanki nefes almayı tekrar hatırlamış gibi içime derin bir nefes daha çektim. Nefes alamadığımı bile fark edemeyecek kadar çok şey düşünüyordum, çok şey hissediyordum. Aralarından birini yakalayıp, adlandırmak zordu. "Bir bok bildiğin yok," diyerek onu terslediğinde duvara sabitli bakışlarımı etrafta gezdirdim.

"Tek terk edilen sen değilsin ama bu şekilde terk edilmek konusunda ilk beşe oynarsın," Cihangir gittikçe daha da acımasız sözcükler seçiyor, sesinin tonunu biraz bile yumuşatmıyordu. Hiçbir şefkat yoktu, saf bir kin duyuyordum cümlelerinde. "Hala aynı terane, ne halt yersen ye bu halinle." Cihangir'in odasına döneceğini anlayarak kendi odama sessizce yürüdüm, her attığım adımda hissettiklerim daha da garip geliyordu.

Odamın kapısını açtım ve hızla içeri girdim. Kapının kapanma sesiyle birlikte, zihnimin içinde düşüncelerim, hislerim ve benden başka hiçbir şey kalmamıştı. Her zaman olduğu gibi, onlara en yakın dostummuş gibi kucak açarak kendimi yatağa bıraktım.

Normal bir şeydi duyduğum, neden benliğim tüm gücüyle bunu reddediyordu?

...

Gözlerimi zorla aralamış, bir süre beyaz tavanı izledikten sonra saçlarımı taramak için aynanın önüne geçmiştim.

Bugün birçok şeyi yeni yeni fark ediyordum; tarak, sarı tutamların arasından süzülürken saçlarımın oldukça uzadığı ilk fark ettiklerimdendi. Özenle topladığım saçlarımın bir kısmının yüzüme düşmesine izin verdiğimde de toplu saçı kendime yakıştırdığımı fark etmem ikinci sırayı kapmıştı.

Uyandığımdan beri kendime pek çok şeyi yakıştırmaya başlamıştım, fark ettiklerim genelde kendimi beğendiğime yönelik şeylerdi. Mesela ev ahalisinin arasına karışabilecek şekilde üstüme çekidüzen verip odamdan dışarı çıktığımda, kıyafetlerimin de üstüme yakıştığını düşünüyordum.

İçeriden geldiğini tahmin ettiğim Yeşim'in gülüşü rotamı belirlerken, yine yüzüme yakışacağını düşündüğüm gülümsememi takındım.

İnsanın kendine yakıştırdığı özellikleri kafasında tekrarlaması güzeldi, iyi hissettirdiğini düşünüyordum. Ta ki mutfaktan içeri girene kadar.

Beni ilk fark eden Cihangir'di, kapının tam karşısında oturduğu için gözlerini direkt olarak üzerimde gezdirdiğini görebiliyordum. Gözlerini bana çeviren ikinci isim Tuğrul olurken bakışlarına kısa bir anlık da olsa karşılık verdim.

İşte o an, kendime tüm yakıştırdıklarım bir kuş misali uçup gitti. Fark ediyordum da kalbimin bu denli sızlaması bana hiç yakışmamıştı.

Bakışlarımı hızla tefeciden çekerek "Günaydın," dedim ve Eun Yeşim'in yanına oturdum. "Günaydın güzellik, kapına vurdum ama uyanmadın." Hazırlanmış olan kahvaltı sofrasına yoğunlaşmadan hemen önce "Poyraz meselesini düşünüyordum, düşünürken de duymuyorum bazen. Biliyorsun," diyerek arkadaşıma karşılık verdim.

"Poyraz daveti yapmış diye duydum," Cihangir karşımda oturduğu için beni gördüğünü bildiğimden kafamı sallamakla yetindim. "İtiraf edeyim başta Poyraz teklif etmeyecek diye ödüm kopmuştu ama Aylin iyi bir öğrenci olduğunu her fırsatta kanıtlamaya devam ediyor," diyen arkadaşıma göz devirmemek için kendimi zor tutuyordum. "Poyraz tamamen benim başarım, kendine pay çıkarma."

Yeşim ağzına hayali bir fermuar çekerken Tuğrul "Olayı tam anlamıyla bilmeyen tek kişi ben miyim?" dese de cevap vermedim. Yeşim zaten benim yerime konuşuyordu, onun en çok bu özelliğini seviyordum, ihtiyaç halinde devamlı iş başı yapabilecek kapasitedeydi. Üstelik ihtiyaç olduğunu bile bilmiyordu. "Çocuk Poyraz'ı resmetmek için fazlasıyla heyecanlı gözüküyor, çizim odasının fotoğrafını yolladı dün gece. Bazı erkeklerin aksine oldukça romantik."

Ağzıma attığım peyniri Yeşim'i izleyerek yuttum, direkt olarak Cihangir'e bakarak konuşuyordu. Arkadaşımla yürüme konusunda aramızda usta çırak ilişkisi vardı ve ben her an yeni taktikler öğrenmek adına gözlerimi dört açıyordum. "Erkekler romantizmi aptalca bulur," Cihangir sinsice gülümseyip Yeşim'e baktı ve "Tabi sonu tatlıya bağlanmayacaksa," dedi.

Yavşak Yeşim, pezevenk Cihangir, şerefsiz Tuğrul ve ne olduğu belli olmayan ben. Harika bir dörtlüydük gerçekten.

"Sen var ya tam benim kalemimsin," dedi Yeşim de, onun da suratında sinsi bir sırıtış vardı. "Kalın uçlu, güzel yazanlardan."

Masada kısa süreli bir ölüm sessizliği oldu, Yeşim halinden memnun şekilde gülümserken Cihangir ise üstündeki gömleğin yakasını çekiştirmişti. Sanırım aralarındaki bu edepsiz sohbeti arkadaşım kazanmıştı.

"Evde nasıl davranman gerektiğini konuşalım Aylin?" Tuğrul bana yönelik konuştuğunda "Olur," diye mırıldandım, en azından ahlaksız havanın biraz dağılmasına ihtiyaç vardı. Ayrıca az önce dikkat etmiştim de Yeşim'in tırnakları harika gözüküyordu, sürdüğü ojenin tonuna gerçekten aşık olmuştum.

"Bu Poyraz'ın evine ilk girişin olacak, sadece genel bir inceleme yapmanı istiyorum. Hiçbir eşyaya dokunma ve odaları karıştırmak gibi bir hataya düşme." Aile reisi gibi altı kişilik yemek masasının en başında oturuyordu, bu yüzden ona dönmek zorunda kaldım. Saçlarına bandana takmıştı, gözlerimi daha çok aksesuarına odaklayarak "Dikkat ederim," dedim ve kahvaltılıklara geri döndüm.

"Çocuk Aylin'in niyetini anlayıp ona zarar vermez değil mi? Sonuçta biz onları göremeyeceğiz, endişelenmeli miyim?"

Yeşim benim için gergin bir tonda soru sorduğunda zorla yutkunmuştum. Bu sürekli olarak benim de aklıma geliyordu ama düşünmemeyi tercih ediyordum. Beni rahatsız eden düşüncelere zihnimde yer vermekten hoşlanmazdım. "Poyraz'a bir link attık ve bilgisayarına girdik. Bu olaydan sonra Aylin'i zaten yalnız bırakmam, bana her an ulaşabileceği bir yakınlıkta olacağım."

Ne güzel, ben de tam olarak dibimde olmasını hayal ediyordum. Hatta dünden beri bu isteğim tavan falan yapmıştı, müthiş bir haberdi bu.

"Aylin'e bir zarar gelirse," diye başladı Yeşim, işret parmağını da bir amda ciddileşerek tefeciye doğrultmuştu. "Seni kendi ellerimle boğmaktan çekinmem Tuğrul, sadece ufak bir uyarı olarak düşün." Sofradaki konuşmaları dinlemek istiyordum ama dikkatim dağılıyordu. "Aylin'e zarar gelmemesi için elimden geleni yapacağım. Bu masadaki hiç kimse zarar görmeyecek."

Cihangir'in bileğindeki ufak dövme o kadar güzeldi ki kendime engel olamayarak birden eline uzandım. Çarprazımda kaldığı için biraz zorlanmıştım ama yine de elini tutmayı başarabilmiştim. "Bu ne anlama geliyor?" dediğimde Cihangir kaşlarını çattı ve elini ona tecavüz ediyormuşum gibi kendine geri çekti. "Sana alışamıyorum Aylin, bugün daha da bir garipsin."

Bileğinin üstündeki dövmeden gözlerimi çekmeden "Cidden söylesene, ne anlama geliyor? Baya güzel yapılmış,"diye tekrarladım. "Bir rock grubunun işareti, ben yaptım."

"Bir hikayesi var sanmıştım," hayal kırıklığıyla omuzlarım düşerken sofradaki herkesin beni izlediğini fark edebiliyordum. "Bir dakika dövmeyi sen mi yaptın?" Soruma çok normal bir şekilde kafasını sallayarak onay verince "Ben de bir dövme istiyorum, yapar mısın?" dedim.

Gözleri benden aile reisimize doğru kaydığında, benimle ilgili bir konu için Tuğrul'a bakmasına anlam verememiştim. Dövme yaptırırken ona soracak halim yoktu herhalde. "Yaparım."

"Teşekkürler, başka konuşacağımız bir konu kalmadıysa Poyraz'a gideceğim. Hazırlansam iyi olur." Tuğrul'un bandanasını muhatap alarak konuştuğumda kafasının oynadığını zar zor görmüştüm. "Doydun mu ki?" Yeşim konuşurken yerimden kalkmıştım bile.

"Evet, sabahtan beri yiyorum zaten. Yeterli bu kadar," dedim ve mutfağı hızlıca terk ettim. Oh, be. Bugün evde olmamak bana iyi gelecekti, oksijen almayı özlemiştim. Hem dans etmek de bir farklılıktı, üstelik Poyraz beni eğlendiriyordu. Güzel bir gün olacağına şimdiden emindim.

Odama hazırlanmak için geçtiğimde zaten tamamiyle hazır olduğumu fark ederek üstümdekilere tekrar göz attım. "Küpeler, evet küpelerim yok." Aynanın önündeki kutuya hızlıca yöneldiğimde kapı açılmış ve içeri elinde sandviç ekmeğiyle Yeşim girmişti.

"Aylin?" Sesini duysam da küpelerimi aramaya odaklandığım için cevap vermedim. "Nerede bunlar ya?" Hızla çekmeceleri karıştırmaya başladığımda arkadaşım dibime kadar gelmiş ve elini omzuma koymuştu. "Ne arıyorsun?"

"Küpelerimi arıyorum, yoklar." Şifoniyerin en alt çekmesini karıştırırken Yeşim "Çorapların içinde olacağını pek sanmıyorum," demişti.

Kafamı ona çevirmeden önce elimdeki çorabı usulca çekmeceye geri bıraktım ve doğruldum. "Çorapların içine düşmüş olabilir diye düşündüm," kendimce açıkladığımda Yeşim beni iteklemiş ve aynanın önündeki kutuya kendisi bakmıştı. Yaklaşık yirmi saniye sonra "Bunlar mı?" diyerek aradığım küpeleri bana gösterdiğinde hızlıca elinden aldım. "Evet, bunlar."

Küpeleri kulağıma takarken çekinerek "Ters giden bir şeyler mi var?" demişti. Taktığım küpelerin nasıl durduğunu görebilmek için aynada kendime baktım ve gülümseyerek arkadaşıma döndüm. "Hayır, her şey gayet düz. Neden sordun?"

En yakın arkadaşım biraz yüzümü inceledi ve usulca kafasını salladı. "İyi pekala, şimdilik üzerine gelmiyorum ama bir sıkıntı olduğunu sezdim. Şu sandviçi de ye, kahvaltıda hiçbir şey yemediğini fark etmedim sanma." Dünyaları yemiştim ve ölümüne tok hissediyordum. Bunu söylemesi bile hataydı.

"Yanıma alıyorum, acıkırsam yerim söz." Yeşim'in yanağına kocaman bir öpücük bıraktım ve yere bıraktığım sırt çantamı taktım.

Güzel bir gün olacaktı, evet. Güzel bir gün.

...

Continue Reading

You'll Also Like

3.3M 164K 18
Maça Kızı 8 serisinin devam bölümlerini içermektedir.
SARKAÇ By Maral Atmaca

General Fiction

3.7M 174K 9
"Delilerin sevdası hoyrat bir fırtına gibidir. Günün başında seni sarsan fırtına, gecenin şafağında ılık bir esintiye dönüşüp kaburgalarının arasına...
BERDEL By Ayan Bela

General Fiction

71.9K 2K 84
{Önemli bir duyuru paylaşmak istiyorum. Kitabım yetişkinler içindir. 18 yaşın altındakilere önermiyoruz..} Sevgili dostlar.. BERDEL Hikayesi herkesi...
Lavin By Elifnur

General Fiction

180K 10.4K 33
İntikam uğruna kaçırılmış Lavin. Dedesi tarafından hayatı cehenneme çevirilen Lavin. Babası ve annesi tarafından sevilmeyen Lavin. Bebek iken diğe...