Canlı | Yarı Texting

By biryazarkus

4.7M 292K 135K

Aylardır izlediği yayıncıya olan hislerinin arttığını düşünen İzem, artık onun dikkatini çekmek ister. Dağhan... More

0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
2.0
2.2
2.3
2.4
2.5
2.6
2.7
2.8
2.9
3.0
3.1
3.2
3.3
3.4
3.5
3.6
3.7
3.8
3.9
4.0
4.1
4.2
4.3
4.4
4.5
Final

2.1

126K 8K 6K
By biryazarkus

Dağhan'ın süründüğü dördüncü bölüme hoş geldiniz <3

Hikayeme oy vererek destek olmayı unutmayın
Keyifli okumalar 🦋

Bol bol yorum yapmayı ihmal etmeyelim.

🫶🏻

Whatsapp

Dağhan: Belli oldu mu?

İzem: Evet, saat 4'te alacaklar ameliyata.

Dağhan: Açelya?

İzem: Onu 4'te alacaklar zaten, Güneş'i hemen arkasından alacaklarmış.

Dağhan: Ben birazdan çıkacağım, yarım saate gelirim. Bir istediğin var mı?

İzem: Hayır, teşekkür ederim.

Dağhan: Güneş bir şey istiyor mu?

İzem: Sence? Bunu soruyor musun gerçekten?

İzem: Güneş ne isteyebilir senden?

Dağhan: Beni bekliyor değil mi?

İzem: Evet. Bağladın kardeşimi kendine, uğraşıp duruyoruz.

Dağhan: Eh tabii, farklı etkilerim olduğu doğrudur.

İzem: Ay aferin sana da etkilerinede!

Dağhan: Sen niye kızdın ki şimdi?

İzem: Dağhan!

Dağhan: Efendim karım.

İzem: Ben senin karın değilim.

Dağhan: Karma diyelim o zaman.

İzem: Çok gıcık olduğunu söyledim mi daha önce?

Dağhan: Birkaç kere söylemiştin.

Dağhan: Bana olan aşkın kadar söylemedin ama.

İzem: Hangi aşk?

Dağhan: Mesajlar duruyor, ekran fotoğrafı ister misin?

İzem: İstemem.

Dağhan: Ben de öyle düşündüm.

İzem: Çok sinir bozucusun Dağhan.

Dağhan: Neden öyle söyledin şimdi hayatım?

İzem: Ya hayatım deme bana!

Dağhan: Ben sana söylediğimde sen demeyi bıraktın mı?

İzem: Gerçekten çok gıcıksın.

Dağhan: Evine bir iç çamaşırı da yollamam gerek durumları eşitlemek için.

İzem: Susacak mısın sen?

Dağhan: Gardrobuna koyarsın sen de.

İzem: Ya da senin gibi yakarım mesela?

Dağhan: Seninki hala dolabımda duruyor.

İzem: Benim değil o. Aldım ve etiketiyle gönderdim.

Dağhan: Sen aldığına göre senin oluyor.

İzem: Dağhan sus artık.

Dağhan: Sen de yayında aç ama eşitlik olsun.

İzem: Dağhan artık çeneni kapat ve benim sinirlerimi bozma. O değerli kıçını kaldırıp hemen buraya gel. Kardeşim seni istiyor.

Dağhan: Baldızım söz konusuysa akan sular durur. Hemen geliyorum.

İzem: Ya o benim kardeşim, senin baldızın değil.

Dağhan: Akraba ilişkilerini çok iyi biliyorum.

İzem: Ekrana yumruk atıcam şimdi.

Dağhan: Güzel ellerin zarar görsün istemem.

İzem: Görüşürüz Dağhan.

İzem Çevrimdışı

Telefonumun ekranını kilitleyip cebime tıkıştırdım gerginlikle. Dağhan iki gündür yemin etmiş gibi beni delirtiyordu. O sahilde konuşmamız benim biraz düşünmek isteğimle sonlanmıştı. Ondan emin olabilmek için biraz düşünmek istemiştim ama Dağhan iki gündür resmen bana her fırsatta yürüyordu. Hayır dememden de anlamıyordu üstelik.

Zamanında benim yaptığımı bana yapıyordu ve bundan zevk alıyordu. Bana resmen karma yaşatıyordu bunu da keyif alarak yapıyordu. Beni delirtsede vazgeçmeyişi fazlasıyla hoşuma giden bir detaydı. Biraz daha onu bu hallerini görmek istediğim için şimdilik ona bir adım atmıyordum. Zamanında bana her hayır deyişinde hissettiklerimi biraz da o hissetmeliydi.

Dağhan bir yana dursun hastanede de işler fazlasıyla yoğundu. Ameliyat günü gelip çatmıştı çoktan. Sabah doktorumuz hem Açelya'nın hem de Güneş'in son kontrollerini yaptıktan sonra ameliyat için onayı vermişti. Öncelikle Açelya'dan ilik nakli için kök hücreler alınacaktı. Sonrasında sıra Güneş'e geliyordu. Asıl zorlu kızım ameliyattan sonra hastanede geçireceğimiz iki haftaydı. Her ne kadar ilik uyumlu olsada Güneş'in iliği kabul etmeme ihtimali çok yüksekti. Bunun olmaması için hepimiz dua ediyorduk.

"Açelya'nın yanında kim var?" Diye sordum anneme.

Birileri sürekli girip çıkıyordu. Aslı ve Mert biraz önce gelmişti ama şu an neredelerdi bilmiyordum. Güney en son hastaneye girdiğini yazmıştı, o da nerdeydi onu da bilmiyordum. Babam da aynı şekilde ortalıkta yoktu. Resmen hepimiz hastanenin bir yerine dağılmıştık.

"Baban yanında ama sen bir bak ona istersen. Bir ihtiyacı olur babana söylemekten çekinir." Annemin düşüncesini onaylayarak kalktım koltuktan. Öncelikle Güneş'in saçlarına bir öpücük kondurdum ve bana az önce sorduğu sorunun cevabını verdim. "Dağhan ağabeyin yolda, geliyor." Söylediğimle mutlu bir şekilde gülümsedi.

Ardından ben de odadan çıkarak bir alt kattaki Açelya'nın odasına yöneldim. Asansör beklerken telefonumu çıkarmış Güney'i aramıştım. Telefon çalarken açılan asansörden Güney gözüktü. Onu görür görmez kapattım telefonumu.

"Seni arıyordum ben de." Dediğimde gelip bana sarılmıştı.

Ona karşılık verirken Güneş'i sordu öncelikle. Her şeyin yolunda olduğunu öğrenince rahatlamıştı. "Sen nereye gidiyorsun?" Sorduğu soruya doğru cevap vermemekte kararsız kalmıştım çünkü Dağhan yetmiyormuş gibi Güney'de iki gündür Açelya diye başımın etini yiyordu.

"Açelya'nın odasına gidiyorum, bir ihtiyacı var mı bakacağım." Ben konuşurken Güney daha adını duyar duymaz aptal gibi sırıtmaya başlamıştı. Dayanamayarak konuştum. "Gel hadi sen de, tanıştırayım sizi."

Anında kolunu omzuma atıp beni kendine çektiğinde alnıma bir öpücük bırakmıştı. "Sen var ya bir tanesin! Dünyanın en mükemmel arkadaşısın." Alnımdaki ıslaklığı silerken yüzümü buruşturdum.

"Yılışıklık yapma, yürü hadi."

Beraber asansöre binip alt kata indiğimizde Açelya'nın odasına doğru ilerledik. Koridorun sonundaki odaya geldiğimizde kapıyı çalıp içeri girdim. Öncelikle babama biraz benim burada duracağımı söylediğimde o Güneş'in yanına gitmişti.

Şimdi üçümüz baş başa kalmıştık odada. "Rahat mısın? İstediğin bir şey var mı Açelya?" Soruma karşılık kafasını iki yana salladı.

"İyiyim İzem abla, merak etme."

Merak ederdim. Hiçbir karşılık beklemeden bize böylesine büyük bir iyilik yapan insanı merak ederdim. Açelya bize hem dünyaları hem de çok güzel bir ders vermişti. Karşılık beklemeden de bir şeyler yapılabileceğini daha bu genç yaşında bize göstermişti. O yüzden onun yeri hepimiz için başkaydı.

"En ufak bir şeyde haberim olsun tamam mı?" Beni onayladığında geldiğimizden beri sessiz olan Güney'e döndüm. "Açelya bu Güney, kendisi benim çocukluk arkadaşım olur. Güney zaten Açelya'yı tanıyorsun."

İkisini birbirine tanıttığımda Güney elini uzatmıştı. Açelya'da karşılık vererek sıkmıştı.

"Memnun oldum Güney ağabey."

Şu an Güney'in içinde 'Sevdiğim kız bana abi deyince' şarkısı dönüp duruyordu muhtemelen. Bunu gözlerindeki yıkılmışlıkta da görebiliyordum.

"Ben de memnun oldum Açelya." Ardından bana döndüğünde fazlasıyla mutsuz olduğunu görmüştüm. Açelya onu tanımadığı için anlayamazdı ama ben bakışlarından üzgün olduğunu görüyordum. "Ben Güneş'in yanına geçeyim İzem."

Gelirken ki mutluluğunun aksine mutsuz bir şekilde giderken aklım onda kalsada Açelya'yı tek bırakıp gidememiştim peşinden. Ameliyattan sonra onunla mutlaka konuşurdum.

Dudaklarımı aralamış konuşacakken çalan telefonumla sustum. Cebimden çıkardığım telefonumun ekranında Dağhan ismini gördüm. "Dağhan ağabeyin arıyor." Açelya'ya ithafen konuştuktan sonra aramayı cevapladım.

"Efendim."

"Karım, ben geldim hastaneye. Neredesin?"

Gözlerimi bıkkınlıkla yumdum. "Dağhancığım, bir tanem, ben senin karın değilim. Sinir etme beni." Açelya'nın odadaki varlığı yüzünden ona rahatça kızamıyordum.

"Sinirlenme sen. Güneş'in yanında mısın?"

"Açelya'nın yanına geldim az önce." Dedim.

"Odası nerede?"

Ona odayı söyledikten sonra telefonu kapatmıştım. Yatağın yanındaki koltuğa otururken Açelya'nın gülüşünü görünce kaşlarım çatıldı. "Neye gülüyorsun bakayım?" Diye sordum.

"Dağhan ağabeyin sana karım demesine. Çok tatlısınız." Onun gülerek söyledikleriyle bizi gerçekten yakıştıran ilk kişi olduğu için olumsuz bir şey diyemedim. Üstelik bizi sevgili sanıyordu.

"O Dağhan ağabeyin beni deli ediyor ama." Dedim ben de gülerek.

Bir zamanlar ona yaptığımı bana yapıyordu ve birde Açelya'nın diline düşürmüştü beni. Hoş düşündüğümüz zaman benim kocam dememe yaklaşık 50 bin kişi şahit olmuştu ama oh olsundu ona. İyi yapmıştım, şimdi herkes sevgilisi olduğunu düşünüyordu. Bütün dişileri elemiştim.

Şişeden ağzıma bir yudum almamla Açelyan'ın söyledikleri yüzünden boğazımda kalmıştı. "Karım dediğine göre evlenmek istiyor seninle. İzem abla, sizin çocuğunuzda çok güzel olur kesin."

Ben arka arkaya öksürürken odaya giren Dağhan anında yanına gelip sırtıma vurmaya başlamıştı. "İyi misin?" Boğazımı tutarak derin bir soluk aldım.

Kafamı sallarken Dağhan Açelya'ya dönmüştü. "Ne oldu?"

Açelya gözlerimi açarak baksamda o bana bakmamıştı. "İzem ablaya sizin çocuklarınız çok güzel olur dedim de ben, su boğazında kaldı herhalde." Karşımda duran Güneş'in büyük versiyonuna şaşkınlıkla baktım.

Dört bir yanım düşman hattı ile çeviriliydi.

Dağhan aldığı yanıttan sonra sırıtarak bana dönmüştü. Kolunu omzuma atıp beni kendisine çekerken sırf Açelya olduğu için sesimi çıkaramadım.

"Katılıyorum sana Açelya."

Dirseğimi karnına geçirdiğimde hiç oraları bile olmadı. "Rüyanda görürsün sen onu."

Suratına garip bir ifade yerleştirip Açelya'ya döndü. "Görüyorsun değil mi? Karım diyorum yok, çocuğumuz diyorum yok. Gönül eğlendiriyor bu kadın benimle." Hayretle baktım ona.

Bütün tuşlara basıyordu resmen!

"Dağhan ağabey sen bir evlilik teklifi et, hayır demez bence."

"Diyorsun." Bana doğru döndüğünde iki yana salladım kafamı.

Omzumdaki kolunu tutup kendimden ayırdığımda yanından kalktım. "Açelyacığım, Dağhan ağabeyin biraz öküz. Bu aralar da biraz cezalı, o yüzden yakın gelecekte kocam olması mümkün değil." Açelya bize gülerken Dağhan keyifsiz bir şekilde oturmaya devam ediyordu.

"Sen buradaysan ben Güney'in yanına gideceğim." Dağhan'a söylediğim şeyle anında yerinden kalkmıştı.

"Değilim ben burada." Ben kaşlarımı çatarken devam etti. "Güneş'in yanına gidiyorum ben, bekliyor beni."

Sırf Güney'in yanına gitmeyeyim diye girdiği hallere güldüm sadece. Sessiz kalarak onun gitmesi için izin verdim. Ben Açelya ile kalırken onun biraz dedikodu yapmıştım. Ameliyata dakikalar kala ise artık onu almak için odaya doktor ve hemşireler gelmişti. Onun son kontrolleri yapılırken annemler ve Dağhan'da gelmişti. Hep birlikte onunla ameliyathane kapısına kadar gitmiştik. O içeri alındığında artık sadece dua edebileceğimiz bir noktadaydık.

Neyseki her şey umulduğu gibi gitmişti. Henüz ameliyat tamamlanmadan doktor kök hücrelerin sorunsuz bir şekilde alındığı haberini vermişti. Sıra Güneş'e geldiğinde yine ameliyathaneye gittik onunla. Ona korkmaması için hepimiz telkinler verirken artık gitmesi gerektiği için doktor onu götürmüştü. Ameliyathane kapısı kapandığında herkes koridorun bir noktasına dağıldı.

İlk yarım saat daha sakindi fakat sonrasında hepimizin bekleyişi gerginleşti. Ben stres ile ileri geri yürümeye başladığımda Dağhan gelip durdurdu beni.

"Sakin ol, her şey yolunda."

Göğsüm gerginlikle şişerken ellerimi saçlarıma götürdüm. Geriye ittirdim saçlarımı. Dağhan'ın yanından ayrıldım ve az önce babamın kalktığı, Güney'in yanındaki boşluğa oturdum.

Güney omzumu sıvazlarken yorgunlukla ona yaslandım. "Çok gerginsin, sakinleş biraz. Ameliyat zaten risksiz, önemli olan sonraki süreç." Haklıydı ama elimde değildi. Korkuyordum.

Aradan beş dakika geçtikten sonra Güneş'in ameliyatı devam ederken Açelya ameliyattan sağ sağlim çıkmış ve odasına alınmıştı. Doktor onun en az iki saat daha kendine gelmeyeceğini söylesede uyanma ihtimaline karşı Aslı ve Mert onun odasına gitmişti.

Bir saat daha geçtiğinde artık herkes fazlasıyla gergindi. Bir haber alamadıkça da bu gerginlik artıyordu. Duvara yaslanmış olan Dağhan'a baktığımda yüzündeki endişeyi görebiliyordum. Herkes korkuyordu ama onda farklı bir endişe vardı. Adımlarımı yavaşça ona doğru ilerlettim. Yanına geldiğimde sırtımı duvara yaslarken başımı bu kez onun omzuna yaslandım.

Hiçbir fırsatı kaçırmadığı gibi bunu da kaçırmamış, kolunu omzuma atmıştı. O şekilde geçen beş dakikanın ardından sonunda ameliyathane kapısı aralanmıştı. Hepimiz anında kapıya doğru toplandığımızda meraklı gözlerle bakıyorduk doktora.

"Her şey yolunda gitti, Güneş birazdan normal odaya alınacak."

Bunu duyar duymaz mutlulukla yanımdaki Dağhan'ın boynuna atladım. Ona mutluluk gözyaşlarım aransında sıkı sıkı sarılırken o da belimi sarmıştı aynı şekildi. Önemli olan bundan sonraki iki haftaydı biliyordum ama bu noktaya gelmemiz bile mutlu ediyordu bizi.

"Geçti, dökülmeyecek artık saçları Dağhan."

Ağlarken söylediklerime karşılık saçlarımın üstünde bir öpücük hissettim. "Dökülmeyecek."

Kendimi onun göğsünden ayırıp yüzüne baktığımda uzanıp gözyaşlarımı sildi. "Ağlama, ağlamak yok artık. Sümüklü oldun iyice başıma." Sahte bir kızgınlıkla vurdum omzuna.

"Burnumu üstüne silersem görürsün kim sümüklü."

Onun kollarından ayrılıp annemlere gittim bu kez. Herkesle sırayla sarılırken ameliyathaneden Güneş'i çıkarmışlardı. Onun peşinden hepimiz odaya giderken doktor fazla kalabalık yapmamamızı defalarca tekrarlamış ve bundan sonraki iki haftanın önemini vurgulamıştı.

Güneş henüz kendine gelmemişken biz Dağhan ile birlikte uyanan Açelya'nın yanına geçmiştik. O da bize merakla Güneş'i sormuştu. Tedbir amaçlı bugün hastanede kalacaktı ve ben biraz çöp çatanlık yaparak onun yanında kalma görevini Güney'e vermiştim. Ayrıca asla çekinmemesi konusunda Açelya'ya uyarılarımı da yapmıştım. Güney'e söyleyemeyeceği bir şey olduğunda aramasını söyledikten sonra ikisini yalnız bıraktık.

Tekrar Güneş'in yanına döndüğümüzde heyecanlı bekleyiş başlamıştı. Dağhan bir ara gidip hepimize kahve almıştı, onun dışında kimse odadan çıkmamıştı.

"Anne."

Duyduğumuz fısıltıyla hepimiz aynı anda Güneş'e baktık. Uyanmıştı!

Yatağın etrafına geçtiğimizde annem Güneş'in elini tuttu. "Buradayım anneciğim."

Güneş gözlerini hepimizde gezdirip tekrar anneme döndü. "Uykun var anne." Diğer elini de ben tuttum hemen.

"Yeni uyandın bir tanem, o yüzden öyle geliyor sana." Demişti annem.

Ben de bu sırada hemen kapıya çıkıp uyandığını söylemiştim hemşirelere. Onlarda doktora haber vermişlerdi. Doktor gelip yeniden kontrolleri yaptığında şu an için her şeyin yolunda olduğunu söylemişti. Güneş'te bu sırada kendisine tamamen gelmişti. Hatta o kadar gelmişti ki babamın gözünün önünde Dağhan ağabeyinin elini sıkı sıkı tutmuştu.

Doktor odada bu kadar kalabalık kalmamızı, en fazla iki kişi beklemesini söyledikten sonra yanımızdan ayrılmıştı. Ben de Dağhan'ı yanıma alarak odadan çıkmıştım. Biraz annemlerle kalsındı, sonra zaten biz girerdik yanına.

"Biraz hava alacağım ben. Sen istersen eve git diyeceğim ama..." daha cümlemi bitiremeden reddetmişti teklifimi.

Kafasını iki yana salladı. "Seninle geleyim." İtiraz etmeden onayladım onu. Hayır desemde gelecekti zaten.

Hastanenin bahçesine indiğimizde ikimiz yan yana yürüyorduk. İkimiz sessizliğimizi korurken hala Güneş'e ilik bulunduğuna, ameliyat olduğuna inanamıyordum. Rüya gibiydi.

"Paris biletlerini alayım en iyisi."

Bir Disneyland'dir gidiyordu sürekli, gündemimizden asla düşmüyordu.

"Önce şu iki haftayı atlatalım, Güneş hastaneden çıksın. Hem bakalım seninle gitmek isteyecek mi?"

Hemen çattı kaşlarını. "O ne demek?"

Omzumu silktim. "Güney'de götürmek istiyor, belki onunla gider."

Çattığı kaşları anında düzeldi. "Hiç sanmıyorum. O istemeye devam etsin."

Güneş'in onunla gitmek isteyeceğine emindi ve çok sinir bozucu olsada bu doğruydu. "Yarın başkasını sever, öbür gün başkasını. Çocuk bu, bence sen çok abartma." Dedim sinir olması için. Yoksa Güneş'in Dağhan ağabeyinden vazgeçmesi demek dünyanın sonu demekti.

"Sen bizim ilişkimizi biraz hafife alıyorsun."

Yüzümü buruşturdum. Resmen benim kardeşim adamın kalbine taht kurmuştu. Dağhan'da Güneş gel dese geliyor, git dese gidiyordu.

"Ay aman, ilişkiniz batsın."

Güldüğü zaman ayağımla bacağına vurdum. "Gülüp durma, sinirimi bozuyorsun." Daha da gülmesiyle durdum ve ona ters ters bakmaya başladım.

"Tamam karım, bakma öyle."

"Karın değilim ben, sinir etme beni." Ayağımı ayağının üstüne götürdüm ve tehdit edercesine baktım. "Bak basarım, o beyaz ayakkabın mahvolur."

Tek kaşı havalandı. "O aşamaya daha var ama alıştırma yap istersen."

Yaptığı imayla yerimde sinirden tepinmemek için zor durdum. Ona bir cevap vermeyip sessizliğimi korurken o yine konuştu.

"Düşünebildin mi?" Konunun iki gün öncesine gelmesiyle daha sakin bir hale büründüm.

Biraz daha inat etmenin zararı olmazdı. "Sana eskisi gibi olamam Dağhan."

"Neden ama?"

"Aramamıza o mesafeyi sen koydun bir kere, şimdi sana hiçbir şey olmamış gibi davranmam çok saçma olur." Bana hayır deyişlerinden bahsettiğimde sessizce bakıyordu bana. Sessizliğinden faydalanıp devam ettim.

"Senin suçun demiyorum, yanlış anlama. Sen haklısın, hayatına giriş şeklim güzel değildi ve aynısını sen bana yapsaydın fazlasıyla rahatsız olurdum. Belki hakkında iğrenç şeyler bile düşünebilirdim ama sen böyle mesajları sürekli aldığın için daha normal karşıladın. Sana her yakınlığımda geri itmekte de haklıydın ama artık değil Dağhan."

Sorun hayır demesi de değildi artık. Çoktan affetmiştim ben onu, sadece endişelerim vardı. Evet birkaç gündür peşimden koşuyordu ama ya hevesi geçerse diye düşünmeden edemiyordum.

Uzattığımı düşünmemesi için tekrar konuştum. "Belki şu an sana bu konuyu gereksiz uzatıyormuşum gibi geliyordur ama ben gerçekten şu an sağlıklı bir psikolojide değilim. Son bir aydır yaşadıklarım beni zaten yordu, şimdi git gelli bir ilişki istemiyorum." Yorgun bir nefes verdim. Devam edecekken Dağhan konuşmaya başladı.

"Git gel yok İzem. Önümüzde çok güzel bir yol var ve sen elimi tutarsan biz o yolda sadece ileri gideceğiz. Tamam mı?"

Omuzlarım düştü yorgunlukla. Ona hayır demek istemiyordum ama sonunda üzüleceğim bir ilişki de istemiyordum. Bana doğru yaklaşıp avucunu yanağıma koyduğunda hissettiğim sıcaklıkla kapandı gözlerim. Onun avucuna yaslanırken diğer eli saçmalarımın arasına dolandı. "Tamam mı?" Sorusunu yinelediğinde gözlerimi araladım.

Fazla düşünemedim, daha fazla hayır demek istemiyordum. Günlerdir geri adım atmıyordu, ileride pişman olacaksam bile deneyip pişman olmayı tercih ediyordum bu noktada.

Ona doğru küçük bir adım attım ve aramızdaki mesafeyi sıfıra indirdim. Göğüslerimiz birbirine değdiğinde kollarımı sırtına dolayarak yaslandım onun göğsüne. Yüzüm hemen kalbinin üstündeyken kalp ritmi kulağımda yankılanıyordu. Yanağımdaki elinin boşta kalmasıyla sanki bu fırsatı değerlendirir gibi belime doladı. Diğeri hala saçlarımın arasındaydı.

"Bunu tamam olarak mı kabul etmeliyim?"

Onun sorusunu duyduğumda kafamı hafifçe salladım.

"Artık bana Dağ'ım diyecek misin yani?"

Göğsünden kafamı ayırıp arkaya doğru eğdim ve onun gözlerine baktım. "Hoşuna gittiğini biliyordum." Dedim bilmiş bir şekilde.

Güldü. "Gidiyordu."

"Seni daha koştururdum peşimden de dua et kıyamadım şu güzel suratına." Dudaklarımız arasındaki kısa mesafe dikkatimi dağıtsada gözlerimi onda sabit tuttum.

"Tam olarak suratımın neresine kıyamadın mesela?" Durdu ve devam etti. "Burnum?" Biraz daha eğilip çok az bir mesafe bıraktı aramızda. "Ya da şu zamanında seninkilere çok yakışacağını iddia ettiğin dudaklarım mı?"

Sırtındaki elimi koluna getirip parmaklarım arasında etini sıkıştırdığımda yüzünü buruşturdu. "Ahlaksız teklifler yapma bana." Dedim.

Gülerek konuştu. "İslamın kızına ahlaksız teklif ha?" Kahkaha atmaya başladığında ben de güldüm.

O gülerken ben yine göğsüne yaslandım.

"Başımın tatlı belası."

Günler sonra gerçekten mutlu olduğumu hissediyordum. Hem kardeşim iyiydi hem de sevdiğim adam yanımdaydı. İki mutluluğumun sebebi de yine Dağhan'ın kendisiydi.

Umarım beğenmişsinizdir, diğer bölümde görüşmek üzere öpüldünüz 🦋

Ve lütfen yorum yapmayı unutmayın 🫶🏻

Continue Reading

You'll Also Like

6.1K 177 16
Kaçak gelinleri sevenler buraya.
533K 43.6K 34
Seha Bey bir ayağını öne atıp ona dengesini vererek şöyle bir durdu. Leyla'yı kısacık üstün körü süzdü. Rahatsız eden bir bakış değildi ama olmasa da...
37.4K 3.5K 32
Psikolojik hasta olan bir asker ve psikiyatristin hikayesi...
15M 737K 71
Tamamlandı. Bu kitapta kaos, mafya, üzüntü yok. Bol bol mizah var. Tamamlandı. Yetişkin içerik vardır, rahatsız olacaksanız okumayın. Kurgusu tam...