DİP: ACININ KRALLIĞI

By Elyios

15K 1.7K 3.3K

*Fantastik değildir.* Her hikaye bir kahramanla, birçok hikaye ise budala bir kahramanla başlardı. Herkesin... More

1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20/1
21/1
21/2
21/3
22/1
22/2
23/1
23/2

20/2

317 46 118
By Elyios

...

"Bu kadar geç kalacağını bilsem fotoğrafları kendim çekerdim," Tuğrul tepkisiz kaldığında, meymenetsiz tavrına aldırmadan devam ettim. "Güneş gidecek senin yüzünden, fotoğraflar kötü çıkacak."

Muhtemelen kimsenin görmeyeceği bir blogun fotoğrafları hakkında konuşuyor olabilirdim ama bu pek de umrumda değildi. Tek kişi görecek olsa bile burada itibarım söz konusuydu, arkamdan leş gibi fotoğraflar çekmiş dedirtip güldüremezdim.

"Zihninin bu kadar fakir olmasına alışamıyorum Aylin," diyerek elinde tuttuğu dikdörtgen şeklindeki çantayı bana uzattı. "Yeterince iyi bir kameran varsa düşük ışık problem olmaz." Kaşlarımı kaldırarak, ukala tavrının kaynağını görmek için bana verdiği çantayı açtım. Kamerayı ellerimin arasına alır almaz, artık vasfı kalmamış çantayı Tuğrul'un eline tutuşturdum.

"Oha!" Şaşkınlıkla gözlerim büyürken kameradan başka hiçbir yere bakamıyorum. Başlatma tuşuna çoktan basmıştım, açılması bile saniyeler kadar kısa sürüyordu! "Profesyonel makine mi aldın?" Hem de yarı profesyonel falan değildi, bildiğin kameraların şahını alıp getirmişti.

"Nasılsa seni zengin sanıyorlar, yüksek kaliteli fotoğrafları garipsemezler." Açılan kamerayı kaldırarak, karşımdaki mağazanın fotoğrafını çektim. "Vitrindeki mankene çizilmiş beni bile görüyorum, inanılmaz!" diyerek fotoğraftan bakışlarımı çektim. "Yine de on tane fotoğraf için abartmamış mısın biraz? Yanlış anlama, böyle bir bebeği deneyimlemek olağanüstü ama hakkını verme ihtimalin yok."

Hiç fotoğraf çekmeye zahmet edecek veya buna ilgilisi olan biri gibi durmuyordu, zavallı kamera yüksek ihtimalle bugünden sonra bir köşede çürüyecekti.

Tuğrul omuz silkti ve beni umursamadan yürümeye başladı. Direkt olarak peşine takılmıştım ve hala elimdeki kameraya aşık bakışlar atıyordum. Müthiş bir şeydi bu ya, bilseydim kameraya ihtiyacımız var diye çoktan yalan söylemiş olurdum.

"Beğendiysen senin olsun."

Adımlarım durdu, kameranın tuşuna basan elimi yavaşça çektim ve kafamı kaldırdım. Yürümeyi kestiğimi fark eden tefeci de durarak, omzunun üstünden bana bakmıştı. "Minik bir servet hediye ediyorsun bana, farkında mısın?"

"Ben olsam hediyeden çok, bağışlama olarak adlandırırdım," dediğinde yanına doğru adımladım. Bu kamera benim olduktan sonra ne olarak adlandırdığı umurumda bile değildi, sadaka bile diyebilirdik. "Üstelik bu benden ilk minik servet alışın da değil."

Ah, Apple bilgisayarımdan bahsediyor olmalıydı.

Gururla gülümseyerek, kafamı olumlu anlamda salladım. "Muhteşem bir ortaksın tefeci, daha önce söylemiş miydim hiç?" diye sorduğumda, dudağının bir tarafı hafifçe yukarı kıvrıldı.

Yarım bir gülümsemenin, yarım bir hayranlık uyandırmasını beklerdim ancak suratındaki gülümsemeye bakılırsa, gözlerinin kısılmasına neden olan gülüşüyle yarışır bir hayranlık uyandırdığını itiraf etmem lazımdı.

Yine de gülünce kısılan gözleri favorimdi, onu geçebileceğini sanmıyordum.

"Biraz daha ileride geniş bir binaya grafiti yapıldığını söyledi Cihangir, orada birkaç poz çekeriz." Bana bakmadan konuştuğunda, kamerayı boynuma asarak minik bebeğimi düşürme riskini sıfıra indirdim. "Cihangir bunu nereden biliyor ki?"

"Aslen buralı." diye kısa bir açıklama yaptığında istemsizce "Neden fotoğraf çekmeye o gelmedi o zaman?" demiştim. Sonuçta burayı bilen biriyle her şey daha kolay olabilirdi, hem belli mi olurdu kaybolurduk falan.

Tuğrul'un yer yön duygusuna güven olup olmayacağından pek emin değildim. Zira kendisi ev içinde çürümeye yemin etmiş bir evcil hayvan gibiydi. Yemeğini yiyordu, suyunu içiyordu, temizleniyordu ve tuvalete gidiyordu. Hayatı bu döngü arasında devam ediyordu.

Navigasyon falan kullanmayı biliyorsa gerçekten şaşırtıcı olacaktı benim için.

"Vakit kaybetmeyelim diye Cihangir şu an blogunu kuruyor. Yeşim de fotoğrafların altına yazılacak metinleri hazırlayacak, yapabileceğini söyledi." Kafamı salladım, elbette yapardı. Zaten fikrimin kaynağı onun yakışıklı erkek bloguydu ve erkekleri hayal ederek duvarları övmesi zor olmasa gerekti.

"Dört kişi olunca gerçekten seri ilerliyor her şey," diyerek kendi kendime mırıldandım. Bunda hem sayımızın, hem de organize eden Tuğrul'un payının olduğunu itiraf etmeliydim. Ben çağırdıktan sonra kamera almış, Cihangir ve Yeşim'i görevlendirmiş, hatta grafitilerin yerini bile öğrenmişti.

Gerçek bir görev adamıydı ve bu haline şaşırmadan edemiyordum. En azından azıcık bile olsa ruhu var gibi duruyordu, hevesli bile diyebilirdim.

Bir an duraksadım, yok yok diyemezdim. Hevesli olmak neredeydi, yanımda boş bakışlarla yürüyen çocuk nerede.

"Tuğrul, daha önce hiçbir şeylere heves ettin mi?" İstemsizce dudaklarımdan dökülen soruya karşı bana döndü ve sorgularcasına "Ne demek istiyorsun?" diye sordu.

Aslında, Poyraz çizimden hoşlanıyordu. Yeşim yazı yazmaktan, Cihangir de belli ki bilgisayarları seviyordu. Tuğrul'un sevdiği, heveslendiği veya hoşlandığı hiçbir şey bilmiyordum.

"Yani ne bileyim, yapmaktan hoşlandığın şeyler?" Yine suratında garip bir ifade oluşunca derin bir nefes verdim. "Anlama özürlüsü gibi davranmasana, hobi gibi bir şeyler işte?"

"Bilmem," Gözlerini kısarak düşünmeye başladı ve bakışlarını suratımdan çekerek, yola döndü. Düşünmesi uzun sürdükçe sabırsızlanıyordum ve bekletilmekten hiç hoşlanmazdım.

Üstelik beni gün içinde bir kez bekletmişken, ona zaman tanımamı bekliyor olamazdı. "Bunun nesi bu kadar zor?" diye kızar bir tonda konuştuğumda dudağını yalayarak, kafasını hafifçe soluna doğru çevirdi. "Seks yapmak sayılır mı?"

Ne?

Aynen, sayılır. Hatta ben yardımcı olayım; uyumak, nefes almak, yemek yemek falan da bir seçenek olabilir.

"Yeteneğinin olduğu bir şey diyelim?" diyerek soruyu değiştirmeyi denediğimde sırıttı. "Az önceki cevabım bu soruya da uygun olur gibi geldi?" Gözlerimi devirmemek içinde kendimi ciddi anlamda zorluyordum.

Temel ihtiyaçları ve güdüleri dışında hiçti herhalde bu çocuk, cevaplarından ancak bunu çıkarıyordum. "Vazgeçtim, ne olur sadece susup yürüyelim." Önüme döndüğümde bana baktığını hissediyordum. Bir süre öylece yürüdük ve beklemediğim bir anda konuşmaya başladı. "Dövüşe yetenekliyimdir."

Hevesle ona döndüm, çok olmasa bile daha insani bir cevap vermişti ve ben kulaklarıma inanamıyordum! "Başka?" diye ısrar ettiğimde gözlerini kıstı. "Araştırma yapmak, ekip kurmak-"

"Güven testi yapmak!?"

Sesim istemsizce yüksek çıkmıştı ve sözünü kesmiştim ama sıkıntı değildi. Bunu nasıl atlardım? Güven testi yapmak konusunda cidden yetenekliydi ve üstelik bu hobisi de sayılırdı çünkü asla bir defayla yetinmeyerek gayet keyifle herkese yapıyordu.

"Hatta bu hoşlandığın şeylere de girer, değil mi?" dediğimde tek gözünü kısıp kısa bir süre düşündü. "Pek sayılmaz, daha çok zorunluluk gibi." Yüzündeki ifadeyi izlerken, gerçeği söylediğini tahmin etmek zor olmamıştı.

"Hoşlanmasan bile bu konuda yeteneklisin, bir ara senden taktik alıp yine senin üstünde deneyeceğim." Söylediğime gülerek tek kaşını hafifçe yukarı kaldırdı. "Benim evimde kalırken böyle bir şeye ihtiyaç mu duyuyorsun?"

"Kim bilir, belki gelecekte emin olmam gereken bir şeyler olur?" Sorarcasına konuştuğumda, yüz ifadesini bozmadan "Sorarsan, söylerim." demişti. Alayla güldüm, parmağımla da onu işaret ettim. "Böyle seçenekler olduğunu sen mi söylüyorsun bana? Kendine de hatırlatıyor musun bari bunu?"

"Soruyorum, söyle o zaman?" dediğinde şaşkınlıkla kafamı sallayarak sorusunu bekledim. "Nereden çıktı bu hobi mevzusu falan?"

Senin hevessiz bir insan olduğundan demek de biraz kırıcı mı olurdu sanki? Evet evet, öyle olurdu. O zaman yalan da olmayan ikinci seçeneğime geçerdim. "Poyraz'ın çizime yeteneği varmış, onu konuştuk da bugün. Grafiti fikrini oradan buldum, nasıl, yaratıcı değil mi?"

"Çizime benziyor gibi ama bağlantılı da sayılmaz," Kafasını salladı ve dudağını memnun bir tavırla büktü. "İtiraf edeyim, iyi seçim." Oh, biraz da sol tarafıma doğru iltifat et dememek için kendimi zor tutarak omzuna dokundum. "O zaman şimdi duyacağın şeye hazır mısın?"

Cevabını beklemeden, devam ettim. "Beni evine davet etmesini sağladım, hem de kendi açtığı konuyla!" Heyecanla konuşmama karşılık biraz daha ciddi bir ifadeyle beni dinliyordu. "Nasıl yani?"

"Çizim yeteneğinden bahsetti, portre çizebiliyormuş. Beni çizmesini istedim ve bingo, evine bir giriş biletim oldu." diyerek hafifçe olduğum yerde hareket ettim ve omzumla koluna vurdum.

Aslında omzuna vurmak isterdim de boy farkı vardı işte. "Duygu durumu nasıl peki?" Sorusuna karşılık, bilmiyorum anlamında ellerimi kaldırdım. "Aşık oluyor mu, hoşlanıyor mu pek bilmiyorum. İyi davrandığını söyleyebilirim, bundan eminim sadece. Bir de samimiyetime inanıyor, o kadar."

"Tavırlarından biraz bahset?" Aslında, ben anlayamasam bile Tuğrul hemcinsini anlayabilirdi. Üstelik yadsınamayacak kadar önemli bir ortak özellikleri vardı.

Evet, tam da üstüne bastınız, nemrut olmak.

"Eskisine göre daha güleç diyebilirim, bugün bana şaka yapmaya bile kalktı. Gerçi tam bir şaka gibi değildi ama ben şaşırayım diye yapmış çünkü ben de onu şaşırtıyormuşum. Yarı şaka diyebiliriz belki?" Tepki vermesine müsaade etmeden aklıma gelen diğer şeyleri de sıraladım. "Daha çok fiziksel temas kuruyoruz, buzlar prensi gibi aramıza mesafe koymuyor ve kendi hakkında bir şeylerden bahsederken tereddüt etmiyor. Ayrıca dans ederken ayağına basmama rağmen bana hiç surat yapmadı!"

"Sana açık açık bir şeyler söylemesini mi bekliyorsun duygu durumunu fark edebilmek için?" diye sorduğunda aklıma gelen şeyle hızla atıldım. "Ha, bir de benim yanımda eğlendiğini söyledi. Garip ama bana karşı ne hissettiği konusunda pek bir fikrim olmasa da ona hayat enerjisi katıyorum gibi geliyor," Uzun konuşmam onu yormuş gibi derin bir nefes verdi ve bir şey demeden önce kısa süre duraksayarak, düşünüyor yüz ifadesine büründü. Kısa bir süre sonra karar vermiş gibi kafasını onaylar anlamda salladı ve "Normal," dedi.

Nasıl yani, yanımda daha iyi bir ruh halinde olması normal bir durum muydu?

"Sen erkekler hakkında gerçekten bir şey bilmez misin Aylin?" Düz sorusuna karşılık omuzlarım düşmüştü, içime dolan huzursuzluk ellerimi birbirine sürtme isteği yaratıyordu.

Pek bir şey bildiğim söylenemezdi ve bu bana verdiği görevi etkilerse kendimi inanılmaz işe yaramaz hissederdim. "Öyle de diyebiliriz," Gözlerimi kaçırarak, önüme döndüğümde onaylar sesler çıkardığını duymuştum.

"Belli oluyor, çocuğun duygu durumu neredeyse tamamen değişmiş ve sen emin değilim diyorsun."

"Ciddi misin?" İstemsizce hevesli çıkan sesimle ona döndüm ve Tuğrul'un kafasını onaylar anlamda sallamasına şahit oldum. "Gözünde bir ihtimal olduğun kesin ve seni evine sokmak konusunda tereddüt etmediğine göre güzel bir ihtimalsin."

Şunları bu kadar ifadesiz söylemiyor olsa gerçekten ona sarılırdım. Her şey yolunda gidiyordu, hatta tahmin ettiğimden daha da yolunda! Poyraz'da en azından bir ihtimal olacak kadar etki bırakmıştım.

Bakışlarını Lina'dan saniyelik de olsa çekemeyen çocuğun gözünde bir yere sahip olmak bile başarıydı ve ben buna kadeh kaldırırdım.

"Bana dua etmelisin Tuğrul Akdemir, hatta iltifat etmelisin. Muhteşem bir ortak olma konusunda senden aşağı kalır yanım yok?"

Tuğrul gülümsedi ve omuzlarıma elini koyarak beni soluma doğru çevirdi. Arkamdaki varlığını hissedebiliyordum ve kısa süre sonra da tenime çarpan nefesiyle birlikte "Benden aşağı kalır yanın olmadığını gösterme vakti, derim." dediğini duymuştum.

Kuruyan boğazımı ıslatmak amacıyla yutkundum, omuzlarımdaki ellerini kendine çekerken kollarıma sürtmüştü ve hemen sonra da sağ tarafıma geçerek, duvarla arasındaki 'ben' engelini kaldırmıştı.

Boğazımı temizleyerek, grafitileri çekebileceğim uzaklığa geldim ve kamerayı ayarlarken, sessizlikten huzursuz olarak "Poyraz yaralı birine benziyor, mesela babasına hala üzüldüğünü düşünüyorum ve gerçekten de Lina'ya aşık. Bana bir tavsiye vermek ister miydin, mesela ne yaparsam bana daha hızlı aşık olur?" diye sordum. Gerçekten merak ettiğim bir durumdu bu.

"Bu kısımda sana yardımcı olamam çünkü," Sustuğunda, kameranın ekranından gözlerimi çekerek ona döndüm. Sadece öylece bana bakıyordu, gözleri dalmış gibi görünüyordu ama konuşmaya devam etti. "Nasıl olacağını ben de bilmiyorum."

Pekala, Tuğrul bile bu konuda bir taktik veremiyorsa yolumu Poyraz'ın yanında rahat hissettiği kız konumuna çevirmek konusunda iyi yapmış olmalıydım.

Hem gerçekten, Poyraz gibiler nasıl aşık olabilirdi ki?

"Nasıl?" Kamerayla birlikte ona doğru yürüyerek, dijital ekrandaki fotoğrafları sıra sıra gösterdim. Fotoğrafları incelerken oldukça ciddi görünüyordu, rahat görebilmek için hafifçe arkama doğru geçmişti ve kafamı çevirdiğim an yüzünü tüm detayları ile görebilecek konumdaydım.

Burnunun ucundaki ben bu yakınlıkta baya tatlı duruyordu ve Tuğrul gibi birinde tatlı duran bir özellik, çölde buz kütlesi bulmak gibi bir şeydi.

"Şu kırmızı yeşilli olanı biraz üstten çeksek daha iyi," Bana fırsat vermeden, elini kameranın boynumdaki ipine koydu ve çıkardı. "Ben deneyeyim."

Söylediği gibi kırmızı olan grafitiyi biraz daha kollarını kaldırarak çekmeye çalıştığında, onu izliyordum. İstemsizce elimle hafifçe şakaklarımı sildim, sıcak oluyordu ve sanki terliyorum gibi hissediyordum.

O işine odaklanmış gibi görünürken, bu ciddi ifadesini hafızama kazımakla yetinemeyeceğime karar vermiştim. Telefonumu çıkardım ve kamera uygulamasına bastıktan sonra, telefonu yüzüm hizasında kaldırarak Tuğrul'a odaklanmasını sağladım.

Bu iş bittiğinde bu fotoğrafa bakarak gurur duyabilirdim, grafiti çekerek abisini hapse tıkan kaç kişi olabilirdi ki?

Tuğrul'un aldığı ve artık benim olan kamera kadar yüksek kalitede çekmese de, ondaki fotoğraflardan çok daha güzel bir fotoğraf vardı şu an elimde!

Yakışıklı erkek blogu yazan Yeşim'i fazla mı kınamıştım acaba? Yavaş yavaş başıma geliyor gibi hissediyordum da.

Hasiktir, Yeşim!

Varlığı o kadar yeniydi ki arkadaşımı unutmuştum. Kameranın objektifini bu sefer grafitilere çevirdim ve çektiğim iki tanesini hemen ona gönderdim. Bu sayede biz çekimle uğraşırken ne hakkında yazı yazması gerektiğinden haberi olacaktı. İşimi hallettikten sonra hala aynı yeri çeken Tuğrul'un yanına usulca yanaşarak, telefonumu elinde tuttuğu kameranın hizasına getirdim.

Bakışlarının bana döndüğünü görebiliyor olsam da tepkisiz kaldım ve fotoğraf çekmeye devam ettim. "Zenginlik bünyene fazla gelince özüne dönmeye mi karar verdin?" Sorusuna karşılık güldüm, itiraf edeyim profesyonel bir kamera olmadan fotoğraf çekmek gerçekten daha eğlenceli geliyordu.

Tabi ki bunu söyleyip, o zaman kameraya ihtiyacın yok demesine izin vermeyecektim. En kötü satardım ve kendime araba falan alırdım, bu kameradan vazgeçmeye asla niyetim yoktu.

"Fotoğraf makinesinden telefona aktarım zor olur, biz gelene kadar Yeşim bir şeyler yazabilsin diye fotoğrafları atıyorum," diyerek açıklama yaptığımda kaşlarını kaldırdı, dudaklarını birbirine bastırdı ve hafifçe aşağı doğru sarkmalarına neden oldu. "Fotoğraf çekmek zekânı açtı, beklenmedik bir durum."

"Ha-ha-ha." Ona ancak yapmacık bir kahkaha verebilirdim, benim zekam her dakika açık olan ve asla ezemeyeceği bir olguydu. Tamam, birkaç defa beni gafil avlamıştı ama bu tamamen piçlik yapmasından kaynaklıydı.

Ben her dakika Tuğrul bana ne yalan söyleyecek acaba diye bekleyemezdim ki!

"Yeter bu kadar, diğer grafitilere gidelim." diyerek kolunu omzuma attı ve beni yönlendirerek, yürümeme neden oldu. "Bekle Yeşim'e de göndermem lazım." Kafasını salladı ve "Yürürken gönder, ben seni yönlendiririm," dediğinde, en nefret ettiğim şeyi yaparak yolda yürürken telefonla oynamaya devam ettim.

Mesajların ulaştığından emin olunca, telefonu cebime koydum ve eş zamanlı olarak Tuğrulçun kolu omzumdan çekildi.

Bir süre sessizce yürüdük, konuşmayınca etrafı izleme eğilimim artıyordu ve birçok güzel şey görmüştüm. Mesela bebek arabasında gülücükler saçan çok tatlı bir bebek, fareye benzeyen minicik bir köpek ve efsane görünen bir araba. Eh, gözlerim için güzel bir gün oluyordu.

"Senin nelere yeteneğin var?"

Tuğrul'un sesiyle ona döndüm ve duyduğum sözcükleri algılamam birkaç saniyemi aldığında, kalbimin milisaniyelik bir sürede teklediğini hissetmiştim.

Yüzünde düz bir ifade vardı, konuşurken bakışları bana değse de genelde karşısına bakıyordu ve sadece sormuş olmak için sormuş gibi bir havası vardı. Yine de sol kolumdan başlayarak inme geçirmemi engelleyememişti.

"Kod yazmakta iyiyimdir," Sesim aşırı şaşkın çıkıyordu ve bunu engelleyemiyordum çünkü az sonra şaşkınlıktan ölsem garip olmazdı. "Bilgisayarla ilgili yeteneklerin dışında, onları zaten biliyoruz."

Dudaklarımı ıslatarak, kısa bir süre düşündüm. Bilgisayar dışında bilmediği bir yeteneğim var mıydı? "Origami!" İstemsizce sesli düşündüğümde, Tuğruş kaşlarını kaldırarak bana baktı. "Kağıt katlama sanatı demek? Şaşırtıcı."

"Birçok figür yapabiliyorum, hatta yapamadığım figür yok diyebilirim ama pek fazla yapmam." Aslında yapmayı severdim, bir çeşit terapi gibiydi ve kod yazmaya benziyordu. Elimde işlenmemiş bir kağıt parçası vardı ve istediğim gibi şekil veriyor olmanın hissi güzeldi.

"Ellerin hiç de o kadar marifetli durmuyor," diyerek ellerime baktı ve devam etti. "Katilli tabağında Halil'in kafası biraz kayıktı," Açıklamasına gülmeden edememiştim, hala buz kesmiş hali gözümün önündeydi. O halde bile eserimi inceleyerek hakkını vermiş olmasına mutlu olmuştum.

"İnce işçiliğe geçemeden sıkıldım, yiyeceklerle oynamak o kadar da zevkli değil." Elini saçlarına çıkararak hızlı bir şekilde karıştırdı ve hemen sonra düzeltti. "Beceriksizim demiyorsun da," Ona hazırladığım lafları tam dile dökecekken, sağ tarafı işaret etti. "Hakaretlerini başka bir zamana sakla. Köşeyi dön," Döndüğümüzde karşımızda önceki grafitilere oranla daha büyük ve daha güzel duran bir çalışma duruyordu.

Cidden büyülenmiştim, bu yüzden dediğini yapıp hakaretlerimi başka zamana sakladım. "Çekiyor musun yoksa ben mi çekeyim?" Elimle çekmesini işaret ettiğimde, bir iki adım geri gitti ve tüm duvarı kadraja sokmaya çalıştı.

Ben de biraz sağında ve bir adımda arkasında kalacak şekilde kendimi konumlandırdım. O fotoğrafları çekmeye başladığında, ben çoktan bir tane çekip Yeşim'e göndermiştim.

Bu duvarla ilgili mesaim bittiğine göre, yeni hobime vakit ayırabildim. Yani Tuğrul'u çekebilirdim, bu artık yeni hobimdi.

Telefonu tefeciye doğru döndürerek, hem grafitiyi hem de onu kadraja almaya çalıştım. Arka arkaya ekrana basarken kusursuz görünen yüzüne şok olmakla meşguldüm.

Bulunduğum yer dolayısıyla dövmesi fotoğrafta çıkıyordu. Muzip bir tavırla alt dudağımı ısırırken gülümsedim. Muhteşem bir modelim olduğunu inkar edersem yüksek ihtimalle tek bir adım dahi atamadan ölür giderdim.

Kolları havada ve ileriye doğru olduğu için gerilen kaslarını görebiliyordum. Bir iki tane daha fotoğraf çektim, modelimden midir bilinmez inanılmaz çıkmıştı hepsi! Kariyerime bir fotoğrafçı olarak devam etme seçeneğini aklımın bir kenarına yazdım. Üstelik kameramda vardı, fotoğrafçı olmak için bir eksik görmüyordum.

Telefonun ekranından Tuğrul'a bakarken bir anda kafası bana döndü ve yüzündeki kocaman gülümseme ile kafasını hafifçe sola doğru eğdi.

Poz vermesinin şaşkınlığı ile neredeyse telefonu elimden düşürecekken, alelacele ekrana bastım ve kameraya baktığı anı yakalamış oldum. "Fotoğrafını çektiğimi fark etmiş miydin?" diye sorduğumda gülümsemesini aynı saniye içinde yüzünden silerek, yanıma geldi. "Telefonu ağzıma sokmadığın kaldı Aylin, biraz arkamda olunca görünmez mi oluyorsun?"

"Görünmez olmak gibi bir derdim yoktu," diyerek son çekilen fotoğraflara girdim. Hayal kırıklığı ile omuzlarımın düşmesi, fotoğrafları görmemle bir olmuştu. "Of ya, pozunu yakalayamamışım! Elim titremiş, baksana şuna!"

Tuğrul göz devirerek, kendi çektiği fotoğraflara bakarken devam ettim. "Bu iş bittiğinde seni unutmak istemem, sonuçta bu kadar seksi biriyle aynı evi paylaştım," diyerek dövmesinin belirgin olduğu ve kaslarının gerildiği habersiz bir fotoğrafını gösterdim. "Yürüdüğüm erkekler koleksiyonuma eklendin." Söylediğime güldü ve gösterdiğim fotoğrafa bakmadan konuştu. "O koleksiyonda benden başkası var mıydı ki?"

Alay ettiğini belli eder tonda konuşması ile ben de güldüm ve düşünür gibi bir süre bekleyerek, gözlerimi kıstım. "Poyraz sayılır mı sence? Onunla yakınlaşıyoruz?" Sonuçta aynı yatağa kadar gitmeyecek olsak da bir münasebetimiz vardı ve o da koleksiyona katılacak kadar seksi bir erkekti.

"Umutsuz bir vakasın," Kafasını iki yana sallayarak sırıttı ve telefonumu işaret ederek "Bir iki tane daha fotoğrafımı çek de koleksiyonun kalabalık gözüksün bari." dedi.

"Çekeceğimden emin olabilirsin." diyerek memnuniyetle gülümsediğimde bir sonraki grafitiye gitmek için tekrar yürümeye başladık. Hayatım mahvolmuş gibi dursa da, yeni hedefime giden yolda da eğlenebildiğim için memnundum.

Eğlenmek konusunda o kadar iyiydim ki, ruhsuz bir çocukla bile eğlenceli bir gün geçirebiliyordum. Yüzümde belli belirsiz bir gülümseme oluşmuştu, seksi bir erkeği koleksiyonuma bile katmıştım!

Bakışlarım yüzüne döndü, şu an yanımdaydı. Yürüyordu, benimle alay ediyordu, somurtuyordu ve arada da olsa gülüyordu. Kanlı canlı, karşımdaydı.

Yakında, sadece bir fotoğraf olarak kalacaktı ve anılarım arasından bana somurtmaya devam edecekti.

O, benim için sadece birkaç anı ve fotoğraftan ibaret olabilecek biriydi.

...

Elimdeki kadehi hafifçe hareket ettirerek, saydam sıvının hareketlerini takip ettim. "Tanrım, duvarları övmek ne kadar zor!" Cihangir sayfamı kurmuş, fotoğrafları yüklemişti ve yazıları da Yeşim yazdıkça bloga geçiriyorduk.

Evin kilitli odalarından birindeydik ve burayı ilk gördüğümde, aklımı kaybedeceğim sanmıştım. Böyle bir odadan minik bir uzay üssü bile yönetebilirdim ben! Üstelik günlerce bu odayla aynı evde bulunmuştum ve kilitlenerek bu cevher benden saklanmıştı.

'Her şey bugün tamamlandı' diyerek, bana inanmadığım bir yalan sallayan Tuğrul'a kırgındım, nasıl bu muhteşem odaya beni sokmazdı!? Gerçekten güven testlerini bile kabullenebilirdim ama bunu sindirmem biraz vaktimi alacaktı.

Bilgisayarlardan birinin başında, tabi ki birden çok daha fazla bilgisayar vardı, Yeşim ile oturuyorduk ve beyaz şaraplarımızı yudumlarken grafiti övmek konusunda yaratıcı olmaya çalışıyorduk. Tam arkamızdaki bilgisayarın başında ise Cihangir oturuyordu ve sekizinci grafitinin metnini kaydetmekle meşguldü. Hemen sol tarafımda kalan üçlü büyük koltukta oturan Tuğrul ise fikir bulma konusunda yardım ediyordu.

Şimdiye kadar hiç işimize yaramamıştı ama ısrarla başımızdan da ayrılmıyordu.

"Bu kadar uğraşmaya ne gerek vardı?" diyen Cihangir'e dönerek kaşlarımı kaldırdım. Gerçekten gereksiz buluyor gibi bakıyordu her şeye. "Porno linki atsak yüzde yüz açardı."

Vay canına, ne fikirdi o öyle! "Şeytanın bile aklına gelmez gerçekten, nasıl düşündün bunu?" diyerek onunla alay ettiğimde Yeşim'in yazdığı şeyden kafasını çevirerek güldüğünü duydum. Cihangir'in gözleri kısılmıştı ve tehlikeli bir ifade ile suratıma bakıyordu.

İstemsizce sırıttım, onu küçük görme sırası bana mı gelmişti ne? "Sabihondo," diyerek Yeşim'e baktım ve gülmesiyle ben de hafifçe güldüm. Gözlerim arkadaşımın hizasında oturduğu için Tuğrul'a takılmıştı ve yüzünden saniyelik belli belirsiz bir sırıtış geçtiğine yemin edebilirdim.

"Ne dedin sen?" diyen Cihangir'in sesini duymamla, gülümsemem genişledi. Yeşim ile birbirimize yaramaz çocuklar gibi bakıyorken oldukça keyiflenmiştim. Konuşmayı en çok sevdiğimiz dil İspanyolcaydı ve birbirimizin gelişmesine katkı sağlamak için arada konuşurduk.

Tamam, yalan söylüyordum. Karşıdakinin bizi anlamasını istemediğimiz zaman İspanyolca konuşmaya başlıyorduk ve şaşkın suratları izlemek her zaman çok eğlenceli oluyordu.

"Ne dedin diyorum?" Cihangir bilmediği bir dilde, onun hakkında konuştuğumuzu anlamış olacak ki, ısrarla sormaya devam ediyordu. Tam ona cevap vereceğim sırada Tuğrul "Ukala," diyerek içkisinden bir yudum almıştı.

"Sen İspanyolca biliyor musun?" Bu şaşkın tepki, benden önce davranan Yeşim'den gelmişti ama ben de en az onun kadar şaşkındım. Tuğrul sadece kadehindeki sıvıya bakarak, dudaklarını yaladı.

Bir ukala da bu taraftaydı işte, bu oğlanların sorunu neydi anlayamıyordum.

"Ukalayı iltifat bile kabul edebilirim," diyerek pişkince sırıtan Cihangir tekrar kendi bilgisayarına döndü. Aman ya, ağız tadıyla alay da edemiyorduk.

"Bu da tamam," Yeşim tamamladığı bir diğer yazıyı da Cihangir'e attı ve oturduğu sandalyede geriye yaslanarak "Acilen ilgimi çeken bir konuda blog yazmalıyım yoksa yeteneğimden şüphe etmeye başlayacağım," dedi. Tuğrul arkasında kaldığı için rahatça Cihangir'i kaş göz hareketi ile işaret edebilmişti.

Bu yakışıklı erkek blogunun yeni sayfasını Cihangir'in süsleyeceği anlamına geliyordu.

"Bu kadarı yeterli," diyerek Tuğrul ayağa kalktığında heyecanla kafamı bilgisayardan çevirip ona baktım. Sonunda en sevdiğim bölüme gelebilmiştik, en yetenekli olduğum oyunu oynama vaktiydi.

"Linki atıyorum o zaman?" Tuğrul kafasını salladı, ben de Cihangir'in telefonuma gönderdiği linki kopyalarak Poyraz'ın konuşmasına girdim ve mesaj kısmına linki yapıştırdım.

Şüphe edeceği hiçbir şey yoktu, yine de hiçbir tereddüt yaşamaması ve blogumu okuyacak kadar beni önemsiyor olması için dua ediyordum.

Umarım okuyacağım diyerek beni geçiştirmiyorsundur, Poyraz. Beni kandırmış olman evine tehlikeli bir Rose almanı gerektirirse, sorumluluk kabul edemeyeceğim.

Doğal durması için lütfen objektif ol gibisinden bir iki tane daha mesaj attım ve beklemeye başladık. Ben sandalyeyi biraz daha iterek, bana lazım olan bilgisayarın başına geçtim. Cihangir de tam arkamda kalan bilgisayarla yoluna devam ediyordu.

"Ben telefonu ve daha sonra da bağlı olduğu ağı hackledikten sonra çok uzun süren olmayabilir Cihangir," diyerek ona seslendiğimde onaylar sesler çıkardı. "Merak etme, ağa bağlandıktan sonra geri kalanı 2 dakika bile sürmeyecek."

Poyraz'ın babası veya bizzat Poyraz'ın ne gibi bir güvenlik önlemi aldığından elbette haberimiz yoktu. Bu yüzden yaşayarak görme yolunu seçip, bunu deneyecektik. Cihangir beklenmedik bir karşı saldırı için hazırda bekliyordu ve ben de o beni korurken, Poyraz'ın telefonu üzerinden bağlı olduğu ağı hackleyerek, o ağa bağlı olan diğer cihazlara ulaşacaktım.

Cihazlardaki bilgileri kopyalamak da eğer bir sorun çıkmazsa Cihangir'in göreviydi. Daha önce onun yetenekleriyle hiç tanışmamıştım, bir sorun çıkmamasını ve onun becerisiyle daha rahat bir ortamda tanışmayı tercih ederdim.

"Mesajı gördü," Yeşim yüksek sesle konuşunca, kalbimin hızlandığını hissettim. Her zaman yaptığım şeyi yapacaktım, işimle ilgili bir heyecanlanma değildi bu. Heyecanlıydım çünkü birkaç dakika sonra, abimi bitirmek için topladığım her şey tekrar elimde olabilirdi!

Dudaklarımı yalayarak, heyecanımı bastırmaya çalıştım. Kalp atışlarımı kulaklarımda duyuyordum ve uzun zamandır beni bu kadar tatmin eden bir an yaşamadığıma yemin edebilirdim.

Kendimi her şey için hazırlamıştım; aşırı güvenli bir sisteme, silah seslerine hatta bir ölüme bile! Fakat Poyraz'ın mesajı görüp linke tıklamamasını es geçmiştim. Çocuk ısrarla gönderdiğim bağlantıyı açmıyordu!

Altı üstü bir linke tıklayacaktı, üstelik çevrimiçiydi ve mesaj sayfasında bu kadar uzun süre kalmasını mantığıma oturtamıyordum. "Bu kıza güvenebilir miyiz demiştim sana, çocuk durumu çakmış olmalı. Linki açmıyor."

Cihangir'in söylediklerini duymazdan gelerek oturduğum yerde bacağımı sallamaya başladım.Bir film sahnesi yaşıyor gibiydim, her şey tıkırında giderken arkaya gerilim müziği girmişti resmen.

"Poyraz'ın şüpheleneceği bir hareket yapmış olabilir misin Aylin?" Tuğrul yanıma gelerek sakince sorduğunda kafamı iki yana salladım. "Bilmiyorum, konuları iyi zamanlamayla açtım. Aceleye de getirmedim, kaç gündür ilk defa böyle bir konu anca açıldı."

Elimi huzursuzca enseme götürdüm ve Poyraz'a sövmemeye çalıştım. Eğer abimin dosyalarına ulaşmam konusunda beni alt etme düşüncesi varsa daha sert halimi göstermekten çekinmezdim. "Erkek tavlama olayını bana bırakmalıydınız, Aylin bir tık tecrübesiz." Yeşim içkisinden içerek kolunu omzuma attığında gözlerimi kapattım.

Poyraz tam yirmi beş dakikadır çevrimiçiydi ve inatla linke tıklamıyordu, adi şerefsiz. "Sanırım linki açmayacak," diyen Tuğrul da sinirimi yükseltmek için çaba sarf ediyordu, o böyle yaptıkça kafamı masaya vurmak istiyordum.

"Hayır bir de çayır çimen üstünde göğsümde uzandı utanmadan, madem şüphelendin nasıl bu kadar inanmış görünebildin? Adi." Beni buradaki herkese mahçup etmişti, keşke dans ederken ayağını kırsaydım.

Masanın üstüne bıraktığım içkiyi hızla dudaklarıma götürdüğümde Tuğrul'la saniyelik de olsa göz göze geldik, şu an iyice bir sarhoş olmaya ihtiyacım vardı.

Ben hayatım boyunca hep başarılıydım, nasıl oluyordu da iş abimi alt etmeye gelince devamlı yenilen konumuna düşüyordum? Kaderim mi böyleydi?

İnsanların hayatı bir döngüden ibaret oluyordu, benimki de abime karşı mağlup olmak mıydı?

Döngüyü de sikeyim, mesaj atmayan seni de, Tuğrul'u da, nemrut suratıyla beni kınayan Cihangir'i de-

Telefonumdan gelen mesaj sesi zihnimdeki küfürleri bir anlığına durdurdu.  İçkimi nasıl masaya bıraktım, aceleyle nasıl whatsappa girdim ve Poyraz'dan gelen mesaja tıkladım kendim de bilmiyordum. Tek bildiğim, yani gördüğüm profil fotoğrafımı kağıda çizdiği bir resim yolladığıydı.

"Resmimi çizmiş," dediğimde herkes telefona eğildi ve kabataslak çizilmiş olan görsele baktı. "Ay Aylin! Yuh! Bu çocuk çok romantik!"

Şimdi romantik olmanın zamanı mıydı?! Amına koyayım aklım çıkmıştı benim burada! "Yarım saattir profil fotoğrafına mı bakıyormuş?" diyen Tuğrul şaşırmış görünüyordu ama ben ondan daha da şaşkındım.

Poyraz'dan bir mesaj daha geldiğinde seslice okudum. "Bunu bir fragman olarak görebilirsin," yazdığı mesaja arkadaşım eriyip giderken bir taraftan da "Benim de resmimi çizebilir mi, sorar mısın?" demeyi ihmal etmemişti.

"Poyraz linke tıkladı, Aylin!" Cihangir'in uyarısıyla kafamı hafifçe sağa sola hareket ettirdim ve "Poyraz'la mesajdan muhabbete devam et." diyerek Yeşim'e telefonu verdikten sonra, klavyenin üstüne koyduğum parmaklarımı hareket ettirmeye başladım.

Şu an zihnimin içinde büyük bir kutlama vardı çünkü bir hackerın oğluna hiç şüphe çekmeden, attığım linki açtırmıştım! Yaptığım tüm planlar beni muhteşem bir sonuca götürmüştü ve şu an hacklemeye çalıştığım telefon da bunun en büyük ispatıydı.

Harikaydı! Daha iyisini hayal bile edemezdim. Üstelik Poyraz az da olsun benimle ilgileniyordu!

"Telefon halloldu," Kısık sesle konuşmamı herkes duymuştu ve Tuğrul tek elini bilgisayarın bulunduğu masaya yaslamış şekilde yanımda duruyordu. Sahne benimdi ve beni dikkatle izliyor olmasından oldukça memnundum. "Şaşırtıcı bir kızsın, başaracağını düşünmemiştim." Cihangir konuşuyordu ama iltifatları en son toplayacaktım.

Hayatım, klavyenin tuşlarına tam da olması gerektiği gibi basarak geçmişti ve karşımda parlayan bilgisayar ekranı bana asla kaybetmeyeceğim bir yarışta gibi hissettiriyordu. "Yüksek güvenlikli bir ağ kullanıyorlar," dediğimde Cihangir'in onaylayan sesini duydum. "Tahmin edilebilir, nasıl gidiyor?"

"Biraz vakit alacak," Tüm odağımı kazanmam gereken yarışa verdiğimde, başımın ağrımasına neden olacak kadar beni uğraştırsa da sonunda "Tamamdır, sıra sende Cihangir" diyerek derin bir nefes aldım.

Büyük bir strese girdiğimi üstüme düşen görevi yerine getirdikten sonra anlayabilmiştim. Hafiflemiştim bir anda, işe yaramış olmak ve burada korunmaya değer olduğumu herkese göstermek gururumu okşadı desem yalan söylemiş sayılmazdım.

Ben abisinden intikam almak isteyen bir kızdım, bu yolda bir ortağımın olacağını bilmiyordum. Her türkü imkanın sağlanacağı aklımın ucundan dahi geçmezdi. Her şey benim lehime ilerken ayak bağı olmak, işe yaramaz hissetmek ve canımın korunması için verilen çabayı boşa çıkartmak istediğim son şeydi.

"İyi iş," diyen Cihangir'i daha rahat görebilmek için sandalyeyi döndürdüm ve gerilmiş sırtına bakarak, gülümsedim. "Tabi ki öyle, bundan sonrasını batırmamanı umuyorum?"

Sesli bir şekilde güldü ve tuşlara basarken, kısa bir an arkasına dönüp bana baktı. "Eh, kolay olan tarafı bana kaldı diyebiliriz?" dediğinde Tuğrul masaya yaslanarak, kollarını göğsünde birleştirdi. "Bu, bir sorun yok mu demek oluyor?"

"Hayır, karşı bir saldırı olmadı. Bu bizi daha fark etmedikleri ve otomatik bir saldırının olmadığını gösterir," Cihangir beni işaret ederek devam etti. "Tek sorun ağı hacklemek için yüksek güvenliği atlatmaktı ve onu da şu arkadaş halletti."

"Hem konuşup, hem de nasıl işini yapmaya devam ediyorsun?" Yeşim merakla sorduktan sonra biraz daha alçak sesle devam etti. "Aylin bunları yaparken oldukça odaklı ve sessiz çalışır. Gerçi şu an yaptığınız şey dolandırıcılıkla aynı işlem mi bilmiyorum."

"Yeşim, aynı şey değil. Sus sen," dedim kaş göz yaparak, bu insanlar benim gizli mesleğimden hoşlanmıyorlardı. Gururumun okşanması gereken bir anda Tuğrul'un göz devirmesini çekemeyecektim şimdi.

"Kopyalama basit bir işlem, hatta kopyalama başladı. Ayrıca konuşunca daha iyi odaklanıyorum," Cihangit son bir tuşa basarak, fareyi eline aldı ve sıra sıra tüm dosyaları taramaya başladı.

Gerçekten, topladığım tüm deliller elimin altında mıydı? Yıllar sonra onlara kavuşmuştum ve kanlı canlı karşıma dikilseler tüm dosyalarıma sarılırdım! Onlar olmadan zararsız bir sirk aslanına dönmüştüm resmen.

"Bu ağa bağlı tek bir bilgisayar var," Cihangir kaşlarını çatarak birkaç tuşa bastı. "İki tane telefon, dört televizyon, bir bilgisayar ve üç tablet gözüküyor." Kaşlarım çatık bir şekilde ayağa kalktım ve Cihangir'in yanına giderek bilgisayarına doğru eğildim. "Öyle bir adamın evinde tek bilgisayar olması saçmalık, Poyraz'ın babasının birkaç bilgisayardan oluşan kendi sistemi olmalıydı."

"Belki öldükten sonra bilgisayarını yok etmişlerdir? Ya da artık onların evinde değildir?" diyen Yeşim'e bakmadan konuştum. "Olabilir ama bu adam yasadışı birçok programın uluslararası sağlayıcısı. Bilgisayarının yok olması bunların tamamen kaybolması anlamına gelir ve," Gözlerimi kısarak, konuşmaya devam ettim. "Birlikte çalıştığı hiç kimse buna izin vermez."

"Görünen tek bilgisayar ve tabletlerde neler var?" Cihangir, tuşlara basmaya devam ederken Tuğrul'un sorusunu cevapladı. "Normal şeyler, biri bir kadının telefonu. Telefonlar standart, tabletlerin biri çizim tableti ve diğerlerinde de çok az dosya var. Bilgisayarda ise kayda değer hiçbir şey yok."

"Saklanmış bir şeyler?" Tuğrul'un sorusuna Cihangir kafasını iki yana sallayarak cevap verdi sandalyesini geriye doğru iterek bilgisayardan uzaklaştı. "Tamamen sisteme girdik ve dosyalar bizim bilgisayarda tarandı. Gizli bir şey olma ihtimali yok,"

"Aradığımız bilgisayar ya yok edildi ya da başka bir ağ kullanıyor," diyerek elimizdeki iki seçeneği sunduğumda Tuğrul kendini koltuğa bırakarak, derin bir nefes verdi. "Bu kadar kolay olmasını beklemiyordum zaten, başka bir ağ var mı bunu kontrol etmeye odaklanacağız."

Bu kadar kolay olmasını beklemiyorduk ama yine de olsa güzel olabilirdi çünkü bu iş için birini kandırıyordum ben! Sandalyeme geri döndüm, kafamı iki yana sallar bir vaziyetteydim. Belli ki bu gidişle Poyraz'ı kandırmaya da devam etmek zorunda kalacaktım.

Rose olmaktan başka çarem kalmamıştı, umarım sonum benzemezdi de bir şeyleri batırmazdım.

"Adamın bilgisayarı sadece kendi kullandığı bir ağa bağlı diyelim, ölmüş birine link atıp telefonundan ağa giremeyeceğimize göre bilgisayarın yerini bulmamız gerekir." Cihangir kendine göre durumu özetledikten sonra devam etti. "Aylin o eve girse bile adamın bilgisayarını nasıl bulacak ki? Üstelik bulsa bile o bilgisayarı kullanmasına izin verecek değiller." Konuşmasını bitirdiğinde, güldüm. Tamam, bu seferlik istediğimize ulaşamamıştık ama daha açmadığım kartlarım vardı.

Mesela, bu oyunda her zaman bir sıfır önde olduğum gerçeğinin daha farkında değillerdi.

"Dosyalara ulaşmak için bilgisayarın nerede olduğunu bulmaya ihtiyacım olduğunu kim söyledi ki?"

Cihangir'in suratında tehlikeli bir sırıtış oluşurken, bana dönen bakışların farkındaydım ama umursamadım. Buraya kadar gelmiştim ve biz sadece bir seçenek denemiştik. Neyle karşı karşıya olduğumuzu gördükten sonra modumu düşürecek değildim.

Tek ihtiyacım olan o eve girmekti ve benim bunu başaracağımdan şüphem yoktu.

...

Buna ve bir önceki bölüme oy vermeyi unutmayın bebekler♥️

Continue Reading

You'll Also Like

314K 8.9K 38
Mirhan ağa kaşlarını kaldırarak karısının saçını okşayarak kulak arkasına aldı. Karısının öpmekten şişen dudaklarına alayla sırıtıp burnunu çenesinin...
SEKRETER By Beyza Alkon

General Fiction

1M 12.8K 19
Bacaklarımı araladı. "Ne yapıyorsun?" "Seni içiyorum."
PSİKOLOG BEY By ylü.

General Fiction

3.7M 216K 71
❝Seninle birlikteyken kendimi çok güvende hissediyorum, sanki evimdeymiş gibi.❞ Kleptomani hastası olan Naz, bu duruma bir çare bulmak için arkadaşın...
MAZHAROĞULLARI By niss

General Fiction

91.3K 7.9K 23
Aşiret + gerçek ailem kurgusu. Birçok klişenin toplamından meydana geliyor, istediğimiz de zaten klişeler değil mi? İrem yaşadığı şehri temsil etmiş...