MALİHÜLYA

By slagguk

1.1M 60K 19.9K

Amedin topraklarından gelen iki genç, ikisi de hırçın ikisi de öfkeli. Bir berdel uğruna birbirine mahkûm edi... More

- Tanıtım -
1. Bölüm " Kelebek kendisiyle beraber beni de öldürüyordu"
Duyuru!
2. Bölüm "Amedin kızı bugün ilk kez ağlıyordu"
3. Bölüm "Abi, ben gelin oluyorum."
4. Bölüm "Bitti küçük sıçan"
5. Bölüm "Resim yaptım"
6. Bölüm "Huysuz"
7. Bölüm "Ben Efesya Afranım"
8. Bölüm "Rojda abimin nişanlısıydı."
9. Bölüm "Kabûs"
10. Bölüm "Evîna reş"
11. Bölüm "Erbane"
ÖNEMLİ 11. BÖLÜM
12. Bölüm "İzmarit"
13. Bölüm "Kuma kadın"
14. Bölüm "Seri katilin soğuk gülüşü"
15. Bölüm "İki ufaklık"
16. Bölüm "Alaca"
17. Bölüm "Yüzyılın psikopat çifti"
18. Bölüm "Elfesya Şevran"
19. Bölüm "Hedef Kalbiydi"
20. Bölüm "Nazlıymışım"
21. Bölüm "Leyız Xilas" (Oyun bitti)
22. Bölüm "Boran Şevranın Değerlisi"
23. Bölüm "Avu" (Zehir)
24. Bölüm "Mahşere Kaldı"
25. Bölüm "Karagül"
26. Bölüm "Yasım bitti"
27. Bölüm "Herido"
28. Bölüm "Ölürüm o zaman"
29. Bölüm "Kar Çiçeği"
30. Bölüm "Yanındayım"
31. Bölüm "Ruhlarını özgür bıraktım"
32. Bölüm "Mağlup"
33. Bölüm "Yara ve Dikiş İzleri"
34. Bölüm "Kader"
35. Bölüm "Ateş ve Su"
36. Bölüm "Boranın anlatımıyla"
37. Bölüm "Yalan dünya"
38. Bölüm "Yara İzi
39. Bölüm "Bitti"
40. Bölüm "Yepyeni başlangıçlar"
41. Bölüm "Limon"
43. Bölüm "Veda"
44. Bölüm "Kor Alev"
45. Bölüm "Sürpiz"
46. Bölüm "Arınma gecesi"
47. Bölüm "Yüzleşme"
48. Bölüm "Mutlu ve Sonsuz"

42. Bölüm "Söz mü?"

8.7K 565 80
By slagguk

Selam!

(Okuduğumuz her şey hayal ürünüdür! Hiç bir yöreyi ya da kültürü kötülemek gibi bir amaç içermemektedir! Her bakımdan sahtedir!)

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın!

🦋; Kelebeklerimizi bırakalım.

Malihülya & Mariposa

İyi okumalar.





Bebeğim...

Ne kadar farklı bir kelimeydi bu, küçücük bir umudu önce karnımda büyütüp sonra bu hayata alıştırmak... Çok yüce bir şeydi.

Annelik nedir? Annemden öğrenmiştim, ne kadar güzel bir anne olunabileceğini merhameti, sevgiyi, öfkeyi, cesaret önce anne karnında hissedip dünyaya gözlerimi açtıktan sonra öğrenmiştim.

Aslında öğrendiğim ve her gün her an da şahit olduğum bir başka şey daha vardı, herkes anne olabilirdi. Ama herkes anne olmayı hak etmezdi.

Sadece anne değil, baba olmakta aynı şekildeydi. Herkes anne ve baba olabilirdi, ama herkes bu yüce mertebeyi hak etmezdi.

Ben hak ediyor muydum? Ben bebeğime önce karnımda, sonra bu dünyada mutlu bir hayat verebilir miydim?

Bilmiyorum, ama onu mutlu etmek için her şeyi yapabileceğime eminim. Sırf onun yüzündeki tek bir gülümseme için bile canımı verebilirim. O daha çok küçük olsa bile tüm hislerimin, tüm duygularımın ona geçtiğine emindim.

Nasıl ki önce onunla konuşup ardından göz yaşlarıyla türkü söyleyen babasını hissediyorsa, şimdi de benim söylediklerimi hissediyordu.

Boranın karnımda uyumasını ardından saatler geçmişti, gün o kadar hızlı geçmişti ki yeni yeni maviliğini sergilemeye başlayan havayı izlerken bir elim karnımın üstünde bir elim de Boranın saçlarındaydı.

Boran belki kabul etmezdi... Ama şu an küçücük bir bebekten farksızdı benim gözümde. Limonla eş değer bile olabilirlerdi.

Gülümseyerek gözlerimi yeniden büyük cama çevirdiğimde derince yutkundum. Mavinin en güzel tonu olan hava bana Boranı getirmişti. Mavinin en güzel tonu olan havada Boranı tanımıştım, şimdi ise evliydik ve bebeğimiz olacaktı...

O gün Agir abim ortadan kaybolmasaydı, ben o gün Azad abimle yarış yapmasaydım belki de kaderimiz çok farklı olurdu.

Agir abim bana Boranı vermişti... Ve galiba bu dünya üstünde yapılan en kötü şeylerden birini çok güzel bir iyiliğe çevirmişti.

Çıplak karnımın üstünde Boranın yüzü karnımı kaşınırsa bile rahatsız olmuyordum, çünkü Boran oldukça rahat bir uykuda gibi görünüyordu ki hiç kımıldamamıştı bile.

Gözlerim camdayeken hafif hafif kapanmaya başlamıştı ki aniden açılan kapıyla başımı hızla kapıya çevirdiğimde Boran da anında uyanmış uykulu gözlerine rağmen keskin bakışlarını Ciwan abime çevirmişti.

"Boran." Diyen Ciwan abim derince yutkunduğunda gözlerimi sıkıca yumdum "İşler ters gitti, aniden ameliyata alındı... Berken ve Berzanı durduramıyoruz, onları bir tek sen durdurabilirsin."

Gözlerimi yavaşça araladığımda gözümden tek damla yaş süzüldü, kolumdaki sorumun iğnesinden kurtulup ayağa kalacaktım ki Boran yeniden omuzlarımdan yatağa bastırdı.

"Sen burada kal." Dese de başımı iki yana salladım "Elfesya burada kal, en azından birinizin sağlığı yerinde olsun. Biriniz iyi olun." Sesi öylesine dolu doluydu ki birinin daha zarar görmesini istemiyor gibiydi.

Ne kadar istemesem de el mecbur başımı sallayıp yeniden yatakta uzandığımda Boran hızlı adımlarla odadan çıkıp gözden kayboldu.

Ciwan abim dudağını büzüp Boranın kalktığı yere geçip oturdu. Gözleri hâlâ açık olan karnıma kaydığında işaret parmağıyla karnımın üstüne bir şeyler yazmaya başladı.

"Premses geliyor anne." Yazan abime kaşlarımı çatarak baksam da onun gözleri karnımdaydı.

"Küçüktüm daha... Ama senin geleceğini biliyordum. Bana bir kardeş geliyordu, ama bu kardeş çok farklıydı. Agir gibi değildi, daha cinsiyetin belli değildi ama ben sana premses diyordum. Bir gün annemin karnı kocaman olduğunda kavuşmamızın çok yakın olduğunu söyledi bana. 'Senin küçük kızın olacak o.' Demişti." Başını kaldırıp göz göz geldiğimizde gözlerinin dolu dolu olduğunu gördüm "Ve ben o gün asla tahmin etmeyeceğim bir şey söyledim."

Gözlerimi kısıp dolan gözlerimle gözlerinin en içine baktım.

"Küçüktüm ama 'Elfesya olsun mu annecim onun adı.' Dediğimi hatırlıyorum. Annem şaşırıp nerden buldun bu ismi dediğinde kıkırdamış karnını öpmüştüm. 'Benim kardeşim çok güzel bir premses olacak.' Demiştim... Annem kabul etti, ve senin ismin Elfesya oldu."

"Benim ismimi senin koyduğunu bilmiyordum." Derken sesim kısıktı, bunu daha ilk kez şu an öğreniyor olmak kulağa garip geliyordu.

"Biliyorum, sana hiç söylemedik öyle gizli bir nedeni de yoktu oysaki... O zamanlardan senin bir premses olacağına emindim, öyle de oldu biliyor musun." Burnunu kırıştırdı "Eve geldiğinde o simsiyah saçların takılmıştı gözüme, simsiyah saçlarını takip eden simsiyah gözlerin vardı... Çok güzeldin Elfesya." Gözünden tek damla yaş süzüldü "Seni öpmeye bile korkacağım kadar güzeldin."

"Beni o yüzden hiç öpmedin değil mi?" Derken buldum kendimi.

"Sen üç yaşına gelene kadar hiç öpmedim, çünkü çok korkardım... Küçükken hep yaramaz afacan bir çocuktum, seni öpersem sana zarar gelir diye sadece koklardım seni." İşaret parmağını çenemin altına bastırdı "Hep burdan koklardım, buradan yayılan koku çok başkaydı." Burnunu çenemin altına dayayıp derince nefes aldı "Ve biliyor musun?"

Başımı iki yana salladım.

"Buranın kokusu hep aynı, hiç değişmedi. Hep çok güzel koktu ve asla silinmedi. Sen büyüdün, ben büyüdüm... Ben baba oldum, sen anne olacaksın ama o koku ilk günkü gibi orda."

"Sen baba oldun." Tek avuç içimi yüzüme bastırdım "Sen benim gördüğüm en iyi babalardan birisi olacaksın." Kıkırdadım "Son dakika cinsiyet değişikliğine uğramış olsan da aslında cinsiyetin senin için bir önemi yoktu değil mi?"

Başını salladı "Ben bir kızım olursa annesine benzesin isterdim, ama bir oğlumuz olursa bana benzemesini istemezdim. Çünkü bir oğlumuz olursa onun benden daha özgür olmasını isterdim, her bakımdan. Ama olmadı, Allah bana güzeller güzeli bir kız verdi ve ben onu en güzel noktalara taşıyacağım."

Başımı salladım "Ve ben de o kızla hayatımı yaşayacağım, hep erkek erkek nereye kadar yahu!" Gözümden yaşlar süzülse de kıkırdıyordum.

Başını iki yana salladı "Sen artık sadece oturmakla görevlisin küçük sıçan." Gözlerini karnıma çevirip derince yutkundu "Çünkü benim küçük kızım anne oluyor." Derken sesi çok kısık çıkmıştı.

"Ve sen de dayı oluyorsun." Tek elini tutup açık duran karnımın üstüne koydum "Tanış onunla dayısı, çünkü henüz sadece anne ve babasını tanıyor."

Ciwan abim gülümsediğinde karnıma doğru eğilip parmaklarını karnımın üstünde gezdirdi "Anneni çok fazla yor olur mu? Öylesine yor ki hep uyumak zorunda kalsın, hep yemek yesin ve sağlıklı olsun. Çünkü biz bunu başaramadık dayıcığım, maalesef ki annen hayatının her aşamasında küçük bir sıçanken bu sefer anne sıçan olmaya terfi etti."

"Bebğime beni yanlış tanıtıyorsun." Derken sesim muzur tonda çıkmıştı

Azarlar tonda "Sus kız." Demesine gözlerimi devirip izlemeye devam ettim "Ben Ciwan dayın beb-" Cümlesini hemen kestim "Limon."

Kaşlarını çattı "Ne don ne don?" Derken bikini giymiş ayı görmüş gibi bir hali vardı.

"Limon biz ona öyle sesleniyoruz."

Başını iki yana salladı "Limon, ben Ciwan dayın ve en çok seveceğin akraban olacağımı düşünüyorum. Benden sana izin dayıcığım anneni öyle yor ki evden çıkamasın sağlığına iyi baksın." Henüz küçücük olan karnıma eğilip minicik bir buse bıraktı "Biz şimdiden seni beklemeye başladık, kuzenlerin seni bekliyor ama gününden önce gelme sakın."

Gülümseyerek haraketlerini izliyordum ki kulağımı çınlatan sesle kaşlarımı çattım. Duyduğum bu ses Tuğraya aitti. Hepimiz aynı kattaki odalarda kalıyorduk ve belli ki bir şeyler oluyordu.

Yattığım yerden hızla kalkıp terliklerimi giydiğimde ben önde Ciwan abim ardımdan geliyordu. Adımlarımızın hedefi Tuğranın hızlı adımlarla ilerlediği ameliyathanenin önüydü.

Ameliyathanenin önüne geldiğimizde herkesin burada olduğunu görmek şaşırtmıyordu.

Umut Berzanı ne kadar sıkı tutmaya çalışırsan çalışsın Berzan delirmiş gibi Tuğranın üstüne yürüyordu. Rüzgar ise köşede yaslanadığı duvarın dibinden kollarını göğsünde birleştirmiş vaziyette izliyordu olanları.

"Amına koyduğumun çocuğu kardeşimin can çekşieceği günü mü bekledin lan aşkını duyurmak için! Onun acı çekmesini bekledin piç! Sana kırk kere söyledik! Sana kırk kere söyleyelim dedi lan benim kardeşim! Orospu çocuğu kardeşimle evlenmekten mi korktun lan puşt!" Derken siniri belli ki çok farklıydı.

"Sikerim ulan seni!" Diyen Tuğra Umutun zor tuttuğu Berzanın önüne geçip Umutu ittirmeye çalıştı "Git sinirini öfkeni başka birinden çıkar! Burada sadece senin acın yok! Belanı sikerim bu sefer!" Tuğra beni şaşırtan cümleler kuruyordu. Neler olmuştu bilmiyordum, ama Berkenin ölü gibi elinde tuttuğu poşetten görünen pembe kılıflı telefonun ekran kağıdının yarısı atıktı.

Derince yutkunurken Boranın Berzan ve Tuğra arasına girip aralarını açtığını görsem de umursamadım.

Gözlerim Berkendeyken yanına geçip boşluğa oturduğumda poşetteki telefonu çıkarıp ekranın donmuş halde olduğunu görünce daha çok şaşırdım.

Berzan bu yüzden çıldırmış olmalıydı, Berfinin ve Tuğranın burunları birbirine değerken güldükleri siyah bey bir resim vardı ekranda.

Telefonun kitlense de ekrandaki resim duruyordu, poşetin içinden çıkardığı bilekliklere gülümsedi Berken.

"Bu kopmamış. Ameliyata girmeden önce çıkarmışlar." Sessizce konuşurken elindeki bilekliği görmem için bana doğru yaklaştırdı "Bunu beraber yapmıştık, ben onu bunu yapmıştım o da bana farklı bir modelini yapmıştı." Burnunu çekti "O yeniden gözlerini açana kadar bunu ben takacağım." Burnunu çekip bilekliği bileğine geçirip ayağa kalktı.

Ölü gibi bakıyordu, adımları dengesiz bedeni güçsüzdü. Sesi de bedeni gibi sürekli titriyordu "Ne diyorsunuz siz?" Diyen Berken anında seslerin kesilmesine neden olurken derince yutkundum.

"Benim ikizim ölüyor farkında mısınız? Bakın bu şaka ya da rüya değil." İşaret parmağıyla ameliyathanenin kapısını gösterdi "Orada, o soğukta tek başına yatıyor o! Kafasının tek yanını sıfıra vurdular, bedeninde neşterler geziniyor! O kız orada yaşamak için çabalıyor." Başını iki yana salladığında elleri güçsüzce düştü "Sen ona aşıksın, sen abisinin, sen de." Gözlerini rüzgara çevirdi "Sen de güya evleneceği adamsın! Buradaki herkesin bir şeyi değil mi o kız?" Başını iki yana salladı "Peki ne yapıyorsunuz?"

"Berken." Diyen Avjini eliyle durdurdu Berken.

"Sakın konuşma Avjin... Sakın benim ikizim yeniden uyanana kadar benimle konuşmayın!" Hırsla yükseldi "Ulan bana kardeşimi getirin! Bana ikizimi getirin! Basit insanlar gibi davranmayın! Ulan sadece bir kez ya! Sadece bir kez aile gibi birbirinize arka çıkın! Hepiniz küfür ederek mi erkek diyorsunuz kendinize? Kavga ederek mi?" Başını iki yana salladı "Senin gücün nerede Boran Şevran? Nerede senin bu gücün?! Neden kardeşin için kullanmıyorsun ha!?" Gözlerini Berzana çevirdi "Peki ya sen Berzan Şevran? Nerede o kurnazlıklar? Nerede o fikirler ha? Siz hiç bir bok değilsiniz."

Geri adım atıp gülümsedi "Sizin yapamadığınızı ben yapacağım ama!" Hırsla bağırmaya başladı "Ben kardeşimi buraya mahkum bırakan o kişiyi bulup!" Belinden bir silah çıkardığında korkuyla ayağa kalktım, bunu kimse beklemiyordu "Öldüreceğim! Elime silah almamdan korkuyordunuz ya hani!? Artık gerçekten korkun! Çünkü ben bu silahı masumluğumu kaybederek aldım! Ben bu silahı kullanacağım! Gerekirse ben ikizimle beraber öleceğim! Sizin aksinize burada oturupta kim daha erkek Düşüncelerine girmeyeceğim!"

Berken hızla arkasını dönüp elindeki silahı sıkı sıkıya tutarken nefes alamadım, silahı öylesine emanet öylesine çaylakça tutuyordu ki herhangi bir durumda o silah karşı tarafa değil kendisine zarar verirdi.

Boran derince nefes alıp telefonunu çıkardığında haraketleri beni şüphelendirirken biraz uzaklaşıp telefonu kulağına dayadığında arkasından minik adımlarla gidip dinlemeye başladım.

"Nassuh, Berken hastaneden çıkacak birazdan alın onu." Zorlukla yutkundu "Mariposaya kapat, bizim kelepçleri takın! Elindekini de alın koyun bir yere." Şaşkınlıkla dinlemeye devam ettim "İşkence odasına kapatın, gerekirse zincirlere bağlayın ama oradan çıkmasına izin vermeyin." Telefonu karşıdaki adamın yüzüne kapattığında duyduklarıma inanamıyordum.

"Bunu ona yapamazsın." Dediğimde omzularınımngerildiğini görmüştüm ki arkamdan duyduğum sesle Tüylerim diken diken oldu.

"Boran!" Diyen Zelal hanımın gürleyen sesiyle derince yutkundum, arkamı döndüğümde ayağa kalkmış gözlerinde hâlâ taze gibi duran kara sürmeleri kapkara kıyafetleriyle korkunç duruyordu "Gidip tüm Amede duyurasın! Eğer ki Zelal Şevranın kızının kılına zarar gelirse o kazaya sebep vereni yerin yedi kat dibine gömecek! Eğer ki Zelal Şevranın bir çocuğuna bile zarar gelirse taş üstünde taş omuz üstünde baş kalmayacak! Amedin töresi yeniden yazılacak! Gedin duyurun! Kime neyi söylerseniz söyleyin! Zelal hanımağa intikam ateşinde harlanır! Karşısına çıkan kimseye acımayacak!"

Kalın sesiyle tüm hastaneyi inleten kadını susturan hemen sonra hızlı adımlarla eli belinde yürüyen Tuğrayla derince yutkundum. Bazı şeylerin sonu hiç ama hiç iyi olmayacaktı, Berfine zarar gelirse tüm Amed sarsılacaktı.

Boran hızla giden Tuğranın ardından kimseyi umursamadan yeniden birini aradığında Tuğra için de aynı emiri verdiğine neredeyse emindim. Boran Berken ve Tuğrayı o karanlık işkence odasına kapatıyordu çünkü onların başına bir şey gelmesini istemiyordu.

Ve galiba onlara zarar gelmesini bir tek böyle engelleyebilirdi. Yaşadığımız şu engame o kadar çok gelmişti ki gösterilen her yoldan yürebilirdim.

Berzan yanıma gelip Boranı kolundan çektiğinde Boran tek kaşını kaldırıp önce kolunu tutan ele sonra da Berzana çevirdi bakışlarını.

"Biraz konuşalım." Derken sesi sert olsa da bir şeyler düşünmüş gibi bir hali vardı.

Boran kolunu Berzanın elinden kurtarıp başını salladığında ikisi de boşverip adımlarımı duvara yaslanmış tek eliyle yüzünü kapatmış Azad abime çevirdim.

Önüne geçip her iki elini de tuttuğumda sessizce göz yaşları akıtıyordum. Azad abim gözlerini merakla yüzümde gezdirdi.

"Bana bir söz vermiştin hatırlıyor musun?" Derken buldum kendimi.

"Ne sözü?" Diyen abime gülümsedim.

"Agir abimin Avjini kaçırdığı gün sabah, ben tepedeyeken yanıma gelmiştin. Havin yengem hamileydi, seni tehdit ettiğini söylemiştin hani." Başını salladı "O gün ben Alacayla sen de arabanla yarışmıştın. Ben kazanmıştım ve bir gün senden bir şey isteyeceğim, o gün benim isteğimi yerine getireceksin demiştim sen de kabul etmiştin."

"Hatırlıyorum." Demesine gülümsediğimde herkes bizi izliyordu.

"Berfinin yaşamasını sağlayabilir misin abi?" Gözlerimden süzülen yaşlara inat gülümsesem de sesim titriyordu "Sözünü tutarsın sen, bana verdiğin sözü tut... Onu yaşat."

Azad abim sıkıntılı bir nefes aldığında gözlerini Borana çevirdi, saniyeler sonunda başını salladığında narince kolumu tutan Boran bedenimi kendine çevirip bedenimi yavaş yavaş yürütmeye başladı.

Bir kaç adım atmıştık ki Azad abimin "Berfini yaşatacağız Elfesya... Sözümü tutacağım." Demesine sadece gülümseyerek yürümeye devam ettim.

Ağır adımlarla kaldığım odaya geldiğimizde Boran beni yatağa yatırıp üstüme örtüyü örtüyordu ki bu sırada Berzan da arkamızdan gelip kapıyı kapattı. Adımlarını camın önüne çevirip ellerini cebine soktuğunda gözlerini de ayaklarına indirdi.

Boran önümden çekilip yatağın ayak ucuna geçti "Dökül, derdin ne senin?"

Berzan gözlerini kısıp Borana bakmaya başladı "Derdimi seninle çözmem Boran, bu benim değil... Bizim ortak derdimiz."

Boran başını sallarken ellerini cebine soktu "Dinliyorum."

"Rüzgardan şüpheleniyorum, kör değilsen sen de şüphelenirsin ki o kazanın normal bir kaza olmadığının da farkındasındır." Derken adeta emin gibi konuşuyordu.

Boran sakince araladı dudaklarını "Rüzgardan şüphelenmiyorum."

Berzan kendi kendine kıkırdarken bunun sinir bozukluğundan kaynaklandığına emindim "Körsün o zaman."

Boran başını iki yana salladı "Acım gözümü kör edecek kadar yüce değil. Ve eminim, Rüzgar bu tarzda bir kazayı organize edemez." Boran kaşlarını çatıp Berzana dik dik baktı "Rüzgardan şüphelenmeni sağlayan şey ne? Sonuçta onlar evlilik aşamasındaydı?"

"Rüzgar Eren Bilirin babasını Tuğranın öldürdüğünü hepimiz biliyoruz Boran, oynama daha fazla. Belli ki intikam almak için döndü ve o intikamı da aldı."

Boran sinsice gülümsedi "Yanılıyorsun." Başını iki yana salladı "Rüzgar Eren intikam ateşiyle tutuşsa da maddi olarak yarım bir adam. Elinde olan tek şey bir Cafe."

Duyduklarımla kaşlarımı çatarken Boranın tüm bunları bilmesine şaşırıyordum. Eğer bunları şimdiye kadar biliyorsa nasıl bu kadar rahattı?

"Ne demeye çalışıyorsun." Diyen Berzan kaşlarını çattığında bir şeyleri beraber çözmeye çalışıyorlardı.

"Arabalar perte çıkmış, gördüm. Birisinin modeli oldukça yüksekken birisi orta derecede. Orta ve son model bir arabanın ortasında kalmış bir Ferrari... Üstüne bir de her iki adamın da kaza anında öldüğü söyleniyor ama cesetleri yok." Boran tek gözünü kırptı "Normal mi sence?"

Berzan yeni yeni olayı idrak etmiş olsa gerek tek kaşını kaldırdı "Rüzgar değil belki, ama güçlü olan birisi yaptı."

Boran duyduklarıyla başını iki yana salladı "Yaptırdı... Birisi Rüzgarı yönetti, bir işbirliği yapıldı ve en sonunda o iki adam da ortadan kaldırıdı. Belki de öldürüldü."

En nihayetinde "Rasim puştu!" Diyen Berzan dişlerini sıkarken Boranın olayı nasıl çözdüğünü merak ediyordum.

Boran başını salladı "Rasim, onun planıydı çünkü Rüzgarla iş birliği yaptı. Ya da Rüzgar planını Rasim itine anlattı o da maddi destek sağladı."

"Rojdayı kaçırdığını öğrendi." Diyen Berzan başını salladı "O gece resimleri ağalara verdi ve asıl bombayı da kazayla patlattı. Tek taraftan değil, iki taraftan da vurdu... Kendince senin, Boran Şevranın sonunu getirmeyi planladı."

Boran başını salladı "Öyle." Derken tepkisizdi.

Berzan kendi kendine gülmeye başladığında bu gülüşün altından yılanın zehri misali sözler dökülecekti dudaklarından "Sen ölme diye kız kardeşimiz can çekişiyor." Başını salladı "Diğer kız kardeşimizin bebeği belki ölecek." Gözleri beni buldu "Karın hakkında saçma sapan bir ton yalan haber yayıldı ağalar çıldırıyor... Ve sen hâlâ duruyor musun?"

Boran bir kaç adım attı "Durduğumu nereden biliyorsun." Derken içimi kaplayan korkuyla derince yutkundum. Yüzü acımasız görünüyordu.

Berzan gözlerini şüpheyle kıstığında anlamamış gibiydi "Bir planın var." Dediğinde anlamayanın aslında ben olduğumu yeni yeni fark ettim.

"Ben boş yere yatamam Berzan. O iti öldürmeye yirmi dört saatten önce gideceğim... O puştun kellesini Amedin meydanına ibreti alem olsun diye astırmazsam adım Boran Şevran değil!"

"Ben de geliyorum, söyle adamlarına bana da yer açsın."

Derince yutkunup benim varlığım unutan ikili arasında gözlerim mekik dokumaya başladığında nefes alış verişlerim de hızlandı.

"Sen kalıyorsun, ben gidiyorum... Rasimin arkasında birisi var mı bilmiyorum, kendimle beraber seni de bir ateşe atamam."

Boran belli ki başka şeylerden şüpheleniyordu, Rasimin arkasında birisi varsa ne denli güçlü olduğunu bilmiyordu ve bilmediği bir oyuna girmeye çalışıyordu.

"Sikerim ateşini Boran! Ulan kız kardeşimiz ölümle cebelleşiyor! Diğeri delirmiş gibi ne yaptığı belli değil! Ben burada oturamam!"

Boran "Oturmak zorundasın." Derken gözleri bir kaç saniyeliğine bana döndü "Herhangi bir duruma karşı burada durup ailenin arkasında durmalısın."

"Ölmeye gidiyormuş gibi konuşuyorsun." Diyen Berzan şüpheyle sormuştu sorusunu.

"O puştun arkasında birisi varsa evet, arkası boşsa ölmeye değil... Öldürmeye gidiyorum. Bu sefer başlamamak üzere bitirmeye gidiyorum." Gözlerini büyüyen öfkenin ateşini adeta görmüştüm. Gözleri bir yangın misali harlandı.

Berzan Boranla arasında duran boşluğu kapattı "Öyle olsun." Elini Borana uzatıp bir kaç saniye bekledikten sonra Boran kendisine uzatılan eli tutup derince nefes aldı "O gün geldiğinde ölme." Diyen Berzan elini çekip odadan hızlı adımlarla çıktığında Boran arkasından sadece gülümsedi.

Benim ilk kez gördüğüm bir şeydi onların aynı konuda ortak fikirlere sahip olması. Boran ve Berzan Şevran ilk defa bir iş için ortak olmuşlardı.

Hafif sesimle "Boran." Dediğimde nihayet Boran bana dönmüştü ki gülümseyen yüzü daha da büyüdü.

"Limon çiçeği." Diyerek yanıma geldiğinde burnumun ucunu parmakları arasına alıp sıkıştırdı "Yine mi ağlıyorsun?" Diyene kadar ağladığımın farkında bile değildim.

"Ölmeyeceksin..." Burnumu çektim "Limon çiçeğini de, Limonunu da bırakmayacaksın." Yeniden burnumu çekip serçe parmağımı uzattım "Söz mü?"

Boran havada duran serçe parmağıma bakıp gülümsediğinde devaju yaşıyorduk, yıllar öncesi arabada 'Elimi bırakmayacaksın, söz mü?' Dediği ana gitmiştik sanki.

Serçe parmağını uzatıp serçe parmağımı tuttu "Söz." Derince nefes aldı "Limonu da, Limon çiçeğimi de bırakmyacağım."

Başımı salladığımda gözümden süzülen yaşları parmak uçlarıyla silip dudaklarınu dudaklarıma bastırsa da minicik küçücük bir buse kpndurup geri çekildi.

"Seni seviyorum." Burnumu çektim "Unutma olur mu Boran." Kollarımı boynuna dolayıp sıkıca sarıldım. Çam kokusunu derince içime çekip başını boynuna gömdüğümde o da kollarını belime sıkıca sarmıştı.

"Artık dinlemelisin güzelim." Diyerek saniyeler sonunda bedenimi bedeninden ayırdı "Doktorun dediklerini unutma, sen iyi olmazsan o da iyi olmaz." Ayağa kalkıp bedenimi yatağın içine düzgünce yatırdı.

Örtüyü üstüme örtmeden önce tişörtümü kaldırıp çıplak karnıma eğildi "İyi geceler babacığım, annen sana emanet." Karnıma minik ama kokulu bir buse kondurup örtüyü üstüme örttü.

Bu sefer benim dudaklarıma bir buse kondurdu "Bebeğimiz de sana emanet, birbirinize iyi bakın." Demesine gülümsedim. Uyurken bizi birbirimize emanet ediyordu.

Borana sadece başımı salladım "Gitmeyeceksin değil mi?"

Başını iki yana salladı "Henüz değil güzelim, henüz değil. Uyuyun artık, sizin için yeniden gece oldu." Diyerek yanımdan ayrılıp aydınlanan havayı gölgeye düşürmek için perdeleri kapattı.

Yan tarafımda duran sandalyeye geçip oturdu ve uyumamı bekledi. Bir yandan da gözleri sık sık örtünün altındaki karnıma kayıyordu.

Daha şimdiden Borana baba olmak çok yakışmıştı...

                                    ...

Gözlerim hafif hafif aralanırken bedenimdeki ağrılarla yatakta esneme haraketleri yapsam da geçmiyordu. Başımın ağrısı bile yeteri kadar fazlaydı bir de üstüne mide bulantısı ile adeta savaşıyordum.

Gözlerimi acıyla araladığımda karanlık odayla karşılaşmak irkilmeme neden olsa da umursamadan ayağa kalkıp terliklerimi giyiyordum ki yan tarafımdaki konsolun üstünde duran siyah gülle nefes alamadım.

Gözüme çarpan siyah gülü elime aldığımda acıyla geri yerine bırakıp parmağıma baktım.  Parmağımın uç tarafı kanıyordu.

Gülün dikeni elime batmıştı, küçük kan damlacığı ise gülün siyah yapraklarına düşmüştü.

Gülün altındaki küçük kağıdı elime aldım, elimdeki kanın bulaşmasını umursamadan aralayıp okumaya başladım.

"Boran Şevranın değerlisi Elfesya Şevran... Berdelle evlenmesine rağmen bir anda aşkından yanıp kavrulan iki insan. Herkesin öldü bilmesine rağmen geri dönen Boran ve onu hemen kabullenip yatağına alan Elfesya Şevran." Zorlukla yutkundum "Ölüm size çok yakın, ölüm size ve sizin küçük mucizenize artık çok daha yakın Şevran. Benden seni aldın, şimdi ise ben seni öldürerek seni kendimden koparacağım.
Rasim Ertaş."

Derin derin nefesler alırken zorlukla yutkundum.

Karagülü bir tek Boran gönderirdi onun gönderdiği güller dikensiz olurken Rasim özenle dikenleriyle göndermişti. Çünkü acı vereceğini böyle göstermişti. Bu onun mesaj verme şekliydi.

Sana Boranın aksine acı vereceğim, canını yakacağım iması yapıyordu.

Elimdeki kağıdı iyice sıkıştırıp sinirle yumruğumu sıktığımda zorlukla yutkundum. Limonu öğrenmişti, aslında tehdidi sadece bana değildi Limonaydı aynı zamanda.

Alt dudağımı sinirle ısırdığımda terliklerimi giyip hızlı adımlarla odadan çıktım. Adımlarımı ameliyathanenin önüne yönlendirdiğimde bize ait kimseyi görememekten etkisiyle saat kavramını unuttuğumu fark ederek adımlarımı danışmaya yönlendirdim.

Kadına Berfin Şevranın durumunu sorduğumda yoğum bakımda olduğunu ailesinin de yanında olduğunu söylemesiyle adımlarım bu sefer de yoğum bakıma yönlenecektim ki karar değişikliğiyle kağıdı cebime koyup Rozun odasına yöneldim.

Odaya girdiğimde yatağında oturmuş kucağındaki bebeğini izleyen Roz asla beklediğim bir görüntü değildi. Gözleri dolu dolu bakıyordu Zeynebe.

Gözlerini yüzüme çevirip "Elfesya." Dediğinde gülümsedim "Burada seninle tanışmak için bekleyen bir uyuyan güzel var." Demesine başımı sallayıp yataktaki boşluğa oturdum.

Gözlerim Zeynepteyken gülümsedim "Çok güzel Roz." Derken sanki bir kediyi izliyormuş gibiydim "Ama saçları." Gözlerimi Roza çevirdim "Ciwan abimin saçlarıyla aynı."

Başını salladı "Galiba hamileyken babasının saçlarıyla çok fazla oynadım." Demesine ikimiz de kıkırdadık. "Avjinin bebeği... Onu gördün mü?" Derken düşen sesiyle derince yutkundum.

"Şervan bebek." Kaşlarını çattı "Çok masum, çok küçük."

Roz zorlukla gülümsedi "Çok mu zor yaşaması."

Ne kadar istemesem de başımı salladım "Çok fazla küçük Roz, annesinin babasının kokusu olmadan hayata dönmesi çok zor. Ama içimden bir his... O yaşayacak diyor."

"Adını savaşçı koymuşlar, o bu savaşı kazanacaktır."

"Evet."

"Ama Şervan olmasının bir diğer nedeni Şevrana benzemesi olabilir mi?" Derken benimle aynı şeyleri düşünüyor olmasına gülümsedim.

"Öyle, iki sebep var... Ama en büyün olanı savaşçı olarak doğması."

"Avjin buradaydı." Derken yeniden gözlerini Zeynebe dikti "Ben emzirirken." Zorlukla yutkundu "Dayanamadı... Ağlayarak çıktı odadan, Zeynebi kucağına almak için öylesine çekinceli davrandı ki." Derince nefeslendi "Çok masum kir kadın Avjin Elfesya. Biliyorum, belki de asla affetmeyeceksin... Ama farkında mısın bilmiyorum, sen ona yüzün hiç gülmesin dedin. Ve o sanki senin ahının altında eziliyor. Yüzü gülmüyor."

Bunu ne kadar düşünsem de tam olarak böyle bir şeye bağlamamıştım. Şimdi ise birisinin bunu yüzüme vurması tokat yemişim gibi bir his yarattı bedenimde.

"Ben onu affetmekte çok çabaladım, bunca zaman geçti üstünden. Her şey anını bekler diye bir söz okumuştum zamanında, bizimkisi de öyleymiş Roz. Ben ona söylemesem de onu affettim, o bana Boranı getirdi. O bana en büyük aşkı, acıyı, arkadaşı getirdi. Avjine artık eskisi gibi değilim."

Roz derince gülümserken gözünden tek damla yaş süzüldü "Ne bekliyorsun o zaman, onun kız kardeşi canıyla uğraşırken yeterince acı çekiyor bir de bebeğinin erkenden gözlerini bu hayata açması Avjini bitiriyor. Git Elfesya... Git ve Berfinin yokluğunu hissettirme ona, Berfin uyanana kadar onun yanında ol."

Başımı salladım "Zeynebi alabilir miyim?" Derken sesimi zor duymuştum "Küçük bir bebeğe söz verdim. Onu seninle ilk ben tanıştıracağım dedim."

Roz gülümseyerek başını sallayıp Zeynebin yanağına minik buse kondurdu "Uyan anneciğim, kardeşinle tanışmaya gidiyorsun." Dese de Zeynep sadece küçücük haraket etmişti. Zeynebi bana doğru uzatıp almamı bekledi.

Zeynebi kucağıma alıp derince nefes alıp odadan çıktım. Minik adımlarla Şervanı görmek için heyecanlı adımlarla hızlı hızlı yürüdüm.

En nihayetinde büyük camın ardındaki küvezin içinde yatan Şervan bebeğe gülümsedim. Ona sözümü tutmuştum, ona kardeşini getirmiştim.

"Bak Zeynep." Diyerek Zeynebi cama doğru tuttuğumda minicik elleriyle yüzünü oynamaya başladı "Burada kardeşin Şervan var... Böyle durduğuna bakma ama, o çok güçlü bir bebek biliyor musun?"

Zeynep küçük mırıltılar eşliğinde gözlerini açmasına gülümsedim. Sanki hissetmiş gibi Şervanı görmek için uyanmıştı.

"Şervan." Burnumu çektim "Bak halacığım, sana sözümü tuttum. Güzeller güzeli kardeşini sana getirdim." Kendi kendime kıkırdadığımda Zeynep anlamasa da cama bakıyordu "Uyuyan güzel... Annesi öyle demiş Zeynebe. Fazla uykucu bir kızmış Zeynep."

"Sen de birazcık fazla meraklısın ki erkenden bu dünyaya gözlerini açtın, galiba Miran da biraz huysuz... Üçünüz de birbirinizden farklısınız ama bir o kadar da benzersiniz." Derince nefes aldım "En yakın zamanda üçünüz de buluşacaksınız... Çok az kaldı, çok az bir süre sonra hepiniz iyi olacaksınız."

Zorlukla yutkunduğum sırada göz hizama takılan Borana döndüğümde bir miktar korkmuş gibi bir hali vardı. Odada olmadığımı gördüğü için korkmuştu galiba.

Gözleri önce bana sonra kucağımdaki Zeynebe kaydığında gözlerini kapatıp derince nefeslendi "Bana neden haber vermedin." Demesine omuz silktim.

"Sözümü tutmaya geldim, o yüzden sana haber vermedim." Dediğimde gerçekleri söylemiştim.

"Tanıştırmışsın onları." Arkama geçip ellerini karnıma doladı.

Başımı salladım "Verdiğim sözleri tutarım Boran ağa." Gülümseyip derince yutkundum "Berfin nasıl?"

Başını iki yana salladı "İyi... Şu an hâlâ uyuyor ama bir kaç saat içinde uyandıracaklar."

Duyduklarımla kaşlarım benden bağımsız çatıldı "Bu kadar çabuk mu?" Derken buldum kendimi.

"Aslında değil." Başımı çevirip yüzüne bakmaya başladım "Sen çok fazla uyuduğun için farkında değilsin ama ameliyattan çıkalı saatler oldu."

Ne kadar onaylamak istemesem de gerçeklik payı vardı, şu aralar çok fazla uyuyordum. Bunun en büyük etkisi Limon bey, ya da hanımdı.

"Ne zaman buradan kurtuluruz Boran." Derken sesim kısık gözlerim dolu dolu olmuştu. Zeynep gayet iyiydi ama Şervan ve Berfinin çıkması bu kadar kolay olmayabilirdi.

"Çok yakında güzelim." Derince yutkundu "Çok yakında hepimiz çıkacağız bu hastaneden."

Bir umutla başımı sallasam da korku çok büyük bir şeydi, içini sürekli kaplayan bu duygu ondan ürkmeme neden oluyordu.

"Artık odaya dönelim, bir şeyler ye olur mu?" Dudaklarını kulağıma bastırıp karnımı okşadı "Bizim de küçük bir Limona iyi bakma gibi bir görevimiz var."

Borana yeniden başımı sallamıştım ki aklıma gelenlerle derince tutkunup gülümsedim "Boran onu görebilir miyiz?" Derken buldum kendimi.

Boran neyi kast ettiğini anlamış olsa gerek küçücük kıkırtısını serbest bıraktı "Görelim güzelim." Diyen Boranın sesi o kadar yumuşak çıkmıştı ki adeta sesini huzur buluyordum.

Boran tek elini belime sarıp yürümemi sağladığında ilk hedefimiz Zeynebi yeniden annesinin yanına bırakmak olmuştu. Hemen ardından kendimizi ultrason için kapının önünde bulduğumuzda derince gülümsüyordum.

Onu ilk kez görecektik.

Aralanan kapıdan içeri girdiğimizde bize gülümseyen yaşlı adama gülümsedim. Bebeğimiz olacağını söyleyen adamdı bu, tabi o an biraz da rezil olduğum adam olabilirdi.

"Buyurun şöyle, karnınızı göğsünüzün altına kadar açın lütfen." Diyen doktora başımı sallayıp sedyeye uzandım.

Eşofmanımın alt tarafını biraz indirip tişörtümü kaldırdığımda gözlerim Borandaydı.

Tepkilerini delicesine merak ediyordum.

Doktor yanımdaki sandalyesine oturup karnıma soğuk jeli sürdükten hemen sonra elindeki cihazı karnıma bastırmaya başladı.

Gözlerimi Boranın gözlerinden ayırmasam da Boranın gülümseyen yüzüyle oldukça dikkatli şekilde izlediği ultrason cihazına bakmak istiyordum.

Gözlerim Boranın gözlerindeyken başını eğip göz göze gelmemizi sağladı, kısık sesle "Baksana, Limon orada." Demesiyle gözlerimi ultrasona çevirdim. Ne kadar bir şey anlamıyor olsam da orada bebeğimiz olduğunu biliyordum.

"Kalp atışlarını duymak ister misiniz?" Diyen doktorla kalbim hızla çarpmaya başladığında başımı salladım. Doktor heyecanımı anlamış olsa gerek daha çok gülümseyip bir tuşa bastığında nefes alamadım.

Gözlerim Boranın gözlerindeydi, kulaklarımda ise minik bebeğimin kalp atışları vardı. Ve bu benim hayatımdaki en güzel andı.

Boran zorlukla yutkunduğunda gülümsemesi büyürken gözlerimden süzülen yaşları umursamadım. Bir melodi edasıyla sadece dinliyordum.

Boranın sesinden sonra ilk kez bir ses bu kadar yakmıştı canımı. İlk kez bir sese bu kadar sevinirken, ilk kez de anlamsız şekilde acısını hissettim.

Boran derince yutkunup başını iki yana salladığında elimi daha sıkı kavradı, ikimiz de gözlerimizi doktora çevirdiğimizde doktorun kaşlarının çatık olması dikkatimi çekerken doktor hemen yeniden gülümsedi.

Ama bu gülümseme sahteydi, çok yakından tanıyordum bu gülümsemeyi.

"Kalp atışlarının sesini alabilir miyim?" Diyen Boran şaşırmama neden olurken neden böyle bir şey istediğini bilmiyordum.

Doktor da benim gibi şaşkınlıkla "Elbette." Derken şaşırmış gibiydi.

Doktor gülümseyerek oturduğu yerden kalkıp bir miktar peçeteyi uzatıp odadan çıktığında kaçar gibi gitmiş olması da gözümden kaçmamıştı. Doktor garip davranmıştı.

Boran doktorun ardından alt dudağını dişleri arasına alsa da çok takılmadan sedyeden yan tarafına oturup derince nefes aldı.

Beklemediğim anda "Çok güzelsin." Demesi garip gelse de gülümsedim "Çok fazla güzelsin." Diyerek cümlelerini tamamlarken bakışları da arzu doluydu "Ve ben sana Limon doğmadan dokunamayacak mıyım?"

Son cümlesi gözlerimin kocaman açılmasına neden olurken kaşlarımı çatıp başımı salladım.

"Belki." Demekle yetindim. Çünkü Boranın bakışları çok fazla tehlikeliydi, bacağımın üstünde gezinen elleri bir yılan edasıyla okşuyordu bacağımı.

Oturduğu yerde biraz daha yukarı kayıp tek eliyle çenemi kavradı "O zaman doğana kadar sadece öperim ben de." Dudaklarını dudaklarıma bastırıp yavaş yavaş ama kana kana öpmeye başladı.

Burada herhangi bir yerde kamera var mıydı bilmiyordum, izlenir miydi bilmiyordum ama şu an Boranı öpmek bana iyi geliyordu.

Tek eli bacağımı kavrayıp sıkmaya başlaması ile aynı anda dilini de devreye sokarken durdurmam gerekiyordu ama durdurmamıştım.

Dudaklarımız arasından dökülen sesler içimdeki yanardağı patlatmaya çalışırken elleri adeta birlikte olmadan birlikte olmuşuz gibi bir etki bırakıyordu bedenimde.

Bacağımı kavrayan eli kalçama kadar çıkmıştı ki dudaklarının hızı yavaşlarken geri çekilip kaşlarını çatarak yüzüme bakmaya başladı.

Ben meden böyle baktığını bilmezken o arka cebimden buruşturulmuş kağıdı çıkardığında gözlerimi kapatıp avuç içlerimi alnıma bastırdım.

Bedenimden tamamen uzaklaşıp elindeki kağıdı okumaya başladığını çıkan seslerden anlıyordum ki delireceğine de emindim.

Parmaklarıyla buruşturduğum kağıdı büyük bir sakinlikle açıp kağıdın içindekileri okumaya başladı.

Gözleri kağıda öylesine keskin bakıyordu ki sadece bakışıyla kağıdı aleve verecek kadar gerildiğini kasılan çenesinden anlıyordum.

Gözlerini kağıttan ayırıp avucunun içinde buruşturduğunda sinirle güldü, hatta samimiyetsizce acı vermek için kanında deli bir kan dolaşmaya başlamıştı ki sık sık nefesleniyordu.

"Seni yaşadığına pişman etmezsem adım Boran değil lan!" Gözlerini tavana sabitledi "Seni lafını ettiğin bebeğim için öldüreceğim! Seni diri diri gömmezsem adam değilim orospu çocuğu!" Derken dişlerini sıkıyordu.

Sinirle oturduğu yerden kalkıp telefonuna sarıldığında odanın içinde hızlı adımlarla haraket ediyordu.

"Umut bana o şerefsizin saklandığı deliği bul! Adamlarını topla bu gece onun sonu olacak! Bu gece o orospu çocuğu belasını elimden bulacak!"

Duyduklarımla yattığım sedyeden ayaklanıp önüne geçtim, telefonu kapatsa da ekranda bir şeyler yapıyordu. Ellerini iki elimle birden tutup yüzüme bakmasını sağladım.

"Bana bak Boran." Derken buldum kendimi, inatla gözlerini gözlerimden kaçırıyordu.

"Başka bir şey var mı?" Nihayet gözlerini gözlerime sabitlemişti ki acı kahve gözleri bir cehennem ateşi kadar turuncuydu sanki.

"Gül, dikenleri olan tek bir damla siyah gül." Derken zorlukla yutkundum. Çünkü ikimiz de biliyorduk, ima ettiği şey Boran canını yakmaz ama ben yakarım demekti.

Bunun anlamı bebeğini biliyorum, Boranın değerlilerini biliyorum ve canını yakmaktan çekinmeyceğim demekti. Bunun anlamı benden korkun demekti.

Ama bilmediği bir şey vardı ki görmediği acı kahve gözleri alev almıştı. Boran korkmazdı, korkmuyordu. Yüzünde oluşan gülümseme ölümü çağrıştırıyordu.

İki tarafta ölüm vaadi veriyordu, ama kazanın kim olacağı belli değildi.

Bölüm sonu ♡

Elfesya hakkında düşünceleriniz?

Boran hakkında düşünceleriniz?

Berfin hakkında düşünceleriniz?

Berkenin sahnesi ile ilgili ne düşünüyorsunuz?

Zelal hanım hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bu bölümde en çok üzüldüğünü karakter?

Bölümde en şaşırdığınız yer?

Bölümde en beğendiğiniz yer?

Bölümde en duygulandığınız yer?

Bölümde en beklenmedik sahne?

Diğer bölüm hakkında düşünceleriniz?

Diğer bölüm görüşmek üzere ♡

Instagram : malihulya.qfficall
Yazar Instagram : slagguk
Tiktok : slagguk3
Twitter : slagguk3

Continue Reading

You'll Also Like

85.1K 5.3K 21
17 yıl sonra doğumda karıştığını öğrenen Peri... Abilerine ve üçüzlerine alışabilecek mi ? Babam gülümseyip "Aksine iyi bir şey oldu. Peri doğumda k...
286K 18.6K 22
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...
1.7M 61.2K 57
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Lavinia: Sana vermem gereken bir ceza vardı. Defne: Tobe hasa Defne: Ben ned...
479K 36.1K 12
Boş kalan son sayfa dolmadan, kibritler yere saçılmadan, yanan son mum sönmeden, bu yabancı duman her yanımızı sarmadan ve onlar beni bulmadan bul be...