Parmak Uçlarındaki Yabancı

By imPnar__

53.1K 3K 4.5K

Ayıldıktan sonra bir şey hatırlamayan milyonlarca sarhoş insan vardır. Ama ben onların aksine sarhoş olunca h... More

1.Bölüm-"Bir Kadeh Daha Azap"
2.Bölüm-"Elim Sende"
3.Bölüm-"Mum Işığı"
4.Bölüm-"Ruhtaki Kırıklar"
5.Bölüm-"Üç, iki, bir... Karanlık!"
6. Bölüm-"İhtimallerin Işığında Sönen Yıldız"
7.Bölüm-"İçimizdeki Yabancı"
8.Bölüm-"Gerçek Renkli Yalanlar"
9.Bölüm-"Saklambaç"
10. Bölüm-"Cehennem Çiçeği"
11.Bölüm-"Oyunbaz"
12.Bölüm-"Kalpkıran"
13.Bölüm-"Yalnız Değilsin"
14.Bölüm-"Kimsin Sen?"
15.Bölüm-"Gölgen Bile Yalan"
16.Bölüm-"Korkak"
17.Bölüm-"Unutulanlar"
18. Bölüm-"Yaralı Serçe"
19.Bölüm-"Bedel Ödeyenler"
21.Bölüm-"Adım Adım"
22.Bölüm-"Şüphe"
23. Bölüm-"Geçmişten Gelen"
24.Bölüm-"Namlunun Ucunda"
25.Bölüm-"Şah"
26.Bölüm-"Yalancılar"
27.Bölüm-"Maskelerin Ardında"

20.Bölüm-"Kendi Yolundan Gidenler"

1.3K 98 162
By imPnar__

Yaşamayı hak etmeyen ama muhtemelen birkaç güne hayata kaldığı yerden devam edecek olan adam ambulansla hastaneye kaldırılırken yeşil gözlerin sahibi, gözleriyle beni çağırarak evden çıktı. Arkasından onu takip ettim. Lacivert takım elbisesi ve beyaz şalıyla birlikte bugün daha gösterişsiz ama bir o kadarda şık duruyordu. Evden fazla uzaklaşmadan fakat konuştuklarımızı sadece bizim duyabileceğimiz bir yere geçtiğimizde Damla derin bir nefes aldı.

"Evet, Reya... Her şey nasıl gelişti?"

"Bahçeye çıktım ve onu gördüm, hepsi bu kadardı." dedim anlam veremiyormuşum gibi bir tavırla.

"Ne düşünüyorsun?" diye sorunca bıkkın bir şekilde etrafıma bakındım.

"Sadece... Neden üzerinden bu kadar zaman geçmesini bekledi merak ediyorum." dediğimde Damla uzun uzun yüzümü inceledi. Bir şey söyleyeceği belliydi. Dudakları aralanırken kaşları hafiften çatılmıştı.

"Dün Tolga'yla görüştüm. Ne tepki vereceğini öğrenmek için başına gelenleri anlattım ona. Gerçekten sinirlendi, hatta seni koruyacağım hakkında söz verdiğim için bana da kızdı."

Gözlerim yüzünde oyalanırken gerçeğe biraz daha yaklaştığımı hissederek kaşlarımı çattım. Tolga katil olmamalıydı! Bu olmamalıydı...

"Onun mu yaptığını düşünüyorsun?"

"Kafam karışık." diyerek gözlerini bir süre yere çevirdi ve düşündü. "Her şeyi o yapıyorsa neden seni korusun ki?"

Böyle söyleyince mantıksız geliyordu ama düşününce imkansız bir durum olmadığını anlıyordu insan. Damla da bunun farkına vararak kaşlarını kaldırdı. "Belkide böyle düşüneceğimizi tahmin edecek kadar akıllıdır. Güvenlik kameralarından bir sonuç çıkmaz ama yinede baktırırım. Katil her kimse muhtelemen dışarıda bir adamı var."

Hızlıca konuya girdim. "Bana iftira atan bir kadın vardı. Ona yaptırmış olabilir, katille iş birliği içinde."

Damla ihtimal vermiyormuşcasına dudak büzdü. "Bir kadın için fazla ağır bir adam, bahçe duvarından içeriye sokamaz."

"Ya da," dedim önemli bir detayı ona sunarak. "Onu bahçeye geldikten sonra dövmüştür. Çimlerde kan izleri vardı."  Damla biraz düşündükten sonra kaşlarını kaldırdı.

"İlla ki bir açık vermiştir. Parmak izi falan..."

"Ya da bir yara." dedim onun gibi kaşlarımı kaldırarak. "Sonuçta o, adamı döverken adam armut toplamaz. Diyelim ki armut topluyor, herifin yüzü resmen parçalanmış. Muhakkak ellerinde hasar oluşur."

Damla bana bakarak hafifçe gülümseyince birkaç saniye ne kadar güzel göründüğünü düşünerek konumuzu tamamen unuttum. Kaşları biraz daha kalkıp daha sonra inerken gülümsemesini ufak bir tebessümle taçlandırdı. "İleride polislik falan düşünüyor musun?" diye sorduğunda bende tebessüm ettim.

"Bir daha cinayet romanı bile okumam, neden bahsediyorsun?" Damla yeniden kısacık güldükten sonra başını salladı.

"Şu kadına gidip bir bakalım bugün."

"Haber bekliyorum." dedim yanından ayrılırken. Beni başıyla onaylarken bizimkilerin yanına dönmek üzere ilerledim.

Hepsi salondaki koltuklara oturmuş öylece düşünüyorlardı. Ben geldiğimde hepsinin gözü üzerime çevrildi. "Gitti mi avukat?" dedi Tuna bundan rahatsızmış gibi.

"Gitti." dediğimde çatık kaşlarının altındaki bakışları başka yöne çevirdi.

"Seninle ayrı ayrı konuşmalar falan... Sinirimi bozuyor şu avukat." Ayaz da aynı şeyi düşünüyormuş gibi dururken oralı olmadım.

"Boşversene," dedi Baran rahatça. "İşini yapıyor işte. Bizimle dost mu ki gelip paylaşsın."

Kapı çaldığında ayakta olduğum için gidip açtım. Asi'ler gelmişti. Asi gülerek içeriye geçerken arkasından gelen Uzay cin çarpmış  gibi görünüyordu. İnci otuz iki diş gülerek kollarını iki yana açtı. "Selam, fındık!" Bana neşeli bir selam verdikten sonra içeriye girdi.

"Merhaba Ayaz," dedi Asi yüzündeki tebessümle. "Bugünkü yarışa gelecek misiniz merak ettim. Birlikte geçeriz belki diye buraya da uğradık."

"Merhaba," dedi Ayaz öylece otururken. "Pek havamda değilim."

"Bende." Baran'ın sözleriyle Asi gülerek kaşlarını kaldırdı.

"Bak sen," dedi dalga geçercesine. "Nolmuş benim minik kuşuma?" Baran kaşlarını çatarken evin kapısı açıldı. Hepimizin bakışları o tarafa çevrilince Serra bir an duraksamıştı.

"Yine mi siz?" derken oldukça keyifsiz ve bitkin görünüyordu. Ayakkabılarını çıkartıp kenara attı. Üzerinde hâlâ dün geceki elbiseleri vardı.

"Nereden geliyorsun sen?" dedi Tuna sert bir şekilde.

"Arda'nın yanından." diyen Serra çıplak ayaklarla yavaş yavaş merdivenlere doğru ilerledi. "Parasını ödeyip aramızdaki şeyi sona erdirdim. Uyuyacağım, kimse uyandırmasın."

O yukarıya çıkarken İnci gözlerini kocaman açarak bize döndü. "Oha! Onunla yatmış mı?" Uzay onu koluyla uyarırken Asi'nin ciddi bakışları Baran'ın üzerinde gezindi. Baran büyük bir öfkeyle doğrudan yeri izliyordu. Elinde tuttuğu bilekliği görünce başımı omzuma doğru yatırdım.

"Şimdi anladım moralin neden bozukmuş." Asi'nin sözlerinden sonra Baran hızlıca yerinden kalktı ve evden çıktı. Arkasından seslenip gidecekken Asi beni durdurdu.

"Ben hallederim, sen kal." Gözlerim onun koyu kahve gözlerinde oyalanırken Asi de onun peşinden çıktı. Uzay gerginliği üzerinden atmak istercesine kaşlarını kaldırarak koltuğa oturdu.

"Ee, yarışa geliyor musunuz?"

Aslında kötü değildi, aksine hoşuma gitmişti motor yarışı. Yeniden gidip kafamı dağıtmak istiyordum. Konuşacakken yüzüme bakan Ayaz sözleriyle benim önüme geçti.

"Gelmiyoruz." Dudaklarımı kapatırken Uzay'a çevirdi gözlerini. İnci başını sallayarak, "Tamam," diyerek bana döndü. "Ayaz gelmesin, sen geliyor musun Reya?" Ayaz ona çatık kaşlarının altından bakarken İnci omuz silkti. "Ne? Yoksa buradaki herkes adına kararları veren kişi sen misin?"

"Ben geliyorum sizinle." dedim Ayaz'a bakmadan. İnci gülümseyerek, "Harika," derken yanıma gelmişti. "Ama şu saçlarına bir şey yapalım, mahvetmişsin."

"Hayır," dedim yanından geçip giderken.

"Böyle mi duracak, hadi ama..."

"Hayır." Yeniden verdiğim net cevapla İnci bana bakarak gülümsedi, sonrada koşarak yanıma geldi ve kolunu omzuma attı.

"Kızım, sert tavrına bayılıyorum! Bir gün yönelimim değişirse seninle öpüşmek isterim. Hadi gidelim." Ufak bir tebessümle birlikte başımı iki yana sallarken Işık'ı yanıma çağırdım. İnci Işık gelince korkup yanımdan ayrılmıştı.

"Ona benim için bakar mısınız?" diye sorduğumda Ayaz, "Bana emanet," dedi. Gözlerimi Tuna'ya diktim. "Dikkatli ol lütfen, karanlıkta kalmasına izin verme. Korkuyor."

"Bencede gitmemelisin." Tuna'nın sözleriyle olduğum yerde kalakalırken Ayaz gözlerini yere dikmiş, bir şeyler düşünüyordu. "Yani," dedi Tuna yanlış bir şey söylememeye çalışarak. "Bir süre tehlikeden uzak, yan yana kalsak daha iyi olur."

İnci, "O piçler Reya'nın kılına bile zarar veremez, merak etmeyin." derken Tuna hızla başını iki yana salladı.

"Konu o değil."

"Ama..."

"Tuna haklı aslında," dediğimde İnci konuşmayı kesti. "Kusura bakma, gelmesem daha iyi sanırım." İnci omuzlarını düşürerek derin bir nefes aldı.

"Peki o zaman, biz kaçıyoruz."

Uzay ve İnci giderken Ayaz da hızlıca kalkarak yanımdan geçti gitti ve bir saniye bile bana bakmadı.

O bana sinirlenmiş miydi?

Aramız bozuk olsa bile kabul edemeyeceğim bir şey olduğunu bende şuan fark ediyordum. Peşinden dışarıya çıktığımda motordan yükselen sesle birlikte saniyeler içinde gözden kayboldu. Hırslı bir nefes verdim.

Bana kızamazdı!

Arkamı döndüğümde ileride gördüğüm arabanın içindeki adamla gözlerimiz kesişti. Arka koltukta oturuyordu ve camı yarıya kadar indirmişti. Siyah arabası gibi siyah bir takım elbise ve güneş gözlüğü takıyor olsa bile onu tanımıştım. Kaşlarımı çatarak varlığını sorgularken güneş gözlüklerinin üzerinden bana bakan gözleri kısıldı ve sonra elini kaldırarak yanına gelmemi işaret etti.

Biraz etrafıma bakınıp yanına doğru ilerledim. Arabanın yanında durduğumda camı biraz daha aşağıya indirdi. Gözleri beni süzerken saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırmaya çalıştım. Karşısına akşamdan kalma bir şekilde çıkmak istemezdim ama bu beklenmedik bir karşılaşma olmuştu.

"İsmin..." diyerek düşünürken hızlıca, "Reya," diye yanıtladım onu. Kaşlarını kaldırarak başını salladı. "Evet, Reya'ydı... Merhaba, Reya." Sessiz kaldığımda dudaklarını hafifçe büzerek sorguladı. "Seni burada görmeyi beklemiyordum."

"Bende." dedim aynı şekilde karşılık vererek.

"Burada ne yaptığını sorsam?"

"Sizi ilgilendirdiğini düşünmüyorum." deyince adam dudaklarını birbirine bastırdı. "Tahmin ettiğim gibi," diye yanıtlayarak derin bir nefes aldı.

"Sana yaptığım teklife hâlâ bir cevap vermedin diye hatırlıyorum?"

Evet... Belkide en çok istediğim şey ayağıma kadar gelmişken saçma sapan suçlamalar ve oyunlar yüzünden bunu unutmuştum. Adam belkide ettiği tekliften bile vazgeçmişti. Onu bu kadar beklettikten sonra bu çok olası bir durumdu.

"Ben... Kusura bakmayın." dedim mahcubiyetle. "Sadece biraz garip şeyler yaşıyorum. Tamamen aklımdan çıkmış."

Adam gözlerini arkamda kalan eve çevirdikten sonra yeniden bana baktı. "Verdin mi kararını Reya?"

"Şimdi mi soruyorsunuz?" dedim afallayarak. Adam tek kaşını kaldırarak, "Bir sorun mu var?" diye sordu.

Vardı. Eğer olaylar başlamadan önce onun yanına gitmiş olsaydım teklifini sorgulamadan kabul ederdim, ki edecektim de ama şimdi farklıydı. Bir şeyler değişmişti. Artık hayatımda birileri vardı, öylece bırakıp gidemeyeceğim. Onları böylesine bir karmaşanın içinde yalnız bırakamazdım. Belkide benim için en büyük sorun Ayaz olurdu çünkü ona bağlanmıştım. Bunu kabul ediyordum.

"Hâlâ emin değilim." dediğimde adam birkaç saniye sessiz kaldıktan sonra beni cevapladı.

"Kararın evet olursa beş gün sonra Fransa da ol." Bana bir uçak bileti uzattığında kaşlarımı çatarak inceledim. Bunu nasıl almıştı? "Bana ait özel bir jet. Diğer kartta detaylı bilgiler var. Ayrıca sana verdiğim kartta da numaram vardı, aklına bir şey takılırsa arayabilirsin."

Ona ait bir jet mi? Neydi bu adam?

"Reya!" Arkamdan gelen sesle dönüp Tuna'ya bakarken adam gözlüğünü biraz daha yukarı itti ve camı kapattı. Araba yanımdan ayrılırken bende eve doğru gittim. İçeriye girdiğimde Asi ve Baran dönmüştü, ayrıca sebebini bilmediğim bir şey yüzünden birbirleriyle küfürleşiyorlardı. 

"Kapa çeneni!" Asi küfür etmeden kurduğu cümleyle Baran'ın yeniden küfür etmesini önlemişti. Bu işi inata bindirmiş olmalıydılar çünkü birisi normal şekilde konuşunca diğeri de susmuştu. "Bizimkiler nerede?" dedi Asi anlamsızca etrafına bakınarak.

"Ben gelmeyince gittiler." dediğimde Asi telefonunu çıkartarak birisine mesaj attı.

"Modumu kaçırdı resmen!" derken Baran'dan bahsettiği belliydi. Baran ona göz devirirken Asi yere oturdu. "Madem gitmiyoruz evde bir şeyler yapalım."

"Biz gitmiyoruz, siz değil." diyen Tuna'ya bakmadı bile Asi.

"Bizde gitmiyoruz artık."

Dakikalar sonrasında Uzay, İnci ve Ayaz geri dönmüştü. Ayaz bana kızdığı için ona bağırmak istesemde herkes burada olunca yapamadım. İnci elindeki tekila şişelerini yere bırakarak Asi'nin yanına otururken, "Hadi, hadi gelin." dedi heyecanla. "Oyun oynayalım sizinle."

"Oyun?" dedi Baran huysuzca.

"Sizin için motor yarışına bile gitmedik, söylenme de gel. İçeceğiz işte." Baran bir şey söylemeden yanlarına oturunca Asi'nin bakışları üzerime yöneldi. İkimizde konuşmadık, yerimden kalkıp yanlarına oturdum. Hepimiz yuvarlak oluşturacak şekilde oturunca İnci heyecanla küçük  bardaklara doldurdu tekilayı ve hepimizin önüne birer tane verdi.

"Ben başlıyorum. Eğer yaptıysanız içiyorsunuz."

Elindeki bardağı dudaklarına götürdü ve dikti. "Aşık oldum."

Onunla birlikte Asi, Tuna ve Baran'da içtiler. Gözlerim Ayaz'ın üzerinde gezinirken parmakları küçük bardağın etrafında dolaşmaya başlamıştı. Birkaç saniye öylece düşündü.

"Ne?" diye bağırdı İnci gülerken. "Uzay, nasıl içmezsin?" Uzay gülerken İnci aldırmadan onun önündekini de alıp içti. "Ben seni ikimizin yerine de seviyorum."

"Cehennemde yan!" Asi'nin bedduasına tebessümle karşılık verirken bardağı dudaklarına götürüp fondip yapan Ayaz'a çevrildi gözlerim. Masadan bir "Oo..." sesi yükselirken içimdeki sızıyla iç çektim. Bu, canımı bu kadar yakmamalıydı.

"Kim bu şanssız hatun?" dedi Baran dalga geçercesine. Ayaz ona cevap vermezken aşağıya inen Serra'nın gözleri üzerimizde gezindi. Ağlamış mıydı o?

"Günaydın Kleopatra!" Uzay'ın sözleriyle Serra uzun uzun bizi inceledikten sonra arkasını dönüp gidecekken Tuna, "Gelsene sende," deyince durdu. "Madem uyuyamadın, bize katıl." Serra yeniden omzunun üzerinden bize baktıktan sonra yavaşça yanımıza gelerek Ayaz ve Baran'ın arasına oturdu. Baran kalkacakken yanında oturan Tuna onu durdurdu.

"O zaman ben devam ediyorum." dedi Serra yeni doldurulan bardaklardan birisini alarak. "Sevdiğim birisine zarar verdim." dedi ama içmedi. Tuna anında kaşlarını çatıp bana bakarken ne düşündüğünü anlamıştım. Boynumdaki bıçağın verdiği hissi unutsamda korkusu hâlâ zihnimdeydi. Tuna içerken bende içtim. Sonra Ayaz içti. Kime zarar vermişti ki? Onun birisine zarar verme ihtimali olduğunu kabullenesim gelmiyordu. Ve en son yüzündeki gülümsemesi silinen Asi içti.

"Ne yaptınız?" diye sordu Serra. Buraya oynamaya değilde bir şeyler öğrenmeye gelmiş gibiydi. Eğlenmiyordu. Sadece acımasızca sorularını soruyordu.

"Kardeşim," dedi Asi dolu gözlerini gizlemeyerek. "Motor yarışında öldü. Benim yüzümden... Yanımdaydı ve ben..." Sustu. Devam etmeyecekti, onu zor durumda bırakmamak için konuştum.

"Birçok kez oldu ama en basitinden; Sibel'i dövmüştüm."

"O kim ya?" dedi Uzay gülerek. Yüzümde acı bir tebessüm oluşurken yeniden yokluğunu hissettim. Gözlerim doldu ama zaten benim gözlerim hep doluydu.

"Ya sen?" dedi Serra Tuna'ya bakarak. Bu sayede ben Uzay'a bir cevap vermekten kurtuldum.

"Reya'nın boğazını kesmiştim." dediğinde Asi, İnci ve Uzay dehşet içinde yüzlerini buruşturdular.

"Ne?" diye bağırdı İnci. "Oha!"

"Olaya bak amına koyayım!" Uzay gülmeye başladığında tebessüm ettim.

"Geçti."

"Özür dilerim." dedi Tuna mahcubiyetle. Serra Tuna'ya bakarak gülerken gözlerini devirip önüne döndü.

"Ayaz?" diye sordu İnci. "Sen ne yaptın?"

"Verdiğim bir sözü tutmadım," dedi Ayaz gözlerini bir an olsun bana çevirmeden. "Ve sonrasında çok değer verdiğim birisinin hayatı mahvoldu. Şimdi düzeltemiyorum."

Çok değer verdiği birisi... Ayaz birisine aşıktı, hemde çok...

Bu. Benim. Canımı. Yakıyordu.

"Hüzüne boğuldunuz amına koyayım!" dedi Baran bir bardağı içerek. "Ben insanları dolandırdım."

"Siktir!" Uzay küfür ederken bende buna oldukça şaşırmıştım.

İnci içti ve yeni bir tur başladı.

"Ben bu masadaki birisiyle öpüştüm." Uzay içtiği bardağı yere bırakırken İnci gülerek ellerini havaya kaldırdı.

"Evet, evet, evett!" İnci de içti. Tuna, Serra, Asi ve Ayaz da....

Burada neler dönüyordu be?

Asi'nin gözleri Tuna da gezinirken anlamsızca Ayaz'a baktım. O da mı... Peki kiminle öpüşmüştü? Asi'yle mi, Serra'yla mı? Bu kadarı fazlaydı. Derin bir nefes alarak dudaklarımı aralayacakken koyu gözlerini üzerime dikerek, "Sakın tek kelime etme," dedi. Susarak dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Yuh! Herkes birbirine vermiş resmen!" Uzay çıkardığı karmaşadan hoşnut bir şekilde konuşurken Asi yeni bir bardak doldurdu.

"Bu masadakilerine yalan söylemedim."

Uzay içti. Biz içmemiştik. Ama bu konu az önceki konudan daha çok dikkatimi çekmemişti.

"Tek dürüst biz miyiz?" dedi Uzay, Asi'ye. Asi ona cevap vermezken bir bardağı Baran'a uzattı.

"Hadi, sıra sende." Baran ona boş boş bakarak omuz silkti.

"Benim söyleyecek bir şeyim yok. Az önce söyledim."

"İlla ki vardır." İnci yine gevezelik yapıp olaya dahil olurken Baran bardağı içti.

"Birisinin ölümüne sebep oldum." Kaşlarım hızla çatılırken Uzay bile bu sefer gülmemişti.

"Lan bu çocuğun yaptığı şeyler hep anormal!"

Asi de içti. Bende içtiğimde Ayaz hızla gözlerini üzerime dikti.

"Ne?" diye sordu Serra gerçek bir şaşkınlıkla Baran'a bakarken. Baran dolu gözlerle öylece yeri izlerken Ayaz ayaklandı.

"Yeter bu kadar. Bitti oyun falan, dağılın." Baran'ı korumaya çalışır gibi bir hâli vardı. O zaman konunun ne olduğunu o da biliyordu.

"Hayır," dedi Serra hızla. "Herkes cevap vermedi."

"Bencede bitti." Tuna kalkıp yanımızdan uzaklaşırken Asi gergince ayaklandı.

"Ben gidiyorum artık." Evden çıktığında İnci ve Uzay da bir şey demeden yanımızdan ayrıldılar. Baran yarım kalan tekila şişesini alıp tamamını kafasına dikerken Serra hâlâ şok içinde ona bakıyordu.

Baran şişeyi yere atarak ayağa kalktı ve evden ayrıldı. Bana bakan Ayaz'dan gözlerimi kaçırarak bende evden çıkınca hepimiz birbirimizden ayrılmıştık. Köşeyi yeni dönüyordum ki arkamdan gelen motor yanımda durunca bende durdum.

"Benimle gel." dedi Ayaz, bana siyah bir kaskı uzatarak.

"Yalnız kalmak istiyorum." deyince kaskı yere attı.

"Bende seni istiyorum." Çok netti. "Gelmeni rica etmiyorum, gel diyorum." Kaşlarımı çatınca motordan indi ve yanıma geldi. "Gel demiyorum, seni götürüyorum." Beni kucaklayıp motora oturttuğunda inmek istedim ancak arkama geçti ve üzerime doğru eğilerek direksiyonu tuttu. Sırtım göğsüne tamamen yaşlanmışken çenesi ve yeni çıkmaya başlayan seyrek sakalları alnıma değiyordu. Bacaklarımı bacaklarının arasına sıkıştırdı ve hızla gaza bastı. Artık konuşsam bile motorun sesinden beni duyması imkansızdı.

Başka alternatifim olmadığı için bende elimi direksiyona uzattım ve Ayaz'ın ellerinin arasında bir yeri tuttum. Ama Ayaz birden sol elini bıraktı ve benim elimi tuttu. Elimi direksiyonun koluna götürdükten sonra elimin üzerinden direksiyon kolunu tuttu. Parmakları parmaklarımın arasından girmişti.

Bu, kalp atışlarımı delicesine hızlandırdı.

Rüzgarı önden hissetmek çok güzel bir duyguydu fakat arkamda Ayaz varken ona odaklanamıyordum. Muhtemelen saçlarım yüzüne savruluyordu fakat bir kez bile itiraz etmemişti bu duruma. Uzun, hatta upuzun bir yolun sonunda motoru durdurdu. Öyle ki hava kararmıştı bile. Ne zamandır motordaydık bilmiyorum ama yaşadığım kalp sıkışmaları yüzünden bir asır gibi hissediyordum.

Ayaz arkamdan çekilip inmemi beklerken heyecandan tüm gücüm tükenmiş gibiydi. Hızlıca motordan inerek tutmayan dizlerimi sıktım ve sol elimi diğerinin arasına aldım.

Ayaz motorun anahtarını yanına aldıktan sonra deniz kenarında toplanan insanların yanına doğru ilerledi. "Neden geldik buraya?" diye sordum. Kalabalık bir grup sahile küçük bir sahne kurmuştu. Kıvırcık uzun saçlı bir adam orada yabancı bir şarkıyı seslendirirken arkasındaki baterist ve sahne ışıkları ortama aşırı hoş bir hava katıyordu. Ayaz kalabalıktan uzak bir yere geçerken yerde duran puflardan birisinin üzerine oturdu.

"Konuşacağız."

"Ne konuşacağız?" diye sorduğumda tahammülsüz bir şekilde nefes aldı.

"Her şeyi. Ne yaşadın, neler oldu... Hepsini en başından bilmek istiyorum. Seni bilmek istiyorum."

"Bak sen..." derken kaşlarımı alayla kaldırmıştım. "İsmi dışında başka hiçbir bokunu bilmediğim adam gelmiş neler diyor."

"Sor." dedi Ayaz hızlıca. "Önce cevap ver, sonra cevap al. Ne istersen onu sor." Öylece yüzüne bakarken onayladığımı düşünerek sordu. "Neden özel bir bakım evine gönderildin?" Bu soruyla kaşlarım çatıldı.

"Evimize gelen bir çocuk merdivenlerden düşmüştü. Suç üzerime yıkıldı, ben de gönderildim." derken hiç zorlanmamış gibi görünsem de içim yanmıştı. "Baban nerede?"

"Bilmiyorum, görüşmüyoruz." dedi o da hiç düşünmeden. "Kimin ölümüne sebep oldun?"

"Bakım evindeki arkadaşımın. İlk arkadaşımdı. Gerçekten birisine aşık mısın?"

"Aşığım." dedi bir saniye bile duraksamadan. Duygularından o kadar emindi ki... Artık ismini biliyordum hissettiğim şeyin; kıskançlıktı. "Neden üzgündün dün gece?"

"Üzgün olduğumu nereden çıkarttın?" deyince başını iki yana salladı. "Sıralamayı karıştırma."

"Sibel," dedim somurtarak. "Arkadaşlığımızı bitirerek gitti." Bir süre ikimiz arasında sessizlik oluşunca iç çekerek onun yüzüne çevirdim gözlerimi. "Üzgün olduğumu nereden anladın?"

"Dün gece ağladın," diyerek duraksadı. "Kollarımda."

Ne?

O gece neler yaşandı cidden delicesine merak edip, alacağım cevaptan da ölesiye korkuyordum.

"Tolga'ya neden abi demiyorsun?"

İşte bu soru gerçekten canımı en derinden yakan sorulardan birisi olmuştu. Bir an duraksayınca Ayaz yanlış bir şey dediğini düşünerek kaşlarını çattı.

"O," dedim kısık bir sesle. "Benim hiçbir şeyim değil. O kız'la birlikte Tolga da öldü." Dişlerimi birbirine kenetleyerek yutkundum. "Asi'yle öpüştün mü?"

"Asi mi?" diye sorguladıktan hemen sonra yüzünü buruşturarak başını iki yana salladı. "Hayır." O zaman Serra'yla mı... Hayır. Bu olamazdı. Ama başka bir seçenek kalmıyordu. Eğer böyleyse Serra'nın bana düşman olma sebebi buydu çünkü Ayaz'la diğerleriyle olduğum gibi değildik. Bunu inkar edecek kadar hayalperest birisi değildim.

"O zaman kim?" diye sordum hırsla.

"Sıra..." derken sözünü kestim.

"Sikerim sıranı da seni de!" Ayaz donup kalırken sinirlerim, benim onlara hakim olabileceğimden daha fazla çığrından çıkmıştı. "Kiminle öpüştün diyorum? Cevap ver."

"Seninle." dedi bağırmadan, ama sakin de olmayan bir şekilde. Duyduğum şeyden sonra öfkeyle gülmeye başladım.

"Şerefsizin tekisin." dedim sinir bozukluğuyla. "Serra'yla öpüşüp utanmadan yalan söyleyecek bir şerefsizsin!" Bana öyle bir öfkeyle bakıyordu ki... Ama benden daha öfkeli olamazdı.

"Bir de ona aşık mısın yani? İnanamıyorum... Gerçekten büyük bir karaktersizsin! Arkadaşının aşık olduğu kızdan hoşlanıp onun yanında bana sarıldın. İkimizi aynı ortama sokup utanmadan gözlerimizin önünde yalan söyleyecek ka-" Öfkeyle konuşurken dudaklarıma değen dudaklarla kesilen sadece sözlerim değil nefesim de olmuştu.

Arkadaki adam müziğin nakaratını sen kez söylerken iyice hızlanmış, sahne ışıkları karanlığa gömüldükten sonra ortam birden aydınlanmıştı. Baterist'in zillere vurduğunda çıkan tiz ses sanki içimi titretiyor gibiydi.

Hırçın bir şekilde beni öpen adamla gözlerimi kapattım. Dolu gözümden akan bir damla göz yaşı ikimizin yanakları arasında dağılıp giderken dik duramayacak kadar güçsüz kalmıştı bütün bedenim. Arkama doğru yaslanıp başımı kumlara koyarken Ayaz üzerime uzandı.

Bu bizim ilk öpüşmemizdi ve daha önce hissetmediğim tüm duyguları şuan tadıyordum. Ona karşılık verdiğim an Ayaz'ın bedeninin titrediğini hissettim. Belkide bu benim bedenimin titremesinden kaynaklanan bir şeydi.

Nefessiz kaldığımda geri çekilmek için hiçbir hamlede bulunmadım. Sanki hırsını dudaklarımdan alırcasına sert bir şekilde haraket ettirdiği dudaklarını saniyeler sonra dudaklarımdan ayırınca ikimizde derin bir nefes aldık. Göğsüm göğsünün altındaydı, dudakları dudağımda, nefesi nefesimde...

"Bu," dedi Ayaz nefes nefese kalmış bir şekilde fısıldayarak. "Üçüncü öpüşmemizdi."

Delicesine hepsini hissettiğim duyguların arasına şaşkınlık da eklenirken bir türlü gözlerimi aralayamadım.

"Senden başkasıyla öpüşmedim, uzun bir süre de öpüşmeyi düşünmüyorum. Tüm öpücüklerim, duygularım; öfkem, sevgim, pişmanlığım, aşkım... Hepsi sana, her şey sana, Reya." Yeni bir nefes alırken göğsümdeki acı yüzünden kıvranmamak için zor duruyordum. "Bu bir itiraf ve bu; ilk kez yaptığım bir şey değil. Ama senin hatırlayacağın bir ilk."

Nefes alıyordum, hemde çok hızlı... Ayaz kumların arasındaki elimi tutarak kalbime doğru getirdi. "Hep kapatmanı söylerdim ama şimdi tam tersini istiyorum, aç gözlerini Siyah İnci." Gözlerim tedirgince titrerken alnını alnıma yasladı. "Bak bana, duyman yetmez... Gör her şeyi. Bunca zaman senin için bir hiç oldum, artık gör bizi." 

Gözlerimi yavaşca araladığımda gür kirpiklerin arasından gözlerime bakan karanlıkla karşı karşıya geldim. Hiçbir şey demedi, demedik. Sözlerinden daha etkili olan bakışları beni hayattan kopartırken dudaklarıma konan ufak bir tebessümle yeniden kapattım gözlerimi. Ayaz üzerimden kalkıp yanıma uzanırken bende kalçamı altımdaki puftan kaydırıp tamamen kumlara yattım. Elimi hâlâ bırakmamıştı. Yıldızların altındaydık, yanımda o ve arkamızda müzik vardı.

Ve artık karanlıktaki canavarlar bir köşeye geçmiş, gizlenmişlerdi. Yalnız kalacağım bir anı kollarlarken huzurla kendi karanlığımın yıldızlarını izledim. Ne olursa olsun her daim yanımda olacak; karanlığı sona erdiren değil, karanlığımı aydınlatacak olan yıldızlarımı...

Parmak uçlarımdan değilde elimden sımsıkı tutan o yabancıyı...

&

Sokak lambalarının aydınlattığı caddede el ele yürürken motoru orada bırakmıştık. Birkaç saat önceki alkol hafiften bir mayhoşluk versede kendimdeydim çünkü bu gecenin bir saniyesini bile unutmak istemiyordum. Ayaz bana dün gece olanları anlatırken utançtan ve gülmekten kıpkırmızı kesilmiştim.

"Eve geldiğimizde seni yatağa yatırıp sadece iki dakika aşağıdan su almaya gittim. Döndüğümde soyunuyordun. Beni görünce dedin ki; hadi sevişelim."

Allah'ım sen günahlarımı affedip beni yanına al. Amin.

"Tamam sus," dedim yüzümü koluna bastırırken. Ayaz gülünce bende kıkırdadım.

"Sonra da beni soymaya çalıştın." Dudaklarımı dişlerken bir daha onun yüzüne bakamayacağımı düşünüyordum. "Elini yüzünü yıkamaya ikna edemeyince seni banyoya götürmek için orada sevişeceğimizi söyledim. Bu arada üzerime kusmasan az kalsın namusum ellerimin arasından kayıp gidecekti."

"Off! Lütfen unut bunları!" Ben sızlanırken o gayet halinden memnun bir şekilde anlatmaya devam etti.

"Sonra bana akrostiş yaptın."

"Yok artık!"

"Çocuklarımın babası,
Okulun kapısı.
Kolların kaslı kaslı,
Tüm dünyanın kalası." Sözlerle birlikte gözlerim irice açılırken Ayaz durup erkeksi birkaç kıkırtının dudaklarından dökülmesine izin verdi.

"Ayı gibi boyu posu,
Ne de güzel, huyu suyu.

Çekse beni kendine,
O girse tek kalbime.
Keşke...

Gel hadi evlen benimle,
Üçüz bebek yapalım birlikte.
Zenginsen bir de,
Evlendim gitti seninle.
Lay lay lay...

Ayı,
Dayı.
Ayı,
Mayı..."

"Atıyorsun?!" dedim bunları benim söylediğime inanmayarak. Ayaz kaşlarını kaldırdı.

"Hepsi sana ait."

"Çok saçma bu! Akrostiş bile deil!"

"Çoktan çok güzel adam." dedi açıklama yaparcasına. "Bana böyle seslendin tüm gece boyunca. Sonunu söylerken uyukluyordun, arada hakaret ettin ama güzel bir jest oldu."

Sadece gülmekle yetinirken Ayaz da bana aynı şekilde gülerek eşlik etti. Birden yanımdan ayrıldığında kenardaki kaldırıma tezgah kuran çiçekçinin yanına gitti koşar adımlarla. Tezgahta duran tüm beyaz laleri aldığı sırada gülümsedim. Getirip bana verince çok mutlu olmuştum.

"Sanki her gördüğüm beyaz laleyi sana almazsam solacaklarmış gibi hissediyorum." Kucağımdaki koca bukete bakarak gülümsedim. "Bunları bırakmasan?" dedi Ayaz rica edercesine. "Bu seferkiler bari kalsa sende..."

"Söz," dedim hızlıca. "Hemde Ayaz sözü. Malum Reya sözleri pek güvenilir değil ama Ayaz hep sözünde durur."

Ayaz'ın yüzündeki gülümseme silinirken yürümeye devam ettik.

"Ayaz sözü verme."

"Neden ki?" diye sorduğumda uzun uzun yüzüme baktıktan sonra hızlıca gülümsedi.

"Çünkü onu sadece ben verebilirim. Git kendine başka bir söz bul."

"Ne var yani bende versem? İnsan hiç söz kıskanır mı?"

"Kıskanır." dedi Ayaz inatlaşarak.

"O zaman bende yıldız sözü veririm." dedim bir çözüm yolu bulmuş olmanın verdiği sevinçle. Sonra aklıma gelen şeyle hızlıca eldivenimi çıkartarak elimi Ayaz'a doğru uzattım.

"Bak, yıldızların üzerinden kalemle geçtim. Sibel burada olsaydı, yani eğer gitmeseydi ona bunları dövme yaptıracaktım. Sibel dövme sanatçısıdır aynı zamanda." Yine onu hatırlayınca üzerime büyük bir yük binmişti. Gülümsemem solarken eldivenimi yeniden takıp elimi yere indirdim. Ayaz elimi tuttu.

"İnci de çok güzel dövmeler yapıyormuş."

"Silinmeden İnci'yle görüşsem iyi olur. Hep benimle kalsınlar istiyorum."

Ayaz'a bakınca tebessüm ettiğini görerek bende güldüm. Eve geldiğimizde Baran ve Tuna'yı evin önünde birbirlerini çekiştirirken bulmuştuk.

"Dün gece uyumadım, ben yine sabahladım. Sensizliğin acısı, sardı dört bir yanımı. Bira votka sarmadı, sensizlik ağır bastı." Baran sokakta bağırırken Tuna sessizce ona susması gerektiğini söyleyip eve sokmaya çalışıyordu. Adımlarımız durunca onları izlemeye başladık.

"Çekip gittiğin o gün, canımdan canımı aldın." Baran susarak yutkundu.

"Bana aşktan bahsetme, sen aşktan ne anlarsın! Sen benim yüreğimde kanayan bir yarasın!" Birden son gücüyle bağırınca Tuna tedirgince etrafına bakındı.

"Kessene lan sesini! Gir diyorum içeriye oğlum, ne bok yapıyorsun?" Tuna öfkeden kudurmuştu resmen.

Karşı evdeki balkondan çıkan bir kadın, "Noluyor bu saatte?" deyince Tuna umutsuzca başını yere eğdi. Baran başını kaldırıp teyzeye bakarak sırıttı.

"Sevdamla yetinmedim, kalbime mabed yaptım. Çekip gittiğin o gün, canımdan canımı aldın."

"Bu saatte ne bağırıyorsun sokağın ortasında? Uyuyor millet burada!"

"Hadi eve gir Allah'ın cezası!" Tuna onu çekti ama Baran oralı olmadı.

"Sevdiğim Allah belanı versin!" Yeniden bağırınca Tuna öfkeyle, "Asıl senin belanı versin!" diye söylendi. Balkondaki teyze de oldukça sinirlenmişti.

"Kime diyorum ben? Bağırmasana eşkiya!"

"Sevdiğim!" dedi Baran pişkince kadının yüzüne yüzüne bağırırken. "Dertlerin hiç bitmesin!"

"Polisi arıyorum şimdi, görürsün sen!"

"Teyze sende bir dur! Zaten her gün polis görmekten gına geldi, ev karakola döndü!" Tuna bu seferde balkondaki kadına bağırırken Baran kaşlarını çatarak oldukça sesli bir şekilde, "Şşşşt!" dedi.

"Bağırmasana Tuna, sağır mı var karşında?"

Tuna öfkeyle onun üzerine yürürken, "Şimdi sesini de kulağını da sikeceğim senin!" diyerek çok nadir ettiği küfürlerine bir yenisini daha ekleyerek bizi şaşırtmıştı.

"Sence ayırmalı mıyız onları?" diye sordum oldukça tepkisiz bir şekilde.

"Hey! Sakin ol bebek poposu surat. Çok agresifsin sen, böyle olmaz. Yakışmadı! Balkondaki hanımefendi karşısında bu kabalık..." diyerek cıkladı Baran. "Ahlaksız!" Birden Tuna'ya fazla da güçlü olmayan bir tokat atınca dudaklarımı büzerek kaşlarımı kaldırdım.

"Gizlice bahçeye girip odaya mı çıksak ya da?" dediğimde Ayaz beni başıyla onayladı.

"Kesinlikle ikincisi."

Onlara gülerek bahçe duvarından içeriye, oradan da eve girdik. Ayaz'ın odasına çıkıp yatağa uzandığımızda yorgunlukla tavana baktım. Odanın içerisinde loş bir ışık vardı. Kıkırtılarımız yavaş yavaş silinirken uyku bastırmıştı. Başımın altından kolunu geçirmiş Ayaz'a doğru dönerek kolumu göğsüne götürdüm. O da diğer kolunu belime doladı hafifçe. Gözlerim kapanacakken odada yükselen mırıltıdan sonra yatağa atlayıp ikimizin ortasına giren Işık'la gülümsedim. Daha sonra kendimi derin bir uykunun içinde bulmuştum.

&

Uyandığımda Ayaz ve Işık yanımda yoktu. Fazla uyumuş olduğum için gözlerim şişmişti sanırım. Yerdeki cam vazonun içinde suya konulmuş koca bir demet beyaz laleyi görünce gülümseyerek yataktan kalktım. Ayaz yapmış olmalıydı.

Elimi yüzümü yıkayarak aşağıya indiğimde evden sesler yükseliyordu.  Mutfağa girdim. Beni omlet yapmaya çalışan Tuna, yerde yatıp başım ağrıyor diye ağlayan Baran, şarkı mırıldanan Serra ve Hoşt'la karşılıklı hırlaşan Ayaz karşıladı. Evet. Ciddi ciddi hepsi de bu söylediklerimi yapıyor, Allah'ın bir kuluda gidip diğerini sorgulamıyordu. Tabi köşeden onları izleyen Işık ve benim dışımızda...

"Günaydın," dedim şaşkınca yerde yatan Baran'ın üzerinden geçerek.

"Günaydın."

"Günaydın."

"Günaydın," diyen Ayaz gözlerini Hoşt'tan ayırıp bana çevirdi. Zaten yıldızlarla bezeli olan kara gözleri daha bir parlak ve neşeli bakıyordu yüzüme. Masaya oturdum, Ayaz da Hoşt'u kucağından indirdi. Tuna elindeki tavayı masaya getirdiğinde Serra hızlıca tabağına bir dilimini aldı.

"Kalkta kahvaltını yap." dedi Serra yerde yatan Baran'a. Baran onu duymazlıktan gelirken Serra yeniden, "Baran?" diye seslendi ama onu büyük bir sessizlik karşılamıştı.

"Baran, kahvaltı yaptıktan sonra sana ağrı kesici alalım bir tane." Ayaz konuşunca Baran sızlanarak doğruldu ve hep oturduğu yer olan Serra'nın yanına değilde benim yanıma oturdu.

"Ayaz, seni seviyorum yavşak herif." Baran göz yaşlarını elinin tersinden silip büzdüğü dudaklarıyla tabağına omlet alırken fazlasıyla tatlı gelmişti gözüme. Serra görmezden gelindiği için bozularak önüne dönerken Ayaz kaşlarını çattı.

"Ne diyorsun lan? Seni seviyorum falan!"

Baran büzdüğü dudaklarını araladı. "Tamam, sevmiyorum." Yeniden ağlayarak omletini eliyle kaldırıp ağzına sokunca Tuna iğrenerek önüne döndü.

"Ben bundan bıktım usandım be! Bunu bahçeye atalım, Hoşt masada yemek yesin."

Baran sanki onun sözlerinden sonra daha bir ağlamaya başlamıştı. Kesinlikle hâlâ sarhoş olduğunu düşünüyordum.

Dakikalar içinde Baran susmuş, Tuna neşelenmiş ve Serra'nın modu düşmüştü. Tam karşımda oturan Ayaz sakince çayını içerken bacaklarımın arasında hissettiğim haraketlilikle ağzımdaki omleti çiğnemeyi bıraktım. Bu bir ayaktı. Bu Ayaz'ın ayağıydı. Ayaz'ın ayağı bacağıma dokunuyordu.

Ayak parmakları diz kapağımdan yukarıya doğru gelip üst bacağıma değince birden öksürmeye başladım. Yanımdaki Baran çatık kaşlarla bana bakıp bir kağıt havlu uzatırken bıyık altından gülen Ayaz ayağını geri çekerek yeniden çayını yudumladı.

Suyumu içerek gergince yerimde haraketlendim.

"Reya," Tuna seslenince ona doğru baktım. "Dün soracaktım ama unuttum ya. Sokağın başında arabanın içindeki birisiyle konuşuyorsun dün. Kimdi o?"

"Özel bir konservatuarı olan bir adammış." dediğimde Ayaz da konuyla ilgilenmeye başlamıştı. "Sibel'in doğum gününde şarkı söylerken duymuş beni. Sesimi beğenmiş. Bana burs teklif etti, ayrıca yurt dışında eğitim alma hakkım bile var. Bir uçak bileti verdi. Kabul edersem beş gün sonra Fransa da olacağım."

Tuna gülerek, "Bu harika." derken Serra, "Sen şarkı mı söylüyorsun?" diye sormuştu. İkisini de gülerek onayladım.

"Bu olaylar başlayınca unutmuştum. Adam da teklifine cevap vermemi istedi."

"Bunu bize şimdi mi söylüyorsun gerçekten?" diyen Ayaz'a bakınca onu bu kadar öfkeli görmeyi beklemiyordum gerçekten.

"Şimdi konusu açıldı. Dün sabaha kadar ben bile hatırlamıyordum."

"Ne demek şimdi konusu açıldı ya? Resmen gideceksin ve bizim bundan haberimiz bile yok!"

"Abartmasan mı?" dedi Baran ciddiyetle.

"Ne abartması ya? Ne yapmayı düşünüyordun? Gidince haber vermeyi falan mı?"

"Ayaz daha adama cevap vermedim." dediğimde Ayaz'ın öfkesi kesilmedi.

"Kabul edecek misin?" diye sordu. "Bizi bırakıp gidecek misin?"

"Bir sakin mi olsan kardeşim? Ne bu sinir?"

"Ne sakinliği Tuna?" dedi Ayaz hiddetle. "Resmen gidiyor!"

"Daha cevap vermemiş, başım ağrıyor bağırma amına koyarım senin!" Baran küfür edince Ayaz'ın hedefi hâline gelmişti.

"Ne diyorsun be?"

"Ya susun!" dedim hırsla. "Size ne? Neden bu kadar karışıyorsunuz? Öfkeleniyorsunuz?" Ayaz'ın bakışlarındaki ifadeye başka duygular bulaşırken Serra araya girdi.

"Kimse sana karışmıyor!"

"Sana ne ki? Sen neden ortaya atılıyorsun?" Baran onu tersleyince Serra'nın kaşları çatılmıştı.

"Baran ne oluyor? Bana karşı saçma sapan bir tavır almışsın ama iyice abartıyorsun!"

"Ben sana karşı ne tavır alacağım ya?" dedi Baran yüzünü buruşturarak. "Değmezsin."

Serra'nın kaşları düzlenirken Baran'ın ileri gittiğini hissetmiştim. Serra hiçbir şey söylemden masadan kalkıp gitti.

"Bize ne mi?" dedi Ayaz daha kısık ama yoğun bir ses tonuyla.

"Evet." dedim. Bana öfkelenmesi hoşuma gitmiyordu. Hele ki saçma sapan bir mevzuda.

"Reya bu nasıl söz? Biz senin kardeşin değil miyiz? Nasıl yok sayıyorsun bir kalemde her şeyi? O kadar söz verdik birbirimize."

"Ne sözü?" dedi Baran anlam vermeye çalışırken.

"Bir şeyi sildiğim falan yok!" dedim bende daha fazla sakin kalamayarak.

"O teklifi düşünürken sildin çoktan her şeyi." dedi Ayaz başını onaylamazca iki yana sallarken.

"Bu benim en büyü isteğim, tabiî ki düşüneceğim!"

"Bu konuda haklı."

"Biz üçümüz bir söz verdik Tuna!"

"Üçünüz mü?" diyen Baran gözlerini kısmış, sesine hayret katmıştı. "Gerçekten mi ya?" dedi hayal kırıklığına uğradığını oldukça belli ederken. "Bravo size! Biz neden buradayız ki amına koyayım? Siz üçünüz çok iyi dost olmuşsunuz zaten, bir de neden bizi kendinize yük ediyorsunuz ki?"

"Baran saçmalama." dedi Tuna sakince.

"Ben mi saçmalıyorum?" Baran öfkeyle ayağa kalktığında gözlerim iyice dolmuştu. "Ya ben sizi kardeşim belledim. Anneme anne dediniz, birlikte mezarına gittik. Sizden başka kimsem yok diye sizi her şeyim yaptım. Peki ya sizin yaptığınız? Ayıp olmasın diye yanınızda tutuyormuşsunuz!"

"Baran..." dedim boynumu büküp ona bakarak.

"Bu öyle bir şey değil." dedi Tuna.

"Ben sizin dostluğunuzu sikeyim be!" Baran yanımızdan ayrıldığında Ayaz da ayağa kalktı.

"Belki de o haklıdır."

"Ne diyorsun Ayaz?" dedi Tuna da öfkeyle. "Ne yani? Biz sahte miyiz?"

Ayaz öylece Tuna'ya bakarken Tuna ayağa kalktı, sandalyesi arkasına düşerken sesten irkilmiştim.

"Bol bol gözden geçirirsin dostluğumuzu artık." Tuna da gidince Ayaz bir saniye bile burada kalmak istemiyormuş gibi hızla uzaklaştı.

Boğazımdaki yumruyu zorla yutkunurken gözlerim yandı ama ağlayamadım. Aptal bir mesele yüzünden resmen hepimiz dağılmıştık.

Hoşt ve Işık birden birbirine karşı bağırmaya başladığında oflayarak başımı masaya koydum.

Bölüm sonu...

Selammm! Nasılsınız?

Bölüm nasıldııı?

Finale az kaldı desem... Aslında kurguya bağlı. Önümüzde uzun bir yol da var, birkaç bölüm sonra finale acılan kısa bir yol da... Karar veremedim. Siz ne düşünüyorsunuz?

Bir de katili sorayım. Oyun oynarken verdikleri bilgileri göz önünde tutarak bir tahmin istiyorum sizden?

Yıldızı yakmayı unutmayın!!

Görüşmek üzere...

Continue Reading

You'll Also Like

325K 21.2K 23
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...
1.8M 67K 58
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Lavinia: Sana vermem gereken bir ceza vardı. Defne: Tobe hasa Defne: Ben ned...
1.6M 95.8K 40
"Yanlış anlamayın lütfen, bir anneye göre çok gençsiniz, bekar mısınız?" Kucağımda ki bebeğin bana ait olduğunu düşünmesine karşılık, utançla dudakla...
1.2M 84.8K 59
Çilek Alança Yıldırım mı demeliyim yoksa sen mi gerçek ismini açıklamak istersin Çilek Alança Saruhan? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek...