Manolya'm -𝓽𝓮𝔁𝓽𝓲𝓷𝓰-

By GeceninSesi_10

28.3K 2.2K 1K

_𝚃𝙰𝙼𝙰𝙼𝙻𝙰𝙽𝙳𝙸_ Bilinmeyen Numara: Eski evimin bahçesinde vardı Bilinmeyen Numara: Çok narin bi' çiçek... More

🌺 1 'Manolya'm' 🌺
🌺 2 'Manolya Sevdalısı' 🌺
🌺 3 'Osman' 🌺
🌺 4 'Yeni Gelen' 🌺
🌺 5 'Hayırdır?' 🌺
🌺 6 'Kuru Soğuk' 🌺
🌺 7 'Oklava Olayı' 🌺
🌺 8 'Abi Dayağı' 🌺
🌺 9 'Ayda'nın Nişanlısı' 🌺
🌺 10 'Düğün Hediyesi' 🌺
🌺 11 'Kâbus' 🌺
🌺 12 'Affet Beni' 🌺
🌺 13 'Beraber' 🌺
🌺 14 'Hayal Kırıklığı' 🌺
🌺 16 'Gitme!' 🌺
🌺 17 'Pelerinsiz Kahramanım' 🌺
🌺 18 '2. Manolya'm Vakası' 🌺
🌺 19 'Evet!' 🌺
🌺 20 'Tuzlu Kahve' 🌺
🌺 21 'Daha Fazla Seveyim' 🌺
🌺 22 'Koca Nine' 🌺
🌺 23 'Evleneceğiz!' 🌺
🌺 24 'Bebek (FİNAL)' 🌺

🌺 15 'Sen İlksin...' 🌺

1K 74 49
By GeceninSesi_10

🎉Selamın aleyküm mümin kardeşlerim!🎉

⭐Aşağıda da küçük, minik, mini minnacık bir yıldız var. Onu da parlatırsanız mutlu olur.🌟

••••••••••••••••••••••

Küçüklüğümden beri birini kahraman olarak kabul eden bir insandım. O benim kurtarıcımdı. Beni çok sever, etraftaki bütün kötülüklerden korurdu. Bugün kendinden ve kötü düşüncelerinden koruyamamıştı.

Bilmiyordum belki hepsini o sinirle söylemişti. Ama söyledikleri de yenilir yutulur şeyler değildi. Sözleriyle kalbimi ezip geçmişti.

O bana güvenmemişti...

Sessizce ağlarken arkadaki çalılıklardan ses gelince hızla yerimden kalkıp oraya döndüm.

Hareket ediyordu ama hiç ses yoktu. Kesin kutup ayıları geldi! Ne olacak biz insanlar yüzünden hayvancıkların buzulları eriyor!

NE KUTUP AYISI YA!? Senin şansına bakarsak kesinlikle kutup ayısıdır!

Birden o çıkıvermişti. KUTUP AYISI!?

HAYIR!

Ayaz bana gülümseyerek, "Herkes seni arıyor." diyerek üstünü silkelemeye başladı.

Her yeri dallardan dolayı çizilmişti. Derin çizikler olan yüzüne baktım. "Yanlış yerden gelmişsin," burnumu çekip geldiğim yolu gösterdim. "buradan gelecektin."

Omuz silkerek, "Bahar, 'Oradadır.' dedi bana. Bende geldim. Ne bileyim yolun orası olduğunu, çok dikti." dedi ve kayaya oturdu.

"Bahar söyledi? Sana söyledi?"

"Evet... Söyleyemez mi?"

"Sana neden söylesin ki?"

"Bilmiyorum Ayda!.. Belki pelerinsiz kahramanın seni bir kere daha kurtarır diyedir... Çok merak ettim seni. Hastaneden geldiğimde herkes seni arıyordu. Abine sorunca, 'Sen daha iyi bilirsin nerede olduğunu!' dedi ve yanımdan uzaklaştı. Ne derdi var anlamadım."

"Sen izinli değil miydin?"

Hüzünlü yüzüyle, "Çok önemli bir şey oldu. Gitmek zorunda kaldım." dedi zar zor.

"Hmm!" diye mırıldanıp gözlerimin altını sildim ve yanına oturdum. "Abime gelirsek, bize güvenmemiş."

"Neyimize güvenmemiş?"

"Dün gördü bizi öyle, güvendiğini söyledi." Başımı sağa sola sallayıp, "Güvenmemiş, yalan söylemiş. Hatta bize diyor yalancı diye. Seninle aramızda bir şeyler olduğunu duymuş, ama öyle bir şey yok!" deyince derin nefes aldı.

"Olsa bile abin bu konuyu çok abartıyor."

"Hı-hı! Bana göz koymuşsun! O böyle düşünüyor!"

Sırıtarak yandan yandan bana bakıp alt dudağını büktü. "Kimbilir koymuşumdur belki. Yaparım öyle şeyler." deyince kaşlarımı çatıp oturduğum yerden diğer tarafa doğru kaydım ve boğazımı temizledim.

Sessizlik olunca, "Kaç saatten beri buradasın? Hava kararıyor korkmuyor musun? Aç ya da susuz değil misin? İlaçlarını aldın mı?" diye sorunca gözlerimi kocaman açtım.

"Tek tek sormak yerine neden böyle ardı ardına soruyorsun!? Kaç saatten beri burada olduğumu bilmiyorum! Havanın kararması umrumda değil, eğer kutup ayısı gelmediyse hiçbir hayvan da buraya gelmez... Sen dışında! Aç ya da susuz olsaydım giderdim! Ve ilaçlarımı da almadım!"

Kaşlarını kaldırarak, "Kutup ayısı? Ben dışında? Hayvan? Ben hayvan mıyım?" diye sorunca kaşlarımı çatıp diğer tarafa döndüm.

Az önce adama hayvan dedin.

Ağzımdan kaçtı! Buraya gelmiş beni sinirlendiriyor.

Bütün soluğunu dışarı soluduktan sonra hızlı hareketlerle önüme geçip diz çöktü. "Gidiyoruz."

"Gitmiyorum."

"Sana... Gidiyoruz, dedim."

Yüzüne doğru eğilerek fısıldadım. "Bende diyorum ki... Sen defolup gidebilirsin. Ben burada kalacağım. Ne zaman istersem, giderim!"

Yutkunduktan sonra, "Ayda, insanlar seni merak ediyor farkında mısın? Bu kadar düşüncesiz bir insan olamazsın!" deyince güldüm.

"Olurum. Ben sadece kendimi düşünürüm. Oldu mu!? Defol git!"

"Bu dünyada sadece senin derdin var zannediyorsun di mi? Şımarık bir kız çocuğundan başka bir şey değilsin!.. Bugün bir tane bebek öldü. Annesi o kadar perişan haldeydi ki, kendimi onun yerine koymaya korktum!" dedi gözleri dolarken.

Dudaklarını yalayıp, "Daha minicikti biliyor musun!? El kadar bir şeydi be! Bu halimle geldim senin yanına! Sen beni kovuyor musun!?" deyince yutkunamadım.

Dolan gözlerini gözlerimden ayırmadan bir şeyler söylerim diye beni izliyordu. Ben buna karşılık ne diyebilirdim ki?

Derin nefes alıp hiç yapmam gereken bir şey yapmıştım. Ona sarılmıştım.

Tuttuğu göz yaşlarını artık tutmuyor hıçkırarak ağlıyordu. Sabahtan beri burada ağlamaktan kocaman olmuş gözlerim, tekrar ağlamak için muslukları açmıştı.

Burnuma dolan kokusuyla gözlerimi sıkıca kapattım. "Kimi unutamadın?" diye sordum. Dünden beri aklımı kurcalayan şeyi hazır yalnızken konuşmak istiyordum. Hatta aklıma her gelen soruyu ona sormayı da...

Boğazını temizleyip ellerimi elleriyle üzerimden çekti. "Bana bu kadar yakınlaşmak istemezsin."

"Niye göz mü koyarsın?" diye sorunca güldü ve onaylayarak başını salladı.

"Kimi unutamadın, diye sordum."

Israrım üzerine gözlerini benden kaçırmıştı.

Sinirden hızlanan nefeslerimi düzene sokmaya çalışırken yakasına yapışıp, "Sana sorduğum soruya cevap ver!" diye bağırınca kaşlarını kaldırıp yakasını tuttuğum elime baktı.

Sonra elimi sıkıca tutup çekerek yüzümü yüzüne daha da yaklaştırdı. Dişlerinin arasından, "Ne zamandan beri birbirimize hesap soruyoruz!?" deyince yutkundum.

Aslında bir yandan haklıydı. Henüz hiçbir şey değildik. Bu gidişle de sanırım pek bir şey olamayacaktık.

Beni biraz geriye ittirdikten sonra çömeldiği yerden kalkıp ellerini saçlarının içinden geçirdi.

Dayanamayarak, "Sen değil miydin, 'Haram olmayalım.' diyen!?" diye bağırdım. "Haram olmadan önce seninle ilgili her şeyi öğrenmem gerekmez mi!? Niye bana söylemiyorsun!?"

Sinirle dönüp, "Belki sana gerçekten göz koymuşumdur he! Abinin dedikleri doğrudur belki de!" diye bağırınca kaşlarımı çatıp başımı sağa sola salladım.

"Ne diyorsun? Hiçbir şey anlamıyorum!"

"Bu kadar salak olursan olacağı bu!"

Hazır mısınız arkadaşlar!?

Bugünün ikinci tokadının talihlisi karşımızdaki beyefendi!

Yerimden kalkıp abime attığım tokadın kat kat daha güçlüsünü ona atmıştım. Attığım tokadın etkisiyle başı sola doğru çevrildi ve başını asla bana döndürmeyip öyle kaldı.

"Sen kime salak diyorsun be!? Sensin salak! Gelmiş bana burada kızıyor musun!? Asıl kızılması gereken bir kişi varsa, o da sensin! Neden mi!? Bana bir şeyleri itiraf etmeye cesaretin bile yok senin! Sen tam bir korkaksın! Abime dün, 'Kardeşinle ilgili öyle hayallerim yok.' dedikten sonra bana gelip, 'Anlamayacak kadar safsan, bu benim sorunum değil.' diyorsun! Sen benim burada ne anlamamı bekliyorsun pardon!? Asıl salak olan kişi sensin işte!"

Nefes nefese kalınca sırıtarak, "Demek dünden beri içinde tutuyorsun. Keşke aşağı inmeden söyleseydin." dediğinde gözlerimi kapattım.

"Sırıtma, sinirlerimi daha çok bozuyorsun! Daha çok sinirlenirsem seni buradan aşağı atarım!"

Gülerek, "Senin sinir problemlerin var biliyor musun!?" dedi ve ekledi. "İstersen sana Duygu Hanım'ın numarasını verebilirim."

"Duygu kim ya!?"

"Bir psikolog arkadaşım."

"Sen önce o psikolog, değerli Duygu arkadaşının yanına kendin git!" diyerek göğsüne vurmaya başladım.

Ellerimi tutarak göğsünden çekmedi, bastırdı. "Bu gidişle bir yerlere beraber gideceğiz, ama nereye bilinmez! Bana bak! Senden daha sabırlı olabilirim. Ama sabrım da bir yere kadar! Ayrıca sana değerli diye bir şey demedim!"

"Belki sen onun için değerlisindir he!?"

"Bağırıp durma! Ne zamandan beri konuştuğumuz yok!"

"Ne söylüyorsun o zaman!? Erkek psikolog arkadaşın yok mu!? Ben seni kıskanayım diye söylüyorsun değil mi!?"

Başını havaya kaldırıp sabır dilendikten sonra tekrar bana bakmak için başını eğdi. Adam sana bakarken boyun fıtığı olacak, biraz boyunu uzatmamız gerek. Abla nasıl yapacağız onu be!?

"Hı-hı! Kıskan diye söylüyorum!"

"O UNUTAMADIĞIN KİŞİ KİM!?

Gözlerini kapatıp alnını alnıma yaslayınca nefesim kesildi. "Sen artık sussana!" diye fısıldadı.

Nefesi yüzüme vurunca benimde gözlerim kapanmıştı.

"Yemin ederim zamanı geldiğinde sana her şeyi anlatacağım he... Şimdi anlatamam çünkü acıktın ve birazdan bayılabilirsin. Akşam bana gel, anlatayım."

Onun gibi fısıldayarak, "Annenler gelecekti?" dedim soru soran sesimle.

"I-ıh! İşleri varmış, gelemediler."

Ne yaptığımızdan hiçbir fikrim yoktu ve bir şey kafama dank edince gözlerimi kocaman açtım. DUDAKLARIMA MI BAKIYORDU O!?

Tüm gücümle onu ittirerek, "Bana bir daha bu kadar yaklaşma!" diye bağırdım.

"Daha demin de sen bana sarıldın?"

"O zaman ağlayacaktın! Dayanamadım!"

Bana yaklaşınca elimi kaldırıp onu durdurdum. "Umarım konuşacağın konu unutamadığın kişiyle benim aramda kalacağın ve seni düşündürecek bir şey değildir... Yoksa seni unuttuklarımın yanına koyar, bir daha da yüzüne bakmam!" dedim net bir şekilde.

Sırıtarak başını salladı ve eliyle yolu gösterdi. "Buyurun."

"Sırıtıp durma!"

"Peki!"

Ben önden giderken o arkadan geliyordu. Başım döndüğü için biraz yavaşlamam onu endişelendirmişti. Ve bu nedenle kolumu tuttu. "İyi misin?"

Başımı tutup sağa sola salladım. "Başım dönüyor."

"Sana dedim!.. İyi uykular." diye fısıldayınca, "Hı?" diye mırıldanıp istemeyerek gözlerimi kapattım.

°
°
°

Gözlerimi hafif baş ağrısıyla açınca elimi başıma doğru götürmek istemiştim ki, "Dur! Çekiştirme!" diye uyardı.

Odamda olduğumu fark edince kaşlarımı çatıp, "Ne işin var burada!?" diye sordum.

"Serumun bitmesini bekliyorum."

"Benim bir şeyim yok!"

"Daha demin ateşler içinde yanıyordun ama!"

Gözlerimi biraz daha araladıktan sonra kısa kollu tişört giydiğimi görünce kaşlarım daha da çatıldı. Diğer elimi başıma götürdüğümde ise saçım açıktı!

Hızla yorganın altına girip, "Pis sapık!" diye bağırdım. Bağırsam da muhtemelen boğuk çıkan sesimi o duymuştu.

Gülerek, "Ayda ben doktorum." deyince, "Senin doktor olman, her yerime bakacağın anlamına gelmez!" dedim.

Sesi bu sefer ciddi bir tonla çıkmıştı. "Bakmadım zaten öyle yerlerine... Sadece eline ve yüzüne bakıyordum. Ayrıca seni ameliyatlarında ve yoğun bakımda da birçok kez gördüm."

Utançla, "Çıplak mı?" diye sordum.

"Çokta çıplak sayılmazdın. Ama gerçekten kötü düşüncelerim yoktu. Ki bu senin günahın değil, benim günahım olur."

"Ben saçımı kimseye göstermemek için uğraşıyordum! Sadece kocam görsün istiyordum!"

"Demek ki bana nasipmiş." Sırıttığı sesinden bile belliydi!

"Bana yazma ver! Nefessiz kaldım burada!"

"Tamam, bekle... Şimdi elini çıkar. İğneye bir şey olduysa diğer eline damar yolu açmak zorunda kalırım, haberin olsun."

"Açabilirsin tatlım. Ben iğne seviyorum."

"Peki tatlım." dedi muzip bir sesle.

Hay dilini eşek arıları soksun Ayda! Tatlılar kovalasın seni Ayda! Rüyanda bir tatlıyı seni yerken gör Ayda! Yani Ayaz'ı seni yerken gör! Bir sen eksiktin!

Yazmayı alıp, "Arkanı dön!" deyince onayladı.

Başımı bağlandıktan sonra yorganı omuzlarıma kadar çekmiştim. "Buyurun Doktor Bey! Hastanız hazır!"

Bana döndükten sonra elini uzatıp, "Elini verir misin?" deyince acıyan elimi çıkarttım.

Elimin üzeri kan olmuştu, hâlâ da kanlar akmaya devam ediyordu. Ve sanırım o bunu kızdırmıştı.

"Ayda, çok sinirlerimi bozuyorsun biliyorsun değil mi?"

Gülümseyerek başımı sallayıp gözlerimi çizikli yüzünde gezdirdim. "Kendi yaralarını temizlememişsin?"

"Ben kendi yaralarımı temizleyemiyorum. Başına bir şey gelmeseydi, hastaneye gidip temizletecektim."

Gözlerimi kısarak fısıldadım. "Neden temizleyemiyorsun!?"

Eğilerek, "Bilmiyorum!" diye fısıldadı.

Kanlı elimin üzerini temizleyip pamuğu birkaç dakika bastırdı ve küçük, yuvarlak bandı yapıştırdı. Sonra ise diğer elimin üzerini silerek iğneyi tuttu. "Acıyor mu?"

"Daha iğneyi sokmadın Ayaz."

"Doğru." dedi ve yutkundu.

Biraz durduktan sonra, "Şu gözlerini kapatır mısın, lütfen." deyince kaşlarımı çattım.

"Sebep?"

"Çünkü açık olmasını istemiyorum. Canın yanarsa bunu gözlerinden anlayabilirim ve beceremem. Kapat şu gözlerini."

Başımı biraz sola yatırarak gözlerimi kapattım. "Ya sabır Allah'ım! Sen doktor değil misin!? Her hastana gözlerini kapattırıyor musun!?"

"Sadece sana gözlerini kapattırıyorum ve dediğin gibi doktorum. Hemşireler yapar bu işi genelde. Yapmam gerekirse gözlerine neden bakayım?"

"Ne bileyim, benimkilere bakıyormuşsun." derken bantları yapıştırmaya başladı.

"Çünkü, o sensin."

"Oha! Hiç hissetmedim."

Kıkırdayarak, "Bu beni mutlu eder." dedi ve sandalyeye geri oturdu. İşaret parmağını bana doğru sallayıp, "Şimdi bu bitene kadar o elini hareket ettirmiyorsun. Yoksa bu sefer acıtırım!" diye tehdit etti.

Başımı salladıktan sonra açık kapıdan koridora baktım. Kaşlarını çatıp o da geri dönmüş ve bir şey göremeyince tekrar bana bakmıştı.

Ona yaklaşıp gelmesi için başımla işaret yaptım.

"N'oluyor Ayda?" diye fısıldadı.

Başımla tekrar işaret yaptığımda bana doğru eğildi.

Fısıldayarak, "Sana ne zaman gidiyoruz!?" deyince duraksamıştı.

"Bana neden gidiyoruz?"

"Kaçacağım sana!"

Böyle dediğimde ciddi olup olmadığımı anlamam için gözlerimin içine bakmaya devam etti.

Derin nefes alıp, "Hani bana anlatacaktın. Hem yaralarını temizlerim." deyince hızla başını salladı.

"Doğru! Da saat biraz geç oldu. Nasıl çıkacaksın evden?"

Karşı duvardaki, karton kağıttan yaptığım minik kelebeklerle süslediğim, saate baktım. Saat gece yarısını geçmiş neredeyse bire geliyordu.

"Sen yarın hastaneye gitmeyecek misin!?"

"Gideceğim."

Gözlerinden uyku aktığını şu an fark etmiştim.

"Ama ben sana kıyamam ki!" derken gözlerim dolmuştu.

"Neden ağlıyorsun?"

"Sana kıyamadığım için!"

Masum gözlerle bana bakıp, "Üzülmene gerek yok, ben alışkınım böyle." deyince ağlamam daha da arttı.

"Sana çok sarılmak isterdim! Ama olmaz! Bir kereydi o!"

"Artık haram olmadığımız zamanlara yaz."

"Eğer helal olursak, sana koalanın ağaca yapıştığı gibi yapışıp hiç bırakmayacağım!"

Gülerek, "İnan bana eğer öyle olursak bende seni bırakmayacağım... Allah izin verdiği sürece." dedikten sonra, "Artık ağlama." diyerek seruma baktı.

"Zaten az kaldı. Bitince gideceğim... Seninle yarın gelince konuşuruz olur mu?"

Gözlerim altını silip başımı salladım. "Ama yaralarını temizleyeyim."

Komidinin üzerindeki ilk yardım çantasına benzer çantadan bir parça pamuk çıkarmıştı.

Bir insana doktorluk bu kadar mı yakışır Allah'ım!? Bir insana bu gözler, bu kaşlar, kirpikler bu kadar mı yakışır!?

Nereden geldiğini bilmediğin Ayaz'ı dikizleme isteğim başıma büyük bela açacaktı.

"Niye üzerime atlayacakmış gibi bakıyorsun?"

"Ne? Hı? Üzerine mi? Tövbe!"

Telaşımla gülüp elindeki pamuğu uzattı. "Sakin ol."

Elindeki pamuğu aldıktan sonra sandalyesini biraz daha yaklaştırdı. Kollarımı çıkarmak zorunda kalınca kaşlarımı düşürdüm.

Fark etmiş olacak ki, "Bakmıyorum aşağı. Sadece yüzüne bakacağım." dedi.

"Söz mü?"

"Söz."

Yorganı üzerimden çekerken altımdaki şortu ancak fark etmiştim. Gözlerimi kocaman açıp Ayaz'a baktım. "Yok artık!"

"Bir kere baktıysam, şuracıkta çarpılayım! Annen giydirdi bunları sana."

"He bir de sen giydirseydin!"

"Ayda lütfen! İlaçlarını almadığın için çok ateşin çıkmıştı. Ne yapsaydık!?"

"Aşağı bakma olur mu?"

"Sana sabırlıyım demiştim." dedi ve gözlerini kapattı. Eğer şuradan ayrılabilseydim altıma düzgün bir şeyler giyecektim ama resmen buraya bağlıydım!

Sandalyesini bana yaklaştırdıktan sonra yüzündeki yaraları temizlemek için pamuğu hafifçe yaraların üzerine sürttüm.

Yüzünü buruşturduğu zamanlar ise yandığı için yüzüne üflüyordum.

Annem kapıda belirince yutkunup pamuğu gösterdim. Anlık gözlerini kapatıp başını öne eğerek devam etmem için işaret yaptı.

Anneme arkası dönük olan Ayaz'ın, annemin orada olduğundan haberi yoktu.

Baş parmağımı bir çiziğin üzerine koyarak okşadığımda dudakları yavaşça yukarı kıvrıldı. "Yapma... Bittiyse çek ellerini üzerimden. Sonra birileri yakalayıp yanlış anlıyor."

"Yara bandı falan yapıştırmayacak mıyız?"

"Gerek yok. Teşekkür ederim. İstersen yorganının içine gir, gözlerimi açacağım çünkü."

Annem söyledikleriyle gözlerini kısıp sessizce Ayaz'ın yüzüne bakmak için geldi. Gerçekten gözlerinin kapalı olduğunu gördü ve masumca gülümsedi.

Aynı sessizlikle odadan çıkıp oradan ayrıldı.

Yorganın altına girince, "Gözlerini açabilirsin." dedim.

Gözlerini açtıktan sonra biraz daha geriye yaslanarak, "Biri mi geldi?" diye sorduğunda başımı salladım.

"Annem."

Başını salladıktan sonra odaya giren Osman'a gözlerini dikti. Osman ise hiç bizimle ilgilenmiyor, kıvırta kıvırta pencereye gidiyordu.

Pencereye atladıktan sonra Ayaz'ın evindeki pencerede duran Prenses'e miyavlamaya başladı.

Gülerek başını sağa sola sallayıp, "Sanırım birbirlerinden hoşlanıyorlar." deyince onayladım.

"Rüyamda da bağırıyordu."

"Osman mı?"

"Evet... Ve rüyamda sen çok kötü bir şey yaptın!"

Kaşlarını çatarak, "Ne yapmışım?" diye sordu merakla.

"Çok çok çok kötü!"

"Ayda, ne yapmışım? Söylesene."

"O zaman da beni seviyordun... Sonra biz abime söylüyorduk her şeyi. Seni istemediği için ortaya bir yalan attı. 'Doğan'ı seviyorsun değil mi?" diye."

Kaşlarını çatarak sözümü kesti. "Doğan kim?"

"Heh işte o zaman da kıskanmıştın!"

"Kıskanmadım Ayda!"

"He-he! Her neyse! Çekip gittin oradan sonra... Eve bir tane kadın getirdin." dediğimde gözlerini kocaman açtı.

"Tövbeler tövbesi!"

"O zaman hiç tövbe etmiyordun yalnız! Yapıştın kıza!"

Bana hâlâ şaşkınlıkla bakarken, "Ben nereden bileyim ne yapmam gerektiğini? Rüyanda müdahale edemem ki!" deyince kollarımı göğsümde bağladım.

"Sen tam olarak öyle biriymişsin! Kızlara düşkün yani! Abim bu yüzden istemiyormuş bizim bir şeyler olmamızı."

Gülerek, "Umarım gerçek dünyada böyle biri olduğumu düşünmüyorsundur?" dedi soru sorar gibi.

Ses çıkarmadığımı görünce sandalyesini daha da yaklaştırarak kaşlarını çattı. "Ne demek öyle düşünüyorsun!?"

Ona bakmadan omuz silkince derin nefes aldı. "Yemin ederim, bir kıza bile o amaçla dokunmadım!"

"Ama kızlara dokundun yani!"

"Ayda ben doktorum! Kıskançlığın çok gereksiz, umarım bunun farkındasındır... Tamam öyle dinle ilgili pek bi' bilgim olmayabilir. Annem ya da babam öyle insanlar değiller ama babaannem beni çok uyarırdı bu konularda. Hatta, 'Sadece öbür dünyalık değil, ilerideki eşine de saygısızlık yapma.' derdi. Bende yapmadım."

"Babaannen çok iyi biri olmalı o zaman?"

Büktüğü dudağıyla, "İyi biriydi... Vefat etti." deyince benimde dudağım büküldü.

"Özür dilerim."

"Önemli değil. Zaten uzun zaman oldu... Çok severdim. Yokluğuna alışması biraz zor oldu... Ama herkes ölecek, yapacak bir şey yok."

Dolan gözlerini görmemem için diğer tarafa dönünce kafasını dağıtmak istemiştim ve, "Odama girmiştin!" dedim.

Kaşlarını çatıp, "Ne zaman?" dedi ve meraklı gözlerle yüzüme baktı.

"Bana böyle meraklı meraklı bakman çok hoşuma gidiyor." diye itiraf ettim. Gerçekten böyle baktığında o kadar tatlı oluyordu ki, yüzünü mıncırasım geliyodu.

Çatık kaşlarını bozmadan sırıttı.

"Ne zaman biliyorsun mu!? Rüyamda! Hem de nereden!?"

"Nereden?"

"Penceremden!"

Kaşlarını kaldırarak ayağa kalkıp aşağı baktı ve "Hadi canım!" deyince kahkaha atıp hızla başımı salladım.

"O zaman şöyle söyleyeyim... Asla buradan çıkamam."

Muzip bir sesle, "Asla deme... Bir gün çıkarsan, görürsün." deyince kaşlarını çatıp başını sağa sola salladı.

"Zannetmiyorum."

"Peki." dedim ve güldüm.

Gülümseyerek yüzüme bakıp sandalyeye oturdu. "Çok güzelsin. Çok güzel gülüyorsun... Çirkin olduğunu düşünme diye söyledim."

Yutkunarak, "Beni dün akşam duydun yani?" diye sorduğumda başını salladı.

"Sakın, üzülme diye söylediğimi düşünme." dedi ve yaklaştı. "Senden ciddi anlamda çok hoşlanıyorum. Ve gerçekten çok güzelsin." dedi fısıldayarak.

Bense gözüne fener sıkılmış baykuş gibi ona bakıyordum. Bugüne kadar hiç kimse bana böyle bir şey söylememişti. Nasıl bir tepki verilir, bilemiyordum.

"Şey... Babaannen sana böyle şeyleri yapmamandan bahsetmedi mi?"

"Nasıl şeyler?"

"Bir kıza veya kadına bu kadar yakın davranmamalısın... Eşin dışında."

Gözlerini kaçırıp dudaklarını yaladıktan sonra, "Sen ilksin... Hiçbir kıza iltifat etmedim bu zamana kadar... Yani eğer yazılmışsa... Eşime yakın davranıyorum şu an." deyince zar zor yutkunup yorganın altına biraz daha girdiğimi fark edince kıkırdadı.

"Serum bitti."

"Bi' tane daha var mı!?" diye sordum heyecanla. Zor durumda kalsam bile yanımdan ayrılsın istemiyordum.

Daha çok gülüp, "Hayır. Bu kadarı yeterli." dedikten sonra elini uzattı.

Elimdeki iğneyi çıkarmadan önce, "Gözlerini kapat." deyince ikiletmeden kapattım. Çıkartırken acımıyordu ama sanırım endişeleniyordu.

Pamuğu bastırdıktan sonra küçük yuvarlak bandı yapıştırdırdı. Ve elimin üzerini bir kez okşayıp yavaşça yatağın üzerine bıraktı.

Eşyalarını toparlarken, "Geçmiş olsun küçük hanım. Lütfen bir dahaki sefere daha dikkatli olup, Doktor Bey'i uğraştırmayın." dedikten sonra yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Fısıldayarak, "Yoksa Doktor Bey kızar ve bir yerlerinize kocaman bir iğne yapmak zorunda kalır." deyip göz kırptı.

Üzerimde yorganı güzelce örttükten sonra, "Bu yataktan temel ihtiyaçlar dışında kalkmak yok. Dinleniyorsun. Kendini fazla yorma. Gerçekten münasip bir yerlerine kocaman bir iğne yapmak zorunda kalırım." dediğinde ciddi olduğunu anlamıştım.

Utançla başımı eğip, "Sen gelene kadar bu yataktan hiç kalkmayacağım!" deyince sırıttı.

"Umarım."

"Ama geldiğinde haber ver!"

"Söz, vereceğim... İyi geceler o zaman."

"İyi geceler."

O giderken sadece arkasından bakabilmiştim. Kalkıp onu geçirmek isterdim. Ayıp olmuştu çocuğa! Çocuk? Hangi çocuk!? Koca adama çocuk diyor! Hiç aranızdaki yaş farkını hesaplandın mı?

Tamam ben 24... 25. O da 27-28 yaşlarında olabilir! 27-28? 30! Bence o kadar da büyük bir fark yok! Bu evlenmemiz için hiç de engel değil.

Kapı tıklatılınca gözlerimi o tarafa doğru çevirdim. "Uyumamışsın." diyerek içeri girdi ve az önce Ayaz'ın oturduğu yere oturdu.

Derin nefes alarak gözlerimi karşı duvara diktim. Onunla göz göze gelmektense boş duvara bakardım!

"Söylediğim her şey için çok özür dilerim... Sinirle söylediğim şeyler için bana böyle yapma Ayda."

Alayla gülüp, "Sinirle söylediğin şeyler, birinin kalbini kırabilir! Hem de söylediğin şeyi hiç mi hiç yapmayacak birinin!" deyince elimi tutup biraz daha yaklaştı.

"Özür dilerim Ayda!"

"Gider misin!?"

"Affet beni. Gideyim."

"Ne affetmesi be!? Şu an seninle konuşmak bile istemiyorum!"

Elimin üzerine alnını yaslayıp, "Lütfen!" deyince hareket etmeden onu izledim.

"Sude, dedi! Her gün evine girip çıkıyor, diye! Hatta benimle dalga geçiyormuşsunuz! 'Nasıl anlamıyor abim, seninle birlikte olduğumuzu.' demişsin." dediğinde kaşlarımı kaldırdım.

"Öyle mi demişim?"

Dolu gözleriyle gözlerime bakıp başını salladı. "Öyle demişsin."

Annem elinde tepsiyle, "Muhammed biraz yemek yesin, dedi." diyerek içeri girince üzerimden yorganı attım.

"Merak etme anne. Şimdi güzel bir ziyafet çekeceğim."

Perdeyi kapattıktan sonra şortun üzerine eşofmanı çekerek üzerime de sweatshirt giydim.

Annem, "Nereye kızım?" diye sorunca pecereden dışarısını gösterdim.

"Yalancı biri varmış... Ona yalan söylemenin çok kötü bir şey olduğunu anlatmak için gidiyorum."

Abim, "Ayda gece gece bizi polislik mi yapacaksın ya!?" diye önüme geçince onu hızla ittirip dışarı doğru koşarak gittim.

Kapısının önüne geldiğimde yumruklayarak bağırmaya başladım. "Sudeciğim! Dışarı çık he! Beni uğraştırma bak! İnsanları gece gece çok rahatsız etmek istemeyiz!"

Kimse çıkmayınca iki yumruğumu birden vurdum. "ÇIKSANA DIŞARI!"

Annesi, "N'oluyor be!? Deli misin!?" diye bağırınca gülümsedim.

"DELİYİM! Nerede o yalancı kızın!?"

"Söylediklerine dikkat et! Benim kızım yalancı falan değil!"

Kahkaha atarak elimi ona doğru savurdum. "Ayy ilahi abla! Kızınızın üzerine o kadar baskı kurmuşsunuz demek ki, sizi de ayakta uyutuyor... YALAN SÖYLEMEZMİŞ! ÇABUK ONU BURAYA GETİR YOKSA SENİ DE YOLARIM!"

Onun bir şey söylemesine kalmadan Sude dağınık olan saçlarını karıştırarak, "Ne oluyor be gece gece?" diye gelirken kıkırdadım.

"Ecelin geldi!"

Geldiği an saçlarından tutup yola doğru götürdüğümde çığlık atmaya başladı. "NE DEMEK HER GÜN EVİNE GİRİP ÇIKIYOR!? ABİMLE DALGA GEÇİYORMUŞUZ ÖYLE Mİ!? KISKANDIĞIN İÇİN YAPIYORSUN Dİ Mİ!?"

Ben onu yerde sürüklerken o çığlık atarak ağlıyordu. Abim arkama geçip kollarını belime dolayarak, "Yapma Ayda!" diye bağırırken gitmesi için ayağına son gücümle tekme attım.

İşaret parmağımı aşağıya doğru sallayarak, "Eğer, etrafımdaki herhangi birine bir daha yalan söylersen... Seni daha beter ederim!" diye bağırdım.

Ayaz bir koluma, abim diğer koluma girerek beni eve doğru götürdüler. İşte o an tüm mahalledeki insanlar pencerelere doluşmuş bizi izliyordu.

Bence onlarında içinin yağları erimişti. Bir tanesinin bile bu Sude'den hoşlandığını düşünmüyordum.

Beni bahçedeki sandalyelerden birini oturttuktan sonra Ayaz yanıma oturdu. "Sana dinlenmen gerektiğini çokça kez söylememe rağmen, kendini çok yoruyorsun... Seni hastaneye götürürüm Ayda! Bir ay boyunca orada kalmak zorunda kalırsın. İnan bunu hiçbirimiz istemeyiz. Şimdi git bir şeyler ye... Yoksa yine bayılırsın."

Gözlerimi kapanmaması için sıkıca kapattıktan sonra tekrar açtım. "Bayılmam!"

"Kesin! Dudakların yine bembeyaz oldu!"

°
°
°

Ne yaptığımızdan hiçbir fikrim yoktu ve bir şey kafama dank edince gözlerimi kocaman açtım. DUDAKLARIMA MI BAKIYORDU O!?

°
°
°

Demek o yüzden dudaklarıma bakmıştı.

Gülümseyerek yutkunup, "Hadi canım... Anne bana şeker getir, bir şey getir. Bayılmak falan istemiyorum!" diyerek anneme işaret yaptım.

Ayaz, "Şeker değil Aysun teyze! Yemek yemesi gerek." deyince annem başını sallayıp koşarak içeri girdi.

"Bana bak! Yarından itibaren düzgünce yemek yiyiyorsun, vitaminlerini ve diğer ilaçlarını alıyorsun! Düzgün bir şekilde! Eğer almazsan iğne aklına gelsin... İşimizi zorlaştırma Ayda. Zar zor çıkardım seni o hastaneden. Elimin altında olacak dedim. Hastanede boğulursun diye çıkardıktan sonra başına bir şey gelsin istemiyorum. Dikkat et kendine... Ve hastane kontrollerine de düzenli bir şekilde git. Kan değerlerine bakılacak."

Gülümseyerek ağzından çıkan her şeyi onaylamıştım. Anladın mı peki? Neyi?

Ses tonu... Ses tonu çok güzeldi. Ağzından çıkan kelimelerin her birini özene bözene çıkarıyordu. Adam sadece konuşuyor! Bu konuşmak değil. Bu bir büyü! Mucizevi bir şey!

Abim buruşturduğu suratıyla, "Ayda?" diye seslenince dudaklarımdaki sırıtışı yok edip Ayaz'dan gözlerimi çektim.

"Efendim?"

"Duydun di mi?"

Dudağımı bükerek başımı sallayarak derin nefes alıp yine Ayaz'a döndüm. Adam çok yakışıklıydı!

Ayaz kaşlarını çatıp gülümseyerek, "Yemeğini yiyene kadar başında dururdum ama yarın hastaneye gitmem gerekiyor. Seni buradakilere emanet ediyorum." diyerek kalktı.

"Sağ ol." dedi abim.

Ayaz da, "Önemli değil... Kardeşim." deyince abim birkaç saniyelik duraksamasından sonra ayağa kalkarak ona sarıldı.

"Özür dilerim... Ben o salak kızı dinlememeliydim. Beni resmen kandırdı!"

"Önemli değil... Kim olsa senin gibi davranırdı. Aramızda bir tatsızlık olmadığına göre ben artık gideyim."

Ayrıldıktan sonra bana bakıp göz kırparak bahçeden ayrıldı.

Kocaman gülümsememle annemin yeni getirdiği yemekleri yemeye başladım. Öyle bir iştahım açılmıştı ki mutluluktan buradaki her şeyi yiyecektim!

"Adamın içine düşüyordun Ayda! Tamam anladık seviyorsun ama alışmama izin ver."

Kıkırdayarak, "Abi! Seni affediyorum ama benim aşk meselelerime karışmamak şartıyla." deyince istemeyerekte olsa başını salladı.

"Yalnız onun için bir göz yaşı döktüğünü göreyim. Bak o zaman neler oluyor!"

"Bu kadar tatlı, nazik, sadece karısını bekleyen bir adam beni neyle üzebilir?"

Biraz düşündükten sonra, "Aslında... Doğru söylüyorsun he... Ama o kız. O kızı çok seviyordu. Eğer onunla ilgili bir şey olursa, gerçekten çok üzülürsün." deyince ağzıma attığım lokma büyümüş ve yutmak için ne kadar çabalasamda becerememişti.

"Nasıl biri o? Ne zamandan beri unutamadı?" diye sorunca konuşmamıştı.

"Söylesene abi!"

Oysa o Ayaz'la ilk tanıştığı zamandan anlatmaya başlamıştı.

"Liseye ilk başladığımızda çok soğuk biriydi Ayaz. O yüzden Ayaz diyorum ya. Yanına gittim konuşmak için, babaannesinin vefat ettiğini öğrendim. Çok severmiş onu, en çok onun sözlerini dinlermiş. Soğukluğu böyle devam etti Ayaz'ın. Sonra bir yıl geçti üzerinden bir şey oldu. Ben anlamadım nasıl oldu. Sordum..."

Beni üzmek için anlatmak istemediği yüzünden belliydi.

"Devam et!"

"Bi' kız varmış. Kusura bakma ama... Nasıl biriyse ölü çocuğu tekrar yaşatmayı başarmıştı. Ondan sonra Ayaz hiç eskisi gibi olmadı. Çok enerjikti, o kadar mutluydu ki anlatamam. Hatta diyordu, 'Ben bu kızla evleneceğim!" diye. Kızı benimle hiç tanıştırmadı. Sonra birden ondan bahsetmeyi falan bıraktı. Ama hâlâ mutluydu... O zaman da ne olduğunu anlamamıştım. Seni üzecek biri değil. Hatta kimseyi üzecek biri değil Ayaz. Ama işte o kız bir yerlerden çıkarsa... İnan seni görmezden gelebilir."

Dolu gözlerimle, "Yani kimseyi onun kadar sevebileceğini düşünmüyorsun, öyle mi?" diye sorduğumda başını salladı.

Gözlerimden akan yaşları silerek ayaklandım. "Göreceğiz!"

°
°
°

"Demek yoldun ha Sude'yi? Aferin benim kızıma!"

Gece babaannem, dedem ve babam hiçbir şeyi duymamış sabah öğrenmişlerdi.

Şimdiyse babaannem gelmiş ve bu yaptığımdan dolayı tebrik ediyordu.

Sabahtan beri bir kere bile ihtiyaçlarım dışında ayağa kalkmamıştım. Çünkü Ayaz'ım böyle istemiştim. Şu an sabırsızlıkla onu bekliyordum.

Dışarıdaki korna sesiyle kıkırdayarak yataktan fırlayıp aşağı baktığımda onu görmemiştim ama Burhan'ı görünce gülümsedim.

Rüyamdaki gibi biri değildi. Teyzem öyleydi ama o değildi.

Teyzemin bütün diretmelerine rağmen başka bir kızı seviyordu. Hatta bize her geldiğinde bana onu anlatır ve uzaklara dalardı.

Babaanemin uyarılarına rağmen koşarak aşağı inip ona doğru hızımı kesmeden koştum. Beni görünce kocaman gülümsemesiyle kollarını açtı. Gerçekten akraba evliliğinden olan, hasta bir çocuktu.

Ama görseniz çok güzel bi' kalbi vardı. Hayatımda onun kadar saf, temiz az insan görmüştüm.

"Ayda'm!"

"Canım!"

O benim küçüklüğümden beri en iyi arkadaşımdı.

Dakika geçmeden yanımızdaki ani frenle bir araba durdu.
Çıkardığı sesin korkusuyla ikimizde irkilerek birbirimizden hızla ayrılmıştık. Ayaz arabadan inmiş, ifadesiz suratıyla bize bakıyordu.

Ve yanında birden Sude belirmişti. O cin mi şeytan mı belirsiz bir pislikti!

Ayaz'a bir şeyler söyledikten sonra yara bere içindeki yüzünün biraz daha kanlar içinde kalması gerektiğini anlamıştım.

Sırıtarak bize baktıktan sonra birkaç şey daha söyledi. Ayaz'ın omzuna dokunarak onu aşağı çekti ve kulağına fısıldadı.

Ona bu kadar yakın olmasına nasıl izin verebilirdi!?

"Ayaz!"

Sude'yi ittirdikten sonra gülümsemiştim ama arabasına ilerleyip bana son kez nefretle baktıktan sonra hızla mahalleden uzaklaşmıştı...

••••••••••••••••••••••••

İşte up uzuuunn bir bölüm!

Farkındayım pek isteyebileceğiniz gibi bitmedi ama hikâyemiz de daha bitmedi!

Yeni bölümde görüşürüzzz! Allah'a emanet olun!

Continue Reading

You'll Also Like

2.9K 259 22
Siz hiç bir havaalanının ortasında tanımadığınız bir adamdan evlilik teklifi aldınız mı? Üstelik bundan onunda haberi yokken... Yukarıdan üstümüze in...
91.8K 6.5K 33
Afitap:Bana bak pide hırsızı! Afitap:Ben o pide kuyruğunda kaç saat bekledim biliyor musun? Afitap:Şu mübarek Ramazan ayında hırsızlık yapmaya utanmı...
55.8K 6.6K 39
Laf cambazından mektup: Gönlü güzelim,ben nazende gönlünde kanat çırpan bir sevdayım. Hani diyor ya şiirde: "Sözün şiirlerin mükemmelidir. Senden baş...
452K 28.1K 64
Siz| Merhaba Siz| Ben Gülnur Ören Siz| Makine mühendisliği 1. Sınıf öğrencisiyim Siz| Numaranızı üst sınıflardan bir kızdan aldım. Bölüm birincisiymi...