Leyla

By Jutenya_

1.3M 75.8K 60.7K

İhanet kategorisinde 1. Sırada Adam dehşetler içerisinde karısını izliyordu. Karısı kırdığı aynanın sivri... More

Tanıtım
Tanıtım
Tanıtım
Leyla
KAREKTER TANITIMI
Leyla 1. Bölüm
Leyla 2. Bölüm
Leyla 3
Leyla 4. Bölüm
Leyla 5. Bölüm
Leyla 6. Bölüm
7. Bölüm 🌹
8. Bölüm🌷
9. Bölüm 🌷
10. Bölüm Leyla 🥀
11. Bölüm 🥀
12. Bölüm 🥀
13. Bölüm 🥀
14. Bölüm 🥀
Poyraz'ın Doğruları
İlk Öfke, İlk Adım
Aşk'a İlk Adım
Aşk'a yarım kala
ليل / Leyl
Aşk tohumu (عشق)
Kara Leyl
Aşk'ı Leyl
Aşk ...
Așeka
Aşk'ı Süveyda
Sayha (çığlık)
Geçmişin İzleri
Geçmişten Kalan
Heba olmuş gerçekler
Geçmişten kalan
Senin için

Geçmişten Gelen

21.5K 1.7K 812
By Jutenya_

Helloooo

Ben geldim.

Çok özlendimmmm

Biliyorum çünkü ben de çok özledim.

Şuraya 👉🏻 Jutenya_ tıklayarak beni takibe alırsanız çok mutlu olacağım çünkü 21k olmamıza son 100 kişi ve sen o 100. Kişiden biri olabilirsin hadi dışarı da kalma sende ailemize katıl.

Unutmadan instagram hesabım

jutenya82

Twitter hesabım jutenya82

Bölüm şarkısı Hirai Zerdüş Ne kadar acıyor yüreğim.

Yüreği sevdiği adamlar tarafından acıtılmış tüm kadınlara hitabendir.

Keyifli okumalar.

Günah, yasaklanan bir meyveyle başladı. Cezası cennet veya cehhennem değildi. Aden bahçelerinden kovulmaktı.

Cehhennem ona göre mi kuruldu. Dünya kurulduktan sonra mı?

Yoksa ilk insan yaratılırken hamurunda mıydı?

Günahın kaç çeşiti vardı. Cehhennem hangisini kabul edecek yaradan hangisini affedecekti.

Kulun aff etmediğini cehhennem bile kabul eder miydi? Ya da yaradan aff eder miydi?

Leyla ne kadar yanmıştı.

Seyit Ali ne kadar yakacaktı.

Leyla bulduğu günlüğü sindiremezken üstüne imzaladığı belge kullakların da 'sana aşık olduğunu mu sandın' diye yankılanan sözlerin yanın da 'hepsi bir oyundu senden intikam için yaptı' diye devam ediyordu.

Kafasını olumsuzca salladı. Cihat'ın günlüğün de 'Leyl saçları kömür karam elimi uzatsam yakacak gibi ' diye yazılmıştı.

Saçları siyahtı!

Bunun için mi sevilmemişti.

Kocasıyla gözgöze geldiğin de dolu dolu gözlerle "saçlarımın rengi yüzünden mi sevmedin beni" diye acı için de yüreği kavurlurcasına konuştu.

Boştaki eli kısaçık saçlarına gitti. Yutkunup titreyen sesiyle "saçlarımı senin yüzünden kestim" dedi.

Abinin sevdiği kadın ben miydim diyemiyordu? Sorulacak hesap çoktu lakin Leyla'da o takat yoktu!

Seyit Ali acı için de kavruldu. Kafasını olumsuzca sallayıp Leyla'ya doğru bir adım attı.

Attığı ilk adımla Leyla'nın "dur!" diye bağıran sesi her yeri inletti. Ona tahammülü yoktu bugün bu iş bitecekti.

Ayşe, Aslı ve Fırat duydukları ses ile yukarı koştular.

Girdikleri odada Leylayı gördükleri gibi dona kaldılar. Gerçi zavallı kız çok bile dayanmıştı.

"Leyla kan yerine geldin. Boşanamıyacağımızı sende biliyorsun. İndir o elindekini konuşalım."Dedi adam bir umut ilk defa, bu kadar çok korkuyordu.

Sevdiği kadın canından vazgeçmişti. Sebepte kendi yaptıklarıydı.

Leyla tekrar burukça gülümsedi. Madem kan yerine geldiği için gidemiyordu. O da kanla giderdi.

"Haklısın kan yerine geldim, bana yapılan zulüm hep bu yüzden."

"Ama biliyor musun madem kanla geldim, bende kanla yine giderim." Deyip elindeki aynanın keskin ucunu boğazına bastırıp ince bir çizgi şeklinde kesmeye başladı.

Adam karısının bu hareketi ile bir adım atmak istese de Leyla'nın "sakın bir adım atayım deme" diye söylenmesi duraksadı.

Leyla kurtuluşuna adım, adım yaklaştığını biliyordu.

Adam karısının boynunda kesilen yerden gelen kanları gördükçe çıldırmamak için, direniyordu.

Leyla aynanın sivri ucu Şah damarının üzerine gelince durdu.

"Biliyor musun Seyit Ali insanoğlu çok garip bir yaratık. Öleceğini bile, bile sanki dünyaya çivi çakacak mış gibi yaşıyor."

Dudaklarını büzüp "Hiç düşünmüyor sultan Süleyman'a kalmayan dünya ona kalır mı?" sesinde ki tını yarı alayvari olsada acı çektiği belliydi.

Gözünde ki yaşı silip "Tıpkı benim gibi aslında bende bir kaç dakika sonra bir varmış, bir yokmuş olacağım. Ama baksana son anımda bile yarada na nankörlük yapıyorum" dedi.

Seyit Ali karısına bir şeyler söyleyip onu ikna etmek istiyordu. Biliyordu karısındaki keçi inadını. Asla vazgeçmeyecekti.

" Leyla tamam her şey istediğin gibi olacak."

Leyla duyduklarına başta sevinse de, biliyordu. Seyit Ali'nin kitabında geri adım atmak yoktu.

Leyla elindeki aynanın parçasını daha çok boğazına bastırdı
Bugün bu işi bitirecekti.

"Beni boşama nı istiyorum. Ya bur da boşarsın. Yada ailece oturur ölümümü izlersiniz." Sesi bittik ve tükenmiş gibiydi.

"Biliyor musun şah damarı kesiklerinde kurtuluş oranı çok düşüktür. Hem beyne oksijen gitmediği için. Hem de hızlı kan kaybından dolayı ne yaparsan yap kurtaramazsın. Doğru müdahale diye bir şeyde yoktur. Üç veya altı dakika sadece yaşayabilirsin. Sonrası ebedi huzur."

Seyit Ali karısının söyledikleriylr vücudunun buz kestiğini düşündü.

Diğerleri de şaşkınlıkla olanları izliyorlardı. Ayşe sebep olduğu şeyi şimdi anlıyordu. Pişman ve üzgündü.

" Tamam Seyit Ali beni zaten hiç bir zaman istemedin. Senin içinde kurtuluş olur." Deyip camı bastıracağı gibi...

Seyit Ali'nin " Dur" diye bağırması ile duraksadı.

Seyit Ali'nin sinirlice " tamam kabul ediyorum"diyen sesi duyuldu.

Kabul ediyorum.

Bunu beklemeyen Leyla ve diğerleri şaşkındı.

Leyla gülümsedi. Ne yani kurtuluşu var mıydı?

Onlar anın getirilerini yaşarken duyulan silah sesleri herkesi şaşkınlığa çevirdi.

Rasim Hozanoğlunun "Leyla kızım " diyen sesi konakta yankılanırken herkes duyduklarını idrak etmeye çalışıyordu.

Leyla kızımmmm gibi...

Elinde sımsıkı tuttuğu cam parçası parmaklarını kese de içinde ki acı yüzünden hissetmiyordu. Duyduğu silah sesleri ve kulakların da yankılanan "Leyla kızım" diyen sesle neye uğradığını şaşırdı. Bedeni kaskatı kesildi. Neye uğradığını şaşırmış duyduklarını idrak etmeye çalışıyordu.

Ne demek Leyla kızım. Üstelik bu ses amcasına ait değildi . Lakin her nedense bir yerden tanıdık geliyordu. Ses kulağa aşina değildi.

Seyit Ali olanları tahmin edebiliyordu. "Leyla kızım nerdesin" diyen sesi duyduğun da kaşlarını çatıp kafasını pencereye doğru çevirdi. Ona kim kızım diyebilirdi ki?

Seyit Ali fırsattan istifade hızlıca ona doğru atıldı ve bileğini tutup Leyla'nın debelenmesine izin vermeden keskin camın yere düşüp kırılmasını sağladı. Leyla üstünde ki şaşkınlığı attığın da bileğini çekip ondan kurtulmak için çabaladı ama güçü Seyit Ali'nin kuvvetine yeterli değildi.

Genç adamın karısının çırpınmasını görmezden gelerek onu kollarına hapsetti. Çok korkmuştu.

Genç kadın çırpınmayı bırakıp gözlerini yumup açtığın da sesli bir nefes aldı ve bakışları kolları arasında olduğu adama çevirdi. Gözlerinde öyle bir ifade vardı ki Seyit Ali gördüğü gözlerle neye uğradığını şaşırdı. Dişlerinin arasında tıslar gibi "bırak canım acıyor "diye veryansın etti.

Dışardaki bağırtılar çoğalırken o bakışlarıyla karısını sözüp burnundan solar bir şekilde nefes verdi. Karısının canını acıtmamıştı. Sırf uzaklaşmasını istediği için yapıyordu.

Gözlerini kısıp "hiçbir yere gidemezsin" deyip kollarını çözdü lakin tuttuğu eli bırakmamıştı. Onu kolundan tutup dışarı doğru çekiştirdi. Fırat ve diğerleri engel olsa da Seyit Ali yatak odasının kapısını açıp dışarı çıktı. Aşağıda kıyamet kopuyordu.

Leyla kolundan çekiştirmenin öfkesini yaşıyordu. Ne demek oluyordu. Aşağıdan duyulan Leyla diyen sesle "bırak" deyip kolunu kurtarmaya çalıştı lakin adamın onu bırakmak gibi bir niyeti yoktu.

"Bırakmam " dedi ve birkaç adım attıktan sonra omzunun üstünde ona dönerek "bırakırsam beni umursamadan gidersin" diye asıl korkusunu dile getirdikten sonra yürüdü.

Üst kattaydılar ve arka kapıdan çıkmak isteyen bir Seyit Ali vardı. Seyit Ali önünde durdukları yeri açıp Leyla'yı içeri çektiğin de genç kadın şaşkındı. Onun ne yapmak istediğini anladığı anda onun tüm gücüyle itip dışarı fırladı.

Seyit Ali'nin "dur " diyen sesiyle daha hızlı koşarak merdivenleri inmeye başladı. Ne olduğunu bilmiyordu lakin kocasının bir şeylerden çekindiğinin bilincindeydi.

Merdiven basamaklarının bitinmine üç basamak kala ayağı burkuldu düşeceği anda kolundan tutuldu lakin aşağıdan koşup gelen de bedenine tutmuştu.

Nefes nefese kalmış bir şekilde bakışlarını kaldırdığın da zifiri karası gözlerle yutkundu lakin o gözler sanki bunu bekliyor gibi onu çekip sımsıkı sarıldı.

Genç kadın şaşkın bir şekilde havada asılı kalan eli kocasının bırakmadığı koluyla etrafına bakındı.

Bakışlarının kesiştiği gözler bu sever maviydi lakin bakışları bambaşkaydı. Titreyen sesiyle "Leylamm " dediğin de genç kız kaşlarını çattı. Duygu karmaşı yaşıyordu. Adamın sahiplenir bir şekil de Leylammm demesi; tanımadığı bir seste güven duygusu. Leyla bir garip Leyla içine düştüğü kermekeş içinde kimsesiz Leyla.

Amed Hozanoğlu geri çekilip ablasının yüzünü elleri arasına aldığında başka bir evren de kendi hayatını izliyormuş gibi bir tavrı sergiliyordu. Gerçi öyleydi.

Genç adamın onun gözlerine bakıp "Leyla bacım" demesiyle kafasını olumsuzca salladı. Kuruyan dudaklarını ıslatıp şaşkın bir tonda "bir yanlışlık var " dedi.

Rasim Hozanoğlu kızına bakıp yaşlı gözlerle "evet kızım ortada çok büyük bir yanlışlık var ve biz bugün o yanlışı çözeceğiz" dedi.

Genç kadın karşısında ki insanların ne dediğini bile anlamıyordu. Manasız bakışlar manasız sözler.

Topukları üstünde birkaç adım geri gidip bakışlarını yanında duran kocasına çevirdi. Gözlerinde uçup giden umutlarla "yukarı da kabul ettin boşa beni " dedi. Onların sahiplenmesi olan yanlışı umursamadan bir umut adamın cevabını bekledi. Onun için şuanda önemli olan buydu.

Avluda ki herkes şaşkındı. Tijda üst katta elleriyle trabzanlara tutunmuş bir şekilde aşağıyı izliyordu. Neriman hanımla göz göze geldiğinde gülümsedi.

İstediği olacak gibi görünüyordu.

Seyit Ali ise karısının söylediklerini sindirmeye çalışırken ne yapacağını bilmiyordu. İşler sarpa saman karışmış bir vaziyetteydi. Hele Rasim Hozanoğlu'nun gelmesi hiç iyi olmamıştı.

Leyla'yı kolundan tutup arkasına aldığında Rasim bey öfkeyle ona yaklaşıp onu kenara çekip Leyla'yı çekip sımsıkı sarıldı.

"Kızım" dediğin de Leyla'nın bedeni taş kesildi.

'Kızım' onun kızı değildi. O babasının kızıydı. Hatta amcasının kızım diye hitap ettiği biriydi. Lakin ondan başka kimsenin kızı değildi. Kimse ona kızım diyemezdi.

Titreyen sesiyle "ben kızınız değilim bir yanlışlık var " dediğin de Rasim bey onu kollarına hapsetmek istercesine sarmalayıp "sen benim varlığından habersiz kızımsın " diye tüm doğruları dile getirdi.

Leyla ondan uzaklaşmak için bir eylemde bulunmadı. Lakin söyledikleri kabul edilir gibi değildi. Genç kızın boğazı düğüm düğümdü. Babası yaşa bu halde olur muydu?

Kekeleyerek uzata uzata "bennn kıı-zıınn-ııızz değilim" dedi.

Orta yaşlı adam onu daha sarmalayarak "sen varlığınından bana gönderilen bir tutam saçla haberdar olduğum kızımsın" dedi.

Seyit Ali bir yandan karısı için sevinirken, diğer yandan işinin gittikçe zorlandığının bilincindeydi. Elini karısına uzattığında Rasim beyin sert bakışlarıyla kafasını olumsuzca salladı.

Leyla ise doğru olduğunu düşünmüyordu fakat ilk defa öyle olsun istedi. İnanmadıklarına rağmen elini kaldırıp kafasında o senin baban değil diye defalarca yankılanan sese rağmen sarıldı.


S

arıldığı adamın gerçekten babası olduğunu düşünse çek al beni kurtar diye yalvaracaktı. Rasim bey hayalini kollarında tutar gibi sımsıkı sarıldı kızına!

"Kızım, yavrum " diye acı içinde sayılarken konakta ki herkes şaşkındı.

Gizlenen geçmiş gün gibi ortadaydı. Neriman hanım da aynı durum da olacakları bekliyordu.

Bakışları oğlunu bulduğunda gözlerinde gördüğü için ilk defa ona üzüldü.

Onlar yaşadıkları anın duygusallığı yaşarken çarpan konak kapısı herkesi kendine getirdi.

"Bırak lan yeğenimi " diyen ses konakta yankılanırken herkes şaşkındı.

Beklenmedik bir misafir ve ne yapacağı belli olmayan biri.

Yusuf Mirşah hükmeden adımlarla ilerlerken kimsenin karşısında durmaya gücü yetmeyecek gibi bir duruş sergiliyordu.

Arkasında Zayda ve Bekir Mirşah çifti. Bir de Narin Karadağlı geliyordu.

Pis bir şeye dokunurmuş gibi Rasim'i genç kızdan çekip kenara itekledi. Bakışlarını kısa bir süre Leyla'da gezdirip yüzünde ki tebessümle "annene değil de anneme benziyorsun Leyla" dedi.

Leyla şaşkındı.

Bir garip Leyla'ydı.

Kimin ne dediğini anlayamıyordu. Kimin kızı, kimin yeğeniydi. Leyla kendisini pazar da anne babasını kaybetmiş küçük çocuklar gibi hissediyordu.

Seyit Ali endişeli gözlerle olanları takip ederken, korktuğu tek şey Leyla'nın ondan alınmasıydı.

Elini uzatıp karısını sahiplenir bir şekilde kendisine çekti gür bir sesle "kim olduğunuz beni ilgilendirmiyor. O her şeyden önce benim karım" dedi. Sesinde kendisinden taviz vermeyen tını konakta yankılanırken oradakilerin taktığı söylenemez di. Malum hepsi karşısında duracak kadar güçlü ve kuvvetli ydi.

Leyla...

Leyla ise şaşkındı.

Ne olmuştu da kıymete binip paylaşılmıyordu. Maraba kızı değil miydi? O ailesiyle gurur duyarken karşısında ki insanlar onu aşağılamamış mıydı?

Amed Hozanoğlu elini yumruk yarak hızlı adımlarla ilerledi ve biraz önce karım diye gürleyen Seyit Ali'nin yüzüne indirdi. Genç adam geriye doğru sendelenirken Leyla olayları idrak etmeye çalışıyordu.

Amed'in "bacım " deyip ona doğru gelmesiyle kafasını olumsuzca salladı. Biraz önce yukarı da intihar etmeye çalışan kadındı. Psikolojisi zaten iyi değildi. Attığı son adım merdiven basamağına takıldığında korkuluğa tutunarak basamağa oturdu. Kafasını elleri arasına aldığında kimseyi görecek veya dinleyecek takadi ve niyeti yoktu.

Başını elleri arasına alırken bir kuş olup uçmak istedi.

Konağa ilk geldiği an tek hayali buydu. Artık onu bağlayan bir şeyin olduğunu düşünmüyordu.

Bugün onun için bir milad olabilirdi.

Amed ablasının halini gördükçe Eroğlu konağını onların başına yıkmak istiyordu. Elbet yapacaktı. Zihninin de düşündükleri ile debeleşirken Seyit Ali'nin yakasına yapışıp suratına kafa indirmesi aynı anda oldu.

Yusuf Mirşah ne olduğunu çözmeye çalışıyordu. Elbet kuma olayını öğrendiğin de yeğenini yanlız bırakmayacaktı. Kız kardeşi töre kurbanıyken ondan kalanı heba etmezdi.

Her ağızdan bir ses çıkıyor. Herkes bir şey söylüyordu.

Sessiz olan tek kişi Leyla'ydı.

Bir garip Leyla!

Leyl isminin her halini taşıyordu. İsmi gibi gece karası kaderi vardı.

Keşmekeş bir süreç zaruriyet ederken o sessizdi. Dilini mi yutmuştu hayır; peki bu suskunluk niyeydi. Sebep olanlar birer izleyici modunda sadece etrafa bakınıyordu.

Asıl suçlu kimdi.

Töre kimdi.

Nasıl bir kaderdi. Kafası karman çorman olan bir Leyla ve en önemlisi Leyla kimdi.

Neden birden kıymete binmişti.

Gözlerini yumup nefes almaya çalıştı. Avluda kocaman bağırtılar kulağı sağır ederken ellerini kulaklarına götürüp duymayı red etmek istedi. Kimsenin bağrışlarını dinlemek istemiyordu.

Aldığı nefesler sıklaşırken kafasını kaldırıp avluda ki karmaşaya bakıp kafasını olumsuzca salladı.


Dünya etrafında dönerken sanki yolun sonuna gelmiş gibiydi. Seyit Ali ve Amed birbirinin yakasına yapış gibiydi. Narin ve Zayda hanım Rasim'i boğmak isteyen Yusuf'u durdurmaya çalışıyordu. Gördükleriyle dudağı kenara kıvrıldı ve ciğerlerini doldurmak ister gibi büyük bir nefes aldı.

Aldığı nefesi verecek kadar gücü yoktu ve kararan bakışlarıyla göz kapakları yumuldu.

Bekir Mirşah ne olduğunu çözmeye çalışıp doğruluk payını ölçmeye çalışıyordu. Bakışlarını genç kadından alamazken onun göz merceğin de ki büyüme ile bayılaçağını anlaması zor olmadı. Attığı hızlı adamlarla genç kızın başı taş zemini bulmadan yakaladı.

"Doktor çağırın" diye bağırdığında avluda herkes ona döndü.

Seyit Ali karısını kucağına aldığında Amed ondan almak istedi lakin Seyit Ali'nin "geri baş o benim karım" demesiyle geri çekildi. Malûm önemli olan Leyla'nın iyi olmasıydı.

O kollarında ki kadınla yukarı çıkarken Neriman hanım ve Tijda birbirleriyle göz göze geldi. İki kadında mutluydu. Konakta istenmeyen belliydi ve ikisi gitmesi için elinden geleni yapacaktı.
*
*
*
Saatler sonra Leyla başında ki ağrıyla uyandı. Elini başına götürmek istediğinde kolunda ki acıyla eli havada kaldı. Canı acıyordu şimdi de bedeni. Beti benzi çekilmiş bir halde acıyan eline rağmen yatakta doğruldu.

Oda loştu dışarı da bağırtılar geliyordu. Biran ne olduğunu sorguladı. Sonra hatırladıklarıyla yüzünü buluşturdu. En son birileri kızım diyordu lakin ona göre bu hitap yanlış kişiye kullanıyordu.

Açılan ışığın gözlerini almasıyla, gözlerini yumup kısa bir süre bekledi. Gözlerini açıp ışığa alışmasını beklerken ona gelen adım sesleriyle oraya döndü.

Odada gördüğü kişiyle kaşlarını çattı. Eli öfkeyle koluna gittiğin de Tijda ayakkabılarının çıkardığı tok sesle yanına ilerleyip elini tuttu ve yarı alaylı bir tonda "bırak zaten serumun bitmek üzere " dedi.

Leyla onun kolunu tutup "git burdan " diye bağırdı.

Tijda onu duymuyor gibi yatağa oturup "bağırıp boğazını boşa yırtma şuanda kimse seninle ilgilenecek durum da değil" dedi ve eliyle dışarıyı gösterip "onlar zaten bağırıyor. Bence senin kulak tırmalıyıcı sesin eksik kalabilir" dedi.

Leyla onu yamacında yakının da görmek istemiyor. Sesini duymayı red ediyordu. Tekrar ayağa kalmak istediğin de Tijda onun kolunu tutup "ani hareketler yapmaktan vazgeç " dedi.

Bakışlarıyla karnını gösterdiğin de yüzünü buruşturarak "orada kocamızın bebeği var" dedi ve kahkaha attı.

Leyla'nın anlayaman bakışlarıyla cebinden çıkardığı ona fırlatıp "hamilesin "dedi .

Leyla eline aldığı teste bakarken yutkundu. Tijda gülümseyip " korma kimseye söylemedim"

Onun ne yapmak istemediğini anlamıyordu. Eli karnına gittiğin de orada bir canın var olduğunu bilmek veya hissetmek iki duygu arasında bilip gidiyordu.

Tijda ayak ayak üstüne atıp "sana yardım edebilirim"dedi.

" neden"

"Çünkü Seyit Ali'yi seviyorum ve aramızda ki tek engel sensin"

"Ama o seni istemiyor"

"Beni istemese neden evlensin. Sadece bencil ikimizi istiyor ve sen bunu kabul etmeyecek gibi duruyorsun" diye ayarsız bir şekil de konuşan Tijda ile midesinin bulandığını hissetti.

Gözlerini yumup büyük bir nefes aldıktan sonra "bu umrumda değil ben gitmek istiyorum" diye onu yanıtladı.

Tijda dudaklarını büzüp üst üste attığı ayağını sallayarak " çok safsın. Seyit Ali'nin baştan istediği buydu. Şuanda seni kaybetmek istemiyor ama eğer ben gitmek istiyorum dersen sana yardım edebilirim "dedi.

Bakışlarını onun gözlerine çevirip " sana imzalattığı belgeyi okudun. Eğer bebekten haberdar olursa boşanmak istediğin de bebeğinden vazgeçmeye mecbur kalacaksın lakin eğer benim dediklerimi yaparsan hem boşanır hem de bebeğini alırsın " dedi ve ayağa kalktı. Üstünü sirkeler gibi düzelttikten sonra "iyi düşün ve bana kararını bildir" deyip arkasını döndü. Ayakkabılarının çıkardığı tok sesle odayı terk etti.

Leyla okuduğu antlaşmayı hatırladığın da göz yaşlarına engel olamadı. Kolunda ki serumu söker gibi çekip ayağa kalktı.

Daha ne olmasını bekliyordu ki?

Sarsak adımlarla yatak odasından çıktığında adımları istemsiz bir şekilde gelen seslere doğru ilerledi.

Canı çekilmiş bedeni ona itaat etmiyor gibiydi.

Seslerin geldiği odaya girmeye niyeti yoktu. Pencere önünde durup içeri de olanları izlemeye başladı.

Tanımadığı bir adam "töre dedi. Din de var " diye dem vurdu.

Bir başkası "isyan ediyorsunuz. İtaat etmeye mecbursunuz" diye savundu.

Leyla kendisini cahiliye dönemin de alınıp verilen bir mal gibi hissetti.

Zayda Hanım tüm tapuları yıkmak ister gibi gürler bir şekilde " asıl sizin töre saçmalığınız bizi dinden çıkarır " dedi.

Bekir bey arkasına yaslanıp kollarını göğsünde bağlayıp hayranlıkla karısını dinlemeye başladı. Zira birazdan konuştukları için hepsi pişman olacaktı.

Aşiretler toplanmış Leyla için bir karara varmak istiyorlardı. Leyla Yılmaz değil Hozanoğlu'ydu ve kan davasıyla bir alakası yoktu.

Tabi evli olduğu için karşı çıkan çok fazlaydı. Aynı zamanda kumayı savunanların sayısı azımsanamayacak kadar fazlaydı.

Çevre de sevilen kanaat önderi olarak sayılanlardan biri Zayda hanımın çıkışına "kadının saçı uzun aklı diye boşuna dememişler elinin hamuruyla işimize karışma" diye alay eder gibi konuştu.

Narin hanım gözlerini kısmış konuşanlara bakıyordu. Arkadaşına güvendiği için şimdilik sessiz kalacaktı.

Zayda hanım konuşan adama dönüp önce onu süzdü sonra tek kaşını kaldırıp "senin de sakalın uzun aklın kısa o zaman. Bir ayağında çukurda, giden aklında ben sana sus diyor muyum? " dedi.

Bazı konularda tahammülü yoktu. O da töreye kurban edilen kadınlardandı. Evet mutlu olmuştu lakin bu düzenden nefret ediyordu.

Adamın "Allah'tan kork münafık, töre ne emrederse boyun edeceksiniz. Bizi dinden imandan çıkarma" demesiyle Zayda hanım da şarteller attı.

"Önce sen Allah'tan kork! Sizin bu töre saçmalığınız sizi dinden çıkarıyor " deyip bakışlarını etrafında gezdirip "sorarım size Allah'ın âyet-i mi geçerli yoksa, töre mi? " dedi.

Kimseden ses çıkmayınca "sizin töre diye dayattığınız şeyler hiçbir şekil de dinde yok" dedi ve karşıdan gelecek tepkiyi beklemeye başladı.

Ortam sessizdi.

Bakışlarını biraz önce konuşan adam da sabitleyip " İslam da kan davası var mı?

- Berdel var mı?

Kızını zorla istemediği biriyle evlendirme var mı?

Erkeğin kadının çocuğu olmuyor diye üstüne kuma getirme var mı?" diye yanlış olanı tek tek dile getirdi.

İçerdeki çoğu insan yanlış olanı duymak istemiyordu.

Leyla dışarı da hayranlıkla onu dinliyordu.

Zayda hanımın son söylediklerine "evet dörd kadına kadar hakkımız var. Peygamber efendimiz çok eşlidir. Peygamber eşleri nasıl kabul ettiyse sizde kabul edeceksiniz" diye bir ses duyuldu.

Zayda hanım arkasını dönüp " Sen peygamber misin ki karşında Ayşe validemizin sabrını bekliyorsun"

Odada ki tüm erkekler onu dinliyordu. Sesli bir nefes alıp "kaldı ki Allah'ın tüm farzlarını emirlerini dört dörtlük yerine getirmiş gibi konuşup verdiği ruhsatı savunuyorsunuz. Çok eşlilik emir değil farz değil sadece ruhsat! Savunduğunuz çok eşlilik için ayetler var. Allah'ın ayetleri; yanlış fetva verip yanlış konuşmak farklı bir şey âyetlerle yol almak farklı bir şey çok eşliliğin ruhsatı verilirken sizin için en hayırlısı tek eşliliktir denilmiş bunu göz ardı edemezsiniz" dedi.

Yobaz erkek toplumun da bilgili kadın en tehlikeli olandı. Bulunduğu toplumda Zayda hanım tehlike işgal ediyordu.

Rasim Hozanoğlu ayağa kalkıp keskin bir tonda "beni burada olsn hiçbir şey ilgilendirmiyor. Kızım kan yerine verilemez burada ki hiçbir hüküm beni bağlamıyor" dedi.

Amed'de babasını destekleyerek "ablam bu evliliğe mecbur değil" diye ekleme yaptı.

Seyit Ali şimdiye kadar sadece olan biteni izliyor dinliyordu. Babası yanında varlığı yokluğu belli değildi. Aynı zamanda aşiret konularına girmek istemeyen abisi Fırat vardı. Şimdiye kadar kimseye boyun eğmemiş eyvallah çekmemişti. Fakat Cihat'ın ölümüyle benliğini kaybetmişti. Olmayacak hatalar yapıyordu. Şimdi yaptıklarının nedenlerini sorguluyordu. Evlat acısı çeken annesine çok fazla kanıp taviz vermişti. Hata hatayı doğuruyordu lakin artık buna bir son vermenin zamanı gelmişti.

Ayağa kalkıp "iki hüküm verirken yapılan cımhatta Hozanoğlu'ları vardı ve hükme destek verdiler. Bu yüzden Hozanoğlu'ları hükümsüzdür" dedi.

Rasim bey nefretle ona bakarken o kendinden taviz vermiyordu.

Leyla ise şaşkındı. Rasim bey kızım diyordu.

Seyit Ali dışarıda onları dinleyen karısından habersiz "Leyla benim karım. Nasıl evlendiğimizin hiçbir önemi yok onu kimse benden alamaz" diye bariton bir duruşla konuştu.

Amed hala hıncını alamazken "hangi karın lan! Kan yerine alıp kimsesiz gördüğün için üstüne kuma aldığın mı? " diye tükürür gibi konuştu.

Seyit Ali duruşunu dikleştirip "ben burada kuma istemiyorum başka bir yol bulalım dediğim de hayır deyip töre diye dayayanlardan biri Hozanoğlu'larıydı! " dedi.

Yusuf Mirşah sâdece konuşanları dinliyordu. Zira burada ki hiçbir karar onu bağlamıyordu. Son söz onundu. Bekir Mirşah'ta amcasının oğlunun vereceği tepkiyi tahmin ettiği için suskundu.

Bir de Narin Karadağlı vardı. Elbet vardı bir bildiği.

Zayda hanım duyduklarına artık tahammül edemiyordu. Çenesini kaldırıp "kızlarınız kadınlarınız yani bizler. Bizi istediğiniz gibi alıp veremezsiniz. Bizi sizler yaratmadınız üstümüzde bu kadar hükmetmekten vazgeçin. Töre adı altında yaptıklarınız zulümdür. Töreleriniz hiçbir dinde yok hiçbir kitapta yazılmıyor. Ne Tevrat, ne Zebur, ne İncil ne de, Kur'an! Töreleriniz hiçbir kutsal kitabın emri değil. Siz yaratıcı değilsiniz bize bu kadar hükmetmekten vazgeçin. Hiçbir yaratıcı sizin Törelerinizi emir olarak buyurmadı. Ne diğer tanrılar ne de bizim inandığımız tek yaratıcımız Allah! Siz biz doğuruyoruz lakin sizler bizi yönetiyorsunuz.ve siz erkekler başlattığınız savaşta sözde barışınızı sağlamak için bizi kurban ediyorsunuz. Kavgayı başlatan sizler elinize silah alan yine sizler iken siz ölmeyin diye kurban edilen bizleriz. Bu töre değil vahşet lakin siz zalimler bunu kabul etmiyorsunuz" Diye bağırdı. Kendisi töre kurbanıydı. Annenin kaderi kızın çeyizi olur misali kızı da töreye kurban gitmişti.


Narin hanım ayağa kalkıp elini Zayda hanımın omzuna koydu. Yıl bilmem kaçtı onlar neleri konuşuyordu. Kuruyan dudaklarını ıslatarak " Cehalet dünyanın değil kadının düşmanıdır. Cahil insan günahı kadında arar. Okumasın. Çocuk yaşta evlenip çocuk yapsın. Daha sonra neden örtünmedin. Neden güldün. O saatte neden oradaydın "dedi. Bunu anlamaktan bıkmıştı lakin anlayan yoktu. O da tekrar tekrar anlatacaktı.

"Nedenleri hep kadına sorulur. Günah sanki sadece kadına farzmış gibi konuşulur. Bu dünyanın her yerinde aynıdır. Cahil toplumun coğrafyası yok'tur. Kadını vardır " dedi. Yaşadığı coğrafya da kız mıdır kadın mıdır diye söylenir sonrada kurban seçilirdi. Leyla o kurbanlardan biriydi. Erkeğin yobaz olanı en tehlikelisiydi. Lakin ondan daha tehlikeli olan bunu kızlarına aşılayan kadındı. Yobaz düşünce din değildi. Bunu dine bağlayan kesimden de nefret ederdi. Çünkü dininin ona verdiği hak ve hukuk ortadaydı.

Konudan belki alakasızdı lakin yinede dile getirmek istiyordu "Oysa erkek gözüne tesettür nefsine hakim olsa dünya zaten cennet olur ve vaad edilen bir cennete ihtiyaç duymaz. Malum kadın erkeği için cennetten sürgün edildi. Sizin için Cennet'en sürgün edildik ise dünyayı bize cehhennem etmeyin. Leyla gibi milyon kadın var. Onları siz gibi erkekler kurban seçip hayatını cehenneme çeviriyor" dedi. Artık konu sadece Leyla değildi. Leyla gibi kurban seçilen tüm kadınları.

Elini havada sallayıp "Neyse boşverin zaten elmayı Havva değil Adem yedi" dedi ve bakışlarını etrafında gezdirip "sizin verdiğiniz hüküm Leyla'yı kapsamıyor. Ne kocası ne de babası Leyla ne karar verirse o olacak"

İçlerinden biri "sus hadsiz, senin haddine mi bizi sorgulamak" dediğin de Narin hanım Zayda ile göz göze gelip "biz kadınlar Cennet'en kovulurken susturulduğu. Şimdi konuşalım" dedi.

Kadına sabret deniliyordu. Kadın neye niye sabrediyorsun. Seyit Ali kendisini kenara sıkışmış gibi hissediyordu. Narin hanıma bakıp "Leyla istediği an Tijda'yı boşarım. Onlarda Ayşe'yi boşar olur biter" diye kestrip attı.

Leyla'nın dudakları kenara kıvrıldı. Onlar onu görmüyor lakin o tüm konuşmaya şahitti. Elini karnına koyup "Ben ölüyorum. Herkes katilin incinen ayağının peşinde, annenin ne hissetiğini düşünen yok" dedi.

Devamını dinlemek istemiyordu. Kimin kızı olduğunu sorgulamayacaktı.

Kafası karman çorman bir şekilde biraz ilerleyip duvar dibine çöküp çığlık attı.

Çığlığını kimse tarafından duyulmasını istemiyordu. Ya da herkese duyurmak istiyordu. O bir canlıydı. Duyguları vardı. İçeri de konuşulanları bir türlü sindiremiyordu.

Bir de kafasında ki yüzleşmeye korkuttukları.

İnsan gitmek istemediğinden gidemedikten sonra yaş alsa ne olur yol olsa ne olur. O ve sen zihninde olduktan sonra.

Bir yol ayrımı vardır; bir türlü seçim yapamadığın. Dönüp dolaşıp oraya gelirsin... Lakin ilerleyemezsin. Geçmiş arkanda değil omzunda yük kalbinde yastı. Leyla bunun bilinçinde göz yaşı dökerken. Ona uzatılan elle gözleri dolu dolu kafasını kaldırdı.

Adamın ona bakıp "korkma geldim seni bu cehhennemden alacağım" demesiyle şaşırdı. Gördüğü yüz yüzünde gülümseme oluştururken elini güven vaad eden avuç ünlü içine bıraktı.
*
*
*

İçimizde ki yürek yangının sonun da dile dökülecek söz kalmıyor. Bu yüzden aşkın dili laldir. Sen söylersin kimse duymaz.

Yanındaki sana yabancı ise gitmek tek çaredir.

Peki ya yanında ki sana hiç ait olmamış veya yanında kalmak hiç istememişse

Eroğlu konağının kapısında iki beden çarpıştığında tüm dengeler değişecek gibiydi.

İki insan.

Birbirinden yıllarca uzak olan. İkisinin gözleri titredi. Titreyen kalpleri gibiydi.

İnsanın hiç mi istedikleri olmaz. Sevdalar yarım mı kalır. Ya da yarım kalan sevda mıdır?

Dile dökülmeyenler vardır ya; haram ve yasak sayılan. Oysa ilk yasak elmaydı ve Adem tatmıştı. Belki de bu yüzden yasak olan tatlı geliyordu.

Adem'den Adem oğullarına kalan bir miras gibi...

Varon C. karşısında ki kadınla göz göze geldiğinde yutkundu. Yıllar neleri götürürse götürsün, nerde olursa olsun... Karşında ki kadınla karşılaşsa tanırdı onu.

İlk aşk tohumu gözleriyle kalbine serpilmişti velhasıl kelam o tohum hala yerli yerindeydi.

İnsan içindekinden ayrılamadıktan sonra kiminle olmuş kiminle yol yürümüş ne farkederdi. Sen buradasın aklın fizanda yüreğin ise onda, ister yürüdüğün yol toprak ister çakıl, farz edelim olduğun yer cennet lakin yüreğinde ki seni cehhennem gibi yakıyorsa aklın olduğun cenneti almaz. Varon o gittikten sonra yaşadığı yeri hiç sorgulamadan yaşayıp gidiyordu. Nerde nasıl olduğu önemli değildi. Vereceği son nefesini bekleyerek ömrünü geçirmişti.

İçimizde ki yürek yangının sonun da dile dökülecek söz kalmıyor. Bu yüzden aşkın dili laldir. Sen söylersin kimse duymaz.

Yanındaki sana yabancı ise gitmek tek çaredir. Ya da gitmeye mecbur kalmış sa? Lakin onun karşısında ki kadın gitmemişti ki.


Yine hayal mi görüyorum diye kendisini sorguladı fakat sevdasının yaş almış halini hiç görmemişti.

Hayallerinde hep gençecik olan kadın şimdi orta yaşlı haliyle karşısında kanlı ve canlıydı.

O kadar keder ve üzüntüye eyvallah çekip içinde ki hasrete rağmen "neden " dedi.

Neden!

Kaçıncı neden veya hangisi Hâlin Mûra hanım cevap verecek halde değildi.

İnsan sevgiliden gider mi?

Ya da insan seviyorsa, sevildiği yerden nasıl giderdi.

O gitmişti.

Yukarıdan gelen seslerle, orta yaşlı adam onu kolundan tutup arabalara doğru çekiştirdi. Dokunurken artık hayal olmadığının bilincindeydi. Yine de sağlıklı düşünebiliyordu.

"Seni görmeleri doğru olmaz" dedi. Lakin ses tonu titriyordu. "

Leyla annesinin yanından geçip giderken Varon ve Hâlin onların farkında değildi.

Beklenmeyenler gelmişti.

Kadının konuşacak hali yoktu lakin adam sorgulacayacaktı.

Çokça özlem çokça hasretle.

Ve bir Eylül gecesiydi düşünmeye başlarken... Günün ilk saatlerinde bizden vazgeçtim. 40 gece de unutursun dediler. 40 yıl geçti ilk günkü gibi aklımdasın.

Continue Reading

You'll Also Like

6.1M 211K 61
Geçmişin sırları her gün biraz daha açığa çıkarak her gün biraz daha ilmik, ilmik kanatarak yaralayacaktı herkesi. Yaşanan hayal kırıkları, geride ka...
32.2M 1.9M 39
Yaşıyorduk, işkence çekiyorduk, idam ediliyorduk, köle gibi çalıştırılıyorduk, susuyorduk, çığlık atıyorduk ama hepsinin sonunda sesli ya da sessiz b...
247K 10.9K 50
Biraz fazla içki içtikten sonra birinin yanında uyanmak bu çağda yeni ve sürükleyici bir hikaye değildi. Ama Korkut Mirzan'nın çarşaflarında uyanmak...
5.9M 408K 81
Ege; Sana bir keresinde kalbimi hiçbir şekilde kıramayacağını, hayatımda bu kadar yerinin olmadığını söylemiştim Ege; Büyük yanılmışım Ege; Kalbimi k...