Parmak Uçlarındaki Yabancı

By imPnar__

53.7K 3K 4.5K

Ayıldıktan sonra bir şey hatırlamayan milyonlarca sarhoş insan vardır. Ama ben onların aksine sarhoş olunca h... More

1.Bölüm-"Bir Kadeh Daha Azap"
2.Bölüm-"Elim Sende"
3.Bölüm-"Mum Işığı"
4.Bölüm-"Ruhtaki Kırıklar"
5.Bölüm-"Üç, iki, bir... Karanlık!"
6. Bölüm-"İhtimallerin Işığında Sönen Yıldız"
7.Bölüm-"İçimizdeki Yabancı"
8.Bölüm-"Gerçek Renkli Yalanlar"
9.Bölüm-"Saklambaç"
10. Bölüm-"Cehennem Çiçeği"
11.Bölüm-"Oyunbaz"
12.Bölüm-"Kalpkıran"
13.Bölüm-"Yalnız Değilsin"
14.Bölüm-"Kimsin Sen?"
15.Bölüm-"Gölgen Bile Yalan"
16.Bölüm-"Korkak"
17.Bölüm-"Unutulanlar"
18. Bölüm-"Yaralı Serçe"
20.Bölüm-"Kendi Yolundan Gidenler"
21.Bölüm-"Adım Adım"
22.Bölüm-"Şüphe"
23. Bölüm-"Geçmişten Gelen"
24.Bölüm-"Namlunun Ucunda"
25.Bölüm-"Şah"
26.Bölüm-"Yalancılar"
27.Bölüm-"Maskelerin Ardında"

19.Bölüm-"Bedel Ödeyenler"

1.1K 80 104
By imPnar__

"Hadi, dışarı çıkalım." dedim elimden geldiğince heyecanlı davranmaya çalışarak. Yere iki doksan yatıp hayatı sorgulayan Baran'ın ela gözleri bir susmadın dercesine üzerime devrildi. Oflayarak omuz silktim. "Sıkıldım!" Umrumda değil demese de olurdu çünkü gözlerini yeniden tavana dikerek umrunda olmadığını açıkça haykırmıştı.

"Patlayacağım!"

Umrunda değildi.

"Off!"

Yine değildi.

"Baran!"

Ve yine.

"Araba çalalım Pala Bıyık'tan."

Yine!

Ayağımın ucuyla karnını dürttüm. "Camış gibi yatmışsın, kalksana be!" Baran oflayarak başını bana doğru çevirdi.

"Ne oldu Reya?"

"Sıkıldım." dedim hızlıca. Ciddi olup olmadığımı sorguladıktan sonra sabırla dudaklarını ıslattı.

"Harika. Ve?"

"Bir şeyler yapalım."

"Yapıyoruz işte." dedikten sonra beni umursamamaya devam etmek için yeniden başını çevirdi. Tam bir buçuk saattir aptal gibi ona yalvarıyor olmama rağmen parmağını bile kıpırdatmıyordu. Serra'yla Arda'yı birlikte gördüğümüzden bu yana dört saat geçmişti. Dört saatte bir insan ne kadar değişirse o kadar değişmişti Baran. Can sıkıcı bir ayı olmuştu tam anlamıyla.

Telefonumu elime alarak Sibel'i görüntülü aramaya başladım. İlk çalıştan sonra arama Sibel tarafından reddedildi. Kaşlarım çatılırken mesaj kısmına girdim.

Neden açmadın?

Görüldü atman hoş değil.

Cevap versene.

İyi misin?

Sibelll!

Ve tek bir mesaj gelmişti Sibel'den.

Sibel~
Bir daha konuşmayalım.

B

ir daha konuşmayalım...

Hadi ama! Yıllardır arkadaş olduğum kız bana böyle bir mesaj atacaktı ve bende tamam olur deyip konuyu kapatacak mıydım? Asla.

Yeniden aradım ve yeniden reddetti. İnatla üçüncü kez aradığımda çalmadı bile. Hayretle ekrana bakakalırken ne hissedeceğimi bilemedim. Profili kaybolmuştu çünkü beni engellemişti.

"Noluyor ya?" Kaşlarım çatılırken ayağa kalkarak kapıya doğru ilerledim. Ayakkabılarımı giydiğim sırada Baran sonunda yerden kalkıp merakla yüzüme bakmıştı.

"Nereye?"

"Sibel'e." dedim aceleyle. Baran ayağa kalkıp yanıma gelirken çoktan evden çıkmıştım. Otobüs durağına kadar hızlıca yürüdükten sonra arkamdan koşan Baran'ın sorularını duymazdan geliyordum.

Evlerimiz çok fazla uzak değildi zaten. Dakikalar içinde Sibel'in kapısının önünde olmuştum. Büyük bir kamyona eşyalar yüklenirken Sibel'in bütün ailesi babası Ahmet Amca'nın arabasındaydı. Sibel elinde küçük bir koliyle evden çıktığında kızarmış gözlerle yüzüme bakakaldı. Gözleri benden ayrılıp Ahmet Amca'ya çevrilince beni görmezden gelmeyi seçerek arabaya doğru ilerlemişti.

"Sibel!" Önüne geçerek onu durdurduğumda gerçekten kötü görünüyordu. Yaraları iyileşmemiş olmasına karşın psikolojik olarak da iyi bir durumda değil gibiydi. "Ne demek oluyor bu? Ne bu hâl?" diye sordum telaşla. "Nereye gidiyorsunuz?"

"Gidiyoruz." dedi güçlü görünmeye çalışarak. Öyle görünmeye çalıştığını biliyordum, anlıyordum. O benim yıllardır arkadaşımdı, bir bakışından ne yapmaya çalıştığını bilirdim. "Babam Muğla'da yeni bir iş kuruyor."

"Muğla'ya mı taşınıyorsunuz yani?"

Başını salladıktan sonra elindeki siyah, pembe kalpli karton kutuyu elime tutuşturdu. Gözlerim kutuda gezindi. Bu ikimizindi. Üzerine inatla pembe kalpler yapıştırmak istediği için tartışmış olsakta güzel durduğunu kabul ediyordum. Kutunun kapağında pembe ve beyaz boyalarla ikimizin parmak izlerinden oluşan bir kalp şekli vardı ve altında altın yaldızla yazılan bir yazı;

Bizim sonumuz, sonsuzluk.

"Çöpe atacaktım ama madem geldin, al."

Ellerimin arasında duran kutuyu zar zor taşırken gözlerine bakarak ne olduğunu anlamaya çalıştım. Normal değildi, olamazdı.

Arabaya doğru gidecekken bileğinden tuttum. "Sibel..."

Konuşmama izin bile vermeden kendisini geriye çekerek, "Reya!" dedi sitemle. Gözünden akan yaşı silme gereği duymadan birkaç adım daha geriye çıktı.

"Bitti artık her şey. Bir daha görüşmeyeceğiz. Gidiyorum."

"Ne demek görüşmeyeceğiz ya? Neden? Anlamıyorum! Öylece çekip gidemezsin, bir açıklama yapmak zorundasın."

İçini çeke çeke ağlarken söylemeye mecbur kaldıkları döküldü dudaklarından. "Senin gibi birisiyle daha fazla arkadaş kalamam, Reya. Çık hayatımdan." Dudakları sımsıkı birbirine bastırılırken hıçkırıklarını içine saklayıp arabaya doğru gitmişti. Arka koltuğa geçtikten sonra araba yanımdan geçip giderken elimde anılarımızın olduğu kutuyla öylece kalakaldım.

Benim gibi birisiyle...

Derin bir nefes çektim ciğerlerime ama geri vermeyi unuttum.

Omzuma dokunan Baran ilgiyle yüzüme bakarken her şeyi duymuştu. Dolu gözlerim yüzünde gezindi. Ufacık bir tebessüm kondurdu solgun dudaklarına, sonra bu yavaşça silindi. Tek bir kelime bile etmedik. Elini omzuma koyduğu gibi otobüsle geldiğimiz yolu yürüyerek geri dönmeye başladık.

Ağlayamadım.

Hayattaki ikinci arkadaşımı da kaybederken tek damla göz yaşı dökemedim. Biriktirdim. Ne için biriktirdiğimi bile bilmeden yalnızca bekledim.

Kutuyu eve bıraktığımda, "Gidelim bencede," dedi Baran. "Kimse için üzülmeye değmez. Madem hayatımızdan birileri çıkıyor bizde boşlukları doldururuz. Sonuçta bir kere geliyoruz dünyaya, eğlenelim."

Eğlenmek istiyordum çünkü gözyaşlarımı başka bir zamana saklamıştım. Bana iyi gelecekti, inanıyordum.

"Tuna ve Ayaz da gelsin. Hatta diğer ucubeler de." dedi Baran telefonunu çıkartırken. Hayır demedim ama Ayaz'la aynı ortamda olma düşüncesi bile mideme kramplar sokmuştu.

Saat gece yarısını bulmuşken fazla lüks olmayan bir yere geldiğimizde Ayaz'lar çoktan içeceklerini almışlardı bile. Onların yanına gittiğimizde bu sefer Asi ve arkadaşlarının olmadığını fark ettim. Aslında burada olsalar iyi olurdu çünkü şuan Baran konuşmuyordu, Ayaz ve ben de konuşmuyorduk, Serra'ysa konuşacak gibi durmuyordu. Ortamın gergin havasını atacak bir tek İnci, Uzay ve ikisinin cıvık ilişkisine küfürler yağdıran Asi olurdu.

Serra'nın yanına gittiğimde, "Tuna nerede?" diye sordum. Serra umursamazca omuz silkti.

"Bilmem, bir köşede içiyordur."

"İyi miydi?" Serra'nın bakışları bıkkın bir tavırla bana yöneldi.

"Ne yapacaksın Reya? Neden bu kadar çok önemsiyorsun onu?"

Kaşlarımı çatarken, "Ben bir şeyi çok merak ediyorum," dedim ona biraz daha yaklaşarak. "Yabancı olmama rağmen ben bile onu bu kadar önemserken senin neden umrunda değil?"

"Çünkü canı yanıyor ve bende onun acısını geçirecek ilaç yok. Gidip onunla birlikte yas mı tutayım?"

Ona umutsuz bir bakış atarak başımı iki yana salladım. Yüzümde ondan iğrenen bir ifade oluşmuştu. "Sahtesin." dedim kısık bir tonda. Serra'nın omzuları düşerken dudaklarını birbirine bastırdı. İlk başta gözleri doldu ama daha sonra gülümsedi. Gülümsemesi saniyeler içinde yüzünde yok olup giderken gözlerini benden çekerek etrafına bakındı.

Üzülmüştü.

Bu onun sahte olduğunu değiştirmezdi. Onun gibi insanlar varken Sibel'le benim ayrılmamız gerçek bir adaletsizlikti. İçimin yangınını söndürmek için Baran'ın getirdiği içkilerden birisini kafama diktim. Öyle de olmayınca bardağı elime alarak masadan uzaklaşıp dans eden insanların arasına katıldım. Gözlerim etrafta Tuna'yı aradı. Küçük bir yerdeydik, çok geçmeden onu köşedeki bir masada bulmuştum. Yanına oturduğum zaman gülümsedi.

"İçiyorsun." dedi bir şeyleri ima etmek istercesine. Yalnızca dudak büktüğümde çekinmeden sordu. "Neyi unutmak istiyorsun?"

"Her şeyi." dedim umutsuzca bir yudum daha alırken. "Keşke hafızam yokken yaşadığım şeyleri hatırlasam. Öyle bir dünya nasıl olurdu merak ediyorum." Tuna anlamsız bir şekilde güldü.

"O zaman yaşamayı bırakmak isterdin. Hem, hayatın o kadar da kötü sayılmaz." diyerek gözlerini önündeki bardağa dikti. "En azından sevdiğin kişiler hayatta. Benim yaşamak için bir sebebim bile kalmadı."

Buruk bir gülümseme takıldı dudağıma. "Biliyor musun ilk yarı yaşımdayken arkadaşım oldu. Ben herkesi severdim ama karşılık aldığım ilk kişi o olmuştu ve sanki bana olan sevgisi dünyadaki en güzel şeydi. Öldüğünde boşluğa sürükledim, bütün dünya ölmüşte bir ben kalmışım gibi hissetmiştim." İçkimi yudumladım. "Benim yüzümden ölmesiyse daha beteriydi." Tuna'nın bakışları yüzüme çevrilirken ona bakmaktan sakındım.

"Önüme çıkan herkesi öldürebilirdim o an ve bende ölebilirdim. Ölümüne kaçtım yurttan. Ama o öfke ve boşvermişlikle yurttan kaçtığım zaman," dedim zoraki şekilde. Tuna'ya baktım. Gözlerinde garip bir parıltı vardı ve ben bunu tanıyordum. Onu anlamıştım. Tam olarak nerede bilmem ama bir yerde onun acısıyla aynı acıyı yaşayarak onu anlamayı başarmıştım. "İşte o zaman fark ettim. Daha beterini yaşayıp hayatta kaldığında, o yükü omuzlarında taşıdığında anlıyorsun Tuna. Yaşamak için bir sebebim yok diyerek rastgele haraket edersen daha beteri geliyor başına, sonra da yaşamaya devam ediyorsun. Anlayacağın hayata küfür edince o da senin ağzına sıçıyor ve ağzında bokla yaşamaktan başka bir kazancın olmuyor."

Tuna'nın yüzündeki ifade pişmanlık gibiydi ama saniyeler içinde bundan vazgeçtim.

"Ne yaşadın?" diye sordu cevabından korkar gibi.

"O gün ormanda yaşadığımın aynısını." dediğimde Tuna'nın kaşları çatılmıştı. "Birisi senin bedenine dokunurken pişmanlı-" Tuna gözlerini kapatarak öfkeyle beni susturduğunda nefesimi tuttum.

"O herif sana dokundu mu?" diye sordu Tuna derin derin nefesler alırken.

"Yapmaya çalıştı." Tuna öfkeyle yüzüme baktıktan sonra elimi tuttu.

"Özür dilerim, kardeşim." diye mırıldandı sakin kalmaya çalışarak. "Yanında olmalıydım, buna engel olmalıydım. Ve özür dilerim bu zamana kadar fark etmediğim için." Şimdi tamamen sakin görünüyordu. Gerçekten duygularını yönetme konusunda iyiydi. "Neden bana anlatmadın?"

"Ne anlatacaktım ki?" dedim omuz silkerek. Daha sonra tebessüm ettim. "Geçti zaten. Sen nasılsın onu söyle. Benimki geçti, peki ya seninki?" Tuna sakince başını iki yana salladı.

"Tüm dünya öldü benim için Reya." dedi umutsuzca. Fakat sonra gözleri gözlerimi buldu. "Ama şanslıyım ki yanımda kardeşlerim var."

Gülümsediğimde ortamın havasını dağıtmak istercesine etrafa bakındı. "Hadi git eğlen, ben kalkmayı düşünmüyorum. Madem buraya unutmak için geldin, unut."

Onu orada yalnız bırakarak masadan ayrıldım. Biraz yalnız kalması en doğrusuydu. Dans eden insanların arasına girdiğimde bir kez daha içkimi yudumladım.

İlk bardağım bittiğinde hemen önümde dans eden bir çocuğun bardağına uzandım arsızca. Çocuk itiraz etmeden içeceğini içmeme izin verdiğinde birkaç büyük yudumda bitirdim ancak çok sert gelmişti. Bardak dudaklarımdan ayrılırken çocuğun dudaklarından hayranlık dolu bir nida koptu.

"Gözlerin dönecek sandım! Tebrik ederim!"

Sadece kaşlarımı kaldırmakla yetinerek bardağını geri verdikten sonra dans etmeye devam ettim. Aptalca haraketler yapıyor olabilirdim, hatta belki danstan bile sayılmazdı ama bu şekilde rahat hissediyordum. Kafamı dağıtmaya çalışıyordum.

Dakikalar sonrasında kendimi çocuğun yanıbaşında dans ederken bulduğumda bedenlerimiz birbirine temas etmekten kaçınmıyordu. Ayaz'la göz göze geldiğim an bu temas beni rahatsız etmeye başladı. Birden haraket etmeyi kestim. Gözleri hayatımda gördüğüm en anlam dolu gözlerdi. Bu ortama fazlaydılar. Beni anlayacağını düşünürken canımın yanmasına engel olamadım.

Ama onunkini de yakmaktan çekinmeyecektim.

Yapma diyordu. Gözleriyle yapmamı istiyordu fakat yeniden hareketlenerek bu isteğine karşı geldim. Gözlerini benden kaçırırken daha fazla kendimden geçmek istiyordum. Ayaz içkisinden büyük bir yudum alarak kızaran yüzünü elleriyle yellerken çocuğun elinden tutarak onu biraz daha Ayaz'ın yakınına çektim.

Karşımdaki esmer çocuğun elleri açıkta olan belimdeki yerini alırken kolları arasında kıvrakca haraket ediyordum. Yanımızdan geçen bir adamdan içki bardağını alan çocuk bana doğru uzatırken dudaklarımı araladım. Çocuk bardağı ağzıma döktükten sonra bardağı yeniden adamın eline tutuşturdu.

Dudağımdan akan bir damlayı hızlıca yalayarak alt dudağımı dişledim ve gülümseyerek şarkıya eşlik ettim. "Vedalaşırken üzülmüş gibi, tutma ellerimi acıyarak. Kendine dev aynasında değil, boy aynasında bir bak!" Çocukla hareketlerimiz bir bütün hâline geldiğinde eğlenmiyordum. Şuan ağaç evin balkonunda oturup Ayaz'la yıldızları seyretmeyi tercih ederdim. Ama beni buna iten o olmuştu. Bende ittiği yöne gitmeyi kabul ediyordum.

Ayaz'ın kara gözleriyle bir kez daha göz göze geldiğimde tüm yüzü kızarmıştı. Gözlerini yeniden kaçırsa da birkaç saniye sonra yine bana bakacağını biliyordum.

"Acım taze kurtulamazsın, gözlerini kaçırarak!" Ayaz'a bakarak söylediklerimden sonra çocuk beni kendisine doğru çevirdi. "Belki birazcık bozuldun, ruhun belki can çekişiyor. Belki biraz da kızardın ama," Ayaz'la göz göze geldik. "Sana kırmızı çok yakışıyor!" Çocuk yeniden beni kendisine doğru çevirince bağırarak yerimde zıpladım.

Artık Ayaz'a bakmadan yalnızca dans ediyordum. Çocuğun eli boynuma gittiğinde beni öpmek için bir hamlede bulundu. Birden kolumdan tutulup kenara çekilirken afallayarak beni tutan kişiye baktım. Ayaz'dı.

"Yürü." dedi Ayaz öfkeyle. Kaşlarımı çatarak, "Ne yapıyorsun be?" diye söylenirken Ayaz tahammülsüz bir nefes daha aldı. "Gidiyoruz, yürü."

"Hop bilader," dedi az önceki çocuk Ayaz'ın yanına geçerek. "Bırak kızı." Ayaz kendisinden oldukça kısa olan çocuğa aşağılayıcı bir bakış atarken sıkıca elimi tuttu ama elimi geri çektim.

"Gelmiyorum. Ben Soner'le dans edeceğim."

"Benim ismim Kamil." dedi az önceki çocuk. Aferin gerizekalı! Zaten şuan tek derdimiz senin ismindi. Ayaz birden eğilip bacaklarımı tuttuğunda korkuyla bağırdım. Beni omzuna attığı gibi kalabalığın arasında yürümeye başladı. Baş aşağı durunca birden başım dönmüştü. Baş dönmem geçince sırtına vurarak bağırdım.

"Nereye kaçırıyorsun beni be! Bıraksana!"

Kulüpten dışarıya çıktığımızda boğuk boğuk gelen müzik sesi etrafa yayılıyordu. Ayaz beni bir taşın üzerine oturttuktan sonra kaçmayayım diye iki bacağımın arasına girerek sıkıca belimden kavradı.

"Ne yapıyorsun sen?" dedim öfkeyle omzuna vurarak. "Neden getirdin beni buraya? Dans ediyordum ne güzel içeride."

"İzin veremezdim." dedi Ayaz öfkeyle.

"Neye?"

"O adamı öptüğünü hatırlamana! Beni hatırlamazken onu hatırlamana izin vermem Reya, vermem."

"Neyini hatırlamıyorum ulan, yeter!" diye bağırdım öfkeyle. Sürekli hatırlamadığımı iddia ediyordu ama neyi olduğunu söylemiyordu. "Neyi unuttum?"

"Bizi." dedi Ayaz her şeyi itiraf ediyormuş gibi bana biraz daha yaklaşarak. "Bize dair her şeyi unuttun sen. Bizi biz yapan her şeyi..."

"Yeniden hatırlat o zaman." dediğimde iyice yakınlaşmıştık ve kalbim ilk defa bu denli deli çırpınmaya başlamıştı. Çünkü hissediyordum, geri çekilmeyecekti. Ve geri çekilmesini istediğimden emin değildim.

Sessiz kaldığımda gözlerini kapatarak derin derin nefesler aldı. O öylece kalırken alkol bedenimi uyuşturmaya başlamıştı bile. Karşımdaki adam hakkında bazı şeyler silikleşmeye başlamıştı.

Onun alnını alnımda hissederken burunlarımız birbirine değdi. Nefesi dudaklarıma çarparken omuzlarından tutundum. Daha önce boşlukta savruluyormuş gibi hissederken hiç bu kadar sağlam tutulmamıştım.

Her şey çok daha fazla silikleşti. Gözlerimi kırpıştırıp kendime gelmeye çalışırken bana çevrildi zifiri gözler. Anladı. Ona olan bakışlarımdan kendisine yabancı hissettiğimi anladı ve burukca gülümsedi. Elleri belimden ayrılırken benden uzaklaştı.

"Git." dediğinde sorgulayarak baktım yüzüne.

"Çok yakındık," diye mırıldandım şuursuzca. "Öpmeyecek misin?"

Ayaz usulca başını iki yana salladı. "Öpmeyeceğim."

"Neden?"

"Bize dair sadece benim hatırlayacağım başka şeyler biriktirmeyeceğim, bunu yapmayacağım."

"Neden sadece sen?" diye sorarken bu adamın kim olduğunu düşünmeye başladım. Kimdi bilmem ama oldukça güzel bir adamdı. Çok güzel... Tanıyordum bir yerden. Belkide tanımıyordum.

"Çünkü bu hep böyledir." dedi acı bir şeyi benimle paylaşır gibi. "Reya içer, Ayaz unutulur."

Reya... Ayaz... Ne diyordu bu adam? Gözlerimi kapattığım an sebebi belirsiz bir şekilde korktum ve geri açtım. Karşımdaki adam çatık kaşlarla beni izlerken kıkırdadım ve etrafıma bakındım. Neredeydim?

"Hadi içeriye geçelim." dedi karşımda duran adam. Bana mı demişti onu?

"Aslında seni tanımıyorum." dedim dudaklarımı büzerek. Bana bakmaya devam ederken gülümsedim. "Ama tamam, seninle gelirim. Çünkü," diyerek sustum ve kıkırdadım. "Sen," dedim yavaşça. "Güzelsin. Güzel erkeklerle gitmem ama sen çok... Çoktan çok güzelsin." Bana hoşnutsuz bakışlar atarken bu umrumda değildi. "Çoktan çok güzel erkeklerle gidebilirim."

"Elimi tut." diyerek bana elini uzattığında şokla kaşlarımı kaldırdım ve hızlıca elini tuttum. Elleri büyüktü ve güzeldi. Kendisi de güzeldi. Siyaha yakın tonda olan saçları gözlerinden biraz daha açıktı. Gözleri simsiyahtı.

Yavaşça oturduğum taşın üzerinden kalktığımda birkaç saniye bütün evler dönmeye başladı. Onun koluna tutunduktan sonra yüzüne bakarak güldüm. "Sorun yok, evler dönüyor ama şuan durdu."

"Evler değil başın dönüyor." dediğinde başımı iki yana salladım.

"Hayır, başım yerinde. Evler dönüyor!"

Somurtarak yanında yürürken bir anda durdum. Omzunun üzerinden bana baktı. "Senin sevdiğin birisi var mı?" diye sordum öfkeyle.

"Ne yapacaksın?"

"Evleneceğim." dediğimde afallayarak dudaklarını araladı. "Yani eğer yoksa..."

"Var." dediğinde elimi elinin arasından çekerek öfkeyle kaşlarımı çattım.

"O zaman niye elimi tutuyorsun?"

"Kaybolma diye."

"Kaybolursam beni başka çoktan çok güzel erkek bulur, sen git!" diyerek ona arkamı döndüm ve sokaklardan birisinde yürümeye başladım. Birkaç adımdan sonra birisi kolumu tuttu.

"Nereye gidiyorsun?" Dönüp tutan kişiye baktım.

"Yine mi sen be?!" dedim ondan kurtulmaya çalışarak. "Defol! Sapık mısın nesin? Gidiyorum ben."

"Nereye gideceksin?"

"Sevdiği olmayan çoktan çok güzel erkek bulmaya." Dedim ona inat ederek. Derin bir nefes aldığında elimi bıraktı.

"Peki, git. Ama pişman olursun."

"Gideceğim ki! Hem neden pişman olayım?" Dudaklarını büzerek omuz silkerek çoktan çok'tan bile çok güzel olmuştu.

"Çünkü sevdiğim kişi sensin. Sevdiği olmayan çoktan çok güzel erkek bulabilirsin ama seni seven çoktan çok güzel erkek bulamazsın." Gözlerim hayretle kocaman açılırken kaşlarımı kaldırarak yüzüne baktım. Şimdi bu ultra güzel adam beni mi seviyordu? Gerçekten mi?

"Beni mi seviyorsun sen?"

"Evet ama madem gidiyorsun, bende artık sevmem." diyerek gözlerini üzerimden çekti. "Görüşürüz." Arkasını dönüp gidecekken koşarak ona yetiştim ve önüne geçtim.

"Dur, dur! Gitme. Şaka yapmıştım ben."

Kaşlarını kaldırarak güldü. "Hmm... Şaka mı yapmıştın sen?"

Hızla başımı aşağı yukarı salladım. "Evet." Elini tuttum. "Hadi evlenelim, bende seni sevdim."

"Hayır." diyerek yürümeye başladığında hayallerimi yıktığının farkında değildi. Dudaklarım büzülürken içimde birden patlak veren bir duyguyla kalbim acıdı. Canım yanıyordu fakat sebebi onun verdiği cevap değili. Neydi bilmiyorum ama bu gerçekten başa çıkacağım bir şey değildi.

Dudaklarım titrerken içimdeki ağlama isteğini bastırmaya çalıştım. Yinede birkaç damla göz yaşının akmasına engel olamadım. Burnumu çekince elimi tutan çocuğun adımları durdu. Bana baktığında, "Neden ağlıyorsun?" diye sormuştu hayretle. Bu sorusundan sonra daha fazla kendimi tutamayarak rahatça ağlamaya başladım. Çocuk elimi bırakarak yüzümü ellerinin arasına aldığında başını bana doğru eğmişti. "Üzülme, evleniriz ama daha sonra."

"Tamam." dedim iç çekerek. "Daha sonra."

Ağlamaya devam ettiğimde yavaşça nefesini verdi. "Ağlama artık." Burnumu yeniden çektim.

"Yapamıyorum ki. Ben... Üzgünüm." dedim omuzlarımı düşürerek. Evler yeniden döndüğü için ayakta durmak istemiyordum. "Ağlayacağım." diyerek ona arkamı döndüm ve olduğum yere oturdum. Kollarımla yerden destek alarak olanca gücümle ağlamaya devam ettim.

Çocuk önümde diz çöktü. "Kalk yerden." Omuz silkerek, "Hayır," dedim ve hıçkırdım. "Ağlayacağım."

"Tamam," dedi çocuk. "Kalkarsan birlikte ağlarız." Ona bakarken olumsuzca başımı iki yana salladım.

"Hayır, sen ağlama."

"O zaman kalkmazsan ağlarım."

"Hayır, hayır!" dedim korkuyla hızlıca. "Sen ağlarsan gözlerinin rengi akar, ağlama." Ayağa kalkarak ağlamaya ayakta devam ederken o da doğruldu ve hızla bana doğru gelerek beni kendisine çekti. Başımı göğsüne yaslamamı sağladıktan sonra bir elini sırtıma diğerini de başıma dolayıp çenesini başıma yaslamıştı.

"Yine ne oldu ben yokken?" diye sordu boğuk bir sesle. "Ben mi üzdüm seni yoksa başka birisi mi? Neden mutsuzsun?" Söylediği hiçbir şeye verecek cevabım olmadığı için sessiz kalıp ağlamaya devam ettim.

Uykum gelmişti.

Bende kollarımı onun sırtına doğru uzattım ve gözlerimin kapanmasını bekledim. Kendimi salmaya başladığımda beni kucağına almıştı. Yürümeye başladığında iç çektim son defa, sonra da gözlerim kapandı.

Gözlerimi Ayaz'ın odasında açtığımda ağrıyan başıma rağmen yerimde doğrularak birkaç saniye düşündüm. Ben her sarhoş olduktan sonra kendimi bu evde mi bulacaktım? Ayaz'ın odasında olduğuma göre beni buraya o getirmişti. Kim bilir gece neler yaşamıştık. İnşallah bir gurursuzluk yapıp ona ilişmemişimdir.

Baş ağrım gittikçe artarken yataktan kalkarak odadan çıktım. Üzerimde dünden kalan şortum vardı fakat dün giydiğim tişört buralarda değildi. Yalnızca iç çamaşırlarımlaydım. Ortak banyoya girdiğimde yerde gördüğüm birkaç tişört ve pantolona baktım. Aralarında benimde tişörtüm vardı ve sanırım üzerindeki garip şeyler kusmuktu.

Ah! Kesinlikle utanacağım şeyler yaşanmıştı dün gece.

İnşallah sarhoş olan sadece ben değilimdir de kimse bir şey hatırlamaz.

Elimi yüzümü yıkadıktan sonra ilaç sormak için birisini aradım. Hoşt beni görünce havlayarak bacaklarımın arasında dolanmaya başladı. Onun sesinden uyanan Işık'sa suyundan içip yanıma gelmişti. Eğilerek tüylerini okşarken bana izin verdi. Onu sevdikten sonra aynı şekilde Hoşt'u da severek yeniden ayaklandım. 

Evde kimseler yok gibi duruyordu. Teker teker odalara baktım. Tuna ve Baran uyuyordu, Serra'yla Ayaz ise ortalıkta yoktu. İyi geleceğini düşünerek bahçeye çıktım. Çıplak ayaklarım çimlere değerken kusma isteğimi bastırmaya çalışıyordum.

Ayrıca aklım Sibel'deydi.

Çimlerin üzerine oturacakken Hoşt'un havlama sesiyle gözlerimi o tarafa çevirdim. Açık kapıdan çıkmış olmalıydı. Bahçenin diğer ucundaydı. Koşarak bana doğru birkaç metre geldikten sonra yeniden aynı yere gitti. Bunları yaparken sürekli havlıyordu. Sorunun ne olduğunu anlamak için yanına doğru yürüdüm. Yaklaştığım zaman yerde birisinin yattığını fark etmiştim.

Ayaz... Gözlerim endişeyle aralanırken hızlıca koşarak yanına vardım. Yüz üstü bir ölü gibi yatan, hatta belkide gerçekten ölü olan adamı ters çevirdiğimde gördüğüm görüntü yüzünden telaşla geri çekildim. Tanınmaz haldeki yüzünden değilde saçlarından Ayaz olmadığını anlamıştım. Bu telaşımı yarıya indirse de asla bitirmemişti.

"Tuna!" Çığlığım açık havada yankılanırken eğilerek yerdeki notu ellerimin arasına aldım. Titreyen parmaklarımla üzerindeki taştan dökülen kumu sildikten sonra okudum.

Herkes bedel öder, bedel ödetenden yana olsa bile...

Bu adam bana tecavüz etmeye çalışan kişiydi. Yüzü o kadar kanlar içinde ve paramparçaydı ki tam olarak neresi yara almış anlayamıyordum. Açıkta kalan belindeki morluklar sıkı bir dayak yediğini gösteriyordu. Yüzündeki kanlar kurumuştu. Belli ki gece getirilmişti buraya.

Hızlıca nabzını kontrol ederken yeniden "Tuna!" diye bağırdım. Bir kez de, "Baran!" dediğimde Baran ve Tuna bahçe kapısında görünmüşlerdi. Arkalarından Ayaz da geldiğinde parmağımın ucunda hissettiğim nabızla derin bir nefes aldım.

"Çabuk polisi ve ambulansı arayın!" Baran hızlıca telefonuna sarılırken Ayaz ve Tuna yanıma geldi.

"Kim bu?" dedi Ayaz şok içinde. Tuna'ysa, "Yaşıyor mu?" diye sorarken afallamış gibiydi.

"Nabzı yavaş ama yaşıyor." dedim Tuna'yı cevaplayarak. "O adam, ormandaki." diyerek elimdeki kağıdı Ayaz'a uzattığımda daha fazla adamın yanında kalamayarak ayağa kalktım.

Ona üzülmemiştim ancak görüntü mide bulandırıcıydı. "Bedel ödeten kişi katil mi oluyor?" dedi Ayaz kağıdı tutan elini aşağıya sarkıtarak.

"Sanırım."

"Kendi adamına neyin bedelini ödetmiş olabilir?" dedi Tuna anlamaya çalışan bir surat ifadesiyle. "Ayrıca neden bu adamı bize gösterdi?"

"O gün," dedim kaşlarımı çatıp hatırlamaya çalışarak. "Adam beni dövdükten sonra bütün bunların Bay A.'nın emri olduğunu söyledi."

"Bay A. mı?" diye sordu Ayaz kaşlarını çatarak. "Neden daha önce bahsetmedin bundan?"

Gözlerimi ifadesizce gözlerine çevirdim. "Daha başka dertlerim vardı." İğneleyici ses tonumdan sonra sessiz kalan Ayaz beni dinlemeye devam etti. "Ama sonra, yani bana dokunmadan önce anlaşmayı bozacağından, Bay A.'nın bunu sorun etmeyeceğinden bahsetmişti. Belkide bunu sorun etmiştir."

"Bu orospu çocuğu sana dokundu mu?" dedi telefonu kapatan Baran öfkeyle. "Gerçekten mi, Reya? Bunu sakladın mı?"

"Size söylesem bir şey değişmeyecekti Baran sadece korktum."

"Nasıl değişmeyecekti ya? Biz senin dostlarınız, bizimle paylaşmalıydın."

"Neyden?" dedi Tuna Baran'ın sözünü keserek. "Neyden korktun?"

Nasıl söyleyeceğimi bilemeyerek birkaç saniye sustuktan sonra, "İnanmamanızdan," dedim yenilmiş gibi. Baran bir küfür savurarak arkasını dönüp giderken Ayaz konudan rahatsız olduğumu fark ederek lafı başka yere çekti.

"Bu katil baya prensipli birisi olsa gerek. Kendi adamına bile bunu yaptıysa..."

"Sikerim onun prensiplerini ulan!" Baran öfkeyle döndükten sonra yerde yatan adamın bacağına bir tekme atınca öne atılarak onu durdurdum.

"Yapma zaten ölmek üzere!"

"Yaşamayı hak etmiyor ki!" dedi Baran öfkeyle. "Sen neden vicdan yapıyorsun?"

"Sadece seni düşünüyorum Baran, polisler gelmek üzeredir." Baran beni onaylamayarak başını iki yana sallarken, "Gidip avukatı da arayacağım." diyerek yanlarından ayrıldım.

&

Serra~

Yüksek müzik sesinden kaçmak için mekandan dışarıya çıkarak boş bir kaldırım köşesine oturdum. Reya'nın sözleri kulaklarımda çınlarken onlar için yaptıklarım, hayatımı riske atışlarım onu haksız çıkartmaya çalışıyordu. Fakat yinede beceremiyordum. Bir şeylere sebebiyet vermişken kendimi rahatlatmayı beceremiyordum.

Ayaz ve Reya ortalıkta görünmüyordu, Tuna çoktan gitmişti. Baran hâlâ içeride olmalıydı, gitmek için onu bekleyecektim. Başımı dizlerimin üzerine koyarak içimdeki suçluluk duygusuyla kös kös oturdum. Gecenin bir vakti telefonum çalınca merakla başımı kaldırdım.

Arda...

Gelen çağrıyı cevapladığımda, "Güzelim?" diyen naif ses tonu kulağımda yankılandı. Eskiden bu kelimeyi bir kere onun ağzından duyabilmek için her şeyimi verecekken şuan yalnızca midemin bulanmasına sebep oluyordu.

"Efendim?"

"Neredesin, alayım mı seni?" Biraz düşündükten sonra oturduğum yerden kalktım. Bana olan duyguları samimiydi. Bu sabah otelde bana yaptığı projeleri göstermişti. Kendisi iç mimarlık okuyordu. Daha sonra annesiyle tanışmıştım. Bu hayallerimde bile kendisine yer bulmayacak olan bir şeydi ve gerçekleşmişti. Ama en ufak heyecan kırıntısı yoktu kalbimde. O benimle ciddi düşünürken ve kalbi gerçek duygular tarafından sarmalanmışken benim kalbim o duyguların esaretinden kurtulalı çok olmuştu.

Sırası gelmişti.

"Al. Konum atıyorum." Telefonu kapatarak ona olduğum yerin konumu atarak haber vermek için Baran'ı bulmaya gittim. Onu dans ederken değilde kenarda öylece oturup elindeki bir bilekliğe bakarken bulmayı beklemiyordum. Ben gelince bilekliği avucunun içine saklamıştı.

"Baran," dedim sesimi duyurmak adına bağırarak. Bana çevrilen ela gözleri gayet kendindeydi. Neden içmemişti ki? Bu benim işime gelirdi çünkü onu sarhoş sarhoş tek başına bırakırsam içim rahat etmezdi.

"Ne oldu?" dedi kabaca. Bu tavrı beklemediğim için afalladım. Birden bana bakan gözlerindeki ifade değişirken boğazını temizledi ve daha nazik bir şekilde, "Bir sorun mu var?" diye sordu.

"Arda geliyor da, gidiyorum." dediğimde birden alay edercesine güldü. Bakışlarını benden kaçırıp daha sonra yeniden gözlerime baktığında kendimi kötü hissettim. Herkes bana bu yüzden kızıyordu ama kimse anlamak istemiyordu beni.

"Gitme desem," dedi Baran gülmeye devam ederek. "Kalır mısın yanımda?"

"Nasıl?"

"Gitme Serra," dedi birden ciddileşerek. "Yanımda kal, en azından bu gece. Bu sabahı unuttur bana, sonra yaparsın istediğini. Gitme." Neyi unutturmamı istediğini bilmiyordum ama kalamazdım. Bu gece Arda'yla olan işimi bitirmem gerekiyordu çünkü fazladan birkaç saate daha tahammül edemeyecektim. Daha sonra Baran'la rahatça ilgilenirdim. Hem o zaman bana olan öfkesi de dinecekti, emindim.

"Gitmem lazım." dediğimde yüzünde acı çekiyormuş gibi bir ifade oluştu.

"Serra..." dedi son umudunu da benim ismimi söyleyerek harcarken.

"Dikkatli ol eve dönerken." diyerek yanından ayrıldım. Kapının önüne çıktığımda Arda'nın arabası hemen önümde durdu. Bindiğimde bana bakarak elindeki papatya buketini uzattı.

"Güzel sevgilime gülüşü kadar güzel olan güzel çiçekler." Ufak bir tebessümle onları kucağıma alırken ilgisizce, "Sağol." dedim. Ben papatya sevmezdim.

"Nereye gitmek istersin?" diye sordu emrime amade bir şekilde.

"Otele gidelim," dedim hızlıca. "Birlikte vakit geçiririz."

Arda beni onaylarken kendi ailesine ait olan otele doğru gaza bastı. Giderken bir sürü konuda konuşmuştu. Bugünkü motor yarışından heyecanla bahsederken eski arkadaşlarıyla olan tartışmasını da anlatmıştı.

Sonunda otele geldiğimizde kendisine ait olan büyük bir odaya geçtik. Üzerime rahat bir şeyler giyerek koltuğa oturduğumda elindeki cd'lerle yanıma geldi.

"Bak," dedi heyecanla. "Bunlar eskiden babamla izlediğimiz güzel çizgi diziler. Çocukça değiller aşırı hoş izlemesi. Birisini izleyelim mi?"

İsteksizce getirdiği cd'lere baktım. Üzerlerinde değişik isimler ve resimler vardı.

"Boşversene," dedim umursamazca cd'leri elimin tersiyle iterek. "Daha güzel bir şeyler izleriz." Arda hevesi sönmüş bir şekilde cd'lere baksada hiç bozmadan yeniden güldü.

"Tamam güzelim. Söyle, ne istersin?"

"Aşk filmi olsun." dedim dudaklarımı büzerek.  "Daha erotik bir şeyler, anlarsın ya." Arda birkaç saniye afallarken beni bozmamak için yeniden güldü ve başını salladı.

"Pekala. O da olur sen seviyorsan."

Kaşlarımı kaldırıp başımı sallayarak onu onaylarken bizim için bir film seçti. Kanepeye birlikte uzandığımızda kırmızı bir temayla yayına giren film bütün odayı kırmızıya bürümüştü. Dakikalar akıp geçerken parmaklarım yavaşça onun göğsünde ve karnında geziniyordu.

Başroller ellinci defa sevişmeye başlarken iyice sıkılarak bacağımı Arda'nın bacağının üzerine attım, kasıklarına doğru çektim ve bedenimi ona çevirdim. Elimi yüzüne götürerek ona baktığımda gözlerini bana çevirmişti.

Uzanıp dudaklarını öptüm. Karşılık vermedi ancak bunu birkaç kez daha devam ettirdiğimde daha fazla direnmemişti. Öpüşmemiz yoğunlaşırken üzerine uzanarak gömleğinin düğmelerini açtım. Kendi üzerimdeki saten geceliğin de düğmelerini açıp karşısında iç çamaşırımla kaldığımda hızla onu da bedenimden ayırdım. Arda beni öpmeyi bırakarak durdu. Onu öpmeye devam ederken elim pantalonunun kemerine gidince başını yana çevirdi.

"Serra," dedi nefes nefese kalmış bir şekilde.

"Seni istiyorum." diye mırıldandım, ona kapılmışım gibi davranarak. "Düğünü beklemek istemiyorum, aşık olduğum adamı istiyorum." Sözlerimle gözlerinin içi gülerken bir an önce olsun bitsin istiyordum.

Yeniden öpmek için uzandım ama bana engel oldu. "Emin misin?" dedi tereddütle. Beni incitecek bir şey yapmaktan korkar gibiydi.

"Sence." Bu son olmuştu. Bir kez daha dudaklarımızı birleştirdiğimde bir daha hiçbir kelime ikimizi durdurmaya yetmemişti.

&

Arda~

Uyandığımda gözlerimi açmadan önce tebessüm ederek sağıma döndüm. Gözlerim aralanırken karşımda sevdiğim kadını görmeyi beklemiştim ama yatak boştu. Kaşlarımı çatarak etrafıma bakındım. Kahvaltı hazırlamak için kalkmış olmalıydı.

Altıma bir şort geçirdikten sonra salona doğru ilerledim. "Günaydın güzelim." Sesim boş salonda yankılanırken onu ortalıkta göremeyince yüzüm düştü. "Serra?" diye seslendim ama yoktu. Telefonumu almak için yatak odasına yürürken komodinin üzerinde gördüğüm şeyle adımlarım durdu.

Öfkeyle dişlerimi birbirine kenetledim ancak kalbimdeki acı öfkemi bastırıp geçmişti. İlk defa böyle hissediyordum. İlk defa kalbim acıyordu. Bağırarak komodinin üzerinde duran birkaç yüzlüğü yere fırlattığımda ağlamayı bende beklemiyordum ama evet, durum buydu.

Ona söylediklerim geldi aklıma.

"Eğer seninle sadece bir gece için buluşursak sabah uyandığında komodinin üzerinde birkaç yüzlükle karşı karşıya gelirsin. Başka seçenek yok."

Hepsi bir oyundu. Bunca zaman benimle oyun oynayıp intikamını almıştı. Ona sinirlenmek istiyordum ancak yapamıyordum, yalnızca canım yanıyordu. Hemde çok...

&

Bölüm sonu...

Seellaammm! Nasılsınız?

Bölüm hakkında ne düşünüyorsunuz?

Ve o soru... Katil hakkında bir fikir oluştu mu kafanızda?

Yorumlarınızı benimle paylaşmadan geçmeyin. Ve yıldıza dokunursanız sevinirim.

Sonraki bölümde görüşmek üzeree... 🌠

Continue Reading

You'll Also Like

46.2K 5.6K 12
Bir kaldırımın köşesinde buldum hayalimi. Gözlerimi kapattım, bıraktım avucuna kalbimi. Dedi ki, sonuna kadar tutacak mısın elimi? İçimden cevapladı...
738K 39.4K 52
En candan gördüğün insanlar en çok canını yakanlardır...🥀🍂 -Mübrem ●●●Ferman Miroğlu ve Jiyan Miroğlu'nun hikayesine hoş geldiniz:)●●● Çoğu sahne...
1.1M 44.3K 63
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...
59.3K 5.6K 65
Asi ve Alaz Twitter üzerinden tanışırlar.