BATAKLIK

By gizemoslu

517K 23.1K 2.6K

Kişinin kalbinde duyguya dair hiçbir şey kalmamışsa bedenin varlığı anlamsızdı. Önce kalbe dokunmadan direk t... More

BATAKLIK - Kiralık Katil Serisi
1. Bölüm ''Sessizliğe İlk Adım''
2. Bölüm ''Siyah''
3. Bölüm ''Yalnız''
4. Bölüm ''İlk''
5. Bölüm ''Silah''
6. Bölüm ''Gözyaşı ''
7. Bölüm ''Korku''
8. Bölüm ''Tek''
9. Bölüm ''Ölüm''
11. Bölüm ''İpucu''
12. Bölüm ''Zirve''
13. Bölüm ''Emir''
14. Bölüm ''Gerçekler''
Çok çok önemli duyuru.
15. Bölüm ''Araf''
Duyuru
16. Bölüm ''Veda Busesi''
17. Bölüm ''Boşluk''
18. Bölüm - ALINTI
18. Bölüm ''Teklif''
19. Bölüm ''Karar''
20. Bölüm ''Güven''
Minnoş Bir İmza Günü Duyurusu
21. Bölüm ''Savaş''
YENİ İSİM - BATAKLIK
22. Bölüm ''Huzur''
23. Bölüm ''Ten''
24. Bölüm ''Tutsak''
25. Bölüm ''Yangın''
26. Bölüm ''Kan''
27. Bölüm ''Kuşatma''
28. Bölüm ''Katran''
29. Bölüm ''Bataklık''

10. Bölüm ''Vur''

14.7K 817 142
By gizemoslu

Bölümü @Mesummer isimli kullanıcıya ithaf etmek istiyorum.

Ayrıca; @yarensltk , @uniconstears ve diğer yorum yapan herkese, yorumları dolayısıyla büyük büyük teşekkürler...

KİRALIK KATİL'in Facebook grubunu, Gizem OSLU isimli sayfayı beğenirseniz çok mutlu olurum. Ayrıca, whatsapp grubu açmak istiyorum Kiralık Katil adına. Talep olur mu bilemedim sadece, belirtirseniz sevinirim.

Bana twitter'da @gizemoslu , ask.fm'de @gzm613 ismiyle ulaşabilirsiniz isterseniz. Hepinize iyi okumalar! :)

Önemli bir not; Arya'nın ismini Veda olarak değiştirdim arkadaşlar. :)

10. BÖLÜM ''Vur''

Hayır.

Beynimde, ruhuna yaşam üflenmiş olan ilk kelime olmuştu. Bir şekilde, bu korku dolu halimde dahi zihnimin dört duvarına sıçrarken nefes alıyor olmam dışında hiçbir yaşamsal faaliyet göstermiyordum. Tamamen olduğum yere sabitlenmiş, Aren'in kan çanağına dönmüş olan gözlerine bakıyordum lakin içimdeki korkuyu kontrol edecek gücü bulmaya çalışmak daha zahmetli geliyordu.

Fakat bana o kadar keskin bakıyordu ki, şuan kafama dayanmış olan silahtan çok o gözlerin gazabından korkuyordum.

Silah beynimi delip beni dağıtabilirdi, ama bakışlarının beni kanatıyor olması iz bırakıcıydı.

Ona söylemek istediğim birçok şeyin olduğunu yeni fark ediyordum. Satırlarca, belki paragraflarca ve hatta sayfalarca... Yine de hepsi her seferinde ya kalemimin mürekkebinde, ya zihnimdeki kelime hazinesinde ya da tam olarak dilimin ucunda eriyip gidiyordu. O beni o kadar sıkı kilitliyordu ki, benim içimde biriktirdiğim her şey kutunun içinde havasızlıktan ölüyordu. O yüzden onu tanımış olduğum yaklaşık 3 haftada susmak ve her şeyi depolamak çok daha kesin bir çözüm gibi gelmişti. Sonuçta hayatımdan sorunsuz bir şekilde çıkacaktı, değil mi? Neden kendimi hedef haline getirecektim?

Ama şimdi, tam durduğum yerden yüzünü incelerken boylu boyunca bıçağın en keskin tarafında olduğumu yeni anlıyordum. Bir şekilde onun için tehdit oluşturmadığımın farkındaydım, oluşturacak kadar güçlü değildim karşısında. Ve asla da olmayacaktım.

Bakışları? Beni bir dakika içinde milyonlarca kez kesmişti, oysa ben ona sadece çaresizlikle bakıyordum. Çaresiz olan bir insanın silahı korkudan başka ne olabilirdi ki? Bana nazaran o alnımdaki silahın sahibi, hissettiğim korkunun da nedeniydi. Her türlü benden çok daha fazlasıydı. O, kudretliydi.

Aren beklemediğim bir şekilde geriye doğru bir adım atınca burnumdan içeriye dolan kan kokusunu göz ardı etmeye çalıştım. Hocalarımdan biri yerde, cansız bir bedenle, ruhunu -kelimenin tam anlamıyla- şerefsizin birine teslim ederken elimden hiçbir şeyin gelmiyor oluşu kandan daha yoğun bir acizlik kokuyordu aslında. Onu kurtarmak istiyordum ama bunun yerine ağlamamı engellemeye çalışmakla meşguldüm.

''Neden geri döndün?''

Buz gibi bir ses. Gözümden yuvarlanmaya başlayan damlaları tetikleyen şey bu olmuştu galiba.

Neden geri dönmüştüm?

Benim için değerli olan bir bilekliği geri kazanmak için. Beni yaklaşık bir yıldır hiç aramayan arkadaşımın hatırasını korumaya çalışıyordum aklımca. Aslında, Işıl'a beni aramamasını ben söylemiştim. Onunla konuştukça aynı sahneler, aynı çığlıklar, aynı ten... Hepsi bir anda tüm vücuduma hücum ediyordu ve bu hayatta belki de katlanamadığımı bildiğim en iğrenç anımdı, kabusumdu.

''Kayra, neden?''

Cümlesinin sonuna sıkıştırmış olduğu görünmez ünlem işaretinin algılarıma çarpmış olmasıyla titredim. Nedeni elbette ki vardı, fakat ben ona bunu nasıl açıklayacaktım? O, bana gördüğüm şu kan dolu manzarayı nasıl açıklayacaktı?

''Sikeyim!'' Alnıma değen silahı yere attığında rahat hissetmiyordum, hala diken üzerindeydim. Elleri saçlarının arasında dolaşmaya başlarken onun da titrediğini görmüştüm. Sinirliydi, buram buram hissediyordum. ''Sikeyim!'' İkinci kez yineledi. Berk tam arkasında, şok olmuş bir şekilde bizi izliyordu. Böyle bir çıkışı ikimizden de beklemediğine emindim. ''Seni de, yerde yatan şu piçi de, içinde bulunduğumuz durumu da, sikeyim!''

İşte yine aynı yere dönmüştüm; konuşmak isteyip de zincirlerimi kıramayacağımı bildiğim başlangıç noktasına. Her seferinde zorladıkça zincirlerim etime batıyordu, bu savaştan sağ çıkabilirsem şayet hayalini kurduğum her şeyi yapacaktım. Kendime söz vermiştim. Fakat şimdi, tam savaşın ortasındayken geleceğin hayali ile yaşayamıyordum çünkü geçmişin ipleri ayaklarımda düğüm düğümdü.

''Kızım ben seni pisliğin içinden çıkartmaya çalışmıyor muyum?'' diye sordu Aren sinirle. Üzerime doğru birkaç adım atınca hıçkırarak geri kaçtım. Yakınımda olmasını istemiyordum, artık onu hiçbir şekilde istemiyordum. ''Sen neden kovulduğun yere geri dönüyorsun, Kayra?'' Şiddetli bağırışı kulaklarımı tırmalayınca gözlerimi ondan kaçırdım. Senin için dönmedim ki! Aptal!

''Berk,'' dedi gözlerini hala üzerimde tutarak. ''Ara, Adnan abiyi, işin bittiğini söyle. Birini göndersin cesedi almak için.''

Dişlerimi birbirine bastırarak birkaç adım daha geriledim. Soğuk kanlı oluşu katlanamadığım bir şeydi. Bu adam şuan bir derste olabilirdi! Eşiyle konuşuyor olabilirdi ve daha başka bir çok şey... Ya çocukları? Hakan hocanın evli ve çocukları olduğunu bilmiyor muydu?

''Geç kenara.'' Bana seslendiğini fark ettiğimde tüm düşünce bulutumu başka bir yere iteledim. Dediği yere geçmek istemiyordum, beni odanın en dibine atmaya çalışıyordu ve bu düşünceden hoşlanmamıştım. Üstelik Hakan hocanın kanı göstermiş olduğu köşeye doğru akıyordu. Bunu kaldırabilecek kadar sağlam bir midemin olmadığının bilincindeydim. Kafamı itiraz edercesine salladım ve bir adımla tam olarak kapının yanına iliştim. Elimle kulpu tutmamla beraber Aren'nin üzerime doğru yürümesi de eş zamanlı olmuştu. Tam olarak kapıyı açmış kaçmak üzereydim ki bir kelepçe gibi saçımı bileğine doladı ve beni gövdesine yapıştırıp kapıyı ayağıyla gürültülü bir şekilde kapattı. Boşta kalan eliyle çenemi kavradığına ne yapacağımı bilmez bir haldeydim.

''Kaşınma,'' dedi bana ölüm soğuğuyla. Nefesi boynumu yalayıp geçerken şuan endişelerimin farklı bir yöne kaymış olmasıyla baş etmekle meşguldüm. Tüm vücudu bana yapışık bir vaziyetteydi. Göğüs kaslarını sırtımda bir kabartmaymışcasına hissedebiliyordum. Rahatsız olmuştum.

''Kayra,'' dedi sakin bir sesle. ''Yeterince kendine zarar verdin. Fazlasını ikimiz de istemeyiz.''

Çırpınmak gibi bir fikir beynimde yandığında kararsız kaldım. Saçımı kavrayan eli göğsümün altına yerleştiği zaman ise bacaklarının arasına sert bir tekme atmak için yanıp tutuşur hale gelmiştim. Neden temaslardan hoşlanmadığım konusunda anlaşamıyorduk?

''Zayıf yönünü biliyorum,'' dedi biraz kıpırdandığımı fark edince. ''Tek bir hareket daha, ciddiyim taciz ederim. Senden korkmadığımı biliyorsun, Kayra.''

Kaskatı kesilerek ayaklarımı olduğum yerde bastırdım. Benden tabii ki de korkmayacaktı, o bir katildi. Korktuğu bir şey var mıydı? ''Sanırım anlaştık,'' dedi hareket etmeyeceğimi anladığında. İçten içe çırpınmak istiyordum fakat o eli biraz daha yukarılara doğru kayarsa buradaki kan miktarı çoğalacaktı, buna emindim.

''Tamam,'' dedi kolunu birazcık gevşeterek. ''Söylediğim yere geçme, istediğin yerde dur fakat bu odadan çıkmayacaksın.'' Sonrasında temkinli bir şekilde kolunu üzerimden çekti ve beni kapıya yakın bir yere çekiştirdi. Benimle aynı hizada kaçmamam için dururken Berk'e dönen bakışlarını takip ettim. Elinde telefonla hararetli bir şekilde bir şeyler konuşuyordu. Telefon konuşması bitince bize döndü. Bir saniye için beni inceledikten sonra ciddi bir ifadeyle Aren'e bakınca rahatsız bir şekilde yutkundum.

''Adnan abi bizi bekliyormuş,'' dedi başıyla beni işaret edip. ''Kayra'yı da getirin diyor.''

İçime dolan bağırma isteğiyle beraber kafamı geriye doğru yatırdım. Yaşlar sürekli bir şekilde gözlerimi istila ediyordu fakat onları bir türlü özgürlük ile barıştırmıyordum. Nedeni yoktu, sadece bir köşeye çekilip amaçsızlığın kokusu içinde öylece durmak istiyordum. 17 yaşımdan beri yaptığım şey buydu, birden fazlasının bana tehlikeli bir şekilde ağır geldiğini kavramıştım.

''Eyüp'ü atlatmadan birde Adnan abinin baskılarıyla mı uğraşacağız şimdi?'' dedi Aren. Söylenmelerinden çıkardığım sonuç tekrar bir belanın içinde olduğumdu. Kendimi içine attığım çukur her saniye daha fazla derinleşirken gözlerimi yumup her şeyi kabul etmekten başka şansım yoktu. Kendim buraya atlamıştım ve şimdi çıkmak için çok daha uzun bir merdivene ihtiyacım olacaktı.

Berk'in ve Aren'in benimle buluşan yüzlerine anlamsızca baktım. Burnum kendimi tutmaktan kızarmış, kenarları acımaya başlamıştı. Ardı ardına göğsümden kopan zorlama hıçkırıkları saymak bile istemiyordum. Ellerim saç tellerimin arasından geçip onları yolmamak için avuç içlerimi sıkıyordu. Daralıyordum.

''Birazdan zil çalacak, Aren,'' dedi Berk uyarıcı bir tonla. ''Gideceksek gidelim.''

''Bu adam ne olacak burada?''

O artık bir adam değil, diye geçirdim içimden. Ruhunu farklı bir aleme adamış boş bir bedenden başka bir şey değil. Ve sen, Aren, o ruhu yok eden ellerin sahibisin. Pisliğin bulaştığı ellerinle şuan belime dokunuyorsun ve ben ilerlemek için sana itaat etmekten başka bir şey yapmıyorum. Aklım o kadar başımdan uçmuş ki, benimle edindiğin tüm temaslar artık canımı yakmıyordu, gördüğüm manzara beni o kadar sersemletmişti.

''Kayra.'' Uyarıcı bir şekilde konuşunca ona doğru baktım. Çoktan arabanın önüne gelmiştik. Diğer arabanın aksine bu zenginlik kokmuyordu, sıradan bir modeldi. ''Geç içeri,'' dedi arabanın kapısını açıp. Bir şey söylemeden önceki gibi en köşeye sığındım. Bir canın alıcısı olan elleri yüzüme değdiğinde hıçkırığımla beraber yaşlarım da etrafa saçılmaya başlamıştı, ikinci patlamamı yaşıyordum şuan.

Gücün yer etmiş olduğu bileklerini ellerimle kavradım ve tüm vücudumu ona doğru döndürdüm. Berk sürüyordu arabayı ve Aren benimle beraber oturmayı tercih etmişti. Hızdan normalde korkardım fakat sanırım şuan tüm ilgim yüzüme yapışan ellerin üzerindeydi.

''Sana sormak istediğim o kadar çok şey var ki,'' dedi Aren tüm tavrımı göz ardı edip. ''Fakat şu lanet olası dilin her şeyi engelliyor. O fındık kadar aklından neler geçirdiğin hakkında hiçbir fikrim olmayınca çıldırıyorum.''

Baş parmağı yanağıma doğru süzülen bir yaşı geriye doğru itince tekrar tekrar hıçkırdım ve damlalara yenilerini ekledim. Bana dokunduğu ellerini kesmek istiyordum. Onlar benim tenimi hak etmiyordu. Onun teni, hiçbir tene dokunmayı hak etmiyordu.

''Bana öyle nefretle bakma,'' dedi şefkatli sayılabilecek bir sesle. Daha çok kaşlarımı çattım çünkü söylediklerini duymuyor gibiydi. ''Kayra,'' dedi üzerime gelerek. ''Orada gördüklerini açıklamamın bir yolu yok ama her şey şuan algıladığın gibi. Sana farklı bir ben tanıtmayacağım.''

Yüzümü ellerinin arasından çekebilmek adına kafamı geriye doğru yatırdım fakat sıktığı parmakları etime doğru batmıştı. Hissettiğim baskıyla beraber pes ederken bu sefer bileklerine saplanmış ellerimle şansımı denedim. Bu çok daha etkisiz olurken, sarsılan araba ikimizin de dikkatini Berk'e yöneltti.

''Yavaş ol be, oğlum!'' Aren'in boşluğundan yararlanıp gücünü geri çekmiş olan parmaklarını ittim ve serbest kaldığımı fark edince pencereye doğru döndüm. Berk önüne çıkan bir araba yüzünden fren yapmak zorunda olduğuyla alakalı bir şeyler zırvalarken ben birilerini arayabilmek için telefonumu cebimden çıkartmıştım. Beni kurtarmaya en yakın kişi abim gibi gözüküyordu fakat o beni buradan kurtarsa başka bir cehenneme atacaktı, o yüzden onu tamamen es geçtim. Babam bambaşka bir dünyadaydı zaten, ona asla sığınamazdım. Annem... Benim için en çok o çabalardı ama neyle? Peşinde iki tane küçücük çocukla onu benim için mi sürükleyecektim?

Umutsuzca etrafıma bakındım. Şimdilik işlek bir caddedeydik fakat ilerledikçe sığ bir yere ulaşacağımızdan son derece emindim.

''Ne yapıyorsun sen o telefonla?''

Sinirli bir sesle beraber telefonum ellerimden kayıp gidince korkuyla Aren'e baktım. Rehberimin açık olduğu ekranı suratıma doğru tuttuğunda birazcık ürkmemi sağlayabilmişti. ''Bu ne, Kayra?'' diye sordu ölüm soğuğuyla. Dudaklarımı sıkıcı bir yavaşlıkta ıslattım ve gözlerimi ondan olabildiğince kaçırdım. Kahverengi bakışları sıradan fakat etkiliydi. Dümdüz yüz ifademin altından başka bir şey çıkmayacağını fark ettiğinde eliyle yüzünü karıştırdı ve telefonumu ön koltuğa attı.

''Bak,'' derken sesindeki sertlik can yakıcıydı. ''Ben seni kaçırmıyorum. Sadece kısa bir görüşme yapacağız. Benim okuldaki işim bitti zaten. Bundan sonra beni görmeyeceksin bile.''

Sürekli ufak bir konuşma için beni oradan oraya sürüklüyordu ama sonunda canı yanan yine ben oluyordum. Onun macerası hiçbir zaman bitmeyecekti ve beni de kendisiyle beraber sürüklüyordu, kaçış biletimi tek bir kelimeyle yakıp küle dönüştürürken hissettiğim çaresizliği fark edemeyecek kadar kendi işine odaklıydı. Ondan nefret ediyordum. Beni hayata kazandırabileceğine inandığım insan şuan nefesimden nefes çalan tek kişiydi.

Ona inanmayan bir ifadeyle baktım. Hayatımdan çıkmayacaktı, aksine daha fazla yer etmek için çabalıyor gibiydi.

Cevap vermek istediğim halde yine elimde hiçbir şeyin olmayışıyla geri pustum. Aren saçmalamanın dibine vurarak bir şeyler mırıldanıyor, Berk ise bizi en kısa yoldan gideceğimiz yere ulaştırabilmek için ani manevralar yapıyordu. Ben... Kendimden bahsetmek pek yapamayacağım bir şeydi şu an. Sanırım gözümden akan yaşlar ve titremeye yüz tutmuş ellerimle bir tiyatro oyununda felaketi canlandırabilecek kadar kötü gözüküyordum. Her türlü, içinde bulunduğum durumla kişiliğim birbirinden ayrı geliyordu fakat şuan sinmiş olduğum yere pekala uyum sağlayabiliyordum.

Bir mekanın en köşesi ve en gölgesinde kalan yeri her zaman benim için hazırlanmış gibiydi, göz önünde olmayı hiç sevmemiştim.

''Adnan abiyi sinirlendirme sakın, Kayra,'' dedi Aren birden. ''Çok iyi adamdır falan ama tersine gelirse kaçışın olmaz.''

Umursamaz bir şekilde yüzüne baktım. Bakışlarımda ona dokundurabileceğim bir his barınmıyordu, sadece yorgunluk ve bıkkınlık, harmanlanmış bir karışım olarak içime doğru akmakla meşguldü. Onları sonsuza kadar kapatmak istiyordum, gereğinden fazladır dünya ile ittifak içindeydiler fakat benim içimde cesaret denen şeyden gram yoktu. Sadece ölüme karşı. Onun haricinde sanırım birçok şey ile baş edebilirdim ya da etmeye devam ediyordum.

Büyük bir çoğunlukla ağlamayı kesmiş olmanın rahatlığıyla Aren'in yüzündeki keskin hatları sakince inceledim. Güzel olduğuna dair ufak bir düşünce bile aklımdan geçince canım yanıyormuş gibi hissediyordum. Ne ben kendimi bu kadar dışa açmak istiyordum, ne de o eminim ki benim gibi birinden böyle bir iltifata muhtaç değildi.

Aren gözlerimin içine bakınca bakışlarımı kaçırdım. Birkaç saniye içinde beklediğim gibi bir şeyler söylenmeye başlamıştı. Sert ve karanlık görünümlü birinin aksine çok konuşuyordu, içine kapanık biri kesinlikle değildi. ''Bana bak,'' dedi kolumu kavrarken. Gözlerimi onunkilere sabitledim fakat tenime değen parmaklarından hoşlanmamıştım. ''Dediklerimi dikkate al, Kayra, lütfen.'' Zorluk çıkartmak istemediğim için yavaşça başımı salladım. Adnan abiye diklenecek değildim ama kendimi de ezdirmezdim, bunun için fazla umursamaz bir insana dönüşmüştüm.

''Veda'da orada olacak, biraz onun yanında kalırsın ben o sırada Adnan abiyle konuşurum.'' Tekrar başımla onaylayıp kolumu ellerinin hakimiyetinden ayırdım. Benim temaslardan hoşlanmadığımı biliyordu ya, her fırsatta bir şekilde dokunmaya bahane arıyormuş gibi hissediyordum. Sanki sinir oluşumdan besleniyordu.

''Aren, geldik,'' dedi Berk bizi ihtişamlı bir kapıdan geçirirken. Beklediğim gibi şehir dışına yakın bir mekanda değildik, hatta etrafta çokça önümüzde duran eve benzer mülkler vardı. Gerçi, ev demek kesinlikle yanlış olurdu, bir villanın bahçesine giriş yapmıştık ama yine de şirin görünüyordu.

''İn.''

Aren'in emretmesi üzerine kapıyı açıp kendimi dışarıya attım. Birden çantamın sınıfta kalmış olduğu şimşek hızında beynime yerleşmiş ve tüm gürültüyle düşüncelerimin diğer kısmını dağıtmıştı.

''Ne oldu?'' diye sordu, Aren tekrar beni kolumdan tutup sürüklerken. Ona kirpiklerimin altından sitemli bir bakış attım ama derdimi anlatacak bir eşyaya sahip olmadığım için es geçmeyi tercih ettim. Daha fazla kurcalamadığında ise çokta umurunda olmadığını kavramıştım.

Evin içine Aren'deki anahtar yardımıyla girdikten sonra etrafa ufak bir göz gezdirdim. Tamamen siyahtı. Duvarlar, yerler, yukarıya uzanan merdivenler, portmanto... her şey.

Şaşkın bir şekilde Aren'e döndüm. İçeriyi aydınlatan tek şey siyah pervazları olan pencereden içeriye giren birazcık güneş ışığı ve kaliteli ışıklandırmalardı. Buna rağmen hala her şey büyük bir kasvetin altına sürüklenmişti. Yer üstündeki bir mezarlık gibiydi adeta. Tamamen soğuk, karanlık ve kaçınılmaz.

''Kan izleri belli olmasın diye.''

Berk pek merak etmediğim bir bilgi ile beni daha da fazla ürkütürken karşımda Adnan abiyi görmem beni adeta uçurumdan aşağıya sürüklemişti. Gözlerimin kocaman olduğuna emindim şuan. Burada olmak istemediğime ve ilk defa siyahtan ürktüğüme de...

''Gelin,'' dedi otoriter bir sesle. Aren önümden yürümeye başlayınca yavaşça onu takip ettim. Alt katı işaret eden merdivenleri görünce duraksamıştım. Aren onu takip etmediğimi fark ettiğinde durdu ve yanıma gelip elini elime sabitledi. ''Bir şey olmayacak, merak etme,'' diye fısıldadığında ona inanmamıştım. Bir şey olmaması imkansız duruyordu şu an, bu kadar kolay bir mekanda değildik, her şey resmen kan renginin isteğine göre dizayn edilmişti.

''Kayra, hadi.'' Sinirli bir şekilde bana bakınca ikiletmeden eline daha çok asılarak aşağıya indim. Şu an garip bir şekilde eli tek güvencemmiş gibi hissediyordum. Ölecek idiysem dahi bunun yalnız başıma olmasını istemiyordum.

Kasıldığını hissettiğim çenemi daha da sıkıştırarak dişlerimi birbirine bastırdım. Sanırım sona yaklaşıyordum, belki de öyle bir şeydi. Aren hayatıma daha fazla siyah darbesi atmaktan başka bir halta yaramamıştı. Siyah kanın aktığı yaralarıma daha da koyu bir renk ilave ediyordu.

Aren, ''Sen Veda'nın yanına git önce,'' dediğinde beynimin içinden sıyrılıp elimi kendime sakladım. Veda'nın görmesini istememiştim, boşuna huzursuz olmasına gerek yoktu.

''Aren, neler oluyor?'' dedi Veda birkaç adımda yanımıza gelip. Burası ufak bir koridordan oluşuyordu. Karşılıklı iki oda vardı ve şükürler olsun ki siyah ile değil beyaz ile boyanmıştı. ''Bir şey yok, Veda,'' dedi Aren sinirli sayılabilecek bir şekilde. ''Kayra'yla biraz ilgilenmeni isteyecektim sadece. Halletmemiz gereken bir iş var.''

''Tamam, sevgilim.'' Veda minik bir sesle konuşup dudaklarını Aren'in dudaklarına bastırınca kafamı başka bir yere çevirdim ve Berk'in gözleriyle karşılaşmış bulundum. Halimden anlarmış gibi çarpık bir şekilde güldü ve başını haylaz bir şekilde salladı. O sırada Veda ve Aren birbirinden ayrılmışlardı bile. Adnan abi çoktan odalardan birine girmişti o yüzden ne halde olduklarını bilmiyordu, eminim ki onun yanında bu kadar rahat değillerdi.

''Kayra sen benimle gel,'' deyince Veda, ona doğru döndüm. Bana uzatmış olduğu elini ucundan tutup diğer odaya kadar ona eşlik ettim. Özlem ve Elif'de buradaydı. Bilgisayarda bir şeylerle ilgileniyorlardı fakat biz içeriye girince dikkatlerini bize çevirmişlerdi. ''Kayra mı geldi?'' diye sordu Elif kaşlarını çatarak. Sonrasında gülümseyerek bana baktı. Ben de sakince gülümsedim ve ayağa kalktıklarında gidip onlara sarıldım. Gerçekten çok samimi insanlardı, Veda'da aynı şekilde. Sadece Veda'dan dolayı dahi Aren'in elini tutmuş olmam bana çok aykırı bir davranış olarak geliyordu, onun bunu hak etmediğine emindim.

''Ya, Adnan abi!''

Aren'in sesi odanın içinde yankılanınca hepimiz birden durduk. Veda, ilk davranan olmuş, karşı odaya koşmuştu. İçeriye iliştiğimizde Aren'in ellerini Adnan abinin boynuna sarılıydı, Adnan abiyi köşeye sıkıştırmıştı! Berk ise çok normal bir durummuş gibi kenarda sakince onları izliyordu. ''Aren,'' dedi Berk bizim içeriye girdiğimizi görünce. ''Kızları korkutuyorsun, bırak Adnan abiyi.''

''Sikerim, korkutmasını!'' Aren ellerini sinirinin etkisiyle serbest bıraktığı anda Adnan abi bundan yararlanıp ona sert bir yumruk geçirdi, bu eş zamanlı olarak Veda'yı Aren'e doğru itmişti. ''Amca!'' diye boğazını tırmalayan bir çığlık attı. ''Saçmalamayın artık!''

''Al şu piçi gözümün önünden, Berk,'' dedi Adnan abi kimseyi umursamadan. Gözlerinden fışkıran sinir somut bir hale dönüşebilse odanın duvarlarını paramparça edecek cinstendi. ''Sakinleşince gelsin yanıma. Yoksa vurup öldüreceğim.''

Herkes dışarıya doğru ilerlemeye başlayınca onları takip ederek yürümeye başlamıştım lakin ensemden tişörtümü kavrayan bir el buna engel olmuştu, ellerin kime ait olduğunu tahmin etmek zor değildi. ''Sen değil,'' dedi Adnan abi kapıyı kapatıp. ''Sen biraz benimle kalıyorsun.''

Odanın ortasına çekmiş olduğu sandalyeye zorlamasıyla birlikte çöktüm ve yoğunluğumu kucağımda duran ellerime verdim. Pek bir faydası olmuyordu fakat, düşüncelerimin hepsi bir pusula gibi Adnan abiye kayıyordu.

''Aren'in yanında görmeyeceğim artık seni. Bitti, buraya kadar,'' dedi uyarıcı bir şekilde. ''Kim gönderdi seni ajan niyetine bilmiyorum ama benim ve ekibimin sırtı yere asla gelmez, gelemez. Anladın mı, Kayra?''

Göz ucuyla ona doğru baktım. Bir ekipleri vardı demek ki, saklandıkları birileri vardı fakat nedense sağlam kanatlar altında olduklarına dair öz güvenleri çok yukarılardaydı. Sandığım veya gördüğüm şeyden çok daha farklı bir iş içindeydiler bunu açıkça görebiliyordum ama çözmesi imkansız gibiydiler. Benimle tabu oynuyorlardı, çok daha ağır kurallar altında.

''Eyüp sana zarar vermesin diye uğraşırken bir ortaklığımız zedelenmiş oldu,'' dedi nefretini kusmaya devam ederek. ''İyi bir kıza benziyorsun, sessizsin, sakinsin diye sesimizi çıkarmadık. Ama gidiyormuşcasına mekanı terk edip birden geri dönüyor olman... Bunlar takip edildiğimizin bir kanıtı. Sen masum biri değilsin.''

Kaşlarımı çattım. Tamam, masum olmadığım düşüncesini de bir şekilde mantıklı bulabilirdim fakat okula sahte kimlikle giriş yapan ben değildim, duvar köşelerinde anlaşmaya dayalı konuşmalar yapan, yanında gizemli bir kutu taşıyan kişi de ben değildim. Sakince sırasına oturmuş, kitap okumaya çalışan bir insanı, nasıl ajanlık ile aynı kefeye koyabilirdi? Anlayamıyordum.

Önümde duran masanın üzerine belinde sakladığı silahı sertçe yerleştirdi. Altın kaplama olduğuna inandığım silah bana acımasızca doğrultulurken çenemi dikleştirmiş, elinden geleni ardına koyma bakışımı sergilemiştim. Kendim intihar etmeye cesaretim yoktu ama ölümden korkmayacaktım. Tek kurtuluşum olan, arkadaş saydığım ebedi karanlıktan asla saklanmayacaktım.

''Ya bildiğin ne varsa söyle, ya da seni vuracağım.''

Gram acıma içermeyen cümlesine karşı hafifçe gülümsedim. Bunun üzerine karışıklık yüzüne yerleşmişti ama şuan bunu umursamıyordum.

Ellerim, önümde duran silahın üzerini kaplarken beni gözleriyle takip ediyor oluşu bir saniye için bedenimi veya ruhumu titretmemişti. Sadece sakince silahı onun önüne doğru ittim ve gözlerimi gözlerine diktim.

Vur, diye geçirdim içimden.

Vur ve beni uzun zamandır beklediğim ölümle tanıştır.

Kimse hiçbir şey kaybetmiş olmaz.

---

Aren, Kayra'nın uğradığı tecavüz olayını ne zaman bilmeli?

Kayra ilk defa ne zaman konuşmalı? 12. bölüm erken mi olur?

Hikayeden beklentileriniz neler?

Hikayeyi çok daha fazla duyurabilmek adına nasıl çalışmalar yapabiliriz?

Cevaplamanızı istediğim soruları cevaplarsanız çok mutlu olurum.

İTHAF OLAYI DEVAM EDİYOR BU ARADA. <3 YORUM YAPMAYI KESMEZSENİZ ÇOK SEVİNİRİM. :^)

Bir de, okurlarımıza ne gibi bir isim verebiliriz? Böyle bir şey ister misiniz diye sorup, aradan çekiliyorum. :D


Continue Reading

You'll Also Like

341K 20.2K 72
#82 "Herbir tuğlası birimizi temsil eden o duvar şimdi Paramparçaydı..." Her şey hiç olmadığı kadar normaldi, sıradan ve tertemiz. Gidişat, içlerine...
TAKINTI By 🌙

Teen Fiction

2M 34.7K 36
Efsan zorla evlendirilmekten kurtulmak için Mardin'den İstanbul'a kaçar. Ama yağmurdan kaçarken doluya yakalanacağını nerden bilebilirdi. İstanbul'u...
1.5M 69.2K 43
Kaybolan çocukluğunun kelebeği bir kıvılcımı ateşledi. Kanatları yanan kelebek karanlığa karışmış bir adamın göğsünde uyudu yılarca. Bir çift yeşil...
420K 20.4K 40
2018 HİKAYE USTALARI WATTYS KAZANANI Ruhum ruhuna çengelli bir iğne gibi batıyor, her ilmesini nakış eden bir terzinin, parmaklarındaki nasır olurken...