ÇOCUKLUĞUM | Lise

By buketsekmenn

5.7K 648 1.8K

Son dersin son dakikalarındaydık. Sıramın üstündeki defter ve kalemimi çantama koymak için çantamın fermuarın... More

⋅Giriş⋅
•1•
•2•
•3•
•4•
5. | Part 1
5. | Part 2
•6•
7 | Part 1
7 | Part 2
•8•
9 | Part 1
9. | Part 2
•10•
•11•
13 - Kesit
•13•
•14•
-15-
16. / Kesit
•16•
17

•12•

83 9 12
By buketsekmenn

29.06.23*

Yerime mıhlanmaya mahal vermeden hızlıca oradan uzaklaştım. Evde nasıl çıktım nasıl o yolları yürüdüm, bilmiyordum. Tek bildiğim, tek başıma kalmak istediğimdi. Kızlar peşimden geldiğinde, hıçkırarak onlara döndüm ve peşimden gelmemelerini söyledim. Başta kabul etmediler ama sonra anlayış göstererek, tek gitmeme izin verdiler.

Kimseyle konuşmak, görüşmek istemiyordum.

Kafamdaki gürültüyü bastırabilmek için bütün gücümü bacaklarıma akıttım ve adımlarımı hızlandırdım. İnsanları bakışları umurumda bile değildi. Dünya başıma yıkılmıştı resmen. Eve gidip anneme sımsıkı sarılmak istiyordum. O, beni anlar, yol gösterirdi. O, ben konuşmasam da beni anlardı zaten.

Hıçkıra hıçkıra ağlayarak kaldırımın kenarından yürümeye devam ettim ama eve çok uzaktım. Telefonumun çantamın içinde titremesi bizimkilerin meraktan öldüğüne işaretti. Ama açmayacaktım. Sadece tek kalmak istiyordum.

Onlara daha fazla eziyet çektirmemek adına telefonu çantamdan aldım ve Merve'ye iyi olduğuma dair bir mesaj attım. Neyseki çantama kulaklığımı atmıştım, ağlamaktan akan burnumu içime çektim ve kulaklığımı takarak yoluma devam ettim.

İstanbul yine bütün güzelliğini sermişti gözler önüne. Boğaz, çok uzaktan görünüyordu ama yine de ışıltısından bir gram eksilmiyordu. Gece, ise bulutlara kapkara bir boğuculuk verirken, içimin sıkıntısını bir nebze olsun gidermeye çalışıyordum.

Ben, tüm günümü vererek onun doğum günü için elimden geleni yapmıştım. O Melodi'yi eve mi getirmişti yanii? Bu muydu? Onun gözünde değerim bu muydu? 

Ağlamak, içimdeki tüm katran karası üzüntüyü sel gibi alıp götürmüş, yıkamıştı sanki. Ruhumu arındırmıştı. Hava iyice kararmıştı ve otobüs saatleri bitmek üzereydi. Ne yapacaktım ben şimdi? Adımlarımı durağa doğru yönlendirdim. 

🦢

''Abi, tamam yolladık peşine adamları. Bir sakin olur musun?'' Bulut'un öfkesini dindirmeye çalışıyordum ama nafileydi. Bulut, resmen burnundan soluyordu. O bu kadar öfkeliyken yanına yaklaşmak, resmen intihara teşebbüstü. Asla kolay kolay sakinleşemezdi. Hele konu Güneşse.

''Biz gidelim, ortalığı iyice karıştırdık sanırım.'' Bulut, tek kelime etmedi ama Semih onu gecenin bir köründe gönderemezdim. Eve bırakıp geldikten sonra duruma bakacaktım. Bulut, peşinden gitmemişti çünkü ona çok öfkelenmişti, dinlemeden etmeden gitmek de neyin nesiydi, diye düşündüğünden emindim. 

Ama adamları peşinden yollamıştı. Gecenin bir körü onu asla tek bırakamazdı. Melodi, yol boyunca ağzımdan laf almaya çalışmıştı ama onun merak haznesini doldurmaya yetecek bilgi vermemiştim. Yüzü düşmüştü bu yüzden.

Bu kızın bizim oğlandan hoşlandığına emindim. Ama hiç şansı yoktu maalesef. Bulut'un gözü oldum olası Güneş yengemden başkasını görmüyordu ki. Piç, ona o kadar kız ayarlamaya çalışmıştım. Hepsi, kendisiyle beraber olmak için can atan kızlardı. Hiçbiriyle ciddi bir ilişkiye girmemişti. Tek gecelik ilişkiler dışında...

Güneş'i takip eden adamlardan biri arıyordu. ''Abi yanına bir adam yaklaştı, ne yapalım?'' Salih'in söylediğiyle gözlerim yuvalarından çıkacak gibi olduğundan emindim. 

''Kızı takip etmeyi sakın bırakmayın. Adam tanıdık mı?'' 

Kısa bir sessizlik oldu. 

''Okuldan hocası sanırım. Bulut beyin okulunda görmüştüm birkaç kere. Çok yanında görmemiştim efendim.'' 

Yoksa Murat denen pislik miydi? Melodiyle hızlıca vedalaşıp, direksiyonu Bulut'un evine kırdım. Tekerleklerin kulak delici  sesi de eşlik etmişti. Bir yandan Bulut'u aradım ve telefonu kulağıma götürdüm. Tabiki yanında O Murat denen şerefsizin olma ihtimali çok yüksekti. Bulut, telefonu yüzüme kapatmıştı. Olay yerine intikal edecekti muhtemelen. 

🦢

''S-senin ne işin var burada?'' dedim titreyen sesimi sabit tutmaya çalışarak. Ama bunu yapabilmek çok zordu. Hapisten mi kaçmıştı yani? İyi de nasıl başarmıştı ki bunu? Korku, tüm bedenime dalga dalga yayılırken, sakin kalmaya çalıştım. Korkumu belli edersem, bu onun işine gelirdi. Nasıl bulmuştu beni?

Kafamdaki gürültüyü bastırabilmek için bütün gücümü bacaklarıma akıttım ve adımlarımı hızlandırdım. İnsanları bakışları umurumda bile değildi. Dünya başıma yıkılmıştı resmen. Eve gidip anneme sımsıkı sarılmak istiyordum. O, beni anlar, yol gösterirdi. O, ben konuşmasam da beni anlardı zaten.

Hıçkıra hıçkıra ağlayarak kaldırımın kenarından yürümeye devam ettim ama eve çok uzaktım. Telefonumun çantamın içinde titremesi bizimkilerin meraktan öldüğüne işaretti. Ama açmayacaktım. Sadece tek kalmak istiyordum.

Onlara daha fazla eziyet çektirmemek adına telefonu çantamdan aldım ve Merve'ye iyi olduğuma dair bir mesaj attım. Neyseki çantama kulaklığımı atmıştım, ağlamaktan akan burnumu içime çektim ve kulaklığımı takarak yoluma devam ettim.

İstanbul yine bütün güzelliğini sermişti gözler önüne. Boğaz, çok uzaktan görünüyordu ama yine de ışıltısından bir gram eksilmiyordu. Gece, ise bulutlara kapkara bir boğuculuk verirken, içimin sıkıntısını bir nebze olsun gidermeye çalışıyordum.

Ben, tüm günümü vererek onun doğum günü için elimden geleni yapmıştım. O Melodi'yi eve mi getirmişti yanii? Bu muydu? Onun gözünde değerim bu muydu? 

Ağlamak, içimdeki tüm katran karası üzüntüyü sel gibi alıp götürmüş, yıkamıştı sanki. Ruhumu arındırmıştı. Hava iyice kararmıştı ve otobüs saatleri bitmek üzereydi. Ne yapacaktım ben şimdi? Adımlarımı durağa doğru yönlendirdim. 

🦢

''Abi, tamam yolladık peşine adamları. Bir sakin olur musun?'' Bulut'un öfkesini dindirmeye çalışıyordum ama nafileydi. Bulut, resmen burnundan soluyordu. O bu kadar öfkeliyken yanına yaklaşmak, resmen intihara teşebbüstü. Asla kolay kolay sakinleşemezdi. Hele konu Güneşse.

''Biz gidelim, ortalığı iyice karıştırdık sanırım.'' Bulut, tek kelime etmedi ama Semih onu gecenin bir köründe gönderemezdim. Eve bırakıp geldikten sonra duruma bakacaktım. Bulut, peşinden gitmemişti çünkü ona çok öfkelenmişti, dinlemeden etmeden gitmek de neyin nesiydi, diye düşündüğünden emindim. 

Ama adamları peşinden yollamıştı. Gecenin bir körü onu asla tek bırakamazdı. Melodi, yol boyunca ağzımdan laf almaya çalışmıştı ama onun merak haznesini doldurmaya yetecek bilgi vermemiştim. Yüzü düşmüştü bu yüzden.

Bu kızın bizim oğlandan hoşlandığına emindim. Ama hiç şansı yoktu maalesef. Bulut'un gözü oldum olası Güneş yengemden başkasını görmüyordu ki. Piç, ona o kadar kız ayarlamaya çalışmıştım. Hepsi, kendisiyle beraber olmak için can atan kızlardı. Hiçbiriyle ciddi bir ilişkiye girmemişti. Tek gecelik ilişkiler dışında...

Güneş'i takip eden adamlardan biri arıyordu. ''Abi yanına bir adam yaklaştı, ne yapalım?'' Salih'in söylediğiyle gözlerim yuvalarından çıkacak gibi olduğundan emindim. 

''Kızı takip etmeyi sakın bırakmayın. Adam tanıdık mı?'' 

Kısa bir sessizlik oldu. 

''Okuldan hocası sanırım. Bulut beyin okulunda görmüştüm birkaç kere. Çok yanında görmemiştim efendim.'' 

Yoksa Murat denen pislik miydi? Melodiyle hızlıca vedalaşıp, direksiyonu Bulut'un evine kırdım. Tekerleklerin kulak delici  sesi de eşlik etmişti. Bir yandan Bulut'u aradım ve telefonu kulağıma götürdüm. Tabiki yanında O Murat denen şerefsizin olma ihtimali çok yüksekti. Bulut, telefonu yüzüme kapatmıştı. Olay yerine intikal edecekti muhtemelen. 

🦢

''S-senin ne işin var burada? Nasıl çıktın hapisten?'' dedim titreyen sesimi sabit tutmaya çalışarak. Ama bunu yapabilmek çok zordu. Hapisten mi kaçmıştı yani? İyi de nasıl başarmıştı ki bunu? Korku, tüm bedenime dalga dalga yayılırken, sakin kalmaya çalıştım. Korkumu belli edersem, bu onun işine gelirdi. Nasıl bulmuştu beni? 

''Kefalet verdim çıktım. Bu devirde parası olanın borusu öter, bilirsin.'' Küstah küstah konuşurken, sanki midem ağzıma gelmişti. Murat hoca konuştukça midemin bulantısı artıyordu resmen. Etrafımda beni kurtarabilecek birilerini aradım. Bir çift tanıdık göz de görsem yeterdi ama imkansızdı. İnsanlar yanımızdan geçip gidiyor, ama kimsenin gözü gözüme değmiyordu bile. Herkes kendi koşuşturmasının derdindeydi. 

''Beni gördüğüne sevinmedin mi yoksa?'' diye sordu pis pis sırıtarak. Kusmak üzereydim, mide öz suyum ağzıma gelmişti resmen. Üstelik dibime dibime girdikçe o sürdüğü ağır koku, burnumun direğini sızlatmaya yetmişti. 

''Benden uzak dur,'' dedim tehditkar bir ses tonuyla. ''Yoksa avazım çıktığı kadar bağırırım.'' Bacaklarımın titremesi gittikçe dozajını arttırırken, bu adamı başımdan savmak için en korkusuz tarafımı günyüzüne çıkarmak zorundaydım. Yüzündeki pis sırıtma, gevşek bir kahkahaya dönüşürken, derince yutkundum. 

''O Bulut denen adama mı güveniyorsun?'' diye sordu gözlerimin en içine bakarak. Nefesini yüzümde hissedebiliyordum. ''Seni ona bırakmayacağım. O, güvenilir biri değil. Bunu göreceksin. Benim aşkım onun aşkından daha büyük hem. Bir şans versen?'' Bu hasta cümleleri ve tavırları kolumu tutmasıyla devam etmişti. Tüm vanalar açılmış ve gözyaşlarım yanaklarımdan sel olup yuvarlanmaya başlamıştı bile. 

''Bırak beni,'' dedim ağlamaya devam ederken. Ne kadar çaresiz ve üzgün olduğumu görmüyor muydu? Seven insan sevdiğini korkutur muydu hem? Sevgi, karşındaki insanı mutlu etmektir, korkudan tir tir titremek değil. ''Ben sadece Bulut'u seviyorum.'' 

O sırada anlayamadığım bir şeyler oldu ve Murat denen pislik kolumu bırakmak zorunda kaldı. Bulut, olduğundan emin olduğum o adam Murat hocanın yüzüne sert bir yumruk geçirmişti. Elimde olmadan o anki refleksle bir çığlık kaçmıştı dudaklarımın arasından. Bulut, kontrolünü kaybetmişçesine yumrukluyordu altına aldığı adamı.

Ben şoku atlattıktan hemen sonra elimi ağzımdan çektim ve koşarak Bulut'un yanına gittim. Onu adamın üstünden çekmeye çalıştım, ama çok ağırdı, hareket ettirmek çok zordu. ''Bulut!'' diye bağırdım dönüp bana bakması için, ama nafileydi. Çok öfkeliydi. Murat hocanın ağzından yüzünden kan geliyordu resmen. Bilincini kaybetmek üzereydi. Eğer Murat hocaya bir şey olursa Bulut'un başı derde girebilirdi, ama ben buna izin veremezdim, ona bir şey olmasına dayanamazdım.

''Bulut! Yeter, dur. Öldüreceksin.'' Ses tellerim acıyana kadar bağırdığım için, boğazım çok acımıştı. 

''Ulan şerefsiz, ben sana demedim mi? Bu kıza dokunmayacaksın. Dokunan ellerini kırarım. Değil dokunmak, yaklaşmak ne haddine ulan senin!'' 

Devam etti. ''Ben ona bakmaya kıyamıyorken, sen nasıl bu kızın yanına yaklaşmaya cesaret edebiliyorsun orospu çocuğu!'' Sanki içindeki hayvan dışarı çıkmış, avını görmüş kaplan gibi iyice yırtıcılaşmış, Murat hocanın derisine bütün dişlerini geçirecekti birazdan. 

Ama hala durmuyordu, durmayacaktı. Kendimi hızlıca yere attım. Başka türlü onu durduramayacaktım. ''Ah!'' dedim kendimi yere atarak. Kolum çizilmişti, ama durumu abarttım ve canım çok yanıyormuşçasına ağlamaya başladım. İnsanlar iyice azalmıştı ama kimse polisi aramıyordu, sebebini anlamıştım. Bulut'un adamları herkesi oradan uzaklaştırmıştı. İyi bir şey yaptıklarını mı sanıyorlardı?

''Bulut!'' dedim bir kez daha güçlü bağırıp beni duymasını sağlayarak. Sanki hipnoz etkisinden çıkmıştı. Bir an durdu ve birkaç saniye kendine gelmeyi bekledi. Öfkeden gözü dönmüştü resmen, ben deli gibi korkmuştum onun bu halinden. Bulut'u elleri kanlı görmek, içimdeki küçük çocuğun kalbini kırmıştı. Ama durdurabilmiştim. İçindeki yırtıcı hayvanı da uysallaştırabilmenin yolları vardı demek ki.

Bulut, Murat hocanın üstünden mekanik bir hareketle kalktı ve benim yanıma yöneldi. ''Güneş, ne oldu Güneş?!'' Hızlıca bedenime göz gezdirdi ve bir şeyim olup olmadığını kısa bir göz muayenesi yaparak ölçtü. Ona hala korkarak bakıyordum. Ama neyseki durmuştu. 

Birden arkasını döndü. ''Götürün bu şerefsizi mekana.'' Murat hoca yere sereserpe serilmiş yatıyordu, her yeri kan revan götürüyordu. Aralıklı nefes alışverişlerinden bir şey söylemek istediğini anlıyordum, ama ne demek istediğini tam olarak kestiremiyordum. Korkunç bir haldeydi ve ne kadar kötü biri olursa olsun, karşılığı bu olmamalıydı. 

''İyi misin?'' dedi gözlerimin içine bakarak. ''Gerçekten, iyisin değil mi?'' Daha sakinleşmiş görünüyordu. Başımı sallamakla yetindim ve ellerimden destek alarak ayağa kalktım. 'Bunu yapman gerekli miydi? Neredeyse ölecekti Bulut...''

''Gebersin!'' dedi bıçak gibi sözümü keserek. Ademelması daha da belirginleşmişti sanki. ''Kes artık saçmalamayı. Sana bir şey mi olsun istiyorsun? O pezevenk hak ettiği ne varsa yaşayacak! Ben gelmesem sana neler yapardı haberin var mı? Neyi savunuyorsun sen?'' Gözlerim sonuna kadar açık, kaşlarımı da iyice kaldırarak, her cümlesini hayretle dinledim. 

''Beni korkutuyorsun,'' dedim sakin bir sesle. Gözlerinin en içine bakıyordum. Yanağıma akan gözyaşlarımı elimin tersiyle sildim ve konuşmaya devam ettim. ''Bu sen değilsin ki, sen böyle biri değilsin. Tamam, öfkeni anlayabiliyorum ama bu şekilde mi?'' 

''Ben buyum Güneş! Kötüyüm. Kötü olmam gerektiği zaman, kötü olmaktan çekinmeyen bir kötüyüm. Sen benim en içimsin. Dokunmaya kıyamadığımsın. Sana kim o şekilde yaklaşmaya kalkarsa, kırıp dökmekten çekinmem. Şu hayal dünyadan çık artık! Çünkü ben gerektiği zaman böyle zalim olabilen biriyim. Bunu aklına sok.'' Ona öylece bakakaldım. Far görmüş tavşan gibi donuk donuk baktım.

İçimdeki hüznün yüz ifademe yansıyıp, yüzümü ekşittiğine emindim. Sessizce onun konuşmasını bitmesini bekledim. Belli ki içinde birikmişleri vardı. O sırada kısaca çevremde göz gezdirdim. Saat çok geç olduğu için etrafta kimse kalmamıştı. 

Bulut'un yanına yaklaştım. Ama o bir adım benden uzaklaştı. ''Her yerim kan revan içinde, bana yaklaşma.'' Kaşlarımın arasında derin bir çukur oluşacak kadar kaşlarımı çattım ve dümdüz ona baktım. Bu haliyle bile duruşu dimdik, bakışları kaya gibi sertti. 

''Bulut...'' dedim ama cümlemin devamını getiremedim. Bulamadım. ''Böyle olmaz, bu şekilde olmaz. Şiddetle her şeyi çözemezsin.'' Bu gece çok kırılmıştım. Hem Melodiyi Bulut'un evinde görmem, hem de bu gece bana söyledikleri...

Alayla güldü. ''Arabaya geç.'' 

''Kendim...'' Bıçak gibi sözümü kesti. ''Geç dedim.'' Tamam, bu gece daha fazla gerginlik çıkmamalıydı. Yay gibi gerilmiştim zaten, olay kotamı yeterince doldurmuştum. Arabaya geçtim ve kemeri takmama bile zaman vermeden, tek eliyle direksiyonu tutup dikkatlice el frenini indirdi ve gazı kökledi. Bir yandan cebindeki sigarayı çıkardı ve çakmakla ucunu tutuşturdu.

Sigarayı içine çekerken, yanakları içine çökmüş ve gözleri kısılmıştı. Tüylerimi diken diken edecek kadar etkileyici görünüyordu. Ama ona olan kızgınlığımı bu kadar kolay yutmayacaktım tabiki. 

Başka şeylerle ilgileniyormuş gibi yapmam gerekiyordu. Telefonu elime aldım ve kızların gruptan gelen dolu dolu mesajlaşmaları ekranıma düşmüştü. ''Bir daha bu şekilde çekip gitmeyeceksin,'' dedi aramızdaki sessizliği bir anda bölerken. Kafamı telefondan kaldırıp yüzüne baktım. ''Anlayıp dinlemeden, yaptığın şeyin sonucuna bak. Ya o adam sana bir şey yapsaydı? Çocuk musun sen? Yaptığın şeyin sonucu, çok başka olabilirdi. O adam sana zarar verseydi, ben ne yapardım hiç düşündün mü?''

Derince yutkundum. ''Melodi avuturdu seni. O, yanında olurdu, sonuçta evine bile geldi.'' 

Direksiyonu tutan elleri daha da sıkılaştı ve parmak boğumlarındaki damarlar daha da belirginleşti. ''Değil Melodi, dünyanın bütün kızları önüme serilse dönüp bakmam. Bunu anlaman neden bu kadar güç?''

Dudaklarımı sarkıttım. ''Neden evine kadar geliyor ki? Bir mesajla da edemez miydi?'' Alayla güldü ve gözünü tek bir noktaya sabitleyerek konuştu. ''Gizem tamamen iyileştiren bir ameliyat olsa, ve benim buna katkım olsa sen kuru bir mesajla mı teşekkür ederdin?''

Memnuniyetsizce ona baktım. ''Hayır,'' dedim. Haklıydı. ''Ama kıskanıyorum Bulut. Deli gibi kıskanıyorum. Hiçbir kızın yanında çevrende dolanmasını istemiyorum.'' Biliyorum, kıskanmak özgüvensiz bir hareketti. Ama çocukken babamın bırakıp gitmesinden sonra bu duygu durumum resmen yapışmıştı bana. Terk edilme korkusu, bütün düşüncelerimi zehirliyordu. Bulut, beni sevdiğini kanıtlamak için canla başla savaşıyordu bu yüzden.  

İfadesi gittikçe yumuşadı ama samimi bir gülümsemeye dönüşmedi. ''Sen benim başımın belası mısın acaba güzelim? O kadar doğum günüm için hazırlık da yapmışsın. Dinlemeden etmeden çekip gittin.''

Bir şey demediğimde, arabayı yavaşça yolun kenarına çekti ve el frenini de çekerek arabayı durdurdu. ''Güneş,'' dedi ellerimi tutup gözlerinin içine bakmamı sağlarken.  ''Beni iyi dinlemeni istiyorum. Ben tehlikeli, yeri geldiğinde kötü olmaktan çekinmeyen bir adamım. Sana zarar verebileceğini düşündüğüm her şeyi yok etmek için savaşırım. Bunun uğrunda da bir insan harcamaktan çekinmem. Benim kalbimde temiz bir yan varsa bunu sen yaptın. Senin emeğin var. Ama benim kötü olmak için çok sebebim var güzelim, o başı eğemem ben, yere eğdiğim an, ellerinde bıçakla beni yere serip, sırtımdan bıçaklamak  için bekleyen insan çok. Anlıyorsun değil mi beni güzel kızım?'' Ellerini daha sıkı tuttum ve gözyaşlarımı silerek sımsıkı boynuna sarıldım. 

''Senin derinlerindeki temiz, iyi tarafı ben biliyorum. Gördüm. Sen olmadığını söylesen de ben olduğunu biliyorum. Seni çok seviyorum. Çok,'' derken kollarımı daha çok sardım ve gözlerimi kapattım. O da tek eliyle belimi sımsıkı sardı ve beni kendine çekti.  ''Benim yüzümden sana zarar gelmesine dayanamam. Sende bunu anla. Murat denen adam hapisten parasıyla çıkmış Bulut. Para vermiş ve bedelini ödemiş. Benim adalete inancım yok artık.''

Bulut, geri çekildi ve önüme gelen saçlarımı usulca kulağımın arkasına tıkıştırdı. ''Herkes yaptığının bedelini ödeyecek Güneşim.''

Bu konu hakkında ne yapacağımızı biraz daha tartıştıktan sonra beni eve bıraktı ve bir gece daha bitmiş oldu. 

🦢

Gözlerimi açmamla beraber tepemde Gizem'i görmem bir olmuştu. Birkaç saniye kendime gelmem için kendime zaman tanıdım ve yutkundum. Ne söyleyeceği hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Gizem, otuz iki diş gülerek bana bakmaya devam ediyordu. Neden bu kadar mutluydu sabah sabah? Ne olmuştu?

''Gizem?'' dedim uykulu bir sesle. Bir yandan gözlerimi kaşıyordum. ''Kalk hazırlanmamız lazım. Semih'in bana bir sürprizi varmış. Ama Bulut ve senin de yanımızda olmanızı istiyoruz. Kapadokyaya gidiyoruz!''

🌻

Bölüm sonu🌚

Biraz uzun bir bölüm oldu. Satır arası yorumlarınızı bekliyorum. Sizleri çok seviyorum 💚

Continue Reading

You'll Also Like

511K 1.5K 2
Hafızasını kaybetmiş olan Elaina yan odasında kalan düşman mafyanın ondan bu kadar nefret etme sebebinin geçmişte yaptığı en büyük günah olduğunu bil...
1.2M 54.7K 51
Bebeği lösemi olan Arslan ile kardeşinin beyninde tümör olan Ayşegül, çaresizlik dolu bir dönemde kaderin ağlarını örmesiyle karşılaşır. Onların çare...
144K 5.5K 41
İhanetin gölgesinde kalan kadınların intikamı ağır olur. Mecburiyet, kollarını hayatına doladığı zaman susacağını sanır, seni hislerle yanıltır. Ama...
148K 9.5K 55
. . Başlangıç tarihi: 10.03.24