Lanetli Krallık

By zeyaytekin

6.2K 782 166

Yıllardır hüküm süren kraliyet ailesinin en büyük gücü, onlara ilahlar tarafından verilmiş doğa üstü yetenekl... More

1. Bölüm - Krallığın Yükselişi
2. Bölüm - Sonun Başlangıcı
3. Bölüm - Karanlık Balo
4. Bölüm - Zümrüt Yüzük
5. Bölüm - Gerçekliğin Kıyısı
6. Bölüm - Dikenli Saray
7. Bölüm - Prenses Kiera
8. Bölüm - Gizli Yükselen
9. Bölüm - Prensin Maskesi
10. Bölüm - Gerçek Varis
11. Bölüm - Tesadüflere Yer Yok
12. Bölüm - Hainler ve Kâhinler
13. Bölüm - Lothar'ın Laneti
14. Bölüm - Belirsiz Taraflar
15. Bölüm - Büyük Plan
16. Bölüm - Söylenti Diyor Ki
17. Bölüm - İhanetin Ağırlığı
18. Bölüm - Yollar Ayrılığı
19. Bölüm - Maraya Marisanda
20. Bölüm - Özgürlük ve Güçsüzlük
22. Bölüm - Sonsuz Müttefik
23. Bölüm - Fırtınanın Savaşçıları
24. Bölüm - Seçilmiş Aile
25. Bölüm - Kızgın Ruhlar
26. Bölüm - Yanlış Enkaz
27. Bölüm - Hain Prens
28 Bölüm - Sessiz Veda
29. Bölüm - Krallığın Çöküşü
30. Bölüm - Ebedi Yemin
31. Bölüm - Siyah Savaş
32. Bölüm - Son İstek
33. Bölüm - Lanetli Krallık

21. Bölüm - Kara Kaçak

105 15 2
By zeyaytekin

Kiera henüz zindana inemeden sarayın çanları çalmaya başlamıştı. Bu ne demek bilmiyordu ancak iyiye bir işaret olmadığını hissedebiliyordu. Kalbi hızla çarparken aşağı indi. Gardiyanlara çekilmeleri için emir bile vermeden aralarından geçti. Kendinden emin olduktan sonra her şeyin ne kadar kolay olduğuna o da inanamamıştı.

İçeri girdiğinde Hadley'nin hala bıraktığı yerde olduğunu fark etti. Bu çanlar ne için çalıyorsa onun riskte olmadığını bilmek güzeldi. Parmaklıklara sarılan Kiera kardeşine seslendi. Onu gördüğü anda fırlayan Hadley heyecanla ayağa kalktı. Bu işe kalkıştığına lanet ediyordu. Randolf ne yapmaya çalışıyor bilmiyordu ama belki de haklı değildi.

Ya da burada Kiera'nın beynini öyle bir yıkamışlardı ki artık o da doğru düzgün düşünemiyordu. Çünkü Hadley üçüncü bir seçeneği göremiyordu. Aylar önce prens kardeşini almaya geldiğinde Hadley ne kadar kıskandığını düşündü. Raya'nın sahip olacacağı her şeye ne kadar imrendiğini. Şimdi o zamanların üzerinden yıllar geçmiş gibiydi.

Ne Raya'nın tacı ne de konumu Hadley'e ilgi çekici gelmiyordu. Yanında dolaştırdığı prens artık Hadley'nin hayallerini süslemiyordu. Sanki kraliyetin maskesini indirmiş, burada olanların ne kadar çirkin olduğunu anlamıştı. Madalyonun diğer yüzü düşündüğü kadar parıltılı değildi.

"Beni buradan götürmeye mi geldin?" diye sordu Hadley.

"Evet," dedi Kiera. Hızla çevresine baktı. "Ama bu yaşanılan son olaylardan kimseye bahsetmemen gerekiyor. Sen hiçbir zaman kasabadan çıkmadın. Arlo ve benim düzenlediğim baloya gelmedin. Yakalanmadın ve biz birbirimizi görmedik."

Hadley'nin kafası karışmıştı. Kardeşinden duymayı beklediği kelimeler bunlar değildi. Kaşlarını çatarken başını iki yana salladı; "Sen benimle gelmiyor musun?"

En azından zindanda gördüklerinden, olanlardan sonra kardeşinin de onunla gelmesini beklerdi. Nişanlısı olarak tanıttığı prens Arlo yalancının tekiydi ve kimsenin gücüne ihtiyacı yoktu. Bunu öğrendikten sonra Kiera nasıl onunla kalmayı kabul edebilirdi?

"Hayır," dedi Kiera.

"Ama artık kalmak zorunda bile değilsin. Prens herkesi kandırmış! Bir yükselen olduğunu görmedin mi?"

Hadley'nin sesinde telaş değil, neredeyse öfke vardı. Arlo, gözlerinin önünde Paul'u alevler arasına almıştı. Bunu inkar edemezdi. Sesi zindanda yankılanırken neredeyse çan seslerini bile bastırmıştı. Buradan çıkacaksa Raya'yı da yanına alacaktı.

"Gördüm," diye cevapladı Kiera. "Hem de çok önce."

Hadley duraksadı. O zaman anlayabildi. Prensin güçlerinin olması Raya için yeni bir haber değildi. Diğerleri gibi şaşırmak yerine herkese olanları burada tutmalarını tembihlemişti. Şimdi her şey Hadley için yerine oturmaya başlıyordu. Başından beri Kiera bunu biliyor olmalıydı. O yüzden bu kadar sakin kalabiliyordu.

Ama neden? Prensi o kadar uzun zamandır bile tanımıyordu. Bu kadar az süredir yanında olduğu birini koruma riskine neden giriyordu? Özellikle de bu kendisini tehlikeye atmayı göze alacak bir seviyedeyse. Bunun yerine evine dönüp kasabada sakin bir hayat geçirebilirdi. Burada olanları geride bırakmak isterse başka bir yere bile gidebilirdi.

Kraliyet ona bir şey bile yapamazdı. Hadley, Kiera'nın güçlerinin ne kadar yükseğe uzandığını bilmiyordu ancak prensin nişanlısı olmak için seçilmişse emindi ki saraydaki herkesten daha güçlü olmalıydı. Elindeki bu güçle iz bırakmadan yeni bir hayata başlayabilirdi. Endişe olmadan. Tehlike olmadan.

"Neden onu koruyorsun?"

Kiera gözlerini kaçırdı; "Çünkü..." O da nasıl bir cevap vereceğini bilmiyordu. Arlo ile hep bir çıkar ilişkisi kurmuşlardı. Arlo ona yardım ettiği sürece Kiera da aynısını yapardı. Kiera prensi gözettiği sürece prens de ona arka çıkardı. Ancak zaman zaman Kiera karşılıksız bir şekilde prense yardım etmekte sorun bulmuyordu. Belki de prensin de aynı şeyi ona yaptığını gördüğü için.

Yıllardır ailesine, kardeşlerine söylemediği sırrı ilk başta kendisiyle paylaştığı için. Birbirlerine katlanamadıkları zamanlarda bile sırtlarını birbirlerine yaslayabildikleri için. Arlo'yu yerin altına kadar gömmek istediği zamanlarda bile kraliyet yemeklerinde neredeyse bir çift olabildikleri için. Zor durumda kaldığında ilk çalacağı kapının Arlo'nun ki olduğunu bildiği için.

Ve her şeyden önemlisi, bundan sonra Arlo ile aynı duvarın içinde yaşamazsa tam olarak ne yapacağını bilmediği için.

En başta burası ona bir hapishane gibi gelmişti. Daha sonra Arlo'nun kardeşleriyle tanıştı ve buraya katlanabileceğini hissetti. Dersleri almaya başlayıp gölgelerin sadakatını fark edince buradan tekrar nefret etti. Güçlerini ilerletince yine sevmeye başladı. Asillerin partilerinde bu sarayda olmanın ne kadar sıkıcı olduğunu anladı. Ancak kraliyete 'biz' olarak hitap ettiğinde yine tüm hislerini birbirine karıştırdı.

Burayı seviyordu, buradan nefret ediyordu.

Ama bir şekilde buraya ait hissediyordu.

"Çünkü öyle. Prensi yarı yolda bırakamam."

Hadley aşağlarcasına gözlerini kıstı; "Saçmalama. Onunla yaşananların düzmece olduğunu bilecek kadar akıllıyım. Birbirinizi sevmiyorsunuz."

"Sevgi önemli değil. Önemli olan Marisanda'yı korumak."

Kiera kendi ağzından çıkanlara inanamadı. Sanki o değil bir başkası konuşuyordu. Eğer birkaç ay önce prenses Isabella'nın böyle konuştuğunu duysa onun için kötü hissederdi. Dünyalarının bu saray kadar geniş olduğunu düşünerek ona acırdı. Şimdi kendisi tam olarak da bu durumdaydı.

"Şu söylediklerine bak!" dedi Hadley. "Bu sen değilsin Raya!"

"Değilim. Çünkü o kız bu kapıdan girdiğinde zaten yoktu. Burada sadece Kiera var."

"Bu kelimeleri sana ezberletiyorlar mı?"

"Lütfen bunu zorlaştırma. Sana bir araç hazırlayacağım. Sende sağ salim evine gideceksin."

"Evimiz," diye düzeltti Hadley. Burası Raya'nın evi değildi. Geçici süreliğine burada olabilirdi ancak gerçek evine dönme vakti çoktan gelmişti. "Ve seni alana kadar gitmiyorum."

Duydukları ayak sesleriyle birbirlerinden uzaklaşan Hadley ve Kiera kapıya baktı. Edgar, Isabella ve Sofia içeri girdiğinde arkalarında birkaç gardiyan getirmeyi ihmal etmemişlerdi. Çevrelerine bakındıktan sonra suçlayıcı gözleri Kiera'yı buldu.

"O nerede?" diye sordu Edgar.

Kiera, bir gün içinde bu kadar şeyin üst üste gelmesine artık dayanamıyormuş gibi gözlerini açtı. Her şeyin hesabını ondan bilmeleri biraz tuhaf gelse bile duruşunu bozmadı. "Kim?"

"Kim olduğunu biliyorsun. Paul hücresinde yok," dedi Edgar.

Onu hiç bu kadar sinirli görmemişti. Hemen arkasında kaşları düşmüş olan Isabella ağzını bile açmadı. Kiera, suç üstü yakalandığını düşünmüştü ancak buraya Hadley'i kurtarmak için gelmişti. Paul ile hiçbir alakası yoktu. Ona bir iyilik yapmayı da asla düşünmezdi. Bu olanlardan sonra Paul umurunda bile olmazdı.

"Ne demek istediğini anlayamıyorum," dedi Kiera.

Yalan söylüyordu. Ne demek istediğini gayet iyi anlamıştı. Çanların neden çaldığı şimdi daha iyi anlaşılmıştı. Paul kaçmış olmalıydı. Bunu nasıl başardı ve ne ara saraydan çıktı bilmiyordu ancak Kiera bundan suçlu değildi. Buraya sadece kardeşini anlamaya gelmişti. Çünkü bu hikayede suçsuz olan tek bir isim vardı, o da Hadley idi.

Belki de bu yüzden kardeşiyle bu kadar sert konuşmuştu. Belki de bu yüzden keskin çizgilerle onu kendinden ayırmıştı. Çünkü bu karmaşanın içine düşmesini istediği en son kişi Hadley idi. Bu sarayda bir kişi için daha endişelenmeyi kaldıramazdı. Tüyleri bir anda ürperirken Arlo'ya gün geçtikçe ne kadar benzediğini fark etti. Bundan korkmalı mı yoksa memnun mu olmalı bilemiyordu.

"Paul nerede Kiera?"

Edgar'ın ses tonu sertti. "Belli ki sinirlisin ama sinirini yanlış kişiden çıkartıyorsun," dedi Kiera. "Paul'un nerede olduğunu bilmiyorum."

"Arlo'nun bir yükselen olduğunu bilmediğin gibi mi?" diye sordu Edgar. "Bizi kandırma."

"Sizi kandırmayayım mı?" Kiera sesini yükseltti. "Paul'u kaçırmak bana ne gibi bir çıkar sağlar? Ona neden yardım edeyim? Belki de ona tek yardım edecek kişinin tam arkanda olduğunu görmüyorsun!"

Edgar arkasında duran Isabella'ya baktı ancak prenses mimiğini bile oynatmadı. Paul'un kaçış anında Isabella Edgar'ın yanında olmasa prens de bundan şüphelenebilirdi. Ne yazık ki kardeşinin yumuşak karnının ne olduğunu gayet iyi biliyordu. Ancak bu kez değil. Bunu Isabella yapmamıştı. Edgar tekrar Kiera'ya döndü.

"Nedense Paul kaçtığında zindanda seni yakalıyoruz," dedi Edgar.

"Yeter."

Duydukları 'yeter' ile herkes diğer tarafa döndü. Kral tüm heybetiyle zindan kapısının önüne dikilmişti. Herkes bir anda sesini kestiğinde gardiyanlar dizlerinin üzerine çöktü. Edgar, Isabella, Sofia ve Kiera başlarını öne eğip kralı selamlarken bu tartışmanın çok hoş bir yere gitmeyeceğini biliyorlardı.

Kral Lionel, oğlunun omzuna dokunduğunda Edgar kırdığı dizlerini eski haline getirerek babasıyla göz hizasına geldi. Konuşması için başıyla oğlunu onaylayan kral onun dışında kimseye bakmıyordu. "Neler oluyor?" diye sordu.

"Paul. Bize komplo kuranlardan biriydi," dedi Edgar. "Ve kaçtı."

Kral sadece Randolf'un adını duymuştu. Arlo babasını bu konuda bilgilendirirken Paul'un ismini geçirmemişti. Belki de o zamana kadar Paul'un bu işin içinde olduğunu bilmiyorlardı. Kral derin bir nefes aldı. Bu pisliği toparlamak yine ona düşmüştü.

"Bu kadar gardiyan tek bir haine engel olamadı mı?" diye gardiyanlara sordu kral. Sesinde suçlayıcı bir ton ya da endişe yoktu. Sahici bir soruydu. Neredeyse küçümseyiciydi. Bu kadar yıldır yanı başlarında bulunan Paul'un onlara ihanet etmesi onun kanına girmiş görünmüyordu. Aldığı haberden etkilenmemişti bile.

Gardiyanlardan ses çıkmayınca kral tekrar konuştu; "Hemen sarayın dışına atlıları yollayın. Ekiplerinizi hızlı toplayın ve o adiyi bulmadan geri gelmeyin."

Edgar ile gelen görevliler başlarıyla kralı onaylayarak zindandan çıktıklarında içeri kraliçe Kassandra girdi. Hemen arkasında prens Nikolai vardı. Kiera uzun süredir tüm aileyi beraber görmemişti. Bu olayın bir kar topu gibi büyüyeceğine adı gibi emindi.

Kral, kraliçeye döndü; "Arlo nerede?"

Kraliçe, bilmediğini belirtmek için başını iki yana salladı. Bulabildiği tek kişi Nikolai olmuştu. Onu da kaptığı gibi kralın yanına gelmişti. Kral tekrar oğluna döndü. Olduğu ortamda soruları sadece o sorar, cevapları sadece o verirdi.

"Şüphelendiğin biri var mı?"

Kralın sorusunun üzerine Edgar göz ucuyla Kiera'ya baktı. Onu bu zindanda, bu zamanda bulmak bir tesadüf olamazdı. Paul kaçtığı anda burada olan tek kişi oydu. Ancak Kiera'nın söyledikleri kulağa aptalca gelmiyordu. Paul'u buradan çıkartmak onun işine gelmezdi. Onun serbest kalması Kiera'ya herhangi bir kazanç getirmiyordu.

Bunu yapması için bir sebep yoktu fakat Edgar şüphelenmeyi bu kadar kolay bırakmayacaktı. Paul ile ilgili gerçekler ortaya çıkana kadar Kiera şüpheli listesinin en başındaydı. Edgar tekrar krala döndüğünde bu araştırmayı kendi yapabileceğini biliyordu. Babasını böyle küçük şüphelerle rahatsız etmeye değmezdi.

Yüce kralın yapacak çok daha önemli işleri olmalıydı. Edgar, babasının üzerinden alabildiği her yük ile kendini daha iyi bir evlat gibi hissediyordu. Ancak çözmek için babasının eline her bulmaca verdiğinde çocukluğuna dönüyordu. Artık bir çocuk olmadığını kendine hatırlattı. Bu kez olayları kendi kontrolü altına alacaktı.

"Hayır," dedi babasına. "Ama bulacağımızdan eminim."

"İyi. Gidelim o zaman," diye karşılık verdi kral.

Herkes tek tek zindandan çıkarken Kiera olduğu yerde kaldı. Burada işi bitmemişti. Henüz Hadley'i yanına alamamıştı. Ancak kral gözlerini Kiera'ya diktiğinde bir krala lafını tekrarlatmaması gerektiğini hatırladı. Belki de Hadley'nin varlığını bile benimsemediği için krala müteşekkir olmalı ve yoluna devam etmeliydi. Hazır işler karışmamışken başını öne eğerek çıkışa doğru yürüdü.

Kral, Kiera'nın onu takip ettiğini görünce adımlarını hızlandırdı. Kiera ise kralın ona bakmamasından faydalanarak son kez kardeşine baktı. Hadley hayal kırıklığı ile kardeşinin uzaklaşmasını izledi. İkinci kez onu kurtarmak için gelip başarılı olamamıştı. Başı önde, olduğu yerden çıkarken kardeşini bu delikten hiç kurtaramayacağını düşünmeye başlamıştı.

Kraliyetin diğer üyeleri ile yürürken içi içini yiyordu. Arlo her şeyi halledeceğini söylemişti. Her şeyi ona bırakması gerektiğini. Peki ihtiyacı olan zamanda neredeydi? Neden gelip şu an Kiera'ya yardım etmiyordu? Zindandan çıktıklarında çanlar kesilmişti. Herkes kendi yoluna giderken Edgar gözleriyle Kiera'yı takip etti.

Bu günden sonra Edgar Kiera'ya da güvenmiyordu.

Ve o nereye giderse Edgar da oraya gidip Kiera'nın aptalca bir şey yapmadığından emin olacaktı.

⚔️

Atlı araba hızla ilerlerken ormanın içine çoktan karışmıştı. Sarayda yaratılan kaos şimdi geride bırakılmıştı. Orada yağan yağmur da öyle. Hava hala kapalıydı ancak damlalardan uzak yol rahat kestirilebiliyordu. Prens Arlo durmaksızın sürdüğü aracı yavaşlatırken uzun süredir konuşmadığını fark etti.

Belki de yaptığına inanamadığı için ağzından tek bir kelime bile çıkmamıştı, belki de sessiz kalmak için. Ancak her ne olursa olsun planının arkasındaydı. Arkada bıraktığı yıkımı gelince toparlayabilirdi. Fakat eğer şu an yaptığını yapmazsa kendini bir daha asla affetmeyecekti.

Aracı bir ağacın kenarında durdurdu. Etrafa kimse olmadığından emin oldu. Bu saatte yoldan geçecek başka bi araç olacağını düşünmüyordu ancak emin olmaktan zararlı çıkmazdı. Kendini her zaman garantiye alırdı. Bu kadar zaman yıkılmadan ayakta durabilmesinin tek sebebi bu olmuştu.

Araçtan inerek arka kapıyı açtı. Paul'u saklayan örtüyü onun üzerinden çekti. Kenara attığı örtü Paul'un ayak ucuna düştü. Göz göze geldiklerinde prens derin bir nefes aldı. Onun canını almak yerine canını bağışlamasının tek bir sebebi vardı, o da Maraya'nın hayatta olabileceği gerçeği. Paul'un eli, hala güçlerini engelleyen kelepçe ile bağlıydı.

Arlo, Paul'un ağzından kumaşı çekerek nefes almasına izin verdi. Paul'un ağzını açtığı anda gördüğü o tanıdık yüz Arlo'nun midesini bulandırdı. Daha birkaç saate kadar en yakın müttefiklerinden biri saydığı bu adam nasıl en büyük düşmanlarından birine dönüşmüştü?

Yaşananları gerçekten anlayabilmek ve kabullenebilmek için herkesin zamana ihtiyacı olacaktı ancak Arlo'nun böyle bir lüksü yoktu. "Maraya nerede?" diye sordu Arlo.

"Hatrımı sormadan iş mi konuşmak istiyorsun?"

Arlo, gözünün önünde yaşananlara inanamıyordu. Tanıdığı Paul gitmiş, bambaşka bir insan gelmişti. Onun prensle böyle konuşması inanılacak gibi değildi. Yıllarca rol yapmak zor olmalıydı çünkü Paul kesinlikle herkese kocaman bir tiyatro sergilemişti.

"Anlaşmamıza sadık kalmazsan seni kurtlara atıp leşlerini hücredeki abine yediririm," dedi prens.

"Eğer beni kurtlara atarsan kardeşinin nerede olduğunu asla öğrenemeyeceksin."

Arlo'nun sabrı yoktu. Sakin duruyor olabilirdi ancak sinirden dişlerini sıkıyordu. Bir anda üzerine atlayıp Paul'un boynuna sarıldı.

"Bana bak!" Paul'un suratını kavrayıp eliyle ezdi. "Oyun oynuyor gibi bir halim var mı?"

Paul konuşamıyordu. Zar zor nefes almaya çalıştı. Arlo onu hücreden yaka paça çıkarırken söylediklerini hatırladı. O, Maraya'nın yerini prense gösterecekti. Prens de bunun karşılığında abisiyle Paul'un canını bağışlayacaktı. Tabii o zamana kadar yanlışlıkla Paul'u öldürmezse. Elini Paul'un boğazından çektiğinde Paul hızlı hızlı oksijeni içine çekmeye çalıştı. Prens Arlo, Paul'dan uzaklaştı.

"Bir dahaki sefere nefesinin ciğerine gitmesine izin vermeyebilirim."

Continue Reading

You'll Also Like

391 91 21
Arkadaşlar hikayemde sevginin kalpte olduğunu, dış güzelliğin geçici bir şey olduğunu vurgulamak istedim. 1900lü yıllarda geçen bir hikayedir... ...
23.6M 1.4M 78
Doğum gününden sonra, kardeşiyle eğlenmek için konsere giden bir genç kız... Fırtına yüzünden iptal olan konserden eve dönmeye çalışırken, kendini bi...
731K 17K 56
"Madem çok ısrar ettiniz, o zaman artık bey diyebilirim." deyip gülümsedim, bandı yapıştırdıktan sonra yutkundu. "Boşver beyi." deyip dudaklarıma yap...
KİLİT By Ecrin Cemre Topal

Mystery / Thriller

9.4K 1.1K 22
Birbirini tanımayan dört arkadaş. Kilitli kalınan bir AVM . Bir katil ve binlerce ceset. Burdan çıkınca her şey eskisi gibi mi devam edecekti? Kilit...