SOKAĞIN DANSI

By Hadadelamor90

271K 23.7K 15.3K

Tek tutkusu dans etmek olan dansçı bir kız... Sokak lambalarının ışığının kesildiği bir gecede, tenha bir sok... More

SOKAĞIN DANSI
1. Bölüm "Gecenin Hakimi"
2. Bölüm "Geçmişin Gölgesi"
3. Bölüm "Korkunun Girdabında Kördüğüm"
4. Bölüm "Ölüme Bir Kala"
5. Bölüm "Çaresizlik"
6. Bölüm "Kartalın Kanadında"
7. Bölüm "Zincirin İlk Halkası"
8. Bölüm "Kaybolmaya Yüz Tutan Korkular"
9. Bölüm "Ruhuma Sızan Ateş"
10. Bölüm "Zeus'un Karısı"
11. Bölüm "Bir Yudum Aşk"
12. Bölüm "Dans Kapışması"
13. Bölüm "İlk Adım"
14. Bölüm "Siyah Giyen Adamlar"
15. Bölüm "İhanet"
16. Bölüm "Gözyaşı Zaafı"
17. Bölüm "Fırtına Öncesi Aşk"
18. Bölüm "Dört Duvar Arasında"
19. Bölüm "Mahşere Kalan Düşler"
20. Bölüm "Karanlık Maskeler"
21. Bölüm "Şüphe Tohumu"
22. Bölüm "Oyunbaz"
23. Bölüm "Veyl"
24. Bölüm "Ölümle Yaşam Arasında"
25. Bölüm "1. Kitap Final ~ Kasırga"
26. Bölüm "Münferit"
27. Bölüm "Avcının Cazibisine Kapılan Av"
28. Bölüm "Umut Mahzeni"
30. Bölüm "İki Ruhun Ötesinde Görev"
31. Bölüm "Aşk ve Zaaf"
32. Bölüm "Seçilmiş Yol"
33. Bölüm "Tutkunun Dansı"
34. Bölüm "Cevapsız Sorular"
35. Bölüm "Sınırın Ötesinde"
36. Bölüm "Tehlikenin Ritmi"
37. Bölüm "İki Can Bir Veda"
38. Bölüm "2. Kitap Final~Gam Rüzgarları"
39. Bölüm "Karanlığında Kandil"
40. Bölüm "Buz ve Güneş"
41. Bölüm "Geçmişin Fısıltısı"

29. Bölüm "Kartal Yuvası"

4.7K 403 544
By Hadadelamor90

Şarkı: Billie Eilish - Everything I Wanted

Yorumlarınız ve destekleriniz benim için çok önemli. Sizin sayenizde büyüyoruz. Oy vermeyi unutmayınız🤍

"İnsan değer verdiği şeylere gözüyle bakar, yüreğiyle taşır."
                                                                  Neşet Ertaş

"KARTAL YUVASI"

METİS

Hayatımın birileri tarafından kaleme alındığını düşünürdüm çoğu kez. Benim göremediğim ama benden başka herkesin beni izlediği bir filmin içindeydim sanki, küçükken izlediğim Truman Show filmindeki gibi. 

O filmdeki hayatın mükemmelliğinin aksine ben korku filminin içinde yaşıyor gibiydim. Yüzünü göremediğim canavarların ölüm pençesinde boğuşuyor, her günüme bir yenisi ekleniyordu. Yazanın acıması ya da vicdanı yoktu. Sadece reklam aralarında nefes almama izin veriyordu. Kalemi durmuyordu.

Durmayacaktı.

Yaşattıkları fragmandı, asıl film şimdi başlıyordu.

Kartal koridora çıkalı beş dakika olmuştu. Beş dakikadır kapının önünde hararetli bir şekilde biriyle konuşuyordu.

Ne dediği tam olarak anlaşılmasa bile emirler yağdırdığını duyabiliyordum fakat bugün yaşadıklarının ağırlığı öyle yormuştu ki onu, ses tonundan bile belliydi yorgunluğu... Bedenini, yüzünü, gözlerini görmeme gerek dahi yoktu.

Yeniden içeri girdiğinde elindeki telefonu cebine yerleştirdi. Diğer elini de dağılmış saçlarının arasından geçirdi. Kim bilir bugün kaçıncı kezdi elini saçlarının arasından geçirişi. Öfkeliyken ya da çıkmaza girdiğinde saçlarından alırdı hıncını. Belki koparmıyordu ama haddinden fazla oyalanıyordu parmakları orada. 

Şu an olduğu gibi. 

Öfkeli değildi, fazla yorgundu ama öfkeli değildi. Büyük bir çıkmaza girdiği her halinden belliydi.

Nihayet parmaklarını saçlarından indirdi ve yüzünden aşağı kaydırdı. "Cengiz şerefsizinden bile şüphelenmiştim ama o da değil." Dediğinde boş boş yüzüne baktım. "Cengiz de kim?"

Kartal yüzünü buruşturdu ve boş ver dercesine başını sallayıp pencereye doğru ilerledi. Belli ki nefes almaya ihtiyacı vardı zaten yüzünden aşağıya kayan parmakları da tişörtünün yakasına eziyet ediyordu. "Kartal." Dediğimde bakışları yüzümü buldu. Parmakları ise pencerenin kulpunu kavramıştı. Pencereyi açmak yerine pes edercesine nefesini verdi. "Benim düşmanım." Dedi ruhsuz bir sesle ama sesinin tınısında rahatsız edici bir şey vardı. "O da polis. Böyle bir şeye cesaret edemeyeceğini bilsem de her ihtimali değerlendirmeden geçmek istemedim."

Sesinin tınısındaki rahatsız edici şey netleşirken gözlerim şokla büyüdü. "Düşmanın polis mi?"

Kartal'ın bakışları pencereye döndü ve sonuna kadar araladığı pencerenin önündeki mermere avuç içlerini bastırıp dışarıdaki havayı uzunca soludu. "Hırs adamı düşman da yapar, mesleğinin yüz karası da." Cümlenin devamını getirmek yerine içine birkaç kez daha uzun nefes çekti ama bu defaki boğulmaktan değildi, daha çok öfkesini dizginleme şekliydi. Bedenini tanıyordum; hareketleri, tavrı, duruşu... Hepsi ezbere bildiğim bir kitap gibiydi ama hayatı... Hayatı hakkında doğru dürüst bir şey bilmiyordum sadece bildiğimi sanıyordum. Şimdiyse hayatını yeni yeni öğreniyordum ve onu yeniden keşfedecek olmak karşı konulmaz bir hevesle dolduruyordu içimi. 

Cümlenin devamını öğrenebilmek için yatağın içinde seslice kıpırdandığımda Kartal'ın bakışları önce cevap bekleyen yüzümü buldu ardından pencereden ayrılarak yanı başımdaki koltuğa oturdu. "Benden önce bu suç örgütüyle o ilgileniyordu. Tepedekilerin isteğini yerine getiremeyince yerine ben geldim. Şimdi de beni devirmeye çalışıyor." Öne doğru eğildi ve bileklerini dizlerine yaslayıp dudaklarını tehlikeli bir kıvrımla belli belirsiz kıvırdı. "Ama o, o kadar kolay değil."

Gerilen kaslarımla ona doğru huzursuzca döndüm. Böyle bir adamın varlığı yepyeni bir korku peydahlamıştı içime. Sanki yeni düşmanın varlığı yetmiyormuş gibi bir adam daha eklenmişti düşman haneme. "Ya senin kimliğini açıklarsa?" Diye sordum kuru bir sesle. "Barmen olmadığını, çökertmeye çalıştığını söylerse?"

Dudaklarını dümdüz bir çizgi aldığında başını da olumsuzca salladı. "Benim ölmem demek, onun yerime gelmesi demek değil. Zaten böyle bir şey yaparsa kendini de namlunun ucuna koymuş olur. Yapamaz, ailesi var. Cesaret edemez." Kesik bir nefes aldı ve o an, anlamını çözemediğim bir derinlikle gözlerimin içine baktı. "Yalnız olan tehlikelidir, ailesi olan daima yeniktir."

Kartal gözlerini benden ayırmadan sessizce içini çektiğinde sözlerinden beni kast ettiğini anlamıştım. En başından beri, zaafım olduğunu kimse bilmemeli söylemleri yenileceğini bildiğindendi.

Ailesi bendim.

"Yani endişe edecek bir durum yok, sana zarar veremez değil mi?" Diye sordum yutkunarak. Benim de zaafım oydu. Ne kadar kızsam da kırılsam da ona bir şey olacak korkusu, kırgınlığımı da kızgınlığımı da mantığımı da kalbimi de önünde diz çöktürtüyordu.

Gülümseyerek bakışlarını yere indirdi ve tekrardan gözlerimin içine geri baktı. Bembeyaz dişleri gülüşünün ardında parlıyordu. "Veremez, yasal bir açığımı arıyor ama yasal açığım yok." Dedi gülümsemesini bozmadan. "Yani benim için endişelenme ama senin için endişelenmemin de önüne geçme."

Seksi duran gülüşü, sinirlerimi bozsa da son cümlesinde yatan anlamı, anlamadığım için bakışlarımı takılı kaldığım dudaklarından gözlerine çevirdim. "Nasıl yani?"

Koltuğun ucuna doğru iyice kaydı ve yüzlerimizin aramızdaki mesafeyi bir kol boyu kadar mesafeye indirdi. "Biliyorum bundan hoşlanmayacaksın ama yarından itibaren benim evimde yaşayacaksın çünkü etrafın düşman kaynıyor ve en kötüsü kim olduklarını bile bilmiyorum. En güvenli yer benim evim." 

Özellikle sığınağı, dünyanın en güvenli yeriydi ve bu konuda karşı çıkmak mantıksızdı ama varlığım; bir kıvılcım gibiydi, yanımdaki her şeyin alev almasını sağlıyordu. Bunun farkındalığı bir kez daha canımı yakarken serumun çıkmasının rahatlığıyla ayaklarımı yataktan sarkıttım. "Kabul edemem." Dedim dudaklarımı ıslatarak. Bacaklarım belli belirsiz Kartal'ın dizlerine değiyordu. Ne ben geri çektim ne de Kartal. Özlemiştim ona temas etmeyi. Her temasında göğsümdeki kemiklerimi sızlatan çarpıntıyı, özlemiştim. "Senin evine de kundaklama yapılabilir, benim yüzümden yeni bir sorun olsun istemiyorum." Dediğimde Kartal anında karşı çıktı. "Daha iyi ya. Benim evim 7/24 kameralarla izleniyor böylece yeni düşmanını görmüş olurum. Olurum ki onu daha rahat öbür tarafa postalarım."

Gülümsemek istiyordum ama birilerinin Azrail'i olma düşüncesi, ruhumdan bir parça koparıyordu. "Bir süre otelde kalırım, daha sonra da yeni bir eve geçerim. Nasıl olsa birlikte hareket edeceğiz, çok sık görüşeceğiz. Yine beni güvende tutmuş olacaksın."

"Metis." Dedi Kartal boğuk bir sesle ve biraz daha koltuğun ucuna gelerek salladığım bacaklarımı, yatakla dizlerinin arasına hapsetti. Az önceki belli belirsiz temas, şimdi büsbütün olarak bacaklarımı sarıyor, ruhumu da büsbütün olarak yakıyordu.

Nasıl başarıyordu bunu?

Basit bir temas bile insanı bu denli yakabilir miydi?

Bu haksızlık değil miydi?

"Sen benim evimde kaldığında..." Avuç içlerini iki yanıma yerleştirerek yatağa bastırdı. "Kimse evimi ateşe vermeyecek." Yatağın üzerindeki ellerinin baskısını arttırıp yüzüme doğru iyice yaklaştı ve sıcak nefesi dudaklarımı döverken, "Ama başka bir yerde, benden uzaktayken sana bir şey olursa ben her yeri küle çevireceğim. O yüzden dünyaya bir iyilik yap ve benimle kal." Dediğinde dudaklarımız arasında neredeyse mesafe yoktu.

Öpecek miydi?

Öpmeyeceğini biliyordum ama gözlerimi kapatma isteğime de karşı koyamıyordum. Kartal en çok dudaklarımın üzerine konuşmayı seviyordu. Yine aynısını yapıyordu ama bu defa birlikteliğimizdeki gibi dudaklarımızı birbirine temas ettirmeden konuşuyordu. Tek yaptığı, sıcak nefesiyle aklımın iplerini ele geçirmekti.

Gözlerimi kapatmama engel olan yine sesi oldu. "Ayrıca suç örgütüne sızmak, birlikte hareket etmek istemiyor muydun? Öyleyse ilk şartım evime yerleşmen."

Sanki Kartal'ın elinde bir kibrit vardı ve ben, o kibritin karşısındaki mumdum. Kibritin kırmızı ucu nefesi, sürteceği kibrit kutusunun yan yüzeyi ise sözleriydi. Boğuk sesi, kulaklarımdan kalbime süzüldüğümde tepetakla olmuş dünyamın içinde kibriti ateşledi. Önce ısıttı sonra tüm algılarımı, aklımı ve kalbimi yarattığı alevinde eritti.

Ona karşı koymak istiyor muydum?

Hayır!

Çünkü ona âşıktım.

Onunla kalmak istiyor muydum?

Hayır!

Çünkü yine ona âşıktım.

Öyleyse hangisini seçmeliydim?

Ayrıca bir evim yoktu, param yoktu, güvenliğim yoktu. Ona karşı gelmek akıllılık mıydı yoksa aptallık mı?

"Ben." Dedim dudaklarımızın birbirine değmemesine dikkat ederek. "Anlamıyorum." Kelimeler kontrolüm dışında ağzımdan çıkıyordu. Sanki çözülmeye başlamış bir makara gibiydi. "Hayatımda ilk kez kendimi anlamıyorum. Ne istediğimi biliyorum ama aslında bilmiyorum. Doğru, yanlış algım sürekli değişiyor. Hiçbir şeyi kontrol edemiyorum."

"Etmek zorunda değilsin." Dedi Kartal sıcak nefesiyle dudaklarımın üzerini hâlâ dövmeye devam ederken. "Bazen sadece akışına bırakmak gerekir."

Ona karşı gelmek hem akıllılıktı hem de aptallık ama birlikte hareket etmek isteyen bendim. Evine giden, ya seninle ya da sensiz mafyaya girerim blöfleri yapan bendim.

Şimdi de istediğim olmuştu.

Ya Kartal'ın isteği?

Yavaşça yutkunarak, "Benim de bir şartım var." Dediğimde Kartal'ın, dudaklarımın üzerindeki bakışları gözlerime çevrildi ama başının sabit tutuşunu ısrarla sürdürmeye devam etti. "Nedir?"

"Evinde kaldığım sürece..." Bakışlarımı dolgun dudaklarının üzerinde gezdirdim. "Bu şekilde..." Dilim ağır ağır dudaklarımı yaladı. "Dudaklarımın üzerine konuşmayacaksın."

Çünkü dayanamazdım. Aramızdaki çekime karşı koyamazdım ve sonunu düşünmeden onu saatlerce öperdim.

Şu an öpmek istediğim gibi.

Kartal'ın dudakları serseri bir gülüşle kıvrıldı ve nefesini ıslak dudaklarımın üzerine bile isteye üfledi. "Neden?"

"Çünkü..." Buna verilebilecek mantıklı bir cevabım yoktu. "İstemiyorum."

Kartal'ın dudaklarındaki kıvrım, bana inanmadığını belli edercesine iyice genişledi ve birkaç saniye boyunca öylece bekledi. Geri çekilmek istiyordum ama gözlerimin içine kilitlenen zifiri karanlıkları, felce uğratmış gibi kıpırdamama engel oluyordu.

Sonunda geri çekilen Kartal oldu ve yüzündeki ifadesini bozmadan, "Rahat ol, sadece sevgilimi baştan çıkarıp öperim. Sana dokunmayacağım." Dedi.

Bir cümle ne kadar kalbimi kırabilirse o kadar kırmış hatta parçalarına ayırmıştı. Hem de hiç hakkım yokken...

Hâlbuki böyle olmasını isteyen bendim. Kartal'ın bütün adımlarını durduran, onu engelleyen bendim.

Öyleyse?

Benden sakladığı gerçeklerin kırgınlığını, bertaraf etmeyi bile becerememişken ona ördüğüm duvarların arkasında, neden cennetten kovulmuş Havva gibi hissediyordum?

Bozulduğumu belli etmemek için, "İsabetli olur." Dedim ama sesim bana bile yabancı gelmişti.

Kartal bunun bilincinde sırıttı.

Konunun değişmesini istercesine sahte bir esnemeyle, "İlaçlar yine uykumu getirdi." Dedim ve Kartal'ın dizlerinin yarattığı hapsinden çıkıp yatağıma geri uzandım. "Sen de artık gidip dinlensen iyi olur."

Kartal ise kalkmak yerine geriye doğru yaslanarak koltuğa iyice yayıldı. "Bu sabah yaşadıklarından sonra seni gözümün önünden ayırmam." Dediğinde duruşunun aksine sesi, güçlü bir kasırga yaratmaya hazırdı. Esecek, gürleyecek, önüne geleni yok edecek gibiydi.

Hüzünle içimi çekip ona doğru döndüm. "Bütün geceyi koltukta mı geçireceksin?"

Kartal yayıldığı koltukta parmaklarını birbirinden geçirip kenetlediği ellerini karnının üzerine bıraktı ve içimi hoplatacak şekilde bedenimi süzdü. "Sadece sevgilimin yanında yatarım."

Kartal'a kötü kötü bakınca sevdiğim gülümsemesiyle beni ödüllendirdi ve gözünü bile kırpmadan bana bakmaya başladı. Bu defa bakışlarımı kaçırmak yerine aynı şekilde sessizce karşılık verdim.

İkimiz de konuşmuyor, birbirimizi izliyorduk. Sanki saatlerdir alamadığımız nefesi şimdi cennet bahçesinde alıyorduk.

Öylesine tadı damakta...
Öylesine kopması imkansız...

Bir süre sonra ilaçlar etkisini gösterdiğinde gözlerim kapanırken hayal meyal Kartal'ın üzerimi örttüğünü hatırlıyorum.

Sonrası derin bir karanlık.

Sabah gözlerimi araladığımda başımı direkt Kartal'ın oturduğu koltuğa çevirdim ama orada yoktu. Hâlbuki dün gece onu izlerken uyuyakaldığımda, uyanır uyanmaz güzel yüzünü görecek olmamın huzuru vardı içimde. Çok değil, iki hafta öncesine kadar her sabah gözlerimi ona açmış, kalbimi tekrar tekrar ölümsüz aşka sürüklemiştim ve bu sabah yine ona açacak olmak, ruhumu tatlı bir telaşa sokmuştu. Tanıdık bir melodiyi duymak gibi gelecekti ona bakmak. İtiraf etmem gerekirse tatsız tuzsuz geçen iki haftanın acısını da çıkaracaktım ama yerinde yoktu.

İçimdeki tatlı telaş, kuru bir hevesle boğazıma dizildiğinde nerede olduğunu görebilmek için bakışlarımı tutundurduğum koltuktan odanın içine çevirdim ve her noktaya tek tek baktım fakat yine yoktu. 

Ya bir işi çıkmış gitmişti ya da Rüya'yı kontrole gitmişti.

Düşüncelerimin eşliğinde yatağın içinden çıkıp pencereden sızan güneş ışığının izinde, lavaboya doğru adımlarımı çevirdim. Güneşin yansıması gölgem, önümdeki duvara düşmüştü. Olduğumdan daha uzun duran gölgeme kısa bir bakış attım. Başım, kabaran saçlarımdan dolayı kocaman ve tülerik görünüyordu. Acilen banyo yapmaya ihtiyacım vardı ama banyo sonrası üzerime giyebileceğim kıyafetim bile yoktu.

Bakışlarım üzerimdeki hasta önlüğüne kaydı. Oldum olası hasta önlüklerini ya da hastaneleri sevmezdim. Kokularından, ortamın kasvetinden hoşlanmazdım. Hele ki annemden sonra hastanelerden iyice nefret etmiştim, önünden bile geçmek istememiştim. 

Ama şimdi...

Hislerimdeki tiksinme, yüzüme yansırken banyoya doğru bir adım daha atmıştım ki kapım çalınınca olduğum yerde kaldım ve parmaklarım, saçlarımı düzeltme ihtiyacıyla kafamla buluştu.
Muhtemelen Kartal ya da ekipteki arkadaşlarım gelmişti. Beni bu denli dağınık görmelerini istemiyordum.

Saçlarımı düzeltmeme fırsat kalmadan içeriye uzun boylu ve yapılı bir adam girdi. Aşağı yukarı 30'lu yaşların başında olan adamın keskin yüz hatları vardı. Burnu kemikliydi ve çenesi oldukça sivriydi. Siyah kaşları gürdü. Yanları kısa kesilmiş saçlarının üst kısımları, uzun bırakılmıştı. Bu da bir tutam saçının ela gözlerinin üzerine düşmesine sebep olmuştu.

Adamın yanlış geldiğini düşündüğüm sırada tıpkı yapılı bedenine uygun kalın ve tok sesiyle, "Metis Manas." Deyince, meraklı bir sesle karşılık verdim. "Buyurun."

Adam yarı çarpık bir gülüşle içeriye girip kapıyı hafif aralık bıraktı. "Çok vaktini almayacağım, emniyetten geliyorum."

Adam sol elindeki cüzdanını görebileceğim şekilde açık bıraktığında beynimde başlayan şok, tüm bedenimi ele geçirdi. Kartal, herhangi bir polisin gelmeyeceğini, ifademi kendisinin alacağını söylemişti. Öyleyse bu adam ne amaçla gelmişti? En önemlisi geleceğinden Kartal'ın haberi var mıydı?

Göğsümün tam orta yerine büyük bir huzursuzluk çöktü. Sebebi adamın gelişi değil, gergin olan duruşu ve yaydığı enerjiydi.

Onunla daha fazla aynı havayı solumamak ve muhabbetin kısa sürmesini istediğim için, "Ev arkadaşım da ben de uyuyorduk, uyandığımda yangın, evi tamamen sarmıştı. Yangının neden ya da nasıl çıktığını bilmiyorum." Diyerek parmaklarımı birbirine geçirip kütlettim.

Parmaklarımdan çıkan ses odayı sardığında adamın keskin bakışları önümde duran ellerime indi. Bakışlarını izleyense dudaklarına ev sahipliği yapan silik tebessümüydü. Birkaç saniye sessizlik içinde ellerimi izledi. Bu durum hem tuhaf hem de ürkütücü gelmişti. Neden ellerimi izliyordu ya da neden yüzündeki o tuhaf ifadesiyle izliyordu hiç bilmiyordum.

Belki de yalan söylediğimi anlamıştı.

Ya da?

Aklıma gelen ihtimalle buz kestiğimi hissettim ve kocaman açılmış gözlerimle dehşet içinde adama bakakaldım. Benim kim olduğumu öğrenmiş, büyük bir ihtimalle de benimle iş birliği yapmak için gelmişti. Kartal'ın, ölüm fermanını imzalayacaklar dediği polis bu adam olmalıydı.

Ellerim canı çekilmiş gibi birbirinden ayrılıp iki yanıma düştüğünde adamın bakışları da gözlerime çevrildi. "Buraya yangınla ilgili ifadeni almak için gelmedim." 

O kadar çok yüksek sesli yutkunmuştum ki muhtemelen adam sesimi duymuştu. İçime kaçan sesimle, "Ne için geldiniz?" Diye sorduğumda bana doğru sırıtarak bir adım attı. Her ne kadar sırıtarak bakıyor olsa da aslında daha çok canımı almak istiyor gibi bakıyordu.

Korkmaya başlıyordum!

Korkunun getirisi tedirginlikle geriye doğru bir adım attım. Adam, bunu fark eder etmez olduğu yerde sabit kaldı ve tedirginliğimi fark ettiğini açıkça belli ederek, "Her şey yolunda mı?" Diye sordu.

Aynı açıklıkla, "Kimsiniz ve benden ne istiyorsunuz?" Diyerek kapıya doğru kısa bir bakış attım. Kartal ya da herhangi birinin içeri girmesini şu an her şeyden çok istiyordum.

Kapıya attığım bakışı fark edip sinir bozucu bir ifadeyle gülümsedi. Beni resmen ablukası altına almıştı ve çaktırmadan yapmaya çalıştığım her hareketimi fark ediyordu. Dilini, korkumdan aldığı hazdan dolayı keyifli bir şekilde şaklattı. "Benden korkmayın Metis Hanım, size zarar vermek için gelmedim. Ben polis memuru Cengiz Eryiğit, sizi korumak için buradayım."

Başımdan aşağıya bir kova soğuk su boca edilse sanırım bu kadar bocalamazdım. Sudan çıkmış bir balık gibi kendimi kaybederek karşımdaki adama bakmaya başladım. Bu adam, dün gece Kartal'ın düşmanım diye bahsettiği kişinin ta kendisiydi. Belki de benim kim olduğumu çoktan öğrenmişti ve Kartal'ı mafyaya değil ama beni polise söyleyecekti.

Bir şeyler diyebilmek için dudaklarımı araladım ama sanki başımdan aşağıya su boca edilmeye devam ediyordu ve ağzımı her açtığımda ağzımın içine dolan su hem sesimi hem de nefesimi kesiyordu.

Sakin ol Metis!

Belki de hiçbir şey bilmiyordu.

Onu tanıdığımı belli etmemek için umursamaz görünmeye çalışarak Kartal'ın dün gece uyuduğu koltuğun kolçağına kalçamı yasladım. Kollarımı göğüs kafesimde bağladığımda yüzümde de yama gibi duran yapmacık bir tebessüm vardı. "Korunmaya ihtiyacım yok, böyle bir talebim de yok üzgünüm ama boşuna gelmişsiniz. O yüzden şimdi giderseniz memnun olurum."

Ama Cengiz belli ki ısrarcıydı ve benden alacağı ne ise onu almadan gitmeyeceği aşikârdı. Bana inanmadığını belli edercesine başını iki yana salladı. "Korunmaya ihtiyacınız var. Evinizin kundaklandığı göz önüne alınırsa fazlasıyla var."

Pratik zekâ bir kadın değildim. Hazır cevaplarım yoktu. Genel olarak o an düşünmeden hareket ederdim ve sonrasında çok pişman olurdum. Bazen söylediklerime bazense söyleyemediklerime...

Yine pratik zekânın devreye girmediği anın panikliğiyle, "Herhangi bir düşmanımız yok belki de biri kötü bir şaka yapmak istedi ve eline yüzüne bulaştırdı." Diyerek onu başımdan savmaya çalışınca aptalca yalanım onu bariz bir şekilde kızdırdı.

Bana doğru yeni bir adım daha atarak, "Demek kötü şaka..." Dedi ve alayla sırıttı. "İkimiz de kötü bir şaka olmadığını biliyoruz." Ön uyarı yapmak ister gibi sesli bir nefes çekti içine. "Bak şimdi sana küçük bir sırrımı vereceğim. Ben diğer polislere benzemem, iyi ya da kötü polisi oynayarak ağzından laf almaya çalışmam. Bu sikik olayda neden adının geçtiği de umurumda değil. Tek istediğim, seni korumak için bana neden vermen."

Tek kaşım anında kavislendi. Az önce gitmesini istiyordum ama şu an neden burada olduğunu öğrenmek için deli gibi istek duyuyordum. "Yangında adımın geçmesi umurumda değilse talebim olmadığı halde neden beni korumak istiyorsun?"

"Ne biliyorsun?" Diye soruma soruyla karşılık verdi. "Çalıştığın Greendoor hakkında ve Sezgin Yılmaz hakkında ne biliyorsun?"

Türker için Sezgin Yılmaz demesi beni başta şaşırtsa da ağzımı aradığını fark etmem birkaç saniyemi aldı. Kartal'ın düşmanı da olsa kurumunu tehlikeye atmak istemiyordu, aslında kurumu değil Kartal'ın dediğine göre ailesini korumaya çalışıyordu ve Kartal'ın bana meslekle ilgili ne kadar açıldığını anlamaya çalışıyordu.

İyice paniklemiş ve gerilmiştim ama bunu ona belli etmeye hiç niyetim yoktu. "Sıradan bir bar... Sezgin Bey de patronum."

Beklediği cevabı almış gibi sırıttı. "Hisler." Dedi ve aynı şekilde sırıtmaya devam etti. "İnsana her zaman yanlış cevaplar verdirir Metis Manas. Umarım bir dahaki karşılaşmamızda doğru cevaplar almak için zor kullanmak zorunda kalmam." Diyerek arkasını döndü.

Kapıya doğru birkaç adım atmıştı ki Kartal kapıyı ardına kadar araladı ve içeri girmek yerine adamın içeride olduğunu biliyormuş gibi rahat bir tavırla kapının kenarına yaslanıp kollarını sert göğsünde bağladı. Bakışları daha önce onu hiç görmediğim kadar soğuktu, nefret doluydu. Ekin'e de nefretle bakarken görmüştüm ama bu adama olan nefreti bambaşka boyuttu. "Ben de Cengiz nerede kaldı diyordum."

"Amirim." Dedi Cengiz yakalanmanın verdiği huzursuz bir sesle. 

Adamın huzursuzluğuna şaşkınlıkla baktım. Normal şartlarda Kartal'ın burada olacağını ve yakalanacağını tahmin etmesi gerekirken neden şimdi huzursuz olmuştu? Ayrıca bana nasıl güvenebilirdi? Burada yakalanmasa bile benim onun geldiğini Kartal'a söyleyeceğimi ve sonrasında Kartal'ın onu yine bulacağını tahmin etmemiş miydi?

Cengiz sorularıma yanıt olmak istercesine, "Ofisimde karşılaşırız diye bekliyordum." Dediğinde huzursuzluğundan sıyrılmış, omuzlarını olabildiğince dikleştirmişti. 

Öyleyse bilerek gelmişti. Amacı; benim onu ispiyonlamam,  Kartal'ın da ofisine gitmesini sağlamaktı.

Ama neden?

Kartal soğuk ve nefret dolu bakışlarını bir an olsun bile üzerinden çekmeden, "Buraya kadar zahmet etmek yerine telefonda beni özlediğini söyleseydin ben zaten gelirdim." Dedi meydan okuyarak.

Cengiz yüzünü buruşturup, "Amiri arayıp ayağa çağırmak olmaz, malum ast üst ilişkisi." Dediğinde bu durumdan tiksindiğini belli edercesine konuşmuştu. Kartal ondan üst rütbeliydi ve anladığım kadarıyla o da bu durumu kabullenmek istemiyordu.

Kartal'ın dudaklarında alaycı bir tebessüm oluştu ama bunu daha çok onu kızdırmak için yaptığı belliydi. "Ast üst ilişkisi..." Dedi üzerine basa basa ve yaslandığı yerden doğrulup yavaş yavaş Cengiz'e doğru yürüdü. "Bunun bilincinde olman çok güzel. Bu durumda üstün, asta neler yapabileceğini de en az benim kadar iyi biliyorsun. O zaman hangi cesaretle..." Başıyla beni işaret edip, "Benim alanıma girebiliyorsun?" Diye sorduğunda sesinde alanı işgale uğrayan yırtıcının öfkesi vardı.

Cengiz, "Amacım geçmiş olsun demekti." Diyerek ellerini iki yana açtı. "Ben kötü bir adam değilim. Görevimi yerine getiriyorum ve masum bir vatandaşı korumaya çalışıyorum. Korunmaya ihtiyacı olup olmadığını sordum. Buna kim ne diyebilir ki?"

Kartal'ın bakışları anında bana kaydı. Cengiz'in söyledikleri tam olarak doğru olmasa da olası bir kavgayı önlemek için kalbim ağzımda, doğru olduğunu belli edercesine başımı salladığımda Kartal yeniden gülümsedi ama bedeninden yayılan enerji adamın üzerine atlamaya ramak kaldığını gösteriyordu. "Ben varken senin esamen mi okunur sanıyorsun?" Cengiz'e doğru bir adım daha attı ve tam karşısında durdu. İkisi karşı karşıyayken Kartal'ın ondan daha uzun ve yapılı olduğu net bir şekilde belli oluyordu. "Bir daha alanıma girersen rütbeleri bir kenara bırakarak karşına çıkarım ve eğer öyle karşına çıkarsam üstün olarak yapabileceklerimi mumla ararsın!"

Derin, bir o kadar da rahatsız edici bir sessizlik...

Sonunda, Cengiz mesajı almış gibi başını salladığında aynı zamanda büyük bir kinle Kartal'a bakıyordu. "Amirim." Dedi ve belli belirsiz bir alayla başını öne eğdi. "Söylediklerinizi aklımdan çıkarmayacağımdan emin olabilirsiniz."

Kartal ise cevap vermek yerine bir an önce gitmesi için kapının önünden çekildi. Cengiz tam yanından geçiyordu ki kolundan sıkıca tuttu. "Gözüm üzerinde olacak." Dedi tehditkâr bir sesle ve elini sertçe geri çekti.

Sessiz kalma sırası Cengiz'deydi. Tek kelime etmeden odadan çıktı.

Onun odadan çıkmasıyla birlikte Kartal, "Gelmişini geçmişini siktiğimin..." Dedi transa girmiş gibi ve sertçe soludu. "Ona saldırmam için yapıyor ve bir an gerçekten amacına ulaşacaktı. Başka açıklaması olamaz. Buraya, bu kadar saçma bir bahaneyle gelmesinin başka açıklaması olamaz." Birden transtan çıkarak bana döndü. "Canını sıkacak bir şey dedi mi?"

Karmakarışık olmuş bir halde nefes nefese Kartal'ın, yüzümde anlam aradığı gözlerine baktım. Kartal'ı transtan çıkaran benim varlığımdı, beni ise transtan çıkaran sözleri olmuştu. Ona saldırmam için yapıyor sözlerine takılı kalmıştım.

Gerçekten de buraya sırf Kartal'ı tahrik etmek için gelmiş olabilir miydi?

Başımı iki yana sallayarak, "Ağzımı aramaya gelmiş." Dedim. Normal şartlarda canı sıkılmasın ya da adamın istediğini verip ona saldırmasın diye söylediklerini saklardım ama karşımda aklı başında eğitimli bir polis vardı. İki lafımla demorilize olup ona saldırmayacaktı. Saldıracaksa da kuralları uygun hale getirip öyle saldıracaktı. "Bana Greendoor'u ve Sezgin Yılmaz'ı sordu. Ne bildiğimi sordu. Cevaplarını alınca da bana inanmadı." İmalı bir şekilde gülümsedim. "Bir dahaki karşılaşmamızda doğruları söylemem konusunda da uyardı."

Kartal'ın bedeninden belli belirsiz ufak bir titreme geçtiğinde dişlerini sıkıyordu. Bir şey söylemek için dudaklarını araladı muhtemelen küfür edecek ya da bağıracaktı ama onu durduran tedirginlikle bakan gözlerim oldu. Sert çehresi anında yumuşarken bana doğru yaklaşıp yüzümü avuçlarının arasına aldı. "Korkma, bir daha sana yaklaşamayacak."

"Belaya alışıyorum galiba." Ağlanacak halime gülümsedim. "Mıknatıs gibi sürekli bela çekiyorum."

Kartal duyduklarından hoşlanmış gibi burukça gülümsedi. "Bela konusunda şüphelerim var ama mıknatıs olduğun bir gerçek." Başparmakları, ağır ağır inip kalkan göğüs kafesine orantılı bir şekilde yanaklarımı okşadı. "Dünya üzerinde gidecek bir sürü yer var ama ben hep sana çekiliyorum."

Yavaşça yutkundum. Kartal'ın beni baştan çıkarması ya da onu öpme isteğimin gün yüzüne çıkması için dudaklarımın üzerine konuşmasına gerek yoktu. Böyle dokunması, böyle bakması, böyle konuşması yeterliydi. Onun için diktiğim yelkenleri anında suya indirmeme sebep oluyordu.

İçimdeki öpme isteğini bastırma ihtiyacı içinde, "Bugün taburcu olabilecek miyim?" Diye sorunca Kartal ellerini yanaklarımdan aşağı kaydırdı. "Evet, doktorunla görüştüm. Müge'yle Gürkan da gelmek üzere."

Gürkan ve Müge'nin gelme sebebini anlamadığımdan, "Yani?" Dedim sorgularcasına. "Onlar niye geliyor?"

Kartal'ın bakışları anında arkamda kalan duvara kaydı. Genelde bu hareketini hoşlanmayacağımı düşündüğü konularda yapardı. Yanılmadım da... "Müge'den üzerine bir şeyler almasını rica ettim. Sen kendini iyi hissedince de birlikte alışverişe çıkarız." Deyince neden gözlerini kaçırdığını anlamıştım. En hassas olduğum konu para konusuydu ve Kartal bunu çok iyi biliyordu. Neyse ki Greendoor'da çalıştığım sürede iyi kötü bankada duran param henüz bitmemişti, kişisel ihtiyaçlarımı bir süre karşılardı.

Başımı sallayıp lavaboya doğru ilerledim. "Önce nüfusa gidip geçici kimlik çıkarmam gerekiyor, daha sonra da o kimlikle bankaya gitmem lazım." Dediğimde Kartal ne demek istediğimi anladığı için sessiz kaldı.

Lavaboya girince ilk işim yüzümü yıkamak oldu ama aynaya bakacak cesaretim yoktu. Dün gece kendimi o kadar çok bitkin ve çirkin görmüştüm ki bir süre aynaya bakmaya cesaretim olmayacaktı. En azından duşa girip kendimi iyi hissedene kadar bakmayacaktım.

Kendime acımayı bir kenara bırakarak lavaboda işlerimi halledip banyodan çıktım.
Yeniden odaya döndüğümde ise Kartal'ı yine telefonla konuşurken buldum.

Konuşmalarından anladığım kadarıyla bu defaki Greendoor'la alakalıydı. Alkol siparişleriyle ilgileniyordu. Bunca işinin ve omuzlarındaki yükün ağırlığına rağmen bir de Greendoor'un günlük işlerine kafa yoruyordu. Telefonu kapattığında, "Zor olmuyor mu?" Diye sordum. "Sonuçta gerçek işin değil. Ekstra bu işlerle uğraşmak yorucu olmalı."

"Zorluğuna alıştım." Telefonunu cebine yerleştirip bakışlarıyla yüzümü işaret ettiğinde göz göze geldik. "Ama güzel bir yardımcı beni bu iş yükünden kurtaracak."

Ona inanmadığımı belli edercesine bakıp kaşlarımı havalandırdım. "Ben sana yardımcı olmuyorum ki aksine sen üzerimdeki yükü alabilmek için daha çok çalışıyorsun."

Kartal sırıtarak, "Yakalanmışım." Dedi ve karşıma dikildi. Yüzünü rahatça görebilmek için başımı yukarı kaldırdım. Tamamen hareketsiz duruyordu ama bakışlarındaki anlam çok derindi. "Fark ettirmeden yapmaya çalışıyordum."

Sahte bir gururla, "Demek ki en az sizin kadar iyi gözlemciyim amirim." Deyince ikimiz de bir an için sustuk. Ona ilk kez amirim diyordum. Evet, bir polis olduğunu öğrenmiştim ama polisliğini kendi içimde kabullendiğimi ilk kez ona gösteriyordum.
Bu durum Kartal'ı hem şaşırtmış hem de hoşuna gitmesini sağlamıştı. Şaşkın bir tebessümle, "İkimizin karşı karşıya geldiği her konuda kaybeden hep ben olurum." Dedi.

Bir an için her şeyi geride bırakıp koluna dokunmayı her şeyden çok istedim. Şu an ona karşı hissettiklerim, kırgınlığımın her bir köşesine yara bandı yapıştırmaya çalışıyor gibiydi. Kendimi dizginleme çabalarıma darbe yapıyordu.

Parmaklarım içimdeki isteğe kayıtsız kalamayıp yavaşça hareket ettiğinde kapım tıklatıldı ve kapının açılmasına eş zamanlı olarak havalanan elim, Kartal göremeden geri düştü.

Gelenler Gürkan ve Müge'ydi.

Gürkan muzip bir tavırla, "Müsait misiniz?" Deyince Kartal yeniden ciddi haline bürünerek onlara doğru ilerledi. Müge'nin elindeki poşetlere kısa bakış attığında Müge başını sallamakla yetinince Kartal'ın bakışları bir kez daha beni buldu. "Biz kapıdayız. Üzerini değiştirdikten sonra çıkarız."

Hastaneden bir an önce gitmek istiyordum ama önce Rüya'yı görmeliydim. "Rüya'yı görmek istiyorum."

Kartal kararsız bir ifadeyle yüzüme baktı. "Önce doktoruyla görüşmem lazım." Bakışları kolundaki saate kaydı. "Herhangi bir ameliyata girmediyse izin almaya çalışırım." Dediğinde Gürkan, "Hemen gidip bakalım öyleyse." Dedi.

Kartal ise yerinden kıpırdamadı, başını iki yana sallamakla yetindi. "İki dakika yalnız bırakmaya gelmiyor." Aklına yeniden Cengiz gelmiş olmalıydı ki öfkelenmişti, bedeni yay gibi gerilmişti. Bakışlarımı hareketlenen ellerine çevirdim. Bedenindeki öfke avuçlarının arasında tortop olmuştu.

Gürkan, Kartal'ın demek istediğini çözmeye çalışırken Müge araya girdi. "Ben buradayım amirim. Sıkıntı yok."

Korunmaya ihtiyacım var mıydı yok muydu diye düşünmedim bile çünkü dünden beri yaşadıklarımı baz alırsak ciddi anlamda korunmaya ihtiyacım vardı. Yine de onlara karşı kuyruğumu dik tutmayı istedim. "Sen doktoruyla bir an önce görüş Kartal. Ben de o sıra üzerimi değiştiririm. Rüya'yı gördükten sonra da buradan gideriz."

Kartal yüzümü incelerken kabullenmesi için gözlerimi açıp kapatınca yeniden Müge'ye döndü. Beni bırakıp bırakmama konusunda hâlâ tedirgindi. Müge de başını sorun yok dercesine eğince sıkıntıyla soludu. "Hemen geleceğim."

Kartal'a başımı sallamamla Kartal'ın hızlıca odadan çıkması aynı anda oldu. Gürkan da onunla birlikte çıkmıştı.

Ve bizi Müge'yle baş başa bırakmışlardı.

Eftalya'dan dolayı onun yanında gergindim. Ne konuşsam ya da nasıl hareket etsem bilmiyordum. İşin en kötü kısmı, onun da benim gibi hissettiğini biliyordum. Eftalya yüzünden ikimiz de birbirimizden çekiniyorduk.

Müge sessizliği kırmak için elindeki poşetleri bana uzatarak Kartal'a ithafen, "Fazla korumacı." Dedi ve beklediğimin aksine sıcak bir ifadeyle gülümsedi. "Seni birkaç kez görmüştüm ve gördüğüm zamanlardaki üzerindeki kıyafetlere göre seçim yapmaya çalıştım. Umarım beğenirsin."

"Sorun değil." Dedim aynı şekilde sıcak görünmeye çalışarak. Gerçekten de sorun değildi. Tek istediğim hastane önlüğünden bir an önce kurtulmaktı.

Müge elinde kalan son poşeti de uzattırken, "Bunlar da iç çamaşırı. Alt üst takım aldım. Bedenini amirim söyledi." Dedi poşetin içine bakmaya çalışarak. "Aynı şekilde ayakkabı numaranı da onun söylediğine göre aldım."

Müge, iç çamaşırlarının bedenime tam uyacağına emin olduğunu dile getirmek için söylemiş olsa da yanaklarımın kızarmasının önüne geçemedim. Sadece başımı salladım ve poşetleri elinden alıp üzerimi değiştirmek için lavabonun içine girdim. Bir poşetin içinde dediği gibi alt üst takım, beyaz ve siyah dört beş tane iç çamaşırı vardı ve yine dediği gibi tam da bedenimi almıştı. Diğer poşetlerde de kot pantolonlar, tişörtler, kot ve kumaş şortlar, eşofman takımları ve pijamalar vardı. Hepsi de bedenimin ölçüleriydi.

Kartal hangi ara ölçülerime dikkat etmişti?

Düşünmeyi sonraya bırakıp üzerimdeki önlükten hızlıca kurtuldum. Poşetin içinden aldığım beyaz iç çamaşırları giydikten sonra buz mavisi rengindeki dar paça kot pantolonu bacaklarımdan geçirip üzerime de beyaz bir tişört giydim ardından çorap ve beyaz spor ayakkabıları giyip lavabodan çıktım.

Müge'ye doğru adım atmıştım ki kapım birden bire ardına kadar açıldı.
Gelenin kim olduğunu görebilmek için başımı geriye doğru çevirdiğimde az daha elimdeki poşetleri yere düşürecektim. Hatta çıkan sesten anladığım kadarıyla düşürmüştüm de... Ekin kapının hemen önünde ağlamaklı bir ifadeyle duruyordu. "İyisin." Dedi ve yavaşça gülümsedi. "Yamaç'tan öğrendim. Ona destek için gelmişken iyi olduğunu gözlerimle görmek istedim."

Ekin'i en son gördüğümde beni rızam olmadan öpmüş, Kartal da onu öldüresiye dövmüştü. Üstelik beni kullandığını itiraf etmiş, Kartal'dan da intikamını aldığını söylemişti.

Düşüncelerimin arasında Ekin bana doğru yürümeye başlayınca yanıma gelmesini engellemek istercesine elimi kaldırdım ve geri geri adımladım. "Ekin senin yüzünü bile görmek istemiyorum, git buradan."

Müge de tehlikenin kokusunu alır almaz anında yanıma geldi ve ondan duymayı ummadığım bir sertlikte, "Kim olduğunu bilmiyorum ama kız seni görmek istemiyor. O yüzden şimdi siktir git!" Dedi.

Lakin Ekin, Müge'yi duymuyordu bile. Transa geçmiş gibi bana bakıyor, üzerime doğru yürümeye devam ediyordu. Dur ikazlarımı da umursamıyordu. "Metis o gün için özür dilerim." Deyince şok içinde Ekin'e bakakaldım. Dengesiz tavırları beni ciddi ciddi korkutmaya başlamıştı. "Ekin sen de kişilik bozukluğu mu var? Yoksa benimle kafa mı buluyorsun?"

Ekin cevap vermeden bana doğru bir adım daha atmıştı ki Kartal açık kapıdan içeriye girdi ve Ekin'i görür görmez, "Senin burada ne işin var lan?" Diye gürledi.

Ondan sonrası çok hızlı geldi. Ekin bir anda karşımdan yok oldu. Onu görebilmek için başımı sağ tarafa çevirdiğimde Kartal'ın onu yakalarından tuttuğu gibi pencere yanındaki duvara çarptığını gördüm. "Uzak duracaksın demedim mi?"

Ekin az önceki trans halinden çıkmış, dudakları tehlikeli bir gülüşle gerilmişti. "Yeniden öperim diye mi bu kadar korkuyorsun?" Birden dudaklarını yaladı. "Yalan yok, öpmeyi çok isterim. Tadı hâlâ damağımda..."

Ekin'in sesi odada yankılandığında sımsıkı gözlerimi kapattım. Büyük bir ihtimalle Kartal, Ekin'in canını alacaktı.

Asırmış gibi geçen birkaç saniye boyunca  ne Kartal'dan ne Ekin'den ne Gürkan'dan ne de Müge'den... Hiç kimseden ses çıkmadı ama sonunda büyük bir gürültü sesi geldi. Gözlerimi hızlıca geri açtığımda Ekin'in yerde yattığını Gürkan'ın da önünde diz çöküp nabzını ölçmeye çalıştığını gördüm.

Ve böylece Gürkan'ı ilk kez sinirli gördüm. "Lan delirdin mi sen? Az daha adamı öldürecektin!"

Kartal tehlikeli bir sakinlikle, "Sesi çok çıkıyordu, ben de kestim." Dedi ve bana döndü. "Hadi hemen çıkalım. Aynı havayı solumanıza bile tahammülüm yok!"

Tedirginlikle, "Ona noldu?" Dediğimde Kartal'ın kaşları daha da çatıldı. "Bayıldı."

"Ayıldığında şikâyetçi olursa?"

Kartal tereddütsüzce, "Tahrik vardı." Dedi ve yanıma geldi. "Sana dokunmadı değil mi?"

"Hayır." Dedim ama sesimdeki şaşkınlık devam ediyordu.

Onu nasıl bir anda bayıltabilmişti?

Vurmamıştı bile.

Bakışlarım yerdeki Ekin'de kalınca Kartal gür sesiyle, "Rüya'yı görebileceksin." Dedi ve bakışlarımın üzerine dönmesini sağladı.

İçimi hem amansız bir heyecan kaplamış hem de garip bir korku sarmıştı. Annesi ve babasıyla bir kez daha karşılaşmak istemiyordum. Onların aşağılayıcı bakışlarını yeniden görmek istemiyordum. Gerginlikle, "Anne ve babası..." Dedim ve kuruduğunu hissettiğim dudaklarımı ıslattım. "Onlar nerede?"

Kartal bana öyle bir bakış attı ki içimden bir ses, beden dilimi okuduğunu söylüyordu çünkü çenesi kasılmıştı. Öfkesinin eksik olmadığı bir sesle, "En son kafeteryaya inerlerken görmüştüm, şu an orada olmamalılar." Deyince ona belli etmeden nefesimi verdim. "Çıkalım." Dedim ve Ekin'e bakmadan kapıya yöneldim.

Kartal da hemen yanımdan geliyordu. Gürkan ile Müge ise odada kalmışlardı.
Kartal'ın yönlendirmesiyle birlikte yoğun bakım servisine çıktık. Kartal doktordan izin aldığı için oyalanmadan üzerime box gömleği giydim ve bone ile maske de taktıktan sonra bu defa hemşirenin yönlendirmesiyle odasına girdim. En fazla beş dakika kalabilecektim.

Odaya girer girmez onu kabloların arasında kaybolmuş buldum. Odayı sadece nefes sesleri ve kalp atışlarının sesleri dolduruyordu. Hayat dolu yüzü bu defa kanı çekilmiş gibi bembeyazdı. Ölümle yaşam arasında savaş veriyordu ve tek suçlusu, bendim. Ne yaptığımı ya da neden peşimde olduklarını bilmediğim düşmanlarım yüzünden bu haldeydi.

Yüzümü acıyla buruşturdum. Aslında Rüya'nın ailesi haklıydı. Bu saatten sonra Rüya ile bir daha aynı evde yaşamamam gerekiyordu çünkü yeniden kundaklanmayacağının garantisi yoktu. Belki de dans ekibimi de bırakmalıydım. Baraka'da prova yaptığımız bir anda tüm ekibimin canı tehlikeye girebilirdi.

Burnumun direği sızlarken Rüya'ya doğru biraz daha yaklaştım ve ayakucuna geldiğimde adımlarımı durdurdum. Daha fazla yaklaşmak istemiyordum. Sanki biraz daha yaklaşırsam ona yine zarar verecekmişim gibi hissediyordum. Beni duyamayacağını bilmeme rağmen, "Özür dilerim." Diye fısıldadım. "Böyle olmasını, sana zarar gelmesini istemezdim. Bilseydim..." Boğazıma dayanan hıçkırık yüzünden yutkunmak zorunda kaldım. "Bilseydim ya da düşünebilseydim bıçaklandığım gün taşınırdım yanından."

Dudaklarımın arasından büyük bir hıçkırık kaçacağını anlayınca Rüya'ya son bir kez daha bakıp odadan çıktım. Muhtemelen beş dakikam da dolmuştu. Ayrıca Rüya'nın ailesine de yakalanmadan gitmek istiyordum.

Rüya'nın odasından çıkıp üzerimdekilerden kurtulunca doğruca koridora çıktım. Kartal da bıraktığım yerdeydi. Ne kadar rahat bir duruşu var gibi görünse de onu tanıyan biri rahatlıkla bedenindeki gerginliği fark ederdi. Sırtını soğuk duvara yaslamış, bir elini cebine yerleştirmişti. Diğer elinde de telefon vardı ve bakışları telefonundaydı. Saçları, dağılmıştı ama dağınık saç ona ayrı bir hava katıyordu ve sanırım onun en çok bu halini seviyordum.

Kulakları o kadar keskindi ki koridora adımımı atmamla başını eğdiği telefonundan kaldırdı ve anında gözlerimi buldu. Bakışlarıyla bile içimi titretmeyi başarıyordu. Sesimi duyamayacak kadar aramızda mesafe olmasının verdiği rahatlıkla, "Bu kadar yakışıklı olmak zorunda mısın?" Diye fısıldadım ve kaşlarımı çattım. Üzerimden çekmediği bakışları ile belli belirsiz bir tebessümle kıvrılmış dudakları dikkatimi dağıtıyordu. Derin bir nefes alarak kendimi toparlamaya çalıştım ve ona doğru yürümeye başladım.

Ona yürüdükçe yaslandığı duvardan doğrulup dik bir konum aldı ve başını sağ tarafına çevirdim. Onun baktığı yönle aramda duvar olduğu için kimin geldiğini bilmiyordum ama Kartal'ın çatılan kaşları hoşlanmadığım birinin geldiğini gösteriyordu.

Nitekim yanılmadım da...

Ben Kartal'ın yanına gelemeden Rüya'nın ailesi bir anda ortaya çıktı. Annesi beni görür görmez sert bir ifadeyle, "Senin burada ne işin var?" Diye çıkışınca Kartal olduğu yerden ok gibi fırladı ve biz daha ne olduğunu anlamadan aramıza bariyer gibi girdi. Tıpkı Rüya'nın annesi gibi sert bir ifadeyle, "Sakin olun!" Dedi dişlerini sıkarak. "Her şeyden öte burası bir hastane ve özellikle de yoğun bakım servisinde böyle bağıramazsınız!"

Rüya'nın babası ise karısının kolunu tutuyordu ve yavaşça sıkıyordu. Amacı belliydi, durmasını istiyordu ama sebebi hastanede oluşu ya da benden dolayı değildi. Sadece Kartal'dan korkuyordu.

Dikkatimin dağılmasına izin vermeden, "Rüya benim arkadaşım ve onu görmek istedim." Dediğimde Kartal aramızdan çekilerek yanıma geldi. Elini de belime yerleştirip beni kendine doğru iyice çekti. Bu onun sınırlarını çizdiğinin göstergesi bir hareketti ve sınırları ihlal edildiğinde asıl tehdidin kendisi olduğunu göstermekten çekinmeyecekti.

"Rüya artık senin arkadaşın değil, ondan uzak duracaksın."

Kadının sözleriyle Kartal'ın belimi tutan eli kasıldı ama benim cevap vermem için tepkisizce bekledi. Derin bir nefes alıp sakin kalmaya çalıştım. Acıları vardı, haklı yanları vardı ve Rüya'nın hatırına onlara biraz daha müsemma gösterebilirdim. "Rüya ile arkadaş olup olmayacağıma Rüya ile ben karar veririm. Rüya istediği sürece onun arkadaşı olmaya devam edeceğim. Sizin ne söylediğiniz umurumda bile değil."

"Kızım senin yüzünden ölümle burun buruna geldi."

Kartal bu defa sessiz kalmadı ve öfkeli sesiyle, "Kanıtınız nerede?" Diye sordu sertçe. "Kundaklayan kişi yakalanmadan ve kundaklanma sebebi öğrenilmeden söyledikleriniz asılsız bir suçlamadır."

Babası, Kartal'ın aksine daha sakin bir sesle, "Rüya masum ve zararsız bir kız." Deyince Kartal da, "Tıpkı Metis gibi." Diyerek onu susturdu. "Ayrıca belki de hedef karıştırıldı ve yanlış ev kundaklandı. Kısacası delil olmadan kimseyi suçlama hakkına sahip değilsiniz." Kesik bir nefes alıp belimin tutuşunu daha da güçlendirdi. "Büyüğümsünüz diye saygım var." Dediğinde bakışlarını babasının üzerine sabitlemişti. "Ama ileri giderseniz aynı şekilde ileri gitmekten çekinmem."

Bu Kartal'ın son sözleri oldu ve belime yaptığı hafif baskıyla hareketlenmemi sağlayarak benimle birlikte yürüme başladı. Burnundan soluyordu ve son bir saatte üst üste yaşadığı Cengiz, Ekin ve Rüya'nın ailesi olayları patlamasına ramak kaldığını gösteriyordu. Muhtemelen bugün karşısına çıkabilecek dördüncü kişiden tüm hıncını çıkaracaktı.

Rüya'nın ailesinin yanından epey uzaklaşmıştık ki Kartal sessizliğini bozdu ve yürümeye devam ederken başını bana çevirerek, "Dün onlar odadan çıktığında o yüzden ağlıyordun değil mi?" Diye sordu ardından sorusunu kendi yanıtladı. "Seni suçladıkları için ağlıyordun."

Başımı olumsuzca salladım. "Haklı oldukları için ağlıyordum. Sen de biliyorsun Kartal, ev benim yüzünden kundaklandı."

"Yine de..." Dedi Kartal üzerine basa basa. "Hiç kimse seninle öyle konuşamaz!"

Kartal ile birlikte otoparka indiğimizde Gürkan'la Müge'nin siyah bir Rolls Royce önünde beklediklerini gördüm. Gürkan'ın elinde benim heyecandan unuttuğum kıyafetlerin poşetleri vardı. Müge'nin de ağzı kulaklarındaydı ve Gürkan'a bir şeyler anlatıyordu.

Bizi fark edince Gürkan rahat duruşunu bozmasa da Müge hemen toparlandı. Muhtemelen Kartal'ın amiri olmasından dolayı onun yanında daha resmi duruyordu.

Yanlarına vardığımızda Gürkan, Ekin'i kast ederek, "Ayıldı, bir sorun yok." Deyince rahatlayarak nefesimi verdim. Bunca derdin arasında bir de Ekin sorunuyla uğraşmak istemiyordum. Zaten son günlerde iyice tuhaf davranmaya başlamıştı. Yaptıkları sağlıklı kafada olduğunu göstermiyordu. İki kişilikliymiş gibi garipçe davranıyordu.

Kartalsa benim aksime rahatsız bir nefes aldı. Onu biraz olsun tanıyorsam sonsuza dek baygın kalmasını tercih edeceğinden adım gibi emindim.

Gürkan'ın elindeki poşetleri alarak, "Sağ olun." Dedi ve arabanın arka koltuğuna poşetleri bırakırken Müge yanıma geldi. "Az önceki kargaşadan dolayı fırsat yaratamadım, geçmiş olsun."

Sesi ile yüzündeki ifadesi odadaki gibi sıcak ve samimiydi ama şu an ona karşı nötrdüm. Hele ki üst üste yaşadığım olaylar silsilenin ardında belki de hislerimi unutuyordum. "Teşekkür ederim."

Müge aklımı okumuş gibi, "Nasıl hissediyorsun?" Diye sorunca bir an için ne diyeceğimi bilemedim.

Geçirdiğim dört ay boyunca cinayete şahit olmuş, iki kez bıçaklanmış, tehdit edilmiş, takip edilmiş, eski erkek arkadaşım tarafından kullanılıp zorbalığa uğramıştım. Nefes'in yalanlarıyla boğuşmuş, Eftalya tarafından kandırılmış, babamın benim yüzümden öldürüldüğünü öğrenmiştim. Yine, âşık olduğum adamın polis olduğunu ve kandırıldığımı öğrenmiştim. Bunun getirisi olarak da aşk acısı yaşamıştım. Aşk acısının arasında zengin bir züppe tarafından tacize uğrayıp karakola düşmüştüm. Tam her şey bitti derken polis ve mafya arasında hedef olduğumu öğrenmiş, evim kundaklanıp küle dönmüş, ölümden dönmüştüm. Evsiz ve çırılçıplak kalmıştım. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi yepyeni düşmanlarımın olduğunu öğrenmiştim. En kötüsüyse en yakın arkadaşım benim yüzümden can çekişiyordu. Burukça gülümsedim. "Sanırım iyiyim."

Kartal arabaya binmem için kapıyı açtığında Müge gözlerimin içine bakarak, "Daha iyi olacaksın." Deyince arabaya binmeden önce son bir defa Müge'ye baktım. İyi olacaktım. Kendime inanmayı bırakmadığım sürece iyi olacaktım. Eninde sonunda bu kâbus bitecek, güneşli bir sabaha uyanacaktım. Duyduğuna emin olmadığım bir sesle, "Olacağım." Dediğimde Müge'nin yüzündeki tebessüm genişledi.

Aynı şekilde tebessüm edip arabaya bindim ve Kartal'la göz göze geldim. Tebessümümü görmüştü ve gergin yüz ifadesi anlık olsa da silinmişti. Bakışlarını yüzümden ayırmadan kapımı kapatınca arabanın içinde beni ilk karşılayan Kartal'ın yoğun kokusu oldu. Parfüm kokusu; arabanın içine sinmiş, ciğerlerimin bayram etmesini sağlamıştı.

Kartal, Gürkan ile Müge'ye bir şeyler söyledikten sonra arabaya bindi ve çalıştırmadan önce yan profilimi süzdü. Ona bakmıyordum ama bakışlarımın üzerinde olduğunu biliyordum. "Metis." Deyince derin bir nefes alarak ona döndüm. Arka koltuktaki poşetleri işaret edip, "Müge neler aldı bilmiyorum ama yeterli mi ya da beğendin mi? İstersen eve geçmeden önce istediğin mağazaya uğrayalım, istediğin kıyafetleri alalım." Dediğinde gözümün içine bakıyordu, muhtemelen uzun bir süre onun evinde kalacağımı sanıyordu ama yanılıyordu. Uzun bir süre yanında kalamazdım. Evinde kalmamın doğru olmadığını ikimiz de iyi biliyorduk. Başımı iki yana salladım. "Onlar şu an için yeterli. Zaten en kısa zamanda yeni bir ev bulup geçerim."

Kartal kaşlarını çatıp bakışlarını gözlerimden kaçırdı ve önüne dönerek arabayı çalıştırdı.

Kartal'ın evine geldiğimizde neredeyse akşamüzerine geliyordu. Tek istediğim bir an önce duş almaktı. Duş alıp az da olsa gerilen kaslarımı rahatlatmak istiyordum.

Düşüncelerim eşliğinde eve girdiğimizde Kartal'ın, tanıştığımız ilk gece bahsettiği kedisi bize doğru gelmeye başladı.

Hedefi Kartal'dı.

Kartal'ın ayaklarına dolanmasıyla birlikte Kartal ağzı kulaklarında onu kucağına aldı. "Oğlum." Diyerek başını okşadı. "Senin bu saatte uyuyor olman gerekmiyor muydu?"

Kartal'ı böyle gülerken görmeyi çok özlemiştim.

Bir an için tüm sorunlarımı unutarak kediye bakmaya başladım. Bombay cinsi kedinin simsiyah ve parlayan kısa tüyleri vardı. Resmen minik bir siyah pantere benziyordu. Kartal'ın kucağından doğruca omzuna tırmandı ve bana doğru bir bakış attı. Öyle sevimliydi ki gülümsemeden edemedim.

Ben gülümseyince Kartal'ın da bakışları bana döndü. "Omuzda durmaya bayılır. İndirmediğim sürece de kolay kolay inmez."

Gülümsememi bozmadan, "Zeus değil mi?" Diye sorunca Kartal onayladı. "Evet." Dedi ve Zeus'u yeniden kucağına alarak karşı karşıya gelmemizi sağladı. "Bu güzel kız, sana sürekli bahsettiğim Metis." Dediğinde kulağına doğru iyice yaklaşmıştı. "Ama aklından bile geçirme Zeus Efendi, o senin Metis'in değil."

Kartal'ın fısıltısı aramızda yankılandığında bakışlarım gözlerini buldu. Başı hâlâ Zeus'a yakın duruyordu ve olduğu yerde kıpırdamadan derin derin gözlerimin içine bakıyordu. Belli belirsiz içimi çektim, kalp atışlarım çoktan göğüs kafesime eziyete başlamıştı çünkü gözlerine bakmak terapi gibiydi. Ruhumda ve kalbimde açılan tüm yaralara merhem gibiydi. Bazen tamamen iyileştiriyor bazen anestezi etkisi vererek uyuşturuyordu. Bazen de güvenle sığınılabilen bir liman gibiydi. Ansızın gelen bir denizaltı tarafından batırılmayacağından emin olduğun, balık istifi gibi dizilmemiş gemilerde güvenle sevdiğine kavuşmak gibiydi.

Kartal'dan bakışlarımı çekmemi sağlayan kucağıma tırmanmaya çalışan Zeus oldu. "Tanıştığıma fazlasıyla memnun oldum." Diyerek Zeus'u kucağıma aldım. "Küçükken izlediğim bir çizgi filmde siyah kedi vardı tıpkı ona benziyorsun."

"Adı neydi?"

Kartal'a yeniden baktığımda dik bir konum aldığını ama az önceki yüz ifadesini sürdürdüğünü gördüm. Hızlanan kalp atışlarım, dudaklarımı da kurutmuştu. Kurumuş dudaklarımı ıslatarak, "Çizgi filmin adı Sailor Moon. Çok fazla detay hatırlamıyorum ama böyle siyah bir kedisi vardı. Başkarakter ne zaman umutsuzluğa düşse kedisi ona güç ve destek verirdi." Dedim ve bakışlarımı bir kez daha Zeus'a çevirdim. "Bazen çizgi filmlerin gerçek olmasını çok isterim. Belki o zaman her şey daha kolay olurdu."

Zeus sevilmekten sıkılmış gibi kucağımdan omzuma tırmanmaya çalışınca Kartal'ın engeline takıldı. "Şimdi onun dinlenmesi gerekiyor." Diyerek kucağımdan aldığında kaşlarını belli belirsiz çatmıştı.

Hatta git gide kaşlarının çatılı derinleşti ve kısa bir an için sessiz kaldı. Dikkatlice ona baktım. Neden bir anda huzursuzlandığını anlamamıştım.

Sonunda oldukça yavan bir sesle, "Nerede kalmak istersin? Sığınağım tamamen güvenli." Deyince huzursuzluğunun sebebini anladım.

En son sığınağı için fare deliği demiştim.

Kartal çattığı kaşlarını bozmadan, "Ama burası da güvenli. Evin çevresinde kameralar var. 7/24 izleniyor, kuş da uçsa haberim oluyor." Dedi aynı sıkıntısını sürdürerek. "Camlar ile kapılar kurşun geçirmez. Rahat olabilirsin, tamamen güvendesin."

"Sığınakta kalmak istemiyorum." Deyince Kartal'ın yüzü daha da düştü ama amacım onu üzmek değildi. "Sebebi yangın." Dedim aceleyle, onu daha fazla üzmemek için. "O esnada nefes almak çok zordu. Bir süre kapalı ortamlarda kalamayacağım. Eğer sığınağa inersem yine nefes alamayacakmışım gibi geliyor. En çok hangi odada pencere varsa orada kalmak isterim."

Kartal'ın çenesi kasıldığında dudaklarının arasından belli belirsiz bir küfür savuruldu ardından anladığını belli edercesine başını sallayıp yanımızdaki merdivenin bitiminde başlayan asma kattaki yatak odasını işaret etti. "Ara sıra burayı kullanıyorum..." Dediğinde aynı zamanda yatağın tam karşısındaki havuza bakan büyük cam duvarı işaret etmişti. "Pencere tam karşısında kalıyor, istediğin zaman açık bırakabilirsin. Ama..." Dedi ve birden yüzünü hoşnutsuzca buruşturdu. "Gürkan zamansız ve habersiz gelmeye bayılır. Kapıdan kovsam bacadan geri gelir. Kısacası sabah gözlerini açtığında..." Durduğumuz alanı işaret etti. "Gürkan'ı ortalıkta bulabilirsin. Bu durumdan hoşlanmayabilirsin." Dudaklarını sertçe ıslatıp anlaşılması zor bir fısıltıyla da nefesinin gerisinden konuştu. "Yatak odanda başka bir erkeğin varlığından ben de hoşlanmam."

Muhtemelen Kartal, benim asma kattaki yatakta yattığımı Gürkan'ın da etrafta gevezelik yaparak dolaştığını gözünde canlandırmıştı çünkü duruşu tam olarak öyleydi. Haline gülümsememek için kendimi zor tuttum ama haklılık payı vardı. Gözümü açtığımda karşımda Gürkan'ı ya da bir başkasını görmeyi kesinlikle istemezdim. Loft dairelerin asma katındaki yatak odaları çok estetik duruyordu lakin fazlasıyla ortalıktaydı. Eve giren ve çıkanlar olduğu sürece orada kendimi kesinlikle savunmasız hissederdim.

(Kartal'ın tasvir ettiğim evi bu değil ama loft dairenin gözünüzde daha rahat canlanması için bu örneği buraya bırakıyorum)

"Gözümü açtığımda yalnız olmayı tercih ederim." Deyince Kartal düz bir ifadeyle yüzüme baktı ve değiştirmediği ifadesiyle kapının kenarına bıraktığı poşetleri alarak merdivenlere yöneldi.

Şaşkınlıkla arkasından baka kaldım. Asma kattaki yatağı kullanmayacağımı söylemiştim ama neden oraya çıktığına dair bir fikrim yoktu. Sebebini anlamak için peşinden ilerledim.

Spiral şeklindeki merdivenleri hızlıca tırmandık ve onun ara sıra kullanıyorum dediği yatağın önüne geldik. Yatağı iki kişilik geniş ve konforlu görünüyordu. Yatağın iki yanında komodin vardı, çaprazındaki duvara televizyon montelenmişti. Sağ komodinin yanındaki cam taban pencereleri sayesinde aşağıdaki mobilyalar görünüyordu. Sol yanındaki komodinin bitiminden de dar bir koridor başlıyordu.

Kartal'ın adımlarının rotası orası olunca peşinden ilerlemeye devam ettim. Koridorun sonunda yeniden merdiven başlıyordu ama bu merdiven spiral merdiven kadar yüksek değildi. Aşağı yukarı 10 basamak sonra önümüze bir kapı çıktı ve Kartal'ın kapıyı açmasıyla ağzımın açık kalması aynı anda oldu.

Burası çatı çatıydı ve bu devasa çatı katı, tamamen yatak odasıydı. Çatının duvarları ahşap görünümdeydi. Dört duvarın bir duvarında boydan boya dolap vardı. Dolabın açık kapılarından Kartal'ın asılı kıyafetleri görünüyordu. Karşı duvarında da açık kapısından görebildiğim kadarıyla banyosu vardı. Diğer duvar ise tıpkı aşağıdaki gibi tamamen camdandı ve camın önünde büyük bir teras vardı. Terası, yeşilliklerle ve bahçe mobilyalarıyla süslüydü.

Bakışlarımı terastan almayı başarabildiğimde yatağa baktım. Geniş yatağı odanın tam ortasındaydı ve camdan duvarla karşılıklıydı.

Kartal elindeki poşetleri yatağın kenarına bırakıp terası işaret etti. "Bilirsin. Yıldızları izlemeyi çok severim. O yüzden burası da en sık kullandığım yatak odam. Artık senin." Deyince itiraz etme istediğiyle doldum. "Seni odandan etmek istemiyorum."

Kartal'ın yüzü birden aydınlandı ve bana doğru yaklaşarak aramızdaki mesafeyi kapattı. "Birlikte mi kalmak istiyorsun? Üzgünüm." Diyerek başını iki yana salladı. "Dün gece de söyledim. Sevgilim olmadığın için seninle aynı yatağı paylaşamam."

Söylediklerime karşı geleceğini biliyordum ama bozguna uğratacağını düşünmemiştim. Hem gözlerim hem de ağzım şaşkınlıkla açılırken Kartal arsız bir ifadeyle gülümsedi. Konuşmama izin vermeden, "Banyoda havlular var, istediğin zaman kullanabilirsin." Dedi ve serseri bir ifadeyle göz kırpıp odadan çıktı.

Onun dışarı çıkmasıyla birlikte ellerimi yüzüme kapattım. İmkânım olsa son üç dakikayı tamamen silerdim. "Arsız..." Diye söylenerek ellerimi yüzümden çekip derin bir nefes aldım. Son üç dakikayı düşünmek yerine ılık bir duşa girmek bana kendimi çok daha iyi hissettirecekti.

Kartal'ın kenara bıraktığı poşetleri alıp yatağın üzerine döktüm. Hava o kadar sıcaktı ki... Neyse ki Müge giyebileceğim kot şortla tişört de almıştı. İç çamaşırları da alarak banyoya doğru ilerledim.

Banyoya girer girmez yeni bir şok dalgasıyla sarsıldım. Şu ana kadar gördüğüm en büyük banyo bu banyo olabilirdi. Minimalist banyoya hâkim olan antrasit rengindeki seramikler duşa kabinin içinde tamamen ahşap görünüme dönüyordu. Dikdörtgen şeklindeki uzun duşa kabinin önündeki cam o kadar inceydi ki bir an için gerçekten önünde cam olup olmadığından şüphe ettim. Duşa kabinin karşısında ise yine büyük bir camdan duvar vardı. Muhtemelen dışarıdan içerisi görünmeyen cam duvarın önünde, küvet görevi gören kare şeklinde ahşap temalı havuz vardı. Havuzun hemen tepesinde de büyük bir duş başlığı vardı. Anladığım kadarıyla suyun içerisindeyken tepeden yağmur yağar gibi su akıyordu.

Dudağımı ısırarak gülümsedim. Bu hem tuhaf hem de eğlenceli duruyordu.

Bir an için deneyimlemeyi arzu etsem de banyoda oyalanmayı istemediğim için üzerimdekilerden kurtularak doğruca dolaba yöneldim ardından içinden aldığım siyah havlularla duşa kabine doğru ilerledim.

Duşa kabinin içerisinde Kartal'ın şampuanı ve duş jeli vardı. Tereddütlü gözlerle onlara baktım. Kartal gibi kokmak, kendime sonu gelmeyen işkence yapmak gibiydi ama yangının o acı kokusu üzerime sinmişti. Ve özellikle saçlarıma sinen koku, başımı her hareket ettirdiğimde midemi fazlasıyla bulandırıyordu.

O şampuanı ve duş jelini kullanmaktan başka seçeneğim yoktu.

Ilık suyu açıp bir süre suyun üzerimden akmasına izin verdim. Yine gözlerim doluyor, burnumun direği sızlıyordu. Aslında suyun altında ağlamaya her şeyden çok ihtiyacım vardı fakat kendimi toparlamam gerektiğini biliyordum. Dünden beri yeterince ağlamıştım, daha fazla ağlamaya vakit harcamayacaktım. Bu saatten sonra yapmam gereken tek şey; özgürlüğüm için savaşmak olacaktı. Bugünden itibaren hayat ne getirirse getirsin karşısında dimdik duracaktım.

Kartal'ın şampuanını elime alıp kapağını açtım ve ilk olarak burnuma götürüp kokusunu derince içime çektim. Fresh kokusu, öyle ferahlatıcı ve rahatlatıcıydı ki ciğerlerim bir an için her şeyi unutup cennetine sarılır gibi edebi takılı kaldığı kokuya sımsıkı sarıldı.

Özlemle bir kez daha kokusunu içime çektim.

Ve yine...

Bir kez daha...

Kokusunda sarhoş olmak üzereyken hızlıca şampuanı saçlarıma karıştırdım. Bu gece onun kokusuna sarılır gibi yatmak kırık kalbime de yaralı ruhuma da çok iyi gelecekti.

Banyodan çıktıktan sonra siyah kot şortu ve askılı siyah bodyi üzerime geçirdikten sonra nemli bıraktığım saçlarımı salarak oldukça büyük görünen terasa çıktım. Hava çoktan kararmıştı ve ev, şehrin çok dışında kaldığı için bahçedeki aydınlatmalar dışında manzarası karanlık görünüyordu. Çok ileriden tek tük ışıklar görünüyordu. Bir de çok uzaklardan geçen araba farları, geceye kısmen de olsa aydınlık katıyordu.

Evin en iyi yanı civardaki ağaçların yoğunluğuydu. Temiz havası insanı fazlasıyla dinlendiriyordu. Ahşap zeminde ilerleyerek duvarın kenarından başlayıp ortaya kadar gelen çimenlerin üzerine çıplak ayakla bastım. Çimenlerin üzerinde şezlong gibi duran büyük ve geniş sandalyeye oturdum. Kartal burada ya güneşleniyordu ya da geceleri yıldızları izliyordu.

Başımı yıldızların süslendiği gökyüzüne çevirdim. Şehirden ve ışıklardan uzak olduğumuz için burada yıldızlar fazla görünüyordu ama karavanıyla izlediğimiz yıldızlar kadar çok yoktu.

Bir anda duyduğum ayak sesleriyle Kartal'ın geldiğini anladım ve başımı geriye çevirdim. Kartal da terasa çıkarak yanıma geldi. "Hâlâ acıkmadın mı?"

Çoktandır midemi dinlemiyordum. Başımı iki yana salladım. "Canım yemek yemek istemiyor."

Kartal, "Tok karınla alman gereken ilaçların var, yemek zorundasın." Diyerek oturduğum sandalyenin yanında diz çöktü. "Yemek konusunda başarılı değilim ama güzel spagetti yaparım, umarım beğenirsin."

Daha önce Kartal'ın elinden hiç yemek yememiştim. Bir kez birlikte tost yapmıştık, onu da Ekin mahvetmişti. Onun dışında ya dışarıdan yemiştik ya da evdeki hazır yiyeceklerden yemiştik. Şaşkınlığımı belli edercesine, "Spagetti mi yaptın?" Diye sorunca Kartal tereddütlü bir ifadeyle, "Beğenmezsen Gürkan'dan bir şeyler getirmesini isteriz." Dedi.

Müge'yi ya da Gürkan'ı daha fazla benim yüzümden uğraştırmak istemiyordum. "Hayır." Diyerek ayağa kalktım. "Senin yaptığın spagettiyi yemek istiyorum."

Onun ayağa kalkmasını beklemeden kapıya doğru hızlıca ilerledim. Odadan çıkıp merdivenlere yöneldiğimde Kartal'ın da hemen arkamda olduğunu hissettim. Hızı şaşırtıcıydı ve itiraf etmem gerekirse bir anda yanımda biten varlığı nefes kesiciydi.

Kabul ediyordum, ne yaparsa yapsın beni tam anlamıyla büyülemeyi başarıyordu.

Merdivenlerden inip doğruca mutfağa girdiğimizde ada tezgâhın üzerinde özenle hazırlanmış iki spagetti tabağı buldum. Hemen arkamdan da Kartal'ın sesini duydum. "Burada mı yiyelim? İçerideki masada mı yoksa terasta mı?"

Açık havada ve loş ışıkta yemek yemek daha cazip geldiğinden tezgâhın üzerindeki tabağımı alıp bedenimi merdivenlere çevirdim. "Bence terasta yiyelim." Tek istediğim olabildiğince rahat nefes alabileceğim bir ortamda bulunmaktı. Resmen kapalı alanlarda kalma fobisi oluşmuştu.

"İçecek olarak ne istersin?"

"Kola varsa alabilirim."

Kartal başını salladığında geldiğim yoldan geri dönüp acelem varmış gibi terasa çıktım. Kartal'ı mutfakta bırakmıştım. Terasa girince masaya geçmek yerine duvar dibindeki konforlu ve geniş duran koltuğa oturdum. Bakışlarım elimdeki tabağa kaydı. Tabağımdan burnuma dolan kokular makarnanın çok lezzetli olduğunu söylüyordu.

Midemde hissettiğim hareketlenmeyle elimi mideme bastırdım. Acıkmadığımı sanıyordum ama yanılmıştım. Kartal'ın bir an önce gelmesini dilercesine kapıya baktığımda Kartal elindeki iki bardakla ve bir tabakla yanıma geldi. Elindeki kolanın birini bana verip çaprazımdaki tekli koltuğa oturdu.

Daha fazla açlığa dayanamayacaktım.

Bardağı önümdeki büyük sehpanın üzerine bırakıp çatalımı spagettinin içinde döndürdüm ardından çatalı dudaklarımla buluşturdum. Birkaç kez çiğnemiştim ki Kartal ile göz göze geldim. Merakla vereceğim tepkiyi bekliyordu.

Öyle lezzetli öyle çok damak tadıma uygundu ki...

Tek söyleyebildiğim, "Kartal bu spagetti bir harika." Oldu.

Kartal'ın da yüzünde kocaman bir gülümseme belirdi. "Afiyet olsun."

Çatalı bir kez daha tabakla buluştururken bakışlarımı da tabağa çevirip, "Neden daha önce yapmadın?" Diye sorunca sorduğum sorunun ağırlığını idrak eder etmez tabağın içindeki çatalın hareketini durdurdum. Aslında tamamen boş bulunmuştum. Geçmişteki ilişkimize atıfta bulunmak istememiştim.

Kartal'ın iç çektiğini duydum. "Fırsat olmadı." Deyince bu defa ona bakma cesareti bulamadım. Az önce yuttuğum makarna da boğazımda kalmıştı sanki. Yutkunma ihtiyacıyla kolama uzanıp büyük bir yudum aldım.

Boğazımı yakan asit kalbimi de yakıyordu gibiydi. Sessiz kalıp yemeye devam ettim. Kartal da aynı şekilde sessizce yemeye başlamıştı.

Bir süre sessizce yedikten sonra sorduğum soruyu unutturmak istercesine bakışlarımı ona tutundurup bir çırpıda, "Ailen ne iş yapıyor?" Diye yeni bir soru sordum. Ayrıca bu sorunun cevabını da gerçekten merak ediyordum. Evi, arabaları, karavanı, motosikleti ve dahası, oldukça varlıklı aileden geldiğini açıkça haykırıyordu. Zaten o gece de aileden gelen zenginliği olduğunu söylemişti.

"Tek iş değil." Dedi Kartal ve kolasından bir yudum aldı. "Finans işi aynı zamanda gayrimenkul işi... Onlar için kısaca iş insanı diyebilirim."

Kısacası parayla oynuyorlardı...

Anladığımı belli edercesine başımı salladığımda Kartal'ın ailesi için ailem buradan uzakta, yaşlılıklarının tadını çıkarıyorlar
sözlerini anımsadım. Demek ki ailesi artık işlerin başında değildi ama Kartal da işlerinin başında değildi. O çok daha farklı bir meslek seçmişti.

"Ailen işlerini devralmanı istemedi mi?"

"İstediler ama ben istemiyordum. Aile demek aynı hissedeceğimiz ya da aynı düşüncede olacağız anlamına gelmiyordu. Bence insan mutlu olduğu işi yapmalı. Sonunda ikna oldular ve polis olmamı desteklediler."

Bir çırpıda, "Neden polislik?" Diye sordum. Polisliği aramızda tuhaf bir etki bırakmıştı. Sebebi de sonradan öğrenmiş olmamdı. Şimdi ne zaman konusu açılsa ikimiz de gergin hissediyorduk.

Ben en başından beri polisten kaçıyordum. O da en başından beri polisti. O, polisten kaçtığımı bilirken ben onun polis olduğunu bilmiyordum ve bu kısır döngü, aklıma geldikçe delirecekmişim gibi hissediyordum.

Kartal çok kısa bir an yüzümü süzdü. "Mülakat cevabı, kötülerle mücadele eden pelerinsiz kahraman olmayı kim istemez ki?" Bıyık altından gülümsedi. "Gerçek cevabıysa adam dövmeyi çok seviyorum."

Aynı şekilde gülümsediğimde şaka yaptığını biliyordum. Dövme izinlerinin sadece tecavüzcülere ve vatan hainlerine karşı olduğunu iyi biliyordum.

Kartal, "Şaka bir yana." Diyerek beni onayladı. "Polislik; düşünce dünyama, kişiliğime ve yapıma çok uygun."

Kolamdaki son yudumu yutup bardağı dudaklarımdan ayırmadan Kartal'ı baştan ayağı süzdüm. Özellikle de yapısına uygun bir meslek olduğu aşikârdı. Boş bardağı dudaklarımdan ayırıp, "Seni ilk gördüğümde senden korkmuştum." Diye itirafta bulundum. "Rüya, sarhoş taklidi yapıp ağzından laf almamı istediğinde rol yaptığımı anlarsan beni çiğ çiğ yiyebileceğini düşünmüştüm. O gece çok huzursuz görünüyordun, bu da beni korkutmuştu."

Kartal gülümsedi ama biraz keyifsiz bir gülümsemeydi. "O gece baskın olacağı için huzursuzdum. Böyle baskınlar hep tehlikelidir. O gece olası bir çatışmada masum birileri ölebilirdi ya da polis şehit olabilirdi. Onun gerginliği vardı üstümde. Ayrıca..." Dedi ve duraksayıp yüzüme bu kez hayranlık dolu bir ifadeyle baktı. "Korkmana rağmen korktuğun birinin yüzüne bira boca etme cesaretine hayranlık duydum."

Omzumu silkip sevimli bir çocuk şımarıklığında, "Çünkü söylediklerin ağrıma gitmişti." Diyerek kendimi savunma ihtiyacı duydum. "Fahişelerle ilgilenmiyorum demiştin." Gözlerimi kısıp, "Anlamıştın değil mi sarhoş olmadığımı? Fuhuş yapmak istediğimi sanmıştın." Deyince Kartal başını salladı ve bir anda aydınlanmış gibi gülmeye başladı. "Hep böyle ters misindir yakışıklı demiştin."
Yanaklarım bir anda kıpkırmızı oldu çünkü o gece Kartal'a resmen yavşamıştım ve Kartal söylediğim her kelimeyi hatırlıyordu. Utandığımı belli etmemeye çalışarak, "Sarhoş taklidi yapmaya çalışıyordum." Dedim beceriksiz bir çabayla.

Ama nafile...

Kartal utandığımı fark edince daha çok üzerime gitmeyi tercih etti. "Ve bir de demiştin ki; Bana bak güvenlikten bozma barmen efendi. Kıçıma bakarsan o gözlerini oyarım."

Gece olmasına rağmen tepemde güneş varmışçasına terlediğimi hissediyordum. Kartal o geceyle ilgili tüm detayları harfine kadar hatırlıyordu. İlgiyi üzerimden çekmek için yeniden gözlerimi kısıp, "Doğruyu söyle baktın değil mi?" Diye sorunca Kartal gülümsemesini bozmadan başını iki yana salladı. "Hayır bakmadım."

Öyle tatlı gülümsüyordu ki... Dayanamayıp ben de güldüm. "Hayır bakmışsın gülüşünden belli. Çok ayıp Kartal."

Kucağımdaki tabağı ve elimdeki bardağı sehpanın üzerine bırakmış, bedenimi de tamamen Kartal'a çevirmiştim. Ağzım kulaklarımda onunla atışmaya çalışıyordum.

"O yüzden gülmüyorum." Dedi Kartal, hâlâ büyülenmiş gibi yüzüme bakıyordu. "Bu ev bana hep simsiyah gelirdi. Bir nevi otel gibi kullandığım kara kutuydu ama bu gece evime ilk kez renk geldi. İlk kez bu kadar renklendiğini görüyorum. Sesin, gülüşün, varlığın evimi rengârenk yaptı."

Gülümsemem yavaş yavaş silinirken bir an için ne diyeceğimi bilemedim. Onun varlığına her şeyden çok ihtiyaç duysam da kim olduğunu benden gizlemesi, yolunda giden bir suyun takıldığı bir engelde artık ilerleyememesi gibiydi. Belki bencilceydi ama sindirmem için zamana ihtiyacım vardı. Ayrıca yaşadığım olaylar silsilesi yüzünden sağlıklı düşünme yetimi bir süreliğine kaybetmiştim. Öyle tutarsız davranıyordum ki bazen kendime bile şaşırıyordum. Bu durum Kartal'a sadece üzüntü verirdi. Kabul, şu anda da üzgündü, üzgündüm, üzgündük ama içimdeki kırgınlığımı yok etmeden ona adım atarsam ileride çok daha büyük bir kırgınlık olarak bize dönebilirdi. Bugün bu kırgınlığı tamir edebilirdik ama yarın daha büyüğünü tamir edemeyebilirdik. İçimde Kartal'ı affettiğim gün, beni hâlâ sevmeye ve istemeye devam ediyor olursa işte o zaman her şeye yeniden başlayabilirdik.

Ama şimdi daha fazla dengesini bozmaya hakkım yoktu. Asıl bencillik bu olurdu.

Bakışlarım boş bardağa takılınca bardağı elime alıp ayağa kalktım. "Kola alıp geliyorum."

Kartal'ın da yüzündeki gülümsemesi silinmişti. "Ben getiririm."

Kartal'ın ayaklandığını görünce onu panikle durdurdum. "Yolu biliyorum hemen dönerim." Diyerek koşar adım terastan çıktım. Kalp atışlarımın uğultusu, kulaklarıma eziyet ediyor, Kartal'ın varlığı ise ruhuma ediyordu. Yanındayken ona dokunamamak işkencelerin en büyüğü gibiydi.

Sızlayan burnumun eşliğinde mutfağa inip elimdeki bardağı tezgâha bırakarak buzdolabına yöneldim. Kolayı dolaptan tam çıkarmıştım ki arkamda duyduğum tuhaf sesle irkildim. Muhtemelen Kartal gelmişti ve tüm bunlara son vermek için belki de beni öpecekti.

Şimdi ona nasıl engel olacaktım? Hem de deli gibi öpmeyi isterken ona nasıl dur diyecektim?

Korkarak bedenimi geriye çevirdiğimde karşımdaki kişinin Kartal olmadığını görünce elimdeki kola şişesi dudaklarımdan kopan çığlıkla yere düştü.

Bir an sonra hissettiğimse yabancının, ağzıma kapanan elleri oldu.


Herkese merhaba 🌸

Uzun bir bölümle karşınızdayım...
Bölümle ilgili görüşlerinizi çok merak ediyorum.
Bölümü nasıl buldunuz?

Umarım en az benim kadar sevmişsinizdir.

Ekin, Cengiz ve Rüya'nın ailesi Kartal'ı epey zorladı.

Metis'in duygu değişimleri yaşadığı zorluklardan kaynaklı, yakında tamamen ne istediğini bilecek.

Ekin neden gelmiş olabilir?

Ya Cengiz?

Son olarak sizce Metis'in karşısındaki kimdi?

Şimdilik benden bu kadar.
Dilerim bol yorumlu bir bölüm olur.

Şimdiden bayramınız mübarek olsun🌸

Desteklerinizi ve oylarınızı bekliyorum🦋

Aşkla kalın, sevgiyle nefes alın❤️‍🔥

Continue Reading

You'll Also Like

12.8K 669 21
Genç bir kız, hayatındaki tek önemli insanın erkek arkadaşı olduğunu düşünüyordu. Onun yanında mutlu ve güvenilir hissediyordu, ve sırf onunla birlik...
1.9M 111K 64
Ulaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.
1.3M 62.5K 59
"Sana dokunmak" dedi elinin tersi ile yüzümü okşarken, "günah işlemek gibi. Bile bile ateşe yürümek gibi. Ben gözümü kırpmadan o ateşe atlarım, ama s...
626K 37.8K 12
"Ben Karadenizliyim," dedi dudakları tehlikeli bir gülüşle kıvrılırken. "Biz sabahları ilk olarak hırçın dalgaları görmek isteriz." Gözleri gözlerimd...